romantik bir ilişki içindeki kadın ve erkekten bahsediyorsak: "hesabı ortadan ikiye bölelim" yahut: "ya sen ayran içtin ben kola içtim herkes kendininkini ödesin." tarzı konuşmalar rezalettir sevgili userlar.

kadın kendi parasını kazanıyor olsa bile yemeğin parasını erkek ödemelidir. sonrasında içilecek kahveyi, yenecek tatlıyı pekala kadın ödeyebilir. kadın ille de ödemek istiyorsa restoranın orta yerinde tartışmaktansa sonrasında bir hediye alarak bu işi çözebilir.

eşitliğin her zaman adalet anlamına gelmediği başka bir alan. erkeğin güç göstermesine izin vermek gerekiyor. bunu haksızlık olarak algılayacak erkekle yahut sürekli erkekten bekleyen kadınla görüşmek de sizin tercihiniz pek tabi.
devamını gör...

her daim söyleyecek bir şeyi olan, mümkün mertebe her şeye laf yetiştirebilen, ağzı laf yapan insanlar için söylenen söz dizisi, yakıştırma.
devamını gör...

bütün aşklar bitmeye mahkumdur.
devamını gör...

gece 12 den sonra bütün içkiler şaraptır.

cemal süreya.


gece 12 den sonra bütün başlıklar troldür.

larktwain.
devamını gör...

sorgulamayı öğretti. herhangi bir konuda konuşmadan önce konuyu tüm yönleriyle ele almam gerektiğini öğretti.

aile yahut çocuk sahibi olucaksan bunun mesuliyet gerektirdiğini öğretti. çocukla çocuk olmayı, en yakın arkadası olmayı, onu dinlemeyi öğretti bana babam.

insan olmayı öğretti. bu hayatta bir şeyler yapmak için birilerine ihtiyaç duymamayı, kendi kendime mutlu olabileceğimi öğretti. bir şeyler yapmak için birilerine muhtaç olmamayı.

doğaya ait olduğumu öğretti. ona ne kadar benzediğimi gösterdi bir gün bastığım toprak olucağımı hatırlatır bana sürekli.

öğrenmeyi öğretti bana babam. bunun okuldan bağımsız olduğunu insanı ancak kendi istediği zaman kendi kendini geliştirebilceğini gösterdi.

teşekkür ederim baba. en yakın arkadaşım olduğun için teşekkür ederim, bana hayatı tanıttığın elimden tuttuğun için. sağ ol
devamını gör...

sapıklıktır. bir gelenektir.
dünyanın en pahalı kuaförü olsun yine kolunuza taciz eder.
çıraklıktan öğretilir ve müşteriye uygulanır.
eğer samimi bir müşteri iseniz tadını kaçırana kadar uygular.
devamını gör...

okula gidip gelirken bağdat caddesi göztepe sahilinden bostancıya kadar hemen hemen her gün yaptığım yürüyüştür.

kafayı açar ve çok yararlıdır.
devamını gör...

- adamın kafasına buda heykeli düşmüş, başıma ''buda mı gelecekti'' demiş.
devamını gör...

sen çok güzel bakıyorsun. gözlerinde kalbini görmekten dolayı çok mutluyum.
devamını gör...

ped. bu kadar elzem olan bir şeyin tüm vergileri kaldırılarak satışa sunulması gerek. ihtiyaç yahu bu.
devamını gör...

benimdir. çıldırıyorum. benimkisi mesleki deformasyon. *
devamını gör...

kimse göründüğü kadar iyi, anlatıldığı kadar kötü değildir.
devamını gör...

konunun meraklıları için 1999 yapımı olanını tavsiye edebileceğim film.

benden uzak allaha yakın olsun ama. swh.
devamını gör...

her ne kadar parodi bir din olarak geçse de aslında gerçek bir dindir. bu söz bile bizim inancımıza bir hakarettir ve dinimizde cezası kafasının kesilmesidir. uçan spagetti canavarı tanrısı hepinizi korusun, ramen.

buraya birkaç ayet bırakıyorum. sizleri de kutsal dinime davet ediyorum. siz hiç küresel ısınmasının sebeplerini açıklayan din gördünüz mü? evet, bizim dinimiz bunu 12 sene önce bilimsel olarak açıklamıştır. o diğer dine ait olanların gözleri ketçaptır, kulakları mayonez. gerçeği göremezler.
pastafaryan inancındaki cennet'te göze çarpan iki nokta vardır. "a) uçsuz bucaksız bira volkanlarıyla doludur. b) bir striptizci fabrikası vardır."[8]

evren, beraberinde bir dağ, ağaçlar ve bir cüce (resimde "cücük" yazıyor) ile birlikte, görünmeyen ve saptanamayan bir uçan spagetti canavarı (usc) tarafından yaratılmıştır.

pastafaryan dininin metinlerine "delifişek" denir. on emir yerine ahlâkî açıdan daha zayıf olan sekiz "yapmazsanız çok memnun olurum" öğesi içerir.
devamını gör...

sözlükten gidenlerin veya gitme niyeti olanların şu nabız yoklama olayını anlamlandıramadığım başlıklardan birisi daha. bir insan herhangi bir sözlükten gidebilir. ama neden gidiyorum diye başlık açar bunu bilmiyorum. n’apıyorsunuz gittikten sonra başlığı açıp arkamda ne yazmışlar diye okuyor musunuz? *
devamını gör...

aniden gelen ve tam olarak beyninin ortasını delip geçen şimşek gibidir. neye uğradığını şaşırırsın. iyi midir kötü mü bir süre anlayamazsın. düşünemezsin. farkettiğinde neler olup bittiğini. her şey çoktan değişmiştir. hayatın değişmiştir. sen değişmişsindir. ve her şey iyi olmuştur. bunu gördüğünde yüzünde oluşan tebessümün tarifi yoktur.
devamını gör...

herkes dua ediyor, ben farklı bir şey yapayım gidip 2 rekat hacet namazı kılayım da işimi garantiye alayım. *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlüğe nerdeyse her gün her hafta yeni bi güncelleme ve özellik gelmesi çok hoşuma gidiyor ya. sürekli canlı tutuyorlar özellikleri ya da ödülleri. teşekkür ederiz efendim*.
devamını gör...

“psikanaliz tarihiyle” yakından ilgilenen bir tarihçi olarak meseleyi en başından başlayarak kısaca anlatmaya çalışayım.

sigmung freud, viyanalı yahudi bir nörologtur. freud, psikanaliz kuramını ortaya atmadan önce hâlihazırda “psikoloji” adlı bir disiplin vardı. ancak “psikoloji” disiplini pek itibar görmüyordu dünyada. akli melekelerini yitirdikleri düşünülen varlıklı kimseler, özellikle 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında isviçre’de bolca bulunan rehabilitasyon merkezlerine kaldırılıyorlardı. tıpkı tüberkülozdan muzdarip olanlar gibi. psikologlar da bu kişilere bir nevî “hasta bakıcı” olarak refakat ediyorlardı. hastalara uygulanan tedavi yöntemleri bilimsel temelden yoksundu, çoğunlukla alternatif yöntemlerdi. psikiyatri sözcüğü ise 19. yüzyılın başından beri bir ıstılah/terim olarak kullanılıyordu. fakat “psikiyatri” , akademik camialarının üzerinde fikir birliğine vardığı bir disiplin değildi.

psikanaliz kavramının isim babası ise freud’un hocalarından biri olan breuer’dir. ancak breuer yalnızca ismin mucididir, psikanalitik tekniğin değil. freud, psikanalitik kuramı geliştirdiğinde bütün dünyanın ilgisini çekmeye başladı. bu ilgi öylesine arttı ki, psikanalist olma hevesiyle yanıp tutuşan, 30’lu yaşlardaki genç entelektüeller freud’un evinde toplanmaya başladılar. bir süre sonra her çarşamba günü, akşam yemeğinden sonra freud’un evinde buluşmaya karar verdiler. buna da “çarşamba psikoloji toplantıları” denildi. freud’a büyük saygı duyduklar için ona “herr professor” diye hitap ediyorlardı, zamanla bir tür ulvi lakap haline geldi.

bu toplantılara katılanlar arasında: alfred adler, carl gustav jung, otto rank, ernest jones, karl abraham, max eitingon, sandor ferenczi gibi isimler vardır. bugün, büyük bir kitabevinin psikoloji kitaplığına baktığınızda göreceğiniz kült psikoloji kitaplarının yüzde doksanından fazlası bunların eserleridir. hepsi, freud’un eski öğrencileridir.
freud, bu toplantıları yeterli bulmadığı için 1907’de “wiener psychoanalytische vereinigung” (viyana psikanaliz derneği) kuruldu.

herkesin dilediğinde söz alabildiği, tatlıların yendiği, puroların içildiği, samimiyetin ön planda olduğu “çarşamba toplantıları” yerini hiyerarşinin apaçık hissedildiği ve ciddiyetin önem kazandığı dernek toplantılarına bıraktı. artık kimin ne kadar konuşacağına doğrudan doğruya freud karar veriyordu. bu toplantılar uzun süre devam etti.

kısa keserek, freud’un yaşamının son dönemine değinelim biraz. psikanalitik kuram abd ve ingiltere’de de fazlasıyla popülerlik kazanmış hatta yaratıcısı freud’un adı anılmadan tartışılmaya başlanmıştı. yaratıcısının adını gölgede bırakacak bir üne kavuşmuştu psikanaliz.
freud’un en küçük kızı anna freud da babasının izinden giderek psikanalist olmuştur. özellikle “çocuk psikolojisi” alanında hâlâ saygınlığını koruyan biridir. melanie klein ile girdiği uzun yıllar süren akademik tartışma meşhurdur.
yıllar içerisinde, bir sağaltım yöntemi olarak görülecek olan antidepresan ilaçların ortaya çıkışıyla beraber; edebiyatın, tıbbın, antropolojinin ve dinler tarihinin kıyılarında gezinen “psikanalitik kuram” unutulmaya yüz tutmuştur.

naziler, iktidarı tamamen ele geçirdiklerinde freud’un kitaplarını meydanlarda yakmışlar, yıllar evvel kurduğu yayınevini talan ettikten sonra kapatıp mühürlemişler ve freud’u da göç etmeye zorlamışlardır.
o dönemde oldukça iyi kazanmasına rağmen bütün ailesini gitmeyi karar verdiği londra’ya götürmesini sağlayacak parayı denkleştirememiştir. çünkü naziler, ülkeden çıkış parası istemişlerdir (yüklü miktarda) yani bir nevî haraç. bunun üzerine yakın dostu marie bonaparte’ın (napoleon bonaparte’ın yeğeni) maddi desteğiyle yaşlı kız kardeşleri hariç bütün yakınlarıyla beraber londra’ya hicret etmiştir. gitmeden evvel naziler ona bir evrak imzalatmışlardır. evraktaki metni paylaşıyorum.

erklärung. ıch bestätige gerne, dass bis heute den 4. juni 1938, keinerlei behelligung meiner person oder meiner hausgenossen vorgekommen ist. behörden und funktionäre der partei sind mir und meinen hausgenossen ständig korrekt und rücksichtsvoll entgegen gereten. wien, den 4. juni 1938
prof. dr. sigmund freud

türkçesi:
beyan. 4 haziran 1938’e değin, şahsıma ve hane halkına rahatsızlık verilmediğini kendi isteğimle teyit ediyorum. parti yetkilileri, bana ve aileme karşı her zaman düzgün, ölçülü davranmışlardır.
4 haziran 1938, viyana. prof. dr. sigmund freud
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim