duygusal bağ kurulmuş nesneler
          kitap ve hediyeler.
      
  devamını gör...
van gölü
          90'lı yıllarda bir adet canavarının olduğu iddia edilen ülkemizin en büyük gölüdür. (bkz: van gölü canavarı)
suyu sodalı ve tuzludur aynı zamanda volkanik bir göldür. nadir türlerden biri olan inci kefalinin evidir.*
  suyu sodalı ve tuzludur aynı zamanda volkanik bir göldür. nadir türlerden biri olan inci kefalinin evidir.*
devamını gör...
bir insanın boş biri olduğunu anlama yöntemi
          durup dururken birilerini yargılıyor ve ayrıştırıyorsa,
söyleyeceği sözün kimi nasıl etkileyeceğini düşünmeden konuşuyorsa*,
dikkat çekmek için başkalarını rahatsız etmekten çekinmiyorsa,
tartışma sırasında dinlemekten çok konuşmaya odaklıysa benim için boş insan olma ihtimali yüksek*.
  söyleyeceği sözün kimi nasıl etkileyeceğini düşünmeden konuşuyorsa*,
dikkat çekmek için başkalarını rahatsız etmekten çekinmiyorsa,
tartışma sırasında dinlemekten çok konuşmaya odaklıysa benim için boş insan olma ihtimali yüksek*.
devamını gör...
akıllı telefonlardan önce gençlerin yaptıkları şeyler
          akıllı telefon ve internetten önce genç olmuş biri olarak şöyle arz edeyim efendim.
her uygun vakitte buluşturduk. pastanede, evlerimizde, şehrin kalabalık yerlerinde yalnız olmazdık.
kitap okurduk, videocudan kaset kiralar film izlerdik.
uzaktaki arkadaşlarla mektuplaşırdık, sayfalarca mektup yazardık. hatta yutdışından penpal yani mektup arkadaşı bulurduk.
kasetçide karışık listelerle kaset doldurtup walkmande dinlerdik. pil biraz maliyetliydi ama olsun.
doğum günleri kutlardık parti tadında. sosyal hayatımızın en eğlenceli buluşmaları onlardı.
güzel havalarda bahçeli evi olan arkadaşlara oturmaya giderdik.
müze, sergi, konser gibi kendimize bir şeyler katacak aktiviteleri kovalardık.
sokak sokak memleketim çalışmasıyla yürüdük ikili üçlü gruplar halinde.
okul bahçesinde basketbol, voleybol maçları yapardık.
cumartesileri çaya giderdik. çay dediğim müzikli eğlencelerdi. ikramlar altın günü ikramı gibi olduğundan çay dendi heralde.
açıkcası sıkılmaya pek fırsatımız olmazdı. çünkü henüz sıkılmak hayatımızda yer etmemişti.
  her uygun vakitte buluşturduk. pastanede, evlerimizde, şehrin kalabalık yerlerinde yalnız olmazdık.
kitap okurduk, videocudan kaset kiralar film izlerdik.
uzaktaki arkadaşlarla mektuplaşırdık, sayfalarca mektup yazardık. hatta yutdışından penpal yani mektup arkadaşı bulurduk.
kasetçide karışık listelerle kaset doldurtup walkmande dinlerdik. pil biraz maliyetliydi ama olsun.
doğum günleri kutlardık parti tadında. sosyal hayatımızın en eğlenceli buluşmaları onlardı.
güzel havalarda bahçeli evi olan arkadaşlara oturmaya giderdik.
müze, sergi, konser gibi kendimize bir şeyler katacak aktiviteleri kovalardık.
sokak sokak memleketim çalışmasıyla yürüdük ikili üçlü gruplar halinde.
okul bahçesinde basketbol, voleybol maçları yapardık.
cumartesileri çaya giderdik. çay dediğim müzikli eğlencelerdi. ikramlar altın günü ikramı gibi olduğundan çay dendi heralde.
açıkcası sıkılmaya pek fırsatımız olmazdı. çünkü henüz sıkılmak hayatımızda yer etmemişti.
devamını gör...
mobbing
          mob: şiddet uygulayan düzensiz kalabalık
mobile vulgus: kararsız kalabalık
  mobile vulgus: kararsız kalabalık
devamını gör...
köy mezarlığı
          trabzon'un çoğu köyünde olmayandır.
bizim orda, her ailenin kendi mezarlığı olur ve evin yakınında bulunur.
biz ölümüzü de dirimizide yakınımızda görmek isteriz.
öyle ölünce, ayrı gayri düşmek yok.
anca beraber kanca beraber.
  bizim orda, her ailenin kendi mezarlığı olur ve evin yakınında bulunur.
biz ölümüzü de dirimizide yakınımızda görmek isteriz.
öyle ölünce, ayrı gayri düşmek yok.
anca beraber kanca beraber.
devamını gör...
moderatörlerin açtığı başlıklarda özgürce görüş belirtmekten çekinmek
          modlar olarak sizi fişlemek adına bu tarz başlıklar açtığımızı, bilgilerinizi girilerinizle beraber yaşadığımız illerdeki kgb ve mossad il başkanlıklarına sunduğumuzu belirtmek istediğim başlıktır. bunlar hep danışıklı dövüşüklü işler. arkamızda rıza baba var.
ekleme: şu an bu satırları soros’un fordladığı izmir buca'daki kafa sözlük çalışma ofisimde frappemi yudumlayarak yazıyorum.
  ekleme: şu an bu satırları soros’un fordladığı izmir buca'daki kafa sözlük çalışma ofisimde frappemi yudumlayarak yazıyorum.
devamını gör...
kokusu yaşam sevincini artıran şeyler
          egzoz kokusu seven yok mu? benzin, tiner?
ne masum şeyler kokluyorsunuz siz ya.
  ne masum şeyler kokluyorsunuz siz ya.
devamını gör...
doktor randevusunu beş dakika ile sınırlamak
          bence doktora kapıdan selam verip çıkalım, o bizim ses tonumuzdan ve surat ifademizden nasıl bir sorunumuz var tahmin etmeye çalışsın.
çok eğlenceli bence.
  çok eğlenceli bence.
devamını gör...
otobiyografinize yazacağınız son cümle
          başkaları için yaşadı.. şimdi sıra kendisinde.
      
  devamını gör...
normal sözlük satranç kulübü
          orta doğu ve balkanların işinde gücünde kendi halinde ekmeğinin peşinde olan romalı dostlarım selam size..
satranç kulübüne şimdiden hepiniz hoş geldiniz..
napıyoduk biz demeden önce kısaca satranç tarihine değinmek isterim diyeceğim ama sözlük içerisindeki arama barını kullanarak detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz..
kafa sözlük satranç kulübü olarak
bu oyunu severleri.. sevmek isteyenleri.. yeni başlayıp anlamsızca bakanları.. ver buradan hemen mat a gideyim diyenleri.. odaklanma sorunu yaşayanları.. kendine güvenenleri.. güven tazelemek isteyenleri.. beyninin belli noktalarının çalışmamasından şikayet edenleri ve zeka seviyesi yüksek insanların oyunu olduğunu sananları.. aslında her insanın öğrenebileceği,, öğrendikten sonrada keyifle oynayabileceği bir platformda satranç severleri bir arada buluşturmak.
amacımız atomu parçalamak değil.. oyunu bilenler ve öğrenmek isteyenleri bir araya toplayıp eğlenmek..
detaylı bilgi isteyen yazar dostlarımızı (bkz: kafa sözlük kulüpleri) başlığına yok annem ben bilgi değil direkt olarak geleyim diyen romalı dostları kafa sözlük kulüpleri discord sunucusu na bekleriz..
turnuva duyurularımız hem bu başlık altında hem kulüp sunucusunda sizler ile paylaşılacaktır.
basit kurallarımız basit bir tahtamız ve basit taşlarımız var..
atına güveniyor isen.. kalemiz ve sinsi piyonlar ile karşınızdayız..
çokça eğlenip çokça keyiflenmek dileği ile..
yeşili sevin..
doğayı koruyun..
ayıyı öpün..
ve en önemlisi keyif alın..
  satranç kulübüne şimdiden hepiniz hoş geldiniz..
napıyoduk biz demeden önce kısaca satranç tarihine değinmek isterim diyeceğim ama sözlük içerisindeki arama barını kullanarak detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz..
kafa sözlük satranç kulübü olarak
bu oyunu severleri.. sevmek isteyenleri.. yeni başlayıp anlamsızca bakanları.. ver buradan hemen mat a gideyim diyenleri.. odaklanma sorunu yaşayanları.. kendine güvenenleri.. güven tazelemek isteyenleri.. beyninin belli noktalarının çalışmamasından şikayet edenleri ve zeka seviyesi yüksek insanların oyunu olduğunu sananları.. aslında her insanın öğrenebileceği,, öğrendikten sonrada keyifle oynayabileceği bir platformda satranç severleri bir arada buluşturmak.
amacımız atomu parçalamak değil.. oyunu bilenler ve öğrenmek isteyenleri bir araya toplayıp eğlenmek..
detaylı bilgi isteyen yazar dostlarımızı (bkz: kafa sözlük kulüpleri) başlığına yok annem ben bilgi değil direkt olarak geleyim diyen romalı dostları kafa sözlük kulüpleri discord sunucusu na bekleriz..
turnuva duyurularımız hem bu başlık altında hem kulüp sunucusunda sizler ile paylaşılacaktır.
basit kurallarımız basit bir tahtamız ve basit taşlarımız var..
atına güveniyor isen.. kalemiz ve sinsi piyonlar ile karşınızdayız..
çokça eğlenip çokça keyiflenmek dileği ile..
yeşili sevin..
doğayı koruyun..
ayıyı öpün..
ve en önemlisi keyif alın..
devamını gör...
kintsugi
          herkesin kusursuzu aradığı bir dünyada kusurlu olmanın değerini vurgulayan kintsugi ya da kintsukuroi, antik japon felsefesi'nde "altınla onarma" anlamına gelen müthiş bir kelime. kelime olmanın ötesinde, derin anlamlar içeren bir sanat dalı, bir felsefe. bu sanat dalının amacı bir nesnenin kırıklarını onarmak ve onları saklamak değil aksine kırıklarını mümkün olduğunca vurgulayarak onore etmek, bozulmuş veya kırılmış nesnelere olan bakış açımızı değiştirmek.
kintsugi aslında bir japon felsefesi olan wabi-sabi’ye dayanıyor. wabi-sabi, kusurlu olanı kabul etmek, kucaklamak, onların içindeki güzelliği görmek anlamına geliyor. bu felsefeye bir metafor olarak baktığımda toplumda eksik, kusurlu olarak görülen yanlarımızın aslında bizlerin bir parçası olduğunu ve parçamız olan bu kırıkların ise bizi daha değerli kıldığını fark ediyorum. diğer yandan, kusurlu olan nesneleri düşünmeden çöpe atma alışkanlığımızı ve yeni tüketimler yapmamızı dizginleyecek bir felsefe olduğunu düşünüyorum.
aşağıda görmüş olduğunuz fotoğrafta ise yakın zamanda kırılan kaşık altlığını, kırıklarının bir kusur değil aksine güzel ve değerli olduğunu vurgulayarak tekrar kullanılabilir hale getirdim. yoksunluğumuzla, kırılmışlığımızla ve hatalarımızla biziz.
ernest hemingway'in de dediği gibi: "dünya herkesi kırıyor ve sonra bazıları o kırık yerlerden daha güçlü çıkıyor."
 
      
  kintsugi aslında bir japon felsefesi olan wabi-sabi’ye dayanıyor. wabi-sabi, kusurlu olanı kabul etmek, kucaklamak, onların içindeki güzelliği görmek anlamına geliyor. bu felsefeye bir metafor olarak baktığımda toplumda eksik, kusurlu olarak görülen yanlarımızın aslında bizlerin bir parçası olduğunu ve parçamız olan bu kırıkların ise bizi daha değerli kıldığını fark ediyorum. diğer yandan, kusurlu olan nesneleri düşünmeden çöpe atma alışkanlığımızı ve yeni tüketimler yapmamızı dizginleyecek bir felsefe olduğunu düşünüyorum.
aşağıda görmüş olduğunuz fotoğrafta ise yakın zamanda kırılan kaşık altlığını, kırıklarının bir kusur değil aksine güzel ve değerli olduğunu vurgulayarak tekrar kullanılabilir hale getirdim. yoksunluğumuzla, kırılmışlığımızla ve hatalarımızla biziz.
ernest hemingway'in de dediği gibi: "dünya herkesi kırıyor ve sonra bazıları o kırık yerlerden daha güçlü çıkıyor."
 
      devamını gör...
feminizm
          avrupa'da sonunun geldiğini, okuduğum makaleler ve girdiğim illegal sitelerden anlayabildiğim, amerika'daki sonunu ise; gerçekten merak ettiğim, fransız ihtilali sonrası gelişen sanayi devrimi endeksli düşünce sistemi ve eylemler bütünüdür.
hemen yazılan makalelerin içeriğinin, çocuk çağından beri kadını ön plana alan sistemleri eleştirmekle işe başlayıp bunu bilimsel temellere dayandırma güdümünde olduğunu belirtmeliyim. uzmanlar; erkek çocukların manevi olarak ezilerek büyütüldüğünün, dolayısıyla da yaşama bir sıfır yenik başlayan erkek çocuklarda, ileriki yaşamlarında ortaya çıkan ve daha büyük boyutlara varan özgüven problemleri, varoluş kaygısı, içe kapanıklık, kendini eksik görme gibi sorunlardan uzun uzun bahsetmektedir. hatta bunları çeşitli verilere de dayandırarak bilimsel tüm etkinliklerini ortaya koyuyorken, nesillerinin de tehlikede olduğunun altını çizmektedirler.
cinsiyet ayrımı göstermeksizin, yani hem kadın hem de erkek uzmanların, yazdıklarından yola çıkarak makalelerde: kendi eğitim sistemleri ve çalışma hayatları eleştirilirken, halkın buna bakış açısının da kendileriyle özdeşik olduğunu anlamanız hiç zor olmamakta.
ki oluşmuş bir kalıpları da var aslında onlarda: oprahsın zaten hadi yürü kızım... işte kadının, bu denli feminist bir yaklaşımla yüreklendirilerek yaşama atılması nedeniyle erkek benliğinin, hoşlandığı kadından, kendini fazlasıyla eksik görme ya da sıradan bir açılamama halinin, aslında hiç de sıradan olmadığı ve nesillerinin tehlikede olduğunu açıklıyor ve buna tarihi seyir içerisinde doğum, evlilik ve erkek bireylerden elde edilen verileri de ekleyerek tek tek kanıtlıyorlar.
açıkçası alanım olması halinde bu makaleleri zevkle çevirip bizim sahte feminist dünyasına duyurmayı çok istiyorum lakin alanım dışı ancak ilgim içi. böyle giderse yeni bir üniversite okumaktan ve klinik psikolog hatta kazanabilmem halinde psikiyatri alanlarına yönelmem ihtimal dahilinde görünüyor...
benim yaşam tecrübelerimden gördüğüm kadarıyla; salt bir feminist etkinlikle çocuk yetiştirmek yahut eğitim vermek yerine -ki kendim de yetiştirilirken bu feminizm etkisine çevremdeki hanımlardan bayağı bi'katkı (!) sağlandı- iyi ve kötü olguların salt iyi ve salt kötü ekseninden sıyırarak öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. örneğin erkek eğitiminde; baskıdan, güçlü görünmenin ağlamak, şiddet, mutfaktan uzak kalmak ve yahut çapkınlık gibi itemlerden uzak kalınarak yapılması ile pekiştirileceğini düşünüyorum. yine kadın eğitiminde hanımlara, güçlü olmanın fiziki, maddi hatta psikolojik bir etmene değil, erkek-kadın paylaşımcı yaklaşımdan ve yardımlaşmadan geçtiği öğretilmeli. hatta her erkeği kötü görmek yerine, insanı insan görüp, cinsiyet ayırmaksınızın yaklaşmakla ne feminizme gerek kalacağı ne de kadın cinayetlerinin ve baskılarının devam edeceği kanaatindeyim. ah bir de eğitimi eğitimcilere bıraksalar her şey çok daha güzel olacak ancak bizde eğitim maliyeden işletmeden ve iktisattan geçmekte.
  hemen yazılan makalelerin içeriğinin, çocuk çağından beri kadını ön plana alan sistemleri eleştirmekle işe başlayıp bunu bilimsel temellere dayandırma güdümünde olduğunu belirtmeliyim. uzmanlar; erkek çocukların manevi olarak ezilerek büyütüldüğünün, dolayısıyla da yaşama bir sıfır yenik başlayan erkek çocuklarda, ileriki yaşamlarında ortaya çıkan ve daha büyük boyutlara varan özgüven problemleri, varoluş kaygısı, içe kapanıklık, kendini eksik görme gibi sorunlardan uzun uzun bahsetmektedir. hatta bunları çeşitli verilere de dayandırarak bilimsel tüm etkinliklerini ortaya koyuyorken, nesillerinin de tehlikede olduğunun altını çizmektedirler.
cinsiyet ayrımı göstermeksizin, yani hem kadın hem de erkek uzmanların, yazdıklarından yola çıkarak makalelerde: kendi eğitim sistemleri ve çalışma hayatları eleştirilirken, halkın buna bakış açısının da kendileriyle özdeşik olduğunu anlamanız hiç zor olmamakta.
ki oluşmuş bir kalıpları da var aslında onlarda: oprahsın zaten hadi yürü kızım... işte kadının, bu denli feminist bir yaklaşımla yüreklendirilerek yaşama atılması nedeniyle erkek benliğinin, hoşlandığı kadından, kendini fazlasıyla eksik görme ya da sıradan bir açılamama halinin, aslında hiç de sıradan olmadığı ve nesillerinin tehlikede olduğunu açıklıyor ve buna tarihi seyir içerisinde doğum, evlilik ve erkek bireylerden elde edilen verileri de ekleyerek tek tek kanıtlıyorlar.
açıkçası alanım olması halinde bu makaleleri zevkle çevirip bizim sahte feminist dünyasına duyurmayı çok istiyorum lakin alanım dışı ancak ilgim içi. böyle giderse yeni bir üniversite okumaktan ve klinik psikolog hatta kazanabilmem halinde psikiyatri alanlarına yönelmem ihtimal dahilinde görünüyor...
benim yaşam tecrübelerimden gördüğüm kadarıyla; salt bir feminist etkinlikle çocuk yetiştirmek yahut eğitim vermek yerine -ki kendim de yetiştirilirken bu feminizm etkisine çevremdeki hanımlardan bayağı bi'katkı (!) sağlandı- iyi ve kötü olguların salt iyi ve salt kötü ekseninden sıyırarak öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. örneğin erkek eğitiminde; baskıdan, güçlü görünmenin ağlamak, şiddet, mutfaktan uzak kalmak ve yahut çapkınlık gibi itemlerden uzak kalınarak yapılması ile pekiştirileceğini düşünüyorum. yine kadın eğitiminde hanımlara, güçlü olmanın fiziki, maddi hatta psikolojik bir etmene değil, erkek-kadın paylaşımcı yaklaşımdan ve yardımlaşmadan geçtiği öğretilmeli. hatta her erkeği kötü görmek yerine, insanı insan görüp, cinsiyet ayırmaksınızın yaklaşmakla ne feminizme gerek kalacağı ne de kadın cinayetlerinin ve baskılarının devam edeceği kanaatindeyim. ah bir de eğitimi eğitimcilere bıraksalar her şey çok daha güzel olacak ancak bizde eğitim maliyeden işletmeden ve iktisattan geçmekte.
devamını gör...





