yazarların itiraf köşesi
normalde ortamlarda entelektüelitenin dibine vuran adamım ama bazen evde yalnız olduğum zaman, yüksek sesle, gizli gizli "can kan-yar yar şarkısını veya yurtseven kardeşler" dinliyorum.
şeklime bakan kızlara da;" kulaklarımdan beynime röyksopp değil, cankan akıyorum yavrum" da diyemiyorum.
şeklime bakan kızlara da;" kulaklarımdan beynime röyksopp değil, cankan akıyorum yavrum" da diyemiyorum.
devamını gör...
kadınları kandırmanın çok basit ve kolay olması
kadınların karşı tarafı kanmış olduğu kanısına vardırmasının çok basit ve kolay olması
devamını gör...
yazarların çocukken en çok korktuğu şeyler
sarilinca hamile kaliniyor zannediyordum. yorganima her sarildigimda sabaha hamile kalarak uyanirim diye korkuyordum.
devamını gör...
mısır piramitlerini inşa eden işçilerin bir kez olsun şantiyede lahmacunla kola tüketmemiş olması
az önce evde pilatesimi yaparken aklıma gelmiş düşüncedir.
koskoca piramitler.. sen de 5 yıl ben diyeyim 10 yılda yapıldı. o zamanlar inşaat sektörü bu kadar ilerlemediği için megatonlarla ölçülecek ağırlıktaki taş blokları taşıyan işçiler bir kez olsun lahmacunla kola tüketmedi.... işçi dediğin nasıl lahmacun kola öğünü tüketmemiş olur yahu gerçekten anlamıyorum.. firavunun askerleri tarafından sürekli kamçılan, hayvandan beter muamele gör ama şantiyende bir lahmacun kola tüketeme.. üzüldüm onlar açısından..
koskoca piramitler.. sen de 5 yıl ben diyeyim 10 yılda yapıldı. o zamanlar inşaat sektörü bu kadar ilerlemediği için megatonlarla ölçülecek ağırlıktaki taş blokları taşıyan işçiler bir kez olsun lahmacunla kola tüketmedi.... işçi dediğin nasıl lahmacun kola öğünü tüketmemiş olur yahu gerçekten anlamıyorum.. firavunun askerleri tarafından sürekli kamçılan, hayvandan beter muamele gör ama şantiyende bir lahmacun kola tüketeme.. üzüldüm onlar açısından..
devamını gör...
akp'ye oy vermeme nedenleri
vermek için tek bir sebep olmaması.
devamını gör...
gece çatırdayan eşyalar
çaresi basit.
eve sokaktan bir kedi al ve her şeyi ona yor.
artık huzurla uyu.
yat yat, kedidir o kedi...*
eve sokaktan bir kedi al ve her şeyi ona yor.
artık huzurla uyu.
yat yat, kedidir o kedi...*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının sevdiği şarkıcılar
barış manço tek başına bütün duygularımı karşılıyor enerjiksen dinle mutluysan dinle mutsuzsan dinle her şekilde dinlenir aşırı keyifli
*barış manço severlere sesversus acapellasını öneririm
*barış manço severlere sesversus acapellasını öneririm
devamını gör...
mart
içinde olduğumuz ay.
hoş geldin mart
"vazgeçtim bu dünyadan
tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri
avuç açmaya değmez.”
shakespeare yüzlerce yıl önce yazmış. bir yerlere ait olmadığını anladığı bir zamanda yazmıştır muhtemelen.
her gün kadına şiddet ile ilgili haberler görüyoruz. eğitim seviyesi artıyor ama bu tür olaylar azalmıyor. dışarıdan bakınca, iki yetişkin insan görülen çiftler, hoş başlayan ilişkilerini nasıl bu kadar çirkinleştirebiliyor. hiçbir kadın kendisini dövsün diye bir erkekle beraber olmaya başlamıyor. adamların da ilişkiye başlarken “ben bunu bir temiz döverim” diye başladığını sanmıyorum. ipler nerede kopuyor?
her kadına şiddet sonrası tüm erkeklere faturayı kesmekle yol alınmıyor. alınsaydı çoktan biterdi kadına şiddet. yürüyüşler yapılıyor, sloganlar atılıyor, ertesi gün bir başka kadına şiddet vakası gerçekleşiyor.
kadına yönelik artan şiddetlerin bir sebebi de vazgeçmemek olabilir mi? inadına, olanlara rağmen olduğu gibi yaşamaya devam etmek olabilir mi?
yaşamak için inat etmeye gerek var mı?
son nefese kadar bize bahşedilmiş bir nimet yaşamak. son nefese kadar bize bahşedilen beden ve son nefese kadar verilen rızık ile yasayabiliriz zaten. inat etmeye gerek yok. inadına olamayacak bir insanı, olamayacağı bir insan yapmaya gerek yok. inadına sevmeyen, saygı duymayan bir insana katlanmaya gerek yok. inadına huzursuz bir eve mahkûm olmaya gerek yok.
bir patron sözü vardır, ‘kimse vazgeçilmez değildir.’ diye. çiftler için de geçerli olabilecek söz.
vazgeçemeyenler yüzünden diğer taraf kendini vazgeçilmez sanıyor. karşısındaki insana etmediğini bırakmıyor.
içinde sevgi açlığı olan kadınlar-adamlar var. kendisiyle kalmaktan korktuğu için, yalnız kalmaktan korktuğu için karşısındaki insanın tüm yanlışlarını sineye çekiyor.
kendiyle yalnız kalmaktan korkmasa, karşısındaki insan ondan çekinecek. saygı duymaya başlayacak, kendine çeki düzen verecek.
din ve devlet de dâhil, hiçbir otorite insana istemediği bir hayatı zorlayacak emirler ve kanunlar içermiyor. islamiyet için insan hayatı kutsal. islamiyet için insan ruhu da kutsal. kimsenin, bir başkasının ruhunu incitmesine müsaade etmiyor. en büyük günahlardan biri kul hakkı. bir kul, bir başka kulun hakkını yemesin diyor islamiyet. kul hakkı bazen mala zarar vermek olur, bazen bağırmak olur, bazen şiddet olur. zulme uğrayan kul, zalimlik yapana hakkını helal etmezse allah da zalim olanı affetmiyor.
devlet de müsaade etmiyor zalimliklere. aile içinde bile olsa, zalimlik yapana gereken cezayı veriyor.
zalimlere boyu eğmeden, gün görmek için yapılması gereken, zulme müsaade etmemek. zalimliği tescillenmiş insandan uzak durmak. hesap yapmadan, yalnızlıktan korkmadan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmadan, zalimlik yapandan uzak durmak zorundayız.
göçmen kuşlar gibi, mutlu olacağımız, iyi olacağımız yerlere uçmalıyız. mart ayı göçmen kuşların türkiye’ye gelme zamanı. yuvalarını hayatlarını bırakıp türkiye’de yeni bir hayat kurmaya geliyorlar. binlerce kilometrelik yolculuk yapıyorlar. kiminin küçücük kanatları var. bu kanatlarla bu yola çıkılır mı diye düşünmeden çıkıyorlar yola. yolda ne yeriz ne içeriz diye düşünmüyorlar. onları yaratan yaratıcı, onlara müthiş içgüdüleri vermiş. o içgüdülere güvenip kanat çırpıyorlar.
biz insanlara, yaratıcı hem donanım hem akıl verdi. bizim yapmamız gereken, önceki tecrübelerimizden ders almak. okuduklarımızdan ders almak. sonramızı daha iyi etmeye çalışmak. sonramızı daha iyi etmek için, kötü olan öncelerden vazgeçmemiz gerekiyor.
önce yaratıcıya, sonra kendimize güvenerek, kendimize güzel bir sonra sağlamak elimizde.
mart ayı, baharın ilk ayı. bahar kuzey yarımkürede tüm doğanın yeniden başladığı aydır. meyveler çiçek açar, hayvanlar yavrular, göçmen kuşlar gelir, ekinler ekilmeye başlar. yaz mevsimi içindir tüm hazırlık. mart ayının bir günü de kadınlar günü’dür. sembolik bir gündür. hediye sektörüne, çiçek sektörüne yarayan bir gündür. kadın aşağı, kadın yukarı edilir bir gün. bir önceki gün ve bir sonraki günden farklı olarak.
kadınlar da doğa gibidir. dünyayı güzelleştirmeye çabalarlar. güzelleştirdikçe mutlu olur kadınlar. temizler mutlu olur, yemek yapar mutlu olur, yardım eder mutlu olur, gülümser mutlu olur.
koronalı günleri geride bırakmayı umduğumuz bu mart ayında, yeni gelmiş göçmen kuşlar gibi yeni güzel günler görebilmek için uğraşmamız gerekiyor. göçmen kuşun, yuvasını yapma telaşı gibi umut dolu bir telaşla sarılmalıyız mart ayına. göçmen kuşun gerisinde bıraktığı, vazgeçtiği gibi, zamanı dolan her şeyi geride bırakmalıyız. her şeyin güzel olması için eskilerden vazgeçmemiz gerekiyor. iyi gitmeyen şeylerden vazgeçersek iyi olan günlere varabiliriz. hoş geldin mart.
hoş geldin mart
"vazgeçtim bu dünyadan
tek ölüm paklar beni
değmez bu yangın yeri
avuç açmaya değmez.”
shakespeare yüzlerce yıl önce yazmış. bir yerlere ait olmadığını anladığı bir zamanda yazmıştır muhtemelen.
her gün kadına şiddet ile ilgili haberler görüyoruz. eğitim seviyesi artıyor ama bu tür olaylar azalmıyor. dışarıdan bakınca, iki yetişkin insan görülen çiftler, hoş başlayan ilişkilerini nasıl bu kadar çirkinleştirebiliyor. hiçbir kadın kendisini dövsün diye bir erkekle beraber olmaya başlamıyor. adamların da ilişkiye başlarken “ben bunu bir temiz döverim” diye başladığını sanmıyorum. ipler nerede kopuyor?
her kadına şiddet sonrası tüm erkeklere faturayı kesmekle yol alınmıyor. alınsaydı çoktan biterdi kadına şiddet. yürüyüşler yapılıyor, sloganlar atılıyor, ertesi gün bir başka kadına şiddet vakası gerçekleşiyor.
kadına yönelik artan şiddetlerin bir sebebi de vazgeçmemek olabilir mi? inadına, olanlara rağmen olduğu gibi yaşamaya devam etmek olabilir mi?
yaşamak için inat etmeye gerek var mı?
son nefese kadar bize bahşedilmiş bir nimet yaşamak. son nefese kadar bize bahşedilen beden ve son nefese kadar verilen rızık ile yasayabiliriz zaten. inat etmeye gerek yok. inadına olamayacak bir insanı, olamayacağı bir insan yapmaya gerek yok. inadına sevmeyen, saygı duymayan bir insana katlanmaya gerek yok. inadına huzursuz bir eve mahkûm olmaya gerek yok.
bir patron sözü vardır, ‘kimse vazgeçilmez değildir.’ diye. çiftler için de geçerli olabilecek söz.
vazgeçemeyenler yüzünden diğer taraf kendini vazgeçilmez sanıyor. karşısındaki insana etmediğini bırakmıyor.
içinde sevgi açlığı olan kadınlar-adamlar var. kendisiyle kalmaktan korktuğu için, yalnız kalmaktan korktuğu için karşısındaki insanın tüm yanlışlarını sineye çekiyor.
kendiyle yalnız kalmaktan korkmasa, karşısındaki insan ondan çekinecek. saygı duymaya başlayacak, kendine çeki düzen verecek.
din ve devlet de dâhil, hiçbir otorite insana istemediği bir hayatı zorlayacak emirler ve kanunlar içermiyor. islamiyet için insan hayatı kutsal. islamiyet için insan ruhu da kutsal. kimsenin, bir başkasının ruhunu incitmesine müsaade etmiyor. en büyük günahlardan biri kul hakkı. bir kul, bir başka kulun hakkını yemesin diyor islamiyet. kul hakkı bazen mala zarar vermek olur, bazen bağırmak olur, bazen şiddet olur. zulme uğrayan kul, zalimlik yapana hakkını helal etmezse allah da zalim olanı affetmiyor.
devlet de müsaade etmiyor zalimliklere. aile içinde bile olsa, zalimlik yapana gereken cezayı veriyor.
zalimlere boyu eğmeden, gün görmek için yapılması gereken, zulme müsaade etmemek. zalimliği tescillenmiş insandan uzak durmak. hesap yapmadan, yalnızlıktan korkmadan, kendiyle baş başa kalmaktan korkmadan, zalimlik yapandan uzak durmak zorundayız.
göçmen kuşlar gibi, mutlu olacağımız, iyi olacağımız yerlere uçmalıyız. mart ayı göçmen kuşların türkiye’ye gelme zamanı. yuvalarını hayatlarını bırakıp türkiye’de yeni bir hayat kurmaya geliyorlar. binlerce kilometrelik yolculuk yapıyorlar. kiminin küçücük kanatları var. bu kanatlarla bu yola çıkılır mı diye düşünmeden çıkıyorlar yola. yolda ne yeriz ne içeriz diye düşünmüyorlar. onları yaratan yaratıcı, onlara müthiş içgüdüleri vermiş. o içgüdülere güvenip kanat çırpıyorlar.
biz insanlara, yaratıcı hem donanım hem akıl verdi. bizim yapmamız gereken, önceki tecrübelerimizden ders almak. okuduklarımızdan ders almak. sonramızı daha iyi etmeye çalışmak. sonramızı daha iyi etmek için, kötü olan öncelerden vazgeçmemiz gerekiyor.
önce yaratıcıya, sonra kendimize güvenerek, kendimize güzel bir sonra sağlamak elimizde.
mart ayı, baharın ilk ayı. bahar kuzey yarımkürede tüm doğanın yeniden başladığı aydır. meyveler çiçek açar, hayvanlar yavrular, göçmen kuşlar gelir, ekinler ekilmeye başlar. yaz mevsimi içindir tüm hazırlık. mart ayının bir günü de kadınlar günü’dür. sembolik bir gündür. hediye sektörüne, çiçek sektörüne yarayan bir gündür. kadın aşağı, kadın yukarı edilir bir gün. bir önceki gün ve bir sonraki günden farklı olarak.
kadınlar da doğa gibidir. dünyayı güzelleştirmeye çabalarlar. güzelleştirdikçe mutlu olur kadınlar. temizler mutlu olur, yemek yapar mutlu olur, yardım eder mutlu olur, gülümser mutlu olur.
koronalı günleri geride bırakmayı umduğumuz bu mart ayında, yeni gelmiş göçmen kuşlar gibi yeni güzel günler görebilmek için uğraşmamız gerekiyor. göçmen kuşun, yuvasını yapma telaşı gibi umut dolu bir telaşla sarılmalıyız mart ayına. göçmen kuşun gerisinde bıraktığı, vazgeçtiği gibi, zamanı dolan her şeyi geride bırakmalıyız. her şeyin güzel olması için eskilerden vazgeçmemiz gerekiyor. iyi gitmeyen şeylerden vazgeçersek iyi olan günlere varabiliriz. hoş geldin mart.
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
neden uyuyakalmaktan bu kadar korktuğunu ve korkmak için gerekçelerinin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı. uzun ve huzursuz ve sert bir koltukta geçen uykuya, karşısındaki dev kütüphane bile neşe katamamıştı.
aklında hep bir tedirginlik; düşmekte olan bir uçağın pilotunun hissettiği anlık kahramanlık duygusu ve ölüm korkusunun iç içe geçmiş hali gibi büyümekte idi.
inanıyordu hala, hep inanmıştı. her zaman ölüme ve aşka inanmak gibi bir huyu da vardı çocukluktan beri iç cebinde taşıdığı. sabah uyandığında ölüm daha gerçekti aşktan.
kimseyi tedirgin etmeye hakkı yoktu, buna da biliyordu. her şeyi yoluna koymak için bu kadar zorlamasa belki daha iyi olurdu zihnini.
sabah ruta ile karşılaşmak biraz ürkütücü olmuştu halbuki beklediği çekirdekli bir espirinin kötü olduğu kadar komik tınısı idi.
yine de uyanır uyanmaz bir büyük bardak su ve bir acı kahve ile hayatının iyi kötü dengesini sağlayınca aşk ölümden daha somut hale geldi
bir daha uyuyakalmamak için söz verdi kendine. uyku ölümün kardeşi ise bu kadar ölüm çok geliyordu bünyesine.
içinde hala cesetler ve daha ölmemişler ile aşka inanmaya devam etme kararını almasıyla birlikte yağmur bulutları bir bir dağıldı, geride puslu bir karanlık bırakarak.
içindeki kahkaha inancına güç verdi bir süre sonra ve araf’ı birlikte geçtiği arkadaşını unutup beklemeye başladı. yeni mihmandarı ile aydınlık bir güne başlamak için.
aklında hep bir tedirginlik; düşmekte olan bir uçağın pilotunun hissettiği anlık kahramanlık duygusu ve ölüm korkusunun iç içe geçmiş hali gibi büyümekte idi.
inanıyordu hala, hep inanmıştı. her zaman ölüme ve aşka inanmak gibi bir huyu da vardı çocukluktan beri iç cebinde taşıdığı. sabah uyandığında ölüm daha gerçekti aşktan.
kimseyi tedirgin etmeye hakkı yoktu, buna da biliyordu. her şeyi yoluna koymak için bu kadar zorlamasa belki daha iyi olurdu zihnini.
sabah ruta ile karşılaşmak biraz ürkütücü olmuştu halbuki beklediği çekirdekli bir espirinin kötü olduğu kadar komik tınısı idi.
yine de uyanır uyanmaz bir büyük bardak su ve bir acı kahve ile hayatının iyi kötü dengesini sağlayınca aşk ölümden daha somut hale geldi
bir daha uyuyakalmamak için söz verdi kendine. uyku ölümün kardeşi ise bu kadar ölüm çok geliyordu bünyesine.
içinde hala cesetler ve daha ölmemişler ile aşka inanmaya devam etme kararını almasıyla birlikte yağmur bulutları bir bir dağıldı, geride puslu bir karanlık bırakarak.
içindeki kahkaha inancına güç verdi bir süre sonra ve araf’ı birlikte geçtiği arkadaşını unutup beklemeye başladı. yeni mihmandarı ile aydınlık bir güne başlamak için.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu
o kafanda kalmış 3 tel saçını yoluk yoluk yolarım diye nazikçe uyardığım geçici kadrolu sözlük cadısı.*
epeydir uğramıyordum kız burada, bayaaa değişmiş görmeyeli. perdeler yeni mi?
epeydir uğramıyordum kız burada, bayaaa değişmiş görmeyeli. perdeler yeni mi?
devamını gör...
hoochie coochie man
willie dixon'ın, moody waters'ın söylemesi için yazdığı blues tarihinin en değerli şarkılarından birisidir. adam resmen terzi inceliğinde çalışmış, kıyafeti waters'in üzerine cuk diye oturtmuştur. ayrıca şarkı chess records tarafından piyasaya 45'lik olarak sürüldüğünde, plak şirketinin o güne kadar ki, en büyük satış rakamına ulaşmasına sebep olmuştur.
moody waters yorumu ile orjinal şarkı
jimi hendrix yorumu
eric clapton yorumu
jeff healey band yorumu (waters'ı bir kenara koyarsak bence en iyisi)
moody waters yorumu ile orjinal şarkı
jimi hendrix yorumu
eric clapton yorumu
jeff healey band yorumu (waters'ı bir kenara koyarsak bence en iyisi)
devamını gör...
sözlükte artan cinsellik ve troll başlıkları
siz ne bekliyordunuz? bilim konusulacak, gundem tartisilacak, sorunlara cozum odakli kafa yorulacak falan mi?... bunlar olmayacagina gore acilan konular da uc asagi bes yukari farkli sozluklerden kopyalanmis basliklar olacakti.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
moda sahilinde uzaktaki yakındaki bütün sevdiğim insanları toplayıp onlarla oturup sohbet etmek istiyorum şu an, hem de çok istiyorum. gecenin güzelliği ve hafif esintisiyle denize karşı biraz sohbet etmek, içimi dökmek istiyorum sadece.
devamını gör...
su bardağı
pasta-borek yapimi icin olcu birimi.
anne evi itemi ayni zamanda; guncel “yeni gelin” evlerinde incik boncuklu bir tik buyuk boyutlulari var artik bunlarin, kocislerine servis yaparken kullaniyorlar.
ergonomik diye uretmisler bu bardagi ama bence degil ya, herhangi bir icecek tuketmeye asla yetmiyor cunku; surekli doldur-bosalt yapmaktan yoruyor, candan bezdiriyor, tak ettiriyor. dusundukce afakanlar basti, vallahi harakiri yapacagim.
bununla bir sey icmeye kalksam minimum 2 tam tur yapiyorum, sonunda mide bulantisi garanti.
icecek icin kullanmayin lan, ben manyak oldum bunun yuzunden. devasa kupalarim kalp ben.*
anne evi itemi ayni zamanda; guncel “yeni gelin” evlerinde incik boncuklu bir tik buyuk boyutlulari var artik bunlarin, kocislerine servis yaparken kullaniyorlar.
ergonomik diye uretmisler bu bardagi ama bence degil ya, herhangi bir icecek tuketmeye asla yetmiyor cunku; surekli doldur-bosalt yapmaktan yoruyor, candan bezdiriyor, tak ettiriyor. dusundukce afakanlar basti, vallahi harakiri yapacagim.
bununla bir sey icmeye kalksam minimum 2 tam tur yapiyorum, sonunda mide bulantisi garanti.
icecek icin kullanmayin lan, ben manyak oldum bunun yuzunden. devasa kupalarim kalp ben.*
devamını gör...
kral şakir
öncelikle bu uzun bir yazı olacak, genel olarak çocuk içeriklerinden ve özelinde kral şakir serisinden bahsetmeye çalşacağım.
çocuk kitapları yazılması en zor kitaplardır. yazarın neyi nasıl yazması gerektiğini iyi bilmesi, dili basit fakat edebî kullanması, hikayeyi ilgi uyandırıcı yapması fakat verdiği alt metin konusunda çok dikkatli olması gerekir. yazar ancak tüm bu stresleri göz önünde bulundurarak bir çocuk kitabı yazabilir, aksi halde yazılı eser "çocuk kitabı" niteliğinden uzak olur.
ben de naçizane küçüklüğümden beri bu türe ilgi duyarım, ne okursam okuyayım mutlaka araya çocuk kitapları da serpiştirmeyi ihmal etmem. ayşegül'den ökkeş'e , küçük kara balık'tan çocuk kalbi'ne, abartma tozu'ndan pullar savaşı'na... birçok çocuk kitabı okudum, okuyorum.
belki birçoğumuz farkında değil ama türkiye'de ve dünyada "çocuk edebiyatı" denilen tür gizli bir güce sahip durumda, öyle ki bu tür zaman zaman edebiyat klasiklerinin bile tozunu attırmakta. bunun yaşadığımız yüzyıldaki yansıması olarak -edebiyat temelinin dışında da olsa- "çocuk içeriği" denilen ve hayatımıza yakın vakitte girmiş olan 'şey'i (burada bunları tanımlamak güç olduğu için 'şey' demeyi tercih ediyorum) örnek gösterebiliriz. somut bir örnek olarak bu 'şey'lerden birisinin 9 yaşındaki sahibi youtube platformunda dünyanın en çok kazananı olarak açıklanmıştır.
şimdi ben burada bu 'şey'lerden birinin, edebiyat alanında temsilinin, ne nitelikte olduğundan bahsetmeye çalışacağım.
kral şakir'in çizgi film versiyonunu, bir tanıdığımın küçük oğlunun çok sevmesi sayesinde ben de keşfettim, izlerken çok da eğlendim. sonrasında geçen zaman içinde kral şakir'in her yerde olduğunu farkettim: kalemler, çantalar, suluklar, kitaplar, çıkartmalar, filmler... filmine gitme fırsatım olmadı fakat kitaplarını araştırmaya başladım. fiyatları 20 lira civarıydı ve bu günümüz kitap fiyatları için ortanın biraz üstü bir fiyat sayılabilir, fakat içeriğini ve baskısını bilmediğim için -ki sonradan öğrendim ciltliymiş- bu fiyata kuşkuyla yaklaştım ( bu arada kitabın kendi cildinde önerilen fiyat olarak 32tl diyor. fiyatı anormal karşılamıyorum zira lisans mevzusu vs. var işin içinde). amazon'da indirimde 9.5 liraya düştüğünü görünce ilk 3 kitabını sepete ekledim, sonrasında "ilk kitabı okur da beğenirsem diğer kitaplarını indirimsiz hiç düşünmeden alabilirim" diyerek sadece ilk kitabı aldım. kitabı ilk elime aldığımda çocukluğumda okuduğum ciltli, renkli baskılı grimm/andersen/la fontaine antolojilerine benzettim, ilk birkaç sayfada o tadı alacağımı sandıysam da şöyle bir karıştırınca maalesef o kaliteden çok uzak olduğunu farkettim, elbette ekonomik koşullar bunda en büyük etkendi. önce kitabın neden ciltli yapıldığını anlayamadım, zira iç sayfaları hiç ciltli bir kitaba aitmiş gibi değildi, gayet normal bir cilt de bittabi o sayfaları tutabilirmiş. nihayet kitabı okumak istiyordum. fakat ilk birkaç sayfada beni rahatsız eden başka bir şey farkettim: sayfalar çizgiliydi. evet çizgili kağıda basılmıştı, fakat resimliydi? evet evet, resimlerin içinden sayfa çizgileri geçiyordu, sanki türkçe dersinde sıkılıp defterine bir şeyler çizen bir öğrenciye aitti elimdeki kitap. bu seçimin nedenini asla anlayamadım. okumaya devam ettim. dikkatimi başka bir şey çekti, yazılar büyük puntoyla yazılmıştı ve koyu bir ton tercih edilmişti, bu bir çocuk kitabı için tercih edilebilirdi, fakat yazılar ne kadar büyükse resimler de bir o kadar küçük ve karmaşıktı. resimler, o boyutta bir kitap için çizilmemişti belli ki. bilgisayar ortamında çizilmiş fakat en boy oranlarına dikkat edilmediği için sayfaya sığmamış, küçültüldükçe küçültülmüştü. dolayısıyla resimlerde olan birkaç konuşma balonunda da yazılar ufacık ve okumak gerçekten bazen zor olabiliyordu. hadi canım sen de, sorun mu bu? diyebilirsiniz, fakat bu sefer normal yazıların puntosunun büyüklüğünü "okumayı kolaylaştırmak için" diye savunamayız (ki aklıma da başka savunma gelmiyor). kısacası içeriğine bile odaklanamadan epey rahatsız olmuştum kitaptan.
tam burada içeriğini övmek isterdim fakat ne yazık ki tam bir çizgi film içeriği. sonradan farkettim ki evet zaten çizgi filmmiş. kitaptaki hikayeler (en azından benim farkettiklerim) çizgi filmleştirilmiş. dostlar açık konuşmak gerekirse ben kitaptaki içeriğin çizgi filmleştirildiğini hiçbir yerde okumadım, okumuş olsaydım almazdım zaten, zira bu haliyle bir senaryo kitabı niteliğinde.
burada benim sormak istediğim bir soru var: bu kitap nedir? evet evet, nedir bu kitap? kitap, resimli hikaye kitabı olarak tanımlanmış. peki bir sorum daha var: halihazırda çizgi filmi varken, siz bu çizgi film içeriğinden farklı hiçbir şey sunmadığınız bir şeyi neden bastınız? ben burada art niyet arıyorum. zira kitabın sayfalarının yarısının da boş olması beni destekliyor. şimdi genel tabloya bakalım: kitap 200 sayfa (yarısı boşluktan ibaret, kalan yarısı da büyük puntolarla doldurulmuş), renksiz (evet çocuklar boyasın kendi renklendirsin istenmiş fakat tek sebep bu mu bilmiyoruz), çizgi filmden farklı bir şey yok (tıpatıp aynı hikayeler), ciltli (neden?). ben nihai tabloma bakınca sadece daha fazla kazanma hırsı görüyorum maalesef. elbette daha fazla kazanılacak, sonuçta ortada bir ürün var ve bu her şekilde pazarlanacak. fakat dostlar bu basit bir mevzu değil, ortaya çıkarılan ürün çocuk edebiyatı dahilinde. çizgi filmle çocuk edebiyatını birbirinden ayırmak lazım. canım sen de ne abarttın adamlar edebiyat yapıyoruz dememişler ki? maalesef kitap, resimli "hikaye" kitabı olarak tanımlanmış ve bu koşullarda elbette edebi bir eser olarak tanımlanır.
tekrar üzülerek söylüyorum "çocukların sevdiği bir ürünü nasıl daha fazla kazanmak için suistimal ederiz"e dönmüş düşünce. başta, her türden nesnenin üzerinde 'kral şakir' damgasının olmasını "e çocuklar seviyor, piyasaya bu tarz şeyler sürülecek elbette"ye yorarken, artık bu gözle bakamıyorum.
kral şakir'in lisans geliri 2019da 60milyon tl iken 2020'de bu sayı 100milyon tl'ye ulaşmış. geliri en çok kitaplardan elde ettiklerini söylüyorlar ve 2019 itibari ile 400bin satışı gördüklerini, filmlerin de 2milyonun üzerinde gişe yaptığını açıklamışlar. ayrıca 20den fazla ülkeye de ihraç ediyorlarmış. ülkemizden böyle bir ürünün çıkmış olması sevindirici olsa da masum bir ürün olmanın -benim gözümde- çok uzağında.
çocuk edebiyatı türünde kaliteli eserler okumak için samed behrengi'ye göz atabilirsiniz. toz pembe çizgi film dünyalarından birazcık çıkmak için kemalettin tuğcu ve gülten dayıoğlu da güzeldir. fakat serttir, çocuk yeterince hazır değilse okumamalıdır. işbankası çocuk klasikleri serisi ise bence idealdir, hem fiyatı hem içeriği hem de eserlerin kalitesi üst düzeydir.
çocuk kitapları yazılması en zor kitaplardır. yazarın neyi nasıl yazması gerektiğini iyi bilmesi, dili basit fakat edebî kullanması, hikayeyi ilgi uyandırıcı yapması fakat verdiği alt metin konusunda çok dikkatli olması gerekir. yazar ancak tüm bu stresleri göz önünde bulundurarak bir çocuk kitabı yazabilir, aksi halde yazılı eser "çocuk kitabı" niteliğinden uzak olur.
ben de naçizane küçüklüğümden beri bu türe ilgi duyarım, ne okursam okuyayım mutlaka araya çocuk kitapları da serpiştirmeyi ihmal etmem. ayşegül'den ökkeş'e , küçük kara balık'tan çocuk kalbi'ne, abartma tozu'ndan pullar savaşı'na... birçok çocuk kitabı okudum, okuyorum.
belki birçoğumuz farkında değil ama türkiye'de ve dünyada "çocuk edebiyatı" denilen tür gizli bir güce sahip durumda, öyle ki bu tür zaman zaman edebiyat klasiklerinin bile tozunu attırmakta. bunun yaşadığımız yüzyıldaki yansıması olarak -edebiyat temelinin dışında da olsa- "çocuk içeriği" denilen ve hayatımıza yakın vakitte girmiş olan 'şey'i (burada bunları tanımlamak güç olduğu için 'şey' demeyi tercih ediyorum) örnek gösterebiliriz. somut bir örnek olarak bu 'şey'lerden birisinin 9 yaşındaki sahibi youtube platformunda dünyanın en çok kazananı olarak açıklanmıştır.
şimdi ben burada bu 'şey'lerden birinin, edebiyat alanında temsilinin, ne nitelikte olduğundan bahsetmeye çalışacağım.
kral şakir'in çizgi film versiyonunu, bir tanıdığımın küçük oğlunun çok sevmesi sayesinde ben de keşfettim, izlerken çok da eğlendim. sonrasında geçen zaman içinde kral şakir'in her yerde olduğunu farkettim: kalemler, çantalar, suluklar, kitaplar, çıkartmalar, filmler... filmine gitme fırsatım olmadı fakat kitaplarını araştırmaya başladım. fiyatları 20 lira civarıydı ve bu günümüz kitap fiyatları için ortanın biraz üstü bir fiyat sayılabilir, fakat içeriğini ve baskısını bilmediğim için -ki sonradan öğrendim ciltliymiş- bu fiyata kuşkuyla yaklaştım ( bu arada kitabın kendi cildinde önerilen fiyat olarak 32tl diyor. fiyatı anormal karşılamıyorum zira lisans mevzusu vs. var işin içinde). amazon'da indirimde 9.5 liraya düştüğünü görünce ilk 3 kitabını sepete ekledim, sonrasında "ilk kitabı okur da beğenirsem diğer kitaplarını indirimsiz hiç düşünmeden alabilirim" diyerek sadece ilk kitabı aldım. kitabı ilk elime aldığımda çocukluğumda okuduğum ciltli, renkli baskılı grimm/andersen/la fontaine antolojilerine benzettim, ilk birkaç sayfada o tadı alacağımı sandıysam da şöyle bir karıştırınca maalesef o kaliteden çok uzak olduğunu farkettim, elbette ekonomik koşullar bunda en büyük etkendi. önce kitabın neden ciltli yapıldığını anlayamadım, zira iç sayfaları hiç ciltli bir kitaba aitmiş gibi değildi, gayet normal bir cilt de bittabi o sayfaları tutabilirmiş. nihayet kitabı okumak istiyordum. fakat ilk birkaç sayfada beni rahatsız eden başka bir şey farkettim: sayfalar çizgiliydi. evet çizgili kağıda basılmıştı, fakat resimliydi? evet evet, resimlerin içinden sayfa çizgileri geçiyordu, sanki türkçe dersinde sıkılıp defterine bir şeyler çizen bir öğrenciye aitti elimdeki kitap. bu seçimin nedenini asla anlayamadım. okumaya devam ettim. dikkatimi başka bir şey çekti, yazılar büyük puntoyla yazılmıştı ve koyu bir ton tercih edilmişti, bu bir çocuk kitabı için tercih edilebilirdi, fakat yazılar ne kadar büyükse resimler de bir o kadar küçük ve karmaşıktı. resimler, o boyutta bir kitap için çizilmemişti belli ki. bilgisayar ortamında çizilmiş fakat en boy oranlarına dikkat edilmediği için sayfaya sığmamış, küçültüldükçe küçültülmüştü. dolayısıyla resimlerde olan birkaç konuşma balonunda da yazılar ufacık ve okumak gerçekten bazen zor olabiliyordu. hadi canım sen de, sorun mu bu? diyebilirsiniz, fakat bu sefer normal yazıların puntosunun büyüklüğünü "okumayı kolaylaştırmak için" diye savunamayız (ki aklıma da başka savunma gelmiyor). kısacası içeriğine bile odaklanamadan epey rahatsız olmuştum kitaptan.
tam burada içeriğini övmek isterdim fakat ne yazık ki tam bir çizgi film içeriği. sonradan farkettim ki evet zaten çizgi filmmiş. kitaptaki hikayeler (en azından benim farkettiklerim) çizgi filmleştirilmiş. dostlar açık konuşmak gerekirse ben kitaptaki içeriğin çizgi filmleştirildiğini hiçbir yerde okumadım, okumuş olsaydım almazdım zaten, zira bu haliyle bir senaryo kitabı niteliğinde.
burada benim sormak istediğim bir soru var: bu kitap nedir? evet evet, nedir bu kitap? kitap, resimli hikaye kitabı olarak tanımlanmış. peki bir sorum daha var: halihazırda çizgi filmi varken, siz bu çizgi film içeriğinden farklı hiçbir şey sunmadığınız bir şeyi neden bastınız? ben burada art niyet arıyorum. zira kitabın sayfalarının yarısının da boş olması beni destekliyor. şimdi genel tabloya bakalım: kitap 200 sayfa (yarısı boşluktan ibaret, kalan yarısı da büyük puntolarla doldurulmuş), renksiz (evet çocuklar boyasın kendi renklendirsin istenmiş fakat tek sebep bu mu bilmiyoruz), çizgi filmden farklı bir şey yok (tıpatıp aynı hikayeler), ciltli (neden?). ben nihai tabloma bakınca sadece daha fazla kazanma hırsı görüyorum maalesef. elbette daha fazla kazanılacak, sonuçta ortada bir ürün var ve bu her şekilde pazarlanacak. fakat dostlar bu basit bir mevzu değil, ortaya çıkarılan ürün çocuk edebiyatı dahilinde. çizgi filmle çocuk edebiyatını birbirinden ayırmak lazım. canım sen de ne abarttın adamlar edebiyat yapıyoruz dememişler ki? maalesef kitap, resimli "hikaye" kitabı olarak tanımlanmış ve bu koşullarda elbette edebi bir eser olarak tanımlanır.
tekrar üzülerek söylüyorum "çocukların sevdiği bir ürünü nasıl daha fazla kazanmak için suistimal ederiz"e dönmüş düşünce. başta, her türden nesnenin üzerinde 'kral şakir' damgasının olmasını "e çocuklar seviyor, piyasaya bu tarz şeyler sürülecek elbette"ye yorarken, artık bu gözle bakamıyorum.
kral şakir'in lisans geliri 2019da 60milyon tl iken 2020'de bu sayı 100milyon tl'ye ulaşmış. geliri en çok kitaplardan elde ettiklerini söylüyorlar ve 2019 itibari ile 400bin satışı gördüklerini, filmlerin de 2milyonun üzerinde gişe yaptığını açıklamışlar. ayrıca 20den fazla ülkeye de ihraç ediyorlarmış. ülkemizden böyle bir ürünün çıkmış olması sevindirici olsa da masum bir ürün olmanın -benim gözümde- çok uzağında.
çocuk edebiyatı türünde kaliteli eserler okumak için samed behrengi'ye göz atabilirsiniz. toz pembe çizgi film dünyalarından birazcık çıkmak için kemalettin tuğcu ve gülten dayıoğlu da güzeldir. fakat serttir, çocuk yeterince hazır değilse okumamalıdır. işbankası çocuk klasikleri serisi ise bence idealdir, hem fiyatı hem içeriği hem de eserlerin kalitesi üst düzeydir.
devamını gör...
sözlüklerin asıl amacı
bence her sözlüğün amacı farklı. mesela;
inci sözlük troll ve taştaş geçme mekanı,
uludağ sözlük abazan mekanı dişi sinek bulsa atlayacaklar,
ekşi sözlük elit görünüp karı kız düşürme peşinde iqlesslarla dolu,
meta sözlük vardı rahmetli gerçekten insanlar bildiklerini paylaşıp sıcak bir köy havası oluşturuyordu,
burası hakkında çok bi izlenimim yok henüz ama zamanla editleyebilirim. meta sözlüğü andırmıyor değil. bu yüzden şimdilik kalmaya karar verdim.
inci sözlük troll ve taştaş geçme mekanı,
uludağ sözlük abazan mekanı dişi sinek bulsa atlayacaklar,
ekşi sözlük elit görünüp karı kız düşürme peşinde iqlesslarla dolu,
meta sözlük vardı rahmetli gerçekten insanlar bildiklerini paylaşıp sıcak bir köy havası oluşturuyordu,
burası hakkında çok bi izlenimim yok henüz ama zamanla editleyebilirim. meta sözlüğü andırmıyor değil. bu yüzden şimdilik kalmaya karar verdim.
devamını gör...
iletişim kurmanın önündeki engeller
iç ve dış etmenler diye ayırabiliriz.
iç etmenler:
-önyargı
-bilgi eksikliği
-kaygılar
dış etmenler:
-gürültü
-görüş ayrılığı/reddetme
-yasal engeller
şimdi bunları dilimiz döndüğü, aklımız yettiğince açıklayalım bakalım.
önyargı:
bir kişi, kurum, olgu, yargı veya bilgi için önceden zihnimize kazınan, biz bilmesek de farketmesek de oraya yerleşmiş veya yerleştirilmiş olup, o olgu hakkında sessiz sedasız bir şekilde bize karar aldıran varsayımların tümüdür.
bilgi eksikliği:
yeterince olgunlaşmamış, yanlı olup etraflıca düşünmemizi veya değerlendirmemizi engelleyen saplantı diyebiliriz. bilgi eksikliği bazen az bilmek olabileceği gibi bazen karşıt düşünceye/teze karşı kayıtsız olma hali.
kaygılar:
gelecekteki belirsizlikleri öngörememe, neyin nasıl gelişeceğini kestirememe hali üzerine zihnimizde ortaya çıkan huzursuzluk duygusu.
gürültü:
iletişimin etkin ve verimliliğini engelleyecek düzeyde ses, görüntü veya duygu karmaşası olarak tanımlayabiliriz.
görüş ayrılığı:
tez/antitez karşıtlığının ördüğü duvarları aşamama hali. karşıt görüşteki kişi veya kurumların düşünmeksizin karşı görüşü reddetmesi.
yasal engeller:
belli kişi veya kurumların belli başlı bilgi, belge veya veriyi paylaşmayı/açıklamayı yasaklaması durumu.
iç etmenler:
-önyargı
-bilgi eksikliği
-kaygılar
dış etmenler:
-gürültü
-görüş ayrılığı/reddetme
-yasal engeller
şimdi bunları dilimiz döndüğü, aklımız yettiğince açıklayalım bakalım.
önyargı:
bir kişi, kurum, olgu, yargı veya bilgi için önceden zihnimize kazınan, biz bilmesek de farketmesek de oraya yerleşmiş veya yerleştirilmiş olup, o olgu hakkında sessiz sedasız bir şekilde bize karar aldıran varsayımların tümüdür.
bilgi eksikliği:
yeterince olgunlaşmamış, yanlı olup etraflıca düşünmemizi veya değerlendirmemizi engelleyen saplantı diyebiliriz. bilgi eksikliği bazen az bilmek olabileceği gibi bazen karşıt düşünceye/teze karşı kayıtsız olma hali.
kaygılar:
gelecekteki belirsizlikleri öngörememe, neyin nasıl gelişeceğini kestirememe hali üzerine zihnimizde ortaya çıkan huzursuzluk duygusu.
gürültü:
iletişimin etkin ve verimliliğini engelleyecek düzeyde ses, görüntü veya duygu karmaşası olarak tanımlayabiliriz.
görüş ayrılığı:
tez/antitez karşıtlığının ördüğü duvarları aşamama hali. karşıt görüşteki kişi veya kurumların düşünmeksizin karşı görüşü reddetmesi.
yasal engeller:
belli kişi veya kurumların belli başlı bilgi, belge veya veriyi paylaşmayı/açıklamayı yasaklaması durumu.
devamını gör...
çam balı
ülkemizde kızılçam ormanlarının yaygın olduğu muğla, marmaris, aydın, kuşadası ve çanakkale ile kaz dağları'nın bazı bölgelerinde üretiliyor. bir kızılçamdan yılda 15 - 20 kilo arasında çam balı elde edilebiliyor. bu ormanlardan, 10 bin kadar aile, arıcılık yaparak geçimlerini sağlıyorlar. toplamda da yılda 12-15 bin ton çam balı üretimi yapılıyor.
çam balı, bir salgı bal türü. bu bal, çam ağaçları üzerinde yaşayan pamuklu koşnili böceği veya basura böceği denen, bilimsel ismi marchalina hellenica isimli böcek çam ağacının özünü emer, böcek tarafından sindirilemeyen şekerli sıvının belirli aralıklarla çam ağacı üzerine bırakılması ve arıların da bunu kendi salgılarıyla işleyip kovana getirerek olgun duruma getirmesi sonucu elde ediliyor.
pamuklu koşnili, çamın özünü emdiğinden ilk başlarda zararlı sayılabilir, ama bal üretimine olan katkısıyla da zararlı sınıfından çıkarıldı. bu yüzden de ağacın kesilmesi için sebep sayılmıyor. bu böcek, çam balı konusunda arı ile işbirliği içinde çalışıyor. eğer ki sam yeli fazla eser ve yakıcı sıcaklar etkisini gösterirse böcek kabuk altında yanabilir.
çam balı, bir salgı bal türü. bu bal, çam ağaçları üzerinde yaşayan pamuklu koşnili böceği veya basura böceği denen, bilimsel ismi marchalina hellenica isimli böcek çam ağacının özünü emer, böcek tarafından sindirilemeyen şekerli sıvının belirli aralıklarla çam ağacı üzerine bırakılması ve arıların da bunu kendi salgılarıyla işleyip kovana getirerek olgun duruma getirmesi sonucu elde ediliyor.
pamuklu koşnili, çamın özünü emdiğinden ilk başlarda zararlı sayılabilir, ama bal üretimine olan katkısıyla da zararlı sınıfından çıkarıldı. bu yüzden de ağacın kesilmesi için sebep sayılmıyor. bu böcek, çam balı konusunda arı ile işbirliği içinde çalışıyor. eğer ki sam yeli fazla eser ve yakıcı sıcaklar etkisini gösterirse böcek kabuk altında yanabilir.
devamını gör...
bu yazarı yakın zamanda çok fazla favorilediğiniz için favoriniz kaydedilmedi
yamulmuyorsam aynı yazara 5 favoriden fazla verilmeye çalışıldığında alınan uyarı. bize de mi lolo sözlük?
devamını gör...