fransız, varoluşçuluğun zirve ismi. varlık ve hiçlik, akıl çağı, bulantı gibi dorukta yer alan eserler ortaya koymuştur. okur yaşamınızı ''sartre okumadan önce ve sonra'' olarak ikiye ayırmanız mümkündür.

"nous sommes condamné a vivre" : yaşamaya mahkumuz diyerek intiharın aslında hayattan bir kaçış değil, onu reddediş biçimi olduğunu söylemiştir.

ona göre her birey var olan sınırlı düşüncelerle yetinmeden ve onlara aldırmadan kendi değer yargılarını ortaya koymalıdır. çünkü var olan sınırlı düşüncelerle, kurallarla, göreneklerle yaşayan bir insan zihni asla özgürleşemez. bu da varoluş çabasına terstir. çünkü o durumda insan bağımsız bir varlık değil bir makinedir.
devamını gör...

o günah bu günah deyip kendilerine bakmamaları(bkz: dinime küfreden müslüman olsa)
devamını gör...

karışık cümleler kurarak kafa karıştırmak hepsi o.
devamını gör...

kendinizin değerini bilin. eğer bilirseniz karşıdaki kişi de bunu illa ki hisseder ve gereksiz diyaloglara maruz kalmazsınız. haa ayrıca evlilik cocuk bunlar icin asla mecbur değilsiniz ama " ilerde yasamak istiyorum" dediğiniz şeylerden biriyse de once kendinizi güzelce tanıyın,sevin once kendinizi siz sevin ki doğru kişiyi bulma kriterlerleriniz size daha uyumlu ve sizi doyurucu olsun. haa son birşey daha var o da hayatınıza giren kişiye kölenizmiş gibi yada onu emir altına alacakmış şekilde davranmayin. sonucta o da bir insan. sadece cinsiyet farkınız var.
devamını gör...

başlığa bak bee tüm tutti frutti'ciler toplanmışız.
devamını gör...

gani müjde'nin ustalık eseri, türk absürt komedi sinemasının incisi, vcd'sini hiçbir yerde bulamadığım ama soundtrack kasetine sahip olduğum 1999 yapımı film.

edit: vcd'sini buldum, darısı dvd'ye.
devamını gör...

"aferim len doğru demişsin" demek.
devamını gör...

an itibariyle yanan şehir, allah dışarda çalışanların yardımcısı olsun, nem ve güneş hayattan bezdirdi, sınavdaki gençler sadece sorular ile değil sıcak ve nem ile boğuşuyor dur.
devamını gör...

şunu söylemeliyim ki stefan zweig'ın birçok okuduğum eserine bayılmıştım. onlardan biri bilinmeyen bir kadının mektubu dur. içselleştirmelere doyamadığım, hatıralarıyla birlikte ring caddesi'nde dolaştığım, dönemin siyasetini ve erkek-kadın ilişkilerini en iyi kurguya döken yazarlardan biri: stefan zweig.
zweig, novellalarında tezatlıkları seviyor. ulaşılmak istenen taraf bazen bir kişi olsa bile bazen bir kalp oluyor bazen de bir hedef oluyor fakat o hedefte her daim bir umursamazlık hakim. anlatıcı karakterlerin bitmek bilmeyen çabası bu kitapta da en çok göze batan çabalardan biri. kürk mantolu madonna'nın raif bey'i gibi kapıda beklemelerden tutun da amelie filmindeki gibi amaçlanmış kişiden başka kişilerin asla ve asla anlatıcıya tam olarak ulaşamadığı, kitapta esintileri olan konulardan. deneyimsizlik, sevgi konusundaki saflık, herhangi bir şeyden habersiz olması, manevi yöndeki eksiklikler bu kızı oluşturan parçalar.
bu kitapta hiçbir cümle boş değil, her cümle o kadar samimi ki bilinmeyen bir kadının sevdiği adam keşke siz olaymışsınız da bu mektubu size yazsaymış diyesiniz geliyor. 1920 yılında bir gün, postacı gelip de kapınıza böyle bir mektup bıraksa sizin de eliniz ayağınız düğümlenirdi.
devamını gör...

caddeden gidip eşe dosta tanıdık birine denk gelirim düşüncesi ile ara sokaklari tercih edip uzatılan yoldur. eskiden sokak köpeklerinin çok olduğu sokaktan geçmez evin taa arka kısımlarından geçtiğim içinde yolum uzardı. kışın ise kar yağdığı zamanlar yokuş inmektense çıkmanın daha kolay ve güvenli olacağını düşünür, yokuş çıkarken mecburiyetten yolu uzatmış olurdum.
devamını gör...

mis kokulu tarla domatesinden yapılırsa daha bir ani gelen istek.
turfan çıksa da yesek.
devamını gör...

bir kazuo ishiguro romanıdır.

beni asla bırakma’dan sonra tekrar aynı temaya dönüyoruz bu kitapla. ve kazuo ishiguro’ya anlam vermeye çalışıyoruz, nasıl bir yazar olduğuna, tam olarak ne yapamaya çalıştığına ve hepimizin bildiği sözcüklere ne yapıp da okurları bu kadar etkileyebildiğine.

beni asla bırakma ile ilgili yazdığım tanımda bahsetmiştim; kazuo ishiguro bilimkurguları tamamen bilime dayamıyor sırtını. o daha çok sevgi, hayal kırıklığı, iç hesaplaşmalar, iletişim gibi konulara eğilmeyi tercih ediyor.

yapay zekaya sahip robotlarla ilgili çok şey okuduk, izledik. zekalarını kendi kendilerine geliştirip insanoğluna yardım eden robotlar ya da insanoğlunun ne kadar aciz olduğunu fark edip dünyayı insanlıktan kurtarmak isteyenler.

klara ise güneş enerjisi ile çalışan ancak diğer yapay zekalardan farklı olarak gözlem gücü çok yüksek olan ve duygular biriktirip anılar inşa edebilen bir robot.

ve onun bir işi var. yükseltilmiş bir çocuğa arkadaşlık etmek. diğer bütün yükseltilmiş çocukların olduğu gibi josie de bir ya (yapay arkadaş)‘a ihtiyaç duyuyor ve josie çok hasta. klara güvendiği ve takip ettiği tek şey olan güneş ile josie’ye iyi bir arkadaş olabilmek için - belki de- tek taraflı bir iletişim halinde.

bütün ishiguro romanlarında olduğu gibi bu romanda da derin ve çok etkileyici duygusal bir güç sarıp sarmalıyor okuyanı.
devamını gör...

ıvanmılınskı bey abi içme başlığında kızdı. buraya atim dedim, burada da kızarsa ay başımı alıp gidecem.

affınıza mağruren yine biraz dertliyim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

her türlü tatlı turuncu bildirime bakıyorum.
beğeni/ favori ise hemen bir profil gezmesine gidip beğendiğim tanımlara iade-i beğeni yapıyorum. çok beğendin be canım temalı uyarıyı aldıysam diyorum ooo bir nickaltı gireyim bi ara.

mesaj bildirimi ise genelde dönmüyorum, tanıma cevapsa dönüyorum. yine de her türlü bir profil gezmesi yapıyorum yine.
devamını gör...

nazım hepimizden daha diri. çünkü o insanın özü. öz ölmez.

yukarıda sevdiğimiz bir yazar arkadaşımız, "şaşıp kalma üstüne" adlı şiirini aktarmış. #1009901

ben de şarkısını paylaşayım:

yaşamak
devamını gör...

ben en güncel fotoğrafımı koydum. peçesiz dışarı çıkmam, mesleki dezenformasyon işte...
eskiden insanlar garipserlerdi. uzun süre bazı çevreler tarafından natalya shevlyakova olduğum düşünüldü.
çeçen mafyası tarafından korunurken, rus mafyası taradından takibe alındım. mit ayakta uyuyordu, illa peçeni çıkar burası layiiiik bir ülke diyordu...
peçemi çıkarmamak için nice ordu evi kapısından geri çevrildim*
hatta hakim oldum, davalara çıkartılmadım. mübaşirlik yap dediler, okay dedim.
siyasal islamcılar peşime takıldı, ali babacanın ablaları efenime söyliyeyim, merve kavakçılar falan felan filan.
merve kavakçı meclise türbanla girdiği vakit, kapıda bekliyordum. eğer insanlar sindirseydi, ben de peçemle girecekti. şu an belki türkiyeyi temsilen yabancı bir ülkede büyükelçi olacaktım, tühhh yine bir fırsat kaçırdım. offff gırızıkılı kımılıstler işte....
neyse ki kutsal post-modern 28 şubat darbesi oldu, oh be dedim. biz kazandık dedim.
ülke değişti ama ben peçemi hiç çıkarmadım, mahallemde komşularım öcü gibi bakarlardı.
lakin korona sağolsun, herkes sindirdi peçemi. hatta bazı dostlarım benden peçe ister oldu.
profil fotoğrafıma gelirsek
ortadaki benim, sağımda mualla, solumda muteber var.
benim boyum 1.38, kilom 78 bu yüzden görüntüme aldanmayın. fakat arkadaşlarımı beğenirseniz mesaj atabilirsiniz.*
devamını gör...

bi nevi haklıdır. penaltısı verilmese sokağa dökülür, anası babası ölse hesabını sormaz.
devamını gör...

kendimi mutlu etmek.

fotojenik biri değilim. biraz "bu sefer çok fena çıkmamışım" dediğim fotoğrafım varsa her yere onu koyup kendimi avutuyorum. *
devamını gör...

endoplazmik retikulum, müşkülpesent .
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim