evde en çok küfredilen eşyalar
reklamlar başladığında kumanda yakınlarda değilse, televizyon...
devamını gör...
sosyal medya kullanmayan insan
kafası rahattır..
devamını gör...
günaydın sözlük
size günaydın diyorum,dertlerim ve ben uykuya dalıyorum..
devamını gör...
sarı tuvalet terliği
genellikle ıslak kalmasın diye kapının arkasına dik bir şekilde koyulur,onu giymek içinde içeri çıplak ayakla girmeniz gerekir.
çıkarken aynı şekilde koyup bir sonrakine kazık atabilirsiniz.
neyse ki artık kalmadı.
çıkarken aynı şekilde koyup bir sonrakine kazık atabilirsiniz.
neyse ki artık kalmadı.
devamını gör...
ivanmilinski
bugün doğum günü olduğu zannedilen yazardır.
gelen mesajlar için falan teşekkür ederim 14 ekimde tekrar beklerim. lütfen gelin kutlayın portakal atmaya devam edin. bir kere kutladık bir daha kutlamayız demeyin.
üye olurken " ne yapcan lan doğum tarihimi" edasıyla sallamıştım. şimdi düzelttim.
gelen mesajlar için falan teşekkür ederim 14 ekimde tekrar beklerim. lütfen gelin kutlayın portakal atmaya devam edin. bir kere kutladık bir daha kutlamayız demeyin.
üye olurken " ne yapcan lan doğum tarihimi" edasıyla sallamıştım. şimdi düzelttim.
devamını gör...
aynada yakışıklı gözüküp fotoğrafta çirkin çıkmak
daha da kötüsünü söyleyeyim mi ? aynada da çirkin gözükmek, fotoğrafta da. videoda da.
devamını gör...
kanser olmak
yakın zamanda babamın başına gelmiş olaydır. başına gelen insanı yorduğu kadar, etrafındakileri de yorar.
teşhisin konulması ile şikayetleri için ilk kez doktora gitmesi arasında iki ay var.
teşhis konulduktan sonra yapılan tedavi planındaki tedaviye uygun olup olmadığını anlamak için yapılacak testlerin tamamlanması 2-4 hafta sürecekmiş. testleri hızlandırmak için bir kamyon para dökülmese * en erken 2 ay diyorlar.
yani bu hastalık hayatınıza girdiği andan itibaren değil, kendini göstermeye başladığı andan tedaviye başlayabildiğiniz ana kadar neredeyse 4 ay geçiyor.
genelde tedaviye başlamadan 1-2 yıl ömür biçilen bir hastanın 4 ayı teşhis ve tedavi yöntemine karar verecek testler ile geçiyor.
4 ayın kısa bir süre olduğunu düşünebilirsiniz, ancak 10 ay önce gittiği check-up ta hiç bir sorun bulunmayan insanın 10 ayın sonra ciğerlerinde gelişmiş ve çoğalmış birden fazla kötü huylu, kalça kemiğine kadar metastaz yapmış kanser teşhisi konulabiliyor. 10 ayda bu kadar çoğalan ve gelişen bir kanserin tedavisine başlayabilmek için 4 ay beklenmesi demek her geçen gün tedavinin başarı şansının düşmesi, hastanın durumunun kötüleşmesi demek.
işin sonunda ameliyata ve radyoterapiye uygun olmayan, akıllı ilaç tedavisine uygun olup olmadığını öğrenmek için gen testi sonuçlarını beklediğim ve moral bozukluğundan hiç bir şey yediremediğim bir adet kanser hastasına sahibim. zaten hayatı boyunca hiç bir şeyden memnun olmamış, tüm hayatını depresif geçirmiş birinin kanser olması böyle oluyor demek ki.
gelip beyfendiyi kendi babası yapmak isteyen varsa lütfen buyurabilir mi? çünkü ben şimdiden çok yoruldum.*
aylar sonrası gelen edit:
henüz sona gelmedik ama yaklaşıyoruz. verilen ilaçlar işe yaramadı, artık her gün gözümün önünde biraz daha ölen ve moral bozukluğundan değil, nefes alamadığı için yemek yiyemeyen bir kanser hastam var.
teşhisin konulması ile şikayetleri için ilk kez doktora gitmesi arasında iki ay var.
teşhis konulduktan sonra yapılan tedavi planındaki tedaviye uygun olup olmadığını anlamak için yapılacak testlerin tamamlanması 2-4 hafta sürecekmiş. testleri hızlandırmak için bir kamyon para dökülmese * en erken 2 ay diyorlar.
yani bu hastalık hayatınıza girdiği andan itibaren değil, kendini göstermeye başladığı andan tedaviye başlayabildiğiniz ana kadar neredeyse 4 ay geçiyor.
genelde tedaviye başlamadan 1-2 yıl ömür biçilen bir hastanın 4 ayı teşhis ve tedavi yöntemine karar verecek testler ile geçiyor.
4 ayın kısa bir süre olduğunu düşünebilirsiniz, ancak 10 ay önce gittiği check-up ta hiç bir sorun bulunmayan insanın 10 ayın sonra ciğerlerinde gelişmiş ve çoğalmış birden fazla kötü huylu, kalça kemiğine kadar metastaz yapmış kanser teşhisi konulabiliyor. 10 ayda bu kadar çoğalan ve gelişen bir kanserin tedavisine başlayabilmek için 4 ay beklenmesi demek her geçen gün tedavinin başarı şansının düşmesi, hastanın durumunun kötüleşmesi demek.
işin sonunda ameliyata ve radyoterapiye uygun olmayan, akıllı ilaç tedavisine uygun olup olmadığını öğrenmek için gen testi sonuçlarını beklediğim ve moral bozukluğundan hiç bir şey yediremediğim bir adet kanser hastasına sahibim. zaten hayatı boyunca hiç bir şeyden memnun olmamış, tüm hayatını depresif geçirmiş birinin kanser olması böyle oluyor demek ki.
gelip beyfendiyi kendi babası yapmak isteyen varsa lütfen buyurabilir mi? çünkü ben şimdiden çok yoruldum.*
aylar sonrası gelen edit:
henüz sona gelmedik ama yaklaşıyoruz. verilen ilaçlar işe yaramadı, artık her gün gözümün önünde biraz daha ölen ve moral bozukluğundan değil, nefes alamadığı için yemek yiyemeyen bir kanser hastam var.
devamını gör...
candide
voltaire bu kısa felsefi romanda, pope ve leibnizin ifade ettiği insanlığa ve evrene dair iyimser görüşleri yerle bir ediyor. kitabın ana karakteri candide adında bir gençtir. adının anlamı masumiyeti ve saflığı ifade eder. kitabın başında bir uşak olan candide, efendisinin kızı cunegondeye karşı umutsuz bir aşk beslemektedir ancak sevdiği kızla uygunsuz bir durumda yakalanınca çalıştığı şatodan kovulur. bundan sonra candide'in maceraları başlar. voltaire, kitaptaki özel felsefe hocası panglossu leibnizin felsefesini karikatürize etmek için kullanır. pangloss başına ne gelirse gelsin, doğal afet, savaş, tecavüz ya da kölelik, her tanık olduğu felaketi mümkün olan ne iyi dünyada yaşadıklarının kanıtı sayar. her felaket onun inançlarını sorgulamasına neden olacağına, her şeyin iyi olduğu, her ne olduysa en hayırlı sonuç için olduğu inancını pekiştirir. voltaire panglossun gözünün önünde olanları görmeyi nasıl reddettiğini zevkle, uzun uzun anlatır, amacı leibnizin iyimserliğiyle dalga geçmektir. ama leibnizin hakkını yememek gerekir. leibniz kötülüğün olmadığını değil, var olan kötülüğün, mümkün dünyaların en iyisinin ortaya çıkması için gerekli olduğunu savunuyordu. gelgelelim voltaire dünyada çok fazla kötülük olduğu için leibnizin haklı olamayacağını söyler. bu , en iyi sonuca ulaşmak için gereken asgari kötülük olamaz. dünyada leibnizin haklı olmayacağı kadar çok acı ve keder vardır. okuması zevkli ve ironilerle dolu eserdir. ayrıca sanırım bir dönem türkiye de basımı yasaklanmıştır.
- korkmuş, şaşırmış, çılgına dönmüş olan candide, kan ve ter içinde titreyerek, kendi kendine, "mümkün olan dünyaların en iyisi burası ise ötekiler kim bilir nasıldır?" diye soruyordu. " yalnızca dövülmekle kalsam iyi... bulgarlar da beni dövdüler. evet, beni dövdüler, ama ey benim sevgili panglossum ey filozofların en büyüğü, nedenini bile bilmeden, sizin asıldığınızı da mı görecektim? ey benim sevgili anabaptist dostum, insanların en iyisi, sizin de limanda boğulmanız mı gerekiyordu? ey matmazel cunegonde, kızların incisi, sizin karnınızın yarılması da mı kaçınılmazdı?" sy 47
devamını gör...
geceye bir söz bırak
olabildiğim yerde olmak istemiyorum; istediğim yerde de olamıyorum: iki yandan da zavallı durumdayım.
itiraflar, augustinus.
itiraflar, augustinus.
devamını gör...
italyanların türkiye'yi tehdit olarak görmesi
biz boşa havlayan bir sokak köpeği gibiyiz. iç politika dış politika fark etmez, "asarız, keseriz, yaptırım uygularız, hesap sorarız!!!" diye hırlarız ama iş ciddiye binince boynumuzu eğer kaçarız. türkiye artık böyle bir ülke.
o yüzden tanım şöyle: italyanların yanlış tespitidir.
o yüzden tanım şöyle: italyanların yanlış tespitidir.
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
reenkarnasyona inanmak
inanmak istiyorum. zira bu hayat heba oldu.
devamını gör...
sokak ortasında öpüşen sevgililer
sektir git bakma, ahlakın bozuluyorsa öpüşmeyle sokağa çıkma bence.
devamını gör...
sözlükte her gün yeni bir yazarın popülerleşmesi
başta kalite zannedersin ve profiline girersin. bomboş 10 tanım yapmıştır, toplam 40 kelime bile kullanmamıştır ama 400 fav almıştır. bir de bunların nickaltları vardır, sayfalarca "ay çok ponçik, çok tatlı, çok şeker" falan yazılmıştır. gülünçtür, zavallıcadır. enes batur'un bilmem kaç milyon takipçisinin olduğu yerde çok takılmayın böyle şeylere. bu toprakların kaderi bu. burada doğru ya da kalite değil hamaset, popülizm ve çiğlik iş yapar.
devamını gör...
rakı içen pes oynayan kokoreç seven hatun
arkadaşlarım, romalılar, seri yazanlar! kadınları zevklerinize göre multi-function arıyorsunuz da siz de evi süpüren, yemek yapan, her ay acı çeken bireyler olacağ mısınız derler adama!(bkz: lol) öyle benim her zevkim onda da olsun, extra bedava sınırsız sos olsun yook genşlerr!(bkz: swh)
devamını gör...
oliwia dabrowska
steven spielberg tarafından yönetilmiş schindler's list filmindeki tek renkli karakter olan, kırmızı ceketli kızı oynamış çocuktur. "red coat girl" olarak bilinir.
1989 doğumluymuş. filmde oynadığı zaman 3 yaşındaymış ve steven spielberg kendisinden filmi 18 yaşına kadar izlememesi rica etmiş. fakat sözünü tutmamış ve 11 yaşındayken filmi izlemiş, tabii ki dehşete kapılmış ve spielberg'e hak vermiş. daha sonraları tekrar izlediğinde ise böyle bir filmde oynadığı için gurur duymuş.
1989 doğumluymuş. filmde oynadığı zaman 3 yaşındaymış ve steven spielberg kendisinden filmi 18 yaşına kadar izlememesi rica etmiş. fakat sözünü tutmamış ve 11 yaşındayken filmi izlemiş, tabii ki dehşete kapılmış ve spielberg'e hak vermiş. daha sonraları tekrar izlediğinde ise böyle bir filmde oynadığı için gurur duymuş.

devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
yabancılık.
yirmili yaşlarımın başından beri derealizasyon hastalığıyla uğraşıyorum. bu öyle bir illet ki bazen kim olduğunu, neden hayatta olduğunu ve gördüğün her şeyin gerçek olup olmadığını sorgulatıyor. sokakta yürürken yüksek binalara baktığında, sonra kafanı eğip aşağıdaki kaldırıma baktığım zaman kendimi rüyada sanıp, gördüklerimin gerçek olmadığını düşündüğüm çok zaman oldu. öyle bir illet ki, kendi evime girdiğim zaman buraya daha önce çok defa geldim ancak bu gördüğüm hakikat değil, aslında başka bir yerde ve başka bir zamandayım diye düşünüyorum. arkadaşlarımla buluştuğum zaman aslında onların gerçek olmadığını, bütün olan bitenin benim sadece kafamda yaşandığını, gerçek olmadığını düşünüyorum. uzun yolda araba kullanırken belirli zamanlarda ''ya aslında kaza yaptıysam ve şu an komadaysam ama araba kullandığımı düşünüyorsam'' gibi saçma sapan düşüncelerle boğuşup, arabayı ilk mola yerinde durdurup gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi beklediğim için 5 saatlik yolu 10 saatte geldiğim oluyor.
şu anda da bir yabancı gibi hissediyorum, sanki olduğum ana ait değilim, başka bir zamanda ve başka bir yerdeyim, gördüklerim hastalıklı birer halüsinasyonlardan ibaret.
''hayatta kalabilmek için savaşıyorum
hakikat ışığım söndü
kendimle savaşıyorum
bu hayali cehennemimle yapmış olduğum bir savaş
kendi zihnimde bir yabancıyım
ve kılıcım çift taraflı''
yirmili yaşlarımın başından beri derealizasyon hastalığıyla uğraşıyorum. bu öyle bir illet ki bazen kim olduğunu, neden hayatta olduğunu ve gördüğün her şeyin gerçek olup olmadığını sorgulatıyor. sokakta yürürken yüksek binalara baktığında, sonra kafanı eğip aşağıdaki kaldırıma baktığım zaman kendimi rüyada sanıp, gördüklerimin gerçek olmadığını düşündüğüm çok zaman oldu. öyle bir illet ki, kendi evime girdiğim zaman buraya daha önce çok defa geldim ancak bu gördüğüm hakikat değil, aslında başka bir yerde ve başka bir zamandayım diye düşünüyorum. arkadaşlarımla buluştuğum zaman aslında onların gerçek olmadığını, bütün olan bitenin benim sadece kafamda yaşandığını, gerçek olmadığını düşünüyorum. uzun yolda araba kullanırken belirli zamanlarda ''ya aslında kaza yaptıysam ve şu an komadaysam ama araba kullandığımı düşünüyorsam'' gibi saçma sapan düşüncelerle boğuşup, arabayı ilk mola yerinde durdurup gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi beklediğim için 5 saatlik yolu 10 saatte geldiğim oluyor.
şu anda da bir yabancı gibi hissediyorum, sanki olduğum ana ait değilim, başka bir zamanda ve başka bir yerdeyim, gördüklerim hastalıklı birer halüsinasyonlardan ibaret.
''hayatta kalabilmek için savaşıyorum
hakikat ışığım söndü
kendimle savaşıyorum
bu hayali cehennemimle yapmış olduğum bir savaş
kendi zihnimde bir yabancıyım
ve kılıcım çift taraflı''
devamını gör...
zonguldak
atanamamış büyükşehir.
devamını gör...
bir erkeğin fiyatı
bir erkeği arzu ettiği şeylere sahip olarak kolaylıkla satın alabilirsiniz.
devamını gör...
budizm
başlık altına girilen tanımlarda budizm için din yazan da olmuş. felsefedir diyen de. bana sorarsanız ikisi de değil. öncelikle wikipedia’da yer alan her bilginin kesin doğruluk içermediğini belirtelim. kaldı ki bunu zaten kendileri de söyler. wikipedia tanımına göre budizm dindir. oysa ne dindir ne de felsefe. budizm bir öğretidir.
bir din değildir çünkü bir yaratıcının varlığına inanmaz. budizme göre yaratan bir tanrı yoktur, fakat yaratılma düşüncesinden baǧımsız olarak, her şey birbirine baǧlıdır. bu anlamıyla din yapısından uzaktır.
yaygın görüşlerden biri de budizmin felsefe olduğu yönündedir. sanırım böyle anlaşılmasında bana göre almancanın en iyi yazarlarından hermann hesse’nin katkısı çoktur. farklı bir hikaye ile budizmi anlattığı kitap “siddhartha” ciddi anlamda felsefi görüş ortaya koyar. ancak aslında bu yazarın, hikayeyi ele alma biçimidir.
şu soruyu sormak gerekir. hangi filozof kendi akımıyla etrafına müritler toplamış ve bir amaca doğru ilerlemiştir? felsefe, kesinlik aramaz efendim. ancak budizmin yol haritası çizilmiş ve müritleri bu yolu kendilerine rehber edinmişlerdir. bu anlamıyla felsefi bir akım denilemez.
konuyu açmak için ingilize ve almanca, budizm için yapılan tanımlara bakalım;
“buddhists follow the teachings of a man called siddhattha gotama.”
bu cümlede yapılan tanım “teachings” kelimesidir. çevirisi; öğretilerdir.
almanca, budizm için “lehre” kelimesi kullanılır. çevirisi “öğretidir”
bugün hayatta olan zen budist rahip tesshin ryozan’a göre ise;
“budizm, psikoloji ve felsefeyi de kapsayan bir dindir. denilebililir ki, aynı zamanda huzur ve barış içinde yaşanabilecek bir hayat biçimidir.”
şeklinde açıklar ki, bu biraz zorlama tanım gibidir. psikoloji, felsefe ve din bir arada.
budizm bir öğretidir efendim. çok kasmaya gerek yok.
kaynak: k1 k2 ing k3 alm
bu tanım, tamamen kendi bakış açım olup, kesinlik içermez. tartışmaya açık konudur.
bir din değildir çünkü bir yaratıcının varlığına inanmaz. budizme göre yaratan bir tanrı yoktur, fakat yaratılma düşüncesinden baǧımsız olarak, her şey birbirine baǧlıdır. bu anlamıyla din yapısından uzaktır.
yaygın görüşlerden biri de budizmin felsefe olduğu yönündedir. sanırım böyle anlaşılmasında bana göre almancanın en iyi yazarlarından hermann hesse’nin katkısı çoktur. farklı bir hikaye ile budizmi anlattığı kitap “siddhartha” ciddi anlamda felsefi görüş ortaya koyar. ancak aslında bu yazarın, hikayeyi ele alma biçimidir.
şu soruyu sormak gerekir. hangi filozof kendi akımıyla etrafına müritler toplamış ve bir amaca doğru ilerlemiştir? felsefe, kesinlik aramaz efendim. ancak budizmin yol haritası çizilmiş ve müritleri bu yolu kendilerine rehber edinmişlerdir. bu anlamıyla felsefi bir akım denilemez.
konuyu açmak için ingilize ve almanca, budizm için yapılan tanımlara bakalım;
“buddhists follow the teachings of a man called siddhattha gotama.”
bu cümlede yapılan tanım “teachings” kelimesidir. çevirisi; öğretilerdir.
almanca, budizm için “lehre” kelimesi kullanılır. çevirisi “öğretidir”
bugün hayatta olan zen budist rahip tesshin ryozan’a göre ise;
“budizm, psikoloji ve felsefeyi de kapsayan bir dindir. denilebililir ki, aynı zamanda huzur ve barış içinde yaşanabilecek bir hayat biçimidir.”
şeklinde açıklar ki, bu biraz zorlama tanım gibidir. psikoloji, felsefe ve din bir arada.
budizm bir öğretidir efendim. çok kasmaya gerek yok.
kaynak: k1 k2 ing k3 alm
bu tanım, tamamen kendi bakış açım olup, kesinlik içermez. tartışmaya açık konudur.
devamını gör...