tehlikeli oyunlardan kitabın tamamının komple altını çizdim. iki kalem bitti. o zamandan beri sadece okumakla yetiniyorum.
devamını gör...

türkçe öğrenmek isteyen new jerseyli arkadaşım robert'a önerdiğim tureng ve tdk sözlüğünden sonraki üçüncü sözlük. kendisi onlarca türk arasından benimle tanıştığı için nasıl şanslıysa onlarca sözlük arasından normal sözlük'le karşılaştığı için de bi o kadar şanslı. "kolay gelsin", "hocam" ve kendi adımdan sonra kendisine öğrettiğim dördüncü söz grubu "normal sözlük" oldu. robertcım tanımıma denk gelirsen selamlar canım.
devamını gör...

aynı ünv. aynı bölümdeydik, ben üç, o ikinci sınıftaydı. 2 aydır görüşüyoruz, her buluşmamızda daha da yakınlaşıyoruz.
artık kararımı vermiş, teklif edecektim. çiçeğimi aldım her zaman buluştuğumuz yurdun yanındaki parkta buluştuk.
"senden çok hoşlanıyorum, gözüm senden başkasını görmüyor" dedim.
mest olmuş bana bakıyordu. devam ettim.
"ben seninle daha fazla vakit geçirmek istiyorum, daha yakın olmak istiyorum böyle şeyler nasıl söylenir bilemiyorum ama.. benimle çıkar mısın ?" dedim yutkuna yutkuna..
"biraz düşüneyim mi? bana bir hafta ver" dedi.
o bir haftada herhalde 7 kilo verdim "acaba ne diyecek " diye düşünmekten.
insan garip bir varlık, ne kadar kötüye alıştırsa da kendini içerde hep bir umut yeşeriyor engel olamıyorsun.. ben beraber sinemaya gittiğimizi, sarıldığımızı, beraber tatillere gittiğimizi, mezun olup aynı eve çıktığımızın hayallerini kuruyordum o bir haftada.. gözüme zerre uyku girmiyordu.
o beklenen gün geldi çattı. yine aynı parkta buluştuk.
"düşünme fırsatın oldu mu ?" dedim
"oldu" dedi.
"peki düşündün mü ?" dedim.
gülümsedi ve " çok zekisin" dedi.
ben de gülümsedim.
gözlerimin içine baktı ve o allah'ın belası ebru gündeş şarkısıyla arabesk arabesk cevap verdi.
"ben seçilmem seçerim"
...
şimdi hala bekar.. at kafası..
devamını gör...

ingiltere'de enstrüman marketlerinde çalınmasının bir dönemler yasaklandığı şahane deep purple şarkısıdır. ayrıca bildiğim kadarıyla riff'in yazılması ve tonunun verilmesinde ritchie blackmore'a ilham veren sesler, ingiltere'de fabrikaların yakınından geçerken duyduğu ritmik endüstriyel seslerdir.

hikayesini sizler için onur ataoğlu'nun blog'undan alıntılamak istediğimdir:

--- alıntı ---

meşhur hikayedir; deep purple, 1971 aralığında rolling stones’un mobil stüdyosu ile isviçre montreux’ya gelir. ertesi gün stüdyoyu yanaştırıp kayıt yapacakları mekanda frank zappa ve grubu “icadın anaları” konser vermektedir. casino’nun yanında, montreux caz festivaline de ev sahipliği yapan mekan, aşka gelen bir dinleyicinin fişek tabancasını ateşlemesi sonucu alev alır, kısa sürede yanıp kül olur. bunun üzerine deep purple der ki;

we all came out to montreux
on the lake geneva shoreline
to make records with a mobile
we didn't have much time
frank zappa and the mothers
were at the best place around
but some stupid with a flare gun
burned the place to the ground
smoke on the water, fire in the sky


deep purple, ellerinde mobil stüdyo ile ortada kalır; montreux caz festivalinin direktörü claude nobs onlara bir yerel tiyatro binası bulur. kayda başlarlar, ama komşular gürültüden şikayetçi olur. daha sonra boşaltılmış bir otel binasında kaydı tamamlarlar, ve deep purple’ın en başarılı albümlerinden biri ortaya çıkar: machine head!

we ended up at the grand hotel
ıt was empty cold and bare
but with the rolling truck stones thing just outside
making our music there
with a few red lights and a few old beds
we make a place to sweat
no matter what we get out of this

roger glover, casino yangınının montreux gölü üzerinde yükselen dumanlarına bakarak şarkının adını koyar: smoke on the water! ilginçtir ki, machine head albümünde montreux gölü kıyısındaki otelde kaydedilmeyen tek şarkı budur! grup bu şarkıdan çok ümitli olmasa da, yıllar içinde şarkı rock dünyasının istiklal marşı haline gelir.

şarkının en can alıcı noktası, dinleyeni avucuna alan girişteki gitar riff’i... hepimizin bildiği “dat dat daaaat / dat dat da daaaat/ dat dat daaaat/ dat daaaaaat” girişi hem akılda kalıcı, hem de çalması kolaydır. öylesine kolaydır ki, ben bile vaktiyle çalmışımdır; yani o derece ayağa düşmüştür.

çalmanın bu kolaylığı yüzünden parçanın başına neler gelmiş... örneğin, ingiltere’de bazı müzik mağazaları, dükkana girip gitar denemek bahanesiyle smoke on the water’ın girişinin çalınmasını yasaklamış! herhalde mağaza çalışanları günde yüzlerce kez dinliyorlardı bu meşhur riff’i. 2009 yılında ise, polonya’daki bir organizasyonda 6000 küsür gitarist aynı anda smoke on the water’ın girişini çalarak guiness rekorlar kitabı’na girmiş.
--- alıntı ---
devamını gör...

istanbul’u fethetmiş osmanlı padişahı. entelektüel birikimi ondan sonraki bütün padişahların toplamından fazla olan bir farklı tarihi kişilik.
devamını gör...

ben senin dersi sevebilme ihtimalini sevdim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

üzerinde durulan mesele, konu anlamındadır.
devamını gör...

çikolatalı süt
devamını gör...

gak.
duydunuz mu?
elimde telefon varsa, yan ilçeden bile duyulabilecek, yüksek ama tabii ki tatlı bir ses tonu ile konuşuyorum.
ankara, bursa, trabzon, istanbul, izmit ikametgahı olan kesin duymuştur.
şurada bi iki gündür ebru gündeş gibi burnumdan konuşuyorum. çocuklar bu ses tonumu daha da beğenirler. bu sene bir albüm çıkartabilirim.
devamını gör...

eve misafir geldiği zaman o evde yaşayanların gelen kişiyi karşılaması ve hoşgeldin demesi, yanlarında oturamayacaksa açıklama yapıp odasına gitmesi nezaketen doğru olandır, bunu anneye söyletmeden yapmak normal olandır, annelerin hatırlatma sebebi bundandır,

eve gelen kişi için bunun yapılmaması hoş birşey değildir, ama benim annem gibi misafir ağırlamakdan beslenen, kendine sürekli misafir üreten yaratan bir anneniz varsa, ev halkı için zordur, şahsen pandemide çok ciddi söylüyorum depresyona gireceğini düşünmüştüm, çünkü annemin ekmeği suyudur misafir, boşluğa düşeceğini zannediyordum, düştü de aslında, ama belli etmemeye çalışıyor yada kendisi de anlamadı bilmiyorum, bir şekilde bütün gün telefonda konuşarak, görüntülü aramalarla odaları gezerek, aşağıdaki çardakta fiziki mesafeli etkinliklerle filan telafi etti biraz, kesmiyor onu farkediyorum ama özellikle kışın ben çok rahat ettim, tabi pandemi olmasaydı keşke o ayrı, buda bir getirisi oldu, odasında olanlara.
devamını gör...

başka insanların çoğunluğunun düşüncelerinden bağımsız hareket eden tek şey insanın vicdanıdır.

(bkz: bülbülü öldürmek)
devamını gör...

ben, içimdeki senle baş edemez oldum. gülüyorum, dans ediyorum, fotoğraf çekiniyorum, yürüyorum... hep bi sen hayali beliriveriyor yanıbaşımda. bir cesaret sana "nasılsın?" deme cürretini kendimde buldum ve yazdım. ne diyeceksin merak ediyorum. soğuk bir "iyiyim." iyi olmadığını bilerek ya da beni gülümseten emoji, video vs atarak mı ya da hiç cevap vermeyerek mi? ben böyleyim, sen de öylesin. biz neden ellerimizi kenetleyip sorunları aşmak yerine o elleri bırakıp uzaklaştık birbirimizden? ben senden başkasıyla hayal kuramaz olmuşum. ben, senin ne olursa olsun her şeye rağmen gülüşünü unutamadım. beni çok kırdın ben de seni kırmışım öyle diyorsun ama sen bunun için hiçbir şey yapmıyorsun, niçin? ben, eskisi gibi üzüleceksek bazı şeyleri sana diyemem. yeniden bir olalım, gülüşümüz, hayallerimiz demek istiyorum, hiçbir şey eskisi gibi olmaz demiştim, olmasın zaten, öyle olmasını isteyen kim? bilmiyorum, kim bilir ne anladın mesajımdan, istediğini anla ama benim içimdekileri bilmiyorsun. senin içindekiler yüzünden mi bu benimkiler yoksa? ben zamanı bekliyorum, şu an bir şey yapmamalıyım belki de hiçbir şey yapmamalıyım, sen de öyle düşünüyorsan ne olacak halimiz? ben en iyisi bazı şeyleri düşünüp bazı çılgınlıklara imza atmam gerekiyor öyle hissediyorum.
kendine dikkat et, yüzünden gülüşünü alanları hayatına alma lütfen. unutmadım sesini, gülüşünü ama özledim seni. bazı şeyler olursa olur. umarım bizim için iyisi olur.
devamını gör...

devlet gelir eşitsizliğe çözüm üretemediği sürece, bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesime besi ve tarım konularını ele alıp destek vermediği sürece bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesim ile şehir arasındaki elektrik akım ve ücretlendirmeyi düzeltmediği sürece bu sorun devam edecektir.
bugün kaçak akım kullanımı, ülkenin her köşesinde mevcuttur.
örnek: bugün, kimi ülkelerde şehir insanına nazaren kırsal kesime farklı ölçüde akım veriliyor.
130wat ana akım; akabinde hane halkı sayısı ve kullanılacak elektrikli ev aletlerin listesi sağlayıcı firmaya ibraz edilir, gerekli güç kadar akım sağlanır ve bunun üzerinden kırsal kesimin gelir düzeyinde fiyatlandırılır.

2 sene beslediği koyunu et kilosu 28tl üzerinden baz alınarak satıyor.
1 dönüm buğdayda 75-150 tl zarar ediyor.
biberi 50krş
domates 70krş
soğan 30krş satar.
ama devlet resmi amabargo delip iran'dan soğan, rusya'dan patates ay çekirdeği, ukrayna'dan mercimek nohut, orta asya dan kuru yemiş, amerikadan pamuk alır.
bu liste uzar gider..
devlet dediğimiz adamlar devlet kasasını boşaltır, öz emeğimizden (maaş vergisi) keser.
kulahı önümüze koyup düşünmeyi bir kenara bırakıp; kaçak kullanan doğu'ya kolluk kuvvet yollayalım diyoruz sonrada bu insanlardan bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, hissetmesini olmasını bekliyoruz.

tanım: kaçak elektriğe çözüm getirilmemesi, asla affedilir, yenilir yutulur birşey değil, lakin bu sorunun çözümü! bu sorunu kendine reva, hak görüp devletle birlikte masum milletin cebini de yakan kişileri sorgulamadan yargılarken, dönüp biraz kendimizide sorgulamamız gerek ki! bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkabilelim.
devamını gör...


'hayat ve zaman senin üstüne doğru kararıp köpürerek akar, seni taş bir duvara sıkıştırır.

biz gençken, bir sorun karşısında yeterli direnci gösteremediğimizde, mücadele edemediğimizde, kırılganlaştığımızda babam öfkeyle sedeflenmiş bir enerjiyle "boğayı" derdi, "boynuzlarından tutup devireceksin."

"boğa" hayattı.

seni bir hücreye kapattıklarında o daracık odanın içinde o geniş omuzlu, iri kaslı "boğanın" da karşısında durduğunu, keskin ve sivri boynuzlarını karnına dayadığını hissedersin.

hareket edecek, kımıldayacak bir yer yoktur.

boğayı nasıl boynuzlarından tutup devireceksin?

yenilecek misin?

tam da seni oraya kapatanların istediği gibi boğanın seni paramparça etmesine izin mi vereceksin?

bu sorular karşına çıktığında bir gerçeği keşfedersin:

hareket etmen gerekir.

ama nasıl?

insanların güçsüz, çaresiz, yetenekleri sınırlı, açgözlü ve arsız bir bedeni vardır.

o bedeni alıp bir hücreye kapattıklarında karşısındaki engelleri aşamaz, kilitli kapıları açamaz, parmaklıkların arasından geçemez, duvarların üstünden uçamaz.

benim zamanımı "nerede" geçireceğime karar verecek birileri hep vardır, peki benim zamanımı "nasıl" geçireceğime karar verebilecek herhangi bir insan, bir irade, bir güç var mıdır?

bunun cevabı beni hapishanede bile gülümsetir.

öyle bir güç yoktur.

"gerçeklik" sadece bedenimizle ilgili olsaydı bir roman okurken, bir film seyrederken hiçbir duygu hissetmememiz gerekirdi.

ama hissediyoruz.

hayalgücümüz başka bir hayalin içine sızıyor, o hayalin parçası haline geliyor, üstelik sadece hayalgücümüz hayalin parçası olmuyor, bedenini de peşinden sürüklüyor. beden kendisiyle hiç ilgisi olmayan bir olaya "gerçek" tepkiler veriyor.

ben iki yıldır, bir hücrede sivri ve keskin boynuzları olan, gözleri kanlı iri bir boğayla yaşıyorum.

iki yıldır her gün o boğayı boynuzlarından tutup devirmek zorundayım.

bunun için size o boğadan daha hızlı hareket edebilen bir şey lazım: tek bir an içinde bütün dünyayı gezebilen bir hayalgücü.

hayalgücü her kapıdan geçer.

her yere gider.

ve, zamanınızı "nasıl" geçireceğinizi belirleyecek yeryüzünde hiçbir gücün olmadığını, dokunulmaz bir iktidara sahip olduğunuzu bilmenin muazzam hazzını tadarsınız.

hapishane, bedeninizi köleleştirirken zihninizi tanrısal bir güce ulaştırır.

ahmet altan
devamını gör...

birini arıyorum. bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini...tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin....dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek...benim beklediğim aşk başka! o bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… aşk bence bu istemektir. mukavemet edilmez bir istemek!...sen aklıma gelince her şey gülümserdi...kullanmadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?...herkes ne diyecek? fakat bu ana kadar herkesten ne gördüm ki?..hayatımda hiç bu kadar mesut olduğumu, içimin bu kadar genişlediğini hatırlamıyordum. bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?
sözleri ve kuyucaklı yusuf, içimizdeki şeytan, kürk mantolu madonna romanları; değirmen, kağnı, ses, yeni dünya, sırça köşk öyküleri; dağlar ve rüzgâr, kurbağanın serenadı şiirleri ve esirler oyunu ile tanınan yazar ve şair.
"unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmektir."
devamını gör...

aynı cinsle uzun uzun mesajlaşmaktan farkı yoktur. her bulduğunuz karşı cinsin üzerine atlamayın, insanlara insan gözüyle bakmayı deneyin, o zaman bir farkın olmadığını anlayacaksınız.
devamını gör...

sultan 2. murad han ve fatih sultan mehmet dönemlerin 15 yıl sadrazamlık yapmış olan osmanlı devlet adamıdır. devşirme değildir ve dedesi kuruluş dönemi vezirlerinden kara halil hayreddin paşa babası ise yine sadrazamlık yapmış olan ibrahim paşadır.

1439 yılında sedaret makamına geldiğinde tahtta sultan 2. murad han vardı. daha sonra o ölüp yerine fatih sultan mehmet geçtiğinde babasından kalan sadrazamı değiştirmemeyi tercih etti. fakat fatih sultan mehmed'in bir önceki taht macerasından halil paşaya ciddi anlamda kin beslediğini söylemekte mümkün.

fatih sultan mehmed tahta çıkar çıkmaz istanbul'un fethi ile alakalı çalışmalar yapmaya başlayınca halil paşa şiddetli bir biçimde muhalefet yapıyordu. ona göre bizans üstüne gidilmemesi gereken ve alınması zor olan bir şehirdi. bazı tarihçiler sadrazam halil paşanın bizans ile ciddi ticaret içinde olduğundan fetih'e karşı çıktığını söylerler fakat kesin bilgi değildir.

1453 yılında istanbul'un fethinden yaklaşık 1 hafta sonra sadrazamlıktan azledilip gözlerine mil çekildi ve zindana kapatıldı. 40 gün sonrada boğularak idam edildi. osmanlı tarihinde idam edilen ilk sadrazamdır.
devamını gör...

su perisi olan daphne, evlenmemeye ant içmiştir. apollon, peneus ırmağı’nın kıyısında daphne’yi görür ve aşka tutulur. umutsuzca, kör kütük aşık olan apollon daphne’nin peşini bırakmaz. daphne kaçar, apollon kovalar. gücünün bittiği yerde daphne toprak ana’ya onu saklaması için yalvarır ve toprak ana yakarışını duyar; daphne toprakla bütünleşir ve bir ağaca dönüşür. defne ağacının ismi de buradan gelmektedir.
devamını gör...

fatih sultan mehmet'in hocasıdır. tarihte mikroorganizmalardan söz eden ilk kişidir. "mikrobiyolojinin babası" sayılmaktadır.
devamını gör...

kişi, kendinde neyin eksikliğini hissediyor ve karşısındaki kişide bunun var olduğunu görüyor ise o zaman kıskançlık devreye giriyor.
bu:
zenginlik, başarı, güzellik/yakışıklılık olabilir.
bu duygunun kadını, erkeği de yoktur.
her ne kadar kıskançlık daha çok kadınlara özgü bir duyguymuş gibi görünse de aslında bu çok insanî bir duygudur.
kadınlar için düşünecek olursak:
kadınlar güzel olmaya, estetik görünmeye daha çok önem verdikleri için genel olarak güzellik denilebilir.
şöyle ki kendi saçını beğenmeyen, kıvırcık saçlı olmaktan hoşnut olmayan bir kadın, düz saçlı bir kadını kıskanabiliyor.
bunun da nedeninin özgüven eksikliği olduğu düşünüyorum.
ne demiş victor hugo:
"kendi ışığına güvenen, başkasının parlamasından rahatsızlık duymaz."

ikincisi ise: başarılı veya yakışıklı sevgili/eş diyebiliriz.
he bir de bunun ikisi bir arada olanı var, hem yakışıklı hem de başarılı olanı.(şanslı kadınlarımızdan)
"adama bak, bir de yanındaki kadına bak" derler hasetlikten gözleri kör olmuştur.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim