beynimde tümör var diyerek 8 yıl boyunca eşi aldatmak
okuyunca film ya da dizide geçen bir bölüm, olay gibi gelse de aslında yaşanan gerçek bir durum.
aşkı memnu, yaprak dökümü, muhteşem yüzyıl dizilerinde yok böyle entrika.
brezilya veya hindistan dizilerinin etkisinde kalma olasılığı yüksek, n.ç'nin kızını yanına alarak kocasını 8 yıldır aldatma hikayesi.
n.ç beynimde tümör var diyerek tekirdağ'a hastaneye gidiyorum diye 2013 senesinde evden ayrılmış. eşinin ve çocuklarının yanına gelme isteklerini hep bir bahaneyle savuşturmuş. " beni bu halde görmenizi istemiyorum" diyerek saçı kazıklı fotoğraflar ve hastane temalı görüntüler göndermiş. böyle böyle 8 koca yıl geçmiş.
evin oğlu birgün gönderilen paraların tekirdağ yerine istanbul'dan çekilince mevzuya uyanmış. ilk başta yok demiş konduramamış sonra ise korktuğu başına gelmiş. annesinin kaldığı eve gittiğinde kız kardeşinin yabancı adama baba dediğini duyup görmüş.
yaşanılan 8 yıllık yalanı babasını anlatmış. babası 8 yıl boyunca eşine 400 bin maddi yardımda bulunmuş. mahkemede geçen beyanlar şöyle:
davada tanık olarak dinlenen r.ç. yaşadıklarını şöyle anlattı:
“annem bize kafasını kazıtmış fotoğraflarını gönderirdi. kendisini ziyaret etmek istediğimizde bizi engellerdi. anneme toz konduramazdım. sonra internet bankacılığından gönderdiğimiz paraları sorguladım. paralar tekirdağ’dan değil etiler’deki bir bankadan çekilmişti. annemi aradım. bulunduğu evi söyledi. eve gittiğimde kız kardeşimin yanında yaşlı bir çift vardı. sonra başka bir adam geldi. kim olduğunu sordum. ‘5 yıllık kocasıyım’ dedi. o adam, annemin babamla boşanma sürecinde olduğunu biliyormuş. küçük kardeşim de o adama ‘baba’ diyor.”
eşinin hastalık yalanını oğlundan öğrenen h.ç. boşanma davası açtı. çocuklarının velayetini isteyen h.ç., bugüne kadar eşine tedavi için gönderdiği 400 bin tl ile 250 bin tl manevi tazminat talep etti. n.ç. davaya verdiği yanıtta, h.ç.’nin kızı doğduktan sonra kendisinden uzaklaştığını, bilgisayar başında sabahlamaya başladığını iddia ederek, “boşanmak istediğimde ölümle tehdit edildim. belki benimle ilgilenir diye bir ailenin yanında yatılı bakıcı olarak çalışmaya başladım. çocuklarımın velayetini ve 400 bin tl tazminat istiyorum” dedi.
kaynak
aşkı memnu, yaprak dökümü, muhteşem yüzyıl dizilerinde yok böyle entrika.
brezilya veya hindistan dizilerinin etkisinde kalma olasılığı yüksek, n.ç'nin kızını yanına alarak kocasını 8 yıldır aldatma hikayesi.
n.ç beynimde tümör var diyerek tekirdağ'a hastaneye gidiyorum diye 2013 senesinde evden ayrılmış. eşinin ve çocuklarının yanına gelme isteklerini hep bir bahaneyle savuşturmuş. " beni bu halde görmenizi istemiyorum" diyerek saçı kazıklı fotoğraflar ve hastane temalı görüntüler göndermiş. böyle böyle 8 koca yıl geçmiş.
evin oğlu birgün gönderilen paraların tekirdağ yerine istanbul'dan çekilince mevzuya uyanmış. ilk başta yok demiş konduramamış sonra ise korktuğu başına gelmiş. annesinin kaldığı eve gittiğinde kız kardeşinin yabancı adama baba dediğini duyup görmüş.
yaşanılan 8 yıllık yalanı babasını anlatmış. babası 8 yıl boyunca eşine 400 bin maddi yardımda bulunmuş. mahkemede geçen beyanlar şöyle:
davada tanık olarak dinlenen r.ç. yaşadıklarını şöyle anlattı:
“annem bize kafasını kazıtmış fotoğraflarını gönderirdi. kendisini ziyaret etmek istediğimizde bizi engellerdi. anneme toz konduramazdım. sonra internet bankacılığından gönderdiğimiz paraları sorguladım. paralar tekirdağ’dan değil etiler’deki bir bankadan çekilmişti. annemi aradım. bulunduğu evi söyledi. eve gittiğimde kız kardeşimin yanında yaşlı bir çift vardı. sonra başka bir adam geldi. kim olduğunu sordum. ‘5 yıllık kocasıyım’ dedi. o adam, annemin babamla boşanma sürecinde olduğunu biliyormuş. küçük kardeşim de o adama ‘baba’ diyor.”
eşinin hastalık yalanını oğlundan öğrenen h.ç. boşanma davası açtı. çocuklarının velayetini isteyen h.ç., bugüne kadar eşine tedavi için gönderdiği 400 bin tl ile 250 bin tl manevi tazminat talep etti. n.ç. davaya verdiği yanıtta, h.ç.’nin kızı doğduktan sonra kendisinden uzaklaştığını, bilgisayar başında sabahlamaya başladığını iddia ederek, “boşanmak istediğimde ölümle tehdit edildim. belki benimle ilgilenir diye bir ailenin yanında yatılı bakıcı olarak çalışmaya başladım. çocuklarımın velayetini ve 400 bin tl tazminat istiyorum” dedi.
kaynak
devamını gör...
keşke ben de yapabilsem dediğimiz şeyler
her yıl bir haftalığına bile olsa yurt dışına çıkıp istediğim bir ülkeyi gezmeyi o kadar çok isterdim ki...
devamını gör...
söyleme dostuna söyler dostuna
söyleme sırrını dostuna oda söyler dostuna , uzatılmış şeklidir.
devamını gör...
kurtuluş
senaryosunu turgut özakman'ın, yönetmenliğini ziya öztan'ın, müziklerini de muammer sun'un yaptığı, çekimi yaklaşık 2 yıl süren dizi. dizi, 1994 yılında gösterime girmiştir.
dizide atatürk'ü rutkay aziz, ismet inönü'yü savaş dinçel, halide edip adıvar'ı ayda aksel, fikriye hanım'ı aşkın nur yengi, yakup kadri bey'i altan erkekli, kazım karabekir'i kenan ışık, zübeyde hanım'ı macide tanır canlandırmıştı.
o dönem şartlarında 37 milyar 600 milyon lira bütçe ile çekilen dizi ile ilgili ilginç veriler var, işte bu veriler şu şekilde :
1990 yılında ankara'da kurulan prodüksiyon merkezi daha sonra istanbul'a alınmış. gerekli ekipman sağlandıktan sonra 300 civarında sanatçı ile temasa geçilmiş. fazla sayıda otantik araç gereç ve atölyeye gereksinim olmuş. bunlar kamu kurumlarından sağlanmış. dizide 400 bin figüran oynamış ve bunların 250 bin kadarı genelkurmay tarafından diziye yardım için verilen asker ve subaylar. dizi 300'den fazla farklı mekanda çekilmiş. londra ve moskova sahneleri ise yerlerinde çekilmiş. dizi, dönem dizisi olduğundan post prodüksiyon işleri de londra'da yapılmış.
dizide atatürk'ü rutkay aziz, ismet inönü'yü savaş dinçel, halide edip adıvar'ı ayda aksel, fikriye hanım'ı aşkın nur yengi, yakup kadri bey'i altan erkekli, kazım karabekir'i kenan ışık, zübeyde hanım'ı macide tanır canlandırmıştı.
o dönem şartlarında 37 milyar 600 milyon lira bütçe ile çekilen dizi ile ilgili ilginç veriler var, işte bu veriler şu şekilde :
1990 yılında ankara'da kurulan prodüksiyon merkezi daha sonra istanbul'a alınmış. gerekli ekipman sağlandıktan sonra 300 civarında sanatçı ile temasa geçilmiş. fazla sayıda otantik araç gereç ve atölyeye gereksinim olmuş. bunlar kamu kurumlarından sağlanmış. dizide 400 bin figüran oynamış ve bunların 250 bin kadarı genelkurmay tarafından diziye yardım için verilen asker ve subaylar. dizi 300'den fazla farklı mekanda çekilmiş. londra ve moskova sahneleri ise yerlerinde çekilmiş. dizi, dönem dizisi olduğundan post prodüksiyon işleri de londra'da yapılmış.
devamını gör...
ağzını şapırdatarak yemek yemek
ağzının ortasına kürekle vurulması gereken kişilerin yaptığı rahatsız edici eylem.
devamını gör...
uykudan uyanıp sözlüğe girmek
sözlüğün bağımlı yapıcı etkisinden kaynaklanır. yada insan sabah sabah bildirimleri görünce bir mutlu başlıyor güne.
devamını gör...
süblimleşme
katı maddelerin ısıtılınca ara bir hal olan sıvıya geçmeden direkt diğer bir hal olan gaza dönüşmesidir.
antalya’da temmuz ayında çok fazla kullandığım terim de diyebiliriz.
antalya’da temmuz ayında çok fazla kullandığım terim de diyebiliriz.
devamını gör...
şu hayatta üç yanlışım oldu
doğdum
büyüdüm
yaşamayı sevdim.
büyüdüm
yaşamayı sevdim.
devamını gör...
ağlayarak günlüğe yazmak
ponçik kalpli muhallebi çocuklarının gün sonu aktivitesi.
çünkü neden olmasın?
çünkü neden olmasın?
devamını gör...
örnek vatandaş (yazar)
örnek bir vatandaş mıdır bilemem ama örnek bir yazar olduğundan emin olduğum yazardır. bilgi doludur tanımları. sözlüğün güzide yazarları arasındadır, çok da kibardır kendisi. yeşillenmiş şimdi de. yeşil nicki profilindeki kediciğin gözleriyle pek de uyumlu olmuş. sözlüğümüzde daim olması dileğiyle.
devamını gör...
yazarların kendilerini tanımlama şekli
saçmalamaya meyyalim.
kimin yanında olur ne zaman olur ben bile kestiremiyorum.*
kimin yanında olur ne zaman olur ben bile kestiremiyorum.*
devamını gör...
türkiye'nin jeopolitik konumu
gerçekten sahip olunabilecek en değerli topraklarda var olupta, bu kadar sıkıntı çekmekte bir efor ister. haritada inci gibi duran bereketli toprakları olan bir ülkenin, toprağı buz tutmuş rusyadan bile tarım ürünü alması çok ironik.
bazen dünya haritasına bakıyorumda toplasan bir avuç ülke refah içinde yaşıyor. nüfusun çoğu hayatla boğuşan modern köleler, nasıl oldu da dünyada bu kadar saçma bir düzen oluştu. her şey farklı olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.
bazen dünya haritasına bakıyorumda toplasan bir avuç ülke refah içinde yaşıyor. nüfusun çoğu hayatla boğuşan modern köleler, nasıl oldu da dünyada bu kadar saçma bir düzen oluştu. her şey farklı olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.
devamını gör...
akebi
çikolata sarmaşığı olarak da bilinen bir meyve. japonya, çin ve korede yetişiyor. kabuğu bezelyeyle aynı şekilde açılan ve ekşimsi bir tadı olan akebinin iç kısmı tüketilmektedir.
kaynak
kaynak
devamını gör...
ana dilde ibadet
çok basit şeyler söyleyip gideceğim, alınmaca gücenmece yok şimdiden söyleyeyim.
''biz bu kuran'ı sana zahmet çekesin, sıkıntıya düşesin, bedbaht olasın diye indirmedik.'' (tâha suresi, 2)
''kuran'dan, kolay geleni okuyun. ondan kolay geleni okuyun.'' (müzzemmil, 20)
hem aklın apaçıklık ilkesine hem de büyük fıkıh ekollerinin içtihat ve yorumlarına dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: kur'an'dan kolay geleni okumanın bir anlamı da, ibadetlerde onun orijinal metnini okumada zorlananların, anadillerindeki tercümelerle ibadet edebilecekleridir. buhara halkı namazı arapça değil kadim farsça kılıyordu ve rükuya giderken ''kinita nikinet'' secdeye giderken ''nikunya nikuni'' diyorlardı. mezheplerin içerisinde en esnek sayılan mezhebe dahilsiniz zaten, hanefi mezhebi bu konularda gayet esnek. imam hanife farsça namaz kılmakta bir sorun olmadığını söyleyen mezhep imamı.
ebû hanîfe, ''şayet biri namazına farsça tekbir getirerek başlasa ve namazını da farsça okusa, bu kişi arapça'yı iyi biliyorsa da namazı caizdir'' demiştir.
bu bahsi burada kapattık.
bunları bir kenara bırakıp, türkler'in islam'ı kabul etmesi ile ilgili birkaç şey ekleyelim.
ermeniler, soykırım diyebiliyorlar. rumlar, topraklarımızdan sürüldük, yerimizden edildik diyebiliyorlar. ancak türkler, araplar bizi katletti sonrasında da müslümanlığı dayattı diyemiyorlar. niye? çünkü türk gururludur. türkler'in islamı kabul etmesi şöyle anlatılır hep resmi tarihte; türkler ve çinliler savaşırken araplar yardıma gelmişler, bu esnada -savaş sırasında- iki millet birbirine sempati beslemiş ve türk savaşçılar arap okçuların yanaklarından makas alıp islamiyeti kabul etmişler.*
talkan katliamı'nda 100.000 türk katledilip, 50.000 türk köleleştirilmiştir. halk, müslüman araplarla savaşmadığı halde, kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine ibret olsun diye 40.000 kadar türkü kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. tüm bunlar hep islam adına yapılmıştır. o bölgeden geçen derenin 2 ay boyunca farklı bölgelere kan taşıdığı rivayet edilir. köleler de pazarda, orada, burada alınıp satılmıştır. türk tarihi anlatıyorum dur dinle. bu katliam, islam’ın barış dini olduğunu yeterince kanıtlamış, ayağı kayıp yanlışlıkla arap kılıçlarının üstüne düşen arkadaşlar da olmuş ama dersini iyi alanlar akın akın islamiyet ile şereflenmiştir.
kaah el-aşkari bir şiirinde şöyle diyor; herkesi kılıçtan geçirdiniz. yalnızca ata bile binemeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.
islamı nasıl kabul ettiğimiz gerçeği ile yüzleştiysek bu bahsi de burada kapatalım.
dîvânu lugâti't-türk'ü türkçe'ye tercüme eden besim atalay da, giriş kısmında, türklerin islam'a girdiği ilk dönemlerde, aralarında arapça’nın yaygınlaşması için çok büyük baskıların yapıldığına işaret etmektedir. burada verilen bilgiye göre, islam'a büyük hizmetler yapmış olan ofşin adında bir türk, sırf türkçe bir kitap okuduğu için ölüm cezasına çarptırılmıştır.
yüz binlerce türkün öldürüldüğü coğrafyanın diliyle ibadet etmek şimdi daha cazip değil mi?*
''biz bu kuran'ı sana zahmet çekesin, sıkıntıya düşesin, bedbaht olasın diye indirmedik.'' (tâha suresi, 2)
''kuran'dan, kolay geleni okuyun. ondan kolay geleni okuyun.'' (müzzemmil, 20)
hem aklın apaçıklık ilkesine hem de büyük fıkıh ekollerinin içtihat ve yorumlarına dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: kur'an'dan kolay geleni okumanın bir anlamı da, ibadetlerde onun orijinal metnini okumada zorlananların, anadillerindeki tercümelerle ibadet edebilecekleridir. buhara halkı namazı arapça değil kadim farsça kılıyordu ve rükuya giderken ''kinita nikinet'' secdeye giderken ''nikunya nikuni'' diyorlardı. mezheplerin içerisinde en esnek sayılan mezhebe dahilsiniz zaten, hanefi mezhebi bu konularda gayet esnek. imam hanife farsça namaz kılmakta bir sorun olmadığını söyleyen mezhep imamı.
ebû hanîfe, ''şayet biri namazına farsça tekbir getirerek başlasa ve namazını da farsça okusa, bu kişi arapça'yı iyi biliyorsa da namazı caizdir'' demiştir.
bu bahsi burada kapattık.
bunları bir kenara bırakıp, türkler'in islam'ı kabul etmesi ile ilgili birkaç şey ekleyelim.
ermeniler, soykırım diyebiliyorlar. rumlar, topraklarımızdan sürüldük, yerimizden edildik diyebiliyorlar. ancak türkler, araplar bizi katletti sonrasında da müslümanlığı dayattı diyemiyorlar. niye? çünkü türk gururludur. türkler'in islamı kabul etmesi şöyle anlatılır hep resmi tarihte; türkler ve çinliler savaşırken araplar yardıma gelmişler, bu esnada -savaş sırasında- iki millet birbirine sempati beslemiş ve türk savaşçılar arap okçuların yanaklarından makas alıp islamiyeti kabul etmişler.*
talkan katliamı'nda 100.000 türk katledilip, 50.000 türk köleleştirilmiştir. halk, müslüman araplarla savaşmadığı halde, kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine ibret olsun diye 40.000 kadar türkü kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. tüm bunlar hep islam adına yapılmıştır. o bölgeden geçen derenin 2 ay boyunca farklı bölgelere kan taşıdığı rivayet edilir. köleler de pazarda, orada, burada alınıp satılmıştır. türk tarihi anlatıyorum dur dinle. bu katliam, islam’ın barış dini olduğunu yeterince kanıtlamış, ayağı kayıp yanlışlıkla arap kılıçlarının üstüne düşen arkadaşlar da olmuş ama dersini iyi alanlar akın akın islamiyet ile şereflenmiştir.
kaah el-aşkari bir şiirinde şöyle diyor; herkesi kılıçtan geçirdiniz. yalnızca ata bile binemeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.
islamı nasıl kabul ettiğimiz gerçeği ile yüzleştiysek bu bahsi de burada kapatalım.
dîvânu lugâti't-türk'ü türkçe'ye tercüme eden besim atalay da, giriş kısmında, türklerin islam'a girdiği ilk dönemlerde, aralarında arapça’nın yaygınlaşması için çok büyük baskıların yapıldığına işaret etmektedir. burada verilen bilgiye göre, islam'a büyük hizmetler yapmış olan ofşin adında bir türk, sırf türkçe bir kitap okuduğu için ölüm cezasına çarptırılmıştır.
yüz binlerce türkün öldürüldüğü coğrafyanın diliyle ibadet etmek şimdi daha cazip değil mi?*
devamını gör...
özür dilemek
birine kıracak bir şey yaptığınızda sizi affetmesi için söylediğiniz kelimedir. bu kelimeyi kullanan insanlar erdemli özgüvenli düşünceli insanlardır. hatalarının farkında olan insanlardır. sizden özür dilemesi size değer ve saygı duyduğunu gösterir.
devamını gör...
likit radyo yayını
ilk canlı yayını uyuyakalarak kaçırmıştım.tekrarını dört gözle beklerken, bu yayın benim için sürpriz oldu. sıkıcı cuma akşamıma ilaç gibi geldiniz. şarkılar çok iyi, sohbet çok iyi gidiyor. size, sevgili konuğunuza ve emeğe geçen herkese teşekkür ediyorum.
devamını gör...
baba tarafı vs anne tarafı
net anne tarafı, özellikle teyzelerim kendi çocukları gibi davranır bana.
devamını gör...
eniac
eniac -ingilizce: electronic numerical integrator and computer türkçe: elektronik sayısal entegreli hesaplayıcı-, elektrikle çalışan ve elektronik veri işleme kapasitesine sahip ilk bilgisayardır. yaklaşık 167 m² bir alana sığıyordu ve ağırlığı 30 tondu.

amerika birleşik devletleri tarafından ıı.dünya savaşı sırasında inşa edilmiştir. amerikalı fizikçi john mauchly, amerikalı mühendis j. presper eckert, jr. ve pennsylvania üniversitesi'ndeki moore elektrik mühendisliği okulu'ndaki meslektaşları, tamamen elektronik bir bilgisayar inşa etmek için hükümet tarafından finanse edilen bir projeye öncülük ettiler. ordu ile sözleşme altında ve herman goldstine yönetiminde, 1943 başlarında eniac üzerinde çalışmalar başladı. ertesi yıl, matematikçi john von neumann grupla sık sık istişarelere başladı.
eniac, evrensel bir bilgisayarın hayaline çok yakındı. topçu menzil tabloları için hesaplama değerleri yapmak amacıyla özel olarak tasarlanmıştı, ve onu daha genel olarak kullanışlı bir makine yapacak bazı özelliklerden yoksundu. talimatları makineye iletmek için panolar kullanırdı; bu, talimatlar bu şekilde "programlandığında" makinenin elektronik hızda çalışması avantajına sahipti. bir kart okuyucudan veya başka bir yavaş mekanik cihazdan okunan talimatlar, tamamen elektronik eniac'a ayak uyduramazdı. dezavantajı, makineyi her yeni sorun için yeniden kablolamanın günler sürmesiydi. bu öylesine bir sorumluluktu ki, ancak biraz cömertlikle programlanabilir olarak adlandırılabilirdi.
yine de eniac, o güne kadar yapılmış en güçlü hesaplama cihazıydı. ilk programlanabilir genel amaçlı elektronik dijital bilgisayardı. charles babbage’ın analitik motoru (19. yüzyıldan) ve ingiliz 2. dünya savaşı bilgisayarı colossus gibi, koşullu dallanmaya sahipti; yani, bazı verilerin değerine dayalı olarak farklı talimatlar uygulayabilir veya talimatların uygulama sırasını değiştirebilirdi. (örneğin, eğer x> 5 o zaman 23. satıra git.) bu, eniac'a çok fazla esneklik sağladı ve belirli bir amaç için oluşturulmuş olsa da, daha geniş bir problem yelpazesi için kullanılabileceği anlamına geliyordu.
enıac çok ama çok büyüktü. moore okulu'nun 50'ye 30 fitlik (15'e 9 metre) bodrum katını işgal ediyordu, burada 40 panel u şeklinde, üç duvar boyunca düzenlenmişti. her panel yaklaşık 2 fit genişliğinde, 2 fit derinliğinde ve 8 fit yüksekliğindeydi(0,6 metre - 0,6 metre - 2,4 metre). 17.000'den fazla vakum tüpü, 70.000 direnç, 10.000 kapasitör, 6.000 anahtar ve 1.500 röle ile o zamana kadar inşa edilmiş en karmaşık elektronik sistemdi. enıac, 174 kilowatt ısı üreterek (kısmen tüp ömrünü uzatmak için) sürekli çalışıyor ve dolayısıyla kendi klima sistemine ihtiyaç duyuyordu. saniyede 5.000 adede kadar ekleme yapabiliyordu, bu da elektromekanik öncüllerinden birkaç kat daha hızlıydı. o ve vakum tüpleri kullanan sonraki bilgisayarlar birinci nesil bilgisayarlar olarak bilinirler. (1500 mekanik röle ile enıac hala daha sonraki tamamen elektronik bilgisayarlara geçiş halindeydi.)
şubat 1946'da tamamlanan eniac, hükümete 400.000 dolara mal olmuştu ve kazanmaya yardımcı olmak için tasarlandığı savaş sona ermişti. ilk görevi bir hidrojen bombasının inşası için hesaplamalar yapmaktı. makinenin bir kısmı washington, d.c.'deki smithsonian enstitüsü'nde sergilenmektedir.
kaynak

amerika birleşik devletleri tarafından ıı.dünya savaşı sırasında inşa edilmiştir. amerikalı fizikçi john mauchly, amerikalı mühendis j. presper eckert, jr. ve pennsylvania üniversitesi'ndeki moore elektrik mühendisliği okulu'ndaki meslektaşları, tamamen elektronik bir bilgisayar inşa etmek için hükümet tarafından finanse edilen bir projeye öncülük ettiler. ordu ile sözleşme altında ve herman goldstine yönetiminde, 1943 başlarında eniac üzerinde çalışmalar başladı. ertesi yıl, matematikçi john von neumann grupla sık sık istişarelere başladı.
eniac, evrensel bir bilgisayarın hayaline çok yakındı. topçu menzil tabloları için hesaplama değerleri yapmak amacıyla özel olarak tasarlanmıştı, ve onu daha genel olarak kullanışlı bir makine yapacak bazı özelliklerden yoksundu. talimatları makineye iletmek için panolar kullanırdı; bu, talimatlar bu şekilde "programlandığında" makinenin elektronik hızda çalışması avantajına sahipti. bir kart okuyucudan veya başka bir yavaş mekanik cihazdan okunan talimatlar, tamamen elektronik eniac'a ayak uyduramazdı. dezavantajı, makineyi her yeni sorun için yeniden kablolamanın günler sürmesiydi. bu öylesine bir sorumluluktu ki, ancak biraz cömertlikle programlanabilir olarak adlandırılabilirdi.
yine de eniac, o güne kadar yapılmış en güçlü hesaplama cihazıydı. ilk programlanabilir genel amaçlı elektronik dijital bilgisayardı. charles babbage’ın analitik motoru (19. yüzyıldan) ve ingiliz 2. dünya savaşı bilgisayarı colossus gibi, koşullu dallanmaya sahipti; yani, bazı verilerin değerine dayalı olarak farklı talimatlar uygulayabilir veya talimatların uygulama sırasını değiştirebilirdi. (örneğin, eğer x> 5 o zaman 23. satıra git.) bu, eniac'a çok fazla esneklik sağladı ve belirli bir amaç için oluşturulmuş olsa da, daha geniş bir problem yelpazesi için kullanılabileceği anlamına geliyordu.
enıac çok ama çok büyüktü. moore okulu'nun 50'ye 30 fitlik (15'e 9 metre) bodrum katını işgal ediyordu, burada 40 panel u şeklinde, üç duvar boyunca düzenlenmişti. her panel yaklaşık 2 fit genişliğinde, 2 fit derinliğinde ve 8 fit yüksekliğindeydi(0,6 metre - 0,6 metre - 2,4 metre). 17.000'den fazla vakum tüpü, 70.000 direnç, 10.000 kapasitör, 6.000 anahtar ve 1.500 röle ile o zamana kadar inşa edilmiş en karmaşık elektronik sistemdi. enıac, 174 kilowatt ısı üreterek (kısmen tüp ömrünü uzatmak için) sürekli çalışıyor ve dolayısıyla kendi klima sistemine ihtiyaç duyuyordu. saniyede 5.000 adede kadar ekleme yapabiliyordu, bu da elektromekanik öncüllerinden birkaç kat daha hızlıydı. o ve vakum tüpleri kullanan sonraki bilgisayarlar birinci nesil bilgisayarlar olarak bilinirler. (1500 mekanik röle ile enıac hala daha sonraki tamamen elektronik bilgisayarlara geçiş halindeydi.)
şubat 1946'da tamamlanan eniac, hükümete 400.000 dolara mal olmuştu ve kazanmaya yardımcı olmak için tasarlandığı savaş sona ermişti. ilk görevi bir hidrojen bombasının inşası için hesaplamalar yapmaktı. makinenin bir kısmı washington, d.c.'deki smithsonian enstitüsü'nde sergilenmektedir.
kaynak
devamını gör...

