kıskanmak
hayatımda ilk kez üzerine uzun uzun düşündüğüm kelime. yüklediğim anlam, yüz yıldır kabul ettiğim doğrular ve de bugünkü anlamlandırma çabam.
kıskanmak
1. -i, -den sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına, üstün durumda görünmesine dayanamamak:
"mühür gözlüm seni elden / sakınırım, kıskanırım" - âşık ali izzet
2. -i herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, günülemek, hasetlenmek, haset etmek.
3. -i, -den esirgemek, çok görmek:
benden bir dilim ekmeği kıskanırdı.
4. -i bir şeye, en küçük saygısızlık gösterilmesine bile dayanamamak:
her türk, yurdunu kıskanır.
5. -i, -den, mecaz yerinde olmayı istemek, imrenmek.
tdk'den bakınca 5 farklı anlam çıktı karşıma. ve evet bunu yapmayı çok seviyorum. bir kelime hayatımda olsa da anlamlarına bakmak bendeki ve cümledeki anlamı bir mi diye kontrol etmek hoşuma gidiyor.
bir sürü anlam hiçbiri bendeki değil. bence kıskanmak hafif bir öfkeye eşlik eden kalp çarpıntısı. ve elindekini asla paylaşmama durumu. ucundan bir parça versem kıyamet kopacak gibi. alışık da değilim. bağnaz kısıtlayıcı insan işi bir davranışı üzerime giyinmek de korkuttu bir parça. gerçi bu ara her şey pek bir korkutucu. üç harf, bir kelime. yeniden başlıyorum aslında şöyle: yeni bir hayat yükleniyor! %...
kıskanmak
1. -i, -den sevgide veya kendisiyle ilişkili şeylerde bir başkasının ortaklığına, üstün durumda görünmesine dayanamamak:
"mühür gözlüm seni elden / sakınırım, kıskanırım" - âşık ali izzet
2. -i herhangi bir bakımdan kendinden üstün gördüğü birinin bu üstünlüğünden acı duymak, günülemek, hasetlenmek, haset etmek.
3. -i, -den esirgemek, çok görmek:
benden bir dilim ekmeği kıskanırdı.
4. -i bir şeye, en küçük saygısızlık gösterilmesine bile dayanamamak:
her türk, yurdunu kıskanır.
5. -i, -den, mecaz yerinde olmayı istemek, imrenmek.
tdk'den bakınca 5 farklı anlam çıktı karşıma. ve evet bunu yapmayı çok seviyorum. bir kelime hayatımda olsa da anlamlarına bakmak bendeki ve cümledeki anlamı bir mi diye kontrol etmek hoşuma gidiyor.
bir sürü anlam hiçbiri bendeki değil. bence kıskanmak hafif bir öfkeye eşlik eden kalp çarpıntısı. ve elindekini asla paylaşmama durumu. ucundan bir parça versem kıyamet kopacak gibi. alışık da değilim. bağnaz kısıtlayıcı insan işi bir davranışı üzerime giyinmek de korkuttu bir parça. gerçi bu ara her şey pek bir korkutucu. üç harf, bir kelime. yeniden başlıyorum aslında şöyle: yeni bir hayat yükleniyor! %...
devamını gör...
teşekkürler
yazmaktan veya söylemekten hiç imtina etmediğim çok güzel bir kelime.
devamını gör...
kerimcan durmaz
bende haberi ilk duyduğumda çok kızdım, görüntülere, hatta o olaydan önce, bu çocuğun başına bir gelecek var demiştim, ama olaya birde şu açıdan bakmak istiyorum, o olaydan önce mesela gerçekten çok iyi dansettiğini, çok iyi makyaj yaptığını, ve izlediğim kadarıyla zekice komik olduğunu düşünüyordum,..
bunları hala düşünüyorum..
peki o olayda; önce inkar etmesi yanlıştı, sonra çıktı özür diledi vs.
ben şimdiyi konuşmak istiyorum,
o haltı o "an" yaptı ve o "an" geçti..
bu kişi yada herhangi bir hata yapmış olan bir kişiyi düşünelim, hayatının sonuna kadar cezalımı olmalıdır? hayatına devam etmesinmi? bunumu istiyoruz gerçekten?
şimdi;
sizin kimsenin bilmediği bir "halt"ınızı, ailenizin, herkesin öğrendiğini, televizyonlara gazetelere çarşaf çarşaf basıldığını videolarla konuşulduğunu düşünün, dürüstçe düşünün..
çıktınız özür dilediniz ama kimse affetmiyor sizi, hayatınıza devam edemiyorsunuz..
birşey yaptınız ürettiniz, satmak istiyorsunuz, herkes diyorki ama sen o suçu işledin..
çalışmak istiyorsunuz, kimse istemiyor sizi, hep aynı şeyi duyuyorsunuz, sen o hatayı yaptın..
evet yaptın, pişman oldun, özür diledin, yaşamın sürüyor bir yandan.. ama herkes o anda kalmak istiyor, o hatayı yaptığın anda.. yani herkesin eline koz geçtiği anda, herkesin sana saldırmak, aşağılamak, suçlamak için eline koz geçtiği anda kalmak istiyorlar.. sanki o anı bekliyormuş değilmi herkes..
birde bu açıdan bakın derim,
ben onun kendi yarattığı kelimeleri ve esprileri, insanları güldürdüğü için, komik olabildiği için, zekice buluyorum, sanki herkes çok vasıflı, eğitimli, herkes tahsilini yaptığı konuda çalışmış uzmanlaşmış gibi..
yine gülben ergen e göre bomboş değil...
bunları hala düşünüyorum..
peki o olayda; önce inkar etmesi yanlıştı, sonra çıktı özür diledi vs.
ben şimdiyi konuşmak istiyorum,
o haltı o "an" yaptı ve o "an" geçti..
bu kişi yada herhangi bir hata yapmış olan bir kişiyi düşünelim, hayatının sonuna kadar cezalımı olmalıdır? hayatına devam etmesinmi? bunumu istiyoruz gerçekten?
şimdi;
sizin kimsenin bilmediği bir "halt"ınızı, ailenizin, herkesin öğrendiğini, televizyonlara gazetelere çarşaf çarşaf basıldığını videolarla konuşulduğunu düşünün, dürüstçe düşünün..
çıktınız özür dilediniz ama kimse affetmiyor sizi, hayatınıza devam edemiyorsunuz..
birşey yaptınız ürettiniz, satmak istiyorsunuz, herkes diyorki ama sen o suçu işledin..
çalışmak istiyorsunuz, kimse istemiyor sizi, hep aynı şeyi duyuyorsunuz, sen o hatayı yaptın..
evet yaptın, pişman oldun, özür diledin, yaşamın sürüyor bir yandan.. ama herkes o anda kalmak istiyor, o hatayı yaptığın anda.. yani herkesin eline koz geçtiği anda, herkesin sana saldırmak, aşağılamak, suçlamak için eline koz geçtiği anda kalmak istiyorlar.. sanki o anı bekliyormuş değilmi herkes..
birde bu açıdan bakın derim,
ben onun kendi yarattığı kelimeleri ve esprileri, insanları güldürdüğü için, komik olabildiği için, zekice buluyorum, sanki herkes çok vasıflı, eğitimli, herkes tahsilini yaptığı konuda çalışmış uzmanlaşmış gibi..
yine gülben ergen e göre bomboş değil...
devamını gör...
arkadaşın ölmesi
düşündürür;
paylaştıklarınızı düşündürür,
kahkahalarınızı düşündürür,
"kalbini kırdım mı acaba? " diye düşündürür,
sizde kalan sırlarıyla düşündürür,
en zoru " yerinde ben de olabilirdim" deyip geride bırakacaklarınızı düşündürür.
paylaştıklarınızı düşündürür,
kahkahalarınızı düşündürür,
"kalbini kırdım mı acaba? " diye düşündürür,
sizde kalan sırlarıyla düşündürür,
en zoru " yerinde ben de olabilirdim" deyip geride bırakacaklarınızı düşündürür.
devamını gör...
ölümden önceki hayat
şu andır. tektir. kıymeti bilinmelidir.
devamını gör...
lezbiyen çiftlerin evlatlık edinme özgürlüğü
sosyolog ve psikologlar daha iyi bilir elbette, ama bence bir çocuk için en uygun büyüme ortamı bir anne ve bir baba ile olandır. özgürlük falan değildir, cinsel eğilimlerini herkes dilerim gönlünce yaşar, ama bir cocugu bu denkleme sokmayı kimse özgürlük olarak adlandirmasin bir zahmet.
devamını gör...
cadı avı
kitab-ı mukaddes'de ''bir cadının yaşamasına müsamaha göstermeyeceksin'' şeklindeki sözden dolayı ortaçağ avrupası'nda cadı avı başlamıştır. giderek yozlaşan katolik kilisesinin engizisyon mahkemeleri de bu fikri destekleyip kullanılacak işkence aletlerini kutsama gibi eylemlerde bulunmuştur.
fakat cadılar, o filmlerde gördüğümüz çirkin, siyah pelerinli ve şapkalı kişiler değildi. hatta size bir sır vereyim; süpürgelerine binip uçmuyorlardı da. sadece insanlardı, senin benim gibi insan. tek fark, ortaçağ avrupası'nda doğmuş olmalarıydı. cadı damgası yemek için kadın olmanız, evliliği reddetmeniz, çocuğunuzun olmaması, zayıf olmanız, evinizin önünde bulut olmaması ya da öncesinde kavga ettiğiniz komşunuzun başına kötü bir şey gelmesi yeterdi. insan olmanız, cadılara atfedilen görünüş özelliklerinden veya hareketlerinden sadece bir tanesine bile sahip olmanız yeterdi.
eğer bir kere cadı damgası yenirse, artık ne insandınız ne de cadı, sadece birer ölüydünüz çünkü türlü işkenceden geçirip size olmadığınız şeyi itiraf ettirmeye çalışıyorlardı. itiraf etmezsen, cadısın ve ölürsün. itiraf edersen, zaten cadısın ve yine ölürsün. yapılan işkenceleri buraya yazacak değilim fakat en ünlüsü diri diri yakılmayı söylemekte bir sorun görmüyorum.
fakat cadılar, o filmlerde gördüğümüz çirkin, siyah pelerinli ve şapkalı kişiler değildi. hatta size bir sır vereyim; süpürgelerine binip uçmuyorlardı da. sadece insanlardı, senin benim gibi insan. tek fark, ortaçağ avrupası'nda doğmuş olmalarıydı. cadı damgası yemek için kadın olmanız, evliliği reddetmeniz, çocuğunuzun olmaması, zayıf olmanız, evinizin önünde bulut olmaması ya da öncesinde kavga ettiğiniz komşunuzun başına kötü bir şey gelmesi yeterdi. insan olmanız, cadılara atfedilen görünüş özelliklerinden veya hareketlerinden sadece bir tanesine bile sahip olmanız yeterdi.
eğer bir kere cadı damgası yenirse, artık ne insandınız ne de cadı, sadece birer ölüydünüz çünkü türlü işkenceden geçirip size olmadığınız şeyi itiraf ettirmeye çalışıyorlardı. itiraf etmezsen, cadısın ve ölürsün. itiraf edersen, zaten cadısın ve yine ölürsün. yapılan işkenceleri buraya yazacak değilim fakat en ünlüsü diri diri yakılmayı söylemekte bir sorun görmüyorum.
devamını gör...
atatürk'ü veya onun fikirlerini eleştirmek
burda iki saattir adam siyasal islam falan yazıyor kendince, biz iki satır atatürkçüleri eleştirdik. gören de atatürk'e hakaret ettiğimizi falan sanır. birisi ana avrat mesajdan küfrediyor, bir diğeri fetöcü diyor, diğeri eleştiriyi bile anlayacak zekaya sahip değil..
bir kere daha anladım atatürkçü olup da bu ülkeyi ileriye taşıyabilecek, atatürkçü olup da düşünceye saygısı olan bir tane insan yok.
düşünce..düşünce...düşünce..
bir kere daha anladım atatürkçü olup da bu ülkeyi ileriye taşıyabilecek, atatürkçü olup da düşünceye saygısı olan bir tane insan yok.
düşünce..düşünce...düşünce..
devamını gör...
sürekli dert anlatan tipler
anlayıp hak versem bile bi süre sonra bu moda giriyorum:
devamını gör...
şimal yıldızı
bilimsel adıyla polaris; halk arasında kutup yıldızı, kuzey yıldızı ya da daha nadir olarak demirkazık olarak bilinen astronomik cisim. başlıkta görülen ismindeki şimal kelimesi arapçadan dilimize geçmiş ve kubbealtı lugatı'na göre "dört ana yönden biri, yüzünü doğuya dönen kimsenin sol tarafına düşen cihet, kuzey" anlamına gelmektedir. gökyüzü açıksa seyretmesi pek keyiflidir. üzgün olduğum zamanlar kendisiyile uzun uzun sohbetler ederdim.
aynı zamanda sezen aksu'nun en güzel şarkısıdır benim nezdimde.
aynı zamanda sezen aksu'nun en güzel şarkısıdır benim nezdimde.
devamını gör...
medine
eski ismi yesrib olan şehir. aynı zamanda anlamı şehir demektir.
devamını gör...
güney afrika cumhuriyeti
doğası, iklimi çok güzel bir ülkedir. çete üyeleri, kriminal tipler hariç her ırktan insanları genelde nazik, terbiyelidir, en ufak birşey olsa sorry derler, trafikte birbirlerine yol verirler, kavga eden sürücü görülmez. sadece sarhoş olanlar belki dövüşebilir ama bar ve ev harici dışarıda, sahilde, ormanda... içki içmek yasaktır ve sarhoş birini görme ihtimaliniz yoktur tabi sizde içmiyorsanız.
siyah ve melezler için fakirlik ve yaşam şartları büyük problemdir ve bunun sonucu olarak gasp, cinayet, tecavüz çoktur. o yüzden ben ırkçı değilim, ben onları severim, onlarda beni diye düşünmeyin. gezilecek yerleri iyi tespit etmek gerekir, arka sokaklara, siyah, melez yoğunluklu semtlere gidilmemesi yada tanıdık ile gidilmesi iyidir.
başta altın, elmas, kömür... birçok maden bulunur ama bu madenlerin siyah ve melez vatandaşlara bir faydası yoktur. bir tarafta elon musk gibi çok zengin beyazlar, diğer tarafta teneke evlerde yaşayan siyahlar vardır. ülkede genel olarak suç problemi vardır ve bu sorun devletin pek umurunda değildir. devlet ülkedeki ortamın kötüleşmesi sonucu beyazların ülkeyi terk etmesini bekliyor gibidir.
siyah ve melezler için fakirlik ve yaşam şartları büyük problemdir ve bunun sonucu olarak gasp, cinayet, tecavüz çoktur. o yüzden ben ırkçı değilim, ben onları severim, onlarda beni diye düşünmeyin. gezilecek yerleri iyi tespit etmek gerekir, arka sokaklara, siyah, melez yoğunluklu semtlere gidilmemesi yada tanıdık ile gidilmesi iyidir.
başta altın, elmas, kömür... birçok maden bulunur ama bu madenlerin siyah ve melez vatandaşlara bir faydası yoktur. bir tarafta elon musk gibi çok zengin beyazlar, diğer tarafta teneke evlerde yaşayan siyahlar vardır. ülkede genel olarak suç problemi vardır ve bu sorun devletin pek umurunda değildir. devlet ülkedeki ortamın kötüleşmesi sonucu beyazların ülkeyi terk etmesini bekliyor gibidir.
devamını gör...
sözlükten kız ayarlamaya çalışacaklara tavsiyeler
(bkz: kafası iyiyken sözlükte takılan yazarlar)*
yine hangi meriç kırdı kalbini ermolettinim, gel anlat abine*
yine hangi meriç kırdı kalbini ermolettinim, gel anlat abine*
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
moiralar/mireler yazgının vücut bulmuş hali.(yunan mit)
mortal, mortality.
fata yazgının vücut bulmuş hali . (roma mit)
fate, fatality, fatal.
mortal, mortality.
fata yazgının vücut bulmuş hali . (roma mit)
fate, fatality, fatal.
devamını gör...
ortamlarda full ses video izleyenler
azalarak bitmesini istediğim topluluk. kulaklık tak be kardeşim. yeter artık.
devamını gör...
yazılıma başlayacaklara tavsiyeler
- ilk ve en önemli verilebilecek tavsiye: her zaman öğrenmeye açık ol. çünkü ne kadar öğrensen de asla bitmeyecek bir yolculuk bu.
- mümkün olduğunca çok pratik yap. leetcode, hackerrank gibi siteler bunun için kullanışlıdır.
- direkt olarak kod yazmaya başlamadan önce algoritmanı kur, nasıl yazacağın hakkında kafanda bir şema olsun. kağıda da çizebilir/yazabilirsin.
- kod yazarken mutlaka temiz, açık ve net yazdığından emin ol. bu senin ilerde çok işine yarayacak. bu konuda faydalı bulduğum bir link iliştiriyorum: buradan
- önüne çıkacak hatalardan, "bug"lardan sıkılsan da pes etme, sebebini bulmaya çalış, hata mesajları sana çok yardımcı olacak. eğer bulamadıysan da araştır, senden önce mutlaka birisi o sorunla karşılaşmıştır. özellikle çok kullanacağın bir site: stackoverflow
- yazdığın koda mutlaka yorum satırları ekle. böylece uzun ve karmaşık kodlarda nerede ne yaptığını daha net bir şekilde takip edebilirsin.
- ilk defa programlama yapacağın için, diğer dillere göre yazımı daha basit olan dillerle başlayabilirsin. bu şekilde syntax'ın karmaşıklığında boğulmadan programlamayı öğrenebilirsin. daha zor dillerle başlanmasını önerenler de var, ama ben bu şekilde daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. özellikle ilk dil olarak python çok iyi bir tercih.
- asıl önemli olan programlama dili öğrenmek değil, programlamanın kendisini öğrenmektir. değişen kısım dilin syntax'ı yani yazım şeklidir, bunu öğrenmek de pek vaktinizi almaz. örneğin nesne tabanlı programlama nedir; recursion nedir; classlar, nesneler, pointerlar ne anlam ifade eder bunları bilmelisiniz.
şimdilik bu kadar, aklıma gelirse tekrar editlerim.
- mümkün olduğunca çok pratik yap. leetcode, hackerrank gibi siteler bunun için kullanışlıdır.
- direkt olarak kod yazmaya başlamadan önce algoritmanı kur, nasıl yazacağın hakkında kafanda bir şema olsun. kağıda da çizebilir/yazabilirsin.
- kod yazarken mutlaka temiz, açık ve net yazdığından emin ol. bu senin ilerde çok işine yarayacak. bu konuda faydalı bulduğum bir link iliştiriyorum: buradan
- önüne çıkacak hatalardan, "bug"lardan sıkılsan da pes etme, sebebini bulmaya çalış, hata mesajları sana çok yardımcı olacak. eğer bulamadıysan da araştır, senden önce mutlaka birisi o sorunla karşılaşmıştır. özellikle çok kullanacağın bir site: stackoverflow
- yazdığın koda mutlaka yorum satırları ekle. böylece uzun ve karmaşık kodlarda nerede ne yaptığını daha net bir şekilde takip edebilirsin.
- ilk defa programlama yapacağın için, diğer dillere göre yazımı daha basit olan dillerle başlayabilirsin. bu şekilde syntax'ın karmaşıklığında boğulmadan programlamayı öğrenebilirsin. daha zor dillerle başlanmasını önerenler de var, ama ben bu şekilde daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. özellikle ilk dil olarak python çok iyi bir tercih.
- asıl önemli olan programlama dili öğrenmek değil, programlamanın kendisini öğrenmektir. değişen kısım dilin syntax'ı yani yazım şeklidir, bunu öğrenmek de pek vaktinizi almaz. örneğin nesne tabanlı programlama nedir; recursion nedir; classlar, nesneler, pointerlar ne anlam ifade eder bunları bilmelisiniz.
şimdilik bu kadar, aklıma gelirse tekrar editlerim.
devamını gör...
efsane kopya anıları
kopya anısı, emek hırsızlığı.
çok matah bir şeymiş gibi değil de kopya verenin yaratıcılığının izi olsun diye anlatmadan geçmek istemiyorum.
lise zamanlarımda "öğretmenlerin zeki ama çalışmıyor" dediği çocuklardandım. zeka kısmını bilmiyorum ama çalışmadığım kısmı çoğu zaman doğru idi. hayali bir hayat, daha o zamanlardan çok tatlı idi ve ders çalışmak yerine romanlarda kaybolmak ya da sokakları arşınlamak hem kolay hem de eğlenceli idi.
mahalledeki yaramaz arkadaş grubumdakilerden sonra çok farklı gelen bir kızla tanıştım lisenin ilk günlerinde. akşam kapıyı açıyordum, karşımda o. ellerinde kitaplar ile gelir; yarın sınav var ders çalışıcaz, derdi. ben de boyun eğerdim. annem hatta hala der, seni kendi batağından çıkardı diye.
neyse bu anı sevgili dostumun öğretici yanının dışında yardımsever kısmı ile ilgili.
okulun en zeki insanlarından birinle sıra arkadaşı olduğunuzda tehlike büyüyor. çünkü hemen hemen tüm öğretmenler yer değişikliği yapmasa bile arkadaşımı öğretmen masasına alıp beni ve diğerlerini de pek sallamıyorlardı. yine bir sınav esnasında - geometri, öğrenemediğim/öğrenmeyi reddettiğim tek ders- arkadaşım ile beni ayırdı öğretmen. hem de en arka sıraya atıldım. kağıda bakıyorum. o da bana bakıyor. hemen hiçbir şey bilmiyorum ve de açıkçası pek umursamıyorum. bu arada arkadaşım kağıdını yanıtlıyor ilk on dakikada, hocam diğer grubu da çözebilir miyim vakit geçsin, diyor. onu da çözüyor on dakikada, bitirince son ders olduğu için öğretmen dışarı çıkması için izin veriyor.
tabii bu esnada benim kağıtla bakışmalarım devam ediyor. kalemi düşürmeden kaç kez döndürebileceğimi falan test ediyorum. bir ses dikkatimi dağıtıyor, adımı duyuyorum. kulak kesiliyorum, diğer sınıftan biri öğretmene bana borcu olduğunu, son ders olduğundan belki göremem endişesi ile geldiğini parayı verip veremeyeceğini soruyor. öğretmen izin veriyor. kız yanıma yaklaşırken hala anlamamış bir şekilde yüzüne baksam da ses etmiyorum. parayı masaya bırakıyor. parayı elime alınca yüzümde sırayla aynen şöyle ifadeler oluşuyor *
sınavdaki on sorudan altısının yanıtlarını hemen kağıda geçiriyorum. ve de tek satır bilmediğim sınavdan 60 alarak geçiyorum. *
çok matah bir şeymiş gibi değil de kopya verenin yaratıcılığının izi olsun diye anlatmadan geçmek istemiyorum.
lise zamanlarımda "öğretmenlerin zeki ama çalışmıyor" dediği çocuklardandım. zeka kısmını bilmiyorum ama çalışmadığım kısmı çoğu zaman doğru idi. hayali bir hayat, daha o zamanlardan çok tatlı idi ve ders çalışmak yerine romanlarda kaybolmak ya da sokakları arşınlamak hem kolay hem de eğlenceli idi.
mahalledeki yaramaz arkadaş grubumdakilerden sonra çok farklı gelen bir kızla tanıştım lisenin ilk günlerinde. akşam kapıyı açıyordum, karşımda o. ellerinde kitaplar ile gelir; yarın sınav var ders çalışıcaz, derdi. ben de boyun eğerdim. annem hatta hala der, seni kendi batağından çıkardı diye.
neyse bu anı sevgili dostumun öğretici yanının dışında yardımsever kısmı ile ilgili.
okulun en zeki insanlarından birinle sıra arkadaşı olduğunuzda tehlike büyüyor. çünkü hemen hemen tüm öğretmenler yer değişikliği yapmasa bile arkadaşımı öğretmen masasına alıp beni ve diğerlerini de pek sallamıyorlardı. yine bir sınav esnasında - geometri, öğrenemediğim/öğrenmeyi reddettiğim tek ders- arkadaşım ile beni ayırdı öğretmen. hem de en arka sıraya atıldım. kağıda bakıyorum. o da bana bakıyor. hemen hiçbir şey bilmiyorum ve de açıkçası pek umursamıyorum. bu arada arkadaşım kağıdını yanıtlıyor ilk on dakikada, hocam diğer grubu da çözebilir miyim vakit geçsin, diyor. onu da çözüyor on dakikada, bitirince son ders olduğu için öğretmen dışarı çıkması için izin veriyor.
tabii bu esnada benim kağıtla bakışmalarım devam ediyor. kalemi düşürmeden kaç kez döndürebileceğimi falan test ediyorum. bir ses dikkatimi dağıtıyor, adımı duyuyorum. kulak kesiliyorum, diğer sınıftan biri öğretmene bana borcu olduğunu, son ders olduğundan belki göremem endişesi ile geldiğini parayı verip veremeyeceğini soruyor. öğretmen izin veriyor. kız yanıma yaklaşırken hala anlamamış bir şekilde yüzüne baksam da ses etmiyorum. parayı masaya bırakıyor. parayı elime alınca yüzümde sırayla aynen şöyle ifadeler oluşuyor *
sınavdaki on sorudan altısının yanıtlarını hemen kağıda geçiriyorum. ve de tek satır bilmediğim sınavdan 60 alarak geçiyorum. *
devamını gör...
öteki
mükemmel bir dostoyevski eseridir. dostoyevski'nin ilerde nasıl bir yazar olacağının göstergesidir.
orijinal adı dvoynik olan bu eser türkçeye öteki olarak çevrilmiştir. öteki olmayı çok güzel aktaran dostoyevski kısa ama sarsıcı bu kitabında jakov petroviç golyadkin üzerinden anlatmak istediğini anlatmış.
kitap jakov petroviç golyadkin adlı karakterinin başından geçenleri ve öteki olmasını anlatıyor.
okurken dostoyevski'nin insan psikolojisi üstünde ne kadar hakim olduğunu bir kez daha görmüş oldum. tekrar tekrar hayran oldum. dostoyevski'nin bu kitabı 1864 yılında çıkmasına rağmen fazla ileri görüşlü bir kitap. bir çok filmin , kitabın , şiirin etkilendiğini görüyorum ve düşünüyorum.
anlatmak istediğim kısmı spoilerli kısımda daha net bahsedeceğim.
jakov petroviç golyadkin karakterinin edebiyat dünyası için çok önemli olduğunu düşünüyorum. ayrıca ilk olarak düşünüyorum çünkü bu kurguyu en eski olarak dostoyevskiden okudum. daha öncesi varsa yazar arkadaşlar portakal atabilirler.
kitabın sarsıcı bir diğer tarafı ise dönemin rusya'sını düşünerek yazılmış olması. okuyucu zaten hikayeden etkileniyor dönemin rusya'sını düşünerek okuyunca daha fazla sarsılıyor.
kesinlikle dostoyevski külliyatının okunması gereken kitaplarından birisi.
dostoyevski'nin yolunun nereye gideceğini görmek bu eserde fazlaca belli oluyor.
tavsiye ederim.
kitapta bayıldığım bir diğer kısım ise öteki kavramı. bir insanın beyninde iki insan olması. hayaller krizler geçirmesi çok güzel bir konu. fıght club filminin bu kitaptan esinlendiğini düşünüyorum. yukarıda bahsedeceğim dediğim kısım buydu.
böyle bir konunun 1864 yılında anlatılması çok özel ve değerli.
son 15 sayfada karaktere çok üzüldüm.
o yüzden sarsıcı bir kitap.
bazı kişiler bu konu günümüzde veya son 50 yılda çok yaygın olduğu için kitabı basit bulabilir. ama dönemine göre değerlendirip okurlarsa daha fazla keyif alacaklarını düşünüyorum.
orijinal adı dvoynik olan bu eser türkçeye öteki olarak çevrilmiştir. öteki olmayı çok güzel aktaran dostoyevski kısa ama sarsıcı bu kitabında jakov petroviç golyadkin üzerinden anlatmak istediğini anlatmış.
kitap jakov petroviç golyadkin adlı karakterinin başından geçenleri ve öteki olmasını anlatıyor.
okurken dostoyevski'nin insan psikolojisi üstünde ne kadar hakim olduğunu bir kez daha görmüş oldum. tekrar tekrar hayran oldum. dostoyevski'nin bu kitabı 1864 yılında çıkmasına rağmen fazla ileri görüşlü bir kitap. bir çok filmin , kitabın , şiirin etkilendiğini görüyorum ve düşünüyorum.
anlatmak istediğim kısmı spoilerli kısımda daha net bahsedeceğim.
jakov petroviç golyadkin karakterinin edebiyat dünyası için çok önemli olduğunu düşünüyorum. ayrıca ilk olarak düşünüyorum çünkü bu kurguyu en eski olarak dostoyevskiden okudum. daha öncesi varsa yazar arkadaşlar portakal atabilirler.
kitabın sarsıcı bir diğer tarafı ise dönemin rusya'sını düşünerek yazılmış olması. okuyucu zaten hikayeden etkileniyor dönemin rusya'sını düşünerek okuyunca daha fazla sarsılıyor.
kesinlikle dostoyevski külliyatının okunması gereken kitaplarından birisi.
dostoyevski'nin yolunun nereye gideceğini görmek bu eserde fazlaca belli oluyor.
tavsiye ederim.
kitapta bayıldığım bir diğer kısım ise öteki kavramı. bir insanın beyninde iki insan olması. hayaller krizler geçirmesi çok güzel bir konu. fıght club filminin bu kitaptan esinlendiğini düşünüyorum. yukarıda bahsedeceğim dediğim kısım buydu.
böyle bir konunun 1864 yılında anlatılması çok özel ve değerli.
son 15 sayfada karaktere çok üzüldüm.
o yüzden sarsıcı bir kitap.
bazı kişiler bu konu günümüzde veya son 50 yılda çok yaygın olduğu için kitabı basit bulabilir. ama dönemine göre değerlendirip okurlarsa daha fazla keyif alacaklarını düşünüyorum.
devamını gör...
doksanlar batağı
doksanları yaşamamış olanların tuhaf bir şekilde çok çekici bulduğu ancak o dönemi yaşamış olanlar için belli konularda özleme şayan olmasına rağmen çoğu açıdan tam bir bataklık olan dönemdir.
doksanlar müzik açısından oldukça verimli bir dönemdi elbette ancak özel televizyonların ortaya çıkması ile birlikte televizyon çocuklarına dönen insanlar için travmatik olaylara neden olan birçok olaya sahne oldu.
trt’nin soğuk ve mesafeli yayınlarının prangasından kurtulan televizyon bu sefer de sulu sepken bir bayağılık altında kıvranmaya başladı. cinsel açlığın afrika’sı olan ülkemde sansürsüz yayın mantığı fikirler üzerindeki sansürü kaldırmak yerine çıplaklık üzerindeki sansürü kaldırmakla işe başlandı.
her an vıcık vıcık bir cinsellikle ekrana bağlanmaya çalışılan insanlar bir de üstüne neden ünlü olduğu bilinmeyen tuhaf tiplerin türemesi ile iyice dumura uğradı. trt’nin aptalca sansüründen kurtulup en az onun kadar aptalca olan kalitesiz yayınlarla içimiz dışımıza çıktı.
terör ve faili meçhullerin sıradan olaylara dönüştüğü o dönemde insanlar televizyonlardan dağıtılan hediyeler için canhıraş bir savaşa girerek günlük dertlerinden uzaklaşma hevesine düştü.
şu an z kuşağına bas bas bağıran insanların yasemin evcim için televizyon ekranına yapıştığı, dansöz kıyafetlerini çok kapalı buldukları için şikayet mektupları yazdığı, kalitesiz televizyon programlarında sürekli kavga eden insanları izlerken taraf tutmayı marifet saydığı dönem o kadar de eskide kalmadı.
çok merak ettiğim şey şudur: şu an z kuşağına ahlak dersi veren doksanlar düşkünlerinin elinin altında internet erişimi oldaydı neler yaparlardı acaba?
doksanlar benim zaman zaman özlemle andığım kurtuluşu olmayan bir bataktır.
doksanlar müzik açısından oldukça verimli bir dönemdi elbette ancak özel televizyonların ortaya çıkması ile birlikte televizyon çocuklarına dönen insanlar için travmatik olaylara neden olan birçok olaya sahne oldu.
trt’nin soğuk ve mesafeli yayınlarının prangasından kurtulan televizyon bu sefer de sulu sepken bir bayağılık altında kıvranmaya başladı. cinsel açlığın afrika’sı olan ülkemde sansürsüz yayın mantığı fikirler üzerindeki sansürü kaldırmak yerine çıplaklık üzerindeki sansürü kaldırmakla işe başlandı.
her an vıcık vıcık bir cinsellikle ekrana bağlanmaya çalışılan insanlar bir de üstüne neden ünlü olduğu bilinmeyen tuhaf tiplerin türemesi ile iyice dumura uğradı. trt’nin aptalca sansüründen kurtulup en az onun kadar aptalca olan kalitesiz yayınlarla içimiz dışımıza çıktı.
terör ve faili meçhullerin sıradan olaylara dönüştüğü o dönemde insanlar televizyonlardan dağıtılan hediyeler için canhıraş bir savaşa girerek günlük dertlerinden uzaklaşma hevesine düştü.
şu an z kuşağına bas bas bağıran insanların yasemin evcim için televizyon ekranına yapıştığı, dansöz kıyafetlerini çok kapalı buldukları için şikayet mektupları yazdığı, kalitesiz televizyon programlarında sürekli kavga eden insanları izlerken taraf tutmayı marifet saydığı dönem o kadar de eskide kalmadı.
çok merak ettiğim şey şudur: şu an z kuşağına ahlak dersi veren doksanlar düşkünlerinin elinin altında internet erişimi oldaydı neler yaparlardı acaba?
doksanlar benim zaman zaman özlemle andığım kurtuluşu olmayan bir bataktır.
devamını gör...
