umutsuzluk ve intiharı yenmek
önce olumlu tarafından başlamak isterim. kısa ve net. intihar gereksizdir. bu içsel dürtü, bilişsel teknikler ile hızla yenilip yok edilebilir. duygudurumu çalkantılı olan insanların depresif ataklardan korunması uzun vadede intihar dürtülerinin azalması ile sonuçlanır.
depresif insanlar neden bu kadar çok intiharı düşünürler? ve bu düşüncelerden kendimizi nasıl koruyabiliriz ?
kendimizi melankolik ve depresif hissettiğimizde bazen o kadar büyük bir karamsarlığa kapılırız ki hayat sanki bir kabus gibi gelmeye başlar. sanki hiçbir zaman mutlu olmamışız ve olamayacağımız yanılsamasına kapılırız.
birisi bize geçmişte veya depresyon dönemlerimizin dışında, yani normalde mutlu bir insan olduğumuzu söylediğinde onun yanıldığını veya bunu bizi neşelendirmeye, teselli etmeye çalıştığı için söylediğini düşünürüz.
öncelikle depresyon ve intihar eğilimi arasında dolaylı bir ilişki olsa da arasındaki farkı şöyle açıklayabiliriz.
depresyon : kendinizi ne kadar kötü hissetseniz de işlerin eninde sonunda düzeleceğine dair bir inancınız içten içe hala vardır.
intihar eğilimi ise: duygu durumunuzun hiçbir zaman düzelmeyeceği, hep böyle gideceği kanısına dayanan mantıksız bir inançtır.
unutmayın "bazı insanlar için gün doğar ama güneş ışık saçmaz." bu insanlar kendilerini kaçışı imkansız olan bir tuzağa düşmüş gibi hissederler ve sorunlarının çözümü olmadığı sonucuna varırlar.
bölüm 1 : intihar eğilimli düşüncenin seviyesini belirlemek
öncelikle intihar düşüncesi olan insanların sıkça yaptıkları bir hataya dikkat çekmek istiyorum. "anlatmamak"bu insanlar profesyonel olsun veya olmasın, bu düşüncelerini paylaşmazlar. çünkü diğer insanların onları anlayamayacağı, onların "özel" bir durum içinde olduğu, onaylanmama, aşağılanma, dalga geçilme gibi unsurların yaratacağı tetikleyici etkiden korklarlar. 1. ve en önemli tavsiyem böyle düşünceleriniz varsa lütfen ama lütfen eğer mümkünse profesyonel bir yardım alın. eğer bu da mümkün değilse çevrenizde sevdiğiniz insanlar ile bu düşüncelerinizi paylaşın. bunu yapınca ne kadar rahatladığınızı ve ne kadar fark ettiğini siz de göreceksiniz.
diğer insanlara uyarı : bu tür düşünceleri olan ve sizinle paylaşmak isteyen insanlara bunun bir dikkat çekme, ilgi isteme yöntemi olduğunu ve ciddiye alınmaması gerektiğini düşünmek çok çok yanlış ve tehlikelidir. unutmayı belki siz bir insanın hayatını kurtaracak veya onun hayatına mal olacak ( en azından bu yolda bir rol oynayacak) olabilirsiniz.
intihar düşüncesi ileri depresyon evreleri ile gelir. ama bu çarpıtılmış düşüncelerden kaynaklanır. şöyle ki "öksürük bir zatürre belirtisi olabilir lakin bu öksürdüğünüz zaman zatüreye teslim olmanız demek değildir. tıpkı depresyonda olan bir insanın intihar düşücelerine teslim olması demek olmadığı gibi"
tehlikeli sebepler ve yapılması gerekenler : eğer
- şiddetli depresyondaysanız ve kendinizi ümitsiz hissediyorsanız
- geçmişte intihar girişimlerinde bulunduysanız
- intihar için "somut" planlar yaptıysanız
- sizi engelleyen bir caydırıcı yoksa hemen profesyonel destek almalısınız.
popüler bir yanlış mantık " hayatta zevk alınacak çok az şey var. ve bu az şeylere ulaşmak için de bir sürü uğraş veremiz gerekiyor" bu doğru olmayan bir abartmadır. hayatın iyi yönleri ve kötü yönleri vardır ve bunun ortası vardır. intihar eğilimdeki insaların söylediği gbi hayatın tamamen kötü olduğunu söylemek gerçek dışıdır. ayrıca hayatta kötü olan birçok şeyi düzelebilme imkanımız varken, iyi olan şeyler katkıda bulunma imkanımız varken, hayatın bu can alıcı noktasına odaklanıp kendimizi neden üzelim?
şuan teknoloji ve bilimin sayesinde hayatlarımız sadece ama sadece 100 yıl öncesine göre o kadar ileride ve kolay ki. peki insanlığın bu noktaya gelmesinde kaç tane bilim insanın ne şartlarda hayatlarını ortaya koyduklarını hiç düşündünüz mü? bunlardan birçoğu kendi zamanlarında ve toplumlarında sıkışıp kaldıkları için çoğunlukla yalnızdılar. bırakın yalnız olmayı düşüncelinden dolayı canları bile tehlikedeydi. toplum baskısı, başarı yoluda önünün kesilmesi vs. birçok sorunla maalesef tek başına baş etmek zorunda kaldılar. belki de biraz bu insanlara bakıp bir nebze de olsa umut, cesaret ve hayata dair heves de almamız gerekiyor. her şeye her şeye ama her şeye rağmen hayat yaşamaya değer arkadaşlar. tanışılacak onca insan, gezilecek onca yer, görülecek onca mekan, öğrenilecek onsa bilgi, keşfedilmeyi bekleyen o kadar sayısız şey var ki, biz belki de milyarda bir olan bu dünyaya gelme şansımızı içinde bulunduğumuz küçük fanusta sıkışıp kalarak, kendimizi sorunlara ve kötü şeylere odaklayarak çöpe atmakla meşgul oluyoruz...
depresif insanlar neden bu kadar çok intiharı düşünürler? ve bu düşüncelerden kendimizi nasıl koruyabiliriz ?
kendimizi melankolik ve depresif hissettiğimizde bazen o kadar büyük bir karamsarlığa kapılırız ki hayat sanki bir kabus gibi gelmeye başlar. sanki hiçbir zaman mutlu olmamışız ve olamayacağımız yanılsamasına kapılırız.
birisi bize geçmişte veya depresyon dönemlerimizin dışında, yani normalde mutlu bir insan olduğumuzu söylediğinde onun yanıldığını veya bunu bizi neşelendirmeye, teselli etmeye çalıştığı için söylediğini düşünürüz.
öncelikle depresyon ve intihar eğilimi arasında dolaylı bir ilişki olsa da arasındaki farkı şöyle açıklayabiliriz.
depresyon : kendinizi ne kadar kötü hissetseniz de işlerin eninde sonunda düzeleceğine dair bir inancınız içten içe hala vardır.
intihar eğilimi ise: duygu durumunuzun hiçbir zaman düzelmeyeceği, hep böyle gideceği kanısına dayanan mantıksız bir inançtır.
unutmayın "bazı insanlar için gün doğar ama güneş ışık saçmaz." bu insanlar kendilerini kaçışı imkansız olan bir tuzağa düşmüş gibi hissederler ve sorunlarının çözümü olmadığı sonucuna varırlar.
bölüm 1 : intihar eğilimli düşüncenin seviyesini belirlemek
öncelikle intihar düşüncesi olan insanların sıkça yaptıkları bir hataya dikkat çekmek istiyorum. "anlatmamak"bu insanlar profesyonel olsun veya olmasın, bu düşüncelerini paylaşmazlar. çünkü diğer insanların onları anlayamayacağı, onların "özel" bir durum içinde olduğu, onaylanmama, aşağılanma, dalga geçilme gibi unsurların yaratacağı tetikleyici etkiden korklarlar. 1. ve en önemli tavsiyem böyle düşünceleriniz varsa lütfen ama lütfen eğer mümkünse profesyonel bir yardım alın. eğer bu da mümkün değilse çevrenizde sevdiğiniz insanlar ile bu düşüncelerinizi paylaşın. bunu yapınca ne kadar rahatladığınızı ve ne kadar fark ettiğini siz de göreceksiniz.
diğer insanlara uyarı : bu tür düşünceleri olan ve sizinle paylaşmak isteyen insanlara bunun bir dikkat çekme, ilgi isteme yöntemi olduğunu ve ciddiye alınmaması gerektiğini düşünmek çok çok yanlış ve tehlikelidir. unutmayı belki siz bir insanın hayatını kurtaracak veya onun hayatına mal olacak ( en azından bu yolda bir rol oynayacak) olabilirsiniz.
intihar düşüncesi ileri depresyon evreleri ile gelir. ama bu çarpıtılmış düşüncelerden kaynaklanır. şöyle ki "öksürük bir zatürre belirtisi olabilir lakin bu öksürdüğünüz zaman zatüreye teslim olmanız demek değildir. tıpkı depresyonda olan bir insanın intihar düşücelerine teslim olması demek olmadığı gibi"
tehlikeli sebepler ve yapılması gerekenler : eğer
- şiddetli depresyondaysanız ve kendinizi ümitsiz hissediyorsanız
- geçmişte intihar girişimlerinde bulunduysanız
- intihar için "somut" planlar yaptıysanız
- sizi engelleyen bir caydırıcı yoksa hemen profesyonel destek almalısınız.
popüler bir yanlış mantık " hayatta zevk alınacak çok az şey var. ve bu az şeylere ulaşmak için de bir sürü uğraş veremiz gerekiyor" bu doğru olmayan bir abartmadır. hayatın iyi yönleri ve kötü yönleri vardır ve bunun ortası vardır. intihar eğilimdeki insaların söylediği gbi hayatın tamamen kötü olduğunu söylemek gerçek dışıdır. ayrıca hayatta kötü olan birçok şeyi düzelebilme imkanımız varken, iyi olan şeyler katkıda bulunma imkanımız varken, hayatın bu can alıcı noktasına odaklanıp kendimizi neden üzelim?
şuan teknoloji ve bilimin sayesinde hayatlarımız sadece ama sadece 100 yıl öncesine göre o kadar ileride ve kolay ki. peki insanlığın bu noktaya gelmesinde kaç tane bilim insanın ne şartlarda hayatlarını ortaya koyduklarını hiç düşündünüz mü? bunlardan birçoğu kendi zamanlarında ve toplumlarında sıkışıp kaldıkları için çoğunlukla yalnızdılar. bırakın yalnız olmayı düşüncelinden dolayı canları bile tehlikedeydi. toplum baskısı, başarı yoluda önünün kesilmesi vs. birçok sorunla maalesef tek başına baş etmek zorunda kaldılar. belki de biraz bu insanlara bakıp bir nebze de olsa umut, cesaret ve hayata dair heves de almamız gerekiyor. her şeye her şeye ama her şeye rağmen hayat yaşamaya değer arkadaşlar. tanışılacak onca insan, gezilecek onca yer, görülecek onca mekan, öğrenilecek onsa bilgi, keşfedilmeyi bekleyen o kadar sayısız şey var ki, biz belki de milyarda bir olan bu dünyaya gelme şansımızı içinde bulunduğumuz küçük fanusta sıkışıp kalarak, kendimizi sorunlara ve kötü şeylere odaklayarak çöpe atmakla meşgul oluyoruz...
devamını gör...
açılan başlığa kimsenin tanım girmemesi
bilgi içerikli başlıklarda sıklıkla karşılaşılan durumdur.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
karşımdakine saygım yok davranışları
bütün diyalog süreci içerisinde hiç gözlerine bakmamak. en azından ben bu şekilde algılıyorum.
devamını gör...
kazandığı parayı harcayacak vakit bulamayan insanlar
daha fazlasını kazanma derdindedirler. yetinmek sadece biz fakirlere ait olan bir kavramdır.
devamını gör...
yazarların küçükken yapmak istediği meslekler
öğretmenlik.
devamını gör...
bildirim gelince kimin beğendiğine bakmak
sözlük içi en sevdiğim aktivitelerden biri.
direkt profiline girip entrylerine göz atıyorum.
yetiyor mu? tabiki hayır.
oradan en beğenilenlere, oradan en çok favlananlara, oradan genel bilgilere geçiyorum.
arkalı önlü fotokopinizi çekiyorum anlayacağınız.
tabi bunları yaparken deri eldiven takıyorum o yüzden iz bırakmadığım gibi profilinizi delip geçtiğimden de haberiniz olmuyor.
sapık değilim korkmayın, hatta sözlüğe abdest alıp öyle giriyorum.
direkt profiline girip entrylerine göz atıyorum.
yetiyor mu? tabiki hayır.
oradan en beğenilenlere, oradan en çok favlananlara, oradan genel bilgilere geçiyorum.
arkalı önlü fotokopinizi çekiyorum anlayacağınız.
tabi bunları yaparken deri eldiven takıyorum o yüzden iz bırakmadığım gibi profilinizi delip geçtiğimden de haberiniz olmuyor.
sapık değilim korkmayın, hatta sözlüğe abdest alıp öyle giriyorum.
devamını gör...
onur yürüyüşü
ilk olarak 28 haziran 1970 tarihinde new york, san francisco ve los angeles’ta eş zamanlı olarak düzenlenen yürüyüşlere verilen ad.
bu yürüyüşlerin tarihi ise bir yıl öncesinde yaşanan stonewall olaylarına dayanıyor.
ayaklanma adını 'stonewall ınn' adlı gey barından alıyor.

o dönemler farklı cinsel eğilimi olanlara karşı hem toplum hem de yönetim bazında bir baskı söz konusu. gey barlar da bu baskıdan nasibini almış.
eşcinsel bireyler toplum içinde el ele tutuşamıyor, dans edemiyor ve öpüşemiyordu. bu ve bu gibi eşcinsel davranışlar yasa dışı kabul ediliyordu.

barlar yasal olarak da sorun yaşıyordu. new york eyalet likör otoritesi, sadece eşcinsel kimliğiyle bilinen veya eşcinsel olduğundan şüphelenilen bireylerin toplandığı barları yasa dışı ilan edip kapatıyordu. 1966'da bu yasak aktivistlerin çabalarıyla kaldırıldı. fakat yasakların kalkması bar sahiplerince yeterli görülmemişti. çünkü halka açık alanlarda baskı devam ediyordu. barlar da kamuya açık mekanlardı.
fakat baskıdan kurtulmanın bir yolu vardı. o da içki ruhsatı
almamaktı. normal içki ruhsatı yerine 'bottle bar' denilen özel bir ruhsat tercih ediyorlardı. bu ruhsatın özelliği barda içki satılmamasıydı. müdavimler içkilerini kendileri getiriyorlardı. mekan ise sadece içki servisi yapıyordu*.
bu ruhsatın esas özelliği ise bara giriş yaparken müdavimlerin bir deftere isim ve imzalarını bırakmalarıydı. bu şekilde barın üyelere özel olduğu algısı oluşturuluyordu.

ama bu yöntem tam olarak işe yaramıyordu. çünkü barın sahipleri eşcinsel davranışların görmezden gelinmesi için polise rüşvet vermek durumundaydı.
new york'taki gey barlar mafyanın kontrolündeydi. stonewall da bu barlardan biriydi. mafya bu barları işletmekte menfaat görüyordu. bazı eşcinsel müşterilerine kimliklerinin gizli kalması karşılığında şantaj yaptığı söyleniyor mesela.
bundan başka stonewall evsiz eşcinsellere ev sahipliği yapıyordu. çünkü mekan hem büyüktü hem de üye olunması diğer kulüplere göre daha ucuzdu.
üyeler arasında giriş ücretini hırsızlık yaparak çıkartan müdavimler de vardı.
ve işin aslı bu bar bakımsızdı. müdavimler ise bu barlara bağımlıydı. bu barlar olmasa varlıklarını sürdüremeyeceklerinin farkındaydılar.*

verilen rüşvetler sayesinde bara baskın yapılacağı zaman yozlaşmış polisler haber uçururdu ve bardaki yasadışı içkiler saklanırdı.
fakat isyana sebep olan baskından önce haber uçurulmamıştı. hem de bu baskından birkaç gün önce baskın yapılmasına rağmen.
sanki hazırlıksız yakalamak amacındalarmış gibi...

isyan sürecine gelene kadar toplumsal meselelerde çok kereler gördüğümüz üzere ötekileştirilmiş bir kesimle karşı karşıyayız. içinde oldukları topluma karşı yabancı hissettirebilecek çok şeyler yapılmış.
böyle bir ortamda amerika'nın tarihindeki savaşma, mücadele etme, özgürlük ve bireysellik gibi amerika'yı amerika yapan şeyler göz önüne alındığında eşcinsellerin haklarını arama noktasında gösterdikleri cüretkar tavır daha iyi anlaşılabilir.

sonrasında olaylar gelişiyor ve polis barı basıyor. tarih 28 haziran 1969.
tutuklamalar, polis ve göstericiler arasında çıkan çatışmalar...
ve isyan yayılıyor...

üzerinden bir yıl geçmesiyle 28 haziran 1970 günü ilk onur yürüyüşü gerçekleşiyor.

slogan ise şöyledir: yüksek sesle söyle, eşcinsel onur duyar!
2016 yılında obama isyanın geliştiği bölgeyi ulusal anıt ilan etti ve eşcinsel harekete destek verdi.

kaynaklar için buradan, buradan ve buradan.
bu yürüyüşlerin tarihi ise bir yıl öncesinde yaşanan stonewall olaylarına dayanıyor.
ayaklanma adını 'stonewall ınn' adlı gey barından alıyor.

o dönemler farklı cinsel eğilimi olanlara karşı hem toplum hem de yönetim bazında bir baskı söz konusu. gey barlar da bu baskıdan nasibini almış.
eşcinsel bireyler toplum içinde el ele tutuşamıyor, dans edemiyor ve öpüşemiyordu. bu ve bu gibi eşcinsel davranışlar yasa dışı kabul ediliyordu.

barlar yasal olarak da sorun yaşıyordu. new york eyalet likör otoritesi, sadece eşcinsel kimliğiyle bilinen veya eşcinsel olduğundan şüphelenilen bireylerin toplandığı barları yasa dışı ilan edip kapatıyordu. 1966'da bu yasak aktivistlerin çabalarıyla kaldırıldı. fakat yasakların kalkması bar sahiplerince yeterli görülmemişti. çünkü halka açık alanlarda baskı devam ediyordu. barlar da kamuya açık mekanlardı.
fakat baskıdan kurtulmanın bir yolu vardı. o da içki ruhsatı
almamaktı. normal içki ruhsatı yerine 'bottle bar' denilen özel bir ruhsat tercih ediyorlardı. bu ruhsatın özelliği barda içki satılmamasıydı. müdavimler içkilerini kendileri getiriyorlardı. mekan ise sadece içki servisi yapıyordu*.
bu ruhsatın esas özelliği ise bara giriş yaparken müdavimlerin bir deftere isim ve imzalarını bırakmalarıydı. bu şekilde barın üyelere özel olduğu algısı oluşturuluyordu.

ama bu yöntem tam olarak işe yaramıyordu. çünkü barın sahipleri eşcinsel davranışların görmezden gelinmesi için polise rüşvet vermek durumundaydı.
new york'taki gey barlar mafyanın kontrolündeydi. stonewall da bu barlardan biriydi. mafya bu barları işletmekte menfaat görüyordu. bazı eşcinsel müşterilerine kimliklerinin gizli kalması karşılığında şantaj yaptığı söyleniyor mesela.
bundan başka stonewall evsiz eşcinsellere ev sahipliği yapıyordu. çünkü mekan hem büyüktü hem de üye olunması diğer kulüplere göre daha ucuzdu.
üyeler arasında giriş ücretini hırsızlık yaparak çıkartan müdavimler de vardı.
ve işin aslı bu bar bakımsızdı. müdavimler ise bu barlara bağımlıydı. bu barlar olmasa varlıklarını sürdüremeyeceklerinin farkındaydılar.*

verilen rüşvetler sayesinde bara baskın yapılacağı zaman yozlaşmış polisler haber uçururdu ve bardaki yasadışı içkiler saklanırdı.
fakat isyana sebep olan baskından önce haber uçurulmamıştı. hem de bu baskından birkaç gün önce baskın yapılmasına rağmen.
sanki hazırlıksız yakalamak amacındalarmış gibi...

isyan sürecine gelene kadar toplumsal meselelerde çok kereler gördüğümüz üzere ötekileştirilmiş bir kesimle karşı karşıyayız. içinde oldukları topluma karşı yabancı hissettirebilecek çok şeyler yapılmış.
böyle bir ortamda amerika'nın tarihindeki savaşma, mücadele etme, özgürlük ve bireysellik gibi amerika'yı amerika yapan şeyler göz önüne alındığında eşcinsellerin haklarını arama noktasında gösterdikleri cüretkar tavır daha iyi anlaşılabilir.

sonrasında olaylar gelişiyor ve polis barı basıyor. tarih 28 haziran 1969.
tutuklamalar, polis ve göstericiler arasında çıkan çatışmalar...
ve isyan yayılıyor...

üzerinden bir yıl geçmesiyle 28 haziran 1970 günü ilk onur yürüyüşü gerçekleşiyor.

slogan ise şöyledir: yüksek sesle söyle, eşcinsel onur duyar!
2016 yılında obama isyanın geliştiği bölgeyi ulusal anıt ilan etti ve eşcinsel harekete destek verdi.

kaynaklar için buradan, buradan ve buradan.
devamını gör...
yoğurda toz şeker ekleyerek yemenin keyfi
bazı tatlar anlatılmaz yaşanır.
devamını gör...
house md
sherlock'tan esinlenerek yapılmış en iyi dizi film. 2004–2012 arası 8 sezon 176 bölüm yayınlanmış hastane, drama dizisi. yazar david shore, başrol hugh laurie. en çok izlediğim dizi-film. ilk 3 sezonunu 4-5 defa izlemişimdir. sonraki sezonları da birkaç defa. ilk 3 sezonun orijinal dvd lerini almıştım. iki tane alman yazar diziyle ilgili kitaplar yazmıştı almıştım. hatta hugh laurie polisiye roman yazmıştı da onu da almıştım. aklı, düşünceleri, hayata bakışı, yaşam tarzı, giyim kuşamı, evi, mesleği, sevdiği müzikler... izlediğim binlerce dizi film içinde en sevdiğim karakterdir. hatta yazarları ve kitap karakterlerini de katayım. sadece bu dizide kullanılan şarkıları dinleseniz müzik zevkiniz gelişir. bittiğinden beri (2012) hiç izlemedim ama ölmeden 4-5 defa daha izlerim umarım.
daha önce yazmış olduğum bir yazıyı düzelterek paylaşayım;
sir arthur conan doyle sherlock karakterini yaratırken ilham aldığı kişi adli tıbbın öncülerinden profesör doktor hocası joseph bell'dir.

agatha christie romanlarındaki dedektif hercule poirot da sherlock karakterinden esinlenerek yazılmıştır fakat hercule poirot biraz daha farklıdır; sherlock dikkat üstünlüğü sayesinde olayları çözerken poirot topladığı bilgilerle çözer ama esin kaynağı sherlock'tur. poirot'un john h. watson'ı ise arthur hastings'tir. poirot ile ilgili yapılmış en iyi iş agatha christie's poirot.

maurice leblanc > arsene lupin karakterini yaratırken marius jacob adlı hırsızdan etkilenmiştir. birkaç romanında sherlock karakterini kullanmıştır.

peyami safa da cingöz recai karakterini yazarken arsene lupin'den esinlenmiştir.

monk dizisi agatha christie's poirot dan esinlenme, poirot da sherlocktan.

günümüze kadar sherlock'tan esinlenerek birçok karakter ve kitap yazıldı, onlarca dizi film çekildi.
mesela orson welles in the touch of evil filminde canlandırdığı polis sherlock, arkadaşı olan polis ise watson gibidir.

steven moffat ve mark gatiss in yazdığı sherlock en güzel modern uyarlamasıdır.

house ise joseph bell'dir aslında, yani conan doyle'un sherlock u yazarken ilham aldığı doktor hocası. dizideki en yakın arkadaşı james wilson karakteri watson, wilson'ın hastane odasında asılı olan film afişi the touch of evil'dir.

house bence sherlock un ulaştığı en üst karakterdir...
daha önce yazmış olduğum bir yazıyı düzelterek paylaşayım;
sir arthur conan doyle sherlock karakterini yaratırken ilham aldığı kişi adli tıbbın öncülerinden profesör doktor hocası joseph bell'dir.

agatha christie romanlarındaki dedektif hercule poirot da sherlock karakterinden esinlenerek yazılmıştır fakat hercule poirot biraz daha farklıdır; sherlock dikkat üstünlüğü sayesinde olayları çözerken poirot topladığı bilgilerle çözer ama esin kaynağı sherlock'tur. poirot'un john h. watson'ı ise arthur hastings'tir. poirot ile ilgili yapılmış en iyi iş agatha christie's poirot.

maurice leblanc > arsene lupin karakterini yaratırken marius jacob adlı hırsızdan etkilenmiştir. birkaç romanında sherlock karakterini kullanmıştır.

peyami safa da cingöz recai karakterini yazarken arsene lupin'den esinlenmiştir.

monk dizisi agatha christie's poirot dan esinlenme, poirot da sherlocktan.

günümüze kadar sherlock'tan esinlenerek birçok karakter ve kitap yazıldı, onlarca dizi film çekildi.
mesela orson welles in the touch of evil filminde canlandırdığı polis sherlock, arkadaşı olan polis ise watson gibidir.

steven moffat ve mark gatiss in yazdığı sherlock en güzel modern uyarlamasıdır.

house ise joseph bell'dir aslında, yani conan doyle'un sherlock u yazarken ilham aldığı doktor hocası. dizideki en yakın arkadaşı james wilson karakteri watson, wilson'ın hastane odasında asılı olan film afişi the touch of evil'dir.

house bence sherlock un ulaştığı en üst karakterdir...
devamını gör...
türk rock tarihinin en sağlam parçası
bence biz müzik konusunda oldukça kıymetleri eserlere sahibiz. burda hangi birisini yazsak diğeri içimize kalacak. var olsun türk müzik sanatçıları ♡
devamını gör...
üniversite hayatı
eğitim, öğretim yuvası ve gerçek hayata hazırlık kursu. türlü türlü insan falan fıstık derken ya daha aydın* bir şekilde mezun olacaksınız ya da kafayı kırıp o şekilde hayata devam edeceksiniz.
(bkz: hayatta kalma öğretileri 101)
(bkz: battı balık yan gider)
(bkz: hayatta kalma öğretileri 101)
(bkz: battı balık yan gider)
devamını gör...
auteur teorisi
ünlü fransız yönetmen françois truffaut ortaya atılan teoridir.
bu teoriye göre; filmlerin iyi veya kötü olarak nitelendirilemeyeceği, iyi veya kötü yönetmenler olarak kıyas yapılabileceği savunulmuştur.
yönetmeni yücelten bir bakış açısıdır.
bu teori yönetmenleri ressamlara film ekibini de bir nevi boyaya benzetmektedir. (wikipedia)
alfred hitchcock: “oyuncuların inek olduğunu söylemedim. benim söylediğim, oyunculara inek muamelesi yapılması gerektiği.”
bu teoriye göre; filmlerin iyi veya kötü olarak nitelendirilemeyeceği, iyi veya kötü yönetmenler olarak kıyas yapılabileceği savunulmuştur.
yönetmeni yücelten bir bakış açısıdır.
bu teori yönetmenleri ressamlara film ekibini de bir nevi boyaya benzetmektedir. (wikipedia)
alfred hitchcock: “oyuncuların inek olduğunu söylemedim. benim söylediğim, oyunculara inek muamelesi yapılması gerektiği.”
devamını gör...
maske takmanın olumlu yönleri
kulaklıktan gelen şarkıya sessizce eşlik ederken ağız hareketleri belli olmuyor.
devamını gör...
koronavirüs'ün evrimleşerek aşıları etkisiz hale getirmesi
asıl tam tersi olması gerekiyor. virüs aşırı gelişmiş bir canlı değildir. hiçbir organeli bulunmaz bu yüzden konak hücreleri tercih eder yaşamsal faaliyetlerini devam ettirmek için. bu kadar az gelişmiş bir canlı mutasyona uğraya uğraya bir süre sonra kendini öldürür nasıl ki şu an ispanyol gribi ya da kuş gribi gibi vakalar gözlenmiyorsa bu da eninde sonunda kendini bitirecek.
devamını gör...
dubleks evde yaşamanın zorlukları
ust kattaki ergen cocuklari alt kata yemege cagirmak icin internetini kesmek zorunda kalmaktan baska bir zorluk yok gibi.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın normal sözlüğümün anormal olduğunu kabullenen ve kabullenmeyen ve normal olan yazarları. geldik eylülün ortalarında deri ceket mi, kot ceket mi, sadece atlet üstü gömlek mi giysek diye düşündüğümüz, en sonunda seçenekleri hunharca odanın tek sandelyesine/koltuğuna atıp, kalın bi bluzde karar kıldığımız günlere. hava hem sıcak hem de esiyor bugün. pazartesi de olmasaymış mis gibim bir gün olabilirdi.
yine de günü güzel değerlendirip, pozitife çevirmenin bizim elimizde olduğunu unutmayalım. hastalara şifa, çalışanlara daha çok para, öğrencilere daha çok mola ve merhametsiz insanlara da vefa diliyorum.
hepimiz için güzel bi' gün olsun.
yine de günü güzel değerlendirip, pozitife çevirmenin bizim elimizde olduğunu unutmayalım. hastalara şifa, çalışanlara daha çok para, öğrencilere daha çok mola ve merhametsiz insanlara da vefa diliyorum.
hepimiz için güzel bi' gün olsun.
devamını gör...
felsefe
insanoğlunun hiçbir zaman ulaşamayacağı bilgeliğe ulaşma çabasıdır.
devamını gör...

