giden sevgilinin yaptığı en büyük kötülük
en zor anınızda terk etmesidir.
devamını gör...
normal sözlük güvenlik açığı iddiası
şu bağlantıda iddia edilen ve tedirginlik yaratan durumdur. yazdığımız şeylerin kötü niyetli kimseler tarafından kolayca değiştirilebileceği ve sabah uyandığımızda kendimizi kodeste bulabileceğimiz yazılmış. bu durumun açıklığa kavuşması herkes için iyi olacaktır. teknik açıdan durumdan anlayan varsa bi bakıversin de gece rahat uyuyabilelim. niyetim kimseyi tedirgin etmek değil ama böyle bir olay varsa da bilmek ve önlem almak herkesin hakkı. gerçek değilse zaten sorun yok.
devamını gör...
partneriyle yaşadıklarını arkadaş ortamında anlatan erkek
özgüvensizliğine sevgilisini kurban ederek özel hayatını arkadaş ortamına meze eden erkektir. abartı anlatımlarıyla ben boğayım, ben aygırım , en iyi ben seks yaparım, en aykırı ben öpüşürüm mesajı vermeye çalışır. dinleyen gerizekalılar da ondan farksızdır. "lan sen ne geniş adamsın sus gevşek" diyerek kalkıp ağzına 2 tokat atan babayiğitlerin olmayacağı ortamdır genelde. keşke olsadır.
devamını gör...
hissettiğin yaş sorunsalı
biyolojik 27
hissedilen 60.
hissedilen 60.
devamını gör...
dm'den fingirdeşen yazarlar
- üstünde ne var canım şu anda?
+ hayatın yükü.
- ...?
+ hayatın yükü.
- ...?
devamını gör...
iran denince akla gelenler
sinema….
women without men !
izleyin izlettirin zira bence iran’ı anlamaya giriş 101 dersi gibidir.
ferhadi’nin filmleri ile başlarsanız duvara toslamış gibi hissedersiniz ve altyapınız yetersiz ise muhtemelen anlayamazsınız.
bir de iran hikayeleri yani behlülllll. behlül bir gün diye başlayan efsaneleri okuyarak geçti yıllarımız.
women without men !
izleyin izlettirin zira bence iran’ı anlamaya giriş 101 dersi gibidir.
ferhadi’nin filmleri ile başlarsanız duvara toslamış gibi hissedersiniz ve altyapınız yetersiz ise muhtemelen anlayamazsınız.
bir de iran hikayeleri yani behlülllll. behlül bir gün diye başlayan efsaneleri okuyarak geçti yıllarımız.
devamını gör...
moderatör olunca yapılacak ufak şımarıklıklar
ben oldum ve yaptığım şımarıklıklar şöyle:
-benjaminin sigarasını çalıyorum.
-
-benjaminin sigarasını çalıyorum.
-
devamını gör...
yazdıklarınızın en az bir kişiye dokunduğunu hissettiğiniz an
kulaklara varan bir gülüş,
karında kelebekler*
karında kelebekler*
devamını gör...
hint dizileri saçmalıkları
favorim bu.
devamını gör...
yedinci dem
yaşamdan gizlenmek istediğimde, soluğu aldığım profilin sahibi yazardır, şairdir, düşünürdür, yolculuğa çıkarandır, dinlendirendir.
hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını satırlarla, bir kısmını da, mısralarla ifade etmeye çalıştığımdır.
şiirlerinin hayranı olduğumu belirtmek isterim. itiraflarını ve karalamalarını her daim zevkle okuyabilirim.
tanımlarını büyük bir merakla beklediğimi söylemeden yapamayacağım.
onu okumak, insanı okumaktır.
kapattım gözlerimi.
ulu bir çınarın,
gölgesindeyim.
altını düşünüyorum üstün.
zamanlardan,
yedinci dem.
daha sıkı kapanıyor gözlerim.
yerin yetmiş kat altında,
köklerimi arıyorum.
beş bin yılın hesabını tutan ruhlar,
kopsun zincirleriniz.
kalksın perdeler.
yetmiş bin alem görünsün birbirine.
kalmasın gizli saklı.
zamanlardan,
yedinci dem.
boşlukların boşluğundayım.
özüm tözümde gizli.
tözüm özümde.
yaşam bende saklı.
ben yaşamda.
zamanlardan,
yedinci dem.
atalarım kutsal bellemiş yediyi.
ben de kutsasam ne olur sanki.
hem tanrı bile,
demlenmiş yedinci günde.
zamanlardan,
yedinci dem.
yedinin kutsallığını,
çekiyorum içime.
fikirlerim demleniyor,
ulu çınarın altında.
zamanlardan,
yedinci dem.
iki elimde de,
yedi kollu şamdan.
on dört mumla,
çıkmışım bir yolculuğa.
ancak, gidememişim kendimden,
bir adım dahi öteye.
yedinci demde
demlenip kalmışım.
hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını satırlarla, bir kısmını da, mısralarla ifade etmeye çalıştığımdır.
şiirlerinin hayranı olduğumu belirtmek isterim. itiraflarını ve karalamalarını her daim zevkle okuyabilirim.
tanımlarını büyük bir merakla beklediğimi söylemeden yapamayacağım.
onu okumak, insanı okumaktır.
kapattım gözlerimi.
ulu bir çınarın,
gölgesindeyim.
altını düşünüyorum üstün.
zamanlardan,
yedinci dem.
daha sıkı kapanıyor gözlerim.
yerin yetmiş kat altında,
köklerimi arıyorum.
beş bin yılın hesabını tutan ruhlar,
kopsun zincirleriniz.
kalksın perdeler.
yetmiş bin alem görünsün birbirine.
kalmasın gizli saklı.
zamanlardan,
yedinci dem.
boşlukların boşluğundayım.
özüm tözümde gizli.
tözüm özümde.
yaşam bende saklı.
ben yaşamda.
zamanlardan,
yedinci dem.
atalarım kutsal bellemiş yediyi.
ben de kutsasam ne olur sanki.
hem tanrı bile,
demlenmiş yedinci günde.
zamanlardan,
yedinci dem.
yedinin kutsallığını,
çekiyorum içime.
fikirlerim demleniyor,
ulu çınarın altında.
zamanlardan,
yedinci dem.
iki elimde de,
yedi kollu şamdan.
on dört mumla,
çıkmışım bir yolculuğa.
ancak, gidememişim kendimden,
bir adım dahi öteye.
yedinci demde
demlenip kalmışım.
devamını gör...
bizim rütbesiz yazara verecek kızımız yok diyen adam
müstakbel kayınbabam oluyor sevgili dostlar.
biliyorsunuz esra ile yıllardır süren düzenli bir ilişkimiz var. müstakbel kayınbabam murat bey ve eşi cevahir hanım teyze oldukça pimpirikli bir çift. barış manço'nun işte hendek işte deve şarkısındaki bedbaht damat adayı gibi sürekli farklı koşulları yerine getiremediğimiz için geri dönüyoruz. sürekli hendekler var fakat atlatamıyoruz deveyi. sürekli madlen çikolata götüre götüre boyuna eti'yi ülker'i zengin ettik anasını satim.
neyse işte bugün fabrikada vardiya bitti. yorgun argın eve geldim. akşamleyin esra'mı (yani ay çöreğimi) istemeye gideceğimden içimde hoş bir umut vardı. zaten iyi kötü bir mesleğim var, evim vs. var onlarda sıkıntı yok gül gibi yaşarız. cevahir teyze vegan olduğu için %100 polyesterden yapılmış takım elbisemi giydim. çünkü daha önceden ipek takım elbiseyi gördüğünde kriz geçirmişti. sütlü çikolata getirdiğimiz gün, evine polonyalı yahudi girmiş bir nazi subayı edasıyla sonsuz bir nefret + tiksintiyle karışık bir yüz ifades takınarak bakmıştı. çikolatalar da %100 vegan. tam takım hazırız yani.
babamcağızla, müstakbel kayınpederim arap baharından, türkiye'nin suriye sınırındaki söz hakkından, ali babacan'ın partisinden bahsederken; annemceğiz ile müstakbel kayınvalidem yeni aldıkları koltuklarından bahsedip birbirlerine caka satıyorlardı. oldum olası kadınların böylesine mobilya takıntısı olmasına anlam veremem. mobilya fetişizmi mi desem ne desem... mobilya yenileyip durmak zaten başlı başına saçmalık ötesi değil midir? o esnada chuck palahniuk'un fight club'ından bir aforizma patlattım;
"mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe... bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur"
bir süre yüzüne özel harekat feneri tutulmuş esenyurt torbacısı gibi mel mel baktılar, sonra:
cevahir teyze: bir şey mi istedin oğlum.
annem: susadın mı guzum?
ben: eheh yok bir şey siz devam edin.
esra'mın yanına gittim sonra. ona arkadan sinsice yaklaştım, az daha kahveyi dökecekti.
ben: aklından bile geçirme seni küçük tatlı şey.
esra: ya furkan ödümü patlattın! neyi geçirmeyeyim, ne diyorsun?
ben: tükürmek ya da tuz katmak gibi köylüce bir âdete teşebbüs etmeyeceksin değil mi söz ver.
esra: tabii ki de hayır furkan! ne alakası var hihi
ben: tamam ben yine de güvenmiyorum. tarkan arkası dönükken, yüzüğündeki zehri kadehe gizlice dolduran viking prensesi gibi iş yapmayasın sonra?
esra: furkan üçe kadar sayıyorum gitmezsen kahveyi suratına atacağım hah hah!
ben: ok... ok... i know i know
murat bey: furkan oğlumuz ne iş yapar?
babam: oğlum?
ben: kafa sözlük'te yazarım efendim.
murat bey: heh daha önce söylemiştin oğlum hatırladım. nasıl durumlar.
ben: çok şükür efendim. daha iyi günlerimiz oldu buna da şükür tabii.
murat bey: olsun olsun maaşallah. hangi rütbeliydin oğlum?
babam söze karıştı:
"aman efendim ne rütbesi... bedelli yaptı geçen sene. bakaya bu"
murat bey: biliyorum efendim onu sormadım. kafa sözlük'te yazıyor oğlumuz maaşallah ne güzel... yazarlık rütbesi neydi diye soruyorum.
ben: rütbe yok bildiğim kadarıyla efendim.
murat bey: var oğlum yeni geldi. hah hah ben senden iyi biliyorum demek ki, işe bak.
"hemen bakıyorum efendim" dedim. elime telefonumu aldım. yanıma sokulmuş telefonumu dikizliyor. arama geçmişi görünüyor orada. çok utandım ve sıkıldım bu duruma... "sagopa ile ceza neden küstü. van gogh neden kulağını kesti, caillou son bölüm, saddam'ın idam edilişi" vs. gibi absürt aramaların hepsini gördü. o an yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim dedim. bunu gerçekten istedim dostlarım. allahtan daha ötesini görmedi diye kendimi teselli ediyorum.
bir de baktık ki herkes şövalye, para babası, filozof, ninja vs. diye rütbelenmişken bende bomboş bir ekran çıktı. bir iki saniye odaklanınca o ekranda nah çeken çocuk gifi çıkıyor. o bana baktı ben ona baktım. şaban oğlu şaban filminde kemal sunal ile onun kumandanı şener şen'in birbirlerine mel mel baktığı sahne gibi baktık birbirimize.
murat bey: öhöm.. efendim çocuklar birbirlerini sevmiş lakin onların biraz daha birbirlerini tanıması icap eder diye düşünüyorum. delikanlı henüz çok toy. bizim kız da fakülteyi yeni bitirdi, yeni işe girdi.. biraz bekleyelim isterim.
o anda tamamıyla yıkılmıştım. kafa sözlük yine bize giderayak yaptı yapacağını. sezercik gibi sesim ağlamaklı : "kıyak adammışsın.. helal olsun..." demek istedim o'na o an... yine avucumuzu yalayarak döndük 14. kere ...
bu iş burada bitmeyecek ama. dönüşüm fena olacak ve esra'mı bir romans şövalyesi olup kurtaracağım o derebeyinin evinden!
biliyorsunuz esra ile yıllardır süren düzenli bir ilişkimiz var. müstakbel kayınbabam murat bey ve eşi cevahir hanım teyze oldukça pimpirikli bir çift. barış manço'nun işte hendek işte deve şarkısındaki bedbaht damat adayı gibi sürekli farklı koşulları yerine getiremediğimiz için geri dönüyoruz. sürekli hendekler var fakat atlatamıyoruz deveyi. sürekli madlen çikolata götüre götüre boyuna eti'yi ülker'i zengin ettik anasını satim.
neyse işte bugün fabrikada vardiya bitti. yorgun argın eve geldim. akşamleyin esra'mı (yani ay çöreğimi) istemeye gideceğimden içimde hoş bir umut vardı. zaten iyi kötü bir mesleğim var, evim vs. var onlarda sıkıntı yok gül gibi yaşarız. cevahir teyze vegan olduğu için %100 polyesterden yapılmış takım elbisemi giydim. çünkü daha önceden ipek takım elbiseyi gördüğünde kriz geçirmişti. sütlü çikolata getirdiğimiz gün, evine polonyalı yahudi girmiş bir nazi subayı edasıyla sonsuz bir nefret + tiksintiyle karışık bir yüz ifades takınarak bakmıştı. çikolatalar da %100 vegan. tam takım hazırız yani.
babamcağızla, müstakbel kayınpederim arap baharından, türkiye'nin suriye sınırındaki söz hakkından, ali babacan'ın partisinden bahsederken; annemceğiz ile müstakbel kayınvalidem yeni aldıkları koltuklarından bahsedip birbirlerine caka satıyorlardı. oldum olası kadınların böylesine mobilya takıntısı olmasına anlam veremem. mobilya fetişizmi mi desem ne desem... mobilya yenileyip durmak zaten başlı başına saçmalık ötesi değil midir? o esnada chuck palahniuk'un fight club'ından bir aforizma patlattım;
"mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe... bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur"
bir süre yüzüne özel harekat feneri tutulmuş esenyurt torbacısı gibi mel mel baktılar, sonra:
cevahir teyze: bir şey mi istedin oğlum.
annem: susadın mı guzum?
ben: eheh yok bir şey siz devam edin.
esra'mın yanına gittim sonra. ona arkadan sinsice yaklaştım, az daha kahveyi dökecekti.
ben: aklından bile geçirme seni küçük tatlı şey.
esra: ya furkan ödümü patlattın! neyi geçirmeyeyim, ne diyorsun?
ben: tükürmek ya da tuz katmak gibi köylüce bir âdete teşebbüs etmeyeceksin değil mi söz ver.
esra: tabii ki de hayır furkan! ne alakası var hihi
ben: tamam ben yine de güvenmiyorum. tarkan arkası dönükken, yüzüğündeki zehri kadehe gizlice dolduran viking prensesi gibi iş yapmayasın sonra?
esra: furkan üçe kadar sayıyorum gitmezsen kahveyi suratına atacağım hah hah!
ben: ok... ok... i know i know
murat bey: furkan oğlumuz ne iş yapar?
babam: oğlum?
ben: kafa sözlük'te yazarım efendim.
murat bey: heh daha önce söylemiştin oğlum hatırladım. nasıl durumlar.
ben: çok şükür efendim. daha iyi günlerimiz oldu buna da şükür tabii.
murat bey: olsun olsun maaşallah. hangi rütbeliydin oğlum?
babam söze karıştı:
"aman efendim ne rütbesi... bedelli yaptı geçen sene. bakaya bu"
murat bey: biliyorum efendim onu sormadım. kafa sözlük'te yazıyor oğlumuz maaşallah ne güzel... yazarlık rütbesi neydi diye soruyorum.
ben: rütbe yok bildiğim kadarıyla efendim.
murat bey: var oğlum yeni geldi. hah hah ben senden iyi biliyorum demek ki, işe bak.
"hemen bakıyorum efendim" dedim. elime telefonumu aldım. yanıma sokulmuş telefonumu dikizliyor. arama geçmişi görünüyor orada. çok utandım ve sıkıldım bu duruma... "sagopa ile ceza neden küstü. van gogh neden kulağını kesti, caillou son bölüm, saddam'ın idam edilişi" vs. gibi absürt aramaların hepsini gördü. o an yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim dedim. bunu gerçekten istedim dostlarım. allahtan daha ötesini görmedi diye kendimi teselli ediyorum.
bir de baktık ki herkes şövalye, para babası, filozof, ninja vs. diye rütbelenmişken bende bomboş bir ekran çıktı. bir iki saniye odaklanınca o ekranda nah çeken çocuk gifi çıkıyor. o bana baktı ben ona baktım. şaban oğlu şaban filminde kemal sunal ile onun kumandanı şener şen'in birbirlerine mel mel baktığı sahne gibi baktık birbirimize.
murat bey: öhöm.. efendim çocuklar birbirlerini sevmiş lakin onların biraz daha birbirlerini tanıması icap eder diye düşünüyorum. delikanlı henüz çok toy. bizim kız da fakülteyi yeni bitirdi, yeni işe girdi.. biraz bekleyelim isterim.
o anda tamamıyla yıkılmıştım. kafa sözlük yine bize giderayak yaptı yapacağını. sezercik gibi sesim ağlamaklı : "kıyak adammışsın.. helal olsun..." demek istedim o'na o an... yine avucumuzu yalayarak döndük 14. kere ...
bu iş burada bitmeyecek ama. dönüşüm fena olacak ve esra'mı bir romans şövalyesi olup kurtaracağım o derebeyinin evinden!
devamını gör...
roger arnaldez
islam üzerine çalışmalar yapmış 1911 doğumlu fransız profesör.
islam'da felsefi düşünce nasıl kötürümleşti isimli yazısından gördüğümüz kadarıyla islamı hiç anlamamış.
bu fransizlarda bir sıkıntı var herhalde... roger garaudy isimli abimiz de her fırsatta resmen islam'ın vaaddettigi sosyalizm* daha iyi şeklinde bişiler diyor.
kendisi islamı anlamamış ancak bugün bile dediklerinden bir şey anlamayan, sırf hava olsun diye ellerinde kitaplarını taşıdıklari ibn rüşt'çülere karşı gazali'nin net bir şekilde herkese haddini bildirdiğini, hatta gazali'ye cevap verme cüretinde bulunan ibn rüşt'ün gazali'den çok şey öğrendiğini yazabilmistir ki tutarsızlığın tutarsızlığı isimli eserin bir çok yerinde bunu okuyabilirsiniz.
umarım yazısında bahsi geçen arap kelimesinden islam ümmetini değil, sadece arap milletini kastetmektedir ki aksi halde bir facia olur. çünkü kendisi "araplarin" felsefeye yeterince önem vermediğinde bahisle, verselerdi galile, newton gibi nice bilim insanı yetiştirmis olabileceğini söyler. hmmm... eğer böyle ise bu dünya böyle dengede duramaz, bunun arkasında da bir kıta olmalı diye biruni'ye, hipokrat'ın yaninda bile başında taç ile resmedilen ibn sina'ya... ve daha nicelerine büyük haksızlık etmiş olur ki bence arap diyerek islam ümmetini kastetmektedir ve bilim dünyasına sayısız katkısı olan müslüman bilim insanlarını yok saymaktadir.
islam'da felsefi düşünce nasıl kötürümleşti isimli yazısından gördüğümüz kadarıyla islamı hiç anlamamış.
bu fransizlarda bir sıkıntı var herhalde... roger garaudy isimli abimiz de her fırsatta resmen islam'ın vaaddettigi sosyalizm* daha iyi şeklinde bişiler diyor.
kendisi islamı anlamamış ancak bugün bile dediklerinden bir şey anlamayan, sırf hava olsun diye ellerinde kitaplarını taşıdıklari ibn rüşt'çülere karşı gazali'nin net bir şekilde herkese haddini bildirdiğini, hatta gazali'ye cevap verme cüretinde bulunan ibn rüşt'ün gazali'den çok şey öğrendiğini yazabilmistir ki tutarsızlığın tutarsızlığı isimli eserin bir çok yerinde bunu okuyabilirsiniz.
umarım yazısında bahsi geçen arap kelimesinden islam ümmetini değil, sadece arap milletini kastetmektedir ki aksi halde bir facia olur. çünkü kendisi "araplarin" felsefeye yeterince önem vermediğinde bahisle, verselerdi galile, newton gibi nice bilim insanı yetiştirmis olabileceğini söyler. hmmm... eğer böyle ise bu dünya böyle dengede duramaz, bunun arkasında da bir kıta olmalı diye biruni'ye, hipokrat'ın yaninda bile başında taç ile resmedilen ibn sina'ya... ve daha nicelerine büyük haksızlık etmiş olur ki bence arap diyerek islam ümmetini kastetmektedir ve bilim dünyasına sayısız katkısı olan müslüman bilim insanlarını yok saymaktadir.
devamını gör...
çaya şeker atan zevksiz
bir bitmediniz!
devamını gör...
kemalizm'in demokrasi karşıtı bir hareket olması
bütün troller yazdığına göre buraya tekrar tanım girmeye karar verdim.
bu düşüncelerin temelinde şeriatı isteyip o ülkelere değil de gavur dediği topraklara gitmiş kadir mısıroğlu yatıyor. yoksa osmanlı halkının fikirlerine aşırı önem veren bir padişahlıkla yönetilip atatürk "çekil ben gelcem herkese söz dinletcem" dememiş ve ona uygun eylemler ve yeniliklerde de yapmamıştır tarihe değil cumhuriyete bile baksak yeterlidir.
ek olarak :
ali şükrü bey cinayetinin amacı atatürk'e katil damgası vurup onu koltuğundan etmekti. böylece cinayeti işleyenler kazanılmış zafer sonrası kurulacak yeni devletin başına kolayca geçeceklerdi.
kaynak : twitter.com/tsumut71/status...
ve bırakın kemalizmi atatürk'ü sevmeyen zihniyetler monarşi şeriat vb yapıya sahip demokrasiyle alakası olmayan ideolojilere sahipler zaten.
bu düşüncelerin temelinde şeriatı isteyip o ülkelere değil de gavur dediği topraklara gitmiş kadir mısıroğlu yatıyor. yoksa osmanlı halkının fikirlerine aşırı önem veren bir padişahlıkla yönetilip atatürk "çekil ben gelcem herkese söz dinletcem" dememiş ve ona uygun eylemler ve yeniliklerde de yapmamıştır tarihe değil cumhuriyete bile baksak yeterlidir.
ek olarak :
ali şükrü bey cinayetinin amacı atatürk'e katil damgası vurup onu koltuğundan etmekti. böylece cinayeti işleyenler kazanılmış zafer sonrası kurulacak yeni devletin başına kolayca geçeceklerdi.
kaynak : twitter.com/tsumut71/status...
ve bırakın kemalizmi atatürk'ü sevmeyen zihniyetler monarşi şeriat vb yapıya sahip demokrasiyle alakası olmayan ideolojilere sahipler zaten.
devamını gör...
hulki cevizoğlu
önceden çok sevdiğim, özellikle ceviz kabuğu programını severek izlediğim, ancak son günlerde duyduklarımla "et tu, brute?" dememe neden olmuş kişi.
devamını gör...
terörist misin testi
üniversite sınavından sonra en heyecanlandığım test oldu. terörist çıktım bu arada.
devamını gör...
sigara içmeyen insan
mantığıyla hareket eden kişidir.
devamını gör...
küçükken bahçelerden meyve aşıran yazarlar
aralarına dahil olduğum ancak aşağıda anlattığım anı ile tövbe ettiğim yazarlardır.
hiç unutmam yaz tatilindeyiz. yan komşumuz yıllardır tanıdığımız, artık ailemizden sayılan insanlar. çocuklarıyla da yaşıt olduğumuz için kardeş gibi büyüdük hep. biz nereye gitsek onları götürüyoruz, onlar nereye gitse bizi alıyorlar.
yine o günlerden biriydi, pikniğe gideceklerdi ve bizi de götürdüler kardeşimle. gittiğimiz alan meyve bahçeleri ile dolu evlerin önünden dereler akan, salıncaklar, oyuncaklar ne ararsan var olan rüya gibi bir yerdi benim için.
arkadaşlarla oynamaya başladık ama oynamak da bir yere kadar sevgili yazarlar, meyve bahçelerine takıldı gözümüz. aynı meyvelerden pikniğe gelirken getirmiş olmamız bizi bağlamıyor, gördük bir kere tırmanıp toplayacağız hepsinden. yaptık da efendim, çeşit çeşit erik, elma, kayısı ne varsa topladık. yetmezmiş gibi tişörtlerimizin eteklerine doldurup "eve de götürelim, annemler de yer." diyerek açgözlülük de yaptık.*
yok hayır, yakalanmadık; hikaye burada başlamıyor.
yedik topladığımız meyveleri, planladığımız gibi eve de getirdik. bizimkiler sordu, "nereden geldi bu meyveler?" diye. anlattık, izin alarak toplama konusunda öğüt verdiler, sonra babam "bunlar ilaçlı gibi duruyor sanki, baksana dışına, yıkamadan yemediniz inşallah?" dedi. * "hıhım, elbette" diyerek konuyu geçiştirdik.
evet olay burada başlıyor sevgili yazarlarım.
ertesi gün kardeşimle öğleden sonra uykusuna yatmıştık. hayatımda hiç o kadar derin uyuduğumu hatırlamıyorum. kapı çalmış duymamışız, telefonla aramışlar duymamışız, cama taş atılmış duymamışız. ben uyuyorum tüm bu seslerin rüyamda olduğunu sanıyorum. kardeşim uyandırdı "abla, kapı çalıyor koş bak."* bir uyandım, babam kapıyı yumrukluyor, adımızı haykırıyor. pişkin pişkin "yaa tamam geldik baba ne bağırıyorsun, anahtarını neden almadın?" diye adama kızıyorum. bir yandan da kardeşim arkamdan tin tin geliyor, kıs kıs gülüyor.* babam kapıya bir omuz daha atsa kırılacak çünkü görüyorum kapı yerinden oynamaya başlamış, sesimi duyunca sakinleşti. ben kapıyı açar açmaz arkamdan koşturmaya başladı. kardeşim önde ben arkada babam benim arkamda evde koştuğumuzu düşünün sevgili yazarlar.* kardeşim zeki, en yakın sığınak olan tuvalete girdi, babam onu bıraktı arkamdan koşuyor, hemen odama girdim, kapıyı kapadım. babam kapıya kadar geldi, yüksek ihtimal dişlerini sıktı, iki üç kere duvara vurdu gitti.
meğerse bizim yediğimiz eriklerden zehirlendiğimizi sanmış bu yüzden paniklemiş. saatlerce kapıyı bacayı zorlamışlar girmek için, son çare babam kapıyı kırmaya çalışmış.
düşündükçe gülüyorum ama çocuklarının zehirlendiğini sanarak çaresizce kapıya vuran babam aklıma geldikçe utanıyorum da.
her neyse efendim, işte o gün bugündür kimsenin bahçesinden izinsiz yaprak bile koparmadım ama meyveleri silmeden yemeye devam ettim.*
hiç unutmam yaz tatilindeyiz. yan komşumuz yıllardır tanıdığımız, artık ailemizden sayılan insanlar. çocuklarıyla da yaşıt olduğumuz için kardeş gibi büyüdük hep. biz nereye gitsek onları götürüyoruz, onlar nereye gitse bizi alıyorlar.
yine o günlerden biriydi, pikniğe gideceklerdi ve bizi de götürdüler kardeşimle. gittiğimiz alan meyve bahçeleri ile dolu evlerin önünden dereler akan, salıncaklar, oyuncaklar ne ararsan var olan rüya gibi bir yerdi benim için.
arkadaşlarla oynamaya başladık ama oynamak da bir yere kadar sevgili yazarlar, meyve bahçelerine takıldı gözümüz. aynı meyvelerden pikniğe gelirken getirmiş olmamız bizi bağlamıyor, gördük bir kere tırmanıp toplayacağız hepsinden. yaptık da efendim, çeşit çeşit erik, elma, kayısı ne varsa topladık. yetmezmiş gibi tişörtlerimizin eteklerine doldurup "eve de götürelim, annemler de yer." diyerek açgözlülük de yaptık.*
yok hayır, yakalanmadık; hikaye burada başlamıyor.
yedik topladığımız meyveleri, planladığımız gibi eve de getirdik. bizimkiler sordu, "nereden geldi bu meyveler?" diye. anlattık, izin alarak toplama konusunda öğüt verdiler, sonra babam "bunlar ilaçlı gibi duruyor sanki, baksana dışına, yıkamadan yemediniz inşallah?" dedi. * "hıhım, elbette" diyerek konuyu geçiştirdik.
evet olay burada başlıyor sevgili yazarlarım.
ertesi gün kardeşimle öğleden sonra uykusuna yatmıştık. hayatımda hiç o kadar derin uyuduğumu hatırlamıyorum. kapı çalmış duymamışız, telefonla aramışlar duymamışız, cama taş atılmış duymamışız. ben uyuyorum tüm bu seslerin rüyamda olduğunu sanıyorum. kardeşim uyandırdı "abla, kapı çalıyor koş bak."* bir uyandım, babam kapıyı yumrukluyor, adımızı haykırıyor. pişkin pişkin "yaa tamam geldik baba ne bağırıyorsun, anahtarını neden almadın?" diye adama kızıyorum. bir yandan da kardeşim arkamdan tin tin geliyor, kıs kıs gülüyor.* babam kapıya bir omuz daha atsa kırılacak çünkü görüyorum kapı yerinden oynamaya başlamış, sesimi duyunca sakinleşti. ben kapıyı açar açmaz arkamdan koşturmaya başladı. kardeşim önde ben arkada babam benim arkamda evde koştuğumuzu düşünün sevgili yazarlar.* kardeşim zeki, en yakın sığınak olan tuvalete girdi, babam onu bıraktı arkamdan koşuyor, hemen odama girdim, kapıyı kapadım. babam kapıya kadar geldi, yüksek ihtimal dişlerini sıktı, iki üç kere duvara vurdu gitti.
meğerse bizim yediğimiz eriklerden zehirlendiğimizi sanmış bu yüzden paniklemiş. saatlerce kapıyı bacayı zorlamışlar girmek için, son çare babam kapıyı kırmaya çalışmış.
düşündükçe gülüyorum ama çocuklarının zehirlendiğini sanarak çaresizce kapıya vuran babam aklıma geldikçe utanıyorum da.
her neyse efendim, işte o gün bugündür kimsenin bahçesinden izinsiz yaprak bile koparmadım ama meyveleri silmeden yemeye devam ettim.*
devamını gör...