ölmekten değil yaşamaktan korkmak
ölüm ile ne zaman tanıştı ilk insan.
uyuduğunu sanığı arkadaşı bir daha uyanmadığında mı.
yoksa yüksekten düşen bir arkadaşı bir daha ayağa kalkmadığında mı. gerçekten bilebilir miyiz bunu.
peki ya ölüm korkusu ile ne zaman tanıştı. bunu bilebilir miyiz.
evet, tabi ki biliriz.
ölüm korkusu bizim yaradılış gereği beynimize işlenmiştir. hayatta kalma güdüsünün bir parçasıdır bu.
beden hayatta kalmaya programlıdır ve tehlikeli durumlarda kontrolü sürüngen beyin devralır. adrenalin salgılanmaya başlanır.
bazı vahşi hayvanlara verdiğimiz, bazı doğal afet durumlarına verdiğimiz refleks benzeri tepkiler bunun kanıtıdır.
insanoğlu varoluş gereği bir şekilde yaşamını sürdürmek ister ve istemsiz de olsa ölümden korkar.
peki bu kadar tutku ile bağlı olduğumuz yaşamdan, yaşamaktan ne zaman korkar olduk.
bu bizim doğamızın dışında bir davranıştır.
insan hayatta kalmak için avlanır, eker biçer, koşar, göç eder, savaşır ve sevişir.
günümüzde ki insan ise similasyona doğmuştur. kendi balonunun içinde yaşamaktadır. çünkü orası rahattır, güvenlidir.
balonun dışarısındaki dünya ise büyük ve korkutucudur.
normalde korku durumunda salgılanması gereken adrenalin alışılmışın dışına çıkıldığında da salğılanmaya başlar. heyecanlanır, panikler, önce avuç içleri sonra bütün vücudu terlemeye başlar, kaygılanmaya başlar. "ya huzurum kaçarsa", " ya terk ederse", "ya düzenim bozulursa", "ya benim kadar sevmezse", " ya başarısız olursam", "ya balonum patlarsa".
bir an önce o ufacık, sıcacık balonuna dönmek ister.
ve bu onun suçu değildir aslında. toplum mühendisleri ve pazarlamacıların emeğidir bu post modernist yapı.
yaşamaktan işte bunun için korkar insan. kendisi için oluşturulmuş balonun dışarısına çıkar ise başına kötü şeylerin gelebilme olasılığıdır aslında korkusunun sebebi.
kısacası yine hayatta kalma dürtüsüdür, ölüm korkusudur insanın yaşamaktan korkmasının sebebi.
yaşamak risk alanların işi.
uyuduğunu sanığı arkadaşı bir daha uyanmadığında mı.
yoksa yüksekten düşen bir arkadaşı bir daha ayağa kalkmadığında mı. gerçekten bilebilir miyiz bunu.
peki ya ölüm korkusu ile ne zaman tanıştı. bunu bilebilir miyiz.
evet, tabi ki biliriz.
ölüm korkusu bizim yaradılış gereği beynimize işlenmiştir. hayatta kalma güdüsünün bir parçasıdır bu.
beden hayatta kalmaya programlıdır ve tehlikeli durumlarda kontrolü sürüngen beyin devralır. adrenalin salgılanmaya başlanır.
bazı vahşi hayvanlara verdiğimiz, bazı doğal afet durumlarına verdiğimiz refleks benzeri tepkiler bunun kanıtıdır.
insanoğlu varoluş gereği bir şekilde yaşamını sürdürmek ister ve istemsiz de olsa ölümden korkar.
peki bu kadar tutku ile bağlı olduğumuz yaşamdan, yaşamaktan ne zaman korkar olduk.
bu bizim doğamızın dışında bir davranıştır.
insan hayatta kalmak için avlanır, eker biçer, koşar, göç eder, savaşır ve sevişir.
günümüzde ki insan ise similasyona doğmuştur. kendi balonunun içinde yaşamaktadır. çünkü orası rahattır, güvenlidir.
balonun dışarısındaki dünya ise büyük ve korkutucudur.
normalde korku durumunda salgılanması gereken adrenalin alışılmışın dışına çıkıldığında da salğılanmaya başlar. heyecanlanır, panikler, önce avuç içleri sonra bütün vücudu terlemeye başlar, kaygılanmaya başlar. "ya huzurum kaçarsa", " ya terk ederse", "ya düzenim bozulursa", "ya benim kadar sevmezse", " ya başarısız olursam", "ya balonum patlarsa".
bir an önce o ufacık, sıcacık balonuna dönmek ister.
ve bu onun suçu değildir aslında. toplum mühendisleri ve pazarlamacıların emeğidir bu post modernist yapı.
yaşamaktan işte bunun için korkar insan. kendisi için oluşturulmuş balonun dışarısına çıkar ise başına kötü şeylerin gelebilme olasılığıdır aslında korkusunun sebebi.
kısacası yine hayatta kalma dürtüsüdür, ölüm korkusudur insanın yaşamaktan korkmasının sebebi.
yaşamak risk alanların işi.
devamını gör...
çok pahalı olduğu için psikoloğa gidememek
şu saatten sonra bedava olsa da gitmem. mazallah sonra beni kitap yapar dizilere konu falan olurum sonra gelsin rezillik kepazelik.
devamını gör...
zarar vermeden sevmek
ahmed arif gibi sevmektir.
"şunu da bir iyi belle; benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. anladın mı canım?"
"şunu da bir iyi belle; benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. anladın mı canım?"
devamını gör...
en büyük hayali devlet memurluğu olan üniversiteli
benimdir o. en büyük hayalim kpss'den 85'i çakıp vergi müfettişi olup 7000 tl maaşı cukkalamaktır. derece arttıkça maaş da artacak. lisansüstü ve yabancı dil de maaşını doğru orantılı olarak arttırıyor ama şahsen yükseklerde gözüm yok, birinci dereceden müfettiş olarak kapağımı atayım sonra kısmet ise ev kredisi çekeceğim. gerçi ldp vergi dairelerini ahır yapacak ama olsun 657'ye tabi olduğumuz için devlet bizi aynı kulvarda başka bir yere atamak zorunda.
sözün özü devlet memurluğu çok da kötü bir şey değil. bilakis her ayın 15'inde yatan düzenli maaşın, güvencen, izin günlerin, tatilin ve harcırahların var. kalemde bütün gün solitaire oynamadığın sürece istediğin kadar kurum içinde yükselebilirsin. işten atılma gibi bir dezavantajın da yok. bence haftasonu tatilsiz, izinsiz, günde 10 saat çalışıp 2500 lira maaşı zar zor alan özel sektör çalışanları başını dizlerinin arasına koyup tek ayağı havada düşünmeye başlasalar iyi olur (haha bu son cümleyi cegevara'dan çaldım ama tam da bu duruma uygun).
sözün özü devlet memurluğu çok da kötü bir şey değil. bilakis her ayın 15'inde yatan düzenli maaşın, güvencen, izin günlerin, tatilin ve harcırahların var. kalemde bütün gün solitaire oynamadığın sürece istediğin kadar kurum içinde yükselebilirsin. işten atılma gibi bir dezavantajın da yok. bence haftasonu tatilsiz, izinsiz, günde 10 saat çalışıp 2500 lira maaşı zar zor alan özel sektör çalışanları başını dizlerinin arasına koyup tek ayağı havada düşünmeye başlasalar iyi olur (haha bu son cümleyi cegevara'dan çaldım ama tam da bu duruma uygun).
devamını gör...
güney amerikalı uyuşturucu kartelleri
özellikle 1980'lerdeki kolombiya şehirli gençliği, siyasal ve ekonomik sistemin ağırlıklarından geleceklerini belirlemek için bir kurtuluş yolu, kırsaldaki halk da geçinebilmek için maddi gelir kaynakları arayışına girmişlerdi. bu sebeple butik uyuşturucu üretecilerinin üzerinden (bkz: pablo escobar)'ın kurduğu ünlü medellin karteli böyle doğmuş oldu.
devamını gör...
hadi git
en sevdiğim ilkay akkaya şarkılarından...
"... hadi git
yangın yemiş türküler gibi git
kalmasın gök mavisi ezgimde
su yeşili akmasın yüreğimde
bir solukta sussun ayrılık gülüm
yıldızların en uzağı gibi susarım
yangınlar başlar sustuğum yerimden
içim acır ürperirim ormanlarca
en sağır yara olursun yüreğimde
"
"... hadi git
yangın yemiş türküler gibi git
kalmasın gök mavisi ezgimde
su yeşili akmasın yüreğimde
bir solukta sussun ayrılık gülüm
yıldızların en uzağı gibi susarım
yangınlar başlar sustuğum yerimden
içim acır ürperirim ormanlarca
en sağır yara olursun yüreğimde
"
devamını gör...
bts
seveni ve sevmeyeniyle birlikte popülerliği konusunda herkesin hemfikir olduğu 2013 çıkışlı koreli grup.
yanlış anlaşılmasın, sevmeyeni diyorum fakat sevmeyen insanlar bu grubun bir yanlışı olduğundan ya da 'yeteneksiz' diye düşündüklerinden dolayı sevmiyor değil. bazı bilinçsiz fan kitlelerinden dolayı ön yargılı oldukları için sevmeme hatta nefret etme durumu söz konusu. bir de başka bir koreli sanatçı da olsa her şey bts'e bağlanıyor. halbuki alakaları bile yok*
kimse kimseyi sevmek zorunda değil lakin bence hiç tanımadığın, hiçbir fikrinin olmadığı bir şeyi sevmemek kişinin kendine yaptığı büyük kötülük.
ön yargıları yıkmaya çalışmayacağım çünkü zaten nefret eden kişilerin bu yazıyı okuyacağını pek düşünmüyorum fakat bildiklerimi aktarmak istiyorum.
bts'in korece ismi 방탄소년단 (bangtan sonyeondan) ve 7 kişiden oluşmakta. kim namjoon, kim seok-jin, min yoongi, jung hoseok, park jimin, kim taehyung ve jeon jungkook. üyeler hakkında ayrıntılı bilgi için başlıklara tıklayabilirsiniz.
güney kore'de şöyle bir eğlence sektörü var; kusursuz insan modeli çizen idoller ve onları takip eden fanları ve antileri. idollerin sevgilisi olamaz, acı çekemez, üzülemez, kızgın hissedemez. her zaman mutlu olmalıdırlar. hasta mısın? hayır değilsin, o performansa çıkacaksın. istediğin yemeği yiyemezsin çünkü kilona dikkat etmelisin. yaşlanamazsın, yaşlanırsan peşinden gelen gençler tahtını sallar. güzel olmak zorundasın fakat eğer olur da estetik yaptırırsan eleştiri alırsın. çirkinsen eleştirilirsin. güzelsen de eleştirilirsin çünkü 'abartıldığın kadar güzel olmadığını' söylerler. tüm bunların yanında yetenekli olmak zorundasındır, eğer sahnede bir şey ters giderse ve sesin kayarsa vah haline.
işte böyle bir atmosferin olduğu sektörde çıkış yapıyor bts. idol grupları şirketlere bağlıdır ve bts henüz bu kadar popüler değilken kore'de idollerin girmek için can attığı 3 şirket vardı (sm, yg, jyp). bunlara giremezsen popüler olman zordu. bu 3 şirketten birinde değilsen belki de insan yerine bile koyulmazdın. bts ise başka bir şirkette, bighit entertainment'da çıkış yaptı ve zamanında programlardan kendi partları editlenerek çıkarıldı, yaptıkları iş sırf bilinen bir şirkette olmadıkları için alaya alındı. fakat bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. bu saçma standartlar idollerin asıl yeteneklerini göstermelerine engel oluyordu.
bts yaptığı şarkıların çoğunu kendi yazan ve şarkılarında muhakkak bir mesaj barındıran veya sosyal sorunlara değinen bir grup. anlamsız bir şarkısına denk gelmek imkansız. şarkılarını yaparken psikoloji, mitoloji, felsefe gibi alanlardan sıklıkla yararlanır, okudukları kitapları [demian, sineklerin tanrısı, vb.] ve izledikleri filmleri [black swan, the boy in the striped pyjamas, vb.] şarkılarında kullanır ve zaten bu eserleri bilenlerin mesajı direkt almalarını sağlarken bilmeyenlere ise bu eserleri dolaylı yoldan da olsa aktarırlar.
kesinlikle ülkesini yansıtan ve nereden geldiklerini unutmayan bir gruptur. ülkelerinde sewol feribot faciası yaşandığında spring day şarkısını yazacak kadar düşünceli, her yıl birçok yere bağış yapacak kadar (çoğu zaman isimsiz bağış yapıyorlar) yardımsever kişiliklerdir.
psikoloji alanından yararlandıkları şarkıları: inner child, serendipity, the last enfestir.
mitoloji diyordun o nerde derseniz: blood sweat and tears, dionysus.
tüm bu güzel şeylere rağmen belirtmekte fayda var, bu sektörde çok iki yüzlü, personellere ve görevlilere kötü davranışlarda bulunan, geçmişinde zorbalık olayları olan idoller de var. fakat bu kişilerin bts ile anılması büyük haksızlık. çok popüler olunca ne yazık ki saçma sapan, hiçbir alakan olmayan şeylerden kurtulamayabiliyorsun. umarım bu kişiliklerle bts hiçbir zaman karıştırılmaz ve yaptıkları eserler büyük bir titizlikle dinlenir, izlenir, incelenir.
yanlış anlaşılmasın, sevmeyeni diyorum fakat sevmeyen insanlar bu grubun bir yanlışı olduğundan ya da 'yeteneksiz' diye düşündüklerinden dolayı sevmiyor değil. bazı bilinçsiz fan kitlelerinden dolayı ön yargılı oldukları için sevmeme hatta nefret etme durumu söz konusu. bir de başka bir koreli sanatçı da olsa her şey bts'e bağlanıyor. halbuki alakaları bile yok*
kimse kimseyi sevmek zorunda değil lakin bence hiç tanımadığın, hiçbir fikrinin olmadığı bir şeyi sevmemek kişinin kendine yaptığı büyük kötülük.
ön yargıları yıkmaya çalışmayacağım çünkü zaten nefret eden kişilerin bu yazıyı okuyacağını pek düşünmüyorum fakat bildiklerimi aktarmak istiyorum.
bts'in korece ismi 방탄소년단 (bangtan sonyeondan) ve 7 kişiden oluşmakta. kim namjoon, kim seok-jin, min yoongi, jung hoseok, park jimin, kim taehyung ve jeon jungkook. üyeler hakkında ayrıntılı bilgi için başlıklara tıklayabilirsiniz.
güney kore'de şöyle bir eğlence sektörü var; kusursuz insan modeli çizen idoller ve onları takip eden fanları ve antileri. idollerin sevgilisi olamaz, acı çekemez, üzülemez, kızgın hissedemez. her zaman mutlu olmalıdırlar. hasta mısın? hayır değilsin, o performansa çıkacaksın. istediğin yemeği yiyemezsin çünkü kilona dikkat etmelisin. yaşlanamazsın, yaşlanırsan peşinden gelen gençler tahtını sallar. güzel olmak zorundasın fakat eğer olur da estetik yaptırırsan eleştiri alırsın. çirkinsen eleştirilirsin. güzelsen de eleştirilirsin çünkü 'abartıldığın kadar güzel olmadığını' söylerler. tüm bunların yanında yetenekli olmak zorundasındır, eğer sahnede bir şey ters giderse ve sesin kayarsa vah haline.
işte böyle bir atmosferin olduğu sektörde çıkış yapıyor bts. idol grupları şirketlere bağlıdır ve bts henüz bu kadar popüler değilken kore'de idollerin girmek için can attığı 3 şirket vardı (sm, yg, jyp). bunlara giremezsen popüler olman zordu. bu 3 şirketten birinde değilsen belki de insan yerine bile koyulmazdın. bts ise başka bir şirkette, bighit entertainment'da çıkış yaptı ve zamanında programlardan kendi partları editlenerek çıkarıldı, yaptıkları iş sırf bilinen bir şirkette olmadıkları için alaya alındı. fakat bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. bu saçma standartlar idollerin asıl yeteneklerini göstermelerine engel oluyordu.
bts yaptığı şarkıların çoğunu kendi yazan ve şarkılarında muhakkak bir mesaj barındıran veya sosyal sorunlara değinen bir grup. anlamsız bir şarkısına denk gelmek imkansız. şarkılarını yaparken psikoloji, mitoloji, felsefe gibi alanlardan sıklıkla yararlanır, okudukları kitapları [demian, sineklerin tanrısı, vb.] ve izledikleri filmleri [black swan, the boy in the striped pyjamas, vb.] şarkılarında kullanır ve zaten bu eserleri bilenlerin mesajı direkt almalarını sağlarken bilmeyenlere ise bu eserleri dolaylı yoldan da olsa aktarırlar.
kesinlikle ülkesini yansıtan ve nereden geldiklerini unutmayan bir gruptur. ülkelerinde sewol feribot faciası yaşandığında spring day şarkısını yazacak kadar düşünceli, her yıl birçok yere bağış yapacak kadar (çoğu zaman isimsiz bağış yapıyorlar) yardımsever kişiliklerdir.
psikoloji alanından yararlandıkları şarkıları: inner child, serendipity, the last enfestir.
mitoloji diyordun o nerde derseniz: blood sweat and tears, dionysus.
tüm bu güzel şeylere rağmen belirtmekte fayda var, bu sektörde çok iki yüzlü, personellere ve görevlilere kötü davranışlarda bulunan, geçmişinde zorbalık olayları olan idoller de var. fakat bu kişilerin bts ile anılması büyük haksızlık. çok popüler olunca ne yazık ki saçma sapan, hiçbir alakan olmayan şeylerden kurtulamayabiliyorsun. umarım bu kişiliklerle bts hiçbir zaman karıştırılmaz ve yaptıkları eserler büyük bir titizlikle dinlenir, izlenir, incelenir.
devamını gör...
18 şubat 2021 apartman boşluğu yayın
ben oralet içerek dinlemeyi düşünüyorum, zira çay ve kahve çok sevmem.
edit: radyo programında mahlasımın söylenmesi hafiften bir mutlu etti beni. teşekkürler thekirpiks, o kivi içilecek.
edit: radyo programında mahlasımın söylenmesi hafiften bir mutlu etti beni. teşekkürler thekirpiks, o kivi içilecek.
devamını gör...
yazarların ay'a çıkarken dinleyecekleri şarkı
dedi ki götür beni aya aya..
devamını gör...
normal sözlük'te türkçe öğretmeni aramak
virgül yanlış, üstten ayraç olmalı mı, de ,da yı bitişik yazmışsın diyen biiir sürü öğretmen var burda, neden bu kadar zorlandınız bulmakta acaba ?
devamını gör...
türk korkusu
avrupa'da bugünkü türkofobinin kökenlerini sorgulayan bir özlem kumrular kitabı. yeniçağ avrupalısının gözünde türk nedir, neye benzer; müslüman nedir, kur'an, muhammed avrupalı için ne ifade eder; avrupa dillerindeki türk karşıtı faşist deyimler nerden gelmiştir gibi avrupa'daki türk düşmanlığı, türk karşıtlığı üzerine birinci el kaynaklardan cevaplarını arar. kitapta benin için en ilgi çekici kısım ise 1575-1580 yılları arasında osmanlıda esir olarak yaşamış ve bir çok notlar tutmuş olan cervantes'in türkler hakkındaki düşünceleridir.
not: kitap ağırdır. sağlam bir akademik altyapı gerektirmektedir.
not: kitap ağırdır. sağlam bir akademik altyapı gerektirmektedir.
devamını gör...
en son okunan kitabın ilk cümlesi
sevgili bayan milena,
iki günden beri ve gece boyunca hiç durmadan yağan yağmur,biraz önce,geçici bir süre olsa da durdu.
iki günden beri ve gece boyunca hiç durmadan yağan yağmur,biraz önce,geçici bir süre olsa da durdu.
devamını gör...
bizim büyük çaresizliğimiz
barış bıçakçı 'nın muhteşem romanı. aslına bakarsanız filmi de muhteşem. ve açıkçası ben ilk önce filmini izlemiştim. 2012 yılında kaybettiğimiz yönetmen seyfi teoman tarafından sinemaya uyarlanmıştı. ve adete beni benden alan bir film olmuştu. hemen kitabını alıp okuduğumda barış bıçakçı ile tanışmış oldum. bu ne güzel bir kitaptır. ankara sevenler için muhteşem bir gezinti. dostluğu, arkadaşlığı muhteşem bir şekilde anlatmış yazar. kardeş olmak için illa kan bağına ihtiyaç yoktur. hatta kardeşinizi kendiniz seçemezsiniz ama arkadaşınızı, dostunuzu yani kan bağı ile değil de can bağı ile bağlı olacağınız kişiyi siz seçebilirsiniz.
kitaba gelince.. ender ve çetin... bu ne muhteşem bir dostluk. birbirini tamamlayan iki insan. can yoldaşı. ev arkadaşı. birbirlerinin bir bakışından ne demek istediklerini anlayabilen iki dost. yıllarca hayalini kurdukları ev arkadaşı olma planını sonunda gerçekleştirmiş ve belki de hayatlarının en güzel yıllarını yaşıyorlar. kitabı okurken ankara sokaklarında gezmek istiyorsunuz ender ve çetin ile. hatta bazen kıskanabilirsiniz de. keşke benim de bir ender'im ya da çetin'im olsa diye.
ve bir gün nihal geliyor. ender ve çetin'in arkadaşlarının kardeşi. nihal kazada anne babasını kaybetmiş ve bir süreliğine yalnız kalmaması gerekiyor. ender ve çetin'e yeni ev arkadaşı oluyor. nihal'e göz kulak olmaları gerekiyor. ve işte burada onların çaresizliği başlıyor.
dostluk, arkadaşlık üzerine yazılmış belki de en iyi kitaplardan biri diyebilirim. filmi de gerçekten inanılmaz oyunculuklarla muhteşem bir film olmuş.
bu arada barış bıçakçı'nın 10 eylül 2021'de yeni öykü kitabı geliyor. (bkz: doğum lekesi gibi bir gülümseme)
kitaba gelince.. ender ve çetin... bu ne muhteşem bir dostluk. birbirini tamamlayan iki insan. can yoldaşı. ev arkadaşı. birbirlerinin bir bakışından ne demek istediklerini anlayabilen iki dost. yıllarca hayalini kurdukları ev arkadaşı olma planını sonunda gerçekleştirmiş ve belki de hayatlarının en güzel yıllarını yaşıyorlar. kitabı okurken ankara sokaklarında gezmek istiyorsunuz ender ve çetin ile. hatta bazen kıskanabilirsiniz de. keşke benim de bir ender'im ya da çetin'im olsa diye.
ve bir gün nihal geliyor. ender ve çetin'in arkadaşlarının kardeşi. nihal kazada anne babasını kaybetmiş ve bir süreliğine yalnız kalmaması gerekiyor. ender ve çetin'e yeni ev arkadaşı oluyor. nihal'e göz kulak olmaları gerekiyor. ve işte burada onların çaresizliği başlıyor.
dostluk, arkadaşlık üzerine yazılmış belki de en iyi kitaplardan biri diyebilirim. filmi de gerçekten inanılmaz oyunculuklarla muhteşem bir film olmuş.
bu arada barış bıçakçı'nın 10 eylül 2021'de yeni öykü kitabı geliyor. (bkz: doğum lekesi gibi bir gülümseme)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şey
3-5 milyon. mümkünse dolar.
devamını gör...
alttaki yazara bir alıntı bırak
geçmeden dünyadan, geç dünyadan gülümseyerek.
s.r.
s.r.
devamını gör...
bir ilişkide aşktan daha önemli olan şeyler
her türlü ikili ilişkinin temeli saygıdan geçiyor. yalnızca karşıdakine değil ; kişinin kendine de saygı duyması ilişkinin uzun soluklu olmasını sağlıyor.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
"bu perişan halime sebeptir,
senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim. "
gülten akın- son şiir.
senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim. "
gülten akın- son şiir.
devamını gör...
2 çocuğu sma'dan ölen ailenin 3. sma'lı çocuğu
madem bir insanın dünyaya tıbbi açıdan kusurlu bir veya iki tane çocuğu oluyor, bu insanlar neden hala çocuk yapmaya devam ediyor diye soruyorum bazen kendime. ben ve evleneceğim kişi* bu evlilikten yapacağımız bir çocuk sakat olsa, ben utancımdan kendimi kısırlaştırırım. kimse de buna engel olamaz.
tabi bizim gibi dini olguların önemli olduğu ülkelerde ancak böyle durumlar görülür. batıda böyle rezilce bir şeye rastlayamazsınız. mesela bir ara haberlerde okumuştum, doğuda bir aile 7 tane engelli çocuk mu ne yapmış. derdiniz nedir yahu? çocuklarınız engelli olmuş zaten. o kadar çocuk neyinize yetmiyor ki?
esas nedeninin allah vergisi mantığı olduğunu düşünüyorum bu durumun. bu bir imtihan diyorlar, o çocuklara yazık. bu insanlara kondom, doğum kontrol hapları veya prezervatif vb. çocuk yapmayı önleyecek şeylerin kullanımının öğretilmesi gerekiyor.
genetik danışmayı da her çifte evlilik öncesi zorunlu tutacaksın, bu testleri yapmadan veya testlerin sonuçlarına itiraz ederek çocuk yapan ailelere de devlet olarak caydırıcı cezalar vereceksin, bak bakalım böyle durumlar ülkede yaşanıyor mu? gerçi bizim devlet, sosyal devlet olduğu için onu yapmaz orası ayrı bir mevzu.
tabi bizim gibi dini olguların önemli olduğu ülkelerde ancak böyle durumlar görülür. batıda böyle rezilce bir şeye rastlayamazsınız. mesela bir ara haberlerde okumuştum, doğuda bir aile 7 tane engelli çocuk mu ne yapmış. derdiniz nedir yahu? çocuklarınız engelli olmuş zaten. o kadar çocuk neyinize yetmiyor ki?
esas nedeninin allah vergisi mantığı olduğunu düşünüyorum bu durumun. bu bir imtihan diyorlar, o çocuklara yazık. bu insanlara kondom, doğum kontrol hapları veya prezervatif vb. çocuk yapmayı önleyecek şeylerin kullanımının öğretilmesi gerekiyor.
genetik danışmayı da her çifte evlilik öncesi zorunlu tutacaksın, bu testleri yapmadan veya testlerin sonuçlarına itiraz ederek çocuk yapan ailelere de devlet olarak caydırıcı cezalar vereceksin, bak bakalım böyle durumlar ülkede yaşanıyor mu? gerçi bizim devlet, sosyal devlet olduğu için onu yapmaz orası ayrı bir mevzu.
devamını gör...

