kendime yetecek kadar dua biliyorum
bugün her zaman gittiğin kafede oturmuş efendi efendi cafer modarres sadıqi’nin at kafası isimli kitabını okurken çaprazdaki masada oturan ve kalabalık oldukları için bağırma hakları olduğunu düşünen grubun içindeki bir kadının herkesin ilgisini toplama çabası ile haykıra haykıra konuşurken kurduğu cümledir.
şimdi bu cümlenin neresinden tutsam tuhaf geliyor bana. neresinden tutsam acaba? önce dincilere bir güzel sövüp sayan arkadaşımız daha sonra da muhalefeti budadı baştan aşağı. söylediklerinin hiçbir anlamının olmaması önemli değildi onun için. zaten ne söylediğine da odaklı değildi. çünkü gözleri etrafı tarıyordu sürekli. izlenmediğini anlayınca ses tonu daha da yükseldi. ben kitabıma odaklanıp cihan’ın planını çözmeye çalışmaktan vazgeçip gözlerimle değilse de kulaklarımla bu enfes konuşmayı takip ettim.
bir süre sonra altın vuruşu yapmak isteyen kardeşimiz bir sene imam hatipte okuduğunu, birçok şeyi bildiğini, birçok şeyin yanı sıra da kendine yetecek kadar dua bildiğini söyledi.
benim aklım burda karıştı aslında. kendine yetecek kadar dua ne olabilirdi? iki rekat namaz çıkartabilecek kadar mı? zor durumda kalınca içini rahatlatacak kadar m? burada olduğu gibi haykırmalı sohbetlerde değinecek kadar mı? ayrıca bir insana yetecek dua sayısı kaç tane olabilir? ayetel kürsi yeter mi mesela tek başına? fatiha ve ihlas bir insan için yeterli olur mu bir yere kadar?
dinlere oldukça mesafeli duran biri olarak anlam vermekte çok zorlandım. hala da zorlanıyorum. acaba ben kendime yetecek kadar dua biliyor muyum?
umarım biliyorumdur. süphaneke, dinimiz amin.
şimdi bu cümlenin neresinden tutsam tuhaf geliyor bana. neresinden tutsam acaba? önce dincilere bir güzel sövüp sayan arkadaşımız daha sonra da muhalefeti budadı baştan aşağı. söylediklerinin hiçbir anlamının olmaması önemli değildi onun için. zaten ne söylediğine da odaklı değildi. çünkü gözleri etrafı tarıyordu sürekli. izlenmediğini anlayınca ses tonu daha da yükseldi. ben kitabıma odaklanıp cihan’ın planını çözmeye çalışmaktan vazgeçip gözlerimle değilse de kulaklarımla bu enfes konuşmayı takip ettim.
bir süre sonra altın vuruşu yapmak isteyen kardeşimiz bir sene imam hatipte okuduğunu, birçok şeyi bildiğini, birçok şeyin yanı sıra da kendine yetecek kadar dua bildiğini söyledi.
benim aklım burda karıştı aslında. kendine yetecek kadar dua ne olabilirdi? iki rekat namaz çıkartabilecek kadar mı? zor durumda kalınca içini rahatlatacak kadar m? burada olduğu gibi haykırmalı sohbetlerde değinecek kadar mı? ayrıca bir insana yetecek dua sayısı kaç tane olabilir? ayetel kürsi yeter mi mesela tek başına? fatiha ve ihlas bir insan için yeterli olur mu bir yere kadar?
dinlere oldukça mesafeli duran biri olarak anlam vermekte çok zorlandım. hala da zorlanıyorum. acaba ben kendime yetecek kadar dua biliyor muyum?
umarım biliyorumdur. süphaneke, dinimiz amin.
devamını gör...
belden kavrayarak sarılmak
bi de bunun belden kavrayarak kendine cekip sarilma versiyonu var...
devamını gör...
guguklu saat
eskiden kullanılan ve dijital saatler yayılmadan önce saat başlarını yuvasından çıkan bir guguğun ötmesiyle hatırlatan duvar saati türü.
devamını gör...
21'inci yüzyılda istanbul'da gerçekleşecek büyük istanbul depremi
malesef yaşandıktan sonra televizyonlar da, sosyal medyada çok "keşke" ile başlayan paylaşımlar, konuşmalar olacak, ama nafile iş işten geçmiş olacak. deprem anında ki toplanma alanlarına bile bina dikmiş ülkeyiz biz, varın gerisini siz düşünün. keşke insan canı bu kadar ucuz olmasaydı.
devamını gör...
çakmak isteyen genç kız
hakkında bu kadar şey yazılacağını bilse, o çakmağı istemeyecek olan genç kızdır.
devamını gör...
björk
taşı, toprağı, havası, suyu, insanı, şehirleri her şeyiyle harika bir ülke olan (bkz: izlanda)'nın en ünlü kişisi olan; dahi, çılgın, müzisyen kadın. her albümü ile bir şeyler anlatmayı denemiş, her albümde farklı bir rotada ilerlemiş, her şarkıda ayrı bir çocuksuluk ve olgunluğu harmanlamış bir müzik dahisi. bir çok kadına, müzisyene ilham olmuş uzaylı. aynı zamanda cannes ödüllü bir oyuncu. doğa aşığı, hayvan sever, farklı kültürleri tanımaya adanmış bir astral gezgin. çocuklarına çok bağlı bir anne, hayırsever bir minnoş, eğlenceli bir kadın olabilmenin yanında; kafası attı mı gazetecilere saç baş dalabilen bir çılgın. tanımlarımı yaptıktan sonra ilk albümünden bugüne kendisinin müzikal yolculuğunu albüm albüm anlatmak istiyorum. uzun bir entry olacak, uyarayım.
björk: björk'ün 12 yaşında çıkardığı ilk albümü. aslen bir çocuk albümü olsa da; björk bu albümde sesi ve flüt çalarak yer almıştır. albüm; izlanda halk şarkıları ve bir kaç cover parçadan oluşmaktadır. björk'ün izlanda içinde tanınmasını sağlamıştır. önemli parçaları;
álfur út úr hól: beatles'ın the fool on the hill şarkısının izlanda diline çevrilmiş bir versiyonudur. şarkıdaki flütler çok çok güzeldir. gece ninni niyetine dinlenebilir.
arabadrengurinn
búkolla : stevie wonder'ın your kiss is sweet şarkısının coverıdır.
bu albümden sonra; gençlik yıllarında tappi tikkaras ve sugarcubes isimli iki ayrı grupta yer alan björk; bu gruplarda punk-rock, rock, grunge benzeri çalışmalar ile bilinirliğini iyice arttırmıştır. bunları şimdilik geçiyorum. biz solo albümlerle devam edelim.
gling-glo: 1990 yılında; sadece izlanda'da satışa çıkan björk'ün jazz albümü. albümde kendisine guðmundar ıngólfssona triosu eşlik etmiştir. şarkılar davul, piyano ve kontrabass üçlüsü ile kaydedilmiştir. albümün tamamı şu linkten dinlenebilir.
gling glo, kata rokkar, pabbi minn, bella símamær, það sést ekki sætari mey, í dansi með þér (sway coverıdır) albümün en güzel parçaları olarak öne çıkar. björk bu albümde; sadece sıradan bir rock solisti olmadığını anlamak için iyi bir albümdür. albüm boyunca pek çok değişik vokal stili kullanmıştır. björk'ün eşsiz gırtlak gücünü tanımaya başladığımız ilk albümdür.
gelelim björk'ün ilk gerçek solo albümü olarak bilinen, onu dünyaya tanıtan albüme.
debut: 1993 yılında yayınlanmıştır. kayıtları ingiltere'de yapılmıştır. björk'ün tarzı bu albümde birazcık trip-hop, elektronik ve pop müziğe kaymıştır ama jazz esintileri de rahatlıkla gözlemlenebilir. björk'ün daha sonraki yıllarda sahip olacağı (bkz: avant-garde) tarzın ilk adımları duyulur.
albümden çıkan human behaviour, venus as a boy (leon filminde soundtrack olarak kullanılmıştır), crying, big time sensuality ve play dead isimli şarkılar çok ses getirdi. abd ve avrupa listelerinde üst sıralara oynayan björk; ilk uluslararası ödüllerini bu albümle aldı. albümün en can alıcı şarkıları;
human behaviour klibi izlenmelidir, güzeldir.
venus as a boy: aşık bir kadının sevgilisine yazdığı bir şarkıdır. leon filminde mathilda'nın bitkisi ile göründüğü son sahnede çalar, film ile çok uyumludur. ayrıca klibi; ülkemizde (bkz: nil karaibrahimgil) tarafından apartılmıştır. kek şarkısının klibi birebir bu klipten apartılmıştır. klipleri izleyenler anlayacaktır ne demek istediğimi.
play dead: albümün en karanlık, en depresif şarkısı. ölüyü oynuyorum bu acı hissetmeyi durduruyor gibi efsane bir cümle içerir. young americans isimli bir filmde kullanılmıştır.
post: 1995 yılında çıkan björk albümüdür. björk'ün iyiden iyiye elektronik müziğe kaydığı, daha karanlık bir sound tercih ettiği bir albümdür. kanımca en iyi björk albümlerinden biridir. ilk albümde çizilen utangaç, aşık kadın imajı bu albümde değişerek daha feminen, daha cesur ve ne istediğini bilen bir kadın imajı çizildi. björk bu albümde önceki tarzını ve stilini değiştirerek tamamen yeni bir şey denemeye başlamıştı. albümün en sıkı parçaları:
army of me
hyperballad: intiharı düşünen bir kadın anlatılır şarkıda. her gün kayalıklara gider, atlamak ister. aşağıya bir şeyler yuvarlar ve vazgeçer. bestesi mutlu ve umutlu gibiyken aslında epey karanlık sözlere sahiptir bu şarkı.
possibly maybe: björk'ün en depresif şarkılarından biridir. klibinde kah karpuz yalarken kah süt banyosu yapar björk ablamız. björk tarafından; yazdığım ilk mutsuz şarkı olarak nitelendirilir ki aslında bence çok ilginçtir. play dead, crying gibi şarkılar varken bunu bu şekilde adlandırılması. ilginç bir kadın bu björk. neyse; kalbi kırık bir aşkı anlatır şarkı. şarkının müziği daha sonra pek çok sanatçı tarafından sample olarak kullanılmıştır.
it's oh so quiet: müzikallere ilgisi olduğunu bildiğimiz björk'ün; müzikalleri andıran bir klip çektiği, albümün belki de en neşeli şarkısıdır. björk'ün çığlıkları insanı mest eder.
ayrıca bu albümdeki şarkıların remixlerinden oluşan (bkz: telegram) isimli albüm, post'tan bir sene sonra yayınlanmıştır.
homogenic: 1997 yılında çıkmıştır. björk'ün avant-garde müzik tarzının iyice oturduğu albümdür. tarzı ve müziği değişmiş fakat; bu değişim beceriksizlikten değil; björk'ün sürekli arayan, sorgulayan kimliğinden kaynaklanmaktadır. albüm kartonetinde japon kimonosu ile arzı endam eden björk; deneysel müzik dünyasındaki yerini iyice sağlamlaştırmıştır. yaylı enstrümanların sık kullanıldığı bir albümdür. albümün en sıkı parçaları:
joga: björk'ün anavatanı izlanda ve en yakın arkadaşı için yazdığı parçadır. björk'ün vokali ve yaylılar; şarkıyı inanılmaz etkileyici yapmıştır. yüreklere dokunan bir şarkıdır.
all is full of love: björk'e hayran biri; ona içinde bomba olan bir paket yollar. ona aşkını ilan ettiği bir video çektikten sonra intahar eder. ricardo lopez isimli bu adam ve yaptıkları björk'ü çok derinden etkiler ve sonucunda böyle bir şarkı ortaya çıkar. klibinde ise; birbiriyle sevişen iki kadın robot izlenir. björk klipleri zaten başlı başına ayrı bir başlıkta inceleyeceğim sanat eserleridir.
bachelorette: (bkz: müslüm gürses) tarafından coverlanmış björk şarkısıdır. (bkz: aşk tesadüfleri sever) filminin soundtracklerinde filmle aynı ismi taşıyan şarkı; bu şarkının coverıdır. sözleri tuna kiremitçi tarafından yazılan kötü bir coverdır kanımca. klibi kısa film tadındadır. björk'ün bana göre en güzel şarkılarındandır.
albümden sonra björk; danimarkalı yönetmen (bkz: lars von trier)'in müzikal drama filmi (bkz: dancer in the dark) filminde başrol oynamış ve cannes film festivalinde ödül kazanmıştır.
vespertine: geldik björk'ün en sevdiğim albümüne. aslında ayrım yapamam, her albümünü çok seviyorum ama kış sever bir insan olarak; dünya üzerinde kış mevsimine en çok yakışan björk albümüdür. zaten björk'te bunu bir kış albümü olarak betimler. 2001 yılında yayınlanmıştır. albümün en sıkı şarkıları:
hidden place
cocoon
pagan poetry: böyle bir güzellik hakkında söyleyebileceğim çok şey var. ama kelimelere dökemiyorum. şarkının klibinde; bazı karelerde björk'ün sevişme görüntüleri görünebilir. çok güzeldir çok.
sun in my mouth.
yukarıdaki dört şarkı haricinde; it's not up to you, unison gibi şarkılar da benim kişisel favorilerimdendir.
bu albümden sonra björk'ün ingiltere kraliyet opera salonunda verdiği senfonik konser de ayrıca güzeldir, izlenmelidir. björk'ün ne denli bir manyak olduğunu görebilirsiniz. çıplak ayakla çıktığı konser de kimi zaman çocuklar gibi koştururken kimi zaman ağlama noktasına geldiğini gözlemlemek mümkün. bu konserde kraliyet senfoni orkestrası, arp sanatçısı zeena parkins(o da ayrı bir bebek), greenland korosu, simon lee ve matmus kendisine eşlik etmiştir. görüntülerdeki enstrüman çeşitliliği ve müziği ulaştırdıkları nokta şok edicidir. özeldir.
medulla: 2004 yılında çıkan björk albümü. björk yine başka başka şeyler denemiştir bu albümde. albümde enstrüman kullanımı oldukça azdır. genel olarak insan sesleri, bilgisayar ile oynanarak, değiştirilerek oluşturulmuştur müzikler. bu albüm sonrasında; atina olimpiyatlarının açılışında sahne alacak kadar kendini kabul ettirmiş bir björk görürüz. deli, değişik bir albümdür. albümdeki sıkı şarkılar;
oceania: okyanuslara adanmış bir şarkıdır. hayatın başladığı, annemiz okyanuslardan insanlığa yazılmış bir şarkıdır. terlerimiz tuzludur, sebebi okyanus annemizdir.. atina olimpiyatlarının açılışında perform edilen şarkıdır. o performans ayrıca izlenmelidir.
triumph of a heart: kedi severler ekran başına. ayrıca bahsettiğim insan sesleri mevzuu bu klipte rahatça gözükür. eğlenceli bir dans şarkısıdır.
who is it:
where is the line: çatır çatır elektronik beatler, björk vokali ve arkadaki koronun ses efektleri ile bünye sarsan, dumura uğratan bir şarkı. yine çok ilginç bir klibe sahip. ama artık björk kliplerine ilginç demicem. ayrı bir başlıkta başka zaman inceleyeceğim.
volta: 2007 yılında çıkan björk albümü. björk'ün politik yönünü yansıtmaya başladığı bir albüm. albümün sıkı şarkıları:
earth intruders
declare independece: björk'ün en politik şarkısı. kosova ve tibet'e adanmıştır bizzatihi björk tarafından. hatta çin'deki bir konser sonrası tibet tibet diye çığırdığı rivayet edilir.
hope: şarkının stüdyo kayıtlarında ve konser versiyonlarında kendisine malili sanatçı toumani diabaté yerel bir enstrümanla kendisine eşlik eder. şarkı timbaland tarafından yazılmıştır.
biophilia: dünyanın ilk aplikasyon albümüdür. biophilia kelime anlamı olarak doğaya duyulan sevgi, tutku anlamına gelir. albümdeki her şarkı başlı başına bir konsept ve oyunlar taşır, yayınlanan aplikasyon ile bu konseptler arası geçişler oldukça ilginç bir şekilde yaşanabilir. björk'ün doğaya adadığı bir albümdür. albümden sıkı şarkılar:
crystalline: sakin başlayan fakat son bölümünde çığrından çıkan çılgın bir björk şarkısı. daha sonra bu albümün remixlerinin yer aldığı remix albüm bastards'ta suriyeli yerel sanatçı (bkz: omar souleyman) tarafından remixlenmiştir. bu remix'in kayıtları istanbul'da yapılır. ve şarkı bildiğiniz bizim oyun havaları tadındadır. omar souleyman'ı dünyaca meşhur eden isim björk'tür. teklif bizzat björk tarafından omar souleyman'a iletilmiştir.
oturmaya mı geldik ülen?
mutual core
cosmogony tertemiz bir ses, tertemiz bir hüzün şarkısı. heaven telafuzundaki tatlılığa bakar mısınız :)
vulnicura: björk'ün çocuklarının babasından ayrıldıktan sonra yaktığı ağıt. ağır bir albümdür. yaylılar ve elektronik öğeler ustaca kullanılmıştır. sıkı şarkılar:
stonemilker: dünyanın ilk 360 derece klibi. klip videosunda yer alan ok tuşları ile klibin çekildiği yeri; izlanda'nın ünlü siyah kumlu plajını 360 derece izleyebiliyorsunuz. ister björk'ü takip edin, ister plajda gezinen. ayrıca yürek dağlayan bir şarkı olduğunu da belirtmeliyim. boşandığı eşi ve çocuklarının babası için yazdığını okumuştum sanki.
family
lionsong
black lake
2017'de çıkan (bkz: utopia) ve 2019'da çıkan (bkz: cornucopia) albümlerini tam olarak dinleyemedim açıkçası. dinledikten sonra onları da yazarım. björk'ün bu müzikal yolculuğunda bahsedebileceğimiz çok çok daha fazla nokta var. konserleri, röportajları, hayata ve dünyaya bakışı, her şarkısında yatan başka başka hikayeler, dünyanında dört bir yanından müzisyenler ile çalışması, değişik kültürlere olan hayranlığı (hector zazou, omar souleyman, toumani diabaté, arca, timbaland vb gibi), klipleri, sinema filmi, izlanda ile olan gönül bağı gibi. hepsini başka zamanlarda irdelemeye çalışacağım. björk; çok özel bir sese, bu dünyadan olmayan bir müzik dehasına ve ilginç bir ruh haline sahip; müzik tarihine yön vermiş bir kadın. konuşulacak çok şey var hakkında ama yoruldum, bitireyim şimdilik. buraya kadar okuyanlara teşekkür ve bir sürpriz ile bitireyim. yazım hataları vs olduysa belirtin, özür şimdiden.
some of the "björkest" moments :)
björk: björk'ün 12 yaşında çıkardığı ilk albümü. aslen bir çocuk albümü olsa da; björk bu albümde sesi ve flüt çalarak yer almıştır. albüm; izlanda halk şarkıları ve bir kaç cover parçadan oluşmaktadır. björk'ün izlanda içinde tanınmasını sağlamıştır. önemli parçaları;
álfur út úr hól: beatles'ın the fool on the hill şarkısının izlanda diline çevrilmiş bir versiyonudur. şarkıdaki flütler çok çok güzeldir. gece ninni niyetine dinlenebilir.
arabadrengurinn
búkolla : stevie wonder'ın your kiss is sweet şarkısının coverıdır.
bu albümden sonra; gençlik yıllarında tappi tikkaras ve sugarcubes isimli iki ayrı grupta yer alan björk; bu gruplarda punk-rock, rock, grunge benzeri çalışmalar ile bilinirliğini iyice arttırmıştır. bunları şimdilik geçiyorum. biz solo albümlerle devam edelim.
gling-glo: 1990 yılında; sadece izlanda'da satışa çıkan björk'ün jazz albümü. albümde kendisine guðmundar ıngólfssona triosu eşlik etmiştir. şarkılar davul, piyano ve kontrabass üçlüsü ile kaydedilmiştir. albümün tamamı şu linkten dinlenebilir.
gling glo, kata rokkar, pabbi minn, bella símamær, það sést ekki sætari mey, í dansi með þér (sway coverıdır) albümün en güzel parçaları olarak öne çıkar. björk bu albümde; sadece sıradan bir rock solisti olmadığını anlamak için iyi bir albümdür. albüm boyunca pek çok değişik vokal stili kullanmıştır. björk'ün eşsiz gırtlak gücünü tanımaya başladığımız ilk albümdür.
gelelim björk'ün ilk gerçek solo albümü olarak bilinen, onu dünyaya tanıtan albüme.
debut: 1993 yılında yayınlanmıştır. kayıtları ingiltere'de yapılmıştır. björk'ün tarzı bu albümde birazcık trip-hop, elektronik ve pop müziğe kaymıştır ama jazz esintileri de rahatlıkla gözlemlenebilir. björk'ün daha sonraki yıllarda sahip olacağı (bkz: avant-garde) tarzın ilk adımları duyulur.
albümden çıkan human behaviour, venus as a boy (leon filminde soundtrack olarak kullanılmıştır), crying, big time sensuality ve play dead isimli şarkılar çok ses getirdi. abd ve avrupa listelerinde üst sıralara oynayan björk; ilk uluslararası ödüllerini bu albümle aldı. albümün en can alıcı şarkıları;
human behaviour klibi izlenmelidir, güzeldir.
venus as a boy: aşık bir kadının sevgilisine yazdığı bir şarkıdır. leon filminde mathilda'nın bitkisi ile göründüğü son sahnede çalar, film ile çok uyumludur. ayrıca klibi; ülkemizde (bkz: nil karaibrahimgil) tarafından apartılmıştır. kek şarkısının klibi birebir bu klipten apartılmıştır. klipleri izleyenler anlayacaktır ne demek istediğimi.
play dead: albümün en karanlık, en depresif şarkısı. ölüyü oynuyorum bu acı hissetmeyi durduruyor gibi efsane bir cümle içerir. young americans isimli bir filmde kullanılmıştır.
post: 1995 yılında çıkan björk albümüdür. björk'ün iyiden iyiye elektronik müziğe kaydığı, daha karanlık bir sound tercih ettiği bir albümdür. kanımca en iyi björk albümlerinden biridir. ilk albümde çizilen utangaç, aşık kadın imajı bu albümde değişerek daha feminen, daha cesur ve ne istediğini bilen bir kadın imajı çizildi. björk bu albümde önceki tarzını ve stilini değiştirerek tamamen yeni bir şey denemeye başlamıştı. albümün en sıkı parçaları:
army of me
hyperballad: intiharı düşünen bir kadın anlatılır şarkıda. her gün kayalıklara gider, atlamak ister. aşağıya bir şeyler yuvarlar ve vazgeçer. bestesi mutlu ve umutlu gibiyken aslında epey karanlık sözlere sahiptir bu şarkı.
possibly maybe: björk'ün en depresif şarkılarından biridir. klibinde kah karpuz yalarken kah süt banyosu yapar björk ablamız. björk tarafından; yazdığım ilk mutsuz şarkı olarak nitelendirilir ki aslında bence çok ilginçtir. play dead, crying gibi şarkılar varken bunu bu şekilde adlandırılması. ilginç bir kadın bu björk. neyse; kalbi kırık bir aşkı anlatır şarkı. şarkının müziği daha sonra pek çok sanatçı tarafından sample olarak kullanılmıştır.
it's oh so quiet: müzikallere ilgisi olduğunu bildiğimiz björk'ün; müzikalleri andıran bir klip çektiği, albümün belki de en neşeli şarkısıdır. björk'ün çığlıkları insanı mest eder.
ayrıca bu albümdeki şarkıların remixlerinden oluşan (bkz: telegram) isimli albüm, post'tan bir sene sonra yayınlanmıştır.
homogenic: 1997 yılında çıkmıştır. björk'ün avant-garde müzik tarzının iyice oturduğu albümdür. tarzı ve müziği değişmiş fakat; bu değişim beceriksizlikten değil; björk'ün sürekli arayan, sorgulayan kimliğinden kaynaklanmaktadır. albüm kartonetinde japon kimonosu ile arzı endam eden björk; deneysel müzik dünyasındaki yerini iyice sağlamlaştırmıştır. yaylı enstrümanların sık kullanıldığı bir albümdür. albümün en sıkı parçaları:
joga: björk'ün anavatanı izlanda ve en yakın arkadaşı için yazdığı parçadır. björk'ün vokali ve yaylılar; şarkıyı inanılmaz etkileyici yapmıştır. yüreklere dokunan bir şarkıdır.
all is full of love: björk'e hayran biri; ona içinde bomba olan bir paket yollar. ona aşkını ilan ettiği bir video çektikten sonra intahar eder. ricardo lopez isimli bu adam ve yaptıkları björk'ü çok derinden etkiler ve sonucunda böyle bir şarkı ortaya çıkar. klibinde ise; birbiriyle sevişen iki kadın robot izlenir. björk klipleri zaten başlı başına ayrı bir başlıkta inceleyeceğim sanat eserleridir.
bachelorette: (bkz: müslüm gürses) tarafından coverlanmış björk şarkısıdır. (bkz: aşk tesadüfleri sever) filminin soundtracklerinde filmle aynı ismi taşıyan şarkı; bu şarkının coverıdır. sözleri tuna kiremitçi tarafından yazılan kötü bir coverdır kanımca. klibi kısa film tadındadır. björk'ün bana göre en güzel şarkılarındandır.
albümden sonra björk; danimarkalı yönetmen (bkz: lars von trier)'in müzikal drama filmi (bkz: dancer in the dark) filminde başrol oynamış ve cannes film festivalinde ödül kazanmıştır.
vespertine: geldik björk'ün en sevdiğim albümüne. aslında ayrım yapamam, her albümünü çok seviyorum ama kış sever bir insan olarak; dünya üzerinde kış mevsimine en çok yakışan björk albümüdür. zaten björk'te bunu bir kış albümü olarak betimler. 2001 yılında yayınlanmıştır. albümün en sıkı şarkıları:
hidden place
cocoon
pagan poetry: böyle bir güzellik hakkında söyleyebileceğim çok şey var. ama kelimelere dökemiyorum. şarkının klibinde; bazı karelerde björk'ün sevişme görüntüleri görünebilir. çok güzeldir çok.
sun in my mouth.
yukarıdaki dört şarkı haricinde; it's not up to you, unison gibi şarkılar da benim kişisel favorilerimdendir.
bu albümden sonra björk'ün ingiltere kraliyet opera salonunda verdiği senfonik konser de ayrıca güzeldir, izlenmelidir. björk'ün ne denli bir manyak olduğunu görebilirsiniz. çıplak ayakla çıktığı konser de kimi zaman çocuklar gibi koştururken kimi zaman ağlama noktasına geldiğini gözlemlemek mümkün. bu konserde kraliyet senfoni orkestrası, arp sanatçısı zeena parkins(o da ayrı bir bebek), greenland korosu, simon lee ve matmus kendisine eşlik etmiştir. görüntülerdeki enstrüman çeşitliliği ve müziği ulaştırdıkları nokta şok edicidir. özeldir.
medulla: 2004 yılında çıkan björk albümü. björk yine başka başka şeyler denemiştir bu albümde. albümde enstrüman kullanımı oldukça azdır. genel olarak insan sesleri, bilgisayar ile oynanarak, değiştirilerek oluşturulmuştur müzikler. bu albüm sonrasında; atina olimpiyatlarının açılışında sahne alacak kadar kendini kabul ettirmiş bir björk görürüz. deli, değişik bir albümdür. albümdeki sıkı şarkılar;
oceania: okyanuslara adanmış bir şarkıdır. hayatın başladığı, annemiz okyanuslardan insanlığa yazılmış bir şarkıdır. terlerimiz tuzludur, sebebi okyanus annemizdir.. atina olimpiyatlarının açılışında perform edilen şarkıdır. o performans ayrıca izlenmelidir.
triumph of a heart: kedi severler ekran başına. ayrıca bahsettiğim insan sesleri mevzuu bu klipte rahatça gözükür. eğlenceli bir dans şarkısıdır.
who is it:
where is the line: çatır çatır elektronik beatler, björk vokali ve arkadaki koronun ses efektleri ile bünye sarsan, dumura uğratan bir şarkı. yine çok ilginç bir klibe sahip. ama artık björk kliplerine ilginç demicem. ayrı bir başlıkta başka zaman inceleyeceğim.
volta: 2007 yılında çıkan björk albümü. björk'ün politik yönünü yansıtmaya başladığı bir albüm. albümün sıkı şarkıları:
earth intruders
declare independece: björk'ün en politik şarkısı. kosova ve tibet'e adanmıştır bizzatihi björk tarafından. hatta çin'deki bir konser sonrası tibet tibet diye çığırdığı rivayet edilir.
hope: şarkının stüdyo kayıtlarında ve konser versiyonlarında kendisine malili sanatçı toumani diabaté yerel bir enstrümanla kendisine eşlik eder. şarkı timbaland tarafından yazılmıştır.
biophilia: dünyanın ilk aplikasyon albümüdür. biophilia kelime anlamı olarak doğaya duyulan sevgi, tutku anlamına gelir. albümdeki her şarkı başlı başına bir konsept ve oyunlar taşır, yayınlanan aplikasyon ile bu konseptler arası geçişler oldukça ilginç bir şekilde yaşanabilir. björk'ün doğaya adadığı bir albümdür. albümden sıkı şarkılar:
crystalline: sakin başlayan fakat son bölümünde çığrından çıkan çılgın bir björk şarkısı. daha sonra bu albümün remixlerinin yer aldığı remix albüm bastards'ta suriyeli yerel sanatçı (bkz: omar souleyman) tarafından remixlenmiştir. bu remix'in kayıtları istanbul'da yapılır. ve şarkı bildiğiniz bizim oyun havaları tadındadır. omar souleyman'ı dünyaca meşhur eden isim björk'tür. teklif bizzat björk tarafından omar souleyman'a iletilmiştir.
oturmaya mı geldik ülen?
mutual core
cosmogony tertemiz bir ses, tertemiz bir hüzün şarkısı. heaven telafuzundaki tatlılığa bakar mısınız :)
vulnicura: björk'ün çocuklarının babasından ayrıldıktan sonra yaktığı ağıt. ağır bir albümdür. yaylılar ve elektronik öğeler ustaca kullanılmıştır. sıkı şarkılar:
stonemilker: dünyanın ilk 360 derece klibi. klip videosunda yer alan ok tuşları ile klibin çekildiği yeri; izlanda'nın ünlü siyah kumlu plajını 360 derece izleyebiliyorsunuz. ister björk'ü takip edin, ister plajda gezinen. ayrıca yürek dağlayan bir şarkı olduğunu da belirtmeliyim. boşandığı eşi ve çocuklarının babası için yazdığını okumuştum sanki.
family
lionsong
black lake
2017'de çıkan (bkz: utopia) ve 2019'da çıkan (bkz: cornucopia) albümlerini tam olarak dinleyemedim açıkçası. dinledikten sonra onları da yazarım. björk'ün bu müzikal yolculuğunda bahsedebileceğimiz çok çok daha fazla nokta var. konserleri, röportajları, hayata ve dünyaya bakışı, her şarkısında yatan başka başka hikayeler, dünyanında dört bir yanından müzisyenler ile çalışması, değişik kültürlere olan hayranlığı (hector zazou, omar souleyman, toumani diabaté, arca, timbaland vb gibi), klipleri, sinema filmi, izlanda ile olan gönül bağı gibi. hepsini başka zamanlarda irdelemeye çalışacağım. björk; çok özel bir sese, bu dünyadan olmayan bir müzik dehasına ve ilginç bir ruh haline sahip; müzik tarihine yön vermiş bir kadın. konuşulacak çok şey var hakkında ama yoruldum, bitireyim şimdilik. buraya kadar okuyanlara teşekkür ve bir sürpriz ile bitireyim. yazım hataları vs olduysa belirtin, özür şimdiden.
some of the "björkest" moments :)
devamını gör...
nilgün marmara'nın intihar mektubu
geçtiğimiz yıllarda yayımlanan ve nilgün marmara'nın ölümünden hemen önce kaleme aldığı mektuptur. her aklıma geldiğinde, böyle naif bir ruhu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyorum.
son mektup
13 ekim 1987 salı
sevgilim,
her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün çabuk unutursun. bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. yiten bu işte! bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. beni bağışlayın! bunu en çok annemden babamdan ablamdan ve kağan, senden diliyorum. dostlarımdan da!
nilgün marmara önal
seni hep sevdim kağan!
hoşça kalın!
p.s.1 cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
p.s.2 kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
3. sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
4. kağan arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.
son mektup
13 ekim 1987 salı
sevgilim,
her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün çabuk unutursun. bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın çünkü suç yok yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! her anın niye’sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. yiten bu işte! bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum. beni bağışlayın! bunu en çok annemden babamdan ablamdan ve kağan, senden diliyorum. dostlarımdan da!
nilgün marmara önal
seni hep sevdim kağan!
hoşça kalın!
p.s.1 cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
p.s.2 kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara.
3. sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum.
4. kağan arzu edersen ileride, daktiloya çekilmiş olan şiirleri bastırabilirsin.
devamını gör...
favori atmayı bilmeyen yazarlar sürüsü
bari bunları favlayında yüzümüz gülsün
devamını gör...
metanol
diğer ismi ile metil alkol.
formülü ch3oh şeklindedir.
etil alkol zannederek içmek ölümcül sonuçlar yaratır. vücuda alındığında formaldehit ve formik aside dönüşür. bu iç organlara ve göz sinirlerine zarar verir. zehirlenme belirtileri, metil alkol alımından 10-24 saat sonra görülmeye başlanır.
dozajına göre ölüm ya da körlük (evet bildiğimiz tam karanlık körlük) gibi hoş olmayan etkiler yaratır.
alkol aldıktan bir süre sonra gözlerde ışığa hassasiyet ve bulanıklık, kusma, mide bulantısı, karın ağrısı gibi şikayetleriniz varsa metil alkol zehirlenmesi geçiriyor olmanız büyük olasıdır. bu zehirlenmenin tek tedavisi etil alkol'(etanol)dür.
önce hastaya mümkün olduğu kadar çabuk şekilde 1-2 bira içirilir, bu metil alkolün zehir oluşturmasını engeller. sonra da bildiğim kadarıyla aktif karbon destekli mide yıkaması yapılır.
bü yüzden (benim gibi) etil alkolden kendi içkinizi yapıyorsanız, her aldığınız şişe/bidon yanında bir tane de test kiti alınız. 20 tl bir şey zaten.
kör olmayınız, ölmeyiniz.
formülü ch3oh şeklindedir.
etil alkol zannederek içmek ölümcül sonuçlar yaratır. vücuda alındığında formaldehit ve formik aside dönüşür. bu iç organlara ve göz sinirlerine zarar verir. zehirlenme belirtileri, metil alkol alımından 10-24 saat sonra görülmeye başlanır.
dozajına göre ölüm ya da körlük (evet bildiğimiz tam karanlık körlük) gibi hoş olmayan etkiler yaratır.
alkol aldıktan bir süre sonra gözlerde ışığa hassasiyet ve bulanıklık, kusma, mide bulantısı, karın ağrısı gibi şikayetleriniz varsa metil alkol zehirlenmesi geçiriyor olmanız büyük olasıdır. bu zehirlenmenin tek tedavisi etil alkol'(etanol)dür.
önce hastaya mümkün olduğu kadar çabuk şekilde 1-2 bira içirilir, bu metil alkolün zehir oluşturmasını engeller. sonra da bildiğim kadarıyla aktif karbon destekli mide yıkaması yapılır.
bü yüzden (benim gibi) etil alkolden kendi içkinizi yapıyorsanız, her aldığınız şişe/bidon yanında bir tane de test kiti alınız. 20 tl bir şey zaten.
kör olmayınız, ölmeyiniz.
devamını gör...
sevilen türkünün en vurucu sözleri
bir fırtına tuttu bizi deryaya kardı
o bizim kavuşmalarımız a yarim mahşere kaldı.
vuruyor beni, yerden yere hem de.
o bizim kavuşmalarımız a yarim mahşere kaldı.
vuruyor beni, yerden yere hem de.
devamını gör...
sanayide insanın başına gelebilecek bir azizlik
arabaya bakan ustanın, benim telefonumla konuşması.
adamcağız, görüşme bitince gayri ihtiyari, benim telefonumu, elindeki bezle sildi.
bende o yanımdan uzaklaşınca, telefona kolonya sıktım, iyice sildim.
tabii ki adam görmedi beni.
aslında aşırı titiz değilim ama işte kem ve küm.
emek kutsal farkındayım.
o tırnaklar o yağlı eller emek dolu farkındayım.
çok candanlar, çok yardımseverler farkındayım.
adam şamzımanı gözümün önünde dağıttı, sonra topladı 5 para almadı.
resmen yaşamımızın bel kemiği bir sektör.
iyi ki varlar.
ha o elemiş telefona ha ben.
saldım valla.
adamcağız, görüşme bitince gayri ihtiyari, benim telefonumu, elindeki bezle sildi.
bende o yanımdan uzaklaşınca, telefona kolonya sıktım, iyice sildim.
tabii ki adam görmedi beni.
aslında aşırı titiz değilim ama işte kem ve küm.
emek kutsal farkındayım.
o tırnaklar o yağlı eller emek dolu farkındayım.
çok candanlar, çok yardımseverler farkındayım.
adam şamzımanı gözümün önünde dağıttı, sonra topladı 5 para almadı.
resmen yaşamımızın bel kemiği bir sektör.
iyi ki varlar.
ha o elemiş telefona ha ben.
saldım valla.
devamını gör...
zdzislaw beksinski
1929-2005 yılları arasında yaşamış polonyalı sürrealist-distopik-gotik ressam.
önce fotoğrafçılıkla ilgilenmiş, rüyaları fotoğraflamak istediği için resme geçmiştir.
eserleri korkunçtur. görebileceğiniz en karanlık kabusların fotoğrafının çekilmiş hali gibidir. hem korkutur hem kendine hayran bırakır.
eserlerinin hiç birine isim vermemiştir.
76 yaşında, bakıcısının oğlu tarafından borç vermeyi reddettiği için bıçaklanarak öldürülmüştür.
eserlerini incelemek isterseniz buradan.
verdiği röportajları izlemek için buradan.
kendisini ve ailesini anlatan ''the last family'' (ostatnia rodzia) filmini de önermiş olayım.
önce fotoğrafçılıkla ilgilenmiş, rüyaları fotoğraflamak istediği için resme geçmiştir.
eserleri korkunçtur. görebileceğiniz en karanlık kabusların fotoğrafının çekilmiş hali gibidir. hem korkutur hem kendine hayran bırakır.
eserlerinin hiç birine isim vermemiştir.
76 yaşında, bakıcısının oğlu tarafından borç vermeyi reddettiği için bıçaklanarak öldürülmüştür.
eserlerini incelemek isterseniz buradan.
verdiği röportajları izlemek için buradan.
kendisini ve ailesini anlatan ''the last family'' (ostatnia rodzia) filmini de önermiş olayım.
devamını gör...
bir insanı kaybetmenin kolay yolu
(bkz: sigmund freud) 'bir insanı kaybetmek istiyorsanız onu çok sevin" diyor ve ekliyor:
"sevildiğinden emin olunca insanlar nasıl da cüretkar oluyor".
"sevildiğinden emin olunca insanlar nasıl da cüretkar oluyor".
devamını gör...
kuran'daki matematiksel hata
kuran'daki miras ayetlerinde matematik hatası olduğu ileri sürmek bir loser ateist itemidir.
kendileri keşke bu iddiayı matematik köyünde öğretmen olan ateist salih duman'a söyleseler de ağızlarının paylarını alsalar.
miras ayetlerinde neden hata olmadığının matematiksel ispatı için şu videoya bakabilirsiniz.
kendileri keşke bu iddiayı matematik köyünde öğretmen olan ateist salih duman'a söyleseler de ağızlarının paylarını alsalar.
miras ayetlerinde neden hata olmadığının matematiksel ispatı için şu videoya bakabilirsiniz.
devamını gör...
çocukken düşünülen en aptalca şey
eskiden babam arabalarla ilgili konuşurken "kaç beygir", "bilmem kaç beygir" gibi şeyler duyup babama beygir nedir diye sorduğumda at cevabını almıştım. sonra o minnak beynimle "oooo o kadar at o arabaya nasıl sığar" diye düşünüp, arabanın içinde bir sürü küçücük at olduğuna karar vermiştim. hatta bebeklerime at yapmak için babamdan istedim de vermedi, çok kırılmıştı o zaman küçük kalbim. babam o kadar atı varken, bana bir tanesini bile vermemişti çünkü.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"biri sustursun beni!"
adam odasından deli gibi çıktı kafasında bu cümle ile, kapısını bile kilitlemeden iki katı neredeyse koşarak indi, "yaşar abisinin" kapısını da aynı tezcanla çaldı, o kapıyı açasaya kadar içerde televizyon seyreden otelci yanında bitti, "ne oldu?, napıyosun?" diye sordu, adam cevap bile vermedi, kapıyı açan yaşar abisine "içecek neyin var?" diye sordu. gecenin bir köründe yarı deli çok aşık birini karşısında gören ihtiyar adam şaşırmadı bile, böyle hikayelere alışıktı.
"şarap var ama ucuz olandan, sen içmezsin..." daha lafı bitmeden adam çoktan "ver" demişti bile, gürültü ve seslere uyanan ürkek bakışlı somali'lerin gözü önünde şişeyi kafaya dikti adam, son yenilgisi değildi bu, alışıktı.
merdivenlere doğru - bu sefer - yavaş adımlarla giderken arkasından gelen "iyi değil, ne olmuş acaba?" konuşmalarını duydu, ilk basamağı kocaman bir yudum ve gülümseme ile aştı.
odasına girdi, kapıyı kilitledi, plastik bir bardak buldu, şarabı ona boca etti, kemıl soft paketinin son askerini yaktı.
ilk duman, ilk yudum!
sonra fark etti, beynindeki ses değişmişti, sadece küfredip duruyordu artık "allah belanı versin kadın" diye.
kulaklığını taktı, anca gizli saklı mecralara layık şarkıyı açtı.
kadının beğenip 2 kez dinlediği şarkıyı.
saat tam 01:42 idi.
adam odasından deli gibi çıktı kafasında bu cümle ile, kapısını bile kilitlemeden iki katı neredeyse koşarak indi, "yaşar abisinin" kapısını da aynı tezcanla çaldı, o kapıyı açasaya kadar içerde televizyon seyreden otelci yanında bitti, "ne oldu?, napıyosun?" diye sordu, adam cevap bile vermedi, kapıyı açan yaşar abisine "içecek neyin var?" diye sordu. gecenin bir köründe yarı deli çok aşık birini karşısında gören ihtiyar adam şaşırmadı bile, böyle hikayelere alışıktı.
"şarap var ama ucuz olandan, sen içmezsin..." daha lafı bitmeden adam çoktan "ver" demişti bile, gürültü ve seslere uyanan ürkek bakışlı somali'lerin gözü önünde şişeyi kafaya dikti adam, son yenilgisi değildi bu, alışıktı.
merdivenlere doğru - bu sefer - yavaş adımlarla giderken arkasından gelen "iyi değil, ne olmuş acaba?" konuşmalarını duydu, ilk basamağı kocaman bir yudum ve gülümseme ile aştı.
odasına girdi, kapıyı kilitledi, plastik bir bardak buldu, şarabı ona boca etti, kemıl soft paketinin son askerini yaktı.
ilk duman, ilk yudum!
sonra fark etti, beynindeki ses değişmişti, sadece küfredip duruyordu artık "allah belanı versin kadın" diye.
kulaklığını taktı, anca gizli saklı mecralara layık şarkıyı açtı.
kadının beğenip 2 kez dinlediği şarkıyı.
saat tam 01:42 idi.
devamını gör...
evanescence
we are the fallen isimli bir gruba isim konusunda ilham olacak kadar harika bir albüme imza atmış grup, (bkz: fallen). ayrıca lithium isimli parçayı amy 16 yaşındayken yazmış ve hayatında hiç lityum kullanmamış, çevresinde bipolar bozukluk tedavisi gören kimse olmamış diye bir rivayet var. eğer doğruysa lityumun etkilerini ve bipolar birinin hissettiklerini çok güzel yazmış. haydi tekrar dinleyelim.
bonus. we are the fallen - bury me alive
bonus. we are the fallen - bury me alive
devamını gör...
2000 yıllık fast food dükkanı
gerçekten büyük bir merakla incelediğim başlıktır.
3 sikke karşılığında büyük boy olsun mu sorusu akıllara gelmiştir.
3 sikke karşılığında büyük boy olsun mu sorusu akıllara gelmiştir.
devamını gör...
aspava
ankara'da meşhur olan yerlerdendir. siparişiniz gelene kadar getirilen ikramlarla doymak da mümkün. tabi semtten semte değişiyor aspava'nın hizmeti. eğer iyi bir aspava'ya giderseniz sizi krallar gibi ağırlıyolar. girişte çıkışta kolonya, gösterilen hürmet zaten fazlasıyla değerli hissettiriyor kendini. sonrasında kocaman bir salata geliyor, genelde bitirmekte zorlanıyoruz. yanına soslu patates geliyor ki cidden patatesleri bana hep aşşırı lezzetli gelmiştir. sonrasında çiğköfte geliyor ki benim gönlümü tam olarak orada kazanıyorlar. yanına birkaç çeşit meze geliyor. bazı yerlerde mantar da geliyor. ha siz bitirdikçe de yeniliyorlar (gittiğiniz aspava önemli) ben bir kere gittiğimde dördüncü patatesi falan koyacaklardı, yalvar yakar koydurmadık. yemeklerine gelecek olursak efendim, kebapları güzeldir. ssk dürümleri güzeldir. benim tercihim genelde lahmacundan yana oluyor. lahmacunları da büyük oluyor ve bence gayet lezzetli. ikramlardan daha çok yiyebilmek için bir tane lahmacun alıyorum her seferinde. yemeğiniz bittiğinde semaverle çay getiriyorlar. yanına dondurmalı helva geliyor. ki normalde helva pek seven biri değilim ancak aspava'nın helvasını bayıla bayıla yerim. yanına bir de künefe geliyor. tabii ben künefe'yi yiyemiyorum artık. efendime söyleyim aç biilaç geldiğiniz lokantadan tıka basa doymuş bir şekilde paşalar gibi gerine gerine çıkıyorsunuz. gittiğim bir aspava'da önceden bahçeye çıktığında sigara içenlere sigara ikramları da vardı. tabii her aspava böyle güzel olmuyor ama güzeline giderseniz keyfinize diyecek yok. o aspavalarda zaten biri gidiyor hemen yerine biri geliyor. şimdi restoranlar kapalı olsa da biz dayanamayıp eve alıyoruz. ikramları da veriyorlar yine. e tabi orada yediğin gibi olmuyor, bir kere oranın atmosferi farklı. yanii anlayacağınız yolunuz ankara'ya düşerse güzelinden bir aspava'ya gitmelisiniz bence.
not: bana sponsor olsalar bu kadar övmezdim.
not: bana sponsor olsalar bu kadar övmezdim.
devamını gör...
