az önce ve benim her zaman başıma gelen hadise.canım anksiyete ilacımı az önce eczaneden almışken; gıcır gıcır kutusunu yine yanlış taraftan açıp iki saatte ilaçlarıma ulaşabildim. *acaba bu sadece benim lanetim mi yoksa bir mantığı var mı gerçekten merak ediyorum.sevgili kafacılar sanki bunun murphy’s law la da alakası olabilir gibime geliyor ya neyse....o zaman ben ilaçları alıp kutularını parçalayarak yanlış yerden açmaya devam galiba. *
devamını gör...

ekşide 3,5 yıl bekledim yazar olmak için.. ne hakaretler, saçma sapan şeyler duydum (bkz: çaylak) olduğum dönemde.

ekşi, sırf bel altı çalışır hale geldi. özgürlük bu olmamalı. tanım girerken bile adamlar saydırıyor. (bkz: komik) olduğunu savunuyorlar bir de..

kafayı görünce direk geldim oradaki yazar hesabımı kapatıp. tek dileğim umarım buranın suyu çıkmaz..
devamını gör...

yök başkanının üniversitelerin tanımını yaparken sarf ettiği sözlerdir. yine emanet edilmekten ve birilerinin himayesi altına girmekten kurtulamamışız... buradan
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok güzel bir oyuncu.ideal tipim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1950 ile 1970 yılları arasında yaptığı zihin kontrolü çalışmalarıyla tarihe geçen ispanyol doktor. "bize çip takacaklar" mevzusunun da esas çıkış noktalarından biridir çalışmaları.

ispanya iç savaşı'nın hemen öncesinde doktorluk unvanını kazanmıştı delgado. başlarda göz doktoru olmak istiyordu babası gibi ama bazı makaleler okuduktan sonra beyin daha çok ilgisini çekmeye başladı.

bugün çok net biliyoruz ki, beynimiz elektrik sinyalleri yayıyor ve bu sinyallerin manipülasyonu mümkün. delgado da bunu başaran en ünlü isim.

***

delgado, stimoceiver adlı bir alet icat eder. bu aletle beynin yaydığı sinyalleri kontrol etmek mümkündür. insanlar ve hayvanlar üzerinde çeşitli deneyler yapan delgado, 20 yıl içerisinde bu konu hakkında 134 makale yayımladı. deney sonuçları oldukça ilginçti: sakin hayvanları vahşileştirme, vahşi hayvanları sakinleştirme, 2 kişinin birbirine aşık olmasını sağlama vesaire...

***

delgado bunları ilk başta, kablolu birtakım aracıların beyne yerleştirilmesi aracılığıyla yapıyordu. ancak zamanla yöntemi geliştirmiş ve çip + uzaktan kumanda ile işi halletmeye başlamıştı. yaklaşık 50-60 yıl önce bu aşamaya gelmiş olan bir işin günümüzde hangi aşamaya geldiği bilinmez ama özellikle "bize aşıyla çip takacaklar" iddiasının çıkış noktası budur, başta dediğim gibi. yani çip konusu insanları takip etmek amacıyla değil, zihin kontrolü sağlama amacıyla birlikte anılmaktadır literatürde.

delgado'nun en meşhur deneyinden bir parça izleyelim. matadora saldırmak üzere olan bir boğanın, düğmeye basıldığı an durduğunu videodan izleyebilirsiniz:

devamını gör...

insanların can sıkıntısına dışarı çıkıp, markete cips almaya çıktığı bir gün daha.
bizimkiler dizisindeki benim adım cemilgibi oturdum, caddeye bakan pencereden dışarıyı izliyorum, çekirdeğim yanımda. her gün aslında haftasonları nerdeyse aynı insanları görüyorum, bir yandan da analiz yapıp küçük hikayeler yazıyorum kafamda.
bir amca var yaş 50-60 arası haftasonları aynı saatlerde çıkıyor. nasılsa kimse yok diye maskesi de yok. sen böyle rahat dolaş diye biz evdeyiz amca. sağlıkçılar da sen böyle rahat dolaş diye çalışıyorlar...
başka biri de markete girdi, cips almış poşette sadece cips var. yahu kadınlar hadi anlıyorum ekmek almaya gönderiyorsunuz erkekleri de, cips için göndermeyin bari. sonra neden erkekler virüsten daha çok ölüyor??
çöpleri karıştırıp işe yarar bişey var mı diye bakanlar... aynı çöpü iki kere kontrol ediyorlar bi günde nerdeyse. hijyen önemli diyoruz ama bu insanlar napsın? evde bile kolonya ile geziyoruz biz...
bir sürü araba geçiyor, anormal günlerden bir farkı yok bu günün... çocukken plakalardan kelime ya da cümle türetmece oynardık. hadi dedim oynayayım. daha bi cümle kuramadan diğer araba geçiyor...
motorcu kuryeler ekmek parası peşinde ama “kalbim tatilde” şarkısını çalan bir araba sahibinin neyin peşinde olduğunu çözemedim...
yürüyüşe çıkan kadınlar. afferin size bizim aklımıza gelmemişti bu güzel havada çıkıp yürümek.
6 kişilik bir aile de çıkmış yürüyüşe. çoluk çocuk dışarda...

mahallenin bıçkın delikanlısı bobittin ve arkadaşları öğrendi bir tek karantinayı, geçen arabaların arkasından koşturup havlıyorlar. herkesin başına bir bobittin dikelim o halde...

yahu düşünüyorum da ben niye evdeyim??
devamını gör...

dişli rakip isterim
vişneyi reçel edeyim
atışma başladı başlayacak
laflarımı hazır edeyim
devamını gör...

dur.. diyebilen.. hem kendine hem de bir baskasina..
olgunluğun anasıdır..
devamını gör...

büyük usta hem bilim insanı hem de bir bilim kurgu yazarıdır. kendisi yazmak eylemini nefes almakla eşdeğer tutmuştur. daha 20 yaşında vakıf gibi bir bilim-kurgu kutsalı olan seriyi yazmaya başlamıştır.

yahudi asıllı abd vatandaşı rusya doğumludur. daha küçük yaşlarında her daldan kitap okumaya başlamıştır. bu sayede hayalgücü olağanüstü gelişmiştir. okuma sırası da hayli karışıktır kitaplarına başlamadan önce biraz okuma yapmak gerekebilir fakat başlayınca su gibi akar.

"ölümden sonra yaşama inanmıyorum, bu
yüzden ömrümü cehennemden ya da daha kötüsü cennetten korkarak geçirmek zorunda değilim. cehennemin işkenceleri ne olursa olsun, cennetin sıkıcılığının daha beter olacağını düşünüyorum."

“bilimde duyması en heyecan verici ve bir çok keşfin habercisi olan söz ‘buldum!‘ değil, şudur: 'bu çok eğlenceliymiş'"
devamını gör...

incik boncuk hediye edilen canlılardan biridir.


-komşu komşu

-hu, hu!

-oğlun geldi mi?

-geldi

-ne getirdi?

-inci, boncuk.

-kime, kime?

-sana, bana.

-başka kime?

-kara kediye

-kara kedi nerede?

-ağaca çıktı

-ağaç nerede?

-balta kesti

-balta nerede?

-suya düştü.

-su nerede?

-inek içti.

-inek nerede?

-dağa kaçtı.

-dağ nerede?

-yandı, bitti kül oldu.
devamını gör...

seviyorsanız ve karşıdaki kişinin iyiliği için yapıyorsanız bile sizi iyi görmeyecektir. o vicdan boru gibi gene bize girecektir. zor, çok çok zor.
devamını gör...

ıspanağın içindeki demir oranının yanlış hesaplanması(bkz: 100 gramda 3.5 gram yazacakken 35 gram yazmak) ve bu yanlışın tam 67 yıl sonra fark edilmesi sonucu ortaya çıkan olaylar zinciridir. temel reisin ıspanak yedikten sonra güçlenmesinin altında da bu yanlış bilgi yatar. gerçekler öğrenildiğinde ise artık çok geçtir, koca bir nesil ıspanağın demir deposu olduğuna inanmıştır.*
devamını gör...

doğru tespit.
bazen dakikalarca uğraşıp açtığım başlık, açıldığı gibi kalıyor. ilgi çekmiyor demek ki.
devamını gör...

hiçbir b*k yapmadıkları hayatlarını ve kendilerini övmek. bir de kendi aptal zihniyetlerini çoğaltmak adına durmadan üremek.
devamını gör...

"sevilmemek yalnızca şanssızlıktır. hiç sevmemek mutsuzluktur. bugün, hepimiz bu mutsuzluktan ölüyoruz."
albert camus
devamını gör...

olasıdır, ikiside gönül almayı bilen kişilerdir.

sırf karşılık gibi görünmesin diye zamanında nickaltına yazamadığım bir sürü yazar oldu. boş yere kasmışım kendimi, her şeyin eleştirildiğini unutmuşum.
devamını gör...

uzun vadede en çok yapmak istediğim zor bir iştir. kendimce bir yol haritası çizdim, belki bunu isteyenlere bakış açısı olur diye paylaşmak istiyorum.

bunu yapmak için öncelikle bol bol okumak gerekiyor. ancak okumaktan kastım, şu kadar kitap okumak değil. bunu yaparak hiçbir yere varamayız. "bir ayda dört kitap bitirdim" diyen bir insanın yaklaşımı bana hiçbir zaman anlamlı gelmedi. bir insanın okuduğu şeyler, ilgi alanından, merakından bağımsız olursa orada çıkacak tek sonuç verimsizlik olur. içselleştirerek, anlam vererek okunan bir kitap size dört kitaptan fazlasını kazandırır. bu benim cılız bir analizim olabilir ancak bakış açımı şöyle somutlaştırmak istiyorum, karar size kalmış:

sözgelimi ayda dört kitap okumuş bir adamın, eğer ki rastgele seçilmiş dört kitapsa veya bu işi nitelikten ziyade nicelik açısından değerlendiriyorsa ulaşacağı sonuç şu olur: bindokuzyüzseksendört harika bir distopya doğrusu! evet, tam olarak böyle olur. yüzeysel kalır, kurgu çok kısa zamanda kaybolur, size kalan üç beş etkileyici sahne, hayal dünyasındaki bir miktar gelişim ve size verdiği haz. işte bu kadar. ancak, yine sözgelimi aşkı anlamlandırmak isteyen bir adamın vadideki zambak okuması ile alacağı sonuç şu olur: okuduktan sonra geçen on yıldan sonra bile "aşk, bir tutkudur; tahayyül ötesi bir şeydir, insanın diğer tüm düşüncelerini, hayallerini, tutkularını, maddi manevi tüm tasarrufunu bir paçavra gibi fırlatıp atabileceği bir güçtür; ah, benim minik henriette'im. bu yüzden içselleştirilerek okunan, merak duygusuyla yola çıkılan okumaların verimi yüksektir. ben buna, biraz da mühendislik yaklaşımıyla şöyle bir yöntem geliştirdim:

öncelikle yazacağımız romanın kurgu temelli mi olacağı yoksa gündelik yaşama bol atıfta bulunulan, duyguları, insan olmayı, yaşamı anlatan, kurgu yönü ağır basmayan bir roman mı olacağını seçeceğiz. ben bu konuda daha çok ikinci seçeneği değerli buldum. okuma yaparken de bu yönde kendimi geliştirmeye karar verdim. bu yüzden de kurgu temelli, örneğin seferad gibi romanlar bana film izlemiş hissi verirler. eğer bir celine paragrafına benzer bir çözümleme bulamazsam, romandan uzaklaşırım. gözlerim sürekli "hadi abi, başla artık şov yapmaya" diyerek o girizgahı arar.

bu konuda da fante, celine, proust gibi üstadları örnek alıyorum. yukarıda söylediğim gibi "işte bu, baba sen busun ya" derim. daha önce de söylemiştim, genellikle fenerbahçenin 90. dakikada gol atıp kazanmasına sevindiğim gibi, çocukça bir sevgi kaplar içimi; baş parmağımı öpüp havaya kaldırarak "sen bu hayata rastgele gelmiş olamazsın, sen bu dünyaya ait olamazsın" gibi şeyler söylerim. bu adamlar benim dostum abi, bu adamlar benim ulu önderlerim. bol bol dostoyevski, turgenyev, tolstoy, gorki, goethe, balzac, zola, canetti, camus vs. vs. okudum. oralardan da çok farklı bakış açıları ve yaklaşımlar öğrendim. ancak ulu önder celine, fante ve proust temelli bir görüşü tercih ettim. felsefi bir temel de bence olmazsa olmaz. bu yüzden schopenhauer okudum bol bol. 2. dünya savaşı, insanlarda birçok insanı duyguyu tanımlama, hatırlama ya da yok etme fırsatı verdiği için hitler almanyasını, mao çin'ini, stalin rusyasını okudum ansiklopedilerden, belgesellerden o savaşı, sefaleti hissetmeye çalıştım ve sonuçta bir savaş karşıtı olmayı, savaşın bizden çaldıklarını anlamaya birazck yaklaştım. ilerleyen zamanlarda, ekonomik özgürlüğümle beraber felsefeye daha da eğilmeyi düşünüyorum. özellikle freud ve jung gibi psikoloji alanında çalışmalar yapan üstadlara da başvurmak elzem. başkaları da ona göre tercihini yapacaktır.

şimdi bunun diğer aşaması yazmak. yazmak için de öncelikle denemeler, kendi bakış açınızla yorumlamalar yapmamız gerekiyor. benim entrylerimi okuyanlar varsa, mutlaka bir duyguyu, bir olayı, kişiyi kapsamlı bir şekilde ele almaya çalıştığımı görürler. genellikle entrylerim de küçük pasajlar şeklinde oluyor.

yine son olarak çok önemli olduğunu düşündüğüm, bir konuya dikkat çekeceğim. bana göre, kendi yaşamına, çevresine, çevresinde dönen dramlara, hayal kırıklıklarına, hüzünlere, ızdıraplara kayıtsız kalmış bir insan kitap falan yazamaz. o yüzden yaşanılan olayları "bunu yapan maldır, net" ya da "seven insan bunu yapar, gerisi boştur" "aldatan namussuzdur, bu kadar" gibi sığ, iğrenç bir şekilde değerlendirmemeye dikkat ettim. ortada bir şerefsizlik varsa da bu şerefsizliğin sebeplerini, sonuçlarını düşünmeye özen gösteririm. bir de bu konularda sevgili dostlarıma vereceğim en önemli tavsiye, insanları dinlemek olur. bol bol yaşlıları dinlerim. kendi dedemi ananemi, arkadaşlarımın büyüklerini denk geldiğim anda çay demleyip saatlerce dinlerim. hiçbir zaman yaşayamayacağınız tecrübeleri de bu şekilde empati gücünüz oranında deneyimleyebiliyorsunuz. örneğin; benim dedem 1970 yılında ırak felluce'ye çalışmaya gitmiş. 6 aylık sürecin her detayını defalarca dinledim. bir yol hikayesini, yola çıktıkları saatten mercedes otobüsün modeline kadar, bu yolculukta hissettiği duyguları, sınırı geçerken hissettiklerini, orada çalışan işçi sınıfının davranışlarını, hikayelerini hepsini dinledim.

bunlar size müthiş tecrübeler katıyor inanın, mutlaka yaşlıları, deneyimi nispetinde başından bir iş geçmiş insanları dinleyin. tüm bunları sentezleyecek beyniniz. sonuçlar çok güzel oluyor, inanın farkı hissediyorsunuz. bir konuda gayet normal bir konuşma yapıyorsunuz ve karşılığında "ya sen nasıl böyle konuşabiliyorsun" diyor insanlar. o sentezi beyninize bırakın, şovunu yapacaktır. hepimize iyi okumalar dilerim, inşallah bir gün istediğimiz şeyleri yapabiliriz.
devamını gör...

(bkz: sen kimsin)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ismi olmayanlar böyle bu başlıkta.. ben dahil.....
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim