kadınların evlenme merakı
gitgide azalan merak, merak etmeyin. sevinsenize olm aradaki cinsel yasağı kaldırmak için bir imza atıp ömür boyu nafaka ödemenize gerek kalmıyor. kurtuluyorsunuz işte.
devamını gör...
iş başvurusunda dış görünüşe bakılması
bugün başıma gelen olaydır. kiminle görüştüysem önce özgeçmişimdeki fotoğrafıma sonra da bana baktı. yetmeyip maskemi indirmemi istediler. bu durum fotoğraf ve beni karşılaştırmak için değildi. her hallerinden belliydi. bildiğiniz güzel miyim değil miyim diye baktılar. benim özgeçmişimde yazan mesleğim, mezuniyet derecem ya da donanımım umurlarında değildi. şaka gibi şeyler yaşıyorum şu sıralar. işe başlayınca nelerle karşılaşacaksın derlerdi de inanmazdım. başlamadan soğudum.
devamını gör...
araştırma görevlisi
modern görünümlü köle. hani bdsm evrenindeki köle mi daha çok aşağılanır ve acı çeker* yoksa yaşadığımız gerçeklikteki argör* mü deseniz, bence argör. o derece bir aşağılanma, o derece bir nefis mücadelesi.
devamını gör...
forumsal başlıkların bilgi içerikli başlıklardan daha çok tanım alma sebebi
bir çok tanım zaten forum havasında yapılıyor, doğrusu daha da güzel oluyor.
bir konuyu karşılıklı normal konuşma diliyle yazıp, sonuna da ' olması durumu ' , ' olmaması durumu ' gibi küçük ekleri kondurunca , o forumsal metin, bilgi amaçlı bir tanım olmuyor zaten .o yüzden, fazla da kasmamak gerek diye, düşündüğüm durum.
( bakın yukarıda aynısını yaptım. anlattım anlattım, sonuna düşündüğüm durum'u ekleyince, bizim sohbet havasındaki yazı, oldu sana tanım. siz inandınız mı ? ben pek inanmıyorum, o yüzden de kasmıyorum .)
bir konuyu karşılıklı normal konuşma diliyle yazıp, sonuna da ' olması durumu ' , ' olmaması durumu ' gibi küçük ekleri kondurunca , o forumsal metin, bilgi amaçlı bir tanım olmuyor zaten .o yüzden, fazla da kasmamak gerek diye, düşündüğüm durum.
( bakın yukarıda aynısını yaptım. anlattım anlattım, sonuna düşündüğüm durum'u ekleyince, bizim sohbet havasındaki yazı, oldu sana tanım. siz inandınız mı ? ben pek inanmıyorum, o yüzden de kasmıyorum .)
devamını gör...
çömçe
halk dilinde büyük tahta kaşığa verilen ad. türkmen geleneğini sürdüren yerlerde hâlâ etkinliğini sürdürür. tıpkı yüzmek, yıkanmak anlamına gelen "çimmek" fiili gibi suya atlama, düşme anında oluşan "çöm" yansıma sesinden türetilmiş olsa gerektir. zira tahta kaşık, ocaktaki aşa değince de aynı ses çıkar. ek olarak: "aş taşınca kepçeye paha olmaz" atasözünün ilk hâli "aş taşarsa çömçenin değeri kalmaz"dır. işte büyük türkçe.
devamını gör...
sözlüğün ekşimeye başlaması
bu durumu yaşayıp göreceğiz sanırım.şimdi şöyle bi şey var,diğer sözlüklerde yazar olmak meşakatli işler olduğu için burdan acısını çıkaran bi kesim de var, acısını çıkaran derken her başlığa bi şey yazmak zorunda hisseden falan(kişi kendinden bilir işi),ya da zırt pırt başlık açan foruma dönmüş başlıklar yüzünden falan böyle bi ekşime olabilir. ama her bizim hoşumuza gitmeyen duruma da böyle ekşidi falan demek de hoş olmaz, sonuçta burası sözlük, değişik değişik düşünceler kaynıyor ortalıkta. bence 2-3 seneye falan kemik bi yapı oturur, yani olur öyle ya arada... takılmamak lazım
devamını gör...
geçmişe özlem duymak
son birkaç gündür yoğun bir şekilde hissettiğim duygudur. herhangi bir kişi değil fakat o zamanları ve geçirilen güzel anıları çok özlüyorum.
devamını gör...
normal sözlük tanıtım videosu
ben şu an ne izledim diye sorguladığım video.
kinder sürpriz reklamı mı? haribo reklamı mı?
yoksa trt çocuk'tan bir alıntı mı?
arkadaş o nasıl bir seslendirme o nasıl bir ses tonu, rengi, kullanımı? çocuk sözlüğü mü burası? ya da sözlüğün hedef kitlesi çocuklar mı?
yapmayın arkadaşlar... lütfen. kim buranın kurucusu? kimin elinde bu sosyal medya iletişim kanallarının yönetimi?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
memleket.
devamını gör...
babaya söylemek istenip de söylenemeyenler
"seninle tanıştırmak istediğim biri var baba, bu adam benim seeııv...g " olmadı burada bile söyleyemedim arkadaş.
devamını gör...
mortaks: yazının dört mevsimi
aşkın üç rengi
bölüm 1
bir varmış bir yokmuş. zamanın birinde gökten üç elmanın düşmediği, muradına eremeyen sahte aşklarla dolu bir dünyada gerçek aşkı arayan, hikayemizin kahramanı olan, bir prens varmış. hadi, gelin bakalım neler gelmiş prensimizin başına.
bu dünya öyle bir dünyaymış ki, herkes güvensiz ve mutsuzmuş. maskeli yüzlerin istekleri bencil ve bireysel, sevinçleri ise sahteymiş. ama nefret, en keskin en yoğun haliyle var olmaya devam ediyormuş. prensimiz de sahte sevgi sözcükleri ile dolu bu dünyada gerçek aşkı yaşamak istiyormuş ve bu isteğinin verdiği şevkle arayışlarını sürdürüyormuş.
günlerden bir gün karşısına ona hissettiklerini yansıtabilecek ayna yürekli bir prenses çıkmış. birbirlerine baktıkları zaman sanki aynaya bakıyormuş gibi hissetmişler. öyle ki ikisi de cemal süreya'nın da dediği gibi: "elden düşme sevdalar değil benim istediğim. ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin." diye düşünümüşler. ama birbirlerinin bu hislerinden ve düşüncelerinden habersizlermiş. yürekleri ne kadar uyumlu görünse de ağızdan, yürek kapısını çalan o sözler çıkmadıkça, o ilk adım atılmadıkça bu aşk dolu serüven başlayamıyormuş. nasıl tanıştıklarının bir önemi yokmuş. çünkü onlar için önemli olan yollarının kesişmiş olması, birbirlerini bulmuş olmalarıymış.
kısa sürede arkadaş olmuşlar. iyi anlaşıyorlarmış, şakalaşıyorlarmış, aralarında bir şeyler varmış ama onlar dostluk zannediyorlarmış. zaman geçtikçe daha da yakınlaşmışlar. birbirlerini koruyup kollamaya başlamışlar. içlerinde bir his varmış ama ikisi de susuyorlarmış. günden güne arkadaşlıkları farklı bir şekile bürünmeye başlamış. karşılıklı olarak hissettikleri duygular, diğer arkadaşlarına hissettiklerine benzemiyormuş. öyle ki bu duygular ağızlarını adeta mühürlüyormuş ve birbirlerine açılmalarına mani oluyormuş.
zaman iplikleri kader makarasına dolanmaya devam ediyorken ömürleri azalıyormuş fakat hissettikleri duygular çoğalıyormuş. buna rağmen kendilerinden bile saklıyorlarmış yüreklerinde yatan gizli gerçeği. onlar kirlenmiş dünyanın beyaz kalpli çocuklarıydı ve elbette onlara zarar vermek isteyenler çıkacaktı. bu iyi ve saf duyguları anlayamayan kıskanç ve yüzlerinde gülen maskeleri olan kötü insanlar, bu iki güzel yüreğe sahip sevdalıları ayırmaya çalışmışlar fakat onların kötülük akan kalplerinden gelen kıskançlık ile sarf ettikleri bu çabalar hep boşa çıkmış ve tüm bu olanlar birbirlerine açılamayan sevdalıların daha da kenetlenmesine neden olmuş.
kader makarasına sarılacak olan ipler azalırken, daha önce bu kadar yoğun bir duygu yaşamamış olduklarından olsa gerek bu hislerinin aşk olduğunu anlamaya başlamışlardı. sürekli arayışı içinde oldukları o duyguyu artık bulmuşlardı. buna rağmen korkuyorlardı, söyleyemiyorlardı.uzun süren bu sessizliğin ardından gecenin karanlık perdelerini yırtarak doğan güneş ile beraber prensimiz artık bu bilinmezliğe dayanamamış ve prensese gidip duygularını açmaya karar vermiş. güneş ışığını kendine yoldaş alarak prensesin kapısına gitmiş. kaybetme riskini göze alarak prenses için atan kalbi elinde, ya şimdi ya da hiçbir zaman diyerek, her şeyi anlatmış. prenses onun bu cesaretinden etkilenmiş olsa gerek o da duygularını açmış. bu konuşmadan ikisi de mutlu ayrılmışlar.
bu dostluğun aslında çoktan aşka evrilmiş olduğunu fark etmeleri uzun sürmemiş.
zaten onları her gören de çok yakıştıklarını söylemiyor muydu? hakları da vardı, çok yakışıyorlardı. fakat onlar birbirlerini bu kadar severken yazgılarına melekler bile üzülüyordu, kaderi değiştirmek istercesine tanrıya yalvarıyorlardı.
edit: merhaba artık bu başlık altında hikayeler yazmaya başlıyorum. bölümlere ayrılmış bu kısa hikayeleri her hafta paylaşmayı düşünüyorum. şimdilik ilk hikayenin ilk bölümü sizlerle umarım beğenmişsinizdir. bu arada bu hikaye @rurouni kenshin ile birlikte yazılmıştır. ikinci bölümde görüşmek üzere*.
bölüm 1
bir varmış bir yokmuş. zamanın birinde gökten üç elmanın düşmediği, muradına eremeyen sahte aşklarla dolu bir dünyada gerçek aşkı arayan, hikayemizin kahramanı olan, bir prens varmış. hadi, gelin bakalım neler gelmiş prensimizin başına.
bu dünya öyle bir dünyaymış ki, herkes güvensiz ve mutsuzmuş. maskeli yüzlerin istekleri bencil ve bireysel, sevinçleri ise sahteymiş. ama nefret, en keskin en yoğun haliyle var olmaya devam ediyormuş. prensimiz de sahte sevgi sözcükleri ile dolu bu dünyada gerçek aşkı yaşamak istiyormuş ve bu isteğinin verdiği şevkle arayışlarını sürdürüyormuş.
günlerden bir gün karşısına ona hissettiklerini yansıtabilecek ayna yürekli bir prenses çıkmış. birbirlerine baktıkları zaman sanki aynaya bakıyormuş gibi hissetmişler. öyle ki ikisi de cemal süreya'nın da dediği gibi: "elden düşme sevdalar değil benim istediğim. ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin." diye düşünümüşler. ama birbirlerinin bu hislerinden ve düşüncelerinden habersizlermiş. yürekleri ne kadar uyumlu görünse de ağızdan, yürek kapısını çalan o sözler çıkmadıkça, o ilk adım atılmadıkça bu aşk dolu serüven başlayamıyormuş. nasıl tanıştıklarının bir önemi yokmuş. çünkü onlar için önemli olan yollarının kesişmiş olması, birbirlerini bulmuş olmalarıymış.
kısa sürede arkadaş olmuşlar. iyi anlaşıyorlarmış, şakalaşıyorlarmış, aralarında bir şeyler varmış ama onlar dostluk zannediyorlarmış. zaman geçtikçe daha da yakınlaşmışlar. birbirlerini koruyup kollamaya başlamışlar. içlerinde bir his varmış ama ikisi de susuyorlarmış. günden güne arkadaşlıkları farklı bir şekile bürünmeye başlamış. karşılıklı olarak hissettikleri duygular, diğer arkadaşlarına hissettiklerine benzemiyormuş. öyle ki bu duygular ağızlarını adeta mühürlüyormuş ve birbirlerine açılmalarına mani oluyormuş.
zaman iplikleri kader makarasına dolanmaya devam ediyorken ömürleri azalıyormuş fakat hissettikleri duygular çoğalıyormuş. buna rağmen kendilerinden bile saklıyorlarmış yüreklerinde yatan gizli gerçeği. onlar kirlenmiş dünyanın beyaz kalpli çocuklarıydı ve elbette onlara zarar vermek isteyenler çıkacaktı. bu iyi ve saf duyguları anlayamayan kıskanç ve yüzlerinde gülen maskeleri olan kötü insanlar, bu iki güzel yüreğe sahip sevdalıları ayırmaya çalışmışlar fakat onların kötülük akan kalplerinden gelen kıskançlık ile sarf ettikleri bu çabalar hep boşa çıkmış ve tüm bu olanlar birbirlerine açılamayan sevdalıların daha da kenetlenmesine neden olmuş.
kader makarasına sarılacak olan ipler azalırken, daha önce bu kadar yoğun bir duygu yaşamamış olduklarından olsa gerek bu hislerinin aşk olduğunu anlamaya başlamışlardı. sürekli arayışı içinde oldukları o duyguyu artık bulmuşlardı. buna rağmen korkuyorlardı, söyleyemiyorlardı.uzun süren bu sessizliğin ardından gecenin karanlık perdelerini yırtarak doğan güneş ile beraber prensimiz artık bu bilinmezliğe dayanamamış ve prensese gidip duygularını açmaya karar vermiş. güneş ışığını kendine yoldaş alarak prensesin kapısına gitmiş. kaybetme riskini göze alarak prenses için atan kalbi elinde, ya şimdi ya da hiçbir zaman diyerek, her şeyi anlatmış. prenses onun bu cesaretinden etkilenmiş olsa gerek o da duygularını açmış. bu konuşmadan ikisi de mutlu ayrılmışlar.
bu dostluğun aslında çoktan aşka evrilmiş olduğunu fark etmeleri uzun sürmemiş.
zaten onları her gören de çok yakıştıklarını söylemiyor muydu? hakları da vardı, çok yakışıyorlardı. fakat onlar birbirlerini bu kadar severken yazgılarına melekler bile üzülüyordu, kaderi değiştirmek istercesine tanrıya yalvarıyorlardı.
edit: merhaba artık bu başlık altında hikayeler yazmaya başlıyorum. bölümlere ayrılmış bu kısa hikayeleri her hafta paylaşmayı düşünüyorum. şimdilik ilk hikayenin ilk bölümü sizlerle umarım beğenmişsinizdir. bu arada bu hikaye @rurouni kenshin ile birlikte yazılmıştır. ikinci bölümde görüşmek üzere*.
devamını gör...
ziyan
umut_yazar isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
sözlükte ''zarar, israf'' anlamlarına gelen sözcüktür.
sözlükte ''zarar, israf'' anlamlarına gelen sözcüktür.
devamını gör...
seni seviyorum ile seviyorum seni arasındaki fark
birisi düzenli diğeri devrik cümledir. her şeyi de romantizme bağlamayalım lütfen.
devamını gör...
yoldaş'tan normal sözlük yazarlarına açık mektup
buram buram birlik ve beraberlik cagrisi kokan aciklamalar...bu sozluk bizim, evet hepimizin! hepimiz burada puzzle parcalari gibiyiz, sozlukte puzzle in bir butunu. ortaya cikacak olan sekil bizim butunlugumuze bagli. modundan, yazarina kadar elele versekte guzel bir parca olsak mesela? bence harika olur, bence muhtesem olur, bence bizden on numara olur...
devamını gör...
misc radyo yayını
*gülmekten çene kaslarımızın ağrıyacağı yayın.* beklentim yüksek. bakalım kimler "yok artık" dedirtecek. vardır aranızda üniversitedeyken* ağlayarak kürsüyü terk eden? üstelik şiir tahlili yaparken* yok mu? hiç mi? allah allaaaah! nereden duydum ben bunu o zaman?* neyseee, merakla bekliyorum sevgili cenk. bol kahkahalı yayınlar.*
edit: spawn bağırsaklarına zeval gelmesin. çok güldüm.* iyisiniz.
edit: spawn bağırsaklarına zeval gelmesin. çok güldüm.* iyisiniz.
devamını gör...
reyhanlı ilçesindeki suriyelilerin ayaklanması
hatay'ın reyhanlı ilçesinin karşısında bulunan atme sınır kampındaki yüzlerce suriyeli mültecinin beton duvarı aşarak türk askerinin nöbet tuttuğu kulubeyi ele geçirmesi. ayrıca buğday tarlalarını da ateşe vermişler. köylüler tarlaları söndürmekle uğraşırken bu defa da zeytinlikleri ateşe vermişler. hatta mültecinin biri türk askerinin bulunduğu noktaya patlayıcı atmış.
(edit: kaynak eklendi)

kaynak: www.yenicaggazetesi.com.tr/...
(edit: kaynak eklendi)

kaynak: www.yenicaggazetesi.com.tr/...
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
sevgilim, yeşil eriğim benim!
ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
hapiste günler ağır geçer diyorlar;
olsun, ben vazgeçtim bile hürriyetimden.
yeter ki yetim bir çocuk gibi bırakma yüreğimi.
zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
kaldır öpülesi alnını ve bak bana
gördün mü gülüm bir tek gözlerin değişmedi yine; bir tek gözlerin!
benim en büyük kudretim,
senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek.
hatta şuan ıslak şehrimde geceliğinle balkondasın.
ben dokunmaya çalışıyorum ince parmaklı ellerine…
kaldır öpülesi alnını ve bak bana, yoroz değil kararan…
yüzümde ışığından ayrılmanın kederi biraz da
“işte geldik gidiyoruzun” hüznü var…
ama gördün mü gülüm bir tek gözlerin değişmedi yine
bir tek gözlerin..
ben içine hapsolmuş çekirdeğinim senin
hapiste günler ağır geçer diyorlar;
olsun, ben vazgeçtim bile hürriyetimden.
yeter ki yetim bir çocuk gibi bırakma yüreğimi.
zira sensiz bu can bir yüktür yüreğime
kaldır öpülesi alnını ve bak bana
gördün mü gülüm bir tek gözlerin değişmedi yine; bir tek gözlerin!
benim en büyük kudretim,
senin sahiden şehrimde olduğunu bilmek.
hatta şuan ıslak şehrimde geceliğinle balkondasın.
ben dokunmaya çalışıyorum ince parmaklı ellerine…
kaldır öpülesi alnını ve bak bana, yoroz değil kararan…
yüzümde ışığından ayrılmanın kederi biraz da
“işte geldik gidiyoruzun” hüznü var…
ama gördün mü gülüm bir tek gözlerin değişmedi yine
bir tek gözlerin..
devamını gör...


