"işte meydan, işte can" kısmını amanın nasıl sevdiğim; duman grubunun yine, kendilerine has tarzlarıyla söylediği seni kendime sakladım şarkısında geçen söz grubu. meraklısı için, buyrun efenim:
devamını gör...

kaç yaşıma gelirsem geleyim, hep kendimi seveceğim ve kendime inanacağım. kendimi hayatımın merkezine koyup değmeyecek insanlar için canımı sıkmayacağım. (bkz: canım kendim.)
devamını gör...

türkiyede aile kavramı var da n’oluyor? her şey ortada. kelimelerime gerek bile yok. ayrıca sanki bir tek avrupada uyuşturucu kullanılıyor. neyse, deliyim deli.

(bkz: kocaman alkış.)
devamını gör...

yeni türkiyenin şaşırtmayan olaylarından yeni birtanesi..adam en azından prof olarak falan geçiyor,şükretsinler kartal hayvanat bahçesi müdürünü falan atamamışlar..
devamını gör...

başrollerini seçkin özdemir ve irem helvacıoğlunun paylaştığı atv’nin yeni yaz dizisi. umarım reyting kurbanı olmaz ve kışın da devam eder diyerek başlıyorum anlatmaya;

dün başladım alışılagelmişin dışındaki diziye. iki bölüm izledim, gayet akıcı. göze sokulan vıcık vıcık romantizmli aşk yok. holdingler, yatlar, katlar, altından varaklar yok. fakir güzellemesi yok. tanındık yüzler yok. her bölüm göreceğimiz ekip hariç tabii.

peki ne var bu dizide?

maviş gözler var. öfff buraya parmak basmayacaktım ama ne yapayım herkesinde bir zaafı var kardeşlerim. neyse, devam…

bir klişe olarak cinayet büroda çalışan başkomiserimiz tam bir badboy. başına buyruk, duyguları savruk değil fakat intihar girişiminde bulunup, çatıya çıkan adamı sen misin zırt pırt bizim ekibi yollara düşüren dercesine koşup, iten, anlık kalp krizi geçirten bir serseri. salaş, bakımsız, haldır huldur konuşup, laf sokmayı seven, zeki birisi.

bir de onun zekasına rakip olacak psikologluğu hobi olarak yapan bir ev hanımı var. hanımefendi adeta bir türk sherlock. hatta dizinin giriş introsudaki müzik de sherlocktan uyarlama. insanı otomatikmen iyi hissettiriyor.

dizide göz miktarı kadar espritüellik ve mizah var. şuana dek beş bölümü yayınlanmış. iki bölümde de cinayet var, belki her hafta cinayet olucak ki böylesi iyi. bir cinayeti bir sezon boyunca çözme olayı yok. uzun bakışmalar yok. dizideki kadınlar aldatılıyor, kocaları katil olmakla suçlanıyor ve bu duygular çok hızlı sindiriliyor. ne çabuk hazmediyorsunuz demeye kalmadan diğer sahne meşgul ediyor zihniyetinizi. ben bu akışkanlığa bayıldım. öte yandan olayları çok çabuk sindirdikleri için ya bana duygu geçmiyor, ya da az bilindik yüzler ve figüranlar güzel oynayamıyor. yermiyeyim şimdi de, olurda buralara bakarlarsa eleştirimi de yapayım, iyi oyuncular seçiniz ilerde lütfen. şu mis gibi diziyi harcamayınız.

daha fazla bilgi edinmek veya spoilerlı olsun benim olsun demek isterseniz ünlü youtuber murat soner diziyi kanalında eleştirmiş. ve inanır mısınız o her şeye bok atan adam bile bu diziyi sevmiş. insan hayret ediyor.

şuraya dizinin tanıtımını bırakamıyorum çünkü atv yasaklamış videolarının başka sitelerde paylaşılmasını. yine de bir göz atın. haftada iki saatlik güzel vakit geçirmek için birebir dizi. cips sosu, acılı cips ve buz gibi kolanızı da yanınızda bulundurunuz çiçeklerim.
devamını gör...

türkçeye yeşilin kızı anne şeklinde çevrilen, muazzam bir çocuk romanı. l. m. montgomery tarafından yazılan bu roman hayalperest hanım kızımız anne’in maceralarını anlatır. hafiften polyanna’dır bu anne. ama öyle rahatsız edici de değildir. (bence polyanna oldukça rahatsız edicidir) netflix ise anne with an e şeklinde çok güzel bir diziye çeviririr bu seriyi. kitap okumayı sevmiyorsanız dizi de oldukça başarılıdır. izlemenizi tavsiye ediyorum. bir de filmi varmış. o nasıl bilemiyorum.
devamını gör...

ismini veremeyeceğim birtakım kimyasal maddeler üretiyorum. yalnızca üretim değil satıştan da sorumluyum.
devamını gör...

çünkü zor olmaları gerekmiyor. kadınların herhangi bir şey olmaları gerekmiyor.
devamını gör...

daha fazla kızın hayatı kararmadan acilen hayata geçmesi gereken proje.

ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde milyonlarca kız çocuğu kendi istekleri dışında başlarını kapatmaya zorlanıyorlar. aile baskısı, toplum baskısı ve eş baskısı gibi etkenler yüzünden başlarını kapatmak zorunda kalıyorlar. zorla başları açılan kızların mağduriyeti konuşuluyor fakat çok daha fazla mağdur edilen bu kızların mağduriyetinden pek bahseden yok. konuyu açtığınızda pişkin pişkin cevaplar veriliyor.

zorla başları kapatılan birçok kızla konuştuğumda ne korkunç hayatları olduğunu bir kez daha anladım. özgüvenleri yok olmuş, yaşam enerjileri kaybolmuş, saçları dökülmüş, depresyona girmişler ve intihar etmeyi bile düşünenler vardı. bazıları evden kaçmak istediğini, sevmeseler bile birini bulup evlenip ailelerinden uzaklaşmak istediklerini anlattılar. o kadar bitmişler ki, resmen yaşayan ölü haline gelmişler. dinde zorlama yoktur deyip de her şeyi zorla yaptıran bağnaz tiplerde zerre kadar vicdan kalmamış. bu kızların yaşadıkları çilenin artık bitmesi gerekiyor.

hangi sebeple olursa olsun bir insana zorla bir şey yaptırmak ''tecavüzdür''. tecavüz ise dünyanın her yerinde suçtur. insan bedeninin dokunulmazlığı vardır ve kim olursa olsun buna müdahale edemez. devletin bile müdahale etme hakkı olmayan kişisel dokunulmazlık, bazı bağnaz kafalar yüzünden sonuna kadar ihlâl ediliyor.

devletimizin acilen zorla başı kapatılan kızlar için bir ihbar hattı oluşturması gerekiyor. hattı arayıp zorla başının kapatıldığını ihbar eden kızların ailelerine önce uyarı verilsin ve konunun titizlikle takip edileceği söylenilsin. şikayet devam ederse artık zorla başını kapattıran her kimse hakkında yasal işlem başlatılsın ve caydırıcı cezalar verilsin. hâlâ bir sonuca ulaşılamazsa kız zaten yaşamak istemediği ailesinden alınıp devlet tarafından yapılan yurtlara yerleştirilsin ve özgürce yaşamaları sağlansın. çok daha farklı çözümler de bulunabilir. bunlar sadece birkaç örnek.

başlarını tamamen kendi inisiyatifleri ile kapatanlara sözümüz yok. hepsine saygı duyuyoruz. fakat başları zorla kapatılan kızların hakkını da sonuna kadar savunuruz. gelişmiş ülkeler uzayın derinliklerinde milyonlarca, hatta milyarlarca kilometre uzaklarda cirit atıyorken bizim gibi ülkeler daha insan haklarını bile doğru düzgün koruyamıyor. 21'inci yüzyılda bu barbarlığın artık bitmesi gerekiyor.

insan, empati yapabilen bir varlıktır. düşünün, kendinizi onların yerine koyun. size zorla istemediğiniz bir şey yaptırılsa neler hissederdiniz...
devamını gör...

buradayız her daim.
devamını gör...

korkunç ivan oğlunu öldürüyor ilya repin şaheseri

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

baskıyı evde kendim alsam, papatya çayımı demlesem, hırş hırş diye sayfalarını çevire çevire okusam telif davası açmazsın değil mi sevgili trevor?*
devamını gör...

yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
birgün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
devamını gör...

içerden bildiriyorum dogru bilgi.
devamını gör...

tarihi 1920lere kadar dayanan bir antikoagülan (kan sulandırıcı) ilaç.

1920ler civarı amerikada sığırlar arasında bilinmeyen bir sebeple bir salgın başgösterir. basit cerrahi işlemlerden sonra bile hayvanlar kanaya kanaya ölür, kovboyları geçim sıkıntısına sokar. dönemin veterinerleri ve bilimadamları bunu araştırmaya başlar --hikaye kısmını geçiyorum-- sonunda da etken maddeyi bulur: coumarin.

coumarin tatlış tatlış kokan bir şey, hatta sırf bu yüzden sığırları telef eden bitki sweet clover (taş yoncası ya da kokulu sarı yonca) olarak isimlendirilmiş. buradaki sweet (tatlı) ismi bitkinin tadından değil kokusunun hoşluğundan gelir. doğal olarak coumarin ve metabolitlerini üreten bitkiler de sadece sarı yonca ile sınırlı değil. tonka fasulyesi (tonka bean, dipteryx odorata) ve yoğurt otu (woodruff, galium odoratum) yüksek miktarda üretirken meyan kökü ailesinin bazıları, lavantagiller, kiraz, çilek, siyah frenküzümü gibi bazı çiçeklerde ve bitkilerde de az miktarda bulunmaktaymış. bu maddenin (coumarin'in) bitkiler tarafından üretilmesinin sebebi aslında acı tadı. kokusunun güzel ve cezbedici olmasına karşın acı tadı yüzünden hayvanlar bu meyvelerden uzak durur ve yemezlermiş (ben çok kez çilek yiyen kertenkele ve sümüklüböcek gördüm. bu bilgi bence yalan heheh).

gelelim artık son kısma. bu coumarin izole edilip, tanımlanıp, iyice karakterize edildikten ve etkileri anlaşıldıktan sonra 1941'de bu coumarin'in ilk metaboliti olan dicoumarol, 1948'de ise warfarin'in kendisi piyasaya ilaç olarak sürüldü. ilginizi çekecek bir bilgi olarak şunu paylaşabilirim, warfarin piyasaya beşeri kullanım için değil rodentisit (fare zehri) olarak sürüldü.

1950lerin başında bir asker bu warfarinden kendine enjekte ederek intihar etmeye kalkınca apar topar askeri hastaneye kaldırılıp warfarinin panzehri olan vitamin k verilip tamamen kurtarılınca medikal araştırmalar başlar. günümüzde de coumadin ismiyle ticari olarak satılmaya devam etmektedir.

yani dedenizin kullandığı kan sulandırıcı ilaç 70 yıl önce fare zehri olarak piyasadaydı. bilim çok güzel bişey işte. işbu entry psilosibin ve kuşlarına armağan edilmiştir *
devamını gör...

mahsun kırmızıgül - abdullah bazencir.
banu alkan - liz remka rebronja.
okan bayülgen - kaan okan görgün.
ferdi tayfur - turhan bayburt.
müjde ar - kamile suat ebrem.
bunlar benim aklıma gelenler.
devamını gör...

özellikle romanlarda karşımıza çıkan ve genel anlamda okuyucuyu romandan koparan her tür yazım yöntemidir. şöyle ufak bi sıralama yaparak örnek vereyim bu konu hakkında;

-motivasyonsuz yapılan her hareket.

bu madde biraz da sebep sonuç ilişkisine dayanıyor. karakter bir eylemde bulunurken, bu eylemin sebepleri kesin ve anlaşılır olmalıdır. ha gizli motivasyonlar tabi ki olur ama karakter ortada hiçbir şey yokken aşırı ve kendinden beklenmeyen kararlar vermemelidir.

- yersiz ölümler.

çoğunuz pek çok kitaptan aşina olmuşsunuzdur bu duruma. nedir bu durum, bir karakterin, başrol yahut başka bir karakterin motivasyonel gelişimi için durduk yerde öldürülmesi durumu. kim peki bu karakter? çoğu zaman başrolün babasıdır tabiki. oğul bir noktada babasını mecazen öldürmelidir, sözünden ötürü bu kadar sıklıkla karşılaşılan bir durum olduğunu düşünüyorum.
romanda bir baba figürü mü var? öldür gitsin, hem çocuk için de iyi bir dönüm noktası olur… bunu da yapmayın.

- kişisel eksiklikten kaynaklı niteleme sıfatı kullanımı.

kimse romanlarda “çok, daha, aşırı, fazla” gibi niteleyici sıfatlar görmek istemez. bunlar göze batar. dolayısıyla “çok büyük” yerine “devasa” , “aşırı hüzünlü” yerine “melankoli”, “fazla sesli” yerine “gürültülü” gibi kullanımlar, yazdıklarınızı daha okunur yapacaktır.

- yüzeysel karakter tasarımı.

bir karakterden herkesin nefret etmesini istediğiniz durumlar hariç, mümkünse o karakterin diğer yönlerine de bol bol değinin. elinizde her durum için bir dayanak olsun. bir karakter kötü ya da iyi diyerek kestirip atmak yerine durumu tüm yönleri ile açıklamak, okuyucuyu kitaba bağlar.

lazy writing denen illet her yıl binlerce okuyucuyu derinden yaralıyor. siz de lazy writing’i bırakmak isteyip de bırakamıyorsanız lütfen profesyonel yardım istemekten çekinmeyin. alo 666 lazy writing bırakma hattı.
devamını gör...

pinhani - aşk bir mevsim

bugün günlerden senden sonra
aşk bir mevsim, gelmez bir daha
yalnız kalmak korkutmaz ki
alışır bu şehir, alışır elbet yokluğuna.


devamını gör...

barış akarsu - ıslak ıslak
devamını gör...

ateistlere karşı bakış açılarına baktığınızda ne kadar cahil tipler olduğunu anlamakta zorluk çekmezsiniz. her yerde ve her alanda cahil olduklarını belli ederler. kendilerini çok zeki sanıyorlar ama bildiğinize cahil insanlara öncülük ediyorlar, cahilliği yayma işlerini üstlenerek her yere cahillik götürmeyi severler, cahillikleri her yerden belli olur bu tiplerin, çok uzağa gitmenize gerek yok, her yerde varlar, her yerde. aynı sayfaya bile bakıyor olabiliriz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim