pame radyo yayını
pame'de bu hafta "hatırlamaya" dair şarkılar var.
hatırlamak bazen kolay, bazen zor. hatırlamaya küçücük bir ayrıntının yeteceği şeyler ve nesnelerin olduğu gibi, bazı şeyleri de ne kadar zorlarsak zorlayalım hatırlayamayız. öte yandan bir koku, bir renk, dokunduğumuz bir şey, fark ettiğimiz bir tat ya da kısacık bir ezgi bize olmadık durumları anımsatır, zihnimizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere götürür.
pame radyo yayınında bu hafta bize bir şeyler anımsatan, hatırladığı şeyleri anlatan şarkılar olacak. birlikte hatırlamaya dair müzikal bir yolculuğa davetlisiniz.
pame radyo yayını, bu akşam saat 22:30'da sözlük radyosunda.
dinlemek için:
blog.normalsozluk.com/
sosyal medya hesaplarımız:
instagram: www.instagram.com/sozlukrad...
twitter: twitter.com/radyosozluk
hatırlamak bazen kolay, bazen zor. hatırlamaya küçücük bir ayrıntının yeteceği şeyler ve nesnelerin olduğu gibi, bazı şeyleri de ne kadar zorlarsak zorlayalım hatırlayamayız. öte yandan bir koku, bir renk, dokunduğumuz bir şey, fark ettiğimiz bir tat ya da kısacık bir ezgi bize olmadık durumları anımsatır, zihnimizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere götürür.
pame radyo yayınında bu hafta bize bir şeyler anımsatan, hatırladığı şeyleri anlatan şarkılar olacak. birlikte hatırlamaya dair müzikal bir yolculuğa davetlisiniz.
pame radyo yayını, bu akşam saat 22:30'da sözlük radyosunda.
dinlemek için:
blog.normalsozluk.com/
sosyal medya hesaplarımız:
instagram: www.instagram.com/sozlukrad...
twitter: twitter.com/radyosozluk
devamını gör...
böceklerden tiksinmek
hiç bir böceğin hak etmediği bir duygu
gayet sempatik bulurum kendilerini.
oturduğum bir evde geceleri (bkz: gümüş böceği) çıkardı. çocuklar korkmasın diye isim vermiştim ona. onun adı mustafa, o da bizim evimizde yaşıyor demiştim.
öyle ki çocuklar eve gelen misafirlere mustafa'yı kırk yıllık dostları gibi tanıtırdı.
gayet sempatik bulurum kendilerini.
oturduğum bir evde geceleri (bkz: gümüş böceği) çıkardı. çocuklar korkmasın diye isim vermiştim ona. onun adı mustafa, o da bizim evimizde yaşıyor demiştim.
öyle ki çocuklar eve gelen misafirlere mustafa'yı kırk yıllık dostları gibi tanıtırdı.
devamını gör...
eskortluk yapan kızın tecavüze uğrayıp ağlamasının bir anlamı yok
iki insan karşılıklı istek olduğu sürece dans da edebilir, film de izleyebilir, sevişe de bilir. bu kendileri dışında kimseyi ilgilendirmez. bu ilişkinin karşılığı sevgi, anlık heyecan ya da zevk, güzel vakit geçirmek ya da para olabilir. bu tamamen o kişilerin keyiflerine bağlıdır. kimse de -suç işlenmediği sürece- buna müdahil olamaz.
tecavüz ise insanlık suçudur, zorbalıktır, şerefsizliktir. tecavüze uğrayan birine su testisi su yolunda kırılır vb. yaklaşımlarda bulunmak da ayrı şerefsizliktir. tedavi edilmesi gereken hastalıklı bir düşüncedir.
edit: bazı küfürlü ifadeler yumuşatıldı.
tecavüz ise insanlık suçudur, zorbalıktır, şerefsizliktir. tecavüze uğrayan birine su testisi su yolunda kırılır vb. yaklaşımlarda bulunmak da ayrı şerefsizliktir. tedavi edilmesi gereken hastalıklı bir düşüncedir.
edit: bazı küfürlü ifadeler yumuşatıldı.
devamını gör...
fransa'da gençlere kültür harcamaları için 300 euro ödenmesi
bu hayatı yaşayanlara çok özeniyorum. 19 yaşındayım üniversite sınavına hazırlanıyorum, gelecek kaygısı yaşıyorum daha okumadan işsiz kalma ihtimalimi düşünüyorum. kendimi geliştirecek, hobi edinecek imkanım yok bi kitap okumam vardı artık o bile o kadar pahalı ki bir ay kitap alsam 3 ay alamıyorum o kadar pahalı kitabı almak yerine temel ihtiyaçlarıma anca gidiyor para. müzeler, sinemalar, konserler desek zaten belli. ot gibi yaşamak zorunda kalıyoruz sonra beyin göçü etmeyin diyorlar.
devamını gör...
normal sözlük’ün artık bitmiş olması
devamını gör...
vitray
birbirine bağlı kurşun bölmelere yerleştirilmiş cam parçalarından oluşan saydam pencere süslemesi ve resim.
günümüzde yaygın şekilde kullanılan bir resim tekniğidir. bu teknik cam resmi diye de tanımlanır. cami ve kilise gibi ibadethanelerin camlarında görülen vitrayın, diğer sanatlardan farklılaşan yönü, ışık dokunuşlar ile değişik özellikler kazanmasıdır.
bunun dışında, kullanım alanları olarak mücevher kutuları, pencere süslemeleri, sehpa, abajur, kapı, ayna, tavan süslemeciliğinde de vitray kullanılıyor. en bilinen yöntem olan kurşunlu türü dışında yapıştırma ve tiffany vitray gibi çeşitleri de vardır.
vitrayın güzel, önemli ve estetik kılan, sanatçı ve ışıktır. gün ışığında vitrayın seyri harikulade bir seyir zevki veriyor. ışığın geliş açılarına göre değişiklik kazanan bir süsleme sanatıdır. güneşin bulutların arkasına gizlenmesi, vitrayın arkasında ağaç varsa, dalların ve yaprakların hareketi vitrayda farklı yansımalara sebep olur.
önceden doğal ışıktan ışığını alan vitray sanatı teknoloji ile birlikte ikinci ışık kaynağı olarak elektrik ışığından da faydalanıyor. hatta hiç gün ışığı almayan yerlerde dahi vitray kullanılabiliyor. vitrayı görmeyi sağlayan ışık, vitraya arkadan vurmasıyla optik bir derinlik oluşturur.
günümüzde yaygın şekilde kullanılan bir resim tekniğidir. bu teknik cam resmi diye de tanımlanır. cami ve kilise gibi ibadethanelerin camlarında görülen vitrayın, diğer sanatlardan farklılaşan yönü, ışık dokunuşlar ile değişik özellikler kazanmasıdır.
bunun dışında, kullanım alanları olarak mücevher kutuları, pencere süslemeleri, sehpa, abajur, kapı, ayna, tavan süslemeciliğinde de vitray kullanılıyor. en bilinen yöntem olan kurşunlu türü dışında yapıştırma ve tiffany vitray gibi çeşitleri de vardır.
vitrayın güzel, önemli ve estetik kılan, sanatçı ve ışıktır. gün ışığında vitrayın seyri harikulade bir seyir zevki veriyor. ışığın geliş açılarına göre değişiklik kazanan bir süsleme sanatıdır. güneşin bulutların arkasına gizlenmesi, vitrayın arkasında ağaç varsa, dalların ve yaprakların hareketi vitrayda farklı yansımalara sebep olur.
önceden doğal ışıktan ışığını alan vitray sanatı teknoloji ile birlikte ikinci ışık kaynağı olarak elektrik ışığından da faydalanıyor. hatta hiç gün ışığı almayan yerlerde dahi vitray kullanılabiliyor. vitrayı görmeyi sağlayan ışık, vitraya arkadan vurmasıyla optik bir derinlik oluşturur.
devamını gör...
squid game
dün bir oturuşta bitirdiğim güney kore yapımı dizi. oyuncuların çoğu kore'deki en bilinen ve sevilen oyunculardan. çok az rolü olsa da gong yoo'nun yapımda yer alması bile oyuncu kalitesini gözler önüne seriyor. diğer efsane oyuncular park hae soo, lee jung jae ve lee byung hun.
şimdi efendim başta şunu belirteyim, netflix'de bazı çeviri kısımları yanlıştı. bunu, çeviren kişi/lerin kore kültürüne tam hakim olmamasına bağlıyorum.
diziyi izlerken cube, the matrix ve the truman show'u anımsamamak elde değil.
koreliler kendi kültürlerini pazarlamayı ve sunmayı üst düzeyde gerçekleştiriyor. kendi geleneksel oyunları, hatta yiyecekleri bile eksiksiz ve merak uyandırıcı aktarılmıştı.
kısaca dizinin konusu, borçları olan insanların kendi istekleriyle bir yere oyun oynamak için katılmayı kabul etmeleri. lakin oyunun oynanacağı yer hakkında başta hiçbir bilgileri yok. o yere götürüldüklerinde küçükken oynadıkları oyunu oynamaları gerektiğini öğreniyorlar. 6 oyun oynamalılar ve eğer hepsini geçebilirlerse para ödülünün sahibi olacaklar. elbette bu oyunlar o kadar masum değil.
dizide çok fazla gönderme ve mesaj var. izlerken büyük keyif duydum. 2. sezon çok büyük ihtimal gelir, merakla bekliyorum.
izleyenler koşsunn:
arkadaşlarrr, adamın sonda saçını kırmızı yapması neydi öyle yaa.. resmen kırmızı saçlarla kırmızılılardan* intikam almaya gitti. ha bir de, o yaşlı adamın ölüm sahnesini göstermemelerinden sezmiştim bir şeyler olduğunu. ama oyunu tasarlayanlardan biri olabileceği aklıma gelmedi evet. beni tek şaşırtan adamın ölmemiş olmasını görmek değil, oyunu tasarlayan kişilerden birinin o olduğunu görmek oldu. onun dışındaki hiçbir olaya şaşırmadım sanırım. bir de adamın saçını kazıtmasının sebebini anlayamadım. oraya da bir mesaj yerleştirmişler sanırım. tahmini olan varsa yazarsa çok sevinirim. statü belirtiyor olabilir belki. bilemedim.
şimdi efendim başta şunu belirteyim, netflix'de bazı çeviri kısımları yanlıştı. bunu, çeviren kişi/lerin kore kültürüne tam hakim olmamasına bağlıyorum.
diziyi izlerken cube, the matrix ve the truman show'u anımsamamak elde değil.
koreliler kendi kültürlerini pazarlamayı ve sunmayı üst düzeyde gerçekleştiriyor. kendi geleneksel oyunları, hatta yiyecekleri bile eksiksiz ve merak uyandırıcı aktarılmıştı.
kısaca dizinin konusu, borçları olan insanların kendi istekleriyle bir yere oyun oynamak için katılmayı kabul etmeleri. lakin oyunun oynanacağı yer hakkında başta hiçbir bilgileri yok. o yere götürüldüklerinde küçükken oynadıkları oyunu oynamaları gerektiğini öğreniyorlar. 6 oyun oynamalılar ve eğer hepsini geçebilirlerse para ödülünün sahibi olacaklar. elbette bu oyunlar o kadar masum değil.
dizide çok fazla gönderme ve mesaj var. izlerken büyük keyif duydum. 2. sezon çok büyük ihtimal gelir, merakla bekliyorum.
izleyenler koşsunn:
arkadaşlarrr, adamın sonda saçını kırmızı yapması neydi öyle yaa.. resmen kırmızı saçlarla kırmızılılardan* intikam almaya gitti. ha bir de, o yaşlı adamın ölüm sahnesini göstermemelerinden sezmiştim bir şeyler olduğunu. ama oyunu tasarlayanlardan biri olabileceği aklıma gelmedi evet. beni tek şaşırtan adamın ölmemiş olmasını görmek değil, oyunu tasarlayan kişilerden birinin o olduğunu görmek oldu. onun dışındaki hiçbir olaya şaşırmadım sanırım. bir de adamın saçını kazıtmasının sebebini anlayamadım. oraya da bir mesaj yerleştirmişler sanırım. tahmini olan varsa yazarsa çok sevinirim. statü belirtiyor olabilir belki. bilemedim.
devamını gör...
aileden gizli piercing
aileden gizli değildi ancak lisede yasak olduğu için gizlemek zorunda kalmıştım, o günler geldi aklıma.
şimdi efendim en rahat gizlenebilir piercing smileydir, yeri itibariyle zaten insanlara gösterilebilir bir piercing sayılmaz pek.
ha eğer benim gibi dişlek iseniz bir miktar kendini gösteren bir piercingtir buyrun:

ben bunu okulda topları yukarı gelecek şekilde ters çevirerek saklardım, biraz rahatsız ediyordu yönünü yukarı çevirince ancak tamamen dudağın altında kalıyordu piercing.
ayrıca anlatmışken smiley piercingin o ete zarar verdiğini belirteyim, özendirmek olmasın. ömürlük bir piercing değildir, oradaki et bir zaman sonra kopuyor ve piercing düşüyor.
benim etim kopmadan piercingi çıkartıp vedalaştım çünkü sarktığını ve yakında kopacağını seziyordum.
bunlarda böyle anılarım.
şimdi efendim en rahat gizlenebilir piercing smileydir, yeri itibariyle zaten insanlara gösterilebilir bir piercing sayılmaz pek.
ha eğer benim gibi dişlek iseniz bir miktar kendini gösteren bir piercingtir buyrun:

ben bunu okulda topları yukarı gelecek şekilde ters çevirerek saklardım, biraz rahatsız ediyordu yönünü yukarı çevirince ancak tamamen dudağın altında kalıyordu piercing.
ayrıca anlatmışken smiley piercingin o ete zarar verdiğini belirteyim, özendirmek olmasın. ömürlük bir piercing değildir, oradaki et bir zaman sonra kopuyor ve piercing düşüyor.
benim etim kopmadan piercingi çıkartıp vedalaştım çünkü sarktığını ve yakında kopacağını seziyordum.
bunlarda böyle anılarım.
devamını gör...
togg
işin ekonomik tarafını bilmiyorum. modern dünyanın ekonomisi pek de aklımın aldığı bir alan değil. ama herhalde kafamın bastığı* teknolojik tarafından, bundan yola çıkarak da vizyonundan bahsedebilirim. hatta yeri gelmişken çok konuşulan bir iki konu üzerine naçizane görüşlerimi de belirteyim.
küçük bir çocukken öğrendiğim zamandan beri devrim projesi çok ilgimi çekmiştir. olabildiğince kısıtlı bir zamanda, olabildiğince yetersiz imkanlarla, olabildiğince aptal yöneticilerin varlığına karşın tamamen türk mühendisler tarafından yapılan bir otomobil. ve bütün bunlara rağmen gayet de hakkıyla gerçekleştirilen fakat yaşadığı talihsiz kaza sonucunda ölü doğmuş bir proje. hatta cemal gürsel'in meşhur bir sözü var ya: "garp kafasıyla araba yaptık ama şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk." herhalde memleketin gördüğü en saçmasapan şeylerden biridir.
işte ta o zamandan beri, içimizde bir ukte kalmış hep. malumunuz, siyaset de insanların içinde ukte kalanları manipüle ederek taraftar toplama sanatıdır. böylece de siyasi bir malzemeye dönüşmüş. belli bir zamandan sonra gerek ekonomide küreselleşmenin etkisiyle, gerekse yabancı şirketlerin türkiye'de yaptıkları yatırımlarla birlikte unutulup gitmiş. işte hortlatılması da "yerli ve milli" sloganlarını çokça görür olduğumuz bu zamanlara denk düştü.
togg, vizyonu ve misyonu bakımından tamamen alakasız bir proje olmasına karşın, devrim'in devamıdır. çünkü ortaya çıkış sebepleri, kökleri aynıdır. ikisi de "cumhuriyetin bilmemkaçıncı yılında yerli otomobilimizi üretmiş olalım" isteğinin bir sonucudur. tam da bu sebepten, devrim'in de hatrına, ilk günden beri destekliyor ve takip ediyorum togg'u.
öncelikle vizyonu bu kadar geniş bir projeye imza atabileceklerini hiç ama hiç zannetmiyordum. dünyada yeni yeni konuşulan ve kabullenilen teknolojilerin söz konusu olacağını hiç düşünmemiştim. bugün otonom sürüş, nesnelerin interneti ya da başlı başına elektrikli otomobil üzerine çalışan bir türk şirketinden bahsediyoruz. henüz sektörün koca koca devlerinin bile yeni yeni giriştiği bir meseleyi bu kadar önceden analiz edebilerek yatırım yapmak, araştırma ve geliştirmeye başlamak çok başarılı bir hamle. bence başlı başına bu bile övgüyü hak ediyor.
takdir edersiniz ki, bu çok meşakkatli bir süreç olacak. pek çok komplike iş, son derece üst düzey bir titizlikle yapılmak zorunda. sadece arabaları seri üretim bandına koyabilmekle de bitmiyor: bunun şarj ağı var, servis ağı var... var da var. bütün bunları (ne yazık ki yine) son derece kısıtlı bir zamanda* yetiştirebilmek zorundalar. dolayısıyla bu da, belli başlı şeylerde yardım almak zorundalar demek. hem dediğim gibi zamanları kısıtlı, hem de gerekli kaliteyi yakalamak zorundalar çünkü. yalnızca türk bir ekip tarafından geliştirildiği için dandik bir tasarım, dandik batarya teknolojileri ya da dandik her neyse kullanmamalılar da zaten.
bu sebepten yapılan "ama tasarımını italyan yapmış" ya da "bataryasını çinliler üretecekmiş" gibi eleştirileri yersiz ve hatta aptalca buluyorum. çünkü şimdiye kadar çalıştıkları ya da çalışacaklarını açıkladıkları firmaların hepsi de işlerini gayet düzgün yapan, alanlarında küresel çapta kabul ve değer görmüş firmalar. bu "küresel çapta değer" meselesi de ayrıca çok önemli. sonuçta togg yalnızca türkiye'ye değil bütün dünyaya hitap ediyor, edecek ve etmeli de. aksi takdirde rusların lada'sı gibi yalnızca kendi topraklarına hitap eden ve dünyada esamesi okunmayan bir marka olacaklarının onlar da farkındalar.
bununla ilgili ortada koca bir apple gerçeği de var. kesinlikle amerikan olan fakat mesela ekranını koreli, işlemcisini tayvanlı, kamera lenslerini japon şirketlerin ürettiği; bunların montajını da çin'de yaptıran bir şirket. ama amerikan şirketi sonuçta, değil mi? işte togg da hangi parçasını kimin ve nasıl ürettiğinden bağımsız olarak, türk mühendisler tarafından tasarlandığı sürece bir türk şirketi olacak. o sebepten bu yersiz "yerlilik" eleştirilerinizi başka alanlara yönlendirebilirsiniz, mesela %100 hissenin de rus şirketlerinde olduğu akkuyu nükleer enerji santrali'ne.*
velhasılıkelam, sezar'ın hakkı sezar'a, gayet de iyi düşünülmüş ve şimdiye kadar da iyi yönetildiği anlaşılan bir proje togg. esasen siyasete malzeme yapılması pek de anlaşılmaz şey değil fakat onu eleştirecekseniz laf etmem de bak.* daha da yazacaktım da yeter artık. çok uzun oldu be.
küçük bir çocukken öğrendiğim zamandan beri devrim projesi çok ilgimi çekmiştir. olabildiğince kısıtlı bir zamanda, olabildiğince yetersiz imkanlarla, olabildiğince aptal yöneticilerin varlığına karşın tamamen türk mühendisler tarafından yapılan bir otomobil. ve bütün bunlara rağmen gayet de hakkıyla gerçekleştirilen fakat yaşadığı talihsiz kaza sonucunda ölü doğmuş bir proje. hatta cemal gürsel'in meşhur bir sözü var ya: "garp kafasıyla araba yaptık ama şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk." herhalde memleketin gördüğü en saçmasapan şeylerden biridir.
işte ta o zamandan beri, içimizde bir ukte kalmış hep. malumunuz, siyaset de insanların içinde ukte kalanları manipüle ederek taraftar toplama sanatıdır. böylece de siyasi bir malzemeye dönüşmüş. belli bir zamandan sonra gerek ekonomide küreselleşmenin etkisiyle, gerekse yabancı şirketlerin türkiye'de yaptıkları yatırımlarla birlikte unutulup gitmiş. işte hortlatılması da "yerli ve milli" sloganlarını çokça görür olduğumuz bu zamanlara denk düştü.
togg, vizyonu ve misyonu bakımından tamamen alakasız bir proje olmasına karşın, devrim'in devamıdır. çünkü ortaya çıkış sebepleri, kökleri aynıdır. ikisi de "cumhuriyetin bilmemkaçıncı yılında yerli otomobilimizi üretmiş olalım" isteğinin bir sonucudur. tam da bu sebepten, devrim'in de hatrına, ilk günden beri destekliyor ve takip ediyorum togg'u.
öncelikle vizyonu bu kadar geniş bir projeye imza atabileceklerini hiç ama hiç zannetmiyordum. dünyada yeni yeni konuşulan ve kabullenilen teknolojilerin söz konusu olacağını hiç düşünmemiştim. bugün otonom sürüş, nesnelerin interneti ya da başlı başına elektrikli otomobil üzerine çalışan bir türk şirketinden bahsediyoruz. henüz sektörün koca koca devlerinin bile yeni yeni giriştiği bir meseleyi bu kadar önceden analiz edebilerek yatırım yapmak, araştırma ve geliştirmeye başlamak çok başarılı bir hamle. bence başlı başına bu bile övgüyü hak ediyor.
takdir edersiniz ki, bu çok meşakkatli bir süreç olacak. pek çok komplike iş, son derece üst düzey bir titizlikle yapılmak zorunda. sadece arabaları seri üretim bandına koyabilmekle de bitmiyor: bunun şarj ağı var, servis ağı var... var da var. bütün bunları (ne yazık ki yine) son derece kısıtlı bir zamanda* yetiştirebilmek zorundalar. dolayısıyla bu da, belli başlı şeylerde yardım almak zorundalar demek. hem dediğim gibi zamanları kısıtlı, hem de gerekli kaliteyi yakalamak zorundalar çünkü. yalnızca türk bir ekip tarafından geliştirildiği için dandik bir tasarım, dandik batarya teknolojileri ya da dandik her neyse kullanmamalılar da zaten.
bu sebepten yapılan "ama tasarımını italyan yapmış" ya da "bataryasını çinliler üretecekmiş" gibi eleştirileri yersiz ve hatta aptalca buluyorum. çünkü şimdiye kadar çalıştıkları ya da çalışacaklarını açıkladıkları firmaların hepsi de işlerini gayet düzgün yapan, alanlarında küresel çapta kabul ve değer görmüş firmalar. bu "küresel çapta değer" meselesi de ayrıca çok önemli. sonuçta togg yalnızca türkiye'ye değil bütün dünyaya hitap ediyor, edecek ve etmeli de. aksi takdirde rusların lada'sı gibi yalnızca kendi topraklarına hitap eden ve dünyada esamesi okunmayan bir marka olacaklarının onlar da farkındalar.
bununla ilgili ortada koca bir apple gerçeği de var. kesinlikle amerikan olan fakat mesela ekranını koreli, işlemcisini tayvanlı, kamera lenslerini japon şirketlerin ürettiği; bunların montajını da çin'de yaptıran bir şirket. ama amerikan şirketi sonuçta, değil mi? işte togg da hangi parçasını kimin ve nasıl ürettiğinden bağımsız olarak, türk mühendisler tarafından tasarlandığı sürece bir türk şirketi olacak. o sebepten bu yersiz "yerlilik" eleştirilerinizi başka alanlara yönlendirebilirsiniz, mesela %100 hissenin de rus şirketlerinde olduğu akkuyu nükleer enerji santrali'ne.*
velhasılıkelam, sezar'ın hakkı sezar'a, gayet de iyi düşünülmüş ve şimdiye kadar da iyi yönetildiği anlaşılan bir proje togg. esasen siyasete malzeme yapılması pek de anlaşılmaz şey değil fakat onu eleştirecekseniz laf etmem de bak.* daha da yazacaktım da yeter artık. çok uzun oldu be.
devamını gör...
bal porsuğu (yazar)
sözlüğe kaydolduğum günden beri en sevdiğim yazarlarımızdan birisiydi. bahsedildiği gibi "ben gidiyorum, sizi de götüreyim" tarzı bir söylemde de bulunmamıştı. "gidiyorum, iletişimi koparmayalım" gibi bir mesajdı gelen. hal hatır sorardık birbirimize. çok naif bir insandı gidişiyle çok üzmüştür. umarım dönüşüyle sevindirir. sanmıyorum döneceğini ama umarım haksız çıkarım.
devamını gör...
mesaj attıktan sonra gelen pişmanlık hissi
bihter'in ölmeden önce behlul'e bakıp hissettiği pişmanlık gibidir.
uzun süre diyet ve spor yaptıktan sonra annenle güne gidersin de 2 tabak dolusu hamur işi, tatlı, el açması börek yemiş gibi hissettirir. pişman olursun.
saatlerce durakta otobüs beklersin gelmez de yoldan taksi çevirirsin ya, sonra araba ışıklarda durduğunda camdan bir bakarsın binecegin otobus gelmiş... yıkılırsın.
çok istediğin kıyafet indirime girmiştir ama ay sonudur alamazsın ya. keşke paramı çar cur etmeseydim dersin.
heh! bu mesaj pişmanlığı da öyle hissettirir işte.mesajı atana kadar için içini yer, kendini hatırlatmak hiç unutturmamak istersin. ama mesajı attıktan sonra "ulan benim cabamla hatirlayacaksa hiç hatirlamasin" farkındalığı gelir. mesajı silsen , mesaj silindi olacak. yine mesaj atman gerekecek. pişmanlık daha da artacak. of içim sıkıldı.
o yüzden pişmanlık hissedeceğiniz kişiye mesaj atmadan önce 40. kere düşünün. pişman olmayi göze alıyorsanız atın.
amaaan bir daha mı geleceğiz dünyaya?
uzun süre diyet ve spor yaptıktan sonra annenle güne gidersin de 2 tabak dolusu hamur işi, tatlı, el açması börek yemiş gibi hissettirir. pişman olursun.
saatlerce durakta otobüs beklersin gelmez de yoldan taksi çevirirsin ya, sonra araba ışıklarda durduğunda camdan bir bakarsın binecegin otobus gelmiş... yıkılırsın.
çok istediğin kıyafet indirime girmiştir ama ay sonudur alamazsın ya. keşke paramı çar cur etmeseydim dersin.
heh! bu mesaj pişmanlığı da öyle hissettirir işte.mesajı atana kadar için içini yer, kendini hatırlatmak hiç unutturmamak istersin. ama mesajı attıktan sonra "ulan benim cabamla hatirlayacaksa hiç hatirlamasin" farkındalığı gelir. mesajı silsen , mesaj silindi olacak. yine mesaj atman gerekecek. pişmanlık daha da artacak. of içim sıkıldı.
o yüzden pişmanlık hissedeceğiniz kişiye mesaj atmadan önce 40. kere düşünün. pişman olmayi göze alıyorsanız atın.
amaaan bir daha mı geleceğiz dünyaya?
devamını gör...
üzüntüden uyumak
mümkün değildir.
üzüntü duyan insan uyuyamaz stres üzüntü uykunun önüne geçen faktörlerdir.
uykusuzluktan bayılacağın vakit uykuya dalabilirsin ancak.
uyuyamamak ile üzüntü sevgilidir.
inanmıyorsanız uyku uzmanlarına sorun.
üzüntü duyan insan uyuyamaz stres üzüntü uykunun önüne geçen faktörlerdir.
uykusuzluktan bayılacağın vakit uykuya dalabilirsin ancak.
uyuyamamak ile üzüntü sevgilidir.
inanmıyorsanız uyku uzmanlarına sorun.
devamını gör...
sokrates'in savunması
"saygının olduğu yerde korku vardır."
vurgusunun dikkatimi çektiği ve sokrates usulü konulara temas metodunu manipülatif gibi görünmesine karşın sevdiğim kitap.
vurgusunun dikkatimi çektiği ve sokrates usulü konulara temas metodunu manipülatif gibi görünmesine karşın sevdiğim kitap.
devamını gör...
ben seni çok sevdim
piyano eşliğinde canlı performansı da oldukça iyidir.
devamını gör...
kadir şeker
hiç alakası olmayan bir kavgaya karışarak hayatını mahvetmiş insandır.
hiçbir şekilde kavgalara karışmamak gerektiğini bize göstermiştir.
ne olursa olsun, ne yapmaya çalışırsa çalışsın cezasını çekmelidir çünkü bir insanın -her ne kadar hatalı bir insan olursa olsun- canını almıştır.
tabii ki niyeti o kadını kurtarmak olabilir ki buna kimse karşı çıkmıyor zaten ama bir insanı 22 santimlik sustalı bıçakla öldürmek, amaç ne olursa olsun çok yanlış bir davranıştır. kişinin yaşama hakkını elinden almaktır.
keşke bıçak saplamak yerine birkaç yumruk atsaydı, keşke öldürmek yerine etkisiz hale getirmeyi deneseydi ama yapacak bir şey yok.
not: bu yazdıklarım kesinlikle ve kesinlikle kadına şiddet uygulayan kişiyi savunma amacı taşımamaktadır.
hiçbir şekilde kavgalara karışmamak gerektiğini bize göstermiştir.
ne olursa olsun, ne yapmaya çalışırsa çalışsın cezasını çekmelidir çünkü bir insanın -her ne kadar hatalı bir insan olursa olsun- canını almıştır.
tabii ki niyeti o kadını kurtarmak olabilir ki buna kimse karşı çıkmıyor zaten ama bir insanı 22 santimlik sustalı bıçakla öldürmek, amaç ne olursa olsun çok yanlış bir davranıştır. kişinin yaşama hakkını elinden almaktır.
keşke bıçak saplamak yerine birkaç yumruk atsaydı, keşke öldürmek yerine etkisiz hale getirmeyi deneseydi ama yapacak bir şey yok.
not: bu yazdıklarım kesinlikle ve kesinlikle kadına şiddet uygulayan kişiyi savunma amacı taşımamaktadır.
devamını gör...
elzem
“çok gerekli olan, vazgeçilmez” anlamlarına sahip kelimedir.
devamını gör...
en yakın arkadaşın ihaneti
arkadaşın ihaneti,zaman ile unutulur ama akrabanın ihaneti asla unutulmuyor, ve o kişiyi görmek zorunda kalıyorsunuz yara kabuk bağlamıyor.
üzülüyorsun için açıyor, o acı hep orda kalıyor, arkadaş ile ilişkini kestin mi olay orda kalır.
üzülüyorsun için açıyor, o acı hep orda kalıyor, arkadaş ile ilişkini kestin mi olay orda kalır.
devamını gör...
hybristophilia
iyi araştırılması gereken garip bir hastalıktır.
ülkemizde sanırım aynısını yaşayan bir topluluk var şu an.
dün ümitcan dene ayının dm kutusunu görünce aklıma gelmişti.
ülkemizde sanırım aynısını yaşayan bir topluluk var şu an.
dün ümitcan dene ayının dm kutusunu görünce aklıma gelmişti.
devamını gör...

