savaş
devletin ya da ülkelerin kendi aralarında belli sebeplerden dolayı ordularıyla girişimleri dir. ayrıca ülkenin kendi içinde de savaştığı oluyor buna da iç savaş deniyor.
savaş ne taraftan bakılırsa bakılsın hangi açıdan görülürse görülsün hep arkasında boynu bükük insanlar bırakır.
kimi zaman anlaşmazlıklardan dolayı kimi zaman daha fazla mala sahip olmak için yapılır. savaşın hiçbir iyi yanı yoktur nasıl ki elini ateşe soktuğunda elin yanıyor ve bir daha aynısını bilinçli bir şekilde yapmıyorsan savaşmamalısın da!!
çünkü; savaş gerisini de çok şey bırakıyor.
perişan olmuş annelerin feryadını, ölümü, kanı, gözyaşlarını, çığlıkları, ağlayarak geçen günleri...
savaşın insanlar üzerindeki etkisi büyük ve yıkıcıdır, dayanılmaz dır. daha fazla mala sahip olmak için hiçbir masumun canı yanmamalı...
ayrıca savaş sonrasında yıllar geçmiş olsa bile insan da belli rahatsızlıklar, hasarlar bırakıyor psikolojik olarak. kötü travmalar yaşanabiliyor.
ınsana verdiği etkilerin yanında çevreye de zararlıdır.
biz burada uçak geçerken çok mutlu oluyoruz fakat bazı yerlerde uçak geçerken çocuklar sevinmiyor...
barış'ın savaştan daha güçlü olduğuna inanmalıyız artık. çünkü barış dünyayı yaşanabilecek bir yer yapıyor ve mutluluk yayıyor.
savaş pahalı; top, tüfek, uçak lazım; kin lazım, nefret lazım; en önemlisi de, uğruna feda edilecek gencecik günahsız insanlar lazım. barış ucuz; barış için sadece vicdan, empati ve sevgi lazım.
-lâ edrî-
savaş ne taraftan bakılırsa bakılsın hangi açıdan görülürse görülsün hep arkasında boynu bükük insanlar bırakır.
kimi zaman anlaşmazlıklardan dolayı kimi zaman daha fazla mala sahip olmak için yapılır. savaşın hiçbir iyi yanı yoktur nasıl ki elini ateşe soktuğunda elin yanıyor ve bir daha aynısını bilinçli bir şekilde yapmıyorsan savaşmamalısın da!!
çünkü; savaş gerisini de çok şey bırakıyor.
perişan olmuş annelerin feryadını, ölümü, kanı, gözyaşlarını, çığlıkları, ağlayarak geçen günleri...
savaşın insanlar üzerindeki etkisi büyük ve yıkıcıdır, dayanılmaz dır. daha fazla mala sahip olmak için hiçbir masumun canı yanmamalı...
ayrıca savaş sonrasında yıllar geçmiş olsa bile insan da belli rahatsızlıklar, hasarlar bırakıyor psikolojik olarak. kötü travmalar yaşanabiliyor.
ınsana verdiği etkilerin yanında çevreye de zararlıdır.
biz burada uçak geçerken çok mutlu oluyoruz fakat bazı yerlerde uçak geçerken çocuklar sevinmiyor...
barış'ın savaştan daha güçlü olduğuna inanmalıyız artık. çünkü barış dünyayı yaşanabilecek bir yer yapıyor ve mutluluk yayıyor.
savaş pahalı; top, tüfek, uçak lazım; kin lazım, nefret lazım; en önemlisi de, uğruna feda edilecek gencecik günahsız insanlar lazım. barış ucuz; barış için sadece vicdan, empati ve sevgi lazım.
-lâ edrî-
devamını gör...
iksir
ilaç, zehir veya sihirli güçler içeren/içermesi gereken sıvılara verilen isimdir.
etimolojik olarak arapça iksīr إكسير "damıtılarak elde edilen öz" sözcüğünden alıntıdır. arapça bu sözcük ise eski yunanca eksaíresis εξαίρεσις "(içinden) çıkarma, süzüp alma" sözcüğünden alıntıdır. bu sözcük eski yunanca eksairéō εξαιρέω "(içinden) çıkarmak, süzüp almak" fiilinden +sis sonekiyle türetilmiştir. yunanca fiil eski yunanca ʰairéō ἃιρέω "almak, kapmak, tutmak" fiilinden ek+ önekiyle türetilmiştir.
özellikle günümüzde pek bir geçerliliği olmasa da ne zaman bu kelimeyi duysam sihirli bir enerji hissediyorum. bir de ilginç bir şekilde bana huzur veriyor; filmlerde, dizilerde görmesi çok hoşuma gidiyor. izledikçe, baktıkça, gördükçe keşke gerçekten sihirli güçler içerini var olsa dedirtiyor.
etimolojik olarak arapça iksīr إكسير "damıtılarak elde edilen öz" sözcüğünden alıntıdır. arapça bu sözcük ise eski yunanca eksaíresis εξαίρεσις "(içinden) çıkarma, süzüp alma" sözcüğünden alıntıdır. bu sözcük eski yunanca eksairéō εξαιρέω "(içinden) çıkarmak, süzüp almak" fiilinden +sis sonekiyle türetilmiştir. yunanca fiil eski yunanca ʰairéō ἃιρέω "almak, kapmak, tutmak" fiilinden ek+ önekiyle türetilmiştir.
özellikle günümüzde pek bir geçerliliği olmasa da ne zaman bu kelimeyi duysam sihirli bir enerji hissediyorum. bir de ilginç bir şekilde bana huzur veriyor; filmlerde, dizilerde görmesi çok hoşuma gidiyor. izledikçe, baktıkça, gördükçe keşke gerçekten sihirli güçler içerini var olsa dedirtiyor.

devamını gör...
normal sözlük’teki oylama alışkanlığı
aslında aktif yazarları da gösteren alışkanlık tespitidir.
sürekli olarak tanım giren, okuyan kaç kişi varsa oylayan kişi sayısı da o kadar.
hayalet olarak takılan bi kitle var, onları bulursam kızgın kızgın bakabilirim kendilerine.
sürekli olarak tanım giren, okuyan kaç kişi varsa oylayan kişi sayısı da o kadar.
hayalet olarak takılan bi kitle var, onları bulursam kızgın kızgın bakabilirim kendilerine.
devamını gör...
beraat kararı verdiği zanlıyla içki masasına oturan hakim
tuz çoktan kokmuş zaten , hiç şaşırmadım, sizde şaşırmayın.
devamını gör...
geceye bir fotoğraf bırak
titanic (film) )'in senaristi james cameron'u şaşırtan mezar taşıdır. çünkü senaryoyu yazarken jack dawson isimli birinin gerçek titanic kazasında öldüğünden bir haber olarak senaryoda bu hayali karakteri yazmıştı. evet titanic kazasında ölen gerçek bir jack dawson var ama bu filmden bildiğimiz jack değil.

işte gerçek jack dawson ve filmdeki jack dawson

işte gerçek jack dawson ve filmdeki jack dawson

devamını gör...
az konuşan insan
belki de anlamayacaklarını biliyordur
devamını gör...
ibo show
ibrahim tatlıses isimli türkücünün yayınladığı programdır.
birkaç gün önce haluk levent, hüseyin turan gibi usta sanatçılar gelmişti onlar için çok kısa bir süre izlemiştim.
bu tip insanlar olmadığı sürece asla izlemem.
birkaç gün önce haluk levent, hüseyin turan gibi usta sanatçılar gelmişti onlar için çok kısa bir süre izlemiştim.
bu tip insanlar olmadığı sürece asla izlemem.
devamını gör...
kalp ritmini hızlandıran şeyler
açıklanan sınav notuna bakmak.
devamını gör...
sezgin kaymaz
türkiye'nin underground kalmış kalemi kuvvetli yazarlarındandır. herkesin okuması gerekir. yalnız okumaya karar verirseniz, kitabın bir seriden olup olmadığına bakarak okumaya başlayın.
devamını gör...
sevgi vs aşk
sevgi aşktan üstündür, aşk sevgiden güçlü.
devamını gör...
düşün ki uzaylılar bunu okuyor
o kadar lafınız ediliyor artık bir arz-ı endam edin.
devamını gör...
kayıp şeyler dükkanı
yitirdiklerimizi bulabileceğimiz fakat onları bulmak istediğimizde başka şeyleri yitirmemiz gerekebileceğini gösteren bir radyo tiyatrosu, kayıp şeyler dükkanı. belki de kaybettiklerimiz bugünkü bizi yaratmıştır. kaybettim sanarken aslında başka şeyler kazanmışızdır.
bende yeri çok başkadır, ilk dinlediğim radyo tiyatrosu olmakla birlikte şu ana kadar çok çok az kişiyle paylaştığım bir cevherdir. fakat artık bu güzelliğin farkına herkes (tanımı görüp merak eden herkes) varsın diyorum. kayıp şeyler dükkanını ziyaret etmek isteyen sadece ben olmayayım diye düşünüyorum. bir şey ne kadar çok insanın kalbine dokunursa, o kadar değerlidir. belki de değerli şeyleri saklandıkları köşeden çıkartmak gereklidir.
radyo tiyatrosu, genç bir kızın iş bulmak amacıyla kayıp şeyler dükkanına gitmesiyle başlıyor. dükkanın sahibiyle konuşurken birçok hayata tanıklık etme fırsatı buluyor.
tiyatroyu dinlerken ve bittikten sonra düşünürken kendime ''acaba kaybettiğim neyi bulmak isterdim bu dükkanda?'' diye sordum. gerçekten sahip olup kaybettiğim ne vardı? sonra aklıma anılarım geldi. anılarımı unutmak yani kaybetmek istemiyordum. fakat onlara gerçekten sahip miydim? sahiptim diyelim, karşılığında vermem gereken ne olacaktı acaba, vaktim mi? fakat zaman insanlara ait değildi ki.
bir şeyi hatırlamak için önce unutmak ve bir şeyi kaybetmek için önce sahip olmak gerekir. umarım bunun farkına varabiliriz. gerçekten sahip olup da kaybettiklerimizi bilirsek, neler kazandığımızın daha kolay farkına varabileceğimizi düşünüyorum.
duygular varsa vardır; yoksa da yoktur.
var olduklarını kanıtlamak için başka şeylere gereksinim duymaz onlar.
sevginin ispata ihtiyacı var mı?
bende yeri çok başkadır, ilk dinlediğim radyo tiyatrosu olmakla birlikte şu ana kadar çok çok az kişiyle paylaştığım bir cevherdir. fakat artık bu güzelliğin farkına herkes (tanımı görüp merak eden herkes) varsın diyorum. kayıp şeyler dükkanını ziyaret etmek isteyen sadece ben olmayayım diye düşünüyorum. bir şey ne kadar çok insanın kalbine dokunursa, o kadar değerlidir. belki de değerli şeyleri saklandıkları köşeden çıkartmak gereklidir.
radyo tiyatrosu, genç bir kızın iş bulmak amacıyla kayıp şeyler dükkanına gitmesiyle başlıyor. dükkanın sahibiyle konuşurken birçok hayata tanıklık etme fırsatı buluyor.
tiyatroyu dinlerken ve bittikten sonra düşünürken kendime ''acaba kaybettiğim neyi bulmak isterdim bu dükkanda?'' diye sordum. gerçekten sahip olup kaybettiğim ne vardı? sonra aklıma anılarım geldi. anılarımı unutmak yani kaybetmek istemiyordum. fakat onlara gerçekten sahip miydim? sahiptim diyelim, karşılığında vermem gereken ne olacaktı acaba, vaktim mi? fakat zaman insanlara ait değildi ki.
bir şeyi hatırlamak için önce unutmak ve bir şeyi kaybetmek için önce sahip olmak gerekir. umarım bunun farkına varabiliriz. gerçekten sahip olup da kaybettiklerimizi bilirsek, neler kazandığımızın daha kolay farkına varabileceğimizi düşünüyorum.
duygular varsa vardır; yoksa da yoktur.
var olduklarını kanıtlamak için başka şeylere gereksinim duymaz onlar.
sevginin ispata ihtiyacı var mı?
devamını gör...
kafa store'un enflasyondan etkilenmemesi
kafa store cebimizin dostudur.
devamını gör...
çamaşır suyu ile tuz ruhunu karıştırmak
yanlış bilmiyorsam ikisinin tepkimesi klor gazı açığa çıkartıyor. klor da nefes borusuna girince içerde tepkime yaratıp solunum yolunda tahribat oluşturuyor. filmin sonu ölümle bitebilir.
devamını gör...
bilinmeyen bir kadının mektubu
lise sondayken edebiyat hocamız sayesinde tanışıp resmen aşığı olduğum zweig'in, mükemmel eserlerinin şahı olan kitabı.
şöyle oldu; sanki serin bir akşam üstüydü, kaldırıma çökmüş yorgun bir kadın gördüm ve yanına oturdum. nedensizce kadının donuk gözlerle etrafı seyrettiği şeklinde canlanır gözümde. sonra bu kadın bunu bekliyormuş gibi başından geçenleri tek tek anlatmaya başladı.
çocukluk ila gençlik arasındaki dönemine henüz adım atmıştı. annesiyle birlikte oldukça bir yaşam sürerken karşılarındaki daireye taşınan ve ondan yaşça büyük olup kendi halindeki yaşayan o adama aşık olmuştu. aşkın büyüsüdür ya; sıradan hayatı renklenmiş, ömrünü heba edebileceği bir amaç bulmuştu. değil mi ki zaten bizi amaçlarımız tüketir? kadın da amacının peşinden giderken yaralar almıştı.
adamın karşısına "(i: kapıyı açtığı için teşekkür ettiği küçük kız" diye çıkamadığından, şahsın yolda gördüğü rastgele bir kadın olarak çıkmıştı. henüz on sekiz yaşındayken yalnızca bedeninin değil, ruhunun da bekaretini teslim etmişti. adam ise bunların hiçbirinin farkında değildi. kadın ağlıyordu anlatırken, ağladığının farkında değildi ama. gözyaşı dökmeye alışkın olduğundan herhalde.
neyse, bu adam kadınla yeniden bir araya geldiklerinde dahi onu tanımamıştı. yeniden karşılaştığı bu beden hiç tanıdık gelmemişti ona, üstelik birlikte geçirdikleri gecenin sabahında kadına hediye olarak çantasına koyduğu paraları bırakmıştı, bir de zeki bakışlı oğlunu. her şeye rağmen ne öfkelenmişti ne kırılmıştı ne de aşkından vazgeçmişti ismini sormayı unuttuğum hanımefendi. oğlu ölmüştü, o da kendini iyi hissetmiyordu ve olup biteni hayatını öylece yaşayıp giden o herife anlatmak için kağıda dökecekti. usulca izin isteyip kalktı, bir daha da görmedim. bir sonraki gün öldüğünü öğrendim.
zweig böyledir işte. karakteriyle sizi dost eder. ölseler bile unutmazsınız. bu kadın bana hiç yabancı gelmedi. benzeri bir aşk yaşadığımdan değil, duygusal boşluğundan, içinin ölmeye yüz tutmuş olmasından tanıdım.
anlatım gayet sade, duyguları harekete geçirme ultra büyük ve çaresizliği hissettirme olağanüstüydü.
acaba intihar etmeseydi daha neler yazardı bu adam, diye düşünmeden edemiyor insan.
ayh, duygulandım yine. alıntı cümle bırakıp kaçayım;
-"insanlar arasında yalnız kalmaktan daha korkunç bir şey yoktur."
şöyle oldu; sanki serin bir akşam üstüydü, kaldırıma çökmüş yorgun bir kadın gördüm ve yanına oturdum. nedensizce kadının donuk gözlerle etrafı seyrettiği şeklinde canlanır gözümde. sonra bu kadın bunu bekliyormuş gibi başından geçenleri tek tek anlatmaya başladı.
çocukluk ila gençlik arasındaki dönemine henüz adım atmıştı. annesiyle birlikte oldukça bir yaşam sürerken karşılarındaki daireye taşınan ve ondan yaşça büyük olup kendi halindeki yaşayan o adama aşık olmuştu. aşkın büyüsüdür ya; sıradan hayatı renklenmiş, ömrünü heba edebileceği bir amaç bulmuştu. değil mi ki zaten bizi amaçlarımız tüketir? kadın da amacının peşinden giderken yaralar almıştı.
adamın karşısına "(i: kapıyı açtığı için teşekkür ettiği küçük kız" diye çıkamadığından, şahsın yolda gördüğü rastgele bir kadın olarak çıkmıştı. henüz on sekiz yaşındayken yalnızca bedeninin değil, ruhunun da bekaretini teslim etmişti. adam ise bunların hiçbirinin farkında değildi. kadın ağlıyordu anlatırken, ağladığının farkında değildi ama. gözyaşı dökmeye alışkın olduğundan herhalde.
neyse, bu adam kadınla yeniden bir araya geldiklerinde dahi onu tanımamıştı. yeniden karşılaştığı bu beden hiç tanıdık gelmemişti ona, üstelik birlikte geçirdikleri gecenin sabahında kadına hediye olarak çantasına koyduğu paraları bırakmıştı, bir de zeki bakışlı oğlunu. her şeye rağmen ne öfkelenmişti ne kırılmıştı ne de aşkından vazgeçmişti ismini sormayı unuttuğum hanımefendi. oğlu ölmüştü, o da kendini iyi hissetmiyordu ve olup biteni hayatını öylece yaşayıp giden o herife anlatmak için kağıda dökecekti. usulca izin isteyip kalktı, bir daha da görmedim. bir sonraki gün öldüğünü öğrendim.
zweig böyledir işte. karakteriyle sizi dost eder. ölseler bile unutmazsınız. bu kadın bana hiç yabancı gelmedi. benzeri bir aşk yaşadığımdan değil, duygusal boşluğundan, içinin ölmeye yüz tutmuş olmasından tanıdım.
anlatım gayet sade, duyguları harekete geçirme ultra büyük ve çaresizliği hissettirme olağanüstüydü.
acaba intihar etmeseydi daha neler yazardı bu adam, diye düşünmeden edemiyor insan.
ayh, duygulandım yine. alıntı cümle bırakıp kaçayım;
-"insanlar arasında yalnız kalmaktan daha korkunç bir şey yoktur."
devamını gör...
erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular
toplanın hanımlar, durum ciddi.
öncelikle üşenmeyip okuyacaklar için bir de şarkı bırakayım. tabii şarkıyı dinleyip okumadan da gidebilirsiniz, sorun etmem.
5-6 ay önce tanıştığım iş arkadaşıma karşı yaklaşık 1 aydır bi şeyler hissediyorum. hoşlanıyorum ondan. ofise ilk geldiğimden beri bana hep yakınlık gösterdi, ben de karşılık verdim. hatta bu konuyla ilgili şöyle bi konuşma geçti aramızda; "kafamın uyuştuğu kimse yok ofiste, seninle uyuşuyoruz, o yüzden yakın davranıyorum. bundan rahatsız olmuyorsun di mi" dedi. "hayır, aksine, hoşuma bile gidiyor, daha az yalnız hissediyorum burda" dedim. gülüştük geçtik. yakınlık dediğim de şunlar; ofise giriyorum bakışıyoruz tatlı bi bakışla göz kırpıyor, (masalarımız yan yana sayılır, arada bi masa boş sadece) yanımdan geçerken kulağıma naber, nasılsın diye fısıldıyor sürekli, sandalyemi sallıyor geçerken, koluma, omzuma dokunuyor aynı şekilde geçerken. bazen muhabbet ederken elini gösterip kedisinin nasıl çizdiğini anlatıyor, elini tutup bakıyorum falan. bi şeyler sormak için yanıma çağırdığımda başını omzuma yasladığı oluyor ya da ayakta dururken kolunu omzuma koyup yanıma doğru eğiliyor bilgisayara bakmak için. bi ara birkaç toplantıya soktu beni, tecrübe olsun diye. dinliyorum sadece, gerginim de. beni iyice germek için kulağıma bi şeyler fısıldıyo hatta öyle yapınca bi keresinde ben de onun kulağına "ojelerine bayıldım" diye fısıldamıştım ve kıpkırkımızı olmuştu. hem kafaca uyuşuyoruz hem de iş ortamına göre fazla sayılabilcek fiziksel temas da var aramızda. bu tarz şeyler işte yakınlık dediğim, okul ortamındaki yakınlık gibi aslında ama iş yerinde olunca farklı yorumlayabiliyorum sanırım.
uzun uzun yazıyorum çünkü içimi de boşaltıyorum ve iyi geliyor. geçen pazar sözlüğe de yazmıştım hatta bi arkadaşımızın düğününe gittik. benim en yakın arkadaşım onun da iş arkadaşı. kız istemeye falan katılmam lazım tabii öyle en son salona gitmek olmazdı. yanımda gelcek kimse olmadığı için o'na söyledim benimle gelir misin diye. tamam dedi. sabah erkenden aldım, kahvaltı yaptık, sonra damat evi, kız evi, salondu derken akşama kadar beraberdik ve çok keyifliydi. en son evine bıraktıktan sonra teşekkür ederim yazdım beni yalnız bırakmadığın için o da rica ederim dedi ben dayanamayıp tek kalp emojisi attım. ilk kurşunu attım orda galiba. pazartesi öğle arası yaklaşırken dışarıda yiyelim mi dedim yok ya yoğunum biraz dedi. o andan itibaren düştüm tamamen. hoşlandığımı hissedip geri çekildiğini düşündüm. pazartesiden beri yine iletişim var aramızda ama bi ufak gerginlik de var gibi.
ben artık konuşmak istiyorum. 1-2 hafta gözlemliyim tavırlarını, eskisi gibi sıcaklık olmazsa aramızda durumu fark edip çizgiyi çekti derim diye düşünüyordum. fakat beklemek zulüm geliyor. birkaç gündür hoşuma gidecek şeyler duymayacağımı düşünmeme rağmen bi an önce konuşayım da her şey netleşsin istiyorum. güzelce açıklıyayım. hoşlanmanın dışında arkadaşlığını da seviyorum çünkü. benim kafamdaki karışıklık bitsin, yakınlıklarını yanlış yorumlamayayım o da bilsin ve aramızda gerginlik kalmasın. beraber çalışmaya devam edicez sonuçta.
soru nerede diyeceksiniz şimdi. tamamı bi soru. durumu değerlendirip bi şeyler söyleyin lütfen bana. bu arada kadınlar belki bi kadın gözüyle daha farklı yaklaşabilirler diye bu başlığa yazdım ama erkek yazarların da görüşünü almak isterim elbette. tabii okumaya üşenmezseniz. *
öncelikle üşenmeyip okuyacaklar için bir de şarkı bırakayım. tabii şarkıyı dinleyip okumadan da gidebilirsiniz, sorun etmem.
5-6 ay önce tanıştığım iş arkadaşıma karşı yaklaşık 1 aydır bi şeyler hissediyorum. hoşlanıyorum ondan. ofise ilk geldiğimden beri bana hep yakınlık gösterdi, ben de karşılık verdim. hatta bu konuyla ilgili şöyle bi konuşma geçti aramızda; "kafamın uyuştuğu kimse yok ofiste, seninle uyuşuyoruz, o yüzden yakın davranıyorum. bundan rahatsız olmuyorsun di mi" dedi. "hayır, aksine, hoşuma bile gidiyor, daha az yalnız hissediyorum burda" dedim. gülüştük geçtik. yakınlık dediğim de şunlar; ofise giriyorum bakışıyoruz tatlı bi bakışla göz kırpıyor, (masalarımız yan yana sayılır, arada bi masa boş sadece) yanımdan geçerken kulağıma naber, nasılsın diye fısıldıyor sürekli, sandalyemi sallıyor geçerken, koluma, omzuma dokunuyor aynı şekilde geçerken. bazen muhabbet ederken elini gösterip kedisinin nasıl çizdiğini anlatıyor, elini tutup bakıyorum falan. bi şeyler sormak için yanıma çağırdığımda başını omzuma yasladığı oluyor ya da ayakta dururken kolunu omzuma koyup yanıma doğru eğiliyor bilgisayara bakmak için. bi ara birkaç toplantıya soktu beni, tecrübe olsun diye. dinliyorum sadece, gerginim de. beni iyice germek için kulağıma bi şeyler fısıldıyo hatta öyle yapınca bi keresinde ben de onun kulağına "ojelerine bayıldım" diye fısıldamıştım ve kıpkırkımızı olmuştu. hem kafaca uyuşuyoruz hem de iş ortamına göre fazla sayılabilcek fiziksel temas da var aramızda. bu tarz şeyler işte yakınlık dediğim, okul ortamındaki yakınlık gibi aslında ama iş yerinde olunca farklı yorumlayabiliyorum sanırım.
uzun uzun yazıyorum çünkü içimi de boşaltıyorum ve iyi geliyor. geçen pazar sözlüğe de yazmıştım hatta bi arkadaşımızın düğününe gittik. benim en yakın arkadaşım onun da iş arkadaşı. kız istemeye falan katılmam lazım tabii öyle en son salona gitmek olmazdı. yanımda gelcek kimse olmadığı için o'na söyledim benimle gelir misin diye. tamam dedi. sabah erkenden aldım, kahvaltı yaptık, sonra damat evi, kız evi, salondu derken akşama kadar beraberdik ve çok keyifliydi. en son evine bıraktıktan sonra teşekkür ederim yazdım beni yalnız bırakmadığın için o da rica ederim dedi ben dayanamayıp tek kalp emojisi attım. ilk kurşunu attım orda galiba. pazartesi öğle arası yaklaşırken dışarıda yiyelim mi dedim yok ya yoğunum biraz dedi. o andan itibaren düştüm tamamen. hoşlandığımı hissedip geri çekildiğini düşündüm. pazartesiden beri yine iletişim var aramızda ama bi ufak gerginlik de var gibi.
ben artık konuşmak istiyorum. 1-2 hafta gözlemliyim tavırlarını, eskisi gibi sıcaklık olmazsa aramızda durumu fark edip çizgiyi çekti derim diye düşünüyordum. fakat beklemek zulüm geliyor. birkaç gündür hoşuma gidecek şeyler duymayacağımı düşünmeme rağmen bi an önce konuşayım da her şey netleşsin istiyorum. güzelce açıklıyayım. hoşlanmanın dışında arkadaşlığını da seviyorum çünkü. benim kafamdaki karışıklık bitsin, yakınlıklarını yanlış yorumlamayayım o da bilsin ve aramızda gerginlik kalmasın. beraber çalışmaya devam edicez sonuçta.
soru nerede diyeceksiniz şimdi. tamamı bi soru. durumu değerlendirip bi şeyler söyleyin lütfen bana. bu arada kadınlar belki bi kadın gözüyle daha farklı yaklaşabilirler diye bu başlığa yazdım ama erkek yazarların da görüşünü almak isterim elbette. tabii okumaya üşenmezseniz. *
devamını gör...
isminde ulama olan ünlüler
kadi rinanır.
müni rözkul
halitak çatepe
merye muzerli
umutsa rıkaya
deme tevgar
müni rözkul
halitak çatepe
merye muzerli
umutsa rıkaya
deme tevgar
devamını gör...
wampanoag
beyazlar geldiğinde bugünkü rhode island ve massachusetts civarında yaşayan, algonkin dili konuşan bir kızılderili kabilesidir.
topraklarına gelen ingiliz'lere iyi davrandılar. hatta meşhur şükran günü olayını gerçekleştiren kabiledir. beyazlara tarım ve balıkçılık yapmaları için yardım ettiler.
kızılderililerin böyle iyi davranması, ingiliz püritenlerin yerlileri hristiyan yapmaya çalışmalarını kolaylaştırdı. artık bazı kızılderililer hristiyan olmuştu ve beyazlar gibi yaşıyorlardı.
wampanoag reisi metacomet liderliğinde birçok kabile, beyazların yerli topraklarını ele geçirmesine ve yerlilerin beyazlara benzeyerek bir şekilde yok olacağını düşünerek savaş başlattılar. tarihe king philip savaşı diye geçen olaylarda, birçok kasaba yok edildiği halde, uzun süren savaş sonunda yenildiler.
önce ingilizler, sonra a.b.d hükümeti ile anlaşarak belli bölgede yaşamayı kabul ettiler. bugün massachusetts eyaletinde bulunan rezervasyonda yaşıyorlar.
topraklarına gelen ingiliz'lere iyi davrandılar. hatta meşhur şükran günü olayını gerçekleştiren kabiledir. beyazlara tarım ve balıkçılık yapmaları için yardım ettiler.
kızılderililerin böyle iyi davranması, ingiliz püritenlerin yerlileri hristiyan yapmaya çalışmalarını kolaylaştırdı. artık bazı kızılderililer hristiyan olmuştu ve beyazlar gibi yaşıyorlardı.
wampanoag reisi metacomet liderliğinde birçok kabile, beyazların yerli topraklarını ele geçirmesine ve yerlilerin beyazlara benzeyerek bir şekilde yok olacağını düşünerek savaş başlattılar. tarihe king philip savaşı diye geçen olaylarda, birçok kasaba yok edildiği halde, uzun süren savaş sonunda yenildiler.
önce ingilizler, sonra a.b.d hükümeti ile anlaşarak belli bölgede yaşamayı kabul ettiler. bugün massachusetts eyaletinde bulunan rezervasyonda yaşıyorlar.
devamını gör...
huzur veren şeyler
sessizlik, sakinlik, gece insana huzur veren şeylerin başında gelir. bunların haricinde sevdiğin bir insanla hasbihal etmek, müzik dinlemek, kitap okumak ve en önemlisi huzurunu bozan şeyleri hayatından çıkarmaktır belki de huzurlu olabilmek adına yapılacak en doğru şey budur. *
devamını gör...