gottfried wilhelm leibniz
neden hiçbir şey yok da bir şey var?
basitçe anlatacak olursak leibniz buna bir şeylerin varlığından söz edebiliyorsak "o şey" vardır diye cevap veriyor. "varlığından söz edil(e)meyen şeyler yoktur." yokluktan zaten söz edilemez.
tanrı monadı ve temel varlık felsefesi yaklaşımını bu bakış açısıyla açıklıyor.
uzun yıllar sonra yas süreci ve kabullenme aşamasında tekrar dönüp başka bir bakış açısıyla okumanın faydasını gördüm. belki birilerine bir faydası olur.
basitçe anlatacak olursak leibniz buna bir şeylerin varlığından söz edebiliyorsak "o şey" vardır diye cevap veriyor. "varlığından söz edil(e)meyen şeyler yoktur." yokluktan zaten söz edilemez.
tanrı monadı ve temel varlık felsefesi yaklaşımını bu bakış açısıyla açıklıyor.
uzun yıllar sonra yas süreci ve kabullenme aşamasında tekrar dönüp başka bir bakış açısıyla okumanın faydasını gördüm. belki birilerine bir faydası olur.
devamını gör...
sözlük yazarlarının kedilerinin isimleri
tombulumun adı lokum, aramıza 1 ay önce iştirak eden minnoşun adı ruhiye.
devamını gör...
sol frame ağlıyor
emziğini verin sussun dediğim durumdur. ağlar da güler de. düşe kalka büyüyecek.
devamını gör...
ateist kaplumbağa
kafa sözlüğün olmazsa olmazlarındandır. tanımlarını seve seve okuduğum kafa sözlük yazarıdır. tecrübeleri ve bilgilerini bizlerin önüne sermekten çekinmez. binbir emekle uğraşıp faydalanacağımız tanımlar girer. ilerleyen zamanda daha da çok tanım girmesi dileğiyle.*
kafa sözlük online satranç turnuvası hakkında kafa sözlük haber ajansına yazdığı tanımları için kendisine çokça teşekkür ediyorum. hem güldürüp hem destek olmuştu.
turnuva zamanı ben insanlarla cebelleşirken bana moral verişini asla unutmam. güzel kalpli bir insan. çokça teşekkür ediyorum. önce saygılar sonra sevgiler efenim. iyi ki varsınız.*
bu şarkı da benden size gelsin.*
kafa sözlük online satranç turnuvası hakkında kafa sözlük haber ajansına yazdığı tanımları için kendisine çokça teşekkür ediyorum. hem güldürüp hem destek olmuştu.
turnuva zamanı ben insanlarla cebelleşirken bana moral verişini asla unutmam. güzel kalpli bir insan. çokça teşekkür ediyorum. önce saygılar sonra sevgiler efenim. iyi ki varsınız.*
bu şarkı da benden size gelsin.*
devamını gör...
melih bulu'nun görevden alınmasına inanmaması
dünyanın en itici hikayesini paylaşıp silmesi durumudur.
zamanında twitterdan aynı itici şekilde peki bundan şeyin haberi var mı gönderisi paylaşmıştı. devran döndü.
itici herif.
zamanında twitterdan aynı itici şekilde peki bundan şeyin haberi var mı gönderisi paylaşmıştı. devran döndü.
itici herif.
devamını gör...
yazıklanmak
günahlanmak.
kristal konağımda oturmuş seyrediyordum burjuvazinin o varlığı meçhul huzuruna imrenerek. her şey olağan, olağan olduğu ölçüde de sıra dışıydı benim için. rahattım. hiçbir şeye sahip olamamanın verdiği o şeytani dürtüye yenik düşmüş bedenim, acı içinde kıvranan ama acısını son ana değin söndürmeyi akıl edemeyen zihnim ve hiçbir şeyin öneminin olmadığını bilen ama her şeye yine de sonsuz ve anlamsız bir tutkuyla tutunan kahrolası zihnim -evet- hiçbir şeyi anlamak istemiyor ve hiçbir şeye de merak duymuyor; anlamsızlıkla perçinlenmiş o tutku, aşk, heyecan bir anda tüm yaşama istencini kaybediyor, beni iliklerime değin sarsıyor ama asla ölmeme izin vermiyor. ne dediği hakkında en ufak fikrim olmasa da bu anlaşılması gerekmez yazının, bir anlam parçası yaratmak için didinen yalnız bir ruhu bir süre daha yaşatacağının temsilini barındırdığını düşünürüm. süslü kelimelerle anlamı derinden çıkarmak ve onu masaya yatırıp öldüresiye sarsmaksa amacım, bunu pekala başaramıyorum. yazıklanmaktan başka yaptığım bir şey yok. esasında bunu söylemek bile gereksiz.
insan doğasının ne kadar dehşet verici olduğunu anlayan atinalılar dionysos tapınağında katlediliyor. bir spartalı kadın soruyor savaşta oğlunun ölüp ölmediğini merak etmeksizin: "savaşı kazandık mı?" asker yüzü yere teslim olmuş: "hanımefendi! oğlunuzu kaybettik!" tabii asker afallar ve zevkten dört köşe olmuş anaya bakıp bir iç geçirir. spartalı doğmuş olsa da aklı sicilya'da kalmıştır. bulunduğu yerden nefret etse de yaşamaya devam etmiş. zihnini kemiren o bütün düşüncelere ve çevresinde güle oynaşa gezinenlerle, kendi adlandırdığı üzere katliamcılarla dostluklar kurmaya çabalamış. insan doğasını görmüş o. peloponez'i görmüş ve korkmuş. babaların evlatlarını nasıl da öldürdüğünü görmüş. ve...
ve'si yok. bir bedbaht insanın okunmaya değmez yazısının ve'si yok. yazım, yazıklanmak kavramının vücut bulmuş hali olamayacak belki. yine de yazıklanabilir bir taraf da olacaktır mutlaka. bir anlamda günahlanıyorum.
edebiyatın günahı olmaz! çığlıklarım duyulmuyor. nice zamandır bu kadar mesut olmamıştım. görülmüyor hiçbir şey. önemi olmayan bir kimsenin önemi olmayan bir konuşma yapması kimler tarafından önemli görülebilir? cevap: hiç kimse. işte asıl günahlanacak durum da budur... ya da sizin deyiminizle hanımefendi: yazıklanacak.
ama varlığı meçhul biri ben olsa da bu tabloda, bir şey var anlaşılması gereken. hiç kimse için yaşamaya değmez. hele de kendiniz için! yaşamaya değmez, biliyorum. acıyla bezeli ince ruhumun yalnızlığını görmüyor musunuz? hayır, hayır!.. bunu yazmıştım ben daha önce! sözler bile tekrar ediyor kendini. yapılacak ne vardır geriye? yeraltına inmek mi? yoksa yürümeye devam etmek mi? ikisi de ölüm değil mi ya!
hayır, sorulması gereken sorulmadı henüz. biliyorum. hiç kimse duyamayacak beni. hiç kimse katlanamayacak bana! bedenime! zihnime! hanımlar, beyler... kendimi acındırdığımı görmüyor musunuz? sanırım görmüyorsunuz. o halde görün! o kutlanası riyakarlığınızı bilmiyor değilim, yüce gönüllü bir davranıştır yaptığınız şüphesiz. yine de görmüyorsunuz. görmüyordunuz ve göremeyeceksiniz! ileri bir gerçekte yaşadığınızı sanıp yalnızca kendinize hizmet edeceksiniz! kahrolası birisi olduğumu göremeyeceksiniz! ve ben yapayalnız öleceğim!
bu metnin altındaki gerçek anlaşılamayacak hiçbir zaman. yazıklanıp duracağız. ölüp ölüp dirileceğiz ve her şeyde bir hayır olduğu hakkında konuşacağız. her şeyin hayırlı olduğundan ve başımıza gelen felaketlerin bile aslında bir iyiye hizmet ettiğinden ve gerçeğin sürekli şekil değiştirdiğinden bahsedeceğiz. yiyip içeceğiz. insanlarla olacağız. onlara yalanlar söyleyeceğiz. onları aldatacağız. yalnızlıkla mücadele edeceğiz. bir insan bulmayı ve ona sımsıkı tutunmayı ümitsiz edeceğiz. kaostan uzaklaşmayı, huzura ermeyi isteyeceğiz. fakat yaş olmuş yetmiş. henüz umut var. halen var. olduğuna iman edip sürdüreceğiz bu ömrü. bir şeyler karşımıza çıkar diye düşüneceğiz. ve hakikatin bizi bulacağına... hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayacağız. yaş olunca seksen beş, hayra daha da sıkı tutunacağız. her şeyde bir hayır vardır. evet, elbette... o yumuşak ve nemli ellerimizle kapı kolunu çevirirken arkamızda bıraktığımız koltuğa derin derin bakacağız. usul usul çıkarken kapıdan havayı ciğerlerimize çekeceğiz ve... ve'si yok.
uzun bir yazı oldu sevgili okur ve ben halen yazıklanmak ile ilgili yazıyorum. onu var etmeye çalışıyorum. aslında temel amacım çoktandır belli oldu... yalnız kalmamak için yazıyormuşum meğerse! aman ne şaşırtıcı... yine de okunmayacak bu yazı, adım gibi eminim. ben bile okumazdım. öyle de huysuz bir adamım ben. bir nevi herkesim.
ama inanın kalemimin mürekkebi bitiyor. ve ben de hemen kaçıp gitmek istiyorum buralardan! bir otelin önünde diz çöküp yakaracağım sanırım tanrı'ya. ardına da şakağımdan vururum. "nereye?" diye soracaklar bana. "amerika'ya!" hayır, oraya da değil... svidrigailov görse gülerdi.
gecelerim gündüzlerime karıştı ve ben halen zayıflamaya devam ediyorum. her şeyden soğudum. yemiyor, içmiyorum. okumuyor, çalışmıyorum. duvarları bile seyrettiğim günleri özlüyorum.
ben isa değilim. ben pavlus'um. ya da pavlus bile olamayacak kadar bedbahtım. ama bu kadar kötülemek yeter. yazık, yazık... yazıklanıyorum.
kristal konağımda oturmuş seyrediyordum burjuvazinin o varlığı meçhul huzuruna imrenerek. her şey olağan, olağan olduğu ölçüde de sıra dışıydı benim için. rahattım. hiçbir şeye sahip olamamanın verdiği o şeytani dürtüye yenik düşmüş bedenim, acı içinde kıvranan ama acısını son ana değin söndürmeyi akıl edemeyen zihnim ve hiçbir şeyin öneminin olmadığını bilen ama her şeye yine de sonsuz ve anlamsız bir tutkuyla tutunan kahrolası zihnim -evet- hiçbir şeyi anlamak istemiyor ve hiçbir şeye de merak duymuyor; anlamsızlıkla perçinlenmiş o tutku, aşk, heyecan bir anda tüm yaşama istencini kaybediyor, beni iliklerime değin sarsıyor ama asla ölmeme izin vermiyor. ne dediği hakkında en ufak fikrim olmasa da bu anlaşılması gerekmez yazının, bir anlam parçası yaratmak için didinen yalnız bir ruhu bir süre daha yaşatacağının temsilini barındırdığını düşünürüm. süslü kelimelerle anlamı derinden çıkarmak ve onu masaya yatırıp öldüresiye sarsmaksa amacım, bunu pekala başaramıyorum. yazıklanmaktan başka yaptığım bir şey yok. esasında bunu söylemek bile gereksiz.
insan doğasının ne kadar dehşet verici olduğunu anlayan atinalılar dionysos tapınağında katlediliyor. bir spartalı kadın soruyor savaşta oğlunun ölüp ölmediğini merak etmeksizin: "savaşı kazandık mı?" asker yüzü yere teslim olmuş: "hanımefendi! oğlunuzu kaybettik!" tabii asker afallar ve zevkten dört köşe olmuş anaya bakıp bir iç geçirir. spartalı doğmuş olsa da aklı sicilya'da kalmıştır. bulunduğu yerden nefret etse de yaşamaya devam etmiş. zihnini kemiren o bütün düşüncelere ve çevresinde güle oynaşa gezinenlerle, kendi adlandırdığı üzere katliamcılarla dostluklar kurmaya çabalamış. insan doğasını görmüş o. peloponez'i görmüş ve korkmuş. babaların evlatlarını nasıl da öldürdüğünü görmüş. ve...
ve'si yok. bir bedbaht insanın okunmaya değmez yazısının ve'si yok. yazım, yazıklanmak kavramının vücut bulmuş hali olamayacak belki. yine de yazıklanabilir bir taraf da olacaktır mutlaka. bir anlamda günahlanıyorum.
edebiyatın günahı olmaz! çığlıklarım duyulmuyor. nice zamandır bu kadar mesut olmamıştım. görülmüyor hiçbir şey. önemi olmayan bir kimsenin önemi olmayan bir konuşma yapması kimler tarafından önemli görülebilir? cevap: hiç kimse. işte asıl günahlanacak durum da budur... ya da sizin deyiminizle hanımefendi: yazıklanacak.
ama varlığı meçhul biri ben olsa da bu tabloda, bir şey var anlaşılması gereken. hiç kimse için yaşamaya değmez. hele de kendiniz için! yaşamaya değmez, biliyorum. acıyla bezeli ince ruhumun yalnızlığını görmüyor musunuz? hayır, hayır!.. bunu yazmıştım ben daha önce! sözler bile tekrar ediyor kendini. yapılacak ne vardır geriye? yeraltına inmek mi? yoksa yürümeye devam etmek mi? ikisi de ölüm değil mi ya!
hayır, sorulması gereken sorulmadı henüz. biliyorum. hiç kimse duyamayacak beni. hiç kimse katlanamayacak bana! bedenime! zihnime! hanımlar, beyler... kendimi acındırdığımı görmüyor musunuz? sanırım görmüyorsunuz. o halde görün! o kutlanası riyakarlığınızı bilmiyor değilim, yüce gönüllü bir davranıştır yaptığınız şüphesiz. yine de görmüyorsunuz. görmüyordunuz ve göremeyeceksiniz! ileri bir gerçekte yaşadığınızı sanıp yalnızca kendinize hizmet edeceksiniz! kahrolası birisi olduğumu göremeyeceksiniz! ve ben yapayalnız öleceğim!
bu metnin altındaki gerçek anlaşılamayacak hiçbir zaman. yazıklanıp duracağız. ölüp ölüp dirileceğiz ve her şeyde bir hayır olduğu hakkında konuşacağız. her şeyin hayırlı olduğundan ve başımıza gelen felaketlerin bile aslında bir iyiye hizmet ettiğinden ve gerçeğin sürekli şekil değiştirdiğinden bahsedeceğiz. yiyip içeceğiz. insanlarla olacağız. onlara yalanlar söyleyeceğiz. onları aldatacağız. yalnızlıkla mücadele edeceğiz. bir insan bulmayı ve ona sımsıkı tutunmayı ümitsiz edeceğiz. kaostan uzaklaşmayı, huzura ermeyi isteyeceğiz. fakat yaş olmuş yetmiş. henüz umut var. halen var. olduğuna iman edip sürdüreceğiz bu ömrü. bir şeyler karşımıza çıkar diye düşüneceğiz. ve hakikatin bizi bulacağına... hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmayacağız. yaş olunca seksen beş, hayra daha da sıkı tutunacağız. her şeyde bir hayır vardır. evet, elbette... o yumuşak ve nemli ellerimizle kapı kolunu çevirirken arkamızda bıraktığımız koltuğa derin derin bakacağız. usul usul çıkarken kapıdan havayı ciğerlerimize çekeceğiz ve... ve'si yok.
uzun bir yazı oldu sevgili okur ve ben halen yazıklanmak ile ilgili yazıyorum. onu var etmeye çalışıyorum. aslında temel amacım çoktandır belli oldu... yalnız kalmamak için yazıyormuşum meğerse! aman ne şaşırtıcı... yine de okunmayacak bu yazı, adım gibi eminim. ben bile okumazdım. öyle de huysuz bir adamım ben. bir nevi herkesim.
ama inanın kalemimin mürekkebi bitiyor. ve ben de hemen kaçıp gitmek istiyorum buralardan! bir otelin önünde diz çöküp yakaracağım sanırım tanrı'ya. ardına da şakağımdan vururum. "nereye?" diye soracaklar bana. "amerika'ya!" hayır, oraya da değil... svidrigailov görse gülerdi.
gecelerim gündüzlerime karıştı ve ben halen zayıflamaya devam ediyorum. her şeyden soğudum. yemiyor, içmiyorum. okumuyor, çalışmıyorum. duvarları bile seyrettiğim günleri özlüyorum.
ben isa değilim. ben pavlus'um. ya da pavlus bile olamayacak kadar bedbahtım. ama bu kadar kötülemek yeter. yazık, yazık... yazıklanıyorum.
devamını gör...
sözlük yazarlarını şaşırtan şeyler
ayni baslik altinda ayni tanimlari tekrar tekrar okumak zorunda kalmak. keske ustte yazilanlar okunup oyle tanim girilse, hayat bayram olsa.
devamını gör...
kadın mı bayan mı sorunsalı
kadın demeyi ayıp ya da ayrılıkçı bulup, kadın cinsiyetini basitleştirme - nazikleştirme çabası yüzünden kadınlara bayan diyoruz. bu ayıbı bazen ben de yapıyorum özür dilerim kadınlar..
iki cinsiyet vardır. kadın ve erkek. bir kadın nasıl ki "aa yoldan adam geçiyor" ya da "seni bir herifle tanıştırıcağım" demiyorsa, biz de " bu bayan benim kardeşim" ya da " bu kız benim arkadaşım " dememeliyiz. hitap gereken durumlarda hanımefendi kullanılabilir. bizler de beyefendi denmesinden yanayız. onun dışında kadın kadındır, bayan anandır diyoruz sevgili hemcinslerim.
iki cinsiyet vardır. kadın ve erkek. bir kadın nasıl ki "aa yoldan adam geçiyor" ya da "seni bir herifle tanıştırıcağım" demiyorsa, biz de " bu bayan benim kardeşim" ya da " bu kız benim arkadaşım " dememeliyiz. hitap gereken durumlarda hanımefendi kullanılabilir. bizler de beyefendi denmesinden yanayız. onun dışında kadın kadındır, bayan anandır diyoruz sevgili hemcinslerim.
devamını gör...
halaycıların ve eş cinsellerin her türlü demokratik eylemin içine etmesi
toplumun bu iki guruba bakışı belli, eşcinsel ve pkk’lı dendiğinde en demokrat insanlar bile kırmızı görmüş boğaya dönüyor.
boğaziçi üniversitesinde rektör protesto ediliyor hop halaycılar okmeydanı’nda otobüslere atlayıp anında orada bitiyorlar.
diğer yandan lgbt’lilere bakıyorsun ellerinde “toto benim karar benim” gibi garip pankart.
toto nedir, konuyla alakası nedir anlayan beri gelsin.
gelmeyin kardeşim böyle düzgün demokratik eylemlere, sizin yüzünüzden binlerce insan orada terörist muamaelesi görüyor.
boğaziçi üniversitesinde rektör protesto ediliyor hop halaycılar okmeydanı’nda otobüslere atlayıp anında orada bitiyorlar.
diğer yandan lgbt’lilere bakıyorsun ellerinde “toto benim karar benim” gibi garip pankart.
toto nedir, konuyla alakası nedir anlayan beri gelsin.
gelmeyin kardeşim böyle düzgün demokratik eylemlere, sizin yüzünüzden binlerce insan orada terörist muamaelesi görüyor.
devamını gör...
akp'nin pandemi bahanesiyle gece hayatını bitirmesi
başka bir platformda aylar önce yazdım.
siyasal islamın bu topraklar için koronavirüsten daha büyük tehlike olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiği yasaklar.
bunu yazdığımda hafta sonu alkol satışını yasaklamışlardı. şimdi gece hayatını bitirmeye çalışıyorlar.
siyasal islamın bu topraklar için koronavirüsten daha büyük tehlike olduğunu bir kez daha gözler önüne serdiği yasaklar.
bunu yazdığımda hafta sonu alkol satışını yasaklamışlardı. şimdi gece hayatını bitirmeye çalışıyorlar.
devamını gör...
efendi erkeğe aşık olma sebebi
aklı başında olan kimsenin hayatını kaydıracak insan istememesinden ötürüdür. ama her efendi duran kişinin efendi olmadığı gerçeği göz önüne alınmalıdır.
devamını gör...
normal sözlük'e eksileme butonu gelsin kampanyası
gelmemesi gerekendir.
beğenmediğiniz fikiri ve yazıyı yazara mesaj yoluyla nedenleriyle beraber yazdığımız zaman, hem birbirimizle olan iletişimimiz güçlenir hem de yazarken eksi oy gelir mi kaygısı yaratmamış oluruz.
şahsi fikrim gelmemesi yönündedir.
beğenmediğiniz fikiri ve yazıyı yazara mesaj yoluyla nedenleriyle beraber yazdığımız zaman, hem birbirimizle olan iletişimimiz güçlenir hem de yazarken eksi oy gelir mi kaygısı yaratmamış oluruz.
şahsi fikrim gelmemesi yönündedir.
devamını gör...
17 ocak 2021 normal sözlük güncellemeleri
helal olsun iko. bu arada diğer sözlükler harıl harıl kendilerini yenilemeye başlamış. kimi mobil uygulama güncellemesi, kimi tema güncellemesi, şu bu derken değişim sürecine girmişler. gençliğe üç öğüdüm var. iko gibi çalışın, çalışın, çalışın. yokuş çıkmak zordur ama manzara yüksekten seyredilir.
"gerçekte yapmayı istediğiniz şeyi yapmaya çalışmaktan vazgeçmeyin. aşkın ve ilhamın olduğu yerde yanlış yola sapamazsınız.” ella fitzgerald.
"gerçekte yapmayı istediğiniz şeyi yapmaya çalışmaktan vazgeçmeyin. aşkın ve ilhamın olduğu yerde yanlış yola sapamazsınız.” ella fitzgerald.
devamını gör...
anneye söylenen yalanlar
kendi yaşadıklarını başkası yaşamış gibi anlatmak
devamını gör...
yazlık kışlık kıyafet değişimi
aslında sevdiğim aktivitedir ama bu sene yaparken, beni hüzünlendiren bir aktivite oldu. yazı severim, yazlık kıyafetlerin inceliği, rahatlığı ve yazın enerjisi beni mutlu eder. ama bu sene her birini çıkartıp, dolaba yerleştirirken, bunların hangilerini giyebileceğim acaba? bunları giyip, dışarı çıkabilecek miyim acaba? düşünceleri arasında koydum yerlerine. kışlıkları kaldırırken de, eşofman ve sweetler dışında diğerlerinin giyilmeden, tekrar kaldırıldıklarını fark etmek üzdü.
zaten bir tek evden çıkmayanın, tatile gitmeyenin ben olduğu düşüncesi beni hayli üzüp, korkuturken, bu yaz hiçbir yere gidememe fikri beni çok üzdü. umarım gerçekten vaka sayıları düşer ve az da olsa nefes alabiliriz.
zaten bir tek evden çıkmayanın, tatile gitmeyenin ben olduğu düşüncesi beni hayli üzüp, korkuturken, bu yaz hiçbir yere gidememe fikri beni çok üzdü. umarım gerçekten vaka sayıları düşer ve az da olsa nefes alabiliriz.
devamını gör...
özel teknesi olanların kapanmadan muaf olması
sözlükçe birleşip bir tekne alalım o zaman. hem partileriz.
devamını gör...
yazarların yaşadığı en utanç verici anı
hiç unutamadığım bir anı geliyor, kemerlerinizi bağlayın dostlarım:
sene 2015, üniversitedeyim o zamanlar. ünlü opera sanatçısı luciano pavarotti'nin öğrencisi olan hakan aysev'in konseri varmış o nedenle babam bu haftasonu memlekete gel diye arıyor. çok merak ettiğim, sevdiğim bir sanatçı kendisi ve tabi ki gidiyorum. babam ailecek almış biletleri akşam gidiyoruz salona yerimizi alıyoruz.
hakan bey çıkıyor sahneye selamını veriyor güler yüzüyle ve bir anda başlıyor türkü söylemeye. ilk bir dk anlam veremiyorum herhalde ses açıyor falan diyorum, daha önce operaya da gitmediğim için. göz ucuyla bizimkilere bakıyorum hallerinden memnun gibiler, babama fısıldıyorum:
-baba bu adam niye türkü söylüyor? operacı değil mi?
-türkü gecesi yapmışlar bugün oğlum, baksana bilette yazıyor.
bir bilete bir babama bir de hakan aysev'e bakıyorum. ne kadar oyalandım bilmiyorum biletin üstünde buralarda bir yerlerde opera kısmı vardır şaka olmalı diye. bu arada arkadaşlar yanlış anlamayın türkü de dinlemeyi severim ama bu nasıl bir durum biliyor musunuz, serdar ortaç'ın nothing else matters söylediği videoyu hatırlayın, sokılovs nomedır havfaaar diye girdiği aynen. şimdi bu adamı akabinde enter sandman söylerken hayal edin. işkence değil mi? tam olarak katlandığım şey buydu sevgili dostlar. dakikalar geçmek bilmedi, ailemle geldiğim için salonu terk edemedim ve telefonuma gömüldüm. o zamana kadar twitter'ı bir okuyucu olarak kullanan ben bu anın isyanını paylaşmak istedim ve birazdan beni yerin dibine sokacak o hareketi yaptım;
"#hakanaysev, opera diye geldik, türkü gecesi çıktı. sen de bozdun çizgini."
şimdi ara ara aklıma geldikçe diyorum ulan jakstat sen kimsin adamın kariyeri hakkında böyle dehşet-ül vahşet yorum yapıyorsun? ayrıca sanane lan? sana mı soracaktı? nasıl sinirlenmiş, sıkılmışsam gönderdim gitti. aklıma da hiç kötü bir şey gelmiyor dinlemeye devam ettim. 10 dakika mola verildi, geri döndüğünde hakan aysev'in dudaklarından başımdan aşağı kaynar sular döken o kelimeler çıkıverdi;
-jakstat bey aramızda mı?
-...
(seyirci ışıkları açılır, hakan aysev bir eliyle alnını siper ederek karayı görmeye çalışan miço edasıyla kalabalığı tarar, ailem hafifçe doğrulup bana bakar.)
beynimden vurulmuşa döndüm. kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. tek yapabildiğim ufak bir el hareketiyle bizimkilere sus işareti yapmak oldu. kendisi hakkımda şunu yazmış diyerek tivitimi okudu ve ekledi;
-yani bu gece bir dostumun daveti üzerine türkü gecesi diye kararlaştırdık biletlerde de yazıyor sevmiyorsanız neden geldiniz, bu gece hep birlikte eğlendiğimiz bir gece, değil mi dostlar!!
(kalabalık kahkaha ve alkışla onaylar.)
bir yandan babam sırıtarak konuşsana oğlum hadi diyor, önümdeki yanımdaki insanlar twitter pp'me zoom yaparak etrafı tarayıp beni bulmaya çalışıyorlar. o sırada yok olmak istedim ve sadece önüme bakarak ölü taklidi yaptım. o anın bitmesini bekledim.
-neyse, sanırım jakstat bey devre arasında çıkmış biz devam edelim, nerede kalmıştık?
gecenin sonuna kadar tek bir noktaya bakıp hiç kıpırdamadım. bu arada tivit epey "evet ya ben de beğenmedim" tarzı menşınlar aldı ama ben "babamın kurbanı oldum kusura bakmayın opera diye biliyordum" diye ekledim. gördü mü bilmiyorum ama okuduysa da bi güzel sövmüştür içinden. velhasıl kelam siz siz olun, bir şov bitmeden hakkında tivit atmayın. birini eleştirirken de sığ yorumlarda bulunmayın. yaşayarak öğreniyoruz işte.*
sene 2015, üniversitedeyim o zamanlar. ünlü opera sanatçısı luciano pavarotti'nin öğrencisi olan hakan aysev'in konseri varmış o nedenle babam bu haftasonu memlekete gel diye arıyor. çok merak ettiğim, sevdiğim bir sanatçı kendisi ve tabi ki gidiyorum. babam ailecek almış biletleri akşam gidiyoruz salona yerimizi alıyoruz.
hakan bey çıkıyor sahneye selamını veriyor güler yüzüyle ve bir anda başlıyor türkü söylemeye. ilk bir dk anlam veremiyorum herhalde ses açıyor falan diyorum, daha önce operaya da gitmediğim için. göz ucuyla bizimkilere bakıyorum hallerinden memnun gibiler, babama fısıldıyorum:
-baba bu adam niye türkü söylüyor? operacı değil mi?
-türkü gecesi yapmışlar bugün oğlum, baksana bilette yazıyor.
bir bilete bir babama bir de hakan aysev'e bakıyorum. ne kadar oyalandım bilmiyorum biletin üstünde buralarda bir yerlerde opera kısmı vardır şaka olmalı diye. bu arada arkadaşlar yanlış anlamayın türkü de dinlemeyi severim ama bu nasıl bir durum biliyor musunuz, serdar ortaç'ın nothing else matters söylediği videoyu hatırlayın, sokılovs nomedır havfaaar diye girdiği aynen. şimdi bu adamı akabinde enter sandman söylerken hayal edin. işkence değil mi? tam olarak katlandığım şey buydu sevgili dostlar. dakikalar geçmek bilmedi, ailemle geldiğim için salonu terk edemedim ve telefonuma gömüldüm. o zamana kadar twitter'ı bir okuyucu olarak kullanan ben bu anın isyanını paylaşmak istedim ve birazdan beni yerin dibine sokacak o hareketi yaptım;
"#hakanaysev, opera diye geldik, türkü gecesi çıktı. sen de bozdun çizgini."
şimdi ara ara aklıma geldikçe diyorum ulan jakstat sen kimsin adamın kariyeri hakkında böyle dehşet-ül vahşet yorum yapıyorsun? ayrıca sanane lan? sana mı soracaktı? nasıl sinirlenmiş, sıkılmışsam gönderdim gitti. aklıma da hiç kötü bir şey gelmiyor dinlemeye devam ettim. 10 dakika mola verildi, geri döndüğünde hakan aysev'in dudaklarından başımdan aşağı kaynar sular döken o kelimeler çıkıverdi;
-jakstat bey aramızda mı?
-...
(seyirci ışıkları açılır, hakan aysev bir eliyle alnını siper ederek karayı görmeye çalışan miço edasıyla kalabalığı tarar, ailem hafifçe doğrulup bana bakar.)
beynimden vurulmuşa döndüm. kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. tek yapabildiğim ufak bir el hareketiyle bizimkilere sus işareti yapmak oldu. kendisi hakkımda şunu yazmış diyerek tivitimi okudu ve ekledi;
-yani bu gece bir dostumun daveti üzerine türkü gecesi diye kararlaştırdık biletlerde de yazıyor sevmiyorsanız neden geldiniz, bu gece hep birlikte eğlendiğimiz bir gece, değil mi dostlar!!
(kalabalık kahkaha ve alkışla onaylar.)
bir yandan babam sırıtarak konuşsana oğlum hadi diyor, önümdeki yanımdaki insanlar twitter pp'me zoom yaparak etrafı tarayıp beni bulmaya çalışıyorlar. o sırada yok olmak istedim ve sadece önüme bakarak ölü taklidi yaptım. o anın bitmesini bekledim.
-neyse, sanırım jakstat bey devre arasında çıkmış biz devam edelim, nerede kalmıştık?
gecenin sonuna kadar tek bir noktaya bakıp hiç kıpırdamadım. bu arada tivit epey "evet ya ben de beğenmedim" tarzı menşınlar aldı ama ben "babamın kurbanı oldum kusura bakmayın opera diye biliyordum" diye ekledim. gördü mü bilmiyorum ama okuduysa da bi güzel sövmüştür içinden. velhasıl kelam siz siz olun, bir şov bitmeden hakkında tivit atmayın. birini eleştirirken de sığ yorumlarda bulunmayın. yaşayarak öğreniyoruz işte.*
devamını gör...
yengeç burcu
çok duygusal çok hassas insandırlar. bu burç bir insana yanlış veya üzecek bir davranışta bulunursanız geçmiş olsun asla unutmazlar. kafalarında kurarlar . anaç bir burçtur sevgileri büyüktür.
devamını gör...

