ebu cendel
bir sahâbî. hudeybiye barış antlaşması, medineli müslümanlar ile mekkeli putperestler arasında yapıldı. antlaşma hz. muhammed'in onayıyla yapılmasına rağmen, şartlar görünüşte müslümanların aleyhineydi. hz. ömer gibileri buna tepki gösterdi, müslümanlar hayal kırıklığına uğrayıp küçük düşürülmüş hissettiler. işte bu antlaşmanın maddelerinden biri de şuydu:
mekkeli biri hz. muhammed'in yanına kaçarsa, velisinin isteği üzerine geri verilecek. ama bir müslüman kaçarak mekke'ye sığınırsa, iade edilmeyecek.
işte bu madde, antlaşmadaki müslümanları en üzen maddelerden birisiydi. maddeler yazılmış fakat henüz imzalanmamıştı. tam bu sırada beklenmedik bir anda, ayakları zincire vurulmuş bir genç, zinciri sürükleye sürükleye hz. peygamber'in yanına geldi. bu, daha müslüman olmamış olan(henüz müşrik olan) süheyl bin amr'ın oğlu hz. ebu cendel'di. hz. ebu cendel, sırf müslüman olduğu için müşrikler tarafından zincire vurulmuştu. süheyl, oğlu hz. ebu cendel'e işkence etmişti.
süheyl, hz. ebu cendel'i görünce çok sinirlenip üzerine yürüdü. elindeki dikenli budaklı ağaç dalıyla yüzüne vurmaya başladı. sonra şöyle dedi:
ey muhammed, anlaşmamız gereceğince bana geri vereceğin ilk kişi budur.
hz. muhammed, henüz anlaşmanın imzalanmadığını söyledi ve onu anlaşma hükmünün dışında tutması ricasında bulundu. ama süheyl bunu kabul etmedi. eğer oğlunu geri vermezse anlaşmayı imzalamayacağını söyledi. bunun üzerine hz. muhammed onu iade etti ve anlaşma imzalandı.
süheyl oğlunu tutup çeke çeke götürmeye başladı. hz. ebu cendel müslümanlara hitaben şöyle feryat ediyordu:
ey müslümanlar! müslüman olarak yanınıza gelmiş olduğum hâlde, siz beni müşriklere geri iade mi ediyorsunuz?! işkenceye uğratıldığımı bilmiyor musunuz?! ey müslümanlar! siz bana işkence yapsınlar, beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere geri veriyorsunuz?!
müslümanlar onun bu feryadına dayanamayıp gözyaşlarını tutamadılar. hz. muhammed, hz. ebu cendel'in yanına yaklaştı ve onu şöyle teselli etti:
ebû cendel! bunlarla aramızda yazılan barış yazısı tamamlanmıştır. az daha sabret, allah'tan bunun sevabını bekle. şüphesiz ki, yüce allah senin için de, senin yanında bulunan zayıf ve kimsesiz müslümanlar için de bir çıkış yolu ve bir genişlik yaratacaktır. biz şu kavimle bir barış anlaşması yapmış, kendilerine allah adına söz vermiş bulunmaktayız. onlara verdiğimiz söze vefasızlık edemeyiz.
bundan sonra hz. muhammed, süheyl'den, ebu cendel'i bırakmasını tekrar rica etti. süheyl bunu kabul etmeyince, "öyleyse onu himayene al." buyurdu. süheyl, hz. muhammed'in bu isteğini de reddetti.
fakat süheyl ile birlikte gelen mikraz bin hafz ile huvaytıp bin abduluzza şöyle dediler:
ya muhammed, senin hatırın için onu biz himayemize almaktayız. ona işkence yaptırmayacağız.
fakat daha sonra birçok sahabilerle birlikte hz. ebu cendel de kaçtı. ve kureyşlilerin ticaret yollarını kesip müşrikleri perişan bir hale soktular. en sonunda müşrikler, hz. muhammed'e şöyle haber gönderdiler:
allah aşkına, akrabalık aşkına sen onlara haber sal da bundan böyle her kim senin yanına gelirse, o emniyet ve selamettedir, o geri çevrilmeyecektir.
hz. muhammed bunu mektupla bildirdi. ve hz. ebu cendel ve diğerleri de bunun üzerine medine'ye döndüler.
süheyl bin amr da müslüman, sahâbî olmuştur. geç müslüman olmanın üzüntüsünü hisseder ve kur'an dinlerken ağlardı.
mekkeli biri hz. muhammed'in yanına kaçarsa, velisinin isteği üzerine geri verilecek. ama bir müslüman kaçarak mekke'ye sığınırsa, iade edilmeyecek.
işte bu madde, antlaşmadaki müslümanları en üzen maddelerden birisiydi. maddeler yazılmış fakat henüz imzalanmamıştı. tam bu sırada beklenmedik bir anda, ayakları zincire vurulmuş bir genç, zinciri sürükleye sürükleye hz. peygamber'in yanına geldi. bu, daha müslüman olmamış olan(henüz müşrik olan) süheyl bin amr'ın oğlu hz. ebu cendel'di. hz. ebu cendel, sırf müslüman olduğu için müşrikler tarafından zincire vurulmuştu. süheyl, oğlu hz. ebu cendel'e işkence etmişti.
süheyl, hz. ebu cendel'i görünce çok sinirlenip üzerine yürüdü. elindeki dikenli budaklı ağaç dalıyla yüzüne vurmaya başladı. sonra şöyle dedi:
ey muhammed, anlaşmamız gereceğince bana geri vereceğin ilk kişi budur.
hz. muhammed, henüz anlaşmanın imzalanmadığını söyledi ve onu anlaşma hükmünün dışında tutması ricasında bulundu. ama süheyl bunu kabul etmedi. eğer oğlunu geri vermezse anlaşmayı imzalamayacağını söyledi. bunun üzerine hz. muhammed onu iade etti ve anlaşma imzalandı.
süheyl oğlunu tutup çeke çeke götürmeye başladı. hz. ebu cendel müslümanlara hitaben şöyle feryat ediyordu:
ey müslümanlar! müslüman olarak yanınıza gelmiş olduğum hâlde, siz beni müşriklere geri iade mi ediyorsunuz?! işkenceye uğratıldığımı bilmiyor musunuz?! ey müslümanlar! siz bana işkence yapsınlar, beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere geri veriyorsunuz?!
müslümanlar onun bu feryadına dayanamayıp gözyaşlarını tutamadılar. hz. muhammed, hz. ebu cendel'in yanına yaklaştı ve onu şöyle teselli etti:
ebû cendel! bunlarla aramızda yazılan barış yazısı tamamlanmıştır. az daha sabret, allah'tan bunun sevabını bekle. şüphesiz ki, yüce allah senin için de, senin yanında bulunan zayıf ve kimsesiz müslümanlar için de bir çıkış yolu ve bir genişlik yaratacaktır. biz şu kavimle bir barış anlaşması yapmış, kendilerine allah adına söz vermiş bulunmaktayız. onlara verdiğimiz söze vefasızlık edemeyiz.
bundan sonra hz. muhammed, süheyl'den, ebu cendel'i bırakmasını tekrar rica etti. süheyl bunu kabul etmeyince, "öyleyse onu himayene al." buyurdu. süheyl, hz. muhammed'in bu isteğini de reddetti.
fakat süheyl ile birlikte gelen mikraz bin hafz ile huvaytıp bin abduluzza şöyle dediler:
ya muhammed, senin hatırın için onu biz himayemize almaktayız. ona işkence yaptırmayacağız.
fakat daha sonra birçok sahabilerle birlikte hz. ebu cendel de kaçtı. ve kureyşlilerin ticaret yollarını kesip müşrikleri perişan bir hale soktular. en sonunda müşrikler, hz. muhammed'e şöyle haber gönderdiler:
allah aşkına, akrabalık aşkına sen onlara haber sal da bundan böyle her kim senin yanına gelirse, o emniyet ve selamettedir, o geri çevrilmeyecektir.
hz. muhammed bunu mektupla bildirdi. ve hz. ebu cendel ve diğerleri de bunun üzerine medine'ye döndüler.
süheyl bin amr da müslüman, sahâbî olmuştur. geç müslüman olmanın üzüntüsünü hisseder ve kur'an dinlerken ağlardı.
devamını gör...
12 yaşındaki çocuğun ayakkabısıyla mastürbasyon yapan adam
şöyle bir habere şaşırıp, aşırı derecede tepki vermek gerekiyor. ama öyle olaylar yaşıyoruz ki bu da olmamıştır, kesin yalandır diyemiyoruz. en üzücü olan da bu işte. ülkede yaşanan bu son derece sapkınca olaylar karşısında şaşırma yetimizi yitirdik resmen.
bir insan böyle bir şey nasıl ve neden yapar? bu nasıl bir ruh halidir? o ayakkabı ile mastürbasyon yapma fikri nasıl aklına gelebilir? böyle bir olasılığı düşünecek zihniyette olması yeterince korkunç değil mi? bunu yapabilecek durumda olan kişi neden topluma geri salınır? bırak yararı, topluma, insanlara daha başka nasıl zarar verebileceğini düşünmek çok ürkütücü!
bir insan böyle bir şey nasıl ve neden yapar? bu nasıl bir ruh halidir? o ayakkabı ile mastürbasyon yapma fikri nasıl aklına gelebilir? böyle bir olasılığı düşünecek zihniyette olması yeterince korkunç değil mi? bunu yapabilecek durumda olan kişi neden topluma geri salınır? bırak yararı, topluma, insanlara daha başka nasıl zarar verebileceğini düşünmek çok ürkütücü!
devamını gör...
osiris
kardeşi seth'in oyununa gelmiş mısır tanrısı. bu tanrı milleti cidden öngörüsüz. düşmedikleri tuzak, başlarına gelmeyen dram yok. yani şu saflıkları insanoğlu yapsa yığınla laf yer ama bunlara tek kelime eden yok. adaklar adanmaya, adlarına destanlar yazılmaya devam ediliyor. enteresan bir karizmaları var toplum nezdinde.
neyse sadede gelelim; seth efendi ağabeyini ortadan kaldırmak için tam osiris'in vücut ölçülerine uygun bir tabut yaptırıyor. tabut muazzam bir görüntüye sahip. yani gördüğünüzde hemen oracıkta ölüp, içine yatasınız geliyor. o şekilde betimlenmiş. ben yakından görmediğim için bu konuda herhangi bir beyanda bulunamayacağım. yalnız şu şerhi düşmem lazım; beş yıldızlı tabutta olsa kabuğumu güvenip onun içine sokmam. yani neme lazım? gerek yok böyle maceralara girmeye. işin ucunda kabuğu çizdirmek var.
tabut işinin icabına bakan seth sonrasında bir parti düzenliyor. osiris'i de partiye onur konuğu olarak davet ediyor. tanrılar vur patlasın çal oynasın eğlencenin sonuna doğru yaklaşırken, seth bir kadeh kapıyor ve çay kaşığı ile kadehe vuruyor. çin! çin! ve bir duyuru yapacağını söylüyor. bütün tanrılar kulak kesiliyor seth'e; ''ey mısırlılar ulu tanrılar, nil'in yüz akları sizlere bir sürprizim var, dinleyiverin gari!'' diyerek ağzındaki baklayı çıkarıyor; ''sizler için tanrılara yaraşır bu muhteşem tabutu yaptırdım. bu tabutun içine her kim sığarsa, tabutu ona hediye edeceğim. öte tarafta havanız olur.'' diyerek oltayı atıyor.
konuklar teker teker, tabutun içine sığışmaya çalışıyor. kiminin mabadı taşıyor, kiminin ayağı dışarı çıkıyor. kimi tam sığdım sığacağım derken balkon göbek kontenjanından eleniyor. sanırım ''beleş mezar bulsa girer.'' tabiri mısır tanrıları yüzünden ortaya çıkmış zira adamlar resmen beleş tabuta girmek için kırk takla atıyorlar. osiris garibim de olanları gülümseyerek izliyor. adamda şüphelenme emaresi bile yok. sırasını bekliyor zira efendi bir adam, halk onun yönetiminden çok memnun, yeryüzünde bize cenneti yaşatıyor falan diye adama methiyeler düzüyorlar, o derece sevilen bir şahsiyet. sırası gelince osiris tabutun içerisine uzanıyor. birde bakıyor ki, tabutun ölçüleri cuk diye vücuduna oturmuş. alkış kıyamet! oleyyy!!! var ol!! sesleri salonda yankılanırken, seth çat diye tabutun kapağını kapatır. davetlileri kovar ve tabutu alır ve nil nehrine fırlatır.
tüm bu yaşananlar esnasında reaksiyon veremeyen isis hanım, sonrasında kocasının tabutunun peşine düşer, nil boyunca sorar soruşturur ve en nihayetinde tabuta ulaşır. alır tabutu geri döner. cenaze merasimi yapmak içinde, bataklığın birine saklar. vallahi şaka gibi. ablacım neden hemen orada gerekeni yapmıyorsun? bak millet son toplandığında başınıza neler geldi hiç mi akıllanmıyorsun? demeye kalmadan zaten seth tabutu bir av etkinliğine katıldığı sırada bulur ve kan beynine sıçrar. isis'in merhumun başına nöbetçi olarak bıraktığı nepthys'i yıkar geçer ve satırı kaptığı gibi usta bir kasap edası ile osiris'in tüm bedenini parçalara ayırır. her bir parçanın mısır'ın çeşitli bölgelerine dağıtılması için paketlenmesini ister ve hiyeroglif kargo şirketine teslim eder.
isis hanım ise tüm bunlardan habersiz olay yerine döndüğünde yine ve yeniden şok olur. nepthys ona olanları anlatır. onu dinler ama enseyi karartmaz. arayalım, bulalım belki birleştirir, kocamı geri getiririz kafasındadır. azmine şapka çıkarılacak kadın cidden.
bu azmi sayesinde osiris'in neredeyse tüm parçalarına ulaşır. lakin bir parça eksiktir. sıkıntı büyüktür zira osiris'in pipisi ortada yoktur. söylenenlere göre koca tanrının pipisini bir fil balığı türü olan medjed balığı afiyetle mideye indirmiştir. şok olan ikili pipisiz tanrı mı olur diye kara kara düşünmeye başlarlar. ne yapacaklarını şaşırmışlardır. pipi işini sonra düşünelim eldeki parçaları alıp uzaklara gidelim diye ortak bir karar alırlar ve abidos adasının yolunu tutarlar. orada osiris'in parçalarını birleştirirler. işte hikaye burada iki farklı son yaratır; kimilerine göre isis, osiris için altından bir pipi yaptırmış ve onu yaptığı büyü ile kocasının vücuduna yerleştirmiştir. horus böylelikle doğar ve amcasının canına okur.
diğer versiyona göre ise isis kendisini bir şahine dönüştürüp, osiris'in etrafında uçarak, onun spermini içine çekmekte ve horus bu şekilde hayata gelmektedir.
altın pipi olayı daha magazinsel bir son olduğu için genelde insanlar bu sonu seviyor. en nihayetinde osiris bu olaylar silsilesi sonrasında yer altı dünyasına gider ve ölülerin efendisi olur. garibim anubis'e görevden el çektirirler. hikaye de böylece biter...
neyse sadede gelelim; seth efendi ağabeyini ortadan kaldırmak için tam osiris'in vücut ölçülerine uygun bir tabut yaptırıyor. tabut muazzam bir görüntüye sahip. yani gördüğünüzde hemen oracıkta ölüp, içine yatasınız geliyor. o şekilde betimlenmiş. ben yakından görmediğim için bu konuda herhangi bir beyanda bulunamayacağım. yalnız şu şerhi düşmem lazım; beş yıldızlı tabutta olsa kabuğumu güvenip onun içine sokmam. yani neme lazım? gerek yok böyle maceralara girmeye. işin ucunda kabuğu çizdirmek var.
tabut işinin icabına bakan seth sonrasında bir parti düzenliyor. osiris'i de partiye onur konuğu olarak davet ediyor. tanrılar vur patlasın çal oynasın eğlencenin sonuna doğru yaklaşırken, seth bir kadeh kapıyor ve çay kaşığı ile kadehe vuruyor. çin! çin! ve bir duyuru yapacağını söylüyor. bütün tanrılar kulak kesiliyor seth'e; ''ey mısırlılar ulu tanrılar, nil'in yüz akları sizlere bir sürprizim var, dinleyiverin gari!'' diyerek ağzındaki baklayı çıkarıyor; ''sizler için tanrılara yaraşır bu muhteşem tabutu yaptırdım. bu tabutun içine her kim sığarsa, tabutu ona hediye edeceğim. öte tarafta havanız olur.'' diyerek oltayı atıyor.
konuklar teker teker, tabutun içine sığışmaya çalışıyor. kiminin mabadı taşıyor, kiminin ayağı dışarı çıkıyor. kimi tam sığdım sığacağım derken balkon göbek kontenjanından eleniyor. sanırım ''beleş mezar bulsa girer.'' tabiri mısır tanrıları yüzünden ortaya çıkmış zira adamlar resmen beleş tabuta girmek için kırk takla atıyorlar. osiris garibim de olanları gülümseyerek izliyor. adamda şüphelenme emaresi bile yok. sırasını bekliyor zira efendi bir adam, halk onun yönetiminden çok memnun, yeryüzünde bize cenneti yaşatıyor falan diye adama methiyeler düzüyorlar, o derece sevilen bir şahsiyet. sırası gelince osiris tabutun içerisine uzanıyor. birde bakıyor ki, tabutun ölçüleri cuk diye vücuduna oturmuş. alkış kıyamet! oleyyy!!! var ol!! sesleri salonda yankılanırken, seth çat diye tabutun kapağını kapatır. davetlileri kovar ve tabutu alır ve nil nehrine fırlatır.
tüm bu yaşananlar esnasında reaksiyon veremeyen isis hanım, sonrasında kocasının tabutunun peşine düşer, nil boyunca sorar soruşturur ve en nihayetinde tabuta ulaşır. alır tabutu geri döner. cenaze merasimi yapmak içinde, bataklığın birine saklar. vallahi şaka gibi. ablacım neden hemen orada gerekeni yapmıyorsun? bak millet son toplandığında başınıza neler geldi hiç mi akıllanmıyorsun? demeye kalmadan zaten seth tabutu bir av etkinliğine katıldığı sırada bulur ve kan beynine sıçrar. isis'in merhumun başına nöbetçi olarak bıraktığı nepthys'i yıkar geçer ve satırı kaptığı gibi usta bir kasap edası ile osiris'in tüm bedenini parçalara ayırır. her bir parçanın mısır'ın çeşitli bölgelerine dağıtılması için paketlenmesini ister ve hiyeroglif kargo şirketine teslim eder.
isis hanım ise tüm bunlardan habersiz olay yerine döndüğünde yine ve yeniden şok olur. nepthys ona olanları anlatır. onu dinler ama enseyi karartmaz. arayalım, bulalım belki birleştirir, kocamı geri getiririz kafasındadır. azmine şapka çıkarılacak kadın cidden.
bu azmi sayesinde osiris'in neredeyse tüm parçalarına ulaşır. lakin bir parça eksiktir. sıkıntı büyüktür zira osiris'in pipisi ortada yoktur. söylenenlere göre koca tanrının pipisini bir fil balığı türü olan medjed balığı afiyetle mideye indirmiştir. şok olan ikili pipisiz tanrı mı olur diye kara kara düşünmeye başlarlar. ne yapacaklarını şaşırmışlardır. pipi işini sonra düşünelim eldeki parçaları alıp uzaklara gidelim diye ortak bir karar alırlar ve abidos adasının yolunu tutarlar. orada osiris'in parçalarını birleştirirler. işte hikaye burada iki farklı son yaratır; kimilerine göre isis, osiris için altından bir pipi yaptırmış ve onu yaptığı büyü ile kocasının vücuduna yerleştirmiştir. horus böylelikle doğar ve amcasının canına okur.
diğer versiyona göre ise isis kendisini bir şahine dönüştürüp, osiris'in etrafında uçarak, onun spermini içine çekmekte ve horus bu şekilde hayata gelmektedir.
altın pipi olayı daha magazinsel bir son olduğu için genelde insanlar bu sonu seviyor. en nihayetinde osiris bu olaylar silsilesi sonrasında yer altı dünyasına gider ve ölülerin efendisi olur. garibim anubis'e görevden el çektirirler. hikaye de böylece biter...
devamını gör...
herr holz
pkk lı terörist kadınları öven, genellemeler yaparak bütün dindarlara sapık diyen yazar. ayrıca içindeki bu kürdistan aşkına rağmen gidip almanyada yaşaması ayrı bir merak konusudur.
eğer bir türk milliyetçisi iseniz tez vakitte sizi faşist ilan edecektir.
sözlük yönetiminin böyle saldırgan ve ayrıştırıcı söylemlerde bulunan kişilere tez vakitte müdahale etmesi dileğiyle.
(bkz: keşke varlığından haberdar olmasaydım dediğiniz insanlar)
eğer bir türk milliyetçisi iseniz tez vakitte sizi faşist ilan edecektir.
sözlük yönetiminin böyle saldırgan ve ayrıştırıcı söylemlerde bulunan kişilere tez vakitte müdahale etmesi dileğiyle.
(bkz: keşke varlığından haberdar olmasaydım dediğiniz insanlar)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının 2021'e nasıl gireceği sorunsalı
sağ ayakla gireceğim. sanırım geçen sefer sol ayakla girdim, bir aksiliktir aldı başını gitti.
devamını gör...
tek şarkısı dahi kötü olmayan şarkıcı
devamını gör...
normal sözlük yaş ortalaması
kaynanalar dizinde nöri gantar karakteri ve tijenin "niiiiiiiii" demelerini tv de gördüm.
devamını gör...
girildiğinde rahatsız eden şeyler
insanların dip dibe yolculuk etmek zorunda kaldıkları toplu taşıma araçları ve bunun üzerine eklenen büyükşehir trafiği... :/
devamını gör...
mükremin çıtır replikleri
- tirbuşon doğru söyle; sen küçükken bir kırsal alanda kayboldun, seni öküzler büyüttü değil mi?
yani sen aslında tarzan'ın bir çeşidisin, hıyarzan.
yani sen aslında tarzan'ın bir çeşidisin, hıyarzan.
devamını gör...
allah varsa afrika'daki çocuklar neden aç sorunsalı
columbia üniversitesinin nobel ödüllü ogretim uyesi prof. stiglitz’in yazisi:
merhaba… ben kapitalizm!.
.........
her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!
ben kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!
ben kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!
amy winehouse gibi bağımlılara acırken, hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik!
zavallı tüketim bağımlıları…
merhaba… ben kapitalizm!.
.........
her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!
ben kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!
ben kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
ben kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!
amy winehouse gibi bağımlılara acırken, hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik!
zavallı tüketim bağımlıları…
devamını gör...
insanın anlam arayışı
önce kitabın yazarından biraz bahsedelim.
viktor emil frankl
avusturyalı yazar. nöroloji ve psikiyatri alanında eğitim görmüş. viyana’da psikanaliz alanında bugün eğitim vermeye devam eden “logoterapi” okulunu kurmuştur. viyana üniversitesinde, daha yakından tanıdığımız bir isimden eğitim almıştır. (bkz: sigmund freud)
ancak frankl’i, diğer yazarlardan ayıran özellik ise, 1942-1945 yıllarında dachau ve ausschwitz toplama kampında esir olarak bulunmasıdır. tüm ailesini toplama kamplarında kaybeden frankl, ikinci dünya savaşının sona ermesiyle bu ölüm kamplarından sağ olarak kurtulanlar arasındadır.
yaşadığı tecrübeyi bilim ile birleştirip kitaplarına aktarmıştır. yıllar önce almancası “trotzdem ja zum leben sagen” kitabını okumuştum. ingilizceye “man's search for meaning” olarak çevrilen kitap yine ingilizceden türkçeye “insanın anlam arayışı” olarak çevrilmiştir.
ancak buraya bir dipnot düşeyim; kitap türkçeye ingilizceden çevrilmiştir. bu biraz bana sol elle sağ kulağı tutmak gibi geliyor ama henüz türkçe çevirisini okumadığım için bu konuda yorum yapmayayım. çeviri meselesine takık biri olarak, kafka’nın kitaplarına yapılan zulmü okumuş ve “bu ne lan” gibi gayet samimi bir tepki göstermiştim. konudan uzaklaşmayalım. başka bir yazımızda çeviri hatalarından bahsederiz.
kitabı okumanızı öneriyorum ancak sakın ola kitabı, şu saçma “kişisel gelişim” türünden sanmayın. yaşanmış bir tecrübenin, bilimsel bakış açısıyla ortaya konulduğu bir kitaptır. frankl, insanın anlam arayışının adresini “sevgi” olarak gösterir. yazımızı kısa bir alıntıyla bitirelim.
“sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.”
victor emil frankl - “insanın anlam arayışı”
okunacak kitaplar listenize ekleyin.
viktor emil frankl
avusturyalı yazar. nöroloji ve psikiyatri alanında eğitim görmüş. viyana’da psikanaliz alanında bugün eğitim vermeye devam eden “logoterapi” okulunu kurmuştur. viyana üniversitesinde, daha yakından tanıdığımız bir isimden eğitim almıştır. (bkz: sigmund freud)
ancak frankl’i, diğer yazarlardan ayıran özellik ise, 1942-1945 yıllarında dachau ve ausschwitz toplama kampında esir olarak bulunmasıdır. tüm ailesini toplama kamplarında kaybeden frankl, ikinci dünya savaşının sona ermesiyle bu ölüm kamplarından sağ olarak kurtulanlar arasındadır.
yaşadığı tecrübeyi bilim ile birleştirip kitaplarına aktarmıştır. yıllar önce almancası “trotzdem ja zum leben sagen” kitabını okumuştum. ingilizceye “man's search for meaning” olarak çevrilen kitap yine ingilizceden türkçeye “insanın anlam arayışı” olarak çevrilmiştir.
ancak buraya bir dipnot düşeyim; kitap türkçeye ingilizceden çevrilmiştir. bu biraz bana sol elle sağ kulağı tutmak gibi geliyor ama henüz türkçe çevirisini okumadığım için bu konuda yorum yapmayayım. çeviri meselesine takık biri olarak, kafka’nın kitaplarına yapılan zulmü okumuş ve “bu ne lan” gibi gayet samimi bir tepki göstermiştim. konudan uzaklaşmayalım. başka bir yazımızda çeviri hatalarından bahsederiz.
kitabı okumanızı öneriyorum ancak sakın ola kitabı, şu saçma “kişisel gelişim” türünden sanmayın. yaşanmış bir tecrübenin, bilimsel bakış açısıyla ortaya konulduğu bir kitaptır. frankl, insanın anlam arayışının adresini “sevgi” olarak gösterir. yazımızı kısa bir alıntıyla bitirelim.
“sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz.”
victor emil frankl - “insanın anlam arayışı”
okunacak kitaplar listenize ekleyin.
devamını gör...
normal sözlük formatı ve kuralları için ne dediler
yolundan gideceğimiz rehberdir ancak baştan göz ardı edildiği gözlemlenmiştir.
devamını gör...
akp parti binasında fethullah gülen resmi çıkması
bunlar hep dış güçlerin oyunları.
devamını gör...
kilolu olmak
buraya kilolu olmanın tanımını yapmam mümkün lakin ben kişilerinin tercih/mecburiyet durumlarından ötürü aldıkları sıfat yada tanımların hakaret olarak kullanılmasından bahsetmek istiyorum bir miktar izniniz ile.
bir arkadaşınız ile tartıştığınız vakit ona; "spastik misin?" , "otistik misin?" şeklinde hakaretler yağdırdığınız zamanlarda gerçekten otizmli birini gördüğünüzde vicdanınızı rahatsız ediyor bu durum ve ifadeleri yumuşatmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. otizmli demek yerine özel gereksinimli gibi gibi bir sürü ifade uyduruyorsunuz bir çoğuda itiraf etmeliyim ki saçma sapan ifadeler oluyor ve kişinin durumu ile örtüşmüyor. kilo konusunu da aynı şekilde hakaret olarak gördünüz için karşınızda gerçekten kilolu bir insan olduğunda ne yapacağınızı ne söyleyeceğinizi şaşırıyorsunuz. bu konuda insanların ciddi manada şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. üslup herşey değildir ama çok şeydir
son derece yaratıcı olan insanların bu konuda bu kadar kıt zihniyetli olması gerçekten beni çileden çıkartıyor.
ve son olarak eklemek isterim;
bu memleketi kurtaracak 3 kutsal soru;
bana ne?
sana ne?
kime ne?
bir arkadaşınız ile tartıştığınız vakit ona; "spastik misin?" , "otistik misin?" şeklinde hakaretler yağdırdığınız zamanlarda gerçekten otizmli birini gördüğünüzde vicdanınızı rahatsız ediyor bu durum ve ifadeleri yumuşatmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. otizmli demek yerine özel gereksinimli gibi gibi bir sürü ifade uyduruyorsunuz bir çoğuda itiraf etmeliyim ki saçma sapan ifadeler oluyor ve kişinin durumu ile örtüşmüyor. kilo konusunu da aynı şekilde hakaret olarak gördünüz için karşınızda gerçekten kilolu bir insan olduğunda ne yapacağınızı ne söyleyeceğinizi şaşırıyorsunuz. bu konuda insanların ciddi manada şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. üslup herşey değildir ama çok şeydir
son derece yaratıcı olan insanların bu konuda bu kadar kıt zihniyetli olması gerçekten beni çileden çıkartıyor.
ve son olarak eklemek isterim;
bu memleketi kurtaracak 3 kutsal soru;
bana ne?
sana ne?
kime ne?
devamını gör...
karizmatik cevaplar
sen hayırdır.
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
felsefede, dinde, ahlakta ya da politikada iki kere iki beş edebilirdi ama iş bir top ya da uçağın yapımına geldiğinde iki kere iki dört etmek zorundaydı.
george orwell 1984
george orwell 1984
devamını gör...
sözlük yazarlarının bugün hissettikleri
üstümde nihal ziyagil memnuniyetsizliği var.
devamını gör...
ben onsuz yaşayamam
acı ama gerçek olan bir şey söyleyeyim yaşanıyor.
bu söylediğimiz kişi kim olursa olsun bir gün onsuz yaşamayı öğreniyoruz. ayrılık ne ki insanlar ölüm acısına alışıp hayatlarına devam ediyor. o yüzden bu kadar büyük cümleler kurmamak lazım sanki ha?
"yaşayanlar unutmuştu bizi
biz öldüğümüzle kalmıştık."
bu söylediğimiz kişi kim olursa olsun bir gün onsuz yaşamayı öğreniyoruz. ayrılık ne ki insanlar ölüm acısına alışıp hayatlarına devam ediyor. o yüzden bu kadar büyük cümleler kurmamak lazım sanki ha?
"yaşayanlar unutmuştu bizi
biz öldüğümüzle kalmıştık."
devamını gör...
ölüm bir varmış bir yokmuş
bir jose saramago romanıdır.
var olduğundan şüpheli olduğumuz bir ülkede var olduğundan şüphe duyduğumuz bir zamanda varlığından emin olduğumuz tek şey olan ölüm artık ortalarda görünmemeye başlar.
lokman hekim bulup unuttuğundan ya de unutmuş gibi yaptığından beri ve bunun da çok öncesinden başlayarak insanlar bir ölümsüzlük merakındadır. çok matah bir şey olmasa de yaşamak, insanlar sıkı sıkı tutunmaya çalışır hayata.
ama acaba ölümsüzlük o kadar güzel bir şey midir? eğer ölümün ortaya çıkardığı ekonomi çökerse hayatlarımız nasıl olur? artık hastaneler olmazsa mesela, cenaze işleri dursa, mezarlıklar atıl kalsa, kimse ölümden korkmadığı için inanç sistemleri çökse, bütün ağır yaralılar sonsuza kadar aynı acıları çekmek zorunda kalsa? nasıl bir dünya olurdu içinde yaşadığımız?
saramago üstada göre çok da matah bir dünya olmazdı bu. ve kaos kaçınılmaz olurdu. ölmek isteyen insanları ülke sınırının dışına kaçırmaya çalışanlardan oluşan mafyatik bir iş kolu bile doğabilirdi belki.
her ne olursa olsun ve ertesi gün hiç kimse ölmezse o şehir yerle yeksan olmaya mahkûmdur.
yine de ben o ülkede yaşamak isterim. intihar, zihnimde daimi konuk olsa da ölmeyi sevmiyorum ben, hiçbir zaman da sevmedim. ve ertesi gün hiç kimse ölmesin benim ülkemde.
var olduğundan şüpheli olduğumuz bir ülkede var olduğundan şüphe duyduğumuz bir zamanda varlığından emin olduğumuz tek şey olan ölüm artık ortalarda görünmemeye başlar.
lokman hekim bulup unuttuğundan ya de unutmuş gibi yaptığından beri ve bunun da çok öncesinden başlayarak insanlar bir ölümsüzlük merakındadır. çok matah bir şey olmasa de yaşamak, insanlar sıkı sıkı tutunmaya çalışır hayata.
ama acaba ölümsüzlük o kadar güzel bir şey midir? eğer ölümün ortaya çıkardığı ekonomi çökerse hayatlarımız nasıl olur? artık hastaneler olmazsa mesela, cenaze işleri dursa, mezarlıklar atıl kalsa, kimse ölümden korkmadığı için inanç sistemleri çökse, bütün ağır yaralılar sonsuza kadar aynı acıları çekmek zorunda kalsa? nasıl bir dünya olurdu içinde yaşadığımız?
saramago üstada göre çok da matah bir dünya olmazdı bu. ve kaos kaçınılmaz olurdu. ölmek isteyen insanları ülke sınırının dışına kaçırmaya çalışanlardan oluşan mafyatik bir iş kolu bile doğabilirdi belki.
her ne olursa olsun ve ertesi gün hiç kimse ölmezse o şehir yerle yeksan olmaya mahkûmdur.
yine de ben o ülkede yaşamak isterim. intihar, zihnimde daimi konuk olsa da ölmeyi sevmiyorum ben, hiçbir zaman da sevmedim. ve ertesi gün hiç kimse ölmesin benim ülkemde.
devamını gör...
zeydilik
kurucusu zeyd ibn ali olan mezhep.
zeyd ibn ali, 4.ehlibeyt imamı ali ibn hüseyin(as) in (zeynel abidin) oğludur.
ali ibn hüseyin(as); ehlibeyt in kerbela da tek kurtulan erkek bireyidir. şam' da yezid in sarayında yezid i bütün komutanlarının gözü önünde rezil etmiştir. yezid belli bir süre o nu ve ehlibeyt in diğer esirlerini rehin tuttuktan sonra, halkın çığ gibi büyüyen tepkisinden dolayı, esirleri medine ye göndermek zorunda kalmıştır.
ali ibn hüseyin, şehid edildikten sonra şii müslümanlar, oğlu muhammed bakır(as) ın etrafında toplanmıştır. zeyd yaş itibarı ile abisinin oğlu cafer i sadık(as) ile yaşıttır. abisinin himayesinde yeğeni ile beraber büyümüştür.
muhammed bakır(as) şehid edilince, şii müslümanlar iki gruba ayrılmıştır. zeyd ibn ali (as) yi takip edenler (zeydiler) ve cafer ibn muhammed (as) i takip edenler (caferiler).
zeydiler zamanın tağuti gücüne teslim olmayı onların boyunduruğu altında yaşamayı haram saymış ve kıyam hareketi başlatmıştır.
bu kıyamda hanifi mezhebinin imamı ebu hanife, maddi olarak büyük fedakarlıklar yapmıştır. (zaten zehirlenerek şehid edilmesinin nedeni de, bu fedakarlıklarıdır.)
bu kıyam, kufe halkının dedesi ali(as) ve hüseyin (as) e ettikleri gibi, bir ihanet sonucu bastırılmıştır. 15bin kişilik bir ordu beklerken, 300 kişilik bir ordu eşliğinde kufe de başlattığı kıyam çok feci bir şekilde sonuçlanmıştır. vücudu parçalara ayrılmış ve her bir parçası emevi hükümetinin valiliklerince dört bir yanda, dar ağaçlarında sallandırılmıştır.
dönemin emevi halifesi hişam ibn abdulmelik, zeyd in kesilen başını medine de peygamber in mezarı başında sallandırmış, halkın ayaklanmasından korktuğu için 2 gün sonra mısıra göndermiştir. kesik baş hişam ölünceye kadar darağacında sallandırılmıştır. (yaklaşık 4 yıl)
zeydileri şii caferilerden ayıran en büyük fark, imamet anlayışıdır. onlar imamet in kıyam ve cihad hükmü ile birlikte olması gerektiği savını benimser. (yani imam, masum (ismet) sıfatını taşıma yükümlülüğü olmayan, zulüm ve zalimin karşısında her halükarda hareket eden liderdir.)
namazda hanefi fıkhını taklit ederler. günümüzde yemen topraklarında yaşarlar.
bugün, yemen de suudi rejimine karşı mücadele eden müslümanlar, zeydi müslümanlardır. tıpkı imamları zeyd gibi ne koşulda olsalar da zalime başkaldırmak dini bir vecibedir onlar için.
dönemin yezidi suudi rejimi, savaş başladıktan bu yana, 5 yaşından küçük doksan bin çocuğun açlık ve susuzluktan ölmesine neden olmuş, verdiği rüşvetlerle bu zulmünü gizlemeye çalışıyor. diğer taraftan masum sivillere bomba yağdırırken, hastaneleri yıkarken evleri yerle bir ederken hiç bir islam ülkesinin ses çıkarmaması başka türlü açıklanamaz.
yemen günümüz kerbela'sıdır.
zeyd ibn ali, 4.ehlibeyt imamı ali ibn hüseyin(as) in (zeynel abidin) oğludur.
ali ibn hüseyin(as); ehlibeyt in kerbela da tek kurtulan erkek bireyidir. şam' da yezid in sarayında yezid i bütün komutanlarının gözü önünde rezil etmiştir. yezid belli bir süre o nu ve ehlibeyt in diğer esirlerini rehin tuttuktan sonra, halkın çığ gibi büyüyen tepkisinden dolayı, esirleri medine ye göndermek zorunda kalmıştır.
ali ibn hüseyin, şehid edildikten sonra şii müslümanlar, oğlu muhammed bakır(as) ın etrafında toplanmıştır. zeyd yaş itibarı ile abisinin oğlu cafer i sadık(as) ile yaşıttır. abisinin himayesinde yeğeni ile beraber büyümüştür.
muhammed bakır(as) şehid edilince, şii müslümanlar iki gruba ayrılmıştır. zeyd ibn ali (as) yi takip edenler (zeydiler) ve cafer ibn muhammed (as) i takip edenler (caferiler).
zeydiler zamanın tağuti gücüne teslim olmayı onların boyunduruğu altında yaşamayı haram saymış ve kıyam hareketi başlatmıştır.
bu kıyamda hanifi mezhebinin imamı ebu hanife, maddi olarak büyük fedakarlıklar yapmıştır. (zaten zehirlenerek şehid edilmesinin nedeni de, bu fedakarlıklarıdır.)
bu kıyam, kufe halkının dedesi ali(as) ve hüseyin (as) e ettikleri gibi, bir ihanet sonucu bastırılmıştır. 15bin kişilik bir ordu beklerken, 300 kişilik bir ordu eşliğinde kufe de başlattığı kıyam çok feci bir şekilde sonuçlanmıştır. vücudu parçalara ayrılmış ve her bir parçası emevi hükümetinin valiliklerince dört bir yanda, dar ağaçlarında sallandırılmıştır.
dönemin emevi halifesi hişam ibn abdulmelik, zeyd in kesilen başını medine de peygamber in mezarı başında sallandırmış, halkın ayaklanmasından korktuğu için 2 gün sonra mısıra göndermiştir. kesik baş hişam ölünceye kadar darağacında sallandırılmıştır. (yaklaşık 4 yıl)
zeydileri şii caferilerden ayıran en büyük fark, imamet anlayışıdır. onlar imamet in kıyam ve cihad hükmü ile birlikte olması gerektiği savını benimser. (yani imam, masum (ismet) sıfatını taşıma yükümlülüğü olmayan, zulüm ve zalimin karşısında her halükarda hareket eden liderdir.)
namazda hanefi fıkhını taklit ederler. günümüzde yemen topraklarında yaşarlar.
bugün, yemen de suudi rejimine karşı mücadele eden müslümanlar, zeydi müslümanlardır. tıpkı imamları zeyd gibi ne koşulda olsalar da zalime başkaldırmak dini bir vecibedir onlar için.
dönemin yezidi suudi rejimi, savaş başladıktan bu yana, 5 yaşından küçük doksan bin çocuğun açlık ve susuzluktan ölmesine neden olmuş, verdiği rüşvetlerle bu zulmünü gizlemeye çalışıyor. diğer taraftan masum sivillere bomba yağdırırken, hastaneleri yıkarken evleri yerle bir ederken hiç bir islam ülkesinin ses çıkarmaması başka türlü açıklanamaz.
yemen günümüz kerbela'sıdır.
devamını gör...