warlock
rpg, frp ve mmorpglerin havalı classı. temelde basit saldırı büyüleri(doğru eşyaları donanırlarsa pure mageleri de bire birde alabilirler) ve hikaye boyu seçimlerine odaklı yeteneklere göre çalışırlar. d&d evreninde ise çok daha detaylı bir lore doğrultusunda karakter yazılır. warlock karanlık bir güce bağlanarak büyü gücünü alan bir savaşçıdır. skyrim’de de d&d esintilerini görebiliyoruz ama her tip savaş büyücüsüne adamlar warlock demiş oyunda. battlemage ile benzer yönleri olsa da sadece yakın dövüşü yardımcı yetenek olarak kullanmak zorunda değiller. bağlandıkları karanlık güce göre yardımcı yetenekleri şekillenir. türkçe çeviride erkek cadı anlamına gelir ama ; oyunlarda warlocksuz yakın dövüş görmeyiz o yüzden “erkek cadı” çevirisini ben doğru bulmam. cadı dediğimiz direkt pure magedir. pure mage de sırf savaş büyüsü kullanmaz her tip büyüyü yapacak manası vardır, warlock ise mana anlamında biraz daha fakirdir.
he şu var, “erkek cadı” olmasa da büyü yönü bir miktar daha fazladır battlemage’e ya da mesela paladine göre, onu da söyleyeyim. battlemage için büyü bir yardımcıyken, warlock için yakın dövüş yeteneği (ya da saldırı büyülerinin yanında ne kullanıyorsa) bir yardımcıdır.
edit: skyrim’de battlemage olarak başlayan serüvende molag bal ile tanıştığımda onun gürzünü almıştım. emrettiği görevleri yerine getirdim tabii önce, o gürzü alana kadar yaptırmadığı serserilik kalmadı.
he şu var, “erkek cadı” olmasa da büyü yönü bir miktar daha fazladır battlemage’e ya da mesela paladine göre, onu da söyleyeyim. battlemage için büyü bir yardımcıyken, warlock için yakın dövüş yeteneği (ya da saldırı büyülerinin yanında ne kullanıyorsa) bir yardımcıdır.
edit: skyrim’de battlemage olarak başlayan serüvende molag bal ile tanıştığımda onun gürzünü almıştım. emrettiği görevleri yerine getirdim tabii önce, o gürzü alana kadar yaptırmadığı serserilik kalmadı.
devamını gör...
aşk 101
doksanlarda geçmesinin mantığını anlamadığım ve muhtemelen asla da anlayamayacağım netflix yapımı bir türk dizisi.
atılma tehlikesindeki bir grup "belalı" genç, disiplin kurulunda atılmalarını istemeyen ama evlenip gitmek üzere olan tek öğretmenlerini yeni gelen beden öğretmeniyle baş-göz edip okulda kalmasını sağlamaya karar verirler ve olaylar gelişir.
taksimde kokoreç yemeler, rock konserlerine gitmeler, kızlarının yeteneğine değil de kendilerine katkılarına bakarak okutmaya çalışan ebeveynler, yoksulluk ve geçim sorunları vs vs derken kendilerinde oluşturulmuş bir takım problemler (gençliğin problemleri !?!) ve çözülmesi yani. türkiyeye dair gösterilen şeyler hala aynı, hani nostaljik bir şey yok ortada (çok keyifli soundtrackler hariç, ama gelin görün ki günümüzde de benzer türde müzikler bulunabilir, sadece doksanlarda varolmuş türde şarkılar değil yani). demem o ki, bu dizi 2012'de de geçebilirdi, çocuklar yine taksimde kokoreç yiyebilir, yine akşam evden kaçıp konsere gidebilirdi. ve yine hala var olan disiplin kurulu oy birliğinin olmaması nedeniyle çocukları atamamak gibi tuhaf bir şey yapabilirdi. daha enteresan görünsün diye geçmişi zorlamanın anlamı ne? kaldı ki doksanlarda (süper lise mi? fen lisesi mi? düz lise mi?) bir liseye saç baş dağınık, kıyafetler düzensiz ütüsüz gitmek? ne bileyim, ben 2010'da sıradan bir anadolu lisesinde okudum ama o zaman bile hocalarımız o gömlekleri sokun pantolonlardan eteklerden içeri, toplayın saçları, giyemezsiniz armasız hırkaları vs vs diye darlardı bizi. ne bileyim, normalde böyle boş dizileri severim ve türk dizisi de olsa amaaaan neresi türk ki dizi işte diyip geçerim ama bu diziye bir kılım, çok zorlama bir iş olduğunu düşünüyorum.
atılma tehlikesindeki bir grup "belalı" genç, disiplin kurulunda atılmalarını istemeyen ama evlenip gitmek üzere olan tek öğretmenlerini yeni gelen beden öğretmeniyle baş-göz edip okulda kalmasını sağlamaya karar verirler ve olaylar gelişir.
taksimde kokoreç yemeler, rock konserlerine gitmeler, kızlarının yeteneğine değil de kendilerine katkılarına bakarak okutmaya çalışan ebeveynler, yoksulluk ve geçim sorunları vs vs derken kendilerinde oluşturulmuş bir takım problemler (gençliğin problemleri !?!) ve çözülmesi yani. türkiyeye dair gösterilen şeyler hala aynı, hani nostaljik bir şey yok ortada (çok keyifli soundtrackler hariç, ama gelin görün ki günümüzde de benzer türde müzikler bulunabilir, sadece doksanlarda varolmuş türde şarkılar değil yani). demem o ki, bu dizi 2012'de de geçebilirdi, çocuklar yine taksimde kokoreç yiyebilir, yine akşam evden kaçıp konsere gidebilirdi. ve yine hala var olan disiplin kurulu oy birliğinin olmaması nedeniyle çocukları atamamak gibi tuhaf bir şey yapabilirdi. daha enteresan görünsün diye geçmişi zorlamanın anlamı ne? kaldı ki doksanlarda (süper lise mi? fen lisesi mi? düz lise mi?) bir liseye saç baş dağınık, kıyafetler düzensiz ütüsüz gitmek? ne bileyim, ben 2010'da sıradan bir anadolu lisesinde okudum ama o zaman bile hocalarımız o gömlekleri sokun pantolonlardan eteklerden içeri, toplayın saçları, giyemezsiniz armasız hırkaları vs vs diye darlardı bizi. ne bileyim, normalde böyle boş dizileri severim ve türk dizisi de olsa amaaaan neresi türk ki dizi işte diyip geçerim ama bu diziye bir kılım, çok zorlama bir iş olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
1970'lerin lahmacun satıcısı karizması
gerçekten çok çok geriye gitmiş güzel vatanımız.
devamını gör...
yalnızlık
çiçek solarken kendi sapına eğilir.
bilirsin, yalnızlık budur.
sezai karakoç
bilirsin, yalnızlık budur.
sezai karakoç
devamını gör...
yer yağı
türk dil kurumunun türkçemize kazandırdığı eşşiz kelimelerden olup petrol kelimesinin karşılığıdır.
devamını gör...
normal sözlük 1. istanbul zirvesi
birbirlerini tanımayan 30 yaş üstü amcaların(!) ve teyzelerin(!) birlikte gayet güzel ve eğlenceli zaman geçirebildiklerini, varilden bozma bir mekan masasında ayakta dikilip, bir kunduz gibi kısık gözlerle 5-10 dakika uzaktan sessizce gözlemlediğim zirvedir.
işte tam da bu yüzden öncelikle bu zirveyi organize eden, yetmezmiş gibi bi’de “zuhal topal’le izdivaç” titizliğinde yaka kartları hazırlayan ekibe; sonralıkla da bu zirvenin tüm katılımcılarına teşekkür ediyorum.
yoldaş benjamin franklin bu kısım sana:
yapılmasını hayal ettiğim, “normal sözlük 1. yaş günü partisi”nde daha kalabalık bir katılım ile, sendikasıyla hareket edip tüm haklarını patrona kabul ettirmiş işçiler misali çılgınlar gibi halay çekeceğimiz günü pusuda bekliyor olacağım…
işte tam da bu yüzden öncelikle bu zirveyi organize eden, yetmezmiş gibi bi’de “zuhal topal’le izdivaç” titizliğinde yaka kartları hazırlayan ekibe; sonralıkla da bu zirvenin tüm katılımcılarına teşekkür ediyorum.
yoldaş benjamin franklin bu kısım sana:
yapılmasını hayal ettiğim, “normal sözlük 1. yaş günü partisi”nde daha kalabalık bir katılım ile, sendikasıyla hareket edip tüm haklarını patrona kabul ettirmiş işçiler misali çılgınlar gibi halay çekeceğimiz günü pusuda bekliyor olacağım…
devamını gör...
antik mısırlıların bir kez olsun pc oyunu oynayamamış olması
ara ara aklıma gelen korkunç derecede kötü gerçekliktir. sen ki koskoca matematiği, geometriyi vs. bul. ama yine de gidip pc oyunu oynayama. insan düşündükçe kahroluyor.
devamını gör...
sanat uzun hayat kısa
romalıların ars longa, vita brevis dediği, dünyada o kadar çok okunacak kitap, izlenecek film, gezilecek yer varken insanın hayatı boyunca bunların birçoğunu yapamayacağı için, üzülmesini ifade eden kavram
devamını gör...
kitap okuyamamak
bir kaç haftadır yapamadığım ve kendime çokça kızdığım eylem.
dönem dönem değişkenlik gösterse de, anladığım kadarıyla kafam çok doluyken okuyamıyorum. gitmiyor.. elime alsam da, bir kaç sayfayı defalarca okuyup anlayamıyorum.
benim makine sahiden kasmaya başladı. acilen boşaltmam lazım..
dönem dönem değişkenlik gösterse de, anladığım kadarıyla kafam çok doluyken okuyamıyorum. gitmiyor.. elime alsam da, bir kaç sayfayı defalarca okuyup anlayamıyorum.
benim makine sahiden kasmaya başladı. acilen boşaltmam lazım..
devamını gör...
mantar pano
okullarda çokça kullanılan bir üründür. alternatif olarak bez pano da vardır.
evime hiç almadım ama bu panodan.
evime hiç almadım ama bu panodan.
devamını gör...
tembel insan
kardeşimdir.her işine başkası koşar.yerinden kalkıp su içmeye bile üşenir,sizden ister.tek başına ayakta duramaz. benden uzak olsun.
devamını gör...
kutuplaştıran değil kucaklaştıran olduk
recep tayyip beyanı,
bölen değil birleştiren; kutuplaştıran değil kucaklaştıran; kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenlere inat vatandaşlarımızın tamamını ‘türkiye ortak paydasında’ buluşturan bir kadro olduk.kaynak sesli kaynak
*insanlar yeni biriyle tanıştığında, ilk kıstası koyarken: acaba bu "neci" diye düşünüyorlar. bunu da dış güçler, cehape, zillet ittifakı, yada ürettiğiniz başka uydurma düşmanlarınız yapmadı, siz yaptınız!
tamam yaptınız, ondan sonra şu laf edilir mi? bu nasıl bir kendini bilmezlik..
bölen değil birleştiren; kutuplaştıran değil kucaklaştıran; kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenlere inat vatandaşlarımızın tamamını ‘türkiye ortak paydasında’ buluşturan bir kadro olduk.kaynak sesli kaynak
*insanlar yeni biriyle tanıştığında, ilk kıstası koyarken: acaba bu "neci" diye düşünüyorlar. bunu da dış güçler, cehape, zillet ittifakı, yada ürettiğiniz başka uydurma düşmanlarınız yapmadı, siz yaptınız!
tamam yaptınız, ondan sonra şu laf edilir mi? bu nasıl bir kendini bilmezlik..
devamını gör...
hayatını evden işe işten eve şeklinde yaşayan insan
buna hafta içi ya da hafta sonu yürüyüş yapıyorum,haftada bir dışarı çıkıyorum ben bu tanıma uymuyorum diye düşünenler olabilir,sizde,bende yine bir rutinin içindeyiz,sosyalleşmek,hobilerinin olması,yaşam sevincinin olması böyle bir şey değil çünkü.rutinlerimizin dışına çıkamıyorsak büyük bir kısır döngünün içinde kayboluyoruz malesef .
devamını gör...
sözlükteki dişi birey sayısı
dişi bireyleri ne yapacaksınız? sözlük nereye varmak istemektedir?
devamını gör...
yaşanamayan aşklar
hayat, siz kendiniz ile ilgili planlar kurarken sizin hakkınızda planlar kurar. ve her zaman hayatın dediği olur.
kimi zaman yanlış bir zamanda karşına çıkar o kişi. hatta yanlışın ta kendisidir belki de. bu aşklar da o planlardan biridir. bazen çok seversin, belki de deliler gibi. ama olmaz, olmayacaktır hatta olmamalıdır. alır kalbini, saplar durur elindeki hançeri. çok canın acır da gıkını çıkaramazsın. canından can, ruhundan ruh gider ama dilin lal olmuş susuyordur, susmak zorunda kalıyordur. çünkü hayat bu dostlar. ne iki kelam işler ne de sonsuz duygular. eğer o bir şey isterse o olur her zaman.
kimi zaman yanlış bir zamanda karşına çıkar o kişi. hatta yanlışın ta kendisidir belki de. bu aşklar da o planlardan biridir. bazen çok seversin, belki de deliler gibi. ama olmaz, olmayacaktır hatta olmamalıdır. alır kalbini, saplar durur elindeki hançeri. çok canın acır da gıkını çıkaramazsın. canından can, ruhundan ruh gider ama dilin lal olmuş susuyordur, susmak zorunda kalıyordur. çünkü hayat bu dostlar. ne iki kelam işler ne de sonsuz duygular. eğer o bir şey isterse o olur her zaman.
devamını gör...
renkli mahlas alıp kendini üstün zannetmek
katılmadığım başlık. "nickini renklendirmek için deli gibi 5000 puan" toplayanların değil, zaten toplamış olduğu puanları "bari şuna yatırayım" diye düşünenlerin yaptığı, üstünlükle ilgisi olmayan bir eylem çünkü bu.
ben de almıştım, süresi bitti. hevesimi aldığımdan bir kez daha "yeşermeyi" düşünmüyorum.
kendini bunu yaparak (hatta herhangi bir şey yaparak) üstün gören de varsa, bir doktora görünsün derim.
ben de almıştım, süresi bitti. hevesimi aldığımdan bir kez daha "yeşermeyi" düşünmüyorum.
kendini bunu yaparak (hatta herhangi bir şey yaparak) üstün gören de varsa, bir doktora görünsün derim.
devamını gör...
radarı selektör ile uyaran şoför
yurdum insanıdır. daha önce yediği ceza sebebiyle canı yanmıştır. ben yandım eller yanmasın derdindedir. etik değildir orası ayrı ancak 5 km mesafeye kadar canını dişine takarak selektör ısrarını sürdürür.
devamını gör...
hint generalden türkiye'ye ege'de tehdit
kamila harris hint kökenli diyorlardı. elbet bize bir faydası olur diyor galiba.
devamını gör...
veronika ölmek istiyor
bir (bkz: paulo coelho) kitabıdır…
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
devamını gör...
hala koronovirüse yakalanmamış insan
benimdir.
evden olabildiğince az çıktım. maskemi asla çıkarmadım. sık sık elimi dezenfekte ettim. insanlara yaklaşmamaya çalıştım. hepsi bu. belki biraz da şanslıydım.
evden olabildiğince az çıktım. maskemi asla çıkarmadım. sık sık elimi dezenfekte ettim. insanlara yaklaşmamaya çalıştım. hepsi bu. belki biraz da şanslıydım.
devamını gör...