osman hamdi bey
osman hamdi bey’in 1880 yılında yaptığı kur'an okuyan kız tablosu 6.3 milyon sterline satılmıştır ve türkiye'nin en pahalı tablosu olmuştur. fakat en bilinen tablosu kaplumbağa terbiyecisidir. geçen sene kpss'de genel kültür kısmında 6.3 milyona satılan kur'an okuyan kız tablosunu sordu ösym. maalesef osman hamdi'yi gören herkes kaplumbağa terbiyecisine atladı.
devamını gör...
az tanım girmesine rağmen karma puanı yüksek olan yazarlar veri tabanı
meselenin sadece tanim olmadiginin farkina varmis, etkilese etkilese seviye atlamis yazarlardir.
begeni ve favorileme tuslarindan harac kesmiyoruz; gonlunuzce kullanabilir ve bu sayede belki sirinleri bile gorebilirsiniz*.
begeni ve favorileme tuslarindan harac kesmiyoruz; gonlunuzce kullanabilir ve bu sayede belki sirinleri bile gorebilirsiniz*.
devamını gör...
man o to
rumii'nin şems-i tebrizi için yazdığı rivayet olunan meşhur şiiri.
türkçe çevirisi şöyledir,
saadet zamanı: avluya doğru oturmuşuz, sen ve ben endamımız çift, sûretimiz çift, ruhumuz tek, sen ve ben bulandıran palavralardan azade, gamsız bir keyif, sen ve ben sen ve ben, ne sen varsın ne de ben, bir olmuşuz aşk elinden.
türkçe çevirisi şöyledir,
saadet zamanı: avluya doğru oturmuşuz, sen ve ben endamımız çift, sûretimiz çift, ruhumuz tek, sen ve ben bulandıran palavralardan azade, gamsız bir keyif, sen ve ben sen ve ben, ne sen varsın ne de ben, bir olmuşuz aşk elinden.
devamını gör...
gözlük veya lens takmayan miyop
üniversitede tanımadığım insanlara selam vermemin sorun yaratması, selam vermeyi kesip kimseye bakmayınca bu çok havalı denilmesi üzerine lense geçişim ve dünya’nın aydınlanması ile sonuçlanmıştır.
(bkz: kendime saygım yok davranışları) *
(bkz: kendime saygım yok davranışları) *
devamını gör...
birine haddinden fazla değer vermek
iyi insanların en büyük hatasıdır. aynı zamanda karşısınızdaki kişi ya da kişiler ne yaparsa yapsın sizin onları affedeceğinizi bildikleri için affedilemeyecek davranışlarda bulunurlar çünkü sizin onlara verdiğiniz değerin farkındadırlar.
hayatınızdaki kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyin. eğer yapamam diyorsanız da bunu o kişiye belli etmeyin en azından çünkü sonunda üzülen hep çok seven, çok değer veren taraf olur.
hayatınızdaki kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyin. eğer yapamam diyorsanız da bunu o kişiye belli etmeyin en azından çünkü sonunda üzülen hep çok seven, çok değer veren taraf olur.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın dostlar, umarım herkes bıraktığım gibi duruyordur*yine yamuk yumuk uyandığım bir sabah "hayat kısa, kuşlar uçuyor" falan diye edebiyat yapmak isterdim ama evin altındaki balıkçıyı bekleyen martı reisten başka kuş görmedim. efenim? yok martı jonathan livingston ne arasın burda bea? bizim akşamcı martı cemil abi bu! gününüz güzel geçsin.
devamını gör...
sahibinin sesiyle okunan cümleler
- hadi tamam ben sarhoşum
devamını gör...
şarkılarda geçen etkileyici sözler
ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor.
zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor.
devamını gör...
geceye bir fotoğraf bırak
bu bir josef koudelka fotoğrafıdır. 1968 ağustos’unda, adını “işgal dizisi” koyduğu, prag’da çektiği fotoğraflardan biri.
fotoğraf 20 ağustos 1968 – 21 ağustos 1968, sovyetler birliği ile diğer varşova paktı müttefiklerinin çekoslovakya'yı işgalinin simgesidir.
fotoğraf 20 ağustos 1968 – 21 ağustos 1968, sovyetler birliği ile diğer varşova paktı müttefiklerinin çekoslovakya'yı işgalinin simgesidir.
devamını gör...
17 şubat 2021 uludağ'da intihar eden doktor
ilk önce allah rahmet eylesin, allah günahlarını affetsin diyorum.
arkadaşlar ben bu doktorun yaptığını asla tasvip etmem, bu kadar yıl eğitim görmüş bir insanın, insanların hayatını kurtarması,tedavi etmesi gerekirken intihar etmesi, bencillik tır, halka, ona emek veren öğretmen, hocalarına ihanettir, kusura bakmayın benim görüşüm bu.
arkadaşlar ben bu doktorun yaptığını asla tasvip etmem, bu kadar yıl eğitim görmüş bir insanın, insanların hayatını kurtarması,tedavi etmesi gerekirken intihar etmesi, bencillik tır, halka, ona emek veren öğretmen, hocalarına ihanettir, kusura bakmayın benim görüşüm bu.
devamını gör...
aşk ve gurur
jane austen'in sayısız defa beyaz perdeye ve televizyon ekranlarına uyarlanmış kült romanı. kitabın temel konusu aşk olsa da ön planda yer alan aşk hikayesinin arkasında ingiliz toplumunun yaşantısına dair yönelen ince dokundurmalar mevcut. austen'ın roman boyunca sahici bir dil kullanması ve olayların yalın bir üslupla aktarımı yıllar geçse de eserin etkinliğinden bir şey kaybetmemesine sebep olmuş. başroldeki elizabeth benneth oldukça etkileyici bir karakterdi benim için. zekası, hazırcevaplığı, zaman zaman kabaran eğlenceli ve muzip tavırları hoşuma gitti. bir diğer başrolümüz darcy ise elizabeth ile zıt bir kutupta yer alıyor. kibirli, egoist ve kendi sınıfından olmayanlara karşı hodbin bir insan görüntüsünde olan kahramanımızın kabuğunun altında şefkatli ve yardımsever bir adam olduğunu sonradan öğreniyoruz. genel anlamda sınıf farkı ve karakterlerin çatışması üzerinden işlenen bir aşk öyküsü denilebilir roman için. wickham, collins gibi başarılı ve renkli yan karakterler de mevcut romanda. benim için en etkileyici kısım mrs.gardiner'in elizabeth'e darcy hakkında her şeyi açıklayan ve onun özünde nasıl bir insan olduğunu açığa çıkaran mektubu olmuştu.
devamını gör...
kökler yollar ve yitik benler
susanna tamaro'nun can yayınları'ndan okuduğum muhteşem romanı. bir içsel yolculuk öyküsü. var olmanın, varoluş sancısının, ben kimim, neyim, neden yaşıyorum gibi soruların kendi iç dünyasında yarattığı karmaşasının sancılı ama sıcak öyküsü diyebilirim. varoluşçuluk meselesine kafayı takanlar (benim gibi) için çıtır çerezlik bir roman diyebilirim.
roma'da yaşayan baş kahramanımız, varoluş sancıları çekerken, ailesinin, köklerinin geldiği yer olan avusturya'nın bir köyüne gider ve orada bu iç karmaşasına yanıtlar bulmaya çalışır. aslında bu bir iç hesaplaşma yolculuğu, bir kaçış belki de bir yüzleşmedir. kitabı okurken hissettiğim şey sanki kurgu bir roman değil de bir anı kitabı okuyorum. o kadar gerçek ki her şey. kitap sizi içine çekiyor. birden bire bir arkadaşınızın anısının içinde gibi hissediyorsunuz. sonrasında kitabı okurken yazarla özdeşlik kurup kendi iç hesaplaşmanızı yapabilirsiniz yani kendinizi sorgulayabilirsiniz. kendinize ne kadar yabancısınız, geldiğiniz yere, ailenize, kültürünüze ne kadar yabancısınız. tıpkı bir (bkz: nuri bilge ceylan) filminde gibi..
sussanna tamaro bu kitabı yazdığında henüz 20'li yaşlarındaymış. muhtemelen kendisi de iç huzursuzlukla boğuşuyordu o yıllarda. ve çözümü gitmekte bulmuştu kahramanımız gibi.
kahramanımızın yalnızlığı, kız kardeşinin ve annesinin ölümü, şehirde yaşadığı bunalım ve acaba orada bu huzursuzluğum geçer mi diye gidişi. sizce gider mi? içimizdeki bu 'bulantı' bu kendimize bile 'yabancı' oluşumuz nasıl geçer?
buradan yine her büyük yazar ve eserde olduğu gibi varoluşçu felsefeye (bkz: albert camus) ye ve (bkz: jean paul sartre) e selam çakıyoruz.
kökler, yollar ve yitik benler varoluşçuluk üzerine yazılmış güzel bir roman...
roma'da yaşayan baş kahramanımız, varoluş sancıları çekerken, ailesinin, köklerinin geldiği yer olan avusturya'nın bir köyüne gider ve orada bu iç karmaşasına yanıtlar bulmaya çalışır. aslında bu bir iç hesaplaşma yolculuğu, bir kaçış belki de bir yüzleşmedir. kitabı okurken hissettiğim şey sanki kurgu bir roman değil de bir anı kitabı okuyorum. o kadar gerçek ki her şey. kitap sizi içine çekiyor. birden bire bir arkadaşınızın anısının içinde gibi hissediyorsunuz. sonrasında kitabı okurken yazarla özdeşlik kurup kendi iç hesaplaşmanızı yapabilirsiniz yani kendinizi sorgulayabilirsiniz. kendinize ne kadar yabancısınız, geldiğiniz yere, ailenize, kültürünüze ne kadar yabancısınız. tıpkı bir (bkz: nuri bilge ceylan) filminde gibi..
sussanna tamaro bu kitabı yazdığında henüz 20'li yaşlarındaymış. muhtemelen kendisi de iç huzursuzlukla boğuşuyordu o yıllarda. ve çözümü gitmekte bulmuştu kahramanımız gibi.
kahramanımızın yalnızlığı, kız kardeşinin ve annesinin ölümü, şehirde yaşadığı bunalım ve acaba orada bu huzursuzluğum geçer mi diye gidişi. sizce gider mi? içimizdeki bu 'bulantı' bu kendimize bile 'yabancı' oluşumuz nasıl geçer?
buradan yine her büyük yazar ve eserde olduğu gibi varoluşçu felsefeye (bkz: albert camus) ye ve (bkz: jean paul sartre) e selam çakıyoruz.
kökler, yollar ve yitik benler varoluşçuluk üzerine yazılmış güzel bir roman...
devamını gör...
kunteper canavarı
kunteper canavarı, cengiz üstün tarafından çizilen bir karikatür karakteridir. kunteper, bir mağarada yaşar ve isminin başka kişiler tarafından söylenmesinden nefret eder.
devamını gör...
gereksiz yazarlar veri tabanı
(bkz: hristiyanismail)
devamını gör...
varoluşsal kaygılar
bireyin varoluşunun getirdiği endişelerdir. irvin d. yalom'a göre temel olarak 4 varoluşsal kaygı vardır ve bunlar; ölüm, özgürlük, yalıtım(varoluşsal izolasyon) ve anlamsızlıktır.
ölüm (death): yaşayan her canlı bir gün ölümle yüzleşir. yaşam da ölüm de hayatın bir parçasıdır. hayatın bir gün biteceğinin farkında olmak ve zaman zaman (belki de ortalamadan fazla) hayatın bu gerçeği için endişelenmek, ölüm kaygısıdır. bir gün öleceğimizi bilsek de bu gerçeği göz ardı etmeye ya da unutmaya çalışırız. hiç yaşlanmayacak ve ölüm zamanımızın gelmeyeceğine inanırız veya inanmak isteriz. bu savunmalarımızın yanında, ölüm düşüncesi hayatın ertelenmemesi gerektiğini hatırlatır bize. iyi bir insan olabilmek ve hatırlanmak için bir şeyler, gerçek manasıyla bir şeyler yapma isteği uyandırır. iz bırakmak isteriz. ardımızda, bizi unutturmayacak izler... belki ölüm düşüncesi çoğu zaman acıtır insanın içini, fakat tamamıyla yıpratıcı demek de yanlış olacaktır.
özgürlük (freedom): hayatta seçemeyeceğimiz, elimizde olmayan durumlar vardır. ailemizi, doğduğumuz ülkeyi, yetiştirilme tarzımızı vb. seçemeyiz. fakat aynı zamanda kararlarımızı, yaşam tarzımızı, ideallerimizi seçebiliriz, hayallerimiz bize aittir. bunların hepsi bizim sorumluluğumuzdadır. ''sorumluluğun farkında olmak, kişinin kendi benliğini, kaderini, hayattaki durumunu, duygularını, acı çekişini kendisinin yarattığının farkında olması demektir.'' (dicle rojda tasman, varoluşsal kaygılar, 2018). kişi bu farkındalıkla birlikte yaptığı şeyde özgür olduğu için insana aynı zamanda boşluk hissi yaratır. özgürlük kaygısı, ölüm kaygısı gibi kişinin kolayca farkına varabileceği bir kaygı değildir. kişi genelde hayatıyla ilgili çok önemli ve geri dönüşü olmayacağını düşündüğü bir karar alırken özgürlük kaygısını deneyimler.
yalıtım (existential isolation): yalıtım yani izolasyonun ilk anlamı, tahmin edilebileceği üzere diğer insanlardan uzak durma, kendini soyutlama durumudur. fakat aynı zamanda kişinin kendi içindeki yalıtımı (duygularını, arzularını bastırmak) da vardır. yalıtım'ın üzerinde durduğu düşünce ''bu dünyaya tek başımıza geldik, tek başımıza gideceğiz''dir. bu düşünceden tam olarak kurtulmak bence imkansıza yakındır. önemli olan kurtulmaya çalışmaktansa bu gerçeği kabullenip onunla birlikte yaşamaktır. evet dünyaya yalnız geliriz hatta yalnız gideriz fakat içinde bulunduğumuz zamanı yalnız geçirmek zorunda değiliz, güzel ilişkiler kurup güzel anılar biriktirebiliriz.
anlamsızlık (meaningless): ''hayatın anlamı ne?'' sorusuna odaklanır. neden buradayım, ne için ve neden yaşıyorum gibi soruları beraberinde getirir. bu soruların cevabını daha doğrusu anlamsızlığın anlamını kendimiz bulmalı ve yaratmalıyız. eğer bu yarattığımız anlam yeterli gelmezse anlamsızlık kaygısı yaşamış oluruz. anlamsızlık kaygısı kesinlikle hafife alınacak bir kaygı değildir çünkü kişinin yaşamına son vermesine neden olabilir. ben, anlamsızlık kaygısının kişinin kendiyle daha fazla vakit geçirdiğinde çıkma olasılığının fazla olduğunu düşünüyorum. özellikle pandemi ile birlikte içe dönüş yaşadık ve kendimize birçok konuda varoluşsal sorular sormaya başladık. çoğu kişi için (ben de dahil) bu kaygı anlık olabilir ve kişi sonrasında günlük yaşantısına devam eder. bu kaygıyla baş etmenin en iyi yolu bence kişinin kendi içiyle zaman geçirmeye biraz ara verip kendisini meşgul edecek başka şeyler bulmasıdır.
dipnot: tanımım, derste gördüğüm bilgiler ışığında oluşturulmuş ve kendi cümlelerimdir. yukarıdaki alıntıda da belirttiğim gibi tırnak içindeki alıntı dicle rojda tasman'ın yazmış olduğu ''varoluşsal kaygılar'' makalesinden alınmıştır. (pivolka, temmuz 2018, cilt: 8, sayı: 28).
ölüm (death): yaşayan her canlı bir gün ölümle yüzleşir. yaşam da ölüm de hayatın bir parçasıdır. hayatın bir gün biteceğinin farkında olmak ve zaman zaman (belki de ortalamadan fazla) hayatın bu gerçeği için endişelenmek, ölüm kaygısıdır. bir gün öleceğimizi bilsek de bu gerçeği göz ardı etmeye ya da unutmaya çalışırız. hiç yaşlanmayacak ve ölüm zamanımızın gelmeyeceğine inanırız veya inanmak isteriz. bu savunmalarımızın yanında, ölüm düşüncesi hayatın ertelenmemesi gerektiğini hatırlatır bize. iyi bir insan olabilmek ve hatırlanmak için bir şeyler, gerçek manasıyla bir şeyler yapma isteği uyandırır. iz bırakmak isteriz. ardımızda, bizi unutturmayacak izler... belki ölüm düşüncesi çoğu zaman acıtır insanın içini, fakat tamamıyla yıpratıcı demek de yanlış olacaktır.
özgürlük (freedom): hayatta seçemeyeceğimiz, elimizde olmayan durumlar vardır. ailemizi, doğduğumuz ülkeyi, yetiştirilme tarzımızı vb. seçemeyiz. fakat aynı zamanda kararlarımızı, yaşam tarzımızı, ideallerimizi seçebiliriz, hayallerimiz bize aittir. bunların hepsi bizim sorumluluğumuzdadır. ''sorumluluğun farkında olmak, kişinin kendi benliğini, kaderini, hayattaki durumunu, duygularını, acı çekişini kendisinin yarattığının farkında olması demektir.'' (dicle rojda tasman, varoluşsal kaygılar, 2018). kişi bu farkındalıkla birlikte yaptığı şeyde özgür olduğu için insana aynı zamanda boşluk hissi yaratır. özgürlük kaygısı, ölüm kaygısı gibi kişinin kolayca farkına varabileceği bir kaygı değildir. kişi genelde hayatıyla ilgili çok önemli ve geri dönüşü olmayacağını düşündüğü bir karar alırken özgürlük kaygısını deneyimler.
yalıtım (existential isolation): yalıtım yani izolasyonun ilk anlamı, tahmin edilebileceği üzere diğer insanlardan uzak durma, kendini soyutlama durumudur. fakat aynı zamanda kişinin kendi içindeki yalıtımı (duygularını, arzularını bastırmak) da vardır. yalıtım'ın üzerinde durduğu düşünce ''bu dünyaya tek başımıza geldik, tek başımıza gideceğiz''dir. bu düşünceden tam olarak kurtulmak bence imkansıza yakındır. önemli olan kurtulmaya çalışmaktansa bu gerçeği kabullenip onunla birlikte yaşamaktır. evet dünyaya yalnız geliriz hatta yalnız gideriz fakat içinde bulunduğumuz zamanı yalnız geçirmek zorunda değiliz, güzel ilişkiler kurup güzel anılar biriktirebiliriz.
anlamsızlık (meaningless): ''hayatın anlamı ne?'' sorusuna odaklanır. neden buradayım, ne için ve neden yaşıyorum gibi soruları beraberinde getirir. bu soruların cevabını daha doğrusu anlamsızlığın anlamını kendimiz bulmalı ve yaratmalıyız. eğer bu yarattığımız anlam yeterli gelmezse anlamsızlık kaygısı yaşamış oluruz. anlamsızlık kaygısı kesinlikle hafife alınacak bir kaygı değildir çünkü kişinin yaşamına son vermesine neden olabilir. ben, anlamsızlık kaygısının kişinin kendiyle daha fazla vakit geçirdiğinde çıkma olasılığının fazla olduğunu düşünüyorum. özellikle pandemi ile birlikte içe dönüş yaşadık ve kendimize birçok konuda varoluşsal sorular sormaya başladık. çoğu kişi için (ben de dahil) bu kaygı anlık olabilir ve kişi sonrasında günlük yaşantısına devam eder. bu kaygıyla baş etmenin en iyi yolu bence kişinin kendi içiyle zaman geçirmeye biraz ara verip kendisini meşgul edecek başka şeyler bulmasıdır.
dipnot: tanımım, derste gördüğüm bilgiler ışığında oluşturulmuş ve kendi cümlelerimdir. yukarıdaki alıntıda da belirttiğim gibi tırnak içindeki alıntı dicle rojda tasman'ın yazmış olduğu ''varoluşsal kaygılar'' makalesinden alınmıştır. (pivolka, temmuz 2018, cilt: 8, sayı: 28).
devamını gör...
6 kelimelik hikayeler
gökyüzünden gözyaşıma karışan bir yağmur damlasıydın...
devamını gör...
chandler bing
paralel evrende ruh ikizim olduğuna inandığım sitcom karakteri.birtakım ortak özelliklerimiz:
-karşı cinsle stabil olmayan ilişkiler
-aşırı evcimenlik
-ofansif mizah
-karşı cinsle konuşurken yapılan saçma sapan hareketler vs daha da artırabilirim
-karşı cinsle stabil olmayan ilişkiler
-aşırı evcimenlik
-ofansif mizah
-karşı cinsle konuşurken yapılan saçma sapan hareketler vs daha da artırabilirim
devamını gör...
sakinlik
günün bitmesi geceyle bulabildiğimdir. nefes alabildiğimi hissettiğim andır.
devamını gör...

