üç kelimede istanbul
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının takipçi sayıları
(bkz: kadın yazarların daha fazla oylanması ve takipçilerinin daha fazla olması)
bi arasan daha bir sürü başlık var böyle, inanamazsın?
bi arasan daha bir sürü başlık var böyle, inanamazsın?
devamını gör...
yıl biterken dilek tut
her akşam dilediğim gibi kendim, sevdiklerim ve ülkem için sağlıklı, huzurlu, bereketli bir yıl olmasını diliyorum.
devamını gör...
ölmek
ve nihayet ölüm beni bulduğunda; ben sabırsızlıkla onu bekliyor olacağım.
devamını gör...
babanın evde olmasının verdiği huzursuzluk
kesinlikle böyle bir gerçek vardır. babanızın karakterine göre değişecek eylemdir. babanız olduğunda evde hiçbir şekilde huzur kalmıyor ise evde olmamasinda ki o huzuru anlayamazsiniz. bazen evde olmaması dünyada ki en güzel şey bile olabilir. dünya o dakikalar arasında guzellesir.
anladığım kadarıyla çok az insan empati yeteneğine sahip, çünkü yok babandir, yok şudur, yok budur laflarını ederler ve babacilik overler. ancak bu dünyada her baba sizlerin babası kadar mükemmel, iyi ya da merhametli bir kalbe sahip olmadığı gerçeğini bilmelisiniz fikrimce.
ve sonuç olarak bu huzuru yalnızca babanizin, tum ailenize zarar verdiğinizde anlayabilir, icsellestirebilirsiniz sayın okurlar.
anladığım kadarıyla çok az insan empati yeteneğine sahip, çünkü yok babandir, yok şudur, yok budur laflarını ederler ve babacilik overler. ancak bu dünyada her baba sizlerin babası kadar mükemmel, iyi ya da merhametli bir kalbe sahip olmadığı gerçeğini bilmelisiniz fikrimce.
ve sonuç olarak bu huzuru yalnızca babanizin, tum ailenize zarar verdiğinizde anlayabilir, icsellestirebilirsiniz sayın okurlar.
devamını gör...
putin'in pitbull'a benzemesi
çakal ve kurt melezine daha çok benzemektedir.
devamını gör...
castlevania
1999 yılında serinin game boy için çıkan 3. oyunu castlevania legends ile evrenine giriş yaptığım eğlenceli seri. hey gidi sonia belmont... ehm, neyse. daha sonra bir takım aksilikler ile birlikte seriden uzaklaşsam bile 2010-2011 yılları arasında harmony of despair ile seriye geri dönmüş fakat yıllar önce aldığım tadı hiç ama hiç alamamıştım, rezil bosslar ve hiçe sayılan hikaye ile igarashi gözümde iyiden iyiye düşmüştü. koji igarashi'ye ayrı konami'ye ayrı hakaretler sıralarken castelvania: lords of shadow ile kaybettiğim oynama şevkini geri kazandım fakat konami sanki onun düşmanıymışım gibi 2013 yılında piyasaya sürdüğü lords of shadow- mirror of fate ile yine seriden nefret ettirmeyi başardı. 2017 yılında çıkan web dizisi yüzünden şimdilerde yana yakıla aria of sorrow aramaktayım, gençliğimi yedin netflix.
diziye geri dönersek, çizimler vasatın üstündeydi ve bence serinin ana temasına da uygundu. gotik atmosfer özlemimi tamamen giderdi. dracula, alucard, carmilla, trevor belmont ve hector'un seslendirmelerini de sevdim ama sypha'nın seslendirmesi aksanından mı yoksa karakterle bir türlü senkronize olamamasından mı bilemiyorum sinir bozucuydu ki ben sypha karakterini oldum olası sevmişimdir. dracula's curse oldukça güzel bir seçim olmuş ki ilk iki sezon bu yüzden akıp gitti resmen ki bunda toplamda sadece 12 bölüm olmasının da etkisi var. karakterlere derinlik katılmalıydı ama ilk sezonu 4 bölümden ibaret yaparak bu şansı hiç ettiler ve 2. sezonda ne kadar toparlamaya çalıştılarsa da bence olmadı.
alucard karakterinin karizması için izlemiş olsam bile dracula'nın bakış açısına yönelimim daha fazla oldu. ne kadar bilinçsizce ve tamamen hüsran içerisinde hareket etse de sonuna kadar haklıydı. tüm komplike düşünme yetilerine rağmen yine de vahşi hayvanlar gibi davranmayı seçen insanoğlu ölmeyi ve yok oluşa sürüklenmeyi tamamen hak ediyordu. iki üç tanım önce rebreanu, biermann, savaş karşıtlığı falan diyerek ağlıyordun, yaa gandalf kardeş. biz bu hesabı iki kişi kullanıyoruz da. * yok öyle bir şey sözlük, şimdi durduk yere başımız ağrımasın.
katliam sahnelerini gerçekten güzel tasarlamışlar, belmont'u savaşırken izlemek bir yana çekinmeden en kanlı sahneleri bile izleyicinin gözünün içine sokmuşlar ve bu görsel açıdan tam bir şölen yaratıyor. benim diyen korku filmlerinde bu kadar vahşet izleyemiyoruz. alucard-trevor atışmaları ne kadar seriyi keyiflendirse de diyaloglar bazen basitleşiyor ama yine de ara ara verilen güzel mesajları yakalamak da mümkün.
diziye geri dönersek, çizimler vasatın üstündeydi ve bence serinin ana temasına da uygundu. gotik atmosfer özlemimi tamamen giderdi. dracula, alucard, carmilla, trevor belmont ve hector'un seslendirmelerini de sevdim ama sypha'nın seslendirmesi aksanından mı yoksa karakterle bir türlü senkronize olamamasından mı bilemiyorum sinir bozucuydu ki ben sypha karakterini oldum olası sevmişimdir. dracula's curse oldukça güzel bir seçim olmuş ki ilk iki sezon bu yüzden akıp gitti resmen ki bunda toplamda sadece 12 bölüm olmasının da etkisi var. karakterlere derinlik katılmalıydı ama ilk sezonu 4 bölümden ibaret yaparak bu şansı hiç ettiler ve 2. sezonda ne kadar toparlamaya çalıştılarsa da bence olmadı.
alucard karakterinin karizması için izlemiş olsam bile dracula'nın bakış açısına yönelimim daha fazla oldu. ne kadar bilinçsizce ve tamamen hüsran içerisinde hareket etse de sonuna kadar haklıydı. tüm komplike düşünme yetilerine rağmen yine de vahşi hayvanlar gibi davranmayı seçen insanoğlu ölmeyi ve yok oluşa sürüklenmeyi tamamen hak ediyordu. iki üç tanım önce rebreanu, biermann, savaş karşıtlığı falan diyerek ağlıyordun, yaa gandalf kardeş. biz bu hesabı iki kişi kullanıyoruz da. * yok öyle bir şey sözlük, şimdi durduk yere başımız ağrımasın.
katliam sahnelerini gerçekten güzel tasarlamışlar, belmont'u savaşırken izlemek bir yana çekinmeden en kanlı sahneleri bile izleyicinin gözünün içine sokmuşlar ve bu görsel açıdan tam bir şölen yaratıyor. benim diyen korku filmlerinde bu kadar vahşet izleyemiyoruz. alucard-trevor atışmaları ne kadar seriyi keyiflendirse de diyaloglar bazen basitleşiyor ama yine de ara ara verilen güzel mesajları yakalamak da mümkün.
devamını gör...
yaptığı tanımlardan bir yazarın profilini tahmin etmek
bence herkes kendi gibi olduğunda sanal dünya artık real oldu hatta hayatımızın büyük bir parçası. beni çok rahat çözebilirsiniz ama tavsiye etmem. smile
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın gününüz güzel olsun. ben elendim siz devam edin.*
devamını gör...
kış tatili görüntülerine soruşturma
göstermelik bir soruşturma olduğunu düündüğüm haber. bu ülkede patrona kodamana bir şey olmaz. olan sadece işçiye, emekçiye ve garibana olur.
devamını gör...
zaman makineniz olsa değiştireceğiniz olay
havvanın yediği elmayı sırtına vurarak kustururdum
devamını gör...
sahibinden.com klişeleri
tavanda lahmacun kadar boya vardır.
devamını gör...
geceye bir kemal sunal repliği bırak
ben buraya neden çıktım? niçin çıktım? nasıl çıktım? bunu izaha gerek yok. gördünüz, yürüdüm çıktım! ama, çıkmamış da olabilirim. çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır. görünen köy... uzakta değildir. buraya çıktık da sonradan çıkmadık mı dedik? bunlar bi takım uydurma laflardır... sahi ya ben buraya neden çıktım? kim çıkardı lan beni buraya!
bu arada; oylarınız damlaya damlaya.. dağdan kestim kereste.
bu arada; oylarınız damlaya damlaya.. dağdan kestim kereste.
devamını gör...
ezginin günlüğü
bir çok nesli büyüten, sözleriyle, melodisiyle yıllar geçse de unutulmayacak protest alternatif türk müzik grubudur. kurucusu nadir göktürk'tür.
edit: peneus doğru söylüyor.
edit: peneus doğru söylüyor.
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
“birinin başkası için değişimini beklemek, bu yüzden gitmek, sevdiğini özgürleştirmektir bazen."
hakan mengüç- hiçbir karşılaşma tesadüf değildir
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
fakat sol frame'e bakınca hiç de öyle görünmemesi.
devamını gör...
insan bir kez aşık olur
yıllar önce bir gün sohbet ederek yürürken, bir abimizin söylediği sözdü. tamamı ise şöyleydi: "insan bir kez aşık olur olm, onunla kavuşamadıysan, diğerlerini anca seversin" o zamanlar tabii biz de aşığız, bu cümleyi çok düşünmüştük; kendimizi hazırlamamız gereken trajik bir senaryo konmuştu ortaya; eğer bu aşkı tamamına erdiremezsek bir daha asla aşık olamayacaktık.
insan bir kez aşık olurmuş, bugün bize bu cümleyi kuran abinin o zamanki yaşından daha büyüğüm, iyi anladım. insan yalnızlıktan bunalıyormuş ya da asgari düzeyde de olsa şefkate muhtaç hale geliyormuş. süreci başlatan bu gibi sebepler, tesadüfen değil, yürekte bir anda elektrik çarpmıyor artık. o yüzden en fazla sevebiliyoruz, eğer ilişkiyi kurduğumuz temel konularda bir sapma olursa buz gibi soğuyoruz ya da uzaklaşmak için türlü rezil bahaneler üretiyoruz.
senelerdir buna uyum sağlayamadım. sevgilileriyle zaman geçirmekten artık tamamen bıkmış, arkadaş ortamına yalanlar söyleyerek kaçıp gelen ve bu zamanlarından aldığı zevki, istemeden de olsa sevgilisiyle geçen zamanı şeytanlaştırarak tanımlayan insanlarla dolu ortalık. hele hele ilişkilerle alakalı toplu sitem edilen zamanlar olur ki sanırsınız savaşıyorlar da iki dakika soluklanmaya gelmişler. elbet insanlar birbirinden soğuyabilir ama bu süreci, bu çatışmayı çekilebilir kılacak olan bana göre aşktır ya da aşkla sevmektir. istisnasız her birinin ilk aşkı başka biri, her biri zamanında bir kadını kalbine gömmek zorunda kalmış. bugün ilişkiler öyle maddi beklentiler üzerine temellenmiş durumda ve bunlar o kadar zayıf temeller ki herkes birbirini aldatmak için sıraya girmiş, belli korkular olmasa aldatacak bir sürü insan var. ben bunca insan tanıdım, maalesef çevremde sadakatinden dolayı aldatmayacak 3 tane adam vardır ve bunların biri terk edildi, hiç şaşırmadım.
insan bir kez aşık olur evet ama bir defa aşık olan, bir daha ilişki kuramaz gibi bir şey yok. olaya nasıl yaklaştığımız, ne kadar samimiyetsizlikten uzaklaştığımız çok önemli. salt cinsellik için, ya da bu çekim adına kişilik beklentilerimizi sağa sola sündürerek kuracağımız ilişkiler iki tarafa da zarar verecektir. eğer işin içinde aşkın efsunu yoksa, orasa her daim berrak kalabilen bir mantık vardır. onu asla kandırmaya çalışmamalıyız.
insan bir kez aşık olurmuş, bugün bize bu cümleyi kuran abinin o zamanki yaşından daha büyüğüm, iyi anladım. insan yalnızlıktan bunalıyormuş ya da asgari düzeyde de olsa şefkate muhtaç hale geliyormuş. süreci başlatan bu gibi sebepler, tesadüfen değil, yürekte bir anda elektrik çarpmıyor artık. o yüzden en fazla sevebiliyoruz, eğer ilişkiyi kurduğumuz temel konularda bir sapma olursa buz gibi soğuyoruz ya da uzaklaşmak için türlü rezil bahaneler üretiyoruz.
senelerdir buna uyum sağlayamadım. sevgilileriyle zaman geçirmekten artık tamamen bıkmış, arkadaş ortamına yalanlar söyleyerek kaçıp gelen ve bu zamanlarından aldığı zevki, istemeden de olsa sevgilisiyle geçen zamanı şeytanlaştırarak tanımlayan insanlarla dolu ortalık. hele hele ilişkilerle alakalı toplu sitem edilen zamanlar olur ki sanırsınız savaşıyorlar da iki dakika soluklanmaya gelmişler. elbet insanlar birbirinden soğuyabilir ama bu süreci, bu çatışmayı çekilebilir kılacak olan bana göre aşktır ya da aşkla sevmektir. istisnasız her birinin ilk aşkı başka biri, her biri zamanında bir kadını kalbine gömmek zorunda kalmış. bugün ilişkiler öyle maddi beklentiler üzerine temellenmiş durumda ve bunlar o kadar zayıf temeller ki herkes birbirini aldatmak için sıraya girmiş, belli korkular olmasa aldatacak bir sürü insan var. ben bunca insan tanıdım, maalesef çevremde sadakatinden dolayı aldatmayacak 3 tane adam vardır ve bunların biri terk edildi, hiç şaşırmadım.
insan bir kez aşık olur evet ama bir defa aşık olan, bir daha ilişki kuramaz gibi bir şey yok. olaya nasıl yaklaştığımız, ne kadar samimiyetsizlikten uzaklaştığımız çok önemli. salt cinsellik için, ya da bu çekim adına kişilik beklentilerimizi sağa sola sündürerek kuracağımız ilişkiler iki tarafa da zarar verecektir. eğer işin içinde aşkın efsunu yoksa, orasa her daim berrak kalabilen bir mantık vardır. onu asla kandırmaya çalışmamalıyız.
devamını gör...