iltifat edildiğini anlayınca küplere binmek
insan neden güzel iki söze karşı küplere biner ki,dedirten başlık. (bkz: eşek hoş laftan ne anlar)
devamını gör...
parlak taşın hikayesi
seneler önce köylünün biri tarlasını sürerken parlak bir taş bulup eşeğinin boynuna takar. eve dönünce eşi taşı beğenir ve “bu taş evimizde dursun, gelen komşular çatlasın” der.
muhtar ve karısı köylünün evine misafirliğe gelince muhtarın karısı parlak taşı görür. çok beğenip “bu taş köyümüzün simgesi olsun, muhtarlıkta dursun” deyip bir koyun karşılığında taşı alır.
köylü sevinir. “bir taş karşılığında bir koyun aldım”.
parlak taş bir müddet muhtarlıkta durur. ilçe esnafından biri muhtarlığa gelince “bu taş başkente yakışır, al sana 10.000 tl, köyünün ihtiyaçlarını karşıla” der.
muhtar kıs kıs güler “bir koyuna almıştım, iyi okuttum taşı”.
kendini uyanık sanan esnaf, partisinin ilçe teşkilatından birisine gösterir taşı. “hem kaçak inşaatıma ses çıkarmazlar, hem de bizim oğlanı işe alırlar, hem de üste para verirler” der içinden.
parti üyesi 15.000 tl’ye alır o parlak taşı. bakanın birine hediye edip göze girmek ister.
ne var ki bakan istifa eder. keyif çayının yanında çokomel olmayınca partide dengeler değişir.
parti üyesi gider bir kuyumcuya. kuyumcu çırağı bakar parlak taşa. 20.000 tl’ye anlaşırlar.
yarım saat sonra genç bir kadın ile yaşlı bir amca gelir kuyumcuya.
”aşkitom çok beğendim bu taşı, iyi parlıyor, ne acaba, alsana deyince” yaşlı adam alır taşı 40.000 tl’ye.
kuyumcu çırağı memnun, “ustam olsa gurur duyardı benimle” diye sevinir.
yaşlı amca 80 yaşında olduğu için mavi haplar alır, haliyle kalp krizinden vefat eder.
genç kadın da ünlü bir kuyumcuya gidip taşı satıp, 60.000 tl’yi cebe indirir.
“bana aptal sarışın dediler. gerçi saçlarım sarı boya ama 40.000 tl’ye alıp 60.000 tl’ye sattım. bir de hem güzel hem akıllı olunmaz derlerdi” diye güler.
parlak taş olan 145,44 karatlık elmas el değiştirmeye devam eder ve en son 1.000.000 dolara bir prenses tarafından satın alınır.
köylü, muhtar, esnaf, kuyumcu çırağı, genç kadın, yaşlı adam sarraf olmadıkları için o parlak taşın gerçek değerinden haberleri yoktur. o vakitler internet de yoktur.*
"bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında o şey kıymetlidir.”
susuzluk çeken ülkelerdeki insanlar bir damla suyun kıymetini bilir.
ramazan’da iftar sofrasında bir zeytin bile o kadar kıymetlidir ki.
senin ırkın, dinin, milliyetin, cinsiyetin, maddi durumun kimine göre çok şey fark eder, kimine göre ise hiçbir şey.
hayatın çevrendeki insanlara göre değer kazanır hikayedeki parlak taş gibi.
çevrendeki insanları akıllıca seçersen o insanların seni paha biçilmez göreceğine emin olursun.
“insan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır” der jim rohn.
benzer hedeflerin olduğu kişilerle bir aradaysan, başarın da katlanır.
kimi ay’a gideceğiz diye sevinir. kimi de ay’a bu uzay bütçesi ile nasıl gideceğiz diye düşünür.
bbc’nin haberine göre türkiye uzay ajansı'na ayrılan bütçe 38 milyon tl.
rusya, soyuz roketleriyle bir astronotu uluslararası uzay istasyonu'na göndermek için 80 milyon doların üzerinde ücret talep ediyor. kaynak
haberi okuduktan sonra konfüçyüs’e kulak vermek gerekir. “bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden kaçınınız”.
aşkı bilenler ve ona değer verenler ile aşk güzeldir.
muhtar ve karısı köylünün evine misafirliğe gelince muhtarın karısı parlak taşı görür. çok beğenip “bu taş köyümüzün simgesi olsun, muhtarlıkta dursun” deyip bir koyun karşılığında taşı alır.
köylü sevinir. “bir taş karşılığında bir koyun aldım”.
parlak taş bir müddet muhtarlıkta durur. ilçe esnafından biri muhtarlığa gelince “bu taş başkente yakışır, al sana 10.000 tl, köyünün ihtiyaçlarını karşıla” der.
muhtar kıs kıs güler “bir koyuna almıştım, iyi okuttum taşı”.
kendini uyanık sanan esnaf, partisinin ilçe teşkilatından birisine gösterir taşı. “hem kaçak inşaatıma ses çıkarmazlar, hem de bizim oğlanı işe alırlar, hem de üste para verirler” der içinden.
parti üyesi 15.000 tl’ye alır o parlak taşı. bakanın birine hediye edip göze girmek ister.
ne var ki bakan istifa eder. keyif çayının yanında çokomel olmayınca partide dengeler değişir.
parti üyesi gider bir kuyumcuya. kuyumcu çırağı bakar parlak taşa. 20.000 tl’ye anlaşırlar.
yarım saat sonra genç bir kadın ile yaşlı bir amca gelir kuyumcuya.
”aşkitom çok beğendim bu taşı, iyi parlıyor, ne acaba, alsana deyince” yaşlı adam alır taşı 40.000 tl’ye.
kuyumcu çırağı memnun, “ustam olsa gurur duyardı benimle” diye sevinir.
yaşlı amca 80 yaşında olduğu için mavi haplar alır, haliyle kalp krizinden vefat eder.
genç kadın da ünlü bir kuyumcuya gidip taşı satıp, 60.000 tl’yi cebe indirir.
“bana aptal sarışın dediler. gerçi saçlarım sarı boya ama 40.000 tl’ye alıp 60.000 tl’ye sattım. bir de hem güzel hem akıllı olunmaz derlerdi” diye güler.
parlak taş olan 145,44 karatlık elmas el değiştirmeye devam eder ve en son 1.000.000 dolara bir prenses tarafından satın alınır.
köylü, muhtar, esnaf, kuyumcu çırağı, genç kadın, yaşlı adam sarraf olmadıkları için o parlak taşın gerçek değerinden haberleri yoktur. o vakitler internet de yoktur.*
"bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında o şey kıymetlidir.”
susuzluk çeken ülkelerdeki insanlar bir damla suyun kıymetini bilir.
ramazan’da iftar sofrasında bir zeytin bile o kadar kıymetlidir ki.
senin ırkın, dinin, milliyetin, cinsiyetin, maddi durumun kimine göre çok şey fark eder, kimine göre ise hiçbir şey.
hayatın çevrendeki insanlara göre değer kazanır hikayedeki parlak taş gibi.
çevrendeki insanları akıllıca seçersen o insanların seni paha biçilmez göreceğine emin olursun.
“insan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır” der jim rohn.
benzer hedeflerin olduğu kişilerle bir aradaysan, başarın da katlanır.
kimi ay’a gideceğiz diye sevinir. kimi de ay’a bu uzay bütçesi ile nasıl gideceğiz diye düşünür.
bbc’nin haberine göre türkiye uzay ajansı'na ayrılan bütçe 38 milyon tl.
rusya, soyuz roketleriyle bir astronotu uluslararası uzay istasyonu'na göndermek için 80 milyon doların üzerinde ücret talep ediyor. kaynak
haberi okuduktan sonra konfüçyüs’e kulak vermek gerekir. “bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz, bilmediğini bilmeyenden kaçınınız”.
aşkı bilenler ve ona değer verenler ile aşk güzeldir.
devamını gör...
art brut
fransızca bir kavram olan art brut'un tam karşılığı "ham sanat"tır. deliliğin sanatı, dışarda kalmış sanat, ötekinin sanatı da denilebilir.
1942'de ressam ve heykeltıraş jean dubuffet tarafından ortaya atıldı. 1948'de ise arkadaşları breton ve tapie ile birlikte aynı isimde bir topluluk kurdu. amacı; kendi kendini yetiştirenlerin, meşhur olmayanların, hapistekilerin ve ruh hastalarının eserlerini ortaya çıkarmaktı.
dubuffet, kazanılmış kültürün ürünleri olan tüm sanatları reddetti. desteklediği çoğu sanatçı okuma yazma bilmeyen, müzelere ayak basmamış, sanatı için herhangi bir eğitim almamış kimselerdi. ona göre bu kişilerin sanat yoluyla kendilerini ifade etme biçimleri kültürel koşullanmışlığın tüm etkilerinden uzak, olabilecek en özgün seviyedeydi. estetik hiçbir kaygı taşımayan, kaba çizimler dubbuffet'e göre yaratıcılığın özüydü.
rehabilitasyon merkezlerinde yıllarını geçirdi. amacı sanatın iyileştirici etkisini kanıtlamak değildi. o yalnızca kimsenin görmeyeceği, ödüllendirmeyeceği veya yermeyeceği, göz önünde olmayan sanatçıların ve eserlerinin yaratıcılığını görmek istiyordu.
dubuffet 1948'de compagnie de l'art brut'u kurduğunda büyük bir sanat koleksiyonu yaptı. koleksiyon, günümüzde isviçre'nin lozan kentinde collection de l'art brut müzesinde sergilenmektedir. şüphesiz burada eserleri bulunan ve en dikkat çeken ressam, şizofreni hastası adolf wölfli'dir. yaklaşık 30 yıl boyunca tımarhanedeki hücresinde 25.000 sayfalık otobiyografisi için uğraşmış, yaklaşık 1500 illüstrasyonla desteklemiştir.

1942'de ressam ve heykeltıraş jean dubuffet tarafından ortaya atıldı. 1948'de ise arkadaşları breton ve tapie ile birlikte aynı isimde bir topluluk kurdu. amacı; kendi kendini yetiştirenlerin, meşhur olmayanların, hapistekilerin ve ruh hastalarının eserlerini ortaya çıkarmaktı.
dubuffet, kazanılmış kültürün ürünleri olan tüm sanatları reddetti. desteklediği çoğu sanatçı okuma yazma bilmeyen, müzelere ayak basmamış, sanatı için herhangi bir eğitim almamış kimselerdi. ona göre bu kişilerin sanat yoluyla kendilerini ifade etme biçimleri kültürel koşullanmışlığın tüm etkilerinden uzak, olabilecek en özgün seviyedeydi. estetik hiçbir kaygı taşımayan, kaba çizimler dubbuffet'e göre yaratıcılığın özüydü.
rehabilitasyon merkezlerinde yıllarını geçirdi. amacı sanatın iyileştirici etkisini kanıtlamak değildi. o yalnızca kimsenin görmeyeceği, ödüllendirmeyeceği veya yermeyeceği, göz önünde olmayan sanatçıların ve eserlerinin yaratıcılığını görmek istiyordu.
dubuffet 1948'de compagnie de l'art brut'u kurduğunda büyük bir sanat koleksiyonu yaptı. koleksiyon, günümüzde isviçre'nin lozan kentinde collection de l'art brut müzesinde sergilenmektedir. şüphesiz burada eserleri bulunan ve en dikkat çeken ressam, şizofreni hastası adolf wölfli'dir. yaklaşık 30 yıl boyunca tımarhanedeki hücresinde 25.000 sayfalık otobiyografisi için uğraşmış, yaklaşık 1500 illüstrasyonla desteklemiştir.

devamını gör...
antisosyal kişilik bozukluğu
bir kişilik bozukluğu adıdır.
başkalarının haklarına saygı duymamak, başkalarının haklarına tecavüz etmek eğilimidir. dürtüsel hareket etmek, öfke kontrolü sağlayamaktır.
başkalarının haklarına saygı duymamak, başkalarının haklarına tecavüz etmek eğilimidir. dürtüsel hareket etmek, öfke kontrolü sağlayamaktır.
devamını gör...
siyasilerin unutulmayan sözleri
"kardeşim hesap ettik, mahkumları hilton'da yatırsaymışız daha hesaplı oluyormuş"
kemal unakıtan'ın yüksek maliyetle yapılan bir cezaevi hakkında, gazetecilere yaptığı yorum.
kemal unakıtan'ın yüksek maliyetle yapılan bir cezaevi hakkında, gazetecilere yaptığı yorum.
devamını gör...
çocuğa yeni eşin soyadı verilebilir mi sorunsalı
gül gibi bir sorunumuz daha olmuş. vatandaşı olmasan hakikaten eğlenceli ülke. yahu kadın, soyadı bu, adı üstünde. çocuk hangi adamın soyundan geliyorsa onun soyadını alacak elbette. baba değişince soyu da mı değişiyor.
--- alıntı ---
eşinden ayrılan ve çocuklarının velayeti kendisine verilen kadın, yeniden evlendi. kadın çocuğuna yeni eşinin soyadını vermek için mahkemeye gitti, dava kabul edildi. yargıtay "türk hukuk sisteminde böyle bir uygulama yok" diyerek kararı bozdu. yerel mahkeme kararında direnirse dava yargıtay genel kurulu'na gidecek.
--- alıntı ---
kaynak: www.memurlar.net/haber/9488...
--- alıntı ---
eşinden ayrılan ve çocuklarının velayeti kendisine verilen kadın, yeniden evlendi. kadın çocuğuna yeni eşinin soyadını vermek için mahkemeye gitti, dava kabul edildi. yargıtay "türk hukuk sisteminde böyle bir uygulama yok" diyerek kararı bozdu. yerel mahkeme kararında direnirse dava yargıtay genel kurulu'na gidecek.
--- alıntı ---
kaynak: www.memurlar.net/haber/9488...
devamını gör...
akp'ye oy vermeme nedenleri
vermek için tek bir sebep olmaması.
devamını gör...
rainer maria rilke
kendisini ziyarete gelen mısırlı bir kadına gül toplarken eline batan diken. geçmeyen ve artan bir ağrı. kan kanseri olduğunu öğrenmesi ve iki ay içindeki ölümü. rilke’yi öldüren gül diyor güven adıgüzel.
mezar taşına kendi isteğiyle kazınan dizeler:
gül, ey saf çelişki
nice göz kapağının altında
hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci
mezar taşına kendi isteğiyle kazınan dizeler:
gül, ey saf çelişki
nice göz kapağının altında
hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci
devamını gör...
toplu taşıma araçlarında kitap okumak
kalabalık bir otobüste, ayakta yolculuk ediyorum. genç bir kız ve yaşlı bir beyefendi karşılıklı koltuklarda oturuyor. genç kız pür dikkat kitabını okuyor. amca bir süre kıza bakıyor sadece, sonra kitabın ismini ve konusunu soruyor kıza. kız, kibar bir dille açıklıyor. sonrasında adam şöyle bir etrafını süzüyor, bütün gençler kafasını akıllı telefonlarına gömmüş, etraftan bihaber vaziyette tabii. adam, "sen niye bunu okuyorsun, telefona baksana. bak, herkes öyle yapıyor." diyor. *
ayakta yolculuk ettiğimde gerçekleştirebildiğim, yolculuğa keyif katan eylem. sadece bir yerden bir yere gitmek için harcanacak olan o zamanı değerlendirmek için güzel bir yöntem.
ayakta yolculuk ettiğimde gerçekleştirebildiğim, yolculuğa keyif katan eylem. sadece bir yerden bir yere gitmek için harcanacak olan o zamanı değerlendirmek için güzel bir yöntem.
devamını gör...
yolun yarısında evde önemli bir eşya unutulduğunun farkına varılması
müthiş enerjik bile olsan enerji solduran, kan ve gözyaşı akıtan, yürüdüğün yolu yeniden yürüten belalı olay...
(bkz: maskeyi evde unutmak)
(bkz: kulaklığı evde unutmak)
(bkz: maskeyi evde unutmak)
(bkz: kulaklığı evde unutmak)
devamını gör...
yazarların yakın gelecekteki hayali
allah'ım lütfen şu pandemi bitsin. arkadaşlarımı çok özledim, kocaman tereddütsüzce sarılmayı o kadar çok istiyorum ki anlatamam. maske ismini, bu virüsten ölenleri, olmayan eğitim sisteminde hayallerimizin yok oluşunu görmek istemiyorum lütfen...
devamını gör...
çaylaklar sekmesi hakkında
bugün ilk kez gördüğüm, sanırım sözlüğe yeni gelen özellik.
şu an çaylakların tanımlarını okumakta ve iyi yazanlara seri oylar vermekteyim.
tavsiye ederim.
hesap ayarlarından çaylak tanımlarını göster seçeneği var, onu açık yapmanız yeterli
şu an çaylakların tanımlarını okumakta ve iyi yazanlara seri oylar vermekteyim.
tavsiye ederim.
hesap ayarlarından çaylak tanımlarını göster seçeneği var, onu açık yapmanız yeterli
devamını gör...
bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir
@rimbaud ukdesidir.
george orwell'in yazarı olduğu hayvan çiftliği kitabında geçen anlamlı bir cümle. bu cümle yedi emirin yazılı olduğu duvarda yedi emir silinip yerine "bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir" şeklinde yazılmıştı.
yedi emiri merak edenler için buraya bırakıyorum.
yedi emir
1. iki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
2. dört ay ak üstünde yürüyen ya da kanatlan olan herkesi dost bileceksin.
3. hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
4. hiçbir hayvan yatakta yatm ayacak.
5. hiçbir hayvan içki içmeyecek.
6. hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
7. bütün hayvanlar eşittir.
george orwell'in yazarı olduğu hayvan çiftliği kitabında geçen anlamlı bir cümle. bu cümle yedi emirin yazılı olduğu duvarda yedi emir silinip yerine "bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir" şeklinde yazılmıştı.
yedi emiri merak edenler için buraya bırakıyorum.
yedi emir
1. iki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin.
2. dört ay ak üstünde yürüyen ya da kanatlan olan herkesi dost bileceksin.
3. hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
4. hiçbir hayvan yatakta yatm ayacak.
5. hiçbir hayvan içki içmeyecek.
6. hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
7. bütün hayvanlar eşittir.
devamını gör...
türkler hristiyanlığı kabul etseydi olabilecekler
direkt avrupa birliğindeydi.
devamını gör...
yazarların duydukları enfes cümleler
benimki ünlü kişilerden duyulan değil ama onlardan daha etkili bence.
"aramızda kilometreler olsa bile senin canının sıkıldığını konuşmasakta hissediyorum ve biz küs olsak bile canın yandığında sana ilk sarılan ben olurum."
"aramızda kilometreler olsa bile senin canının sıkıldığını konuşmasakta hissediyorum ve biz küs olsak bile canın yandığında sana ilk sarılan ben olurum."
devamını gör...
hoyrat
edebiyatta, halkın duygu ve düşüncesini özlü bir şekilde dile getiren, en duygusuz kişileri duygulandıran, en uyuşmuş gönülleri heyecanla dolduran bir halk şiiri türüdür.
hoyrat kelimesinin bu şiir türüne ad olması konusunda çeşitli görüşler vardır. bize göre hoyrat, gerek söz ve gerekse kendine has ezgisiyle yiğitlik ve mertlik havası uyandıran; sevda, gurbet, sevinç, keder, yas, vatan sevgisi, kin, v.b. duyguları işleyen; sanat kavramından az çok nasibini almış, klasik unsurlarla beslenmiş bir türk halk edebiyatı ve müziğinin birlikte adıdır.
düşte gör düş de gör/ hayalde gör düşte gör/bu aşktan çektiğimi/sen de bir yol düş de gör.
hoyrat kelimesinin bu şiir türüne ad olması konusunda çeşitli görüşler vardır. bize göre hoyrat, gerek söz ve gerekse kendine has ezgisiyle yiğitlik ve mertlik havası uyandıran; sevda, gurbet, sevinç, keder, yas, vatan sevgisi, kin, v.b. duyguları işleyen; sanat kavramından az çok nasibini almış, klasik unsurlarla beslenmiş bir türk halk edebiyatı ve müziğinin birlikte adıdır.
düşte gör düş de gör/ hayalde gör düşte gör/bu aşktan çektiğimi/sen de bir yol düş de gör.
devamını gör...
din felsefesi
din felsefecileri her ne kadar çok sayıda farklı problem üzerinde çalışmayı seçmiş olsalar da alanın ana problemi, tahmin edileceği gibi, tanrı’nın var olup olmadığıdır.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
kargo siparişim vaktinde ve doğru yere geldi.
sevindirici.
sevindirici.
devamını gör...
yazarların favori kot markaları
sadece ve sadece mavi. adamlar işi biliyor gerçekten. kalite ve şık tasarım istiyorsanız kampanyaları takip edip maviden şaşmayacaksınız.
devamını gör...
kendimiz hakkında keşfettiklerimiz
-araştırmalarıma göre %99 demiseksüelim.
-sınav anında stresimi kendim yönetebiliyorum, beni ele geçirmesine izin vermiyorum.
-iki kişinin birbirini anlaması sevgi duymasından bin kat daha önemli olduğu.
-sınav anında stresimi kendim yönetebiliyorum, beni ele geçirmesine izin vermiyorum.
-iki kişinin birbirini anlaması sevgi duymasından bin kat daha önemli olduğu.
devamını gör...