tam adı yavuz hilmi çetin olan, 15 ağustos 2001'de boğaziçi köprüsünden atlayarak yaşamına son veren, çok güzel şarkıları olan değerli sanatçıdır. en beğendiğim şarkısı da yaşamak istememdir.
devamını gör...

show tv haber bülteninde tanık olduğum isim ve soyisimdir. babası askerde roketçi olunca ve soyad atar olunca kombinasyon kaçınılmaz olmuş.
roket atar
devamını gör...

anladıysa ne desin. kolay gelsin mi desin.
devamını gör...

bedenimizin toprakta, ruhumuzun boşlukta kaybolmasıdır.
devamını gör...

aldığımız her nefes bir seçim. geçen her dakika bir seçim. olmak ya da olmamak. kendinizi merdivenden atmadığınız her an bir seçimdir. arabanızı duvara çarpmadığınız her an hayata yeniden başlıyorsunuz.
(bkz: gösteri peygamberi)
devamını gör...

bayatlamış ekmekleri değerlendirmenin en güzel yolu. olsa keşke, yerdik.
devamını gör...

başrolünde game of thrones adlı boku çıkmış diziden, winterfell soğuğundan yüz felci olmuşçasına kullanamadığı mimikleriyle hatırladığımız kit harington'ın yer aldığı berbat ötesi ve klasikleşmiş derecede kıytırık hollywood filmi.

bıkmadınız mı lan?

jason momoa bile daha fazla mimik çeşitliliğine sahip alüminyum.
devamını gör...

aga çok fena şişirici ve övücü nickaltlarım var dosta 150 ye gider.
devamını gör...

öyle olduğunu zannetmiyorum. hayat arkadaşın zekiyse zorluklar ikiye bölünüyor, yarı yarıya hafifliyor.
devamını gör...

bir şarki olsan hep seni dinlesem,
mesela üzülsem ,senle gülsem.
bir yağmur damlası olsan;
bazen kaçsam senden, bazen de saatlerce
beklesem üstüme düsebilme ihtimalini
rüzgar olabilsen beni korkutan
korkumu yenip istesem bazen seni.sen şimdi git !beni verilmiş sözlerimle düsümeye birak
birak rüyalarımda kal..
birak ki başım eğik kalsin
devamını gör...

kabinli traktörle geldiyse eğer iyi şekil yapabilir. markada önemli bir etken tabi bu arada. ama kabinsiz masseyle falan geldiyse birde arkasında kültüvator falan varsa o erkekten hayır gelmez.
devamını gör...

ne zaman dinlesem gözlerimi yaşartan şarkıdır.
devamını gör...

su hayatta cidden vefatina uzuldugum insanlarda biridir rasim oztekin.
bu arkadas icin soylenebilecek en net sey ise bazilari bilmem ne cocuguyum diyemezlerde boyle seyler soylerler.
devamını gör...

kendimi mutlu etmek.

fotojenik biri değilim. biraz "bu sefer çok fena çıkmamışım" dediğim fotoğrafım varsa her yere onu koyup kendimi avutuyorum. *
devamını gör...

20. yüzyılın en büyük diktatörü. kendisi alman'dır. 20 nisan 1889'da braunau am inn kasabasında dünya'ya geldi. babası gümrük memuru alois hiedler/hitler'dir. annesi ise babasının kuzeni olan klara pölzl'dür. klara alois'in 3. eşidir. kendisine göre akraba olmalarından ötürü, birçok çocuğu doğduktan kısa bir süre sonra öldü. yalnızca bir tanesi hayatta kalabildi ve o da tüm dünya'yı öldürdü.

klara'ya göre çocuklarının yaşamaması tanrı'nın ona verdiği bir lanet idi. çünkü akrabası ile evlenmişti. bunun için kiliseden onay almışlardı fakat yine de kendini tanrı'ya karşı gelmiş hissediyordu. üstelik çevrelerden de iyi muamele görmüyorlardı.

yaşayan tek oğlu adolf'un anlamı "adel wolf" yani asil kurt demektir. adolf hitler 1. dünya savaşı'ndan sonra katıldığı etkinliklerde wolf takma adını kullandı.
devlet yönetimini ele geçirdiğinde de bu takma adı kullandığı bazı durumlar oldu. bazı sığınaklara, kamplara, merkezlere içerisinde wolf sözcüğü bulunan adlar verildi.

alois hiedler'in babası, yani adolf hitler'in dedesi johann george hiedler'dir. aslında öz babası değildir. johann gezici bir değirmenciydi ve alois gibi çok kez ilişki yaşamıştı. 1824'de ilk evliliği yaptı. bir çocuk sahibi oldu fakat 5 ay sonra karısı da oğlu da öldü. 1842 yılında ise maria anna schicklgruber ile evlendi. johann maria ile evlenmeden 5 yıl önce, maria'nın gayrimeşru bir oğlu dünya'ya geldi. maria onun adını alois koydu. soyadı ise hiedler değil, schicklgruber idi. daha sonra johann ortalardan kayboldu (bu dönemfe ne yaptığı bilinmiyor.) ve geri geldiğinde alois'i sahiplendi ve kendi oğlu olarak kaydettirdi. sonra da hiedler olan soyadını hitler olarak değiştirdi. adolf da hitler soyadı ile dünya'ya geldi.

adolf'un babası alois gergin ve sinirli bir insandı. sürekli adolf'la kavga ederdi. daha doğrusu döverdi :) adolf'un memur olmasını istiyordu. adolf ise ressam olmak istiyordu. fakat ikisinin de istediği olmadı. alois 1903'de tüberkuloz'dan öldü. bu sırada adolf 13 yaşındaydı. okuldan 1 seneliğine ayrıldı. daha sonra da maddi imkansızlıklardan ötürü hiç geri dönemedi. inşaatlarda amelelik yaptı. elinden geldiğince çalışarak annesine bakmaya çalıştı.
daha sonra annesi hastalandı. kendisine bağlanan yetim aylığı da yetmemeye başladı. bunun üzerine 18 yaşında viyana'ya güzel sanatlar akademisi'ne girmek için gitti. fakat kabul edilmedi. aslında harbiden niçin kabul edilmedi akıl alır gibi değil. gayet güzel çizimleri vardı. daha gencecikti. kendisini kabul etmeyen hocası ise bir yahudi'ydi. yahudi düşmanlığının temelleri bu tip şeyler ve okuduğu kitaplarla başladı. kendisi yahudilerin birbirini kayırmaya başladığını, almanları ezmeye çalıştıkları, bu nedenle akademiye giremediğini düşündü. kendisi bu konu hakkında şöyle yazdı:


"ne zaman bir sanat eseri, tiyatro gösterisi, bir müzik abartılırsa yahudi yapımı bir şey olduğunu görüyordum. bunu abartanlar da yahudilerdi. birçok alanı ele geçirdikleri için tüm alanlarda birbirlerini kayırıyorlardı. güzel bir alman yapıtı 10 üzerinden 5 alamazken yahudi yapıtları 10 alıyordu. bu yüzden bir antisemitist olmaya karar verdim."


adolf viyana'ya geldiğinde tek atımlık kurşunu vardı. isabet ettiremedi ve herşeyini kaybetti. akademiye kabul edilmedi. 1908'de bir daha denedi, yine kabul edilmedi. böylelikle tüm maddi kaynaklarını tüketti. kendisine gelen yetim maaşını üvey kardeşine verdi. bir süre sonra halasından gelen miras parası da suyunu çekti ve 21 yaşında evsizler yurduna yerleşti. evsizler yurduna yerleşmeden önce bavuluyla birlikte sokaklarda yatmaya, turistlere resim çizip, satmaya, kartpostal yapmaya başladı. bu sırada yalnızca 18 yaşındaydı. (ben de evde hoi4 oynayaduruyum.) sokakta kaldığı süre zarfında avusturya'nın en büyük şehrinde avusturya'nın genel durumunu iyi analiz edebilmişti. zenginler yahudilerdi. yahudilere artan nefreti daha da büyüdü.

bunu da şu şekilde belirtti:


"nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde siyasetten bahsedildiği sıralarda yahudi kelimesini duymaya başladım. bu sözler ben de az da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu. mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu.


alman ile yahudi arasındaki farkın sadece dinler arasında olduğunu zannediyordum. hatta sürekli zulümlere hedef olmalarını, din farkına veriyor ve bu yüzden de kendilerine antipati beslemiyordum.



işte kafam bu düşüncelerle dolu olarak viyana’ya geldim. o günlerde viyana′da iki milyon kişi yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini yahudi idi. işte ben bunun farkında değildim. ilk günlerde gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı koyacak kuvvette değildi. nihayet içimde ağır ağır sükunet ortaya çıkmaya başladığı ve bu hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda, yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki, etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha dikkatli bakmaya başladım.



yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana pek hoş gelmedi. ben o sıralarda yahudi’yi sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak kabul ediyordum. dini çekişmelerden ve dini inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi alamıyordum. bu arada viyana’nın yahudi aleyhtarı basınının tutumu da bana medeni bir milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi geliyordu."


kişisel düşüncemi soracak olursanız bu sözler bir propagandadan, kendini haklı gösterme sanatından ibaret. ancak yahudilerin de sütten çıkmış akkaşık olduğu söylenemez. yine de bu onların çoluk çocuk ayırmadan hunharca katledilmesini gerektirmez. ki bir ırk'ın ahlakı üzerine genelleme yapmak bazı durumlar hariç ne kadar doğru bilemiyorum.

1912 yılında, kalan son parası ile münih'e gitti. münih'e gittiğinde münih'e hayranlık duydu. işte gerçek alman şehri dedi. kitabında münih'i yazdı vs. 1914 yılına gelindiğinde 1. dünya savaşı çıkmıştı. kendisi alman ordusuna gönüllü olarak katıldı. burada rütbesi onbaşılığa yükseldi, 2 kez demir haç aldı. (biri 1. sınıf, diğeri 2. sınıf) 1. dünya savaşı sırasında sayısız kez ölümden döndü. tüm kardeşlerinin ölmesi, babasının erken yaşta ölmesi, annesinin ölmesi, kendisinin onlarca kez ölümden dönmesi onun kafasında büyük olasılıkla ölümü sıradan bir şey yerine koydu. ölüme çok yakındı. ölüm onun hayatının bir parçasıydı artık. bu nedenle öldürmekten de çekinmeyecek zalim bir katile dönüştü.

1. dünya savaşı'nda bilinen en ünlü ölümden dönüşü henry tandey adlı ingiliz askerinin, onu ölmek üzereyken görüp, tedavi ettirmesidir. bu asker adolf'u cephede baygın bir şekilde görür ve kucağına alarak, kendi cephesine götürür, tedavi ettirir. " hergün binlerce insan ölüyor. daha fazla insanın ölmesine gerek yok." minvalinde bir şeyler söyler. fakat ironik, dolaylı yoldan 80 milyon daha insanın ölmesine neden olmuştur. fakat adolf hitler orada ölseydi de büyük olasılıkla başka bir adolf hitler varolacaktı. tarih böyle saçma varsayımlarla ilerlemez ancak neyse.

bir kez de savaşda sahiplendiği köpeğine kızmak için kaçan köpeğin peşinden koşmak üzere, serbest olduğu bir zaman diliminde bulunduğu karagahtan dışarı çıkmıştır. o çıktıktan 1-2 dk sonra, karargah bombalanmış ve içerideki herkes ölmüştür. (bu olay (bkz: rise of evil: hitler) filmi'nde de anlatılmıştır.)

ekim 1916 yılında da ayağından yaralanır.

savaşın sonlarına doğru ise kimyasal silahlar nedeni ile görme yetisini geçici süreliğine kaybetmiştir. iyileştiğinde ise almanya'nın yenildiği haberini alır.

burada önemli bir olaydan daha bahsetmek istiyorum. hani yukarıda yazdık ya, adolf hitler'i yahudi bir hoca bilerek akademiye almadı diye. (kendi görüşü, şahsen ben de katılabilirim buna) 1. dünya savaşı'nda kendisine birinci sınıf demir haç veren komutanı da yahudi idi. üstelik kendini referans göstererek bunu yaptı. yani kıssadan hisse, bir yahudi adam kayırmacılık yaparken, öteki hakedene hak ettiğini verebiliyor. buradan yahudi düşmanlığının ne kadar yanlış olduğunu anlayabiliriz.

neyse, konuyu dağıtmadan, hitler'in münih'e gitme nedenlerinden birisi de avusturya ordusu'nda askerlik yapmaktan kaçınmaktır. fakat kendisi daha sonra avusturya ordusu'nca yakalanır. pişman olduğunu vb. belirterek serbest bırakılır. serbest bırakılmasında fakirliğinden dolayı kaynaklanan fiziksel yetersizlik durumu da göz önünde bulundurulmuştur. bu fiziksel yetersizliğine rağmen ağustos 1914'de (yani savaşın başında) alman ordusu'na gönüllü olarak katılır.

savaş bittikten sonra münih'te kalmaya devam eder, multi-etnik yapıdaki avusturya parlementosunu takip eder ve demokrasiye düşman olur. çünkü avusturya parçalanır.

münih'te tanıdıkları aracılığı ile thule cemiyetine, list cemiyetine katıldı. bu cemiyetler nazizmin doğuş noktalarıdır. savaştan sonra hitler uzun süre askerde kalmaya çaba sarf etti çünkü vatandaşlığı ve eğitimi yoktu. fakat birgün hakkında istihbarat toplamak üzere gittiği alman işçi partisi'nin toplantısında bavyera'nın prusya'dan (almanya) ayrılıp, avusturya ile birleşmesi gerektiği konuşuluyordu. buna çok sinirlendi ve dayanamayıp, bir nutuk çekti. ertesi gün şaşırtıcı bir şekile kendisine parti üyeliği teklifi geldi. böylelikle partiye katıldı. orduda işi bitti. şubat 1920'de partinin adını "nasyonal sosyalist alman işçi partisi" koydu. nazi adı da partinin güçsüz dönemlerinde demokratikler ve komunistler tarafından partinin destekçileri ile dalga geçmek üzere konulmuş bir takma ad idi.
temmuz 1923'te tam olarak lider konumuna geldi. ufak bir not: joseph goebbels, rudolf hess gibi yakın adamlarıyla bu dönemlerde tanışmıştır.

8-9 kasım 1923'te birahane darbesini düzenledi. o dönemlerde partinin gazetesinde bize bir tbmm hükümeti gerek adlı başlıklar vb. şeyler vardı. hitler atatürk'ün sevri reddedip, milli bir mücadele başlatmasından etkilenmiş, mussolini'nin roma'ya yürüyüşünden etkilenmiş ve böyle bir darbeye teşebbüs etmiştir. nitekim daha sonra bunu şu şekilde açıklayacaktır. "benim öğretmenim mussolini, onunki de atatürk'tür." tabi kendisi burada yalnızca milli mücadeleye odaklanmış, demokrasi ve atatürk ilkelerini görmemiştir.

birahane darbesinden sonra 4 ekim 1924'te yargılanmıştır. yargılanırken dahi mahkeme salonunda nutuk çekmiştir. 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. fakat 9 ay yattıktan sonra affedilmiş salınmıştır. bu süre zarfında (bkz: kavgam) (bkz: mein kampf)'ı yazmıştır.

hapisden sonra hemen partisini toplamış ve izlenecek yolu belirlemiştir. ilk başlarda partisi doğru dürüst oy alamazken (bkz:büyük buhran')dan (ekonomik kriz) yararlanarak, oyunu yükseltmiş, en büyüı muhalefet partisi haline gelmiştir.
buraya da bir parantez açmak istiyorum. buraya kadar dikkatlice okuyan iyi bir okur, florasan partisi ile nsdap'ın ne kadar ama ne kadar benzer iki oluşum olduğunu fark etmiştir. bununla da ilgili uzun bir girdi yazağım. gerçekten de florasan partisi nsdap'ın türkiye versiyonudur.

1933'te cumhurbaşkanı hindenburg tarafından şansölye olarak atanmıştır. 1 yıl sonra ise hindenburg ölür ve hitler kendini hem şansölye hem de cumhurbaşkanı ilan eder ve "führerlik" makamını kurar. (mozambik'teki başkanlık sistemi) sonrası ise herkesin malumu 2. dünya savaşı.
devamını gör...

seviyorum seni ile te en tepeden hayatıma giren insan.
bu günde buna takıldım.
ey hayat
devamını gör...

doğru, çok güzel koparıyor. o dünyanın rezilliğinden, sahteliğinden, acımasızlığından bir nebze de olsa kurtulmuş oluyorsun.
devamını gör...

hikaye okumayı seven kişiler, edebiyatımıza çağdaş hikayecilik konusunda büyük katkıları olan doğa aşığı sait faik abasıyanık'ı en iyi yazar olarak görebilirler.
nahif bakış açısı ve anlatımıyla toplumsal sorunları dile getirmekten çekinmeyen romantik yazar sabahattin ali için de ''en iyi yazar'' diyecekler vardır.
hababam sınıfı aşıkları, stepne takma adıyla eserlerini yazıya döken sınıf şairi rıfat ılgaz'ı öne sürecektir.

edebiyatımızın çınarları bizler için önemlidir diye düşünenler, ülkemizde nobel edebiyat ödülü’ne ilk aday gösterilen koca çınar yaşar kemal'i bu başlık için örnek gösterecektir. nobel demişken, bu ödülü ilk kazanan yazarımız orhan pamuk'u yazmazsam beni eleştirenler olacaktır.

benim gibi tiyatro oyunu okumayı sevenler bu başlığı gördüklerinde kesinlikle haldun taner ve aziz nesin'i akıllarından geçirecektir. ee oğuzum atayım'dan bahsetmeyecek misin diye soranlar elbet çıkacaktır, hakan günday'ın az kitabındaki derda'nın çok özel bir sevgi beslediği oğuz atay'ı yazmamak haksızlık olacaktır.

oğuz atay nedendir bilinmez, aklıma edebiyatımızın gamlı prensesi tezer özlü'yü getiriyor. bir kitabın tam manasıyla kalbe dokunması çok zordur fakat tezer özlü çok genç yaşta yaşama veda etse de bu zorlu olayı gerçekleştirmeyi başarmıştır.

edebiyatımızın 3 kemal'ini de atlamamak gerek. yaşar kemal'i zaten söylemiştik, sırada orhan kemal ve kemal tahir var.

nazım hikmet ran, attila ilhan, orhan veli kanık gibi şairlerimize hiç gelmeyeyim, yoksa sabaha kadar yazmak durumunda kalırım. hem ne demişler; şiir edebiyat dünyasının hükümdarıdır. gerisi hikaye ve romandır.

halide edib adıvar, ömer seyfettin, reşat nuri güntekin, peyami safa, mehmet akif ersoy, nurullah ataç, yusuf atılgan, adalet ağaoğlu ve buraya yazmadığım daha birçok önemli yazarımız başlık altında isminin bulunmasını hak ediyor. sadece bir kişiyi yazmak, diğer yazarlara haksızlık olur gibi geliyor bana. hepsinin o kadar büyük katkıları var ki edebiyatımıza. istesem de tek isim yazamam ve ''en iyi''sini belirleyemem.
devamını gör...

gece gece;
(bkz: büyük resmi görmek)

hayırlı olsun, ne diyelim. gerçi böyle de denmez ama neyse.
t: bir iddia. doğruluğu araştırılıyor.
devamını gör...

eğer yaşadığınız evde ebeveyn rolünde değilseniz yaşınız kaç olursa olsun yapılandır. biraz çocukluktan gerçi ama zaten her insanın içinde bir çocuk yok mudur. tabii ki bunu alışkanlık haline getirmemek, arada aile bireylerine kahvaltı hazırlamak gerek.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim