30 yaş üstü yazarlar uçurulsun kampanyası
yamaç paraşütü ile olacaksa olur, bana uyar. beni 400 tl vermekten kurtarmış olursunuz. fethiye olsun lütfen.
devamını gör...
kilerde duran bisikletin inik lastiği
bundan da iyi rumuz olur bak.
herkesin çocukluğunda en az bir kere yaşadığı durumdur.
cemre toprağa düşer.
bahar havası gelir ve o paslı kiler kilidi açılır.
bisikletin lastiği inmiştir.
hemen lastikçiye gidilir hava ile şişirilir. siboplar değişir. zincir yağlanır ve mutlu son. frenler telleri kopuk.
herkesin çocukluğunda en az bir kere yaşadığı durumdur.
cemre toprağa düşer.
bahar havası gelir ve o paslı kiler kilidi açılır.
bisikletin lastiği inmiştir.
hemen lastikçiye gidilir hava ile şişirilir. siboplar değişir. zincir yağlanır ve mutlu son. frenler telleri kopuk.
devamını gör...
wikipedia çevirmenliği
yapmak istediğim ama dil seviyem yeterli olmadığı için yapamadığım iştir.
eminim ki hem eğlendirir hem de öğretir.
eminim ki hem eğlendirir hem de öğretir.
devamını gör...
öğrenilmiş çaresizlik
başarısız olmayı kabullenmektir.
20 yıl boyunca hayvanat bahçesinde yaşayan ayı, kendi doğasına kavuştuğunda bile kendisini kafesin içinde sanıyor.
20 yıl boyunca hayvanat bahçesinde yaşayan ayı, kendi doğasına kavuştuğunda bile kendisini kafesin içinde sanıyor.
devamını gör...
hayat nasıl yaşanmalı sorunsalı
ilk 20; ailenin beklentilerini yerine getirip dolaylı olarak kendine yatırım yaparak geçer. ikinci 20'de; para kazanılır, aile kurulur, çocuk sahibi olunur, yatırım yapılır, çocukların geleceği ve yaşlılık garanti altına alınmaya çalışılır ve çok çalışılır. en yoğun maksimum verimli dönemdir. üçüncü 20'ye gelindiğinde gelişim görevlerini büyük ölçüde tamamlamış olursun. hala fiziğin sağlığın ve enerjin yerindedir. işi gücü rölantiye alırsın. kendine daha çok zaman ayırmaya başlarsın. sorumlulukların azalsa da devam eder ama yaşayacak daha çok zamanın, paran, ortamın vardır. dördüncü 20'ye gelince, çoğu insan gelemez. o yüzden yaşamdan keyif almayı ertelemeyin. en verimli zamanlarınızı boşa geçirmeyin.
devamını gör...
girift radyo yayını
bugün kafanız güzel kesin yoksa yay burcunda gerçekleşen tutulmada böyle etkiler yok sevgili terazi kadını ve aslan erkeği. her hafta bundan daha güzel olsun kafanız. eğlendim.
devamını gör...
18 yaşında olmak
18 yaşındayım şu an henüz başındayım. bazı idealler oluşturdum kafamda buraya bir kaçını yazmak istedim;
1) üniversiteyi kazanmak
2) ehliyet almak
3) banka hesabı açıp para biriktirmek
4) kilo vermek
5) okumak isteyip okuyamadığım kitapları bitirmek
...
yaptığım kısımları editlerim sözlük.
(bkz: umarım utanmam)
03.05 tarihinde üç numaralı hedef tamamlandı.
28.07 tarihinde bir numaralı hedef bir yıl ertelendi istediğim üniversite gelmiyor :(
17.08 dikkat etmeden yaklaşık 4 kilo verdim 4 numaralı hedef gerçekleşiyor.
4.09 üniversiteyi kazandım odtülüyüm artık :) ve okumak istediğim tüm kitaplara başlayacağım
hatta kendime bir not daha sheakespearei ingilizce oku kızım
23.06 bu entry bana yeniden hatırlatıldı ;) şu an 19 yaşındayım ve bazı hedeflerime hala daha ulaşmamış olduğumu fark ettim. hatırlattığı için yazar arkadaşıma teşekkürlerimle;)
1) üniversiteyi kazanmak
2) ehliyet almak
3) banka hesabı açıp para biriktirmek
4) kilo vermek
5) okumak isteyip okuyamadığım kitapları bitirmek
...
yaptığım kısımları editlerim sözlük.
(bkz: umarım utanmam)
03.05 tarihinde üç numaralı hedef tamamlandı.
28.07 tarihinde bir numaralı hedef bir yıl ertelendi istediğim üniversite gelmiyor :(
17.08 dikkat etmeden yaklaşık 4 kilo verdim 4 numaralı hedef gerçekleşiyor.
4.09 üniversiteyi kazandım odtülüyüm artık :) ve okumak istediğim tüm kitaplara başlayacağım
hatta kendime bir not daha sheakespearei ingilizce oku kızım
23.06 bu entry bana yeniden hatırlatıldı ;) şu an 19 yaşındayım ve bazı hedeflerime hala daha ulaşmamış olduğumu fark ettim. hatırlattığı için yazar arkadaşıma teşekkürlerimle;)
devamını gör...
türkiye'de hobi edinmenin bile imkansız olması
arkadaşlar son bir aydır normalde asla istemediğim bir şeye karar verdim. ilk fırsatta temelli olarak gidiyorum bu ülkeden. nereye mi? ingiltere'ye. adamlar kendi çürük elmalarını zamanında amerika'ya postalamış. daha kral hareket yapan bir ülke bilmiyorum. o sebepten ilk fırsatta gidiyorum. oraya gidince bir facebook hesabı açıp türkiye çok güzel, allah devletimize zeval vermesin, başkanımız var olsun diyeceğim. niye mi? çünkü o saatten sonra umurumda olmayacak burada ne olduğu. yazın buraya gelip tatilimi ingilterede garsona verdiğim bahşişle yapacam ve ülke beni çok sevecek. bana ceza yazmayacak herkesi eve kitlediğinde. sana serbest diyecek. ağanın boğu üstüne boğ olur mu lo diyecek. bende canım estağfurullah ya diyeceğim. sonra ingiltereye dönüp türkiyenin gelişmeye ne kadar uzak olduğunu yazacağım twitter hesabımdan ve sırf ingilteredeyim diye beni bi bok sanan tanıdıklarım beni müthiş bir şekilde destekleyecekler. rica ederim efendim.
devamını gör...
sen şarkılarını söyle
bir ethan coen ve joel coen filmi.
sabaha karşı üzerime battaniyemi çekerek bir bardak ayran içerek izlediğim * film.
bana yorgunluğun tanımını yap deseler llewyn'in hayatını ve yolda oluşunu anlatırdım. bir spoiler vermek istemiyorum fakat filmde senaryo o kadar düz bir şekilde yazılmış ki, sözümona kompleks yazılan bildungsroman hikayelerdeki yan öyküleri atlayarak izleyiciyi anlatımda hiç yormadan güzel ve akıcı bir anlatım sunmuş.
buradan sonrası tam spoiler olmasa da izlemediyseniz pek bakmanızı tavsiye etmem.
durum filmi olduğu için llewyn isimli işleri bir türlü düzgün gitmeyen, amiyane tabirle 'cünup' diyebileceğimiz bir pub müzisyenin hayatının bir haftalık bölümünü görüyoruz. bu sürede kendisi emeğinin karşılığını alamadığı plak şirketiyle yollarını ayırıp farklı arayışlara yöneliyor. beş parasız olduğu için otosop çekip onun bunun evinde kalıyor, kanepelerde uyuyor falan. bir ara gerçek kesit episodelarındaki "bana iş verin! iş istiyorum iş!" diyen elemen gibi bir noktada delireceğini düşünmüştüm ancak bu kadar başarısızlığa rağmen asla pes etmedi. hep yoruldu. filmin sonun kadar bir şeyler başaracağını düşündüm ama hiçbir baltaya sap olamadı llewyn. bu sebeple sinemada gördüğümüz nadir gerçekçi karakterlerden birisi diyebilirim.
hikaye anlatımı dediğim gibi başarılı. normalde coen biraderler'in filmleri 'giriş - gelişme - sonuç' doğrultusunda ilerler ve bazen yan öykülerle birlikte anlatım zenginleşir. ana hikayeyi yan hikayelerdeki karakterlerin arasında geçen ufak tefek muhabbetlerle öğreniriz. bu filmde direkt bir yerden başlamıyor, bilakis hayatın ortasından bir kesit sunuyor bize. öncesi sonrası yok yani. bu da oldukça realist bir anlatım vermiş filme.
renk tonajları ve color grading filme çok uygun bir ambiyans vermiş. renk paletinde kırmızı tonu göremedim, soğuk mavi bir coloring yapmışlar bu da sahnelerin soluk olmasına neden olmuş. çok da güzel olmuş. llewyn'in hayatında renge yer yok. filmde güneşli hava da yok mesela, sanat yönetmeni bu detaya da fazlasıyla dikkat etmiş.
dekorlar, kostümler vs. de oldukça şahane. filmi izlerken hepimiz 60'ların pesimist sokak havasını koklamışızdır herhalde. apartmanın içindeki dar koridorlar, dinlenme tesisindeki tuvaletler, depo sahneleri vs. tamamıyla dönemin havasına uygun olarak setleşmiş bakın bunu yapmak gerçekten zordur ve yüksek koordinasyon gerektirir.
kamera açıları oldukça güzel. takip kamerasını yolda oldukları sahnede çok iyi kullanmışlar. coen biraderler'in sinematografisi olduğu bir km uzaktan belli oluyor yani. övgülerin çoğunu da llewyn'in john goodman'ın arabasına otostop çekip yolda olduğu sahnelerden almış. arada birbirleriyle ettiği absürt muhabbetler, arabanın içerisinde üşüyen ve yorulan bir çift göz, hikayeye aksiyon içerisindeki hüznü ağza bir parmak bal çalar gibi yapmış. o arabanın içinde ben üşüdüm mesela.
son olarak kedinin metaforik bir obje olduğunu fark etmişsinizdir. kahramanımızın komşusuna musakka yemeye gittiği sahnede yemekten sonra yoğun ısrarlar neticesinde gitarını bir iki tıngırdattığı ve bir şeyler çalmaya zorlandığı anda çıldırması ve kedinin aslında başka kedi olduğunun anlaşılması filmin kırılış sahnesi. o kedi ilk kaçtığı anda bizim karakterin yüzü gülmedi mesela... garibanın yüzü gülür mü oldu resmen..
onun haricinde böyle chill bir film. müzikleri de oldukça güzel, insanı dinginleştirici akustik bir havası var. soğuk bir havada battaniyenin altına girip çok kafa yormadan dingin bir film durum filmi izleyeyim diyorsanız mükemmel bir film. fazla olay, hareket ve kafa karıştırıcı unsur yok. tam bir yol filmi.
bu arada unutmadan: çift prezervatif kullanın.
sabaha karşı üzerime battaniyemi çekerek bir bardak ayran içerek izlediğim * film.
bana yorgunluğun tanımını yap deseler llewyn'in hayatını ve yolda oluşunu anlatırdım. bir spoiler vermek istemiyorum fakat filmde senaryo o kadar düz bir şekilde yazılmış ki, sözümona kompleks yazılan bildungsroman hikayelerdeki yan öyküleri atlayarak izleyiciyi anlatımda hiç yormadan güzel ve akıcı bir anlatım sunmuş.
buradan sonrası tam spoiler olmasa da izlemediyseniz pek bakmanızı tavsiye etmem.
durum filmi olduğu için llewyn isimli işleri bir türlü düzgün gitmeyen, amiyane tabirle 'cünup' diyebileceğimiz bir pub müzisyenin hayatının bir haftalık bölümünü görüyoruz. bu sürede kendisi emeğinin karşılığını alamadığı plak şirketiyle yollarını ayırıp farklı arayışlara yöneliyor. beş parasız olduğu için otosop çekip onun bunun evinde kalıyor, kanepelerde uyuyor falan. bir ara gerçek kesit episodelarındaki "bana iş verin! iş istiyorum iş!" diyen elemen gibi bir noktada delireceğini düşünmüştüm ancak bu kadar başarısızlığa rağmen asla pes etmedi. hep yoruldu. filmin sonun kadar bir şeyler başaracağını düşündüm ama hiçbir baltaya sap olamadı llewyn. bu sebeple sinemada gördüğümüz nadir gerçekçi karakterlerden birisi diyebilirim.
hikaye anlatımı dediğim gibi başarılı. normalde coen biraderler'in filmleri 'giriş - gelişme - sonuç' doğrultusunda ilerler ve bazen yan öykülerle birlikte anlatım zenginleşir. ana hikayeyi yan hikayelerdeki karakterlerin arasında geçen ufak tefek muhabbetlerle öğreniriz. bu filmde direkt bir yerden başlamıyor, bilakis hayatın ortasından bir kesit sunuyor bize. öncesi sonrası yok yani. bu da oldukça realist bir anlatım vermiş filme.
renk tonajları ve color grading filme çok uygun bir ambiyans vermiş. renk paletinde kırmızı tonu göremedim, soğuk mavi bir coloring yapmışlar bu da sahnelerin soluk olmasına neden olmuş. çok da güzel olmuş. llewyn'in hayatında renge yer yok. filmde güneşli hava da yok mesela, sanat yönetmeni bu detaya da fazlasıyla dikkat etmiş.
dekorlar, kostümler vs. de oldukça şahane. filmi izlerken hepimiz 60'ların pesimist sokak havasını koklamışızdır herhalde. apartmanın içindeki dar koridorlar, dinlenme tesisindeki tuvaletler, depo sahneleri vs. tamamıyla dönemin havasına uygun olarak setleşmiş bakın bunu yapmak gerçekten zordur ve yüksek koordinasyon gerektirir.
kamera açıları oldukça güzel. takip kamerasını yolda oldukları sahnede çok iyi kullanmışlar. coen biraderler'in sinematografisi olduğu bir km uzaktan belli oluyor yani. övgülerin çoğunu da llewyn'in john goodman'ın arabasına otostop çekip yolda olduğu sahnelerden almış. arada birbirleriyle ettiği absürt muhabbetler, arabanın içerisinde üşüyen ve yorulan bir çift göz, hikayeye aksiyon içerisindeki hüznü ağza bir parmak bal çalar gibi yapmış. o arabanın içinde ben üşüdüm mesela.
son olarak kedinin metaforik bir obje olduğunu fark etmişsinizdir. kahramanımızın komşusuna musakka yemeye gittiği sahnede yemekten sonra yoğun ısrarlar neticesinde gitarını bir iki tıngırdattığı ve bir şeyler çalmaya zorlandığı anda çıldırması ve kedinin aslında başka kedi olduğunun anlaşılması filmin kırılış sahnesi. o kedi ilk kaçtığı anda bizim karakterin yüzü gülmedi mesela... garibanın yüzü gülür mü oldu resmen..
onun haricinde böyle chill bir film. müzikleri de oldukça güzel, insanı dinginleştirici akustik bir havası var. soğuk bir havada battaniyenin altına girip çok kafa yormadan dingin bir film durum filmi izleyeyim diyorsanız mükemmel bir film. fazla olay, hareket ve kafa karıştırıcı unsur yok. tam bir yol filmi.
bu arada unutmadan: çift prezervatif kullanın.
devamını gör...
erkekler ağlamaz
müslümanların koruma altına aldığı huzaa kabilesi, bazı kureyşliler tarafından baskına uğrayıp öldürüldüğünde, peygamberimiz sakalı ıslanana kadar ağlamış.
devamını gör...
kedi olmak
çok isterdim. kedim geldi kucağıma yattı mesela ama ben alsaydım kalkar giderdi. bir duruşu var yani. sabah 6-7 arası acı acı miyavlıyor. kalkıyorum oturuyorum yatağa kucağıma zıplıyor. bıkana kadar kendisini öpmem için kafasını havaya kaldırıyor. öpüyorum öpüyorum sıkılınca yastığıma ilerliyor. yastığa kafamı koyar koymaz kafama sarılıp uyuyor. kızamıyorum. kedi olmak böyle sevilmek isterdim.
devamını gör...
unutursun
iclal aydın'ın artemis yayınları'ndan çıkan bir cihan kafeste, üç kız kardeş ve unutursun kitap üçlemesinin birisi.
kitapsız kaldığım geçen hafta, annemin kitaplarına dadanmam sonucu, okudum. iclal aydın'ı az çok biliyorum. yazım dili temiz nasılsa, gideri var düşüncesiyle, kendimi içinde buldum. beni yanıltmayacak bir akıcılıktaydı roman.
fakat tahminimden daha çok etkiledi beni.
romandaki her bir kişinin kendi gözünden her olayı görmek, çok hoşuma gitti. birisinin gözünden gördüğümüz olayda, ona hak verirken, bir sonraki bölümde, başka bir karakterin gözünden aynı olayı görünce, bakış açımızı değiştirtip, ona da hak verirken buluyoruz kendimizi.
içerisinde yer verdiği tarihsel olayları, objektif, kişisel yorumsuz aktarması kitabı temiz bir hale getirmiş.
her kadın karakterin, hayatın ve bir kuşak üstündeki büyüğünün hayatına ne kadar etki ettiğini ve bu etkiyi kendi hayatında nasıl karşıladığını görüyoruz. sonra aslında hepsinin birbiri için ne derece önem arz ettiğini, bu önemi ne denli geç fark etmelerine şahitlik ediyoruz. bu noktada okuyucuya, isteyerek ya da istemeyerek, kendi bir kuşak üstüyle ya da bir kuşak altıyla iletişimini sorgulatıyor. bu sorgulamalardan bazılarında, ağlattığını itiraf etmeliyim.
"unutursun" iclal aydın'ın kendi annesinin hastalığından esinlenerek ortaya çıkmış bir kitap. bunu da başlarken kısmında yazmasıyla, kitabı okumaya başlamadan öğreniyoruz. bu da kitaba, hikayesine gerçeklik katmış bence.
okurken, aslında tüm hikayeler bu dünyada bir puzzle parçası gibi. her hikaye diğerini tamamlıyor hissini, son sayfalarda yazarın kaleminden görmek, kitabın beni, benim kitabı anlamış olduğumu gösterir cinstendi.
bütün hikayelerin içinden geçenler, birbirleriyle kavuşup, hiç rastlaşamadan yoluna devam edenler, sadece kendi hikayelerini biricik zanneder. oysa hepsi birbirini tamamlamak içindir.
kitapsız kaldığım geçen hafta, annemin kitaplarına dadanmam sonucu, okudum. iclal aydın'ı az çok biliyorum. yazım dili temiz nasılsa, gideri var düşüncesiyle, kendimi içinde buldum. beni yanıltmayacak bir akıcılıktaydı roman.
fakat tahminimden daha çok etkiledi beni.
romandaki her bir kişinin kendi gözünden her olayı görmek, çok hoşuma gitti. birisinin gözünden gördüğümüz olayda, ona hak verirken, bir sonraki bölümde, başka bir karakterin gözünden aynı olayı görünce, bakış açımızı değiştirtip, ona da hak verirken buluyoruz kendimizi.
içerisinde yer verdiği tarihsel olayları, objektif, kişisel yorumsuz aktarması kitabı temiz bir hale getirmiş.
her kadın karakterin, hayatın ve bir kuşak üstündeki büyüğünün hayatına ne kadar etki ettiğini ve bu etkiyi kendi hayatında nasıl karşıladığını görüyoruz. sonra aslında hepsinin birbiri için ne derece önem arz ettiğini, bu önemi ne denli geç fark etmelerine şahitlik ediyoruz. bu noktada okuyucuya, isteyerek ya da istemeyerek, kendi bir kuşak üstüyle ya da bir kuşak altıyla iletişimini sorgulatıyor. bu sorgulamalardan bazılarında, ağlattığını itiraf etmeliyim.
"unutursun" iclal aydın'ın kendi annesinin hastalığından esinlenerek ortaya çıkmış bir kitap. bunu da başlarken kısmında yazmasıyla, kitabı okumaya başlamadan öğreniyoruz. bu da kitaba, hikayesine gerçeklik katmış bence.
okurken, aslında tüm hikayeler bu dünyada bir puzzle parçası gibi. her hikaye diğerini tamamlıyor hissini, son sayfalarda yazarın kaleminden görmek, kitabın beni, benim kitabı anlamış olduğumu gösterir cinstendi.
bütün hikayelerin içinden geçenler, birbirleriyle kavuşup, hiç rastlaşamadan yoluna devam edenler, sadece kendi hikayelerini biricik zanneder. oysa hepsi birbirini tamamlamak içindir.
devamını gör...
hijyenik ped alırken utanan kadın
utandıranlar utansın.
devamını gör...
rüyada görülen en ünlü kişi
cemal süreya 'nın hayatını okuduğum zamanlar da bilinçaltıma nasıl yerleştiyse kendisini rüyamda görmüştüm. karşılıklı bi çorbacı da oturmuş sigaralarımızı yakmış muhabbet ediyorduk. nazım hikmeti hiç sevmediğimden söz ediyordum ona. masamızın sol tarafında buğulanmış camdan dışarıya bakarken göç eden kuşları ızledik bir süre.sonra bana dönüp " hayat kısa kuşlar uçuyor,önündeki çorban soğuyor "demişti. sonra alarm sesine uyanmış ve o gün ilk defa sabah kahvaltısinda çorba içmiştim.
devamını gör...
minamata hastalığı
japonya'nın minamata koyu'nda ortaya çıkan, balık ve kabukluların yenmesiyle oluşan bir tür cıva zehirlenmesidir.
insanlarda; iştah azalması, zayıflama, körlük, durgunluk, hâlsizlik ve eş güdüm bozukluğu ile etkisini göstermektedir.
bölgede cıva atıklarının denize dökülmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
suda bulunan planktonlar bu atıkları soğurmuş ve önce bu plaktonlarla beslenen balıkları, ardından balıkları yiyen canlıları etkilemiştir.
insanlarda; iştah azalması, zayıflama, körlük, durgunluk, hâlsizlik ve eş güdüm bozukluğu ile etkisini göstermektedir.
bölgede cıva atıklarının denize dökülmesi sonucu ortaya çıkmıştır.
suda bulunan planktonlar bu atıkları soğurmuş ve önce bu plaktonlarla beslenen balıkları, ardından balıkları yiyen canlıları etkilemiştir.
devamını gör...
doların 1 lira olduğu bir güne uyanıldığında yapılacaklar
böbreğini satmak için ilan veren trolleri bu başlık altında görebiliriz.*
devamını gör...
çok sevip çok özlediği halde aramayan insan
çünkü bilir ki aramasının bir anlamı yoktur. karşılığında alacağı cevap onu daha çok üzecektir.
bazen sessizce varlığını birilerine unutturmak herkes için daha iyidir. zaman her şeyi çözer, acılarımız azalır geçmişte üzüldüğünüz şeylere güler geçersiniz. beklemeyi bilin, zamanı geldiğinde sadece öğretici bir anı olarak kalacak.
bazen sessizce varlığını birilerine unutturmak herkes için daha iyidir. zaman her şeyi çözer, acılarımız azalır geçmişte üzüldüğünüz şeylere güler geçersiniz. beklemeyi bilin, zamanı geldiğinde sadece öğretici bir anı olarak kalacak.
devamını gör...
erkeğe yakışmayan şeyler
(bkz: dar pantolon)
giyen giysin tabii de benim göz zevkime uymuyor.
giyen giysin tabii de benim göz zevkime uymuyor.
devamını gör...
süredurum kuramı
kozmolojiye göre evrenin oluşumu ile ilgili iki temel teoriden birisidir.
bu teori birçok fizikçi tarafından evrenin başlangıcı olarak sayılan big bang teorisi* ile çelişmektedir.
teoriye göre evrenin belli bir başlama zamanı yoktur, yaklaşık olarak bugünkü haliyle mevcut olmuştur. büyük patlama teorisinde olduğu gibi evrenin genişlemekte olduğunu kabul etmektedir. fizikte bir genleşme söz konusu olduğun da birim hacimde ki madde miktarı azalır ve yoğunluk azalmış olur. bu teori hacmin genişlemesinin yanında yoğunluğun değişmediğini savunmaktadır. bunu da evrenin genişlemesine karşın azalan yoğunluğun, üretilen yeni maddelerle dengelenmesi ile açıklamakta ve yoğunluğun her zaman aynı olduğunu söylemektedir.
bu teori britanya'da küçük bir savunucu grubu dışında büyük kitlelere ulaşamamıştır. büyük patlama teorisine rakip bir teori olarak gösterilme çabası büyük patlama teorisini savunan fizikçilerin teorilerini geliştirmesine olanak vermiştir. 1964-65 yıllarında kanıtlanan, kalıntı ışınım olarak adlandırılan evrende ki nesnelerin durmaksızın bir birlerinden uzaklaşması olgusu büyük patlama teorisini destekleyen bir kanıt niteliğinde olmuştur.
bu gelişme bir çoğuna göre süredurum teorisinin sonunu işaret etse de savunucuları teoriyi kabul edilir duruma getirmek için çalışmışlardır. ancak kazanan big bang teorisidir.
bu teori birçok fizikçi tarafından evrenin başlangıcı olarak sayılan big bang teorisi* ile çelişmektedir.
teoriye göre evrenin belli bir başlama zamanı yoktur, yaklaşık olarak bugünkü haliyle mevcut olmuştur. büyük patlama teorisinde olduğu gibi evrenin genişlemekte olduğunu kabul etmektedir. fizikte bir genleşme söz konusu olduğun da birim hacimde ki madde miktarı azalır ve yoğunluk azalmış olur. bu teori hacmin genişlemesinin yanında yoğunluğun değişmediğini savunmaktadır. bunu da evrenin genişlemesine karşın azalan yoğunluğun, üretilen yeni maddelerle dengelenmesi ile açıklamakta ve yoğunluğun her zaman aynı olduğunu söylemektedir.
bu teori britanya'da küçük bir savunucu grubu dışında büyük kitlelere ulaşamamıştır. büyük patlama teorisine rakip bir teori olarak gösterilme çabası büyük patlama teorisini savunan fizikçilerin teorilerini geliştirmesine olanak vermiştir. 1964-65 yıllarında kanıtlanan, kalıntı ışınım olarak adlandırılan evrende ki nesnelerin durmaksızın bir birlerinden uzaklaşması olgusu büyük patlama teorisini destekleyen bir kanıt niteliğinde olmuştur.
bu gelişme bir çoğuna göre süredurum teorisinin sonunu işaret etse de savunucuları teoriyi kabul edilir duruma getirmek için çalışmışlardır. ancak kazanan big bang teorisidir.
devamını gör...