anna karenina
sophie marceau, sean bean, alfred molina gibi iyi oyuncuların olduğu 1997 yapımı filmi de olan kitaptır. 2012 yılında bir versiyonu daha çekilmiştir.
devamını gör...
yazarların duydukları enfes cümleler
tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. ya biri yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.
tolstoy
tolstoy
devamını gör...
kahve
resmen bir insan yakıtı. bunsuz çalışamıyoruz.
devamını gör...
humans are not from earth
insanların bu dünyadan gelmediklerini öne süren ellis silver kitabı.
güneşin gözlerimizi acıtması,
kürk benzeri yapılara sahip olmadığımız için güneşin zararlı ışınlarından bizzat korunamamamız,
yer çekimi yüzünden sırt ağrıları çekmemiz,
doğada başka hiçbir canlıda bulunmayan genler taşımamız,
doğaya diğer canlılara nazaran daha geç ayak uydurmamız, (kürk vb.)
dünya ekolojisinin bize uymaması ve bunun sonucunda geliştirdiğimiz hastalıklar, (astım, ateş vb.),
bu dünyaya ait değilmiş gibi hissetme, depresyon vb. ruh halleri, psikolojik problemler
insanların, kalan canlılardan daha erken -gelişmemiş- şekilde doğmaları
dini inanışların ve efsanelerin çoğunda insanın dünya dışı bir yerden dünyaya gönderilmesi
gibi farklı açılardan bu konuyu ele almaktadır. şahsi fikrim bazı düşüncelerin mantıklı gelebilecek kadar yaratıcı olması ama bazıları da absürt bir bilimsel espri gibi. o yüzden tam olarak değerlendiremedim kitap. ait olunan dünyada hastalıksız, besin zincirinin üstünde kalabilen, en güçlü, en çok korkulan, en iyi adapte olmuş ve hiçbir sorunu olmayan canlılar olmamızı bekliyor gibi.
güneşin zarar verdiği tek canlının insan olmaması, yaşadığı bölgeye adaptasyon sağlamış hayvanların bir kısmında kürk benzeri yapılar görülmesi, sırt ağrılarının dört ayak üzerinden iki ayak üzerine kalkmış omurganın vücut ağırlığını var olandan farklı bir yük olarak taşımasından kaynaklanması vb. bir sürü olay ile çürütülebilir bu varsayımlar.
en dikkat çeken ve doğruya yakın olan ''diğer canlılara nazaran gelişmemiş doğmak'' maddesini de sapiens kitabında yuval noah harari tarafından güzel bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. gelişen insan vücuduyla birlikte büyüyen kafa doğum esnasında anneyi de çocuğu da öldürmeye başladığından, erken doğumlar -tam gelişmemiş bebekler- hayatta kalarak popülasyondaki adaptasyonu sağlayarak sıklıklarını arttırmıştır kitapta yazılanlara göre. yani evet, doğar doğmaz ayaklanabilen zebra, at gibi hayvanların aksine insan daha gelişmemiş, yardıma muhtaç bir şekilde doğmaktadır fakat bunun da sebebi evrimsel gelişimdir.
bunlar dışında karbondioksite verdiğimiz tepki, aşırı popülasyon, rh - (negatif) kanın kaynağının bilinmemesi, aşırı etkili yaşlanmamız, cinsiyet problemlerimiz, kafatası şeklimiz gibi daha farklı fikirleri de vardır bu kitabın içinde. ilgilenen ya da böyle teorileri seven kişiler için okunmasını önerebileceğim kitaptır.
güneşin gözlerimizi acıtması,
kürk benzeri yapılara sahip olmadığımız için güneşin zararlı ışınlarından bizzat korunamamamız,
yer çekimi yüzünden sırt ağrıları çekmemiz,
doğada başka hiçbir canlıda bulunmayan genler taşımamız,
doğaya diğer canlılara nazaran daha geç ayak uydurmamız, (kürk vb.)
dünya ekolojisinin bize uymaması ve bunun sonucunda geliştirdiğimiz hastalıklar, (astım, ateş vb.),
bu dünyaya ait değilmiş gibi hissetme, depresyon vb. ruh halleri, psikolojik problemler
insanların, kalan canlılardan daha erken -gelişmemiş- şekilde doğmaları
dini inanışların ve efsanelerin çoğunda insanın dünya dışı bir yerden dünyaya gönderilmesi
gibi farklı açılardan bu konuyu ele almaktadır. şahsi fikrim bazı düşüncelerin mantıklı gelebilecek kadar yaratıcı olması ama bazıları da absürt bir bilimsel espri gibi. o yüzden tam olarak değerlendiremedim kitap. ait olunan dünyada hastalıksız, besin zincirinin üstünde kalabilen, en güçlü, en çok korkulan, en iyi adapte olmuş ve hiçbir sorunu olmayan canlılar olmamızı bekliyor gibi.
güneşin zarar verdiği tek canlının insan olmaması, yaşadığı bölgeye adaptasyon sağlamış hayvanların bir kısmında kürk benzeri yapılar görülmesi, sırt ağrılarının dört ayak üzerinden iki ayak üzerine kalkmış omurganın vücut ağırlığını var olandan farklı bir yük olarak taşımasından kaynaklanması vb. bir sürü olay ile çürütülebilir bu varsayımlar.
en dikkat çeken ve doğruya yakın olan ''diğer canlılara nazaran gelişmemiş doğmak'' maddesini de sapiens kitabında yuval noah harari tarafından güzel bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. gelişen insan vücuduyla birlikte büyüyen kafa doğum esnasında anneyi de çocuğu da öldürmeye başladığından, erken doğumlar -tam gelişmemiş bebekler- hayatta kalarak popülasyondaki adaptasyonu sağlayarak sıklıklarını arttırmıştır kitapta yazılanlara göre. yani evet, doğar doğmaz ayaklanabilen zebra, at gibi hayvanların aksine insan daha gelişmemiş, yardıma muhtaç bir şekilde doğmaktadır fakat bunun da sebebi evrimsel gelişimdir.
bunlar dışında karbondioksite verdiğimiz tepki, aşırı popülasyon, rh - (negatif) kanın kaynağının bilinmemesi, aşırı etkili yaşlanmamız, cinsiyet problemlerimiz, kafatası şeklimiz gibi daha farklı fikirleri de vardır bu kitabın içinde. ilgilenen ya da böyle teorileri seven kişiler için okunmasını önerebileceğim kitaptır.
devamını gör...
meslek hastalığı
inşaat amelesi - bel fıtığı
veteriner - brusella
pilot - vertigo
futbolcu - als
boksör - parkinson.
veteriner - brusella
pilot - vertigo
futbolcu - als
boksör - parkinson.
devamını gör...
ülkücüleri eğitip topluma kazandırmak
beyhude bir çabadır.
eğitilmeleri i-m-k-a-n-s-ı-z-d-ı-r!
eğitilmeleri i-m-k-a-n-s-ı-z-d-ı-r!
devamını gör...
nick drake
t: 1974 yılında, henüz 26 yaşındayken intihar eden britanyalı şarkıcı-söz yazarı-besteci.
kendine has bir stili var. böyle insanların başına gelen klasik senaryo: hayattayken fark edilmeyip öldükten sonra değere binmek. tarzı daha çok folk rock öğeleri barındırıyor.
yaklaşık 7-8 yıl önce denk gelmiştim. o gün bugündür sakinleştirici özelliğinden faydalanırım. ilk olarak been smoking too long parçasını dinlemiştim, tam dinlerken bir yandan da kimdir bu diye bakıyordum, bir baktım intihar etmiş. daha bir anlamlı oldu sözler:
well i wake up in the morning
look at my clock
its way past noon time
now im late for work.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
well i go to find me some breakfast
but i aint got no food
take me a shower
but the water dont feel no good.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
i've got opium in my chimney
no other life to choose
nightmare made of hash dreams.
got the devil in my shoes
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
well when i'm smoking
put my worries on a shelf
dont think about nothin
try not to see myself.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
...
kendine has bir stili var. böyle insanların başına gelen klasik senaryo: hayattayken fark edilmeyip öldükten sonra değere binmek. tarzı daha çok folk rock öğeleri barındırıyor.
yaklaşık 7-8 yıl önce denk gelmiştim. o gün bugündür sakinleştirici özelliğinden faydalanırım. ilk olarak been smoking too long parçasını dinlemiştim, tam dinlerken bir yandan da kimdir bu diye bakıyordum, bir baktım intihar etmiş. daha bir anlamlı oldu sözler:
well i wake up in the morning
look at my clock
its way past noon time
now im late for work.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
well i go to find me some breakfast
but i aint got no food
take me a shower
but the water dont feel no good.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
i've got opium in my chimney
no other life to choose
nightmare made of hash dreams.
got the devil in my shoes
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
well when i'm smoking
put my worries on a shelf
dont think about nothin
try not to see myself.
tell me, tell me
what have i done wrong?
aint nothing go right with me
must be i've been smoking too long.
...
devamını gör...
türk halkının türk halkını aşağılaması
aşağılanması gereken aşağılanmalıdır. yanlış yapana yanlış denilmelidir. aman üzmeyelim, aman tadımız kaçmasın diye diye bu hale geldik. herkese gerektiği gibi davranılmalı.
devamını gör...
codex cumanicus
türkçe'ye dair çok büyük bir kaynaktır.
eserin genel olarak, derlemek için toplandığı alan; kırım yarımadası ve kuzey kafkasya dolaylarıdır. aynı zamanda eser kırım tatarcası hakkında en eski kaynaktır. kıpçakça - kırım tatarcası ilişkisi de biraz buradan kaynaklanmaktadır.
kumanlar'ın elinden çıkma olan bu eser sözlük-vari bir yapıda olup, dönemin got ve güney franklar'ı tarafından 14. yüzyıl dolaylarında iki parçaya bölünerek yeniden derlenmiştir. dolayısıyla bu derleme de onların kullandığı dil olan latince'dir.
günümüzde orijinal hali, italya'nın venedik'te san marco kütüphanesi'nde bulunmaktadır.
güney frankları'nın derlediği kısım nispeten got'ların derlediğine göre 45-46 sayfa daha uzundur.
franklar'ın yazdığı kısımda ortalama 2500-3000 sözcükten bahsedilir ve bu sözlükte rünik türkçe, farsça, rünik rusça ve latince gibi diller barındırır.
benzer şekilde got'ların derlediği sözlük biraz daha kısıtlı durumda; latince, almanca, rünik türkçe ve almanca-farsça bir imla içerir.
aynı zamanda iki derleme de, kıpçakça'ya dair şiirler ve kısa metinler de içermektedir.
bu metinlerde kimi zaman kıpçak kültürü'ne dair yaşantı ve örnekler, kimi zaman ise savaşlardan sahneler yer verilmiştir.
şiir kısmında ise, doğrudan latince'ye çevrildiğinden anlam kayması yaşayarak güncel kaynak olma özelliğinden biraz dışarı çıkmıştır.
genel olarak özetlememiz gerekirse, divan-ı lügati't-türk'ten sonra türkçe'ye dair, günümüze kadar ulaşabilmiş, türkoloji'ye dair en büyük kaynaklardan birisidir. yakın zamanlarda ortaya çıkan ali şir nevai'nin verdiği eserler de bu codex'ten sonra incelenebilir.
eserin genel olarak, derlemek için toplandığı alan; kırım yarımadası ve kuzey kafkasya dolaylarıdır. aynı zamanda eser kırım tatarcası hakkında en eski kaynaktır. kıpçakça - kırım tatarcası ilişkisi de biraz buradan kaynaklanmaktadır.
kumanlar'ın elinden çıkma olan bu eser sözlük-vari bir yapıda olup, dönemin got ve güney franklar'ı tarafından 14. yüzyıl dolaylarında iki parçaya bölünerek yeniden derlenmiştir. dolayısıyla bu derleme de onların kullandığı dil olan latince'dir.
günümüzde orijinal hali, italya'nın venedik'te san marco kütüphanesi'nde bulunmaktadır.
güney frankları'nın derlediği kısım nispeten got'ların derlediğine göre 45-46 sayfa daha uzundur.
franklar'ın yazdığı kısımda ortalama 2500-3000 sözcükten bahsedilir ve bu sözlükte rünik türkçe, farsça, rünik rusça ve latince gibi diller barındırır.
benzer şekilde got'ların derlediği sözlük biraz daha kısıtlı durumda; latince, almanca, rünik türkçe ve almanca-farsça bir imla içerir.
aynı zamanda iki derleme de, kıpçakça'ya dair şiirler ve kısa metinler de içermektedir.
bu metinlerde kimi zaman kıpçak kültürü'ne dair yaşantı ve örnekler, kimi zaman ise savaşlardan sahneler yer verilmiştir.
şiir kısmında ise, doğrudan latince'ye çevrildiğinden anlam kayması yaşayarak güncel kaynak olma özelliğinden biraz dışarı çıkmıştır.
genel olarak özetlememiz gerekirse, divan-ı lügati't-türk'ten sonra türkçe'ye dair, günümüze kadar ulaşabilmiş, türkoloji'ye dair en büyük kaynaklardan birisidir. yakın zamanlarda ortaya çıkan ali şir nevai'nin verdiği eserler de bu codex'ten sonra incelenebilir.
devamını gör...
kontrgerilla
türkiye’de kuruluşu tam olarak bilinmesede nato tarafından sovyetler tehlikesine karşılık türk silahlı kuvvetleri bünyesinde kurulan eski adıyla özel harp dairesi adı altında görev yürüten askerlerden ve sivillerden oluştuğu bilinen oluşum. ilk olarak faaliyetlerine anti-komünizm olarak başlayıp daha sonra pkk terör örgütünün silahlı eylemlerinin arttığı dönemlerde pkk terör örgütüyle mücadele etmişlerdir. en yaygın faaliyet gösterdikleri yıllar adı faili meçhul cinayetlerle anılan 90’lı yıllardır. adları birçok faili meçhul cinayete karışmış olan bu yapı televizyonlara, haberlere ve gazetelerde manşet oldukları halde faaliyetlerine devam etmekten imtina etmemişlerdir. pkk terör örgütünü destekleyen işadamlarını, sempatizanlarını, düşünür adledilen kişileri adeta mesaj verebilecek şekilde öldürüp gözdağı vermişlerdir. meşru olarak devleti yöneten hükümetin devlet gereksinimlerini karşılayamadığı dönemlerde derin devlet tarafından sayısız görevlerde bulunmuşlardır. bülent ecevit’in verdiği demeçlerde sivil kanadını mhp’li kişilerin oluşturduğu ifade edilmiştir buna en somut kanıt olarak bingöl solhan doğumlu olarak dünyaya gelen ve elazığ’da yetişip büyüyen milliyetçilikle yakından ilgisi bulunan yeşil kod adlı mahmut yıldırım’dır. askeri kanadı jandarma genel komutanlığı bünyesinde bulunan varlığı jandarma ve içişleri bakanlığı tarafından birçok kez yalanlanan jandarma istihbarat ve terörle mücadeledir. jitem’in kurucusu olduğunu iddia eden emekli albay arif doğan bizzat kendisinin devlet makamlarınca kurulmasını istediği ve kendisininde bu oluşumu kurarak öncülük ettiğini söylemiştir. kendi açıklamalarına göre jitem’i 1990’da bıraktığını daha sonrasında hiçbir ilişiğinin olmadığını açıklamıştır. 90’lı yıllarda binbaşı ahmet cem ersever’in öncülüğünde mücadeleye devam ettikleri söylenmektedir. binbaşı ahmet cem ersever, jandarma genel komutanı eşref bitlis’in vahim uçak kazasından sonra türk silahlı kuvvetlerinden istifa ederek arkadaşlarıyla mezopotamya haber ajansını kurmuştur. defalarca doğuda türk milletinden gerçeklerin saklandığını söyleyen ersever, bu yapı hakkında bilgi vermek için mahkemeye ifade vermek için ankara’ya giderken ankara’nın elmadağı ilçesinde ağzı ve elleri arkadan bağlı olarak kafasına aldığı iki kurşunla şehit edilmiştir. kendisiyle birlikte birçok sır kendisiyle birlikte tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.
devamını gör...
düşün ki atatürk bunu okuyor
gözlerini kimse unutturamıyor.
devamını gör...
sözlüğe story atmak
kedicilerle alkoliklerin amansız mücadelesi. araya manzara giriyor atletico madrid gibi. benim favorim kediciler.
devamını gör...
güzel kadınların yakalandıkları tanrıça sendromu
bazen oluyor.
sonra geçiyor.
zararsız bir şey.
öyle kendi kendime.
sonra geçiyor.
zararsız bir şey.
öyle kendi kendime.
devamını gör...
siyah pantolon
yüzyılın icadı. siyah her şey ile gidiyor, mavi ya da lacivert öyle mi? bu modayı yaygınlaştıranlardan allah razı olsun.
devamını gör...
cinsiyet öğrenme partisi
eylül ayında california'da bir ormanda bu partiyi düzenleyen çiftin kullandığı havai fişekler yüzünden çıkan orman yangınını ancak kasım ayında durdurabilmişlerdi. bu örneği buraya bırakayım.
tanım: bir parti türü.
tanım: bir parti türü.
devamını gör...
sevgilinin avuç içini öpmek
bazen hatırlanır...
çekip giden sevgilinin avuç içinin kokusu
elinin kuytusunda hissedilen o duygu
”avuç içini öptüğüm tek insan sensin” sözüyle bastıran o tutku.
sevdiceğinin avuç içini öperken öyle derin hisler duyarsın ki..
ruhuna dokunursun, kalbine girersin bir can yoldaşı gibi
nefes nefese kalırsın çölde vaha arar gibi.
erkek öper koklar, tekrar öper, kadının avuç içini kalbinin üstüne koyar.
kadın öper yanağına dayar, erkeğin avuç içi aşağıya inerken gözlerini kapar.
ve bir gün ayrılık olunca gözlerden yaşlar akar.
can yücel de bu anlamlı şiiri yazar.
kaderimizin avuç içinde yazdığı söylenir.
avuç içini öpmek hayat arkadaşın olmak istiyorum anlamına da gelir.
fatih erkoç avuç içlerini öpen sevgililere seslenir.
ahmet telli ise "yine de kalmış olabilir;
küçücük bir mavilik gökyüzünde,
bir sevda kırıntısı,
avuç içi kadar bir umut ..." diyerek geleceğe umutlu bakmamızı ister.
...ve bazen hatırlanır yine de kalan avuç içimizdeki o masum ve samimi öpücük.
pandemi döneminde dikkatli olmakta fayda var tabi ki *.
çekip giden sevgilinin avuç içinin kokusu
elinin kuytusunda hissedilen o duygu
”avuç içini öptüğüm tek insan sensin” sözüyle bastıran o tutku.
sevdiceğinin avuç içini öperken öyle derin hisler duyarsın ki..
ruhuna dokunursun, kalbine girersin bir can yoldaşı gibi
nefes nefese kalırsın çölde vaha arar gibi.
erkek öper koklar, tekrar öper, kadının avuç içini kalbinin üstüne koyar.
kadın öper yanağına dayar, erkeğin avuç içi aşağıya inerken gözlerini kapar.
ve bir gün ayrılık olunca gözlerden yaşlar akar.
can yücel de bu anlamlı şiiri yazar.
kaderimizin avuç içinde yazdığı söylenir.
avuç içini öpmek hayat arkadaşın olmak istiyorum anlamına da gelir.
fatih erkoç avuç içlerini öpen sevgililere seslenir.
ahmet telli ise "yine de kalmış olabilir;
küçücük bir mavilik gökyüzünde,
bir sevda kırıntısı,
avuç içi kadar bir umut ..." diyerek geleceğe umutlu bakmamızı ister.
...ve bazen hatırlanır yine de kalan avuç içimizdeki o masum ve samimi öpücük.
pandemi döneminde dikkatli olmakta fayda var tabi ki *.
devamını gör...