niye benim hiçbir şeyden haberim yok
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
şu an bitiş şarkıları sanki düğün bitmiş ve herkes dağılıyorken salonda kalan 3 5 sıkı dostun ortada oynamasını anımsatıyor. bu anımsatmalar için teşekkürler.
devamını gör...
yazarların isimlerinin anlamı
buhar. bildiğimiz buhar. ama bizimkiler anlamına bakıp da koymamış tabii.nine yadigarı.
devamını gör...
asansöre yabancı biriyle binmek
nereye bakacağımı şaşırdığım, gerildiğim bi durumdur. ama ilk inen bensem iyi günler/iyi akşamlar demeyi ihmal etmem.
devamını gör...
fındık içinde yüzmek
daha önceden fındık tarlası veya harmanı görmüş, ya da memleketi fındık üreten herkesin normal karşıladığı durum.
fındık, örümcek ağları ve bu tarz böcek artıkları bulunan ağaçlardan veya yere düşenlerden toplanır. bunlar gavsullarından** ayrılır ve kurumaları için harmana serilir.
insanlar bu tamamı fındık dolu harmanda, ayıklama ve bilimum birçok sebepten dolayı, gezerler. amelelerin* yalın ayakla girdiği de, kadınların etekle girdiği de görülür. çocuklar atlarlar, dalarlar, yüzerler ve daha nicesini yaparlar.
meyve ve sebzelerin kabuğunun olmasının sebebi de budur. içerisindekini korumak için. eve gelen elmayı yıkıyorsanız, fındığı da yıkayabilirsiniz.
kabuğu kırık fındıklar hijyen sebebiyle kabul edilmez ve çıkması halinde satacağınız paradan kesilir. korkmanızı veya iğrenmenizi gerektirecek bir durum yok. köy hayatı böyledir.
fındık, örümcek ağları ve bu tarz böcek artıkları bulunan ağaçlardan veya yere düşenlerden toplanır. bunlar gavsullarından** ayrılır ve kurumaları için harmana serilir.
insanlar bu tamamı fındık dolu harmanda, ayıklama ve bilimum birçok sebepten dolayı, gezerler. amelelerin* yalın ayakla girdiği de, kadınların etekle girdiği de görülür. çocuklar atlarlar, dalarlar, yüzerler ve daha nicesini yaparlar.
meyve ve sebzelerin kabuğunun olmasının sebebi de budur. içerisindekini korumak için. eve gelen elmayı yıkıyorsanız, fındığı da yıkayabilirsiniz.
kabuğu kırık fındıklar hijyen sebebiyle kabul edilmez ve çıkması halinde satacağınız paradan kesilir. korkmanızı veya iğrenmenizi gerektirecek bir durum yok. köy hayatı böyledir.
devamını gör...
gösteriş
benden uzak olsun dediğim günümüz insanının esiri olduğu komik ve itici durum.
devamını gör...
dubrovnik
"venediklilerin yazlığı" denilen hırvat kenti. henüz yugoslavya birken buraya gelen ferhan şensoy, şehrin 8. yüzyılda slavlardan kaçan asilzadelerce kurulduğunu (muhtemelen orada okuduğu rehberlere bakarak) yazmış. ortaçağ boyunca ragusa cumhuriyeti'nin başkenti olan bu şehir, tıpkı kotor gibi osmanlı'nın hiç alamadığı, etkisinin hemen hemen sıfır olduğu ender balkan şehirlerinden. ve ta yugoslavya döneminden beri dünya turizmine büyük katkısı oluyor.
2018 temmuzunda da bu şehre, adriyatik kıyısında marmaris'e benzer güzel bir yolda geze geze kotor'dan gelmiştik. gezi yazılarının bu ayağını adriyatik boyundaki venedik ve alman etkisinde kalmış, dinen katolik kültür olarak romen bu şehirler oluşturuyor farkındayım, ancak bugünkü şenlik ertesi gün dağılacak ve bosna hersek içinde büyük bir dram göreceğiz. ilginç olan, acıklı konuların ele alındığı bosna'da hava kapalı iken adriyatik kıyılarında yaz havası. işte yollar.


dubrovnik'e varınca, eski şehirde otobüsten inip gezmeye koyuluyoruz. burası da tıpkı kotor gibi, yüksek surlar içinde çarşı, dar sokakların açıldığı bir katedral meydanı ve birbirine çok yakın, dört katlı taş konaklarla dolu. ancak kotor'dan daha turistik, sokaklarda ferhan ustanın bahsettiği tarihi berberlerin yerini turistik eşya satan yerler almış. ve de italyan etkisi kendini gösteriyor olsa gerek, pizzacılarla kafeler az değil. bir pizzacıda karnımızı doyuruyoruz. hediyelik eşya dükkanlarında da en çok hırvat milli takım formaları var. o günlerde de 2018 dünya kupası oynanıyordu. bir bakkala laf olsun diye beşiktaş dergisi sordum. "what's this" cevabını alınca "domagoj vida'nın takımı" diye gururla vurguladım. bakkal vida'yı tanısa da (ki o kupadaki performansı ile kâra geçip satmak üzere almıştık malûm, ama elimizde kaldı) türkçe bir şey olmadığını söyledi.
ayrıca dubrovnik, game of thrones'un king's landing sahnelerinin de çekildiği yer. bu açıdan ayrı bir cazibesi var. ama ayvalık sokaklarındaki gibi "şurası falan dizinin burası filan filmin çekildiği yer" diyen rehberler yoktu (veya anlamadığım dillerde vardı).
eski kente giriş:

onofrio çeşmesi:
ana cadde:
katedral:
fransisken manastırı:
venedik'tekine benzer yapılmış saat kulesi:
hırvatların kadını da erkeği de basketbolcu fiziğine sahip, iri yarı, sarışın ve daş gibi. deniz kıyısında olmalarının etkisiyle sarışın ve açık tenliler herhalde, yoksa bosna-hersek, sırbistan gibi yerlerdeki akrabaları gayet de esmerdi (boy pos ve güzellik aynı olmakla beraber). ha gerçekten o sağda solda gördüğüm insanlar hırvat mıydı yoksa baltıklı turistler mi onu da bilmiyorum (bu gözlemimi ne zaman söylesem "onlar isveçli falandır" demişlerdi de).
yolumuzun bundan sonrası bosna hersek topraklarına yöneliyor. geceyi mostar yakınlarında bir motelde geçiriyoruz ki, motel tck misafirhanesinden hallice bir yer. boşnakların otelcilik anlayışları pek primitif, zira ertesi gün saraybosna içinde kalacağımız yer de iyi bir otel değildi.
2018 temmuzunda da bu şehre, adriyatik kıyısında marmaris'e benzer güzel bir yolda geze geze kotor'dan gelmiştik. gezi yazılarının bu ayağını adriyatik boyundaki venedik ve alman etkisinde kalmış, dinen katolik kültür olarak romen bu şehirler oluşturuyor farkındayım, ancak bugünkü şenlik ertesi gün dağılacak ve bosna hersek içinde büyük bir dram göreceğiz. ilginç olan, acıklı konuların ele alındığı bosna'da hava kapalı iken adriyatik kıyılarında yaz havası. işte yollar.


dubrovnik'e varınca, eski şehirde otobüsten inip gezmeye koyuluyoruz. burası da tıpkı kotor gibi, yüksek surlar içinde çarşı, dar sokakların açıldığı bir katedral meydanı ve birbirine çok yakın, dört katlı taş konaklarla dolu. ancak kotor'dan daha turistik, sokaklarda ferhan ustanın bahsettiği tarihi berberlerin yerini turistik eşya satan yerler almış. ve de italyan etkisi kendini gösteriyor olsa gerek, pizzacılarla kafeler az değil. bir pizzacıda karnımızı doyuruyoruz. hediyelik eşya dükkanlarında da en çok hırvat milli takım formaları var. o günlerde de 2018 dünya kupası oynanıyordu. bir bakkala laf olsun diye beşiktaş dergisi sordum. "what's this" cevabını alınca "domagoj vida'nın takımı" diye gururla vurguladım. bakkal vida'yı tanısa da (ki o kupadaki performansı ile kâra geçip satmak üzere almıştık malûm, ama elimizde kaldı) türkçe bir şey olmadığını söyledi.
ayrıca dubrovnik, game of thrones'un king's landing sahnelerinin de çekildiği yer. bu açıdan ayrı bir cazibesi var. ama ayvalık sokaklarındaki gibi "şurası falan dizinin burası filan filmin çekildiği yer" diyen rehberler yoktu (veya anlamadığım dillerde vardı).
eski kente giriş:


onofrio çeşmesi:

ana cadde:

katedral:

fransisken manastırı:

venedik'tekine benzer yapılmış saat kulesi:

hırvatların kadını da erkeği de basketbolcu fiziğine sahip, iri yarı, sarışın ve daş gibi. deniz kıyısında olmalarının etkisiyle sarışın ve açık tenliler herhalde, yoksa bosna-hersek, sırbistan gibi yerlerdeki akrabaları gayet de esmerdi (boy pos ve güzellik aynı olmakla beraber). ha gerçekten o sağda solda gördüğüm insanlar hırvat mıydı yoksa baltıklı turistler mi onu da bilmiyorum (bu gözlemimi ne zaman söylesem "onlar isveçli falandır" demişlerdi de).
yolumuzun bundan sonrası bosna hersek topraklarına yöneliyor. geceyi mostar yakınlarında bir motelde geçiriyoruz ki, motel tck misafirhanesinden hallice bir yer. boşnakların otelcilik anlayışları pek primitif, zira ertesi gün saraybosna içinde kalacağımız yer de iyi bir otel değildi.
devamını gör...
insanlardaki nezaket eksikliği
nezaket anlayışı yanlış diye düşünüyorum.
birincisi; nezaket yalnızca her şey yolundayken, lehimizeyken veyahut öfke vb. duyguların tesiri altında değilken gösterilmez. esas olan böyle anlarda da çizginizi koruyabilmenizdir.
ikincisi; nezaket sizin işlerinizin kolay görülmesine, yılanı deliğinden çıkaran tatlı sözlere ya da köprüyü geçene kadar dayı deme durumlarına malzeme olmaz. bu mantıkla hareket edip sadece işinizin düştüğü insanlara gösterdiğiniz nezaket ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
üçüncüsü; nezaket herhangi bir sınıfsal ayrım içermez. kişilerin yaşayış şekli, belki giyim tarzı, yaşı, cinsiyeti gibi daha uzayıp giden birçok niteliğe bakmaksızın herkesi kapsar.
dördüncüsü; nezaket başka insanları memnun etmek için değil öncelikle özsaygınız için gereklidir. kaba bir davranış/söz ilk başta size zarar verir, sizden eksiltir.
birincisi; nezaket yalnızca her şey yolundayken, lehimizeyken veyahut öfke vb. duyguların tesiri altında değilken gösterilmez. esas olan böyle anlarda da çizginizi koruyabilmenizdir.
ikincisi; nezaket sizin işlerinizin kolay görülmesine, yılanı deliğinden çıkaran tatlı sözlere ya da köprüyü geçene kadar dayı deme durumlarına malzeme olmaz. bu mantıkla hareket edip sadece işinizin düştüğü insanlara gösterdiğiniz nezaket ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
üçüncüsü; nezaket herhangi bir sınıfsal ayrım içermez. kişilerin yaşayış şekli, belki giyim tarzı, yaşı, cinsiyeti gibi daha uzayıp giden birçok niteliğe bakmaksızın herkesi kapsar.
dördüncüsü; nezaket başka insanları memnun etmek için değil öncelikle özsaygınız için gereklidir. kaba bir davranış/söz ilk başta size zarar verir, sizden eksiltir.
devamını gör...
kim bunlar
kaliteli skeçleri barındıran program.
devamını gör...
geçti dost kervanı
pîr sultan abdal asıl adı haydar olan, 16. yüzyılda yaşamış, alevi-bektaşi-türk[1] halk şairi ve ozanıdır.
kendisine ait bu şiir ruhi su, barış manço, zerrin özer, sabahat akkiraz, nurettin rencber başta olmak üzere pek çok sanatçı tarafından yorumlanmıştır.
sözleri:
şu karşı yaylada göç katar katar
bir yiğidin derdi serinde tüter
bu ayrılık bana ölümden beter
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
bu ayrılık bana ölümden beter
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
şu benim sevdiğim başta oturur
bu güzelin derdi beni bitirir
bu ayrılık bize zulüm getirir
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
bu ayrılık bize zulüm getirir
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
pir sultan abdal'ım dağlar aşalım
aşalım da dost diye nere düşelim
çok ekmeğin yedim helallaşalım
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
çok ekmeğin yedim helallaşalım
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
şahsi fikrim (şarkıyı ilk kimden dinlediysem onun söylemi ile aklımda kalması sebebiyle ) en iyi barış manço söylemektedir.
buradan
kendisine ait bu şiir ruhi su, barış manço, zerrin özer, sabahat akkiraz, nurettin rencber başta olmak üzere pek çok sanatçı tarafından yorumlanmıştır.
sözleri:
şu karşı yaylada göç katar katar
bir yiğidin derdi serinde tüter
bu ayrılık bana ölümden beter
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
bu ayrılık bana ölümden beter
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
şu benim sevdiğim başta oturur
bu güzelin derdi beni bitirir
bu ayrılık bize zulüm getirir
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
bu ayrılık bize zulüm getirir
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
pir sultan abdal'ım dağlar aşalım
aşalım da dost diye nere düşelim
çok ekmeğin yedim helallaşalım
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
çok ekmeğin yedim helallaşalım
geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
şahsi fikrim (şarkıyı ilk kimden dinlediysem onun söylemi ile aklımda kalması sebebiyle ) en iyi barış manço söylemektedir.
buradan
devamını gör...
fotoelektrik olay
metal yüzey üzerine gönderilen yüksek frekanslı ışık nedeniyle metal yüzeyden elektron koparılması olayı.
heinrich hertz elektromanyetik dalgalarla deney yaparken bir özellik gördü; bir deneyde kullandığı metal topuza morötesi ışık gönderdiğinde, hava boşluğunda oluşan kıvılcımların daha kolay oluştuğunu gördü. ancak o sırada başka şeyler araştırdığı için bu konuyla pek de ilgilenmedi. daha sonra ilgilenenler çıktı ve albert einstein'ın nobel fizik ödülü'nü alması bu sayede gerçekleşti.
fotoelektrik olayı ve metalden kopan fotoelektronları basit bir deneyle gözlemleyebiliyoruz.

(görsel, byjus. com'dan alıntıdır.)
ihtiyacımız olan şey havası boşaltılmış bir tüp, değişken bir gerilim kaynağına bağlanmış 2 elektrot, metal bir yüzey ve ışık. metal yüzeye düşürülen yüksek frekanslı ışık, bu yüzeydeki atomların elektronlarını onlardan koparacak enerjiye sahip. kopan fotoelektronların ait olduğu metal yüzey, anot görevi görüyor. bu fotoelektronlar, katoda ulaşacak enerjiye sahip olduğundan devrede belirli bir akım çıkar ortaya. ampermetre sayesinde bu akımı okuyabiliriz.
tabii ki bu olay sonsuza dek sürmez. belirli bir kinetik enerjiye sahip olan fotoelektronların koparılmasından sonra akım durur. yani fotonların enerjisinin, elektronlara ait atomların bağlanma enerjisinden büyük olduğu noktaya kadar sürer. elektronların sökülebilmesi, ışık şiddetine değil, ışığın frekansına (yani dolayısıyla enerjisine) bağlıdır.
heinrich hertz elektromanyetik dalgalarla deney yaparken bir özellik gördü; bir deneyde kullandığı metal topuza morötesi ışık gönderdiğinde, hava boşluğunda oluşan kıvılcımların daha kolay oluştuğunu gördü. ancak o sırada başka şeyler araştırdığı için bu konuyla pek de ilgilenmedi. daha sonra ilgilenenler çıktı ve albert einstein'ın nobel fizik ödülü'nü alması bu sayede gerçekleşti.
fotoelektrik olayı ve metalden kopan fotoelektronları basit bir deneyle gözlemleyebiliyoruz.

(görsel, byjus. com'dan alıntıdır.)
ihtiyacımız olan şey havası boşaltılmış bir tüp, değişken bir gerilim kaynağına bağlanmış 2 elektrot, metal bir yüzey ve ışık. metal yüzeye düşürülen yüksek frekanslı ışık, bu yüzeydeki atomların elektronlarını onlardan koparacak enerjiye sahip. kopan fotoelektronların ait olduğu metal yüzey, anot görevi görüyor. bu fotoelektronlar, katoda ulaşacak enerjiye sahip olduğundan devrede belirli bir akım çıkar ortaya. ampermetre sayesinde bu akımı okuyabiliriz.
tabii ki bu olay sonsuza dek sürmez. belirli bir kinetik enerjiye sahip olan fotoelektronların koparılmasından sonra akım durur. yani fotonların enerjisinin, elektronlara ait atomların bağlanma enerjisinden büyük olduğu noktaya kadar sürer. elektronların sökülebilmesi, ışık şiddetine değil, ışığın frekansına (yani dolayısıyla enerjisine) bağlıdır.
devamını gör...
bir şehir bir kütüphane
(bkz: haskell free library) (bkz: haskell free library and opera house)
1904 yılında,martha stewart haskell tarafından yaptırılan,neoklasik tarzda inşa edilen ihtişamlı yapının üst katı opera alt katı ise kütüphane olarak kullanılmakta.onu diğer tüm kütüphanelerden ayıran özelliği ise bulunduğu konum itibari ile abd'nin kuzeyindeki derby line şehri ve kanada'nın güneyinde yer alan stanstead'ın sınır noktasına inşa edilmiş olduğu için çifte vatandaş olması.iki farklı ülkenin sınırları içerisinde bulunduğu için iki farklı adresi ve ismi bulunuyor (abd (bkz: haskell free library and opera house)-kanada(bkz: haskell free library) ).kütüphanenin giriş kapısı abd sınırlarında olsa da kanada'lılar hiç bir kontrole tabi olmadan rahatlıkla kütüphaneyi kullanabiliyorlar.kütüphane koleksiyonu ve opera sahnesi stanstead sınırları içinde kaldığı için abd'liler tarafından kitapsız kütüphane ve sahnesiz opera olarak adlandırılıyor.kütüphanenin fransızca ve ingilizce olarak 20.000'den fazla kitap koleksiyonu vardır ve haftada 38 saat halka açıktır.bina, her iki ülkede de tarihi sit alanı olarak kabul edilmektedir. abd'de,1976'dan beri ulusal tarihi yerler siciline kayıtlıdır. kanada'da ise, 1985 yılında kanada ulusal tarihi sit alanı olarak belirlenmiştir.



1904 yılında,martha stewart haskell tarafından yaptırılan,neoklasik tarzda inşa edilen ihtişamlı yapının üst katı opera alt katı ise kütüphane olarak kullanılmakta.onu diğer tüm kütüphanelerden ayıran özelliği ise bulunduğu konum itibari ile abd'nin kuzeyindeki derby line şehri ve kanada'nın güneyinde yer alan stanstead'ın sınır noktasına inşa edilmiş olduğu için çifte vatandaş olması.iki farklı ülkenin sınırları içerisinde bulunduğu için iki farklı adresi ve ismi bulunuyor (abd (bkz: haskell free library and opera house)-kanada(bkz: haskell free library) ).kütüphanenin giriş kapısı abd sınırlarında olsa da kanada'lılar hiç bir kontrole tabi olmadan rahatlıkla kütüphaneyi kullanabiliyorlar.kütüphane koleksiyonu ve opera sahnesi stanstead sınırları içinde kaldığı için abd'liler tarafından kitapsız kütüphane ve sahnesiz opera olarak adlandırılıyor.kütüphanenin fransızca ve ingilizce olarak 20.000'den fazla kitap koleksiyonu vardır ve haftada 38 saat halka açıktır.bina, her iki ülkede de tarihi sit alanı olarak kabul edilmektedir. abd'de,1976'dan beri ulusal tarihi yerler siciline kayıtlıdır. kanada'da ise, 1985 yılında kanada ulusal tarihi sit alanı olarak belirlenmiştir.



devamını gör...
maaş beklentisi ve konusunu tartışırken kıdemi unutmak
örtülü kast sisteminin damarlarımıza nasıl enjekte edildiğini gösteren açıklama. bir toplumda gördüğün değerin terazideki ağırlığı kartvizindeki ünvanınsa ve buna koşut olarak ücret alıyorsan, 21 yaşındaki bir gencin bunu söylemesine hiç şaşırmam.
türkiye'de ünvan isimden önce yazılır, batı toplumlarında isimden sonra.
- prof. dr. ali velioğlu
- jack mcpeterson, prof.
türkiye'de ünvan isimden önce yazılır, batı toplumlarında isimden sonra.
- prof. dr. ali velioğlu
- jack mcpeterson, prof.
devamını gör...
kahve yancısı
kahvenin joker elemanıdır.
- günübirlik iş erbabıdır.
- istediği kadar çay içebilme özelliğine sahiptir.
- asla hesap ödemez, hatta hesap nedir bilmez.
- okeye aranan dördüncü elemandır.
- kahvede olmadığı zamanlarda şans oyunları bayiinde at yarışı kuponu kovalamaktadır.
- kupon yapılacakken öngörülerine güvenilmeyen adamdır.
- sipariş ettiğiniz tostun yarısını sorgusuz sualsiz koparan adamdır.
- günübirlik iş erbabıdır.
- istediği kadar çay içebilme özelliğine sahiptir.
- asla hesap ödemez, hatta hesap nedir bilmez.
- okeye aranan dördüncü elemandır.
- kahvede olmadığı zamanlarda şans oyunları bayiinde at yarışı kuponu kovalamaktadır.
- kupon yapılacakken öngörülerine güvenilmeyen adamdır.
- sipariş ettiğiniz tostun yarısını sorgusuz sualsiz koparan adamdır.
devamını gör...
bir avuç dolar

bir sergio leone filmidir. başrolünü clint eastwood’un oynadığı film 1964 yapımı spagetti western filmidir.
dolar üçlemesi diye geçen üçlemenin ilk filmi olma özelliğini taşır. serinin diğer filmleri birkaç dolar için (1965) ve iyi kötü ve çirkin (1966) bu üç film dolar üçlemesi diye geçmektedir. filmin yapımcıları arrigo colombo ve giorgio papi’dir.
filmin senaryo koltuğunda sergio leone, a. bonzzoni, victor andrés catena, jaime comas gil oturmaktadır.
serinin ilk filmi dahil bütün filmleri ispanya’da çekilmiştir. filmin oyuncu kadrosunda jose calvo, joseph egger, marianne koch, gian maria volente, sieghart rupp, antonio prieto, wolfgang lukschy, margarita lozano, bruno carotenuto, daniel martin bulunmaktadır.
filmin müziklerini tabii ki ennio morricone yapmıştır. kendisi ve sergio leone ayrılmaz ikililer. müthiş filmler, müthiş müzikler yapan ikili bir araya geldiklerinde ortaya böyle filmler çıkarıyorlar.
ennio morricone hakkında ne desem bilemiyorum. kendisi muhteşem bir sanatçı o olmasa bu filmler asla bu seviyelere çıkamazdı. her filmde unutulmayacak müzikler yapıyor. her sahneye keyif katıyor. sergio leone’nin başarısındaki en büyük etkenlerden birisi. muhteşem bir sanatçı.
filmin içeriğine gelecek olursak. bir kasabaya gelen amerikalı ve yaşadıkları anlatılıyor. dönemin durumu ve kasabalardaki gruplaşmalar çok güzel gösteriliyor. aynı kasabada birbirine düşman iki aile ve kasabaya yeni gelen amerikalıyı izliyoruz.
film düşük bütçeli bir film her sahnede bunu anlıyoruz ama rahatsız etmiyor. böyle filmleri dönemine göre izlemek ve yorum yapmak bana daha mantıklı geliyor. usta yönetmen mekanları verimli şekilde kullanmış. oyuncular, kostümler, silahlar hepsi çok verimli şekilde kullanılmış. kendisi bu yüzden usta bir yönetmen.
clint eastwood ve karizması filmin en güzel yönlerinden birisi. çok karizmatik bir performans sergilemiş. ağzında purosu, renkli gözleri, yürüyüşü, kıyafetleri, diyalogları hepsi şahaneydi. filmden aldığım zevki gerçekten arttırdı.
filmin eksikliği kan olmamasıydı. bildiğimiz kan yok lan filmde. çatışma oluyor insanlar ölüyor ama kan akmıyor. keşke sete birkaç paket ketçap bıraksalarmış.
film bence zekanın önemini anlatıyor. kovboylar genelde kaba kuvvetle anılırlar. başrol oyuncumuz öyle birisi değil. çok zeki ve kurnaz. iki aileyi birbirine düşürüp kendi lehine şeyler yapıyor. bunları tabii ki para için yapıyor.
ayrıca filmde başrol oyuncusunun ismi yok. adam isimsiz kahraman gibi bir şey. gerçi pek kahraman sayılmaz ama olsun. adama sürekli film süresince gringo dediler amigo ve americano dediler.
filmin başrol oyuncusu clint eastwood bu film sayesinde sinemaya giriş yapmıştır. bu filmden sonra efsane bir oyuncu olup kariyerine devam etmiştir. hak etmiş bir puro insana bu kadar mı yakışır müthiş gerçekten. uzun zamandır böyle nefis bir oyunculuk performansı izlememiştim. her diyaloğu, her anı müthişti. role felaket girdiğini düşünüyorum. filmin açılış sekansı ve kapanış sekansını da çok başarılı buldum. ilk sahne muhteşem bir müzik. son sahne harikulade bir müzik. ve son.
filmde karşılıklı çatışmanın çıktığı ilk sahnede taramalı tüfekle adam her yeri tarıyor. bütün insanlar ölüyor ama atlar ölmüyor. yahu bir kaç at ölseymiş keşke daha gerçekçi olacakmış. zaten kan dediğimiz olay filmde asla yok. ayrıca iki aile güzel yaratılmasına rağmen keşke daha çok işlenseymiş. çok hoş olurmuş. merak ettim. neden birbirleriyle düşmanlar. neden araları bozuk gibi şeyler kafamı kurcaladı.
size keyif veren bir film olacağından eminim. bu tarzı seviyorsanız kesinlikle izlemelisiniz. sevmiyorsanız en azından şans vermelisiniz. bu eserin ortaya çıkmasında üç efsane adam var sonuçta. sergio leone, clint eastwood (ve purosu) son olarak ise efsane müzikleriyle ennio morricone.
sağ olun bu güzel film için.
devamını gör...
emre aydın
her zaman ve daima hüzünlü söz yazarı ve müzisyenimiz sevgili emre aydın 02 şubat 1981 ısparta doğumludur.
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
devamını gör...
yök'ün etik dışı ödev ve tez yazanlara kamu davası açması
ilk başta sadece barajı geçip, yurtdışındaki dandik üniverstelere kayıt yaptırıp, sonra yatay geçiş saçmalığı ile en iyi üniverstelere geçen (çapa tıp-gazi hukuk vs.) vasıfsız zengin p****rini bi araştırıp buna dur deseler daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
devamını gör...


