insanı yıpratan şeyler
          insan.
kendi türüne ve kendisine hem psikolojik hem fizyolojik bu denli zarar veren başka bir canlı var mıdır ? bilemiyorum.
bilinçli olmanın kötü yanı da bu olsa gerek. dünya, bilincini bilinçsiz kullanan insanlar ile dolu.
  kendi türüne ve kendisine hem psikolojik hem fizyolojik bu denli zarar veren başka bir canlı var mıdır ? bilemiyorum.
bilinçli olmanın kötü yanı da bu olsa gerek. dünya, bilincini bilinçsiz kullanan insanlar ile dolu.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi
          çekilin ben geldim. çok felsefesik bir nick'im var ancak hiç öyle nick'im gibi ciddi takılmayı düşünmüyorum.
hikayesi şu; ibn sinan'ın bilinci açıklamak için ortaya attığı uçan adam metaforundan esinlenerek aldım bu nick'i.
  hikayesi şu; ibn sinan'ın bilinci açıklamak için ortaya attığı uçan adam metaforundan esinlenerek aldım bu nick'i.
devamını gör...
sürekli bir mahşer hali
          ayhan geçgin, behçet çelik ve barış bıçakçı’nın yazışmalarından oluşan kurbağalara inanıyorum isimli kitapta behçet çelik’in 27 kasım 2014 tarihli e-mailinde kullandığı bir sözdür. 
bu cümle ile yazar içinde bulunduğumuz dünyayı nefis bir şekilde açıklamıştır bence. sürekli bir mahşer hali.
mahşer günü herkesin kendi derdine düşeceği gün olarak tasvir edilir her zaman. göz gözü görmez bir kargaşa, yalvaranlar, hesap vermek için bekleyenler, gururla sıraları gelsin diye kendinden emin etrafını izleyenler ya da her nasıl olacaksa artık.
ama dünya zaten tam da öyle bir yer şu an. kimse kimsenin umrunda değil. herkes kendi derdine düşmüş, kendini kurtarmak peşinde. herkes en kısa yoldan kendi cennetine ulaşmak için didinmekte, cennet inşası ile uğraşanlar binlercesini cehenneme itmekte.
herkesi kendi kurtuluşuna odaklanmışken elbette ki göz gözü görmez bir karmaşa halinde yuvarlanan bir toz yumağı gibi ilerlemekte insan ırkı. inanmazsan toza sor.
metaverse’ün gelişiyle de cennetten arazi satışları resmî olarak başlamış oldu. hayata bize güzel vallahi.
tek eksiğimiz sırat köprüsü. ondan da düşmek için fazla acelemiz yok.
sürekli bir mahşer halinin verdiği bencillik ve merhametsizlikle sıratta oluşan trafiğe girmemek için köprüden önceki son çıkışımızı arıyoruz cümleten.
  bu cümle ile yazar içinde bulunduğumuz dünyayı nefis bir şekilde açıklamıştır bence. sürekli bir mahşer hali.
mahşer günü herkesin kendi derdine düşeceği gün olarak tasvir edilir her zaman. göz gözü görmez bir kargaşa, yalvaranlar, hesap vermek için bekleyenler, gururla sıraları gelsin diye kendinden emin etrafını izleyenler ya da her nasıl olacaksa artık.
ama dünya zaten tam da öyle bir yer şu an. kimse kimsenin umrunda değil. herkes kendi derdine düşmüş, kendini kurtarmak peşinde. herkes en kısa yoldan kendi cennetine ulaşmak için didinmekte, cennet inşası ile uğraşanlar binlercesini cehenneme itmekte.
herkesi kendi kurtuluşuna odaklanmışken elbette ki göz gözü görmez bir karmaşa halinde yuvarlanan bir toz yumağı gibi ilerlemekte insan ırkı. inanmazsan toza sor.
metaverse’ün gelişiyle de cennetten arazi satışları resmî olarak başlamış oldu. hayata bize güzel vallahi.
tek eksiğimiz sırat köprüsü. ondan da düşmek için fazla acelemiz yok.
sürekli bir mahşer halinin verdiği bencillik ve merhametsizlikle sıratta oluşan trafiğe girmemek için köprüden önceki son çıkışımızı arıyoruz cümleten.
devamını gör...
ülkeler hakkında ilginç bilgiler
          kanarya adaları ismini düşünüldüğü gibi kuşlardan almaz. köpek türü olan "(bkz: perro de preso canario)"den alır.
      
  devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
          kahvemi kapıp büyük bir keyifle dinlediğim yayındır. yalnızlık çok fazla açıdan ele alınabilecek derin bir  konu, bunu kıymetli üç yazarımızdan dinlemek benim için bir zevk!
tercih edilmiş yalnızlık ile mecbur kalınmış yalnızlık arasındaki fark da uçurumdur. kimseyle paylaşamasan bile bir şeyleri kendinle paylaşabiliyorsan bunun yokluğunu daha az hissedersin. bu da değindiğiniz gibi kendini tanımaktan geçiyor. kendini tanımak sonu olmayan bir yolda yürümek gibidir, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmez. ancak bu yola adım atmak bile çok büyük farklılık yaratır. hiç kimseye sahip değilsen bile kendine sahipsin aslında. ancak tabii ki dediğiniz gibi insan sosyal bir varlıktır, insan insana muhtaçtır, bu da yadsınamaz bir gerçek.
  tercih edilmiş yalnızlık ile mecbur kalınmış yalnızlık arasındaki fark da uçurumdur. kimseyle paylaşamasan bile bir şeyleri kendinle paylaşabiliyorsan bunun yokluğunu daha az hissedersin. bu da değindiğiniz gibi kendini tanımaktan geçiyor. kendini tanımak sonu olmayan bir yolda yürümek gibidir, hiçbir zaman tam anlamıyla bitmez. ancak bu yola adım atmak bile çok büyük farklılık yaratır. hiç kimseye sahip değilsen bile kendine sahipsin aslında. ancak tabii ki dediğiniz gibi insan sosyal bir varlıktır, insan insana muhtaçtır, bu da yadsınamaz bir gerçek.
devamını gör...
dinlediğin şarkının can alıcı sözü
          sen hiç "hiç" oldun mu?
      
  devamını gör...
çiğli sasalı doğal yaşam parkı
          izmir büyükşehir belediyesi'nin 2016 yılında kurduğu avrupa hayvanat bahçeleri ve akvaryumlar birliğine  üye olan ve hayvanların doğal yaşam koşullarında bakılmasını esas alan doğal yaşam alanı.
binlerce ağaç ve bitki çeşitliliği ile dikkat çeken parkta 425 bin metrekare alan üzerinde 1500'e yakın hayvan, 240'tan fazla da bitki türü bulunuyor.
parkın içindeki çocuk hayvanat bahçesinde pony atlar, cüce keçiler, kamerun koyunları, tavşan, tavuk, hindi, kaplumbağalar yer alıyor.
  binlerce ağaç ve bitki çeşitliliği ile dikkat çeken parkta 425 bin metrekare alan üzerinde 1500'e yakın hayvan, 240'tan fazla da bitki türü bulunuyor.
parkın içindeki çocuk hayvanat bahçesinde pony atlar, cüce keçiler, kamerun koyunları, tavşan, tavuk, hindi, kaplumbağalar yer alıyor.
devamını gör...
şarkıların her şeyden kaçmak için ideal olması
          bir cümle.
evet, mesela üst komşunun gürültüsünden kaçmanın en güzel yolu, sesi kökleyip şarkı dinlemek. hatta tavana, yukarıya dönük şekilde monte edilebilecek bir ses sistemiyle "iadeigürültü"de bulunarak bir taşla iki kuş da vurabilirsiniz.
  evet, mesela üst komşunun gürültüsünden kaçmanın en güzel yolu, sesi kökleyip şarkı dinlemek. hatta tavana, yukarıya dönük şekilde monte edilebilecek bir ses sistemiyle "iadeigürültü"de bulunarak bir taşla iki kuş da vurabilirsiniz.
devamını gör...
domates davası
          domatese atılan "iftiralar" nedeniyle domatesin şanını kurtarmaya yönelik olarak 19. yüzyılda hayata geçirilen eylem.
başlarda domates süs bitkisi olarak yetiştiriliyordu. 14. yüzyılda bir şekilde günahkârlıkla ilişkilendirildi ve bir afrodizyak olduğu iddia edildi.
18. yüzyıl sonlarına doğru meyvesinin zehirli olduğu düşünülmeye başlandı çünkü domates yedikten sonra zehirlenenler olmuştu. aslında bunun nedeni, domatesleri sofraya getirirken kullandıkları tabaklardaki yoğun kurşun içeriğiydi. ancak bunu bilmedikleri için fatura domatese kesilmişti. yüzyılın sonlarına dek domates yaygın olarak zehirli, kanserojen ve apandisite neden olan bir yiyecek olarak görüldü.
artık domates düşmanlığına bir dur denmesi gerekiyordu! bu nedenle new jersey'de salem adlı ilçede robert gibbon johnson adlı bir adam harekete geçti. yurt dışından getirdiği domateslerin yenmesi için ödül bile teklif ediyordu ama halk domatesi hâlâ sadece bir süs bitkisi olarak görüyordu.
johnson, elindeki 1 sepet domatesle salem adliyesi'nin önüne dikildi. sepetteki domatesleri teker teker yiyerek halka bunların zehirli olmadığını kanıtlamak niyetindeydi ve öyle de oldu. ilk ısırığı aldığı anda ölmesini bekleyenler vardı ve bunun olmadığını görünce epey şaşırdılar. johnson domatesleri yiyip turp gibi sağlıklı şekilde yaşamına devam edince, domates de halkın güveninin kazanmış oldu. böylece mutfaklarda yaygın şekilde kullanılmaya başlandı.
  başlarda domates süs bitkisi olarak yetiştiriliyordu. 14. yüzyılda bir şekilde günahkârlıkla ilişkilendirildi ve bir afrodizyak olduğu iddia edildi.
18. yüzyıl sonlarına doğru meyvesinin zehirli olduğu düşünülmeye başlandı çünkü domates yedikten sonra zehirlenenler olmuştu. aslında bunun nedeni, domatesleri sofraya getirirken kullandıkları tabaklardaki yoğun kurşun içeriğiydi. ancak bunu bilmedikleri için fatura domatese kesilmişti. yüzyılın sonlarına dek domates yaygın olarak zehirli, kanserojen ve apandisite neden olan bir yiyecek olarak görüldü.
artık domates düşmanlığına bir dur denmesi gerekiyordu! bu nedenle new jersey'de salem adlı ilçede robert gibbon johnson adlı bir adam harekete geçti. yurt dışından getirdiği domateslerin yenmesi için ödül bile teklif ediyordu ama halk domatesi hâlâ sadece bir süs bitkisi olarak görüyordu.
johnson, elindeki 1 sepet domatesle salem adliyesi'nin önüne dikildi. sepetteki domatesleri teker teker yiyerek halka bunların zehirli olmadığını kanıtlamak niyetindeydi ve öyle de oldu. ilk ısırığı aldığı anda ölmesini bekleyenler vardı ve bunun olmadığını görünce epey şaşırdılar. johnson domatesleri yiyip turp gibi sağlıklı şekilde yaşamına devam edince, domates de halkın güveninin kazanmış oldu. böylece mutfaklarda yaygın şekilde kullanılmaya başlandı.
devamını gör...
şu an dinlenen şarkıdan bir cümle
          kalbimde bir hüzün var ki
ölesiye yorgunum sanki
  ölesiye yorgunum sanki
devamını gör...
kurban bayramı
          evimin konumunu sorgulamama sebep olan bayram.
bir daha şehrin kurbanlık alanına,
mezarlığına yakın bir evde oturursam
iki olsun.
büyük şehirlerde,
bunlara dikkat edicem
söz.
sanki inekler balkonda yatıyor ya.
valla billa.
severim kerataları ama yani toplu
olunca
hele bu sıcakta
bilemedim.
köylü olmak ya da köylü gibi olmak
işte bütün mesele bu.
bundan beri, ezelim köylü, ebedim şehirli olacak,
bu böyle gitmez.
ya da gidip kurbanlık işine gireyim.
madem koku çekiyorum
bari tam olsun.
  bir daha şehrin kurbanlık alanına,
mezarlığına yakın bir evde oturursam
iki olsun.
büyük şehirlerde,
bunlara dikkat edicem
söz.
sanki inekler balkonda yatıyor ya.
valla billa.
severim kerataları ama yani toplu
olunca
hele bu sıcakta
bilemedim.
köylü olmak ya da köylü gibi olmak
işte bütün mesele bu.
bundan beri, ezelim köylü, ebedim şehirli olacak,
bu böyle gitmez.
ya da gidip kurbanlık işine gireyim.
madem koku çekiyorum
bari tam olsun.
devamını gör...
ankara
          soğuk. duvar. beton. içimi uzaktan üşüten yer
      
  devamını gör...
1990'lı yıllar
          her şeyin ve herkesin daha güzel olduğu yıllardı. 
imkanların bugüne göre kısıtlı, şu an her şeyin elimizin altında olmasına rağmen daha özgür daha doyumlu hissettiğimiz yıllardı.
aile kavramının, birlikte sıcak bir yuvada hissetmenin tadına vardığımız yıllardı.
çocukların evlere tıkılıp kalmadığı, aptal bir ekrana kilitlenmediği, akşama kadar sokakta oynadığı yıllardı.
şarkılar bile daha güzeldi 90'larda, hala dilimizde olmalarının sebebi de buydu.
ömrümün en güzel yılları, bebekliğim, çocukluğumdur 90'lar ve bu yılları yaşamış görmüş olanların büyük bir özlemle geçmişe bakmasına neden olur.
  imkanların bugüne göre kısıtlı, şu an her şeyin elimizin altında olmasına rağmen daha özgür daha doyumlu hissettiğimiz yıllardı.
aile kavramının, birlikte sıcak bir yuvada hissetmenin tadına vardığımız yıllardı.
çocukların evlere tıkılıp kalmadığı, aptal bir ekrana kilitlenmediği, akşama kadar sokakta oynadığı yıllardı.
şarkılar bile daha güzeldi 90'larda, hala dilimizde olmalarının sebebi de buydu.
ömrümün en güzel yılları, bebekliğim, çocukluğumdur 90'lar ve bu yılları yaşamış görmüş olanların büyük bir özlemle geçmişe bakmasına neden olur.
devamını gör...
evladımı ölüme cemaat değil ateizm sürükledi
          geride kalan çocuklarının devlet korumasına alınarak acilen kendisinden uzaklaştırılması gereken yaratığın beyanı.
      
  devamını gör...
intihara teşebbüs eden sözlük yazarları veri tabanı
          aynen şükür eksikliği  mal deyneği.
bazı insanların yaşadıklarını bırak yaşamak, düşünsen bile hayatından soğursun. kimin başından ne geçtiğini bilmeden laflarınıza dikkat edin.
  bazı insanların yaşadıklarını bırak yaşamak, düşünsen bile hayatından soğursun. kimin başından ne geçtiğini bilmeden laflarınıza dikkat edin.
devamını gör...
suudi arabistan islam ülkesi mi sorunsalı
          suudi arabistan amerika ne derse o ülkesi.
      
  devamını gör...
tatlı yedikten sonra gelen şimdi ne yapacağız hissi
          tatlıyı yedikten sonra o mutluluk hissi gidince gelen boşluktur. hatta bir miktar pişmanlık ve suçluluk da içerir. o son dilimi gömmeyecektim.
moderatör arkadaşlara not: ben tatlı yedikten sonra "şimdi ne yapacağız?" demiyorum. "şimdi napacuh diyorum. şimdin ne yapacağız deseydim, şimdi ne yapacağız yazardım. şimdi ne yapacağız yazmadığıma göre öyle demiyorum. benim iç dünyamı neden kendi bacağınızın keyfinize göre düzenliyorsunuz? pis mod, kötü mod. seni anneme havale ediyorum. fene gı annem. valla senin hakkından o gelir. kötü mod seni. sevmiyorum artık sizi. ilk mod seçimlerinde ben de adaylığımı koyucam. pis mod.
  moderatör arkadaşlara not: ben tatlı yedikten sonra "şimdi ne yapacağız?" demiyorum. "şimdi napacuh diyorum. şimdin ne yapacağız deseydim, şimdi ne yapacağız yazardım. şimdi ne yapacağız yazmadığıma göre öyle demiyorum. benim iç dünyamı neden kendi bacağınızın keyfinize göre düzenliyorsunuz? pis mod, kötü mod. seni anneme havale ediyorum. fene gı annem. valla senin hakkından o gelir. kötü mod seni. sevmiyorum artık sizi. ilk mod seçimlerinde ben de adaylığımı koyucam. pis mod.
devamını gör...
sabah yıldızı
          pierce brown’ın kızıl serisinin 3.kitabı. serinin daha önceki kitaplarıyla ilgili görüşümü, kızıl yükseliş ve altın oğul kitaplarında belirtmiştim. altın oğul kitabında da , darrow’un darrow olma serüveni ile ilgili bir tahminde bulunmuştum. bu kitapta da bunu gördüm: küllerinden doğan darrow. artık olgunlaşmış, ani karar vermeyen, her şeye bodoslama dalmauan darrow. çünkü kaybedebileceğini gördü ve kaybedince neleri kaybedebileceğini.
ben seriyi ilk etapta 3 kitap zannederken, demir altın adlı 4.kitabının da olduğunu ve hatta dark age (sanırım hala türkçe’ye çevrilmedi) adlı kitaplarının da olduğunu gördüm. ama ben seriyi bu kitapla ve mutlu sonla bırakıyorum. çünkü seriye kaptırınca kendimi, tüm karakterleri de tanımış oldum*; haliyle kayıpları, ihanetleri de beni psikolojik olarak etkilemeye başladı.
koca cüsseli ama kalbi pırıl pırıl olan zavallı ragnar. tam ülkesine kavuşmuşken, tam halkının başına geçecekken acı bir şekilde ölmesinden sonra uzun uzun duvara baktım boş boş.
serinin bu kitabının konusuna gelirsem;
2.kitabın sonunda darrow ‘un kızıl olduğu anlaşılmış ve etkisiz hale getirilmişti. herkes onu öldü zannederken, zavallı darrow küçücük bir kutuda hapis tutuluyordu. kurtarılmasından sonra bir süre en iyi dostuyla çatıştı: sevro au barca. çünkü darrow’un ve ares’in yokluğunda tüm sorumluluğu üzerine almıştı. o da yaşadığı kayıpların üstüne bu sorumluluk altında eziliyordu.
kitapta artık savaştan ziyade strateji daha ön planda. dövüş /kavga bölümleri daha az. oyunu kurallarına göre oynamayı öğrendiler. her şeyin politika ve stratejiden ibaret olduğunu. ihtiyaçları olan saf güç ise obsidiyenler tarafından sağlandı. renklerin birliği söz konusu artık. altını, pembesi, yeşili, kızılı hepsi tek bir amaç için hareket ediyorlar: demokrasi.
kitabın sonlarına doğru cassius’un olayından dolayı kitabı da bırakamadım. kitabı tam kötü yerindeyken bırakınca da uyuyamadım. böylelikle mutlu sonu okumak adına kitabı sabah ezanını duyana kadar okudum ve evet şimdi uykum var. seriyi okuyacaklar keyifle okuyacaklardır. ama serinin kalanı için benden bu kadar diyorum.
  ben seriyi ilk etapta 3 kitap zannederken, demir altın adlı 4.kitabının da olduğunu ve hatta dark age (sanırım hala türkçe’ye çevrilmedi) adlı kitaplarının da olduğunu gördüm. ama ben seriyi bu kitapla ve mutlu sonla bırakıyorum. çünkü seriye kaptırınca kendimi, tüm karakterleri de tanımış oldum*; haliyle kayıpları, ihanetleri de beni psikolojik olarak etkilemeye başladı.
koca cüsseli ama kalbi pırıl pırıl olan zavallı ragnar. tam ülkesine kavuşmuşken, tam halkının başına geçecekken acı bir şekilde ölmesinden sonra uzun uzun duvara baktım boş boş.
serinin bu kitabının konusuna gelirsem;
2.kitabın sonunda darrow ‘un kızıl olduğu anlaşılmış ve etkisiz hale getirilmişti. herkes onu öldü zannederken, zavallı darrow küçücük bir kutuda hapis tutuluyordu. kurtarılmasından sonra bir süre en iyi dostuyla çatıştı: sevro au barca. çünkü darrow’un ve ares’in yokluğunda tüm sorumluluğu üzerine almıştı. o da yaşadığı kayıpların üstüne bu sorumluluk altında eziliyordu.
kitapta artık savaştan ziyade strateji daha ön planda. dövüş /kavga bölümleri daha az. oyunu kurallarına göre oynamayı öğrendiler. her şeyin politika ve stratejiden ibaret olduğunu. ihtiyaçları olan saf güç ise obsidiyenler tarafından sağlandı. renklerin birliği söz konusu artık. altını, pembesi, yeşili, kızılı hepsi tek bir amaç için hareket ediyorlar: demokrasi.
kitabın sonlarına doğru cassius’un olayından dolayı kitabı da bırakamadım. kitabı tam kötü yerindeyken bırakınca da uyuyamadım. böylelikle mutlu sonu okumak adına kitabı sabah ezanını duyana kadar okudum ve evet şimdi uykum var. seriyi okuyacaklar keyifle okuyacaklardır. ama serinin kalanı için benden bu kadar diyorum.
devamını gör...

