karayolunun diğer bir karayolunun altından geçmesini sağlayan yapılardır.
devamını gör...

severek izlediğim program.
bir kere fakir samimiyeti var, buram buram kokuyor o.

cem işçiler'in genel itibarı ile hep "sükse" eksiği oldu. elindeki malzemeyi hiçbir zaman iyi pazarlayamadı.
yoksa oldukça komik birisi aslında.

çimen talk show'da da bu geçerli.
abi saç ekimi zımbırtısı sana niye sponsor olsun allah aşkına.
yeri mi zamanı mı?

biraz daha kalite, cool takılmaca cem abi.
devamını gör...

longoz ormanı'nda adına tabela olan kıymetli böcek kardeş.
kelime dağarcığım adını yazacak durumda değil.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"kendini beş yıl sonra nerede görüyorsun?"
var mı böyle bir şey ya... bu ülkede beş yılını öngörebilen var mı gerçekten? neyin kafası?
devamını gör...

insanların yapmayı en sevdiği eylemlerden birisi olabilir sanırım.bazen o kadar abartıp ciddiye alarak o insanın ne düşüneceğini umursamadan yapıyolar ki bunu, gerçekten şaşırıp kalıyorum.işin en kötü yanı ise bu durumun jenerasyon farkıyla bile alakasının olmaması ki bu da bize insanların yaş zaman ve mekan fark etmeksizin bu durumu devam ettireceklerini gösteriyor maalesef.
devamını gör...

bilim dünyasına katkıları hedesi heryerde yazan bu şahsın, yayınlanan birçok makalesini ve içinde nobel ödülü aldıkları da bulunan çalışmaları dahil, hayatının dönüm noktası bütün buluşlarını, üniversitede kendisinden daha yüksek notla mezun olan ilk eşiyle birlikte yapmıştır.

psikolojik sorunları olan çocuğunun hastalığının annesinin genetiğinden kaynaklandığını düşünüp, annesini suçlamıştır.

eşiyle birlikte kazandığı ama sadece kendi adını yazdığı, imzasını attığı, zaten söz verdiği nobel ödülünün parasını, çocuğunun tedavisi ve geçimi için isteyen eşine, yıllar sonra, boşanma karşılığında vermiştir.

ilk eşine yazdığı mektupta, "evlilikten hiç bahsetmiyor, çok asil, hanımefendi bir kadın" diye bahsettiği kişi, kendisi için ideal gördüğü, herşeyi kabul eden ve evlilik istediğini söylemeyen sevgilisidir.

ayrıca süper zekasının ve ahlaksızlığının kabak gibi ortada olduğu mektupları akıllara zarardır..

çocukları ve kendisi için parasını isteyen çalışmalarını beraber yaptıklarını açıklamakla tehdit etmek zorunda kalan eşine, kendisinin saygın (!) bir bilimadamı olduğunu, kendisi çok başarılı (!) olduğu için, karşısındaki boşandığı kadına kimsenin inanmayacağını ve itimat etmeyeceğini de, kendi ağzından yazarak, hem kendi yaptığını iddia ettiği çalışmalarının tamamen kendine ait olmadığını, hemde eşi hak iddia ettiği taktirde inkar edeceğini itiraf ederek, süper zekasını ispatlamıştır.

14 mart doğumlu olduğunu öğrendiğimde, iğrenç karakterine, ahlaksızlığına, sahtekarlığına şaşırmadığım, balık burcu karın ağrısı adamdır, eksik olsaydı bilime katkıları hatta komple kendisi de keşke.
kadının kendi el yazısı ile yaptığı çalışmalarını bile imha etmeyi hesaplayacak kadar adi bir insan olabilirmi diye sordurtmuştur.

matematiğinden, iyi niyetinden, etinden sütünden faydalandığı mileva maric i, ilk çocuklarına hamileyken kendi işleri için başka bir ülkeye gitmiş, çocuk memuriyetine engel olacağı için, çocuksuz olarak yanına çağırmış, kadında çocuğu bırakıp adamın yanına gitmiştir.. üçüncü çocukları zihinsel özürlü doğunca, adam bu sefer sevgilisi ile düzenli bir ilişkiye başlayıp yine terk etmiş vs.

bu kadar akıllı bir kadın, neden oturup düşünmez.. hemde matematikte nam salmış bir kadın, eşine ödüller kazandıran bütün teorileri bulan, eşinin bütün çalışmalarının matematikle ilgili kısımlarını yapan bir kadın, neden oturup da kendi matematiğini hesaplayamaz,
verdiği bütün artıların karşılığında, gördüğü negatif muamelenin, "eksi" de olduğunun, bu adamın hiçbir değer taşımayan "0"
yazı ile sıfır olduğunun farkına varamaz,
kendi denklemindeki "yamukluğu" göremez...
hayatındaki kocaman "eğri" nin eşi olduğunu göremez..
akıl alır gibi değil...
devamını gör...

#1347480 nolu tanımı giren yazara,
yerden göğe kadar katılıyorum.
takipçilerim,sessiz meleklerim...
canınız isteyince uçun, kanatlarınız nereye götürürse.
dileyince geri gelin.
ne geldiğinizi biliyorum ne gittiğinizi.
huzursuz olmayın.
devamını gör...

o arkadaşin olamaz..
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel



bir birol güven dizisidir. 24 ocak 2012 tarihinde trt1 de yayınlanmaya başlamıştır. dizi sitcom türündedir. dizinin senaryosu birol güven, murat aras, eray yasin gök ve deniz gök tarafından yazılıyor. dizinin yönetmenliğini 2012 yılında birol güven yapıyordu. günümüzde ve son bir kaç senedir bora tekay yapmaktadır.

dizinin başrol oyuncuları rasim öztekin, özlem türkad, şoray uzun, ayşe tolga, ilker ayrık'tır. dizi 2012 den beri yayın hayatına devam ediyordur. bir ara yayınlanmıyordu ama son 2 senedir tekrar yayınlanıyor ve hala keyifli şekilde ilerliyor.

dizi seksenler döneminde geçen bir sitcom dizisidir. dönemin ayrıntılarını ve durumunu çok güzel ve esprili şekilde seyirciye aktarılır.
o dönemi yaşayamayan insanlar için çok güzel bir nimet olarak görüyorum. dizide bulunan kostümler, mekanlar, evler, diyaloglar, esnaflar, müzikler, ev dekorasyonları hepsi dönemin ayrıntılarını ve halini çok güzel anlatıyor. şahsen o dönemi yaşayamayan bir genç olarak izlemeyi çok seviyorum. o sıcaklık o samimiyet komşuluk ilişkileri içimi ısıtıyor. esnafların yaklaşımı ve oluşan birliktelik beni mutlu ediyor. yeni çıkan icatların veya ürünlerin gösterilmesi, oyuncuların şaşırması çok tatlı geliyor. vay be demek böyleymiş diyorum. bizim için sıradan gelen şeylere onların o dönem şaşırması ve mucizevi bir şeymiş gibi hissetmesi çok güzel aktarılıyor. bu durumda oyunculara büyük iş düşüyor. özellikle başrol oyuncuları şoray uzun ve türkad şoray ve yaşarken rasim öztekin bu işi çok güzel başarıyorlardı. sanırım o oyuncular o dönemi yaşadıkları içindi.

özellikle dizide bulunan mahalle ve yıllar geçtikçe değişmesi dizinin hoş ayrıntılarından. mahallede bulunan esnaflar ve yaptıkları meslekler ve o mesleklerin döneme göre uygun icra edilmesi yine hoş ayrıntılardan. kahveci, manav, yorgancı gibi. en sevdiğim oyunculardan birisi kahveci mesut. o adam gerçek hayatta kahveci olsa şaşırmam. muhteşem oynuyor rolünü.

uzun süredir izlediğim ve izlerken keyif aldığım bir yapım. rastgele açıyorum bir bölüm ve keyifle izliyorum. özellikle ramazan ayı ve yılbaşı bölümlerini çok seviyorum. izlemeyen yazar arkadaşlara cidden tavsiye ederim. ilk sezonları tam anlamıyla müthiş bir sitcom örneği. sonralarında bozuldu kısmına katılıyorum ama çıtayı çok fazla düşürmediler hala belirli bir seviyenin üstünde. tavsiye ederim. seksenler demişken rasim öztekin abiyi rahmetle anıyorum. huzur içinde uyusun.
devamını gör...

kopenhag yorumuna alternatif olarak, kuantum mekaniği fizikçisi david bohm tarafından geliştirilmiş olan teori. günümüzde geçerliliğini yitirmiştir. pilot dalga teorisi olarak da bilinir.

kopenhag yorumuna göre bir kuantum sistemine ait olan dalga fonksiyonu gözlemci tarafından görülemez. yalnızca fonksiyonun çökmesi durumundaki sonuç görülebilir. ancak kuantum mekaniği bir olasılıklar fiziğidir. siz bir parçacığı gözlemleyene kadar parçacık orada yahut şurada olabilir. gözlemlediğiniz anda ise onu tek bir yerde görürsünüz. kopenhag yorumu bunun nasıl gerçekleştiğini söyleyemediği gibi, bu sorunun sorulmaması gerektiğini de söyler. "sonuçta gözlemden öncesini ölçme şansımız yok" der.

david bohm, albert einstein gibi birçok ünlü fizikçi, bu durumdan pek de hoşlanmaz. bohm bunun üzerine bir teori geliştirir. buna göre, gözlemlediğimiz şey bir dalga fonksiyonu değil bir parçacıktır. bu parçacığa bir dalga fonksiyonu eşlik eder. buna fiziksel bir alan da diyebiliriz. bohm mekaniğine göre schrödinger denklemi 2 parçaya ayrılır. bunlardan biri olasılığın korunumunu ifade edip aynı zamanda da eşlik eden dalga fonksiyonunun ne yaptığını söylerken, diğeri parçacığın konumunu söyler ki bu konum da dalga fonksiyonunun parçacığa rehberlik ettiği alana bağlıdır. ayrıca parçacığın alan içerisinde, belirli bir anda belirli bir yerde olması olasılığına ait bir varsayıma da ihtiyaç vardır. bu da 3. bir denklem gerektirir ve adına kuantum denge hipotezi denir.

aslında buraya kadar olup bitenler, günümüzde kullanılan kuantum mekaniğiyle büyük benzerlik gösterir. ancak bohm mekaniğinin farkı, parçacığın belirli bir anda tam olarak belirli bir noktada olduğunu söylemesidir. kuantum fiziğindeyse böyle bir kesinlik yoktur ve parçacığın sadece belirli bir bölgede bulunma olasılığından bahsedebiliriz.

bohm mekaniğine göre, kuantum mekaniğinde sadece olasılıklara dayalı tahminler yapabiliyor olmamızın nedeni, herhangi bir sistemin durumunu ölçmeden önce, sistemin ilk durumunda parçacığın nerede olduğunu bilmiyor oluşumuzdur. yani tek sorun, parçacığın başlangıç konumunu bilmiyor oluşumuzdur. eğer bunu ölçebilirsek, sonucu da kesin şekilde ölçebileceğimizi iddia eder. bu nedenle bohm mekaniğine göre, kuantum mekaniğindeki olasılıkların, klasik mekanikteki olasılıklardan bir farkı yoktur. bu yönüyle bohm mekaniği bir gizli değişken teorisidir. ancak yapılan deneyler sonucunda kuantum mekaniğinde gizli değişkenlerin varlığının mümkün olmadığı kanıtlanmıştır.
devamını gör...

bir itirafta ben yazayım.
sabahtan beri dilimde sanat müziği özellikle şu iki yeri peş peşe söylüyorum.
şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu.
bir kedim bile yok anlıyor musun?
şarkının tamamı değil, o iki satır.
devamını gör...

okuduğunu ve duyduğunu anlama, gerekli cevabı verebilme hızı.
devamını gör...

dünyada en çok bilinen ve anlatılan peri masallarından alaaddin'in sihirli lambası'nda, iyi yürekli alaaddin, içine hapsedilmiş cini olan bir yağ lambası bulur ve hayatı değişir.
devamını gör...

bu başlığa engelli insanların hayatları boyunca yaşadığı bir takım sorunları yazarak faydalı olmaya çalışacağım.

1)ailelerin yeterince donanımlı olmaması maddesi ile başlayayım;

öncelikle gebelik döneminde tanılanan çocuklarla ilgili ailelerin yeterli eğitime tabi tutulmaması sebebiyle hem ebeveynler hem de çocuğun yakın çevresinde bir kargaşa durumu söz konusu oluyor. ne ile karşı karşıya olduğunu bilmeyen aile çocuğa karşı tepkisel yaklaşabiliyor, istemeyebiliyor veya engel durumunu reddedebiliyor.
-reddetme evresi bambaşka bir başlıkta yeniden incelenebilir ancak sebeplerinden birisi kuşkusuz bu kaygı durumu- yine yakın çevresinde bulunan bireylerce bu engel durumunun sorumlusu ebeveynlermiş gibi bir tepki doğuyor ve bu sebep ile aileler bile dağılıyor malesef.

2) tanılama süreci sorunları;

bu maddeyi alt basamaklarına ayırarak incelemek daha sağlıklı olacak geliyor bana.

engel durumunun tanılanma süreci ne kadar erken başlar ise çocuğu hayata kazandırmamız o kadar mümkün oluyor ancak buna rağmen hastanelerde oluşan sonsuz yoğunluk sebebi ile tanılayacak hekimlere ulaşmak ayları bulabiliyor özellikle çift tanılı ve ekstra sendromlar yaşayan çocuklarda farklı branşlarda uzmanlaşmış hekimlerce tedavi edilmesi gerektiği için süreç iyice kör düğüm halini alıyor.
-hekim arkadaşlar alınmasın lütfen derdim emekçi ile değil-
bu durumun sonucunda ise çocuklar aylarca rehabilitasyon merkezlerinden eğitim alamıyorlar ve ciddi bir zaman kaybı yaşanıyor.

itiraz mercilerinin yavaş ilerlemesi yine bürokratik bir problem. 5 dakikada tanı koyması beklenen yetkin kişiler elbette otizmli çocuğa; zihinsel engelli raporu verebiliyor yada reaktif bağlanma bozukluğugibi tanılanması görece daha zor tanıları gözden kaçırabiliyorlar ve bu sebeple rehberlik araştırma merkezinde yapılan değerlendirme testleri ile bir uyumsuzluk oluyor ve yine rapor kurumlara ulaşmadığı için eğitim süreci başlayamıyor. bu tür durumlar karşısında itiraz mercileri çok önem kazanıyor.

son olarak bu maddenin altında incelenmesi gereken bir diğer konuda hastanelere erişim engellileri. toplu taşıma kullanamayan veya farklı sebepler ile sosyal hayata karışması mümkün olmayan çocukların ulaşımları hasta nakil araçları ile gerçekleştirilmiyor ve bu yük rehabilitasyon merkezlerinin üzerine yükleniyor.

3) okul ve rehabilitasyon merkezi süreci sorunları;

bugün sektör çalışanlarının bildiği bir gerçek varsa o da şüphesiz; bir dönem iş yeri açma belgesi alıp bugün rehabilitasyon merkezi işleten kurum sahipleridir. eğitimden zerre anlamayan kişiler öğretmenlere hede hödö emirler yağdırarak iş yaptırıyor ve bu durumun sonucunda facia düzeyde eğitim veren kurumlar varlıklarını sürdürüyor.
-evet, tüpçü doğru okudunuz.-

bir diğer problem ise eğitim fakülteleri müfredatlarında yeterince özel eğitim dersleri olmaması sebebiyle özellikle sınıf öğretmenleri çok ciddi zorluklar çekiyor. hangi durum karşısında nasıl tepki vereceğini bilemeyen öğretmenler davranış problemlerinin iyice palazlanmasına sebep olabiliyor veya veliler arasında olası bir didişmeye farkında olmadan sebebiyet verebiliyor. elbette, 30 çocuk içerisinde davranış problemleri olan bir çocuğu kontrol etmek kolay değildir ancak unutulmamalıdır ki; rehabilitasyon merkezleri destek eğitim kurumlarıdır, ana eğitim merkezi değil,

diğer bir sorun ise iş okullarında yeterince mesleki branş olmaması sebebiyle çocuklar sosyal hayatta somut iş olanağı olan meslek yerine daha çok günü geçirmelik işler öğreniyorlar ve bu hayata katılmaları noktasında bağımsızlıklarını ciddi manada olumsuz etkiliyor.

4) çevresel düzenlemelerin yetersizliği;

daha yazılacak yığınla şey var aslında ama son madde olarak ekliyorum bunu.

ülkemizde bir şeyleri -mış/miş gibi yapma hastalığının hızlı bir şekilde tedavi edilmesi gerektiğinin bir göstergesidir aslında bu madde.

görme engelliler için sarı şeritler döşenir ama ortasına ağaç dikilir.
ortopedik engelliler için sempozyum düzenlenir ama asansörü olmayan bina tercih edilir.
otizmliler için etkinlik düzenlenir ama pavyona gelinmiş gibi gözleri kör eden mor-mavi ışıklar döşenir velhasıl kelam bir şeyleri yapıyor olmak için değil gerçekten faydalı olmak için yapmak gerekiyor.
devamını gör...

bazılarının "kısa boylular bizi kıskanıyor" düşüncesine kapılıp, kısa boyluları sinsi olarak görme gibi bir abukluğu oluyor. bence uzun boylu olmanın getirdiği en ciddi sorun budur.

1.38 boyundayım. babam 1.32, annem 1.26. ailenin en uzunu benim..

arkadaşlar yemin ediyorum uzun boylu insanları kıskanmıyorum. ara ara uzun boylu güzel kadın gördüğüm zaman bir erkek ne hissediyorsa onu hissediyorum. erik gibiymiş kütür kütür diyorum. yanında çekinmeden geziyorum, benden uzun diye arkasinda durayım cüce olduğum anlaşılmasın demiyorum. omzuna geliyorum ve omzuna geliyor olmam gün içinde aklıma gelmiyor. öyle yürüyorum yani. hiç şey etmiyorum. siz de etmeyin.

çoğunuzun kıçı yere yakın olandan korkacaksın yorumları uzun boylu olmanın getirdiği bir zarardır, sorundur ve ne alakadır? o zaman tüm cüceler potansiyel katil, dolandırıcı. hele küçük insan olan çocukların tamamı canavar. insanın bi organı yere yakın diye onu nasıl sinsi olarak görüyorsunuz? sahiden çözemiyorum.

ha biriniz çıkıp sinsi değil misin derse onun benim boyumla alakası yok. bebeksi olmanın getirdiği genel bir sorun o. lütfen.

evet tüm öfkemi kustum ve şimdi buradan gidiyorum. hıh!
devamını gör...

umarım elimin altında akışta yazabileceğim bi başlık vardır diye elime aldım telefonu bu çıktı.
kaç yaşına geldim ben hala bazı geceler annemi özleyince ne yapacağımı bilemiyorum. boşluğa anne diye seslenmeden duramıyorum. anlam veremiyorum hala. duraklıyorum cümleler arasında. gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülüşünü, bunu annemin silemiyor oluşunu anlatmak istiyorum. yazmak çok tuhaf bi eylem. zihnin kelimelere meylederken biraz sancın diniyor gibi. kendimi mi kandırıyorum yasımı mı bilmiyorum. arıyor bulamıyorum ben annemi. arıyorum bulamıyorum.

ben annemi istiyorum
devamını gör...

erdal özyağcılar'ın kekeç salman rolünde harikalar yarattığı,yeşilçam'ın mihenk taşlarından olan film.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ne istediğini bilmeyen, dirayetsiz, ağlak herifin tekidir.

barney stinson ve marshall eriksen adamdır.
devamını gör...

takıntılı bir insanın sevdiği insanlar için neler yapacağının sınırı olmadığını göstermekte oldukça başarılı bir dizidir. öncelikle her şeyden önce söylemek istediğim bir şey var. bu bir aşk dizisi değildir. hiçbir yerde hiçbir şekilde aşkı ya da sevgiyi anlatmıyor. anlatmak istediği başka şeyler var ve bunları görebilmek önemli. ilk sezonu izlerken inanılmaz rahatsız olmuştum. adam öyle şeyler yapıyordu ki çıldırmamak elde değil. bir kere yaptığı hiçbir şeyin hiçbir şekilde bahanesi olamaz zaten, bu yüzden inanılmaz itici geliyordu. çoğu insan aşırı hızlı aktığını söylese de benim için bu söylediklerimden ötürü izlemesi zor bir dizi oldu. ikinci sezonu da yine benzer şekilde devam etse de adamın biraz çocukluğuna inmesiyle bu hareketlerinin sebebini anlıyoruz. sevgiyi şiddet, kısıtlama, zor kullanma ve hatta belki öldürmeyle öğrenmiş bir insanın ileriki yaşamında sevgi için bunları yapmasının temeline iniyorsunuz. psikolojik analiz açısından başarılı buldum. çünkü kurbanları olan bir suçlunun da aslında bir kurban olduğunu fark ediyorsunuz. bu durumda ilk sezonda nefret ettiğiniz, kızdığınız, tiksindiğiniz insana ikinci sezon bu yaşananlarda onun da suçunun oldukça az olduğunu fark etmeyle bu negatif duygular biraz azalmaya başlıyor. dediğim gibi yaptığı sapıklıkların, manyaklıkların bahanesi olamaz hiçbiri. sadece çocukluğunda bir şeyleri nasıl öğrendiyse büyüdüğünde de onu uygulayan bir insan görüyorsunuz karşınızda. bunun dünyada ne kadar yaygın olduğunu düşündüğümüzde aslında her şeyin çocuklukta başladığını göstermede iyi bir dizi. ikinci sezon birin tekrarı gibi olsa da karaktere olan bakış açısını biraz yumuşattığı için sevdim. ancak ikinci sezonun bitişiyle üçüncü sezonun da benzer devam edeceğini düşündürerek bende izleme merakı uyandırmamıştır. bir yerden sonra kendini tekrar etmeye başlayacak gibi görünüyor ama belli olmaz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim