pandemi cırtından sonra açılacak mekanmış. oturulup düşünülmüş falan. kalamış'ta hem bir tatlı huzur hem de birer tatlı zencefilli gazoz almak isteyenlere kapılarını açacakmış.
sonunda karma puanlarla ne yapacağımızı bulduk sanırım! servis elemanlarının bir kısmı istanbulda ikamet eden modlar olacakmış bu arada. aman diyim. çayım neden soğuk, vay efendim sütüm köpürtülmemiş derseniz uçabilirsiniz dikkat.*
devamını gör...

hayatıma girdiği, onu gizli gizli stalkladığım zamanı çok iyi hatırlıyorum. bu konuyu hiç konuşmadım onunla. o da ilk defa bunları okuduğunda öğrenecek sizinle birlikte.

daha önce de bir iki kez söylemiştim. biraz problemli bir bağlanma stilim var benim. çok sevdiğim, hayatımda özel bir yere koyduğum insanları kanımın son damlasına kadar korumak isterim. zaman içinde bu konuda onların bilgisi dışında aksiyon almamayı öğrendim. ama içten içe endişelenirim sevdiğim insanlarla ilgili ben düzenli olarak. manyaklık işte. kafamı kurcalar durur zarar görecekleri, incinecekleri korkusu. o yüzden sevdiğim kişiler, yeni insanlarla bağ kurduklarında, endişelerim o yeni insanın üzerinde yoğunlaşır. nasıl biri olduğunu merak ederim. tehlikeli mi, neler değiştirecek hayatımızda, iyi şeyler mi deneyimleyeceğiz, kötü şeyler mi, ne gibi maceralar bekliyor bizi?

rob hayatıma, hem uniqe hem tekil bir adam sayesinde girdi. benim için hep çok özel olmuş ve olacak olan bir adam. bilenleriniz biliyor zaten kim olduğunu. dediğim gibi, sessiz sessiz bir süre takip ettim ben rob'u. hem okudum hem dinledim. anlattığı kadarıyla ve de onun hiç haberi olmadan tanıdım onu. bir süre hiç denecek kadar az iletişim kurduk kendisiyle. onun ruhu duymadı ama ben bir profil çizmiştim bile kafamda çoktan. "ne kadar tanıyorum, hissediyorum, biz gibi bir kadın bu" diyecek kadar net bir profil hem de. çünkü açıktı rob. gerçekti. sesinde duyguları saklıydı. kelimelerine ruhunu dökebilecek kadar doğaldı. rob, ona dair edindiğim her yeni bilgi ile beni hiç hayal kırıklığına uğratmamakla meşgul oldu bir süre, saysa meşguliyetlerinin arasına bunu eklemek aklının ucundan geçmezken. ne garip değil mi, biri sizi, ondan hiç haberiniz yokken, tanıyabiliyor, tanıdığına alışabiliyor, alıştığını sevebiliyor, sevdiğinden beklenti içine girebiliyor ve son kertede ondan yana hiç hayal kırıklığı yaşamadan, sizi tanır vaziyetteyken sizinle tanışabiliyor. internet bazen çok süper bir şey. sadece bazen, evet.

bir süre geçtikten sonra rob yine haberi olmadan beni biraz üzdü. bunu da konuşmadım onunla. bekledim bir süre. belki de bendim üzen kendimi çünkü. cevap bulmalıydım önce. onu tanımaya devam ettikçe, artık direkt iletişim kurduğum için de kendisiyle ne kadar incelikli bir insan olduğunun bilgisini dolaysız yoldan alıyordum kendisinden. "rob böyledir" diyecek kadar tanıdığımda ise kendisini, benim "kendimi üzdüğüm" konu çoktan gömülmüştü tarihin tozlu raflarına. rob böyleydi ve rob böyle çok güzeldi çünkü.

gittim sarıldım ben rob'a. aşk yaşadığı kahve makinesiyle kahve yaptı bana. güzel sohbetini, hüzünlü şeyler konuşurken bile yüzünden eksik etmediği içten gülüşünü, gerçekliğini ama en önemlisi ne kadar güzel bir insan olduğunu yakından görebildim. doğum gününü yanlış not alan, ve hatalı aldığı toplu notları bizimle paylaşan kaptan sağolsun bu senelik 14'ü sandığımız doğum gününü 2 gün geç kutluyoruz, çünkü yaptığımız program böyleydi ama doğduğu, var olduğu için her gün kutlama yapsak asla fazla gelmeyecek bir insan olduğu için kendisi, buna hiç takılmadı bile.

iyi ki doğdun robnaja, iyi ki varsın ve teşekkürler! bir virgül ve bir bağlaçla ayrılmış üç ayrı cümle var burada ve her biri üzerine sayfalarca yazarım aslında ama anladın zaten sen beni çoktan.
seni çok seviyorum.

ve robnaja'nın doğum günü 11 ocak arkadaşlar! bir daha da işini gomercan'a bırakan miko'yu sevsinler.
devamını gör...

an itibarı ile yaşanan hadise.
sözlüğümüzün 1. yılına girmesine sayılı günler kaldı.
geçirdiğimiz 1 senede, sıfır gelir ve reklamsız bir gelişim modeli ile inanılmaz işler başardık.
ona yakın her birisi diğerinden kıymetli yardım organizasyonuna imza attık.
köy okullarına yardımlar ulaştırdık, sözlük yazarlarına burslar sağladık.
yüzlerce yazarımıza hediye kitaplar gönderdik; göndermeye devam ediyoruz.
enfes radyo yayınları yaptık, gerek görsel, gerek yazılı basında adımızdan epey söz ettirdik.

gelinen bu noktada, daha profesyonel bir işleyiş daha güçlü adım ve tanıtımlar için reklam gelirlerinden gelecek kaynağa ihtiyaç duyuyoruz.
sözlükler aleminin 11 eylülü olarak hatırlanan, yaşamış olduğumuz bürokrasi zorbalığı sonucunda, birkaç hafta içerisinde reklam alacağımızı, aslında buna biraz da mecbur olduğumuzu beyan etmiştik.

(bkz: 11 eylül 2021 önemli sözlük duyurusu)

uzun lafın kısası, normal sözlük artık kgb ve onun altın çocuğu putin'in denetiminden çıkarak, bağımsızlığını kazanıyor.
her ne kadar ankara pavyonlarında dansözlerle ruble yemekten oldukça memnun olsam da, sözlüğümüzün geleceği için çalgı çengiye ve pavyon dublelerine veda etmek zorundayım.

son olarak, emektar sözlükçülerimizi elbette unutmadık.
onları kapitalizmin sıcak kollarına atmaya gönlümüz el vermedi.
pek yakında, sözlük mağazasından reklamsız sözlük gösterimi özelliğini aktif edebileceksiniz.

sizleri pek seviyorum.
devamını gör...

günaydın sözlük, günaydın diğerleri.

biz aşığız şükür, bu bakışların başka bir anlamı olamaz çünkü. bugün başka edebiyat yok, ben de seni ay lav yu türkan!
gerisi hep aynı, çay, çorba, sıcak!

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

duman-ah
devamını gör...

pişme sırasını bilmelisiniz. sebzelerin pişme zorlukları ve süreleri farklıdır. etlerin de öyle. baharat salça ve yağ her şeyi güzelleştirir. miktarı önemlidir.
devamını gör...

sahte içkiden zehirlenmiş olabilmeleri ihtimalini akla getiren haber. ihbar yapan durumu biliyorsa "aman benim adım karışmasın" diyerek kaybolmuş olabilir. bu nedenle sadece zehirlenme olduğunu biliyorlar ama olayın tam olarak nasıl olduğunu bilmiyorlar diye düşünüyorum. çıkar ortaya yakında...
devamını gör...

doğa dostu bir yazarımız olabilir. oylamalar için teşekkür ederim.
devamını gör...

böyle algı yaratıp öküzlüklerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar arkadaşlar, inanmayın.
devamını gör...

bir cesedin tıp bilimine bağışlanması anlamına gelmektedir. parça olarak ya da bir bütün içerisinde bağışlanmaktadır.
-evsiz insanların çoğunun kadavraya dönüştürülme durumu vardır.
devamını gör...

kesinlikle babamın da içine bulunduğu gruptur.

çorba içmediyse hemen acıkır ama çorba içtiğinde çok uzun süre yemek yemeden durabilir.

herkesin midesi farklı tabii ki.
devamını gör...

çekimlerinde plan sekans tekniğinin kullanılması ile öne çıkan birinci dünya savaşı konulu film. kör baykuş başlığında da yazdığım üzere, bir kurgu (roman ya da film olabilir) sadece üslup ve anlatım özellikleriyle anılıyor, içeriğine dair elle tutulur sözler edilemiyorsa en hafif tabirle "abartılmış" demektir. 1917 yılında avrupa cephelerinde çarpışan yüz binlerce askerin, bir o kadar sayıda öyküsü vardı muhakkak. ancak bu filmi çekenler muazzam teknolojik imkanlara sahip olmalarına rağmen aynı özeni içeriğe yansıtamamışlar maalesef. sanat eserleri arasında mukayese yapmak pek uygun düşmez ancak meramımı daha iyi anlatmak için 1928 yılında kaleme alınan garp cephesinde yeni bir şey yok'u örnek vermek zorundayım. sam mendes gibi dedesinden işittiklerini değil, bizzat cephede gördüklerini yazan erich maria remarque, henüz 10 yıl önce içinde bulunduğu cehenemmî muharebe sahasını hakkını vererek tasvir etmeyi başarmıştır. gerek diyaloglar gerekse olay örgüsü bizi tam manasıyla cephe ortamına (aynı zamanda cephe gerisine) götürmeyi başarır. üstelik gırtlak gırtlağa girdiği düşman askerlerini "kalleş, pislik, şerefsiz" olarak anlatmaz. aynı çukurun içinde çıplak elle mücadele etmesi icap ettiğinde görevini yapar ancak bunu soğukkanlı biçimde ifade etmez. duyduğu derin pişmanlığı ve vicdan azabını okurlara da hissettirir. savaşın her anına lanet ettirebilmek (sürekli kötülediklerine bakmayın, çoğu insanın özünde savaşa karşı bir merak vardır) ve böyle cazip bir bataklıktan gençleri uzak tutmaya çabalamak herkesin harcı değildir. romandan hareketle 1930 yapımı sinema uyarlamasına gelirsek, başkarakter paul baumer'in dramı mükemmel bir biçimde izleyicilere aktarılmış ve birinci dünya savaşı filmleri denince mihenk taşı olma özelliğini 90 senedir muhafaza edebilmiştir. 1917 filmine dönelim: yönetmen ve senarist düşmanı öcü göstererek alışılagelmiş bir basitlik sergileyip sınıfta kalmıştır. sinema seyircisi dokümanter bir yapım izlemek, savaşın acımasızlığını ve insandaki kötücül hisleri bütün çıplaklığıyla görmek isterse açar ışid veya meksika karteli videoları izler. sinema seyircisi dram izlemek istiyorsa ve yapımcılar bu iddia ile bir film çekip piyasaya sürüyorsa, gerçek ile kurgu yoğrulurken içine mümkün mertebe tarafsızlık ve insaniyet katılması beklenir. aksi takdirde saving private ryan tarzı görsel bir şölen ortaya çıkar ve maalesef şiddet pornosu olmaktan öteye geçemez.* karşılaştırma yapmayalım dedim ama aynı yıl çevrilen the thin red line'a bakınca aradaki farkı göreceksiniz. neyse, konu fazla dağıldı. zihnimdeki duygu ve düşünceleri ancak bu kadar toparlayıp aktarabildim. okuduysanız teşekkür ederim. 1917 filmi için verilen emeğe saygı duyuyorum ama "kahrol hain düşman" klişesi de aşılsın artık diyorum.

bu konuda tavsiye edebileceğim bazı filmler:

birinci dünya savaşı konulu:
(bkz: all quiet on the western front)
(bkz: paths of glory)
(bkz: johnny got his gun)
(bkz: uomini contro)

ikinci dünya savaşı konulu:
(bkz: stalingrad) (1993)
(bkz: the eagle has landed)
(bkz: der hauptmann)
(bkz: the thin red line)

vietnam savaşı konulu:
(bkz: apocalypse now)
(bkz: born on the fourth of july)
(bkz: platoon)

iç savaş konulu:
(bkz: wals im bashir)
(bkz: sepa sela lepo gore)
(bkz: lebanon)
(bkz: mandariinid)
(bkz: go-ji-jeon)
(bkz: incendies)
devamını gör...

"artık zamanın benim için önemli olduğunu hissediyorum. daha hızlı ya da yavaş geçsin diye değil, yalnızca zaman olsun diye; içinde yaşadığım, fiziksel olaylar ve etkinliklerle bölebildiğim bir şey olarak benim için belirginleşsin ve farkına varmadan geçip gitmesin diye."

at çalmaya gidiyoruz/per petterson
devamını gör...

arkadaşlar tamam ben sigara içiyorum ama bağımlı değilim. bir gün kalkar iki paket içerim günde sonra başka bir gün kalkar 2 ay hiç içmem. ben bağımlı değilim. içmeyi içmemeye tercih ediyorum sadece.
devamını gör...

zamanında başardığı büyük işler yüzünden g.tü kalkmış, hala o işlerin ekmeğini yiyen, hafiften enayi bir insan olurdu. kendini geliştirse ondan iyisi yok aslında ama fazla üşengeç, geçmişteki başarılarını yad etmekten başka yaptığı iş yok.
(bkz: ben kısaca t.r.)
devamını gör...


skolastik, latince “scola” yani okul sözcüğünden
üretilmiştir. “okulda öğretilen felsefe” anlamına
gelmektedir. 800 yıl boyunca oluşturulan hristiyan
dogmasının temellendirilmesi ve sistematik bir
biçimde derlenip toparlanması yönündeki
çabaların bir ürünüdür. skolastik felsefenin içeriğini tamamen hristiyan
doktrini oluşturmaktadır.

skolastik felsefe 3 evreye ayrılmaktadır:
• 1- erken skolastik:
(9.-10. yy’lardan 12. yy’ın sonuna kadar)

• genel olarak 9. yy’a kadar biriktirilen hristiyan
doktrininin derlenip toparlandığı, sistemli bir hale
getirildiği, yöntemin oluşturulduğu dönemdir.
• 12. yy bu doktrinin akıl ile açıklanmasının yöntemlerinin geliştirildiği bir dönem olmuştur. felsefe gerçek anlamını bu yüzyılda bulmuştur.
• anselmus (1033-1109) ve abelard (1079-1142) salt akıl yürütme ve mantık ile dinsel dogmayı temellendiren skolastik’in yönteminin oluşturulmasında önemli rol oynamışlardır. bu yüzyıllar (11. ve 12. yy) yavaş yavaş süren bir birikimin somut ürünlerini vererek kendisini “yeni bir şey” olarak ifade ettiği dönem olmuştur. erken skolastik’in dayanak noktaları ve görüşü:
• erken skolastik esas olarak augistinciliğe dayanmaktadır. konusu, tanrı ve onun ruh aracılığıyla dünya ile olan ilişkisidir. bu dönemde felsefenin yapmak istediği de akıl ile düşünerek, otoritelerin
uzlaşmakta olduklarını tanımlayıp doğanın sistematik olarak temellendirilmesiydi.
bu dönemin başlıca filozofları:
• lanfranc (öl.1089)
• anselmus (öl.1109)
• gilbert de la porrée (öl.1154)
• abelard (öl.1142)
• skolastik felsefe “ilé de france” diye bilinen paris ve çevresinde doğup gelişmiş ve 13. yüzyılın ortalarına kadar da esas olarak bu küçük bölgede varlığını sürdürmüş, daha sonra tün avrupa’ya buradan yayılmıştır.
• 12. 13. ve belli ölçülerde de 14. yüzyıllar boyunca avrupa’da kültürel liderliği fransa’nın yaptığı konusunda birçok tarihçi uzlaşmaktadır.

• 2- yüksek skolastik:
(13. yüzyıl): yüksek gotik dönemi’dir. mimaride
yükselmenin esas alındığı dönemdir. chartres katedrali ile anlatımını bulan yüksek gotik, amiens katedrali (1220’de başlanmıştır) ile en üst noktasına, biçemin “klasikliğine” ulaşmıştır.amiens katedrali’nde amaç, yükseklik ve düşey hareketlilik olmuş konstrüksiyon son sınırlarına kadar rafine edilip gereksiz görülen öğelerden arındırılmış, nef arkadına oturan duvarları tamamen pencereler haline getirilmiştir.

• 1- arap felsefesiyle tanışma:
12. yüzyılın sonunda batı dünyası arap felsefesinin en önemli yapılarıyla tanışmıştır. bu yapıtlardan, özellikle aristoteles’i geniş kadrosuyla tanıma
olanağı elde edilmiş ve bu da skolastik düşüncenin yükseliş dönemini besleyen başlıca kaynak olmuştur. aslında islam felsefesi de batı felsefesi gibi başlıca platon ve aristoteles’e dayanmaktadır. kilise, her zaman antik filozoflara ve yapıtlarına karşı çok seçici davranmış, sadece “uygun” gördüklerini almıştır. islam düşünürleri ise antik çağ’ı daha iyi
değerlendirmişlerdir. aristoteles’i bütünüyle ele almışlardır. islam dünyasının elinde bulunan birçok yapıt, arap ve yahudi yorumcuları katkılarıyla latinceye çevrilmiş ve yaklaşık bir yüzyıl süren bu çeviri çalışmalarıyla batı’da aristoteles’in ikinci “yeniden doğuş”u yaşanmıştır.
• ibni sina (980-1037): aristo’yu araplara tanıtan en önemli düşünür.
• ibni rüşd (1126-1198): arap felsefesinin batı dünyası için en önemli düşünürü.
• batı’da arap felsefesinin etkilerine ilk olarak chartres okulunda rastlanmaktadır. aristotales’in yeni eserleri, giderek üniversitelerde ve iki büyük tarikat olan dominiken ve fransisken tarikatlarında işlenmiştir.
• 2- skolastik yöntemin doruğu:
• 13. yüzyıl, skolastik felsefenin en üst noktasına ulaştığı, yetkinleştiği dönemdir. yüksek skolastik olarak adlandırılan bu dönem felsefenin başlıca ereği, içinde tüm varlıkların yer alacağı, hıristiyan görüş ve anlayışına uygun bir dünya ve doğa tablosunu düşüncede kurmaktır. dönemin önemli düşünürlerinden albert magnus (1193-1280), tepe noktasında tanrı’nın yer aldığı ve tüm evreni kapsayan bir sistem, bir evren modeli oluşturmaya
çalışmıştır.
• summa’lar: (summa sözcüğü, 12. yüzyılın sonlarına kadar “özet, kısa sunuş” anlamında kullanılmıştır. 13. yy’da din öğretisinin esaslarını bir araya toplayan geniş kapsamlı ve sistematik sunuşlara
bu ad verildi) bu dönemin tipik kitapları, gerek içerikleri, gerekse sunuş biçimleri ile önceki dönemin /erken skolastik) yazınının tipik örneği olan özdeyişler kitaplarından (libri sentantiarium) oldukça
farklı olan summalardır. içerik olarak, “gerçeğin tamamını” kapsamak savında olduklarından, çok geniş kapsamlı, büyük boyutlu idiler.
• alexander hales’in 1231 yılında yazdığı summa theologian önemlidir.
• 13. yüzyılda skolastik düşünce tüm toplumda egemen bir düşünce biçimi olmuştur, çok geniş bir etki alanına ulaşmış, tüm diğer düşünce çığırlarını gölgede bırakmıştır.
• yüksek skolastik’in en önemli düşünürleri fransisken ve dominiken tarikatlarında yetişmişlerdir.
skolastik felsefe’nin özellikleri:
• ortaçağ’da romanesk dönem, gotik dönem ve erken rönesans dönemi esas alındığında, söz konusu incelenen dönemlerin belirli bir tarihsel süreç içerisinde felsefe ile sanat arasındaki paralellikler
ve benzerliklerin saptanması olduğundan, incelenen dönemin felsefesi olan skolastik’in (deyim yerindeyse resmi ideoloji’nin) özellikleri de, esas olarak sanatla bağıntısı açısından ele alınmalıdır.
sanat üzerinde etkili olan, tek tek filozofların söylediklerinden çok, belli bir dönemin düşünür ve aydınlarının oluşturduğu çağın düşünsel atmosferidir. sanatçı, izleyici ve eseri sipariş veren, bilinçli veya farkında olmayarak bu atmosferden etkilenmektedir.
• özellikle 12. ve 13. yüzyılların kültürünü biçimlendiren skolastik, dönemin sanatı ve sanat felsefesi üzerinde de hem içeriğe ilişkin özellikleri, hem de yönteme ilişkin özellikleri ile etkili olmuştur.
• esas olarak düşünce dinsel içeriklidir. yani hristiyan doğmasını esaslarına göre kendi anlamını belirler.
• sanat “dinsel içerik” ile sınırlandırılmıştır.
• ortaçağ kültürünün ana teması dinsel kültürdür.

• 3- geç skolastik:
(14. yy başlarından 15. ve hatta 16. yy’lara kadar)

skolastik’in yeniliği:
• içeriğinde değil, söylemek istediğini anlatırken
nasıl bir “yöntem” kullandığı esas alınmalıdır.
dönemin bütünüyle kültürü ve dolayısıyla sanatı
üzerinde belirgin bir etkisi olan da esas olarak
bu yöntemdir. bu nedenle skolastik felsefenin
özellikleri dönemin sanatı ile ilişkileri açısından
incelenirken, esas olarak onun ne söylediği
değil- zaten bu, bütünüyle hristiyan doktrininin
ne söylediğini anlatmak anlamına gelirdi- nasıl
söylediği, yani onun ayırt edici özelliği olan
yöntemi ele alınmalıdır.
• 1- dinsel nitelik
• 2- düzenleme, sistemleştirme
• 3- tümcü dünya görüşü
• 4- akılcılık ve soyutluk
• 5- dogmatizm
• 6- doğadan kopukluk ve bilim karşıtlığı
• 7- insanın “kişi”leşememiş olması
• 8- açık seçik anlatım
• 9- farklılıkların uyumlulaştırılması
• dogmatik: deney bilgisini, deneye dayanan
kanıtları hiçe sayarak, kanılarını inanç
öğretilerinden çıkaran (düşünce biçimi)
devamını gör...

bedava yazarlık eğitimi almak gibi bir şey.. çünkü ancak yazdıkça yazma kabiliyeti gelişiyor, zihin berraklaşıyor, daha net düşünebilir hale geliyorsun.. yazmak, terapi etkisi yapıyor. yazıyorum, iyileşiyorum, çok şükür..

edit: (bkz: ziegarnik etkisi)nden kurtulmaya yardımcı oluyor çünkü yarım kalan, tamamlanmamış olayları yazınca olay zihinde tamamlanmış oluyor, artık eskisi kadar rahatsız etmiyor. mesela kızgın olduğunuz, affedemediğiniz kişileri, olayları vb. yazın, zamanla o duyguların hafiflediğini fark edeceksiniz..
devamını gör...

yoldaş yoldaşa yürümez, koşarsa olabilecek eylem. olursa söyleyin, bir çeyrek tanım benden.
devamını gör...

netflix yapımı mini korku gerilim dizisi.

bir adada yaşayan insanlar her zaman gittiği kilisedeki pederin hastalandığını ve yerine yeni birinin geldiğini görür ama adamda sıkıntılar var. bölümler ilerledikçe bazı korku ögeleri baş göstermeye başlıyor. hastalar iyileşmeye başlıyor hatta yakın gözlük takan teyzelerimiz gözlükleri atıyor.

vay be pedere bakın diyorlar. bana da dua et bana da dua et diyorlar. ee tabii körü körüne inandığın her ne varsa sana misliyle dönüyor dizinin sonunda.

özellikle adadaki şerifin müslüman olması ve adadaki diğerlerinin hristiyan olması üzerinden ince ince din dokundurmaları var hoşuma gitti. dizide öyle diyaloglar var ki bu nasıl korku filmi diyor insan. hele pederin yanında yardımcı bir teyzemiz neredeyse dizi boyunca susmadı. tamam teyze en çok inanan sensin, en dindar sensin biraz sus ya!

kısacası gerilim türünde konusu ve değindiği konular itibariyle beğendiğim bir dizi olmuş. iyi insan olmanın dine körü körüne inanmak olmadığını ve hoşgörünün ne kadar önemli bir mesele olduğunu anlatmış bize. hem de korku dizisinde...
devamını gör...

fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım.

(bkz: tehlikeli oyunlar) - (bkz: oğuz atay)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim