cehennem
neredeyse bütün dinlerde "asi"lerin cezalandırıldığı uhrevi mekan. "arapçadan türkçeye geçmiştir. kelimeni evveli ibranice gehonnom'dur ve kudüs'teki hinnom vadisi demektir."
devamını gör...
sevgiliyi seks yapamayacak kadar sevmek
sevgili değildir o , sevgili olsa duramazsın .
devamını gör...
özel görelilik
1887 de 'eter‘ in varlığını kanıtlayamaya çalışan fizikçiler ,deneyde başarısız olmuş ve eterin olmadığını kanıtlamış oldu demiştik ilgili girdi #502757
bu deneyde ışığın hangi yönde gidiyor oluşu ya da dünyanın hareketi , hiçbir koşulda ışığın hareketini etkilemiyordu…
michelson-morley bir suser olsaydı ‘’ eteri aradık ama bulamadık’’ diye bir girdi yazsaydı …einstein kesinlikle bu girdiyi beğenirdi…çünkü eistein’in 1905’te yazdığı makalesini destekleyeceği harika bir argüman vermiş oluyordu bu deney…
albert einstein , özel görelilik teorisinin esaslarını ilk defa 1905 yılında annalen der physik adlı dergide yayınladığı “zur elektrodynamik bewegter körper” (hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerine) başlıklı makalesiyle açıklamıştır.
albert einstein in özel görelilik teorisi iki postüladan oluşur…
1- görelilik ilkesi : fizik yasaları bütün eylemsiz referans sistemleri için aynıdır…
2- gözlemcinin veya ışık kaynağının hızından bağımsız olma koşuluyla ; ışığın hızı bütün eylemsiz referans sistemlerindeki yayılma hızı sabittir. c
birinci postüla anlatmak istediği şey; mekanik, elektrik, termodinamik fark etmeksizin sabit hızla hareket eden bütün referans sistemlerinde aynıdır…
birinci postüla , ikinci postülayı meydana getiriyor…ışık hızı bütün eylemsiz referans sistemleri için aynı olmasaydı eylemsiz referans sistemleri için farklı hız ölçümleri bulacaktık… bu da birinci postülaya göre imkansızdır…
özel görelilik bir ön kabuldür değerli arkadaşlar… einstein bunu yayımladığında yer yerinden oynamış… newtoncular tarafından neredeyse taşlanmıştır einstein… ama zaman içerisinde ortaya koyduğu teoriler denenmiş ve denenmeye de devam etmektedir…bu nedenle teori zaman içerisinde uygulanan deneylerle uyum göstermektedir…
tabi bu teorinin bazı sonuçları var… bir nesne ne kadar ışık hızına yaklaşırsa zaman ve uzay deforme olur… ışık hızına yaklaşan bir cisim giderek ağırlaşır, boyu kısalır veya zamanı yavaşlar…
sonuçları biraz açacak olursak;
-------------
üç boyut ve zamandan oluşan dört boyutta, hız mesafenin zamana bölümü değimlidir?
v=x/t
o halde hızı sabit tutmak ; belli bir limiti ( c) aştırmamak için ; mesafeyi kısaltmalı, ya da zamanı yavaşlatmak gerekmiyor mu?
bunu biraz düşünün :))
-------------
zamanın ağırlaşması 1971 de dünyanın çevresini iki kez dolanan bir uçak sayesinde denenmiştir efem. ikisi batı, ikisi doğuya olan uçağın 4 tarifesine, ayrı 4 atom saati konulmuş ve yerdekine göre saatlerin saliseler ölçeğinde de olsa geri kaldığını ispatlamıştır..
------------
kütle işine bakacak olursak;
ışık hızı duvarını aşmaya yaklaştıkça, kütle büyür… e=mc2 formülünde göreceğimiz gibi ışık hızında ilerleyen bir nesnenin kütlesi sonsuz olacaktır….
ee kütlesi olan bir şey ışık hızına ulaşamaz ki?
dolayısıyla hız artıkça kütle artacak ; kütle artınca da ivmelenme zorlaşacaktır
------------
tüm muhabbetin özü şudur ; madde ve enerji aynı şeydir…
bu deneyde ışığın hangi yönde gidiyor oluşu ya da dünyanın hareketi , hiçbir koşulda ışığın hareketini etkilemiyordu…
michelson-morley bir suser olsaydı ‘’ eteri aradık ama bulamadık’’ diye bir girdi yazsaydı …einstein kesinlikle bu girdiyi beğenirdi…çünkü eistein’in 1905’te yazdığı makalesini destekleyeceği harika bir argüman vermiş oluyordu bu deney…
albert einstein , özel görelilik teorisinin esaslarını ilk defa 1905 yılında annalen der physik adlı dergide yayınladığı “zur elektrodynamik bewegter körper” (hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerine) başlıklı makalesiyle açıklamıştır.
albert einstein in özel görelilik teorisi iki postüladan oluşur…
1- görelilik ilkesi : fizik yasaları bütün eylemsiz referans sistemleri için aynıdır…
2- gözlemcinin veya ışık kaynağının hızından bağımsız olma koşuluyla ; ışığın hızı bütün eylemsiz referans sistemlerindeki yayılma hızı sabittir. c
birinci postüla anlatmak istediği şey; mekanik, elektrik, termodinamik fark etmeksizin sabit hızla hareket eden bütün referans sistemlerinde aynıdır…
birinci postüla , ikinci postülayı meydana getiriyor…ışık hızı bütün eylemsiz referans sistemleri için aynı olmasaydı eylemsiz referans sistemleri için farklı hız ölçümleri bulacaktık… bu da birinci postülaya göre imkansızdır…
özel görelilik bir ön kabuldür değerli arkadaşlar… einstein bunu yayımladığında yer yerinden oynamış… newtoncular tarafından neredeyse taşlanmıştır einstein… ama zaman içerisinde ortaya koyduğu teoriler denenmiş ve denenmeye de devam etmektedir…bu nedenle teori zaman içerisinde uygulanan deneylerle uyum göstermektedir…
tabi bu teorinin bazı sonuçları var… bir nesne ne kadar ışık hızına yaklaşırsa zaman ve uzay deforme olur… ışık hızına yaklaşan bir cisim giderek ağırlaşır, boyu kısalır veya zamanı yavaşlar…
sonuçları biraz açacak olursak;
-------------
üç boyut ve zamandan oluşan dört boyutta, hız mesafenin zamana bölümü değimlidir?
v=x/t
o halde hızı sabit tutmak ; belli bir limiti ( c) aştırmamak için ; mesafeyi kısaltmalı, ya da zamanı yavaşlatmak gerekmiyor mu?
bunu biraz düşünün :))
-------------
zamanın ağırlaşması 1971 de dünyanın çevresini iki kez dolanan bir uçak sayesinde denenmiştir efem. ikisi batı, ikisi doğuya olan uçağın 4 tarifesine, ayrı 4 atom saati konulmuş ve yerdekine göre saatlerin saliseler ölçeğinde de olsa geri kaldığını ispatlamıştır..
------------
kütle işine bakacak olursak;
ışık hızı duvarını aşmaya yaklaştıkça, kütle büyür… e=mc2 formülünde göreceğimiz gibi ışık hızında ilerleyen bir nesnenin kütlesi sonsuz olacaktır….
ee kütlesi olan bir şey ışık hızına ulaşamaz ki?
dolayısıyla hız artıkça kütle artacak ; kütle artınca da ivmelenme zorlaşacaktır
------------
tüm muhabbetin özü şudur ; madde ve enerji aynı şeydir…
devamını gör...
paranın cinleri
bir murathan mungan kitabıdır.
paranın cinleri bir yazarın kendini açıklama ihtiyacının dışavurumu olan bir kitap. murathan mungan nedense bunu yapma ihtiyacını çok hisseden bir yazar.diğer deneme kitalarında da aynı sıkıntılarını okurlarıyla paylaşmıştı mungan. geçmişiyle sürekli bir hesaplaşma halinde. hatıralarını ona acı veren olaylar olarak anlatıyor her daim. bu kitapta da aynı şeyleri görmek mümkün. kitap sürükleyici, okudukça daha fazla okuma isteği doluyor insanın içinde. okuduğunuz murathan mungan kitaplaındaki bazı bölümlerin neden yazıldığını, bu böülmlere hangi anıların ilham verdiğini ya da kaynak olduğunu anlatmış yazar. dağınık yatak isimli senaryosunu yazdığı filmde müjde ar’ın canlandırdığı benli meryem karakterinin söylediği mehtaplı gecelerde hep seni andım şarkısının hayatındaki yerini ve o filmde aldığı küçük rolü anlatmış.
kırk oda kitabındaki kendini göstermekten kaçınan, ama keşfedilmek istenen kahramanın neden öyle olduğunu anlatmış bir başka yazıda da. hayran olunan bir yazarın ayak izlerini takip etmek için mükemmel bir kitap. ayrıca babası ile olan ilişkisi üzerine de uzun uzun konuşmuş yazar. içini dökmüş anlaşılacağını umarak, okurlar tarafından. annesini, annesi olmayanı, sevgililerini, onlarla yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını anlatmış. bazı bölümlerde sanki murathan mungan’ın evine gitmişsiniz de o da size aile albümündeki bazı fotoğrafların öyküsünü anlatıyormuş duygusun hissediyorsunuz. ne kadar iyi anlattığıysa sanırım şüpheye yar bırakmayacak kadar açıktır. beni en çok etkileyen bölüm babasına ait bir fotoğrafta beyazbir kağıt olarak göründüğüdür. murathan mungan’ın yol haritası o fotoğrafta çizilmiştir belki de. ve mardin… içinde taşıdıkça yabancılaştığı şehir. çocukluğunun geçtiği, hatta geçip kaybolguğu şehir. nasıl yazacağını bilmediği, belki yazmaya cesaret edemediği şehir. okurken murathan mungan’ın anılarıyla göreceğiniz şehir. mardin murathan mungan’a ait bir şehirdir artık benim için. prag ne kadar kafka’ya aitse o kadar hem de. okuduğunuz yazarları tanımadığınız da anlattıklarını tam olarak anlamanız pek mümkün olmayacaktır. paranın cinleri bir yazarı tanımak için başlangıç olabilecek bir yapıt. ben bu yazıyı o şarkının bir bölümüyle bitirmeyi uygun buldum:
mehtaplı gecelerde hep seni andım
ah ah hep seni andım
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
yeter artık çektiğim bu kadar çile
ah ah bu kadar çile
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
paranın cinleri bir yazarın kendini açıklama ihtiyacının dışavurumu olan bir kitap. murathan mungan nedense bunu yapma ihtiyacını çok hisseden bir yazar.diğer deneme kitalarında da aynı sıkıntılarını okurlarıyla paylaşmıştı mungan. geçmişiyle sürekli bir hesaplaşma halinde. hatıralarını ona acı veren olaylar olarak anlatıyor her daim. bu kitapta da aynı şeyleri görmek mümkün. kitap sürükleyici, okudukça daha fazla okuma isteği doluyor insanın içinde. okuduğunuz murathan mungan kitaplaındaki bazı bölümlerin neden yazıldığını, bu böülmlere hangi anıların ilham verdiğini ya da kaynak olduğunu anlatmış yazar. dağınık yatak isimli senaryosunu yazdığı filmde müjde ar’ın canlandırdığı benli meryem karakterinin söylediği mehtaplı gecelerde hep seni andım şarkısının hayatındaki yerini ve o filmde aldığı küçük rolü anlatmış.
kırk oda kitabındaki kendini göstermekten kaçınan, ama keşfedilmek istenen kahramanın neden öyle olduğunu anlatmış bir başka yazıda da. hayran olunan bir yazarın ayak izlerini takip etmek için mükemmel bir kitap. ayrıca babası ile olan ilişkisi üzerine de uzun uzun konuşmuş yazar. içini dökmüş anlaşılacağını umarak, okurlar tarafından. annesini, annesi olmayanı, sevgililerini, onlarla yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını anlatmış. bazı bölümlerde sanki murathan mungan’ın evine gitmişsiniz de o da size aile albümündeki bazı fotoğrafların öyküsünü anlatıyormuş duygusun hissediyorsunuz. ne kadar iyi anlattığıysa sanırım şüpheye yar bırakmayacak kadar açıktır. beni en çok etkileyen bölüm babasına ait bir fotoğrafta beyazbir kağıt olarak göründüğüdür. murathan mungan’ın yol haritası o fotoğrafta çizilmiştir belki de. ve mardin… içinde taşıdıkça yabancılaştığı şehir. çocukluğunun geçtiği, hatta geçip kaybolguğu şehir. nasıl yazacağını bilmediği, belki yazmaya cesaret edemediği şehir. okurken murathan mungan’ın anılarıyla göreceğiniz şehir. mardin murathan mungan’a ait bir şehirdir artık benim için. prag ne kadar kafka’ya aitse o kadar hem de. okuduğunuz yazarları tanımadığınız da anlattıklarını tam olarak anlamanız pek mümkün olmayacaktır. paranın cinleri bir yazarı tanımak için başlangıç olabilecek bir yapıt. ben bu yazıyı o şarkının bir bölümüyle bitirmeyi uygun buldum:
mehtaplı gecelerde hep seni andım
ah ah hep seni andım
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
yeter artık çektiğim bu kadar çile
ah ah bu kadar çile
belki gelirsin diye boş yere yandım
ah ah boş yere yandım
devamını gör...
gece mezarlıktan korkmak
korkmayın arkadaşlar, gece de gündüz de korkmayın. zira ben daha hiç bir ölünün insana zarar verdiğini görmedim. diriden korkun ölüden değil.
devamını gör...
yolda görsem selam vermem diyeceğimiz ünlüler
demet akalın
merve boluğur
cemal can cansever
barış murat yağcı
daha uzar gider bu liste. hiç girmesek iyiydi bu konuya.
merve boluğur
cemal can cansever
barış murat yağcı
daha uzar gider bu liste. hiç girmesek iyiydi bu konuya.
devamını gör...
nefret ve kinden kurtulma yolları
nefret ve kinin büyümesi, vücudu ve benliği sarması artık bir süreden sonra insanı boğmaya başlar. kötü anıları ve duyguları geride bırakamazsanız, tekrarlar. içinde nefret duyan insan kendini sevmekte zorlanır, ve zaten her şey kendini sevmekte başlar.
nefretle başa çıkmak için her ne kadar zor olsa da onu kabul etmek gerekir, belki de bize verdiği acıyı kabul etmeliyizdir. bir şeyden nefret ediyorsanız, ''evet, nefret ediyorum'' deyin. nefret ettiğiniz durum veya kişi zaten nefretinizden pek etkilenmez, en büyük zararı nefreti içinde bulunduran görür hep. ağlayın, bağırın, çağırın... öfkeyle birlikte nefretinizi atmaya çalışın.
dozunda olan kinin nedeni genelde bağışlayamamaktan oluşur. bağışlayamadığınız şeyler sizi bir türlü bırakmaz ve peşinizden gelir. bana yapılan iyilikler dışındaki birçok şeyi unutmamın en iyi yönü de bu sanırım, kin tutamamam. unutuyorum çünkü*.
o kişiyi bağışlamasanız bile geçmişteki anınızı bağışlamaya çalışın. bu demek değil ki aynı şeyleri yapan kişiyi hep bağışlayın, bunu yaparsanız istismar edilmiş olursunuz. demek istediğim, zaten yaşanmış bir olayı değiştiremezsiniz, bu yüzden o anının peşinizden gelmesine izin vermeyin ya da siz onun peşinden gitmeyin. bırakın, gitsin. o olayı bir daha yaşamamak için temkinli olun yeter, nefret ve kin sadece bunu duyan kişileri yıpratır çünkü.
nefretle başa çıkmak için her ne kadar zor olsa da onu kabul etmek gerekir, belki de bize verdiği acıyı kabul etmeliyizdir. bir şeyden nefret ediyorsanız, ''evet, nefret ediyorum'' deyin. nefret ettiğiniz durum veya kişi zaten nefretinizden pek etkilenmez, en büyük zararı nefreti içinde bulunduran görür hep. ağlayın, bağırın, çağırın... öfkeyle birlikte nefretinizi atmaya çalışın.
dozunda olan kinin nedeni genelde bağışlayamamaktan oluşur. bağışlayamadığınız şeyler sizi bir türlü bırakmaz ve peşinizden gelir. bana yapılan iyilikler dışındaki birçok şeyi unutmamın en iyi yönü de bu sanırım, kin tutamamam. unutuyorum çünkü*.
o kişiyi bağışlamasanız bile geçmişteki anınızı bağışlamaya çalışın. bu demek değil ki aynı şeyleri yapan kişiyi hep bağışlayın, bunu yaparsanız istismar edilmiş olursunuz. demek istediğim, zaten yaşanmış bir olayı değiştiremezsiniz, bu yüzden o anının peşinizden gelmesine izin vermeyin ya da siz onun peşinden gitmeyin. bırakın, gitsin. o olayı bir daha yaşamamak için temkinli olun yeter, nefret ve kin sadece bunu duyan kişileri yıpratır çünkü.
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
kahvemi kapıp büyük bir keyifle dinlediğim yayındır. yalnızlık çok fazla açıdan ele alınabilecek derin bir konu, bunu kıymetli üç yazarımızdan dinlemek benim için bir zevk!
tercih edilmiş yalnızlık ile mecbur kalınmış yalnızlık arasındaki fark da uçurumdur. kimseyle paylaşamasan bile bir şeyleri kendinle paylaşabiliyorsan bunun yokluğunu daha az hissedersin. bu da değindiğiniz gibi kendini tanımaktan geçiyor. kendini tanımak sonu olmayan bir yolda yürümek gibidir, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmez. ancak bu yola adım atmak bile çok büyük farklılık yaratır. hiç kimseye sahip değilsen bile kendine sahipsin aslında. ancak tabii ki dediğiniz gibi insan sosyal bir varlıktır, insan insana muhtaçtır, bu da yadsınamaz bir gerçek.
tercih edilmiş yalnızlık ile mecbur kalınmış yalnızlık arasındaki fark da uçurumdur. kimseyle paylaşamasan bile bir şeyleri kendinle paylaşabiliyorsan bunun yokluğunu daha az hissedersin. bu da değindiğiniz gibi kendini tanımaktan geçiyor. kendini tanımak sonu olmayan bir yolda yürümek gibidir, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmez. ancak bu yola adım atmak bile çok büyük farklılık yaratır. hiç kimseye sahip değilsen bile kendine sahipsin aslında. ancak tabii ki dediğiniz gibi insan sosyal bir varlıktır, insan insana muhtaçtır, bu da yadsınamaz bir gerçek.
devamını gör...
11 şubat 2021 twitter'ın donald trump açıklaması
9 ocak 2021 tarihinde twitter tarafından engellenen donald trump'ın hesabının tekrar başkan olsa dahi açılmayacağını kamuoyuna duyuruldu.
amerikan cnbc televizyonuna verdiği röportajda, trump'ın kapatılan twitter hesabı hakkındaki soruyu cevaplandıran ned segal, kapatılan bir hesabın tekrar açılmasının mümkün olmadığını, bu yasağın kalıcı olduğunu belirtti.
kaynak: buradan okuyabilirsiniz
amerikan cnbc televizyonuna verdiği röportajda, trump'ın kapatılan twitter hesabı hakkındaki soruyu cevaplandıran ned segal, kapatılan bir hesabın tekrar açılmasının mümkün olmadığını, bu yasağın kalıcı olduğunu belirtti.
kaynak: buradan okuyabilirsiniz
devamını gör...
lümpen
beni interaktif sözlüklerlerle tanıştıran kelimenin taa kendisi.
nedir ne değildir diye araştırırken ekşiden tanımlar okuyup tanışmıştım sözlükle.
yıl 2005. hey gidi günler hey be.
nedir ne değildir diye araştırırken ekşiden tanımlar okuyup tanışmıştım sözlükle.
yıl 2005. hey gidi günler hey be.
devamını gör...
annelerin garip huyları
sahurda coca cola reklamlarındaki gibi neşeli ve iştahlı yemek yememizi beklemesi akabinde trip atması.
devamını gör...
bir masum mor menekse
bu gibi troll hesapları sözlüğümüzün kalitesi için şikayet ediniz lütfen.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının sevmediği özellikleri
feci takıntılıyım, öyle ki takıntılarım yüzünden bu saate dek uykusuz kalabiliyorum.
devamını gör...
ölürüm sana
tarkan'ın aynı isimli albümünün aynı isimli üçüncü şarkısı. sadomazo eğilimli ilginç senaryoya sahip bir klibi vardı, klibin sonu ise sürprizli bitiyor.
devamını gör...
left-pad
2016 yılında gerçekleşen bu hikayenin kahramanları (bkz: npm) (bkz: kik) ve olayın gerçekleştiği tarihte 28 yaşında olan adam gibi adam (bkz: azer koçulu)'dur.
öncelikle azer koçulu'dan kısaca bahsedelim.
(bkz: richard stallman)'ın the gnu manifesto'sundan etkilenen azer koçulu açık kaynak topluluğu ile ilgili olarak "sahip olduğum her şeyi açık kaynak felsefesinden asla vazgeçmeyen insanlara borçluyum." der bu sebeple.
koçulu'nun npm üzerinde yayınladığı irili ufaklı paketleri bulunuyordu. bunlardan birisi de kik adında, programcıların şablon hazırlamalarına yardımcı olan bir paket.
aynı zamanda kik; bir mesajlaşma uygulamasının da adı imiş.
bu uygulamanın sahipleri de npm de kik için kendi paketlerini yayınlamak istemişler. bu sebeple de koçulu'ya 11 mart'da bob stratton'dan paketinizin ismini değiştirebilir misiniz? konulu bir mail gelmiş.
koçulu da ben bu isimle geliştiriyorum diyerek reddetmiş.
bunun üzerine "hıyarlık yapmak istemeyiz ama inatlaşırsanız avukatlarımızla bu işi çözmek durumunda kalacağız" diye cevap gelince koçulu bunlara s**tiri çekiyor.
başta avukatla tehdit ettiği için mi artık neyse para teklifi de koçulu'yu inadından vazgeçirmeyince bu sefer şirket (gbkz:npm) ile iletişime geçiyor.
npm'in ceo'su isaac schlueter kik adını stratton'a vermeyi kabul ediyor.
koçulu "sizi yıllardır tanıyan birisi olarak açık kaynak koda katkıda bulunanları tehdit eden kurumsal patent avukatlarının tarafını tutacağınıza asla inanmazdım" diye cevap veriyor bu harekete karşılık olarak. devamında ise "ya bana ait tüm paketleri derhal silin ya da bana nasıl sileceğimi söyleyin ben sileyim" diyerek postayı koyuyor.
yazışmaya buradan erişebilirsiniz
koçulu'nun bu son mailinden 2 gün sonra 22 mart'ta left-pad is not in the npm registry hatası ile başlıyor güne bir çok web sitesi.
işin ilginç tarafı bu sayfaların çoğu left-pad paketini bile kullanmıyordu. --en azından doğrudan--
işte krize sebep olan 11 satırlık kod
evet, bu siteler left-pad'i kullanmıyordu ama bu sitelerin çoğu facebook'a ait react paketini kullanıyordu. ve react de başka bir paketi o da başka bir paketi ve o da left-pad kullanıyordu. bunun gibi left-pad kullanan birçok paket vardı.
react - install fails - left-pad
npmjs.org tells me that left-pad is not available
(bkz: web of dependencies)
işin ironik tarafı bunlara sebep olan kik firmasının web sayfası da bu sorunla karşı karşıya kalmıştı *
sorunun farkedilmesinden bir saat kadar sonra koçulu, medium'da olayı anlatan bir yazı yazarak olayı kısaca açıkladı. ve protesto amacıyla şimdiye kadar yayımladığı 273 adet paketi protesto amacıyla sildiğini söyledi.
koçulu, "bu durum, npm'in, şirketleri halktan daha güçlü gören birisinin özel arazisi olduğunu anlamamı sağladı, ben ise halka güç vermek için açık kaynak yazıyorum" demişti.
kısa bir araştırma ile edindiğim bilgiler böyle. bu bilgiler ışığında azer koçulu'yu takdir ve tebrik ediyorum.
öncelikle azer koçulu'dan kısaca bahsedelim.
(bkz: richard stallman)'ın the gnu manifesto'sundan etkilenen azer koçulu açık kaynak topluluğu ile ilgili olarak "sahip olduğum her şeyi açık kaynak felsefesinden asla vazgeçmeyen insanlara borçluyum." der bu sebeple.
koçulu'nun npm üzerinde yayınladığı irili ufaklı paketleri bulunuyordu. bunlardan birisi de kik adında, programcıların şablon hazırlamalarına yardımcı olan bir paket.
aynı zamanda kik; bir mesajlaşma uygulamasının da adı imiş.
bu uygulamanın sahipleri de npm de kik için kendi paketlerini yayınlamak istemişler. bu sebeple de koçulu'ya 11 mart'da bob stratton'dan paketinizin ismini değiştirebilir misiniz? konulu bir mail gelmiş.
koçulu da ben bu isimle geliştiriyorum diyerek reddetmiş.
bunun üzerine "hıyarlık yapmak istemeyiz ama inatlaşırsanız avukatlarımızla bu işi çözmek durumunda kalacağız" diye cevap gelince koçulu bunlara s**tiri çekiyor.
başta avukatla tehdit ettiği için mi artık neyse para teklifi de koçulu'yu inadından vazgeçirmeyince bu sefer şirket (gbkz:npm) ile iletişime geçiyor.
npm'in ceo'su isaac schlueter kik adını stratton'a vermeyi kabul ediyor.
koçulu "sizi yıllardır tanıyan birisi olarak açık kaynak koda katkıda bulunanları tehdit eden kurumsal patent avukatlarının tarafını tutacağınıza asla inanmazdım" diye cevap veriyor bu harekete karşılık olarak. devamında ise "ya bana ait tüm paketleri derhal silin ya da bana nasıl sileceğimi söyleyin ben sileyim" diyerek postayı koyuyor.
yazışmaya buradan erişebilirsiniz
koçulu'nun bu son mailinden 2 gün sonra 22 mart'ta left-pad is not in the npm registry hatası ile başlıyor güne bir çok web sitesi.
işin ilginç tarafı bu sayfaların çoğu left-pad paketini bile kullanmıyordu. --en azından doğrudan--
işte krize sebep olan 11 satırlık kod
evet, bu siteler left-pad'i kullanmıyordu ama bu sitelerin çoğu facebook'a ait react paketini kullanıyordu. ve react de başka bir paketi o da başka bir paketi ve o da left-pad kullanıyordu. bunun gibi left-pad kullanan birçok paket vardı.
react - install fails - left-pad
npmjs.org tells me that left-pad is not available
(bkz: web of dependencies)
işin ironik tarafı bunlara sebep olan kik firmasının web sayfası da bu sorunla karşı karşıya kalmıştı *
sorunun farkedilmesinden bir saat kadar sonra koçulu, medium'da olayı anlatan bir yazı yazarak olayı kısaca açıkladı. ve protesto amacıyla şimdiye kadar yayımladığı 273 adet paketi protesto amacıyla sildiğini söyledi.
koçulu, "bu durum, npm'in, şirketleri halktan daha güçlü gören birisinin özel arazisi olduğunu anlamamı sağladı, ben ise halka güç vermek için açık kaynak yazıyorum" demişti.
kısa bir araştırma ile edindiğim bilgiler böyle. bu bilgiler ışığında azer koçulu'yu takdir ve tebrik ediyorum.
devamını gör...
ya kızım beni deli etme ben aradığımda o telefon açılacak diyen erkek
babamdır zira babamdan başka kimseye bu söz öbeğini kullanma hakkını vermem. verene de saygı duymam.
devamını gör...
midas'ın kulakları
aynı zamanda bir espri de olan deyiştir. birine söylemek istemediğiniz gizli bir bilgi ya da sırrınız varsa ve o da ısrarla sizden, söylemenizi istiyorsa kullanılır:
midas'ın kulakları eşek kulakları.
asıl anlamı ise; sır saklama eyleminden türemiştir. şöyle ki, frigya vezirlerinden* biri, göreve gelince kral midas'ın tipini ve karakterini oldukça garipser. karakterine bir nebze alışmasına rağmen, görüntüsüne beslediği gülme hissinden bir türlü kurtulamaz. hele o eşeğe benzeyen uzun kulakları... en sonunda dayanamaz ve bir kuyuya gidip; midas'ın kulakları eşek kulakları, diye bağırır. fakat bu çığlık, ses olur, yankı olur ve tüm gordion'a yayılır. böylece vezir, herhangi bir sırrını, kuyuya dahi söylememesi gerektiğini trajikomik de olsa anlamış olur. işte bu hadise, gel zaman git zaman, nesilden nesile, sir saklamanın önemi hususunda anlatılagelir.
peki bayrağı son teslim alan nesil, bilin bakalım kim?..


bizim kültürümüzde midas, o kadar benimsenmiştir ki, kendisi hakkında öyküler ve tiyatro oyunları bile yazılmıştır. hoş, dünyanın çoğu ülkesinde, ki buna uzak doğu da dahil, midas'ın kulakları eşek kulakları tabiri, bilinmekte ve kullanılmaktadır.
neyse efenim hakkında yazılan öykülerden biri de, midas ve altın kıssasıdır. ki o da ayrı bir başlığın konusu olsun.

not: görseller sırasıyla: midas medya, vikipedi ve youtube'dan alıntıdır.
midas'ın kulakları eşek kulakları.
asıl anlamı ise; sır saklama eyleminden türemiştir. şöyle ki, frigya vezirlerinden* biri, göreve gelince kral midas'ın tipini ve karakterini oldukça garipser. karakterine bir nebze alışmasına rağmen, görüntüsüne beslediği gülme hissinden bir türlü kurtulamaz. hele o eşeğe benzeyen uzun kulakları... en sonunda dayanamaz ve bir kuyuya gidip; midas'ın kulakları eşek kulakları, diye bağırır. fakat bu çığlık, ses olur, yankı olur ve tüm gordion'a yayılır. böylece vezir, herhangi bir sırrını, kuyuya dahi söylememesi gerektiğini trajikomik de olsa anlamış olur. işte bu hadise, gel zaman git zaman, nesilden nesile, sir saklamanın önemi hususunda anlatılagelir.
peki bayrağı son teslim alan nesil, bilin bakalım kim?..


bizim kültürümüzde midas, o kadar benimsenmiştir ki, kendisi hakkında öyküler ve tiyatro oyunları bile yazılmıştır. hoş, dünyanın çoğu ülkesinde, ki buna uzak doğu da dahil, midas'ın kulakları eşek kulakları tabiri, bilinmekte ve kullanılmaktadır.
neyse efenim hakkında yazılan öykülerden biri de, midas ve altın kıssasıdır. ki o da ayrı bir başlığın konusu olsun.

not: görseller sırasıyla: midas medya, vikipedi ve youtube'dan alıntıdır.
devamını gör...