jennifer aniston
romantik komedilerin vazgeçilmez oyuncusu. çok güzel olmamasına rağmen çok tatlı ve seksi bir kadındır. milenyuma girerken brad pitt ile evlenmiş olup, 5 sene evli kalmıştır.
devamını gör...
can yayınları
bir dünya klasiği kitap okunacaksa (bkz: iş bankası kültür yayınları)'ndan sonra tercih edilebilecek en iyi yayınevi. bazı çevirileri iş kültürden de iyidir.
devamını gör...
hukuk derslerine çalışmak
hukuk derslerine çalışmak değil de hukuk derslerine çalıştığını sanmak...
devamını gör...
10pele
bilgili biri olduğu hemen anlaşılan kafa sözlük yazarı. daha önce pek tanımlarına rastlamamıştım fakat bülbülü öldürmek (kitap) başlığında görüp tanımlarını incelediğimde hemen nickaltı girmek istedim. tanımları bol olsun, keyifli sözlükler.
devamını gör...
attila özdemiroğlu
türk müzisyen, besteci ve aranjör.
türkiye'nin en üretken müzisyenlerinden biridir. yaptığı bestelerle birçok sanatçının kariyerini olumlu yönde etkilemiştir.
o, ayrıca aşk filmlerinin unutulmaz bestecisidir.
sezen aksu'ya verdiği; firuze, hasret, rakkas
nükhet duru'ya verdiği; sevda
şarkılarıyla, türk müziğine damga vurmuştur.
delisin, ağla sevdam, kalbim ege'de kaldı, bir vurgun sevda, petrol gibi bestelerde onun eseridir.
onlarca film müziğinin altında da onun imzası vardır; ağır roman, arabesk, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni, muhsin bey, anayurt oteli, milyarder.
73 yaşındayken bir kaza geçirerek, bel kemiği kırılır. alındığı ameliyat sonrası, 20 nisan 2016 tarihinde hayata gözlerini yumar.
türkiye'nin en üretken müzisyenlerinden biridir. yaptığı bestelerle birçok sanatçının kariyerini olumlu yönde etkilemiştir.
o, ayrıca aşk filmlerinin unutulmaz bestecisidir.
sezen aksu'ya verdiği; firuze, hasret, rakkas
nükhet duru'ya verdiği; sevda
şarkılarıyla, türk müziğine damga vurmuştur.
delisin, ağla sevdam, kalbim ege'de kaldı, bir vurgun sevda, petrol gibi bestelerde onun eseridir.
onlarca film müziğinin altında da onun imzası vardır; ağır roman, arabesk, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni, muhsin bey, anayurt oteli, milyarder.
73 yaşındayken bir kaza geçirerek, bel kemiği kırılır. alındığı ameliyat sonrası, 20 nisan 2016 tarihinde hayata gözlerini yumar.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
kimseler aşık değil mi bu şehirde? kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?
(bkz: sait faik abasıyanık)
(bkz: sait faik abasıyanık)
devamını gör...
otomatik vites
ışıktan kalkarken, vitesi bire alıp ağzı yana kıvırmanın havasının olmadığı araba.
belki konforlu ama karizmatik değil.*
belki konforlu ama karizmatik değil.*
devamını gör...
z kuşağı
sadece siyaseten ümitli olduğum kuşak.
devamını gör...
en sinir bozucu çizgi film karakteri
gargamel.
devamını gör...
mutlu insanların ortak özellikleri
-hayattan alacaklı gibi davranmamaları,
-sorun odaklı değil çözüm odaklı olmaları,
-başına gelenleri, özellikle onları hayattan bezdirmek için ortaya çıkan bir felaket gibi değil de o güne kadar öğrendiklerini uygulama fırsatı olarak yorumlamaları.
-sorun odaklı değil çözüm odaklı olmaları,
-başına gelenleri, özellikle onları hayattan bezdirmek için ortaya çıkan bir felaket gibi değil de o güne kadar öğrendiklerini uygulama fırsatı olarak yorumlamaları.
devamını gör...
özel halk otobüsü
devamlı kullanıyorsanız abonman çıkarmanız önerilir. büyük şehirlerde öğrencilerin vazgeçilmezi'dir. durak harici durmazlar, saatinde geçmeye çalışırlar. üç aşağı beş yukarı ne zaman geleceğini tahmin edersiniz. istanbul için en bilineni 500t halk otobüsleridir.
devamını gör...
evernevergreen
sözlüğümüzün biricik editörü.
zaman zaman bana çıkışır, yükselir ama halden de anlar.
emeğini ölçecek bir takometre icat edilmedi.
iyi ki bizimle.
zaman zaman bana çıkışır, yükselir ama halden de anlar.
emeğini ölçecek bir takometre icat edilmedi.
iyi ki bizimle.
devamını gör...
twitter hesabı açma sebepleri
sürekli hashtaglerle gündeme yol vermeye çalışılıp algı operasyonu yapılmazsa, amacına uygun kullanılırsa iyi bir alternatif. sosyal bir platformda bulunmak gereksinim oldu artık bu zamanda bence. bu sözlük de olabilir, twitter da. haber siteleri çok aktif, anında paylaşım yapabiliyorlar. sosyal ve kullanıcısı da fazla olan bir ortam. instagram da başta iyiydi, sonra reels, yeni özellikler derken çoğu userın kullanım amacı reklam yapıp para kazanmak oldu. twitter'da da aynısı olabilir ama takip edilen hesapların kalitesiyle orantılı olacaktır. uzun zamandır takip ettiğim bir twitter kullanıcısı kitap çıkaracak yakın zamanda. takip etmeseydim/ kullanmasaydım belki de haberim bile olmazdı.
devamını gör...
arkadaş zekai özger
dönemin siyasi karmaşasında homoseksüel bir türk şairi... yaşayacak ve anlatacak çok şeyi vardı ancak o yol kenarında bir kaldırıma yığılıp kaldı. eğer yaşasaydı, bugün türk şiirinin önde gelen isimlerinden biri olacaktı.
devamını gör...
ziyaretçiler
bir nesli mahvetmiş bilim kurgu dizisi. daha doğrusu yemek kurgu dizisi. birader eyvallah hadi fareleri löp löp indiriyorsunuz mideye de, tarantula yemek nedir allah aşkına? bakın sırf bu dizi yüzünden bizler uzaylılara bildiğiniz düşman olduk. nefret suçu işledi adamlar bir yerde. bizi fena gaza getirdiler ve bunun etkisinden kurtulmak da bir hayli zamanımızı aldı. allah'tan o aralar trt, et'yi de yayınlıyordu da durumu dengeliyorduk. biraz yumuşayıp kendimize geliyorduk.
bu dizi tam olarak travmalar silsilesidir; misal bu uzaylılarda enteresan bir sofra adabı vardı, öyle sofralar kurarlardı ki, görünce vay anasını derdiniz. şaraplar, mumlar her şey yerli yerinde. ama gel gör ki, ana yemek servisi fena. fanus içindeki fareleri, tarantulaları maşayla alır, öyle yerlerdi. birde sırayla yemeye özen gösterdiklerini hatırlıyorum. önce biri yer, diğeri onu izler, sonra öbürü yemeye başlardı. hem yiyip hem izlemekten zevk alıyorlardı demek ki. bak yahu yine tüylerim diken diken oldu.
birde insan görünümlü kostümlerini çıkınca yeşil dev kertenkelelere dönüşüyorlardı. sürüngenimsi canlılardı. bu nedenle kertenkelelerden bile şüphelenir olmuştuk çocuk aklımızla. ya dünyayı işgal ediyorlarsa, bizim ruhumuz duymuyorsa. yani çok büyük dertler edindik çocukken biz. zaten el kadar bebeyiz, bize yapılır mı bu yahu? ha şimdi diyeceksiniz ananız babanız bu dizileri size niye izletti. aslında izletmediler. televizyon izlerken uyuyakalma masalı ile battaniye altından sahne sahne beynimize çekim yapıp, kendimizi yaktık. sonra da ortalıkta deli dana gibi, fare örümcek höpürdetecek kertenkele aradık. bu arama tarama çalışmalarının adı da keşif oluyordu. keşif ekibi olarak, tepelik alanlara çıkıp orada gözlem yaparak, dünyayı kurtarmaya çalışıyorduk zira bu önemli mevzu kimsenin umurunda dahi değildi.
ama bu dizideki en büyük travma hastane travmasıdır. onun da altını çizmem lazım. zira bu namussuzlar öyle güzel hastaneler yapıp, hastanelerin reklamını da on numara beş yıldız yapıyordu ki, millet akın akın hastanelere koşuyordu. gözün mü görmüyor? kolun mu koptu? dermanı biziz minvalinde reklamlardı bunlar. tabi sonra o hastanelere hasta olarak girenler yemek oluyorlardı da ruhları bile duymuyordu. direniş olmasaydı o aydınlanmayı yaşayamazdık. ve direnişe cidden sempati besliyorduk. keşif ekibimizin adını da direniş koymuştuk ve aramızda karar almıştık, asla ve kata hastaneye gidilmeyecek! çünkü o hastanelerden bazıları, fare yiyen sürüngenlerin hastanelerinden birisi olabilirdi ve biz canımızı pazarda bulmamıştık. işte bu kesin tavrımız arkadaşlarımızdan birinin babasından şamarı yemesine neden oldu. çocuğun dişi fena ağrımış, babası da hastaneye götürmek istemiş, bizimki direnip, sonrasında da kaçınca bir temiz dayak yemişti. baba uzaylıların işbirlikçisi miydi? yoksa normal babalık refleksleri mi göstermişti orası muamma. o olayı hiç aydınlatamadık. *
bu dizi tam olarak travmalar silsilesidir; misal bu uzaylılarda enteresan bir sofra adabı vardı, öyle sofralar kurarlardı ki, görünce vay anasını derdiniz. şaraplar, mumlar her şey yerli yerinde. ama gel gör ki, ana yemek servisi fena. fanus içindeki fareleri, tarantulaları maşayla alır, öyle yerlerdi. birde sırayla yemeye özen gösterdiklerini hatırlıyorum. önce biri yer, diğeri onu izler, sonra öbürü yemeye başlardı. hem yiyip hem izlemekten zevk alıyorlardı demek ki. bak yahu yine tüylerim diken diken oldu.
birde insan görünümlü kostümlerini çıkınca yeşil dev kertenkelelere dönüşüyorlardı. sürüngenimsi canlılardı. bu nedenle kertenkelelerden bile şüphelenir olmuştuk çocuk aklımızla. ya dünyayı işgal ediyorlarsa, bizim ruhumuz duymuyorsa. yani çok büyük dertler edindik çocukken biz. zaten el kadar bebeyiz, bize yapılır mı bu yahu? ha şimdi diyeceksiniz ananız babanız bu dizileri size niye izletti. aslında izletmediler. televizyon izlerken uyuyakalma masalı ile battaniye altından sahne sahne beynimize çekim yapıp, kendimizi yaktık. sonra da ortalıkta deli dana gibi, fare örümcek höpürdetecek kertenkele aradık. bu arama tarama çalışmalarının adı da keşif oluyordu. keşif ekibi olarak, tepelik alanlara çıkıp orada gözlem yaparak, dünyayı kurtarmaya çalışıyorduk zira bu önemli mevzu kimsenin umurunda dahi değildi.
ama bu dizideki en büyük travma hastane travmasıdır. onun da altını çizmem lazım. zira bu namussuzlar öyle güzel hastaneler yapıp, hastanelerin reklamını da on numara beş yıldız yapıyordu ki, millet akın akın hastanelere koşuyordu. gözün mü görmüyor? kolun mu koptu? dermanı biziz minvalinde reklamlardı bunlar. tabi sonra o hastanelere hasta olarak girenler yemek oluyorlardı da ruhları bile duymuyordu. direniş olmasaydı o aydınlanmayı yaşayamazdık. ve direnişe cidden sempati besliyorduk. keşif ekibimizin adını da direniş koymuştuk ve aramızda karar almıştık, asla ve kata hastaneye gidilmeyecek! çünkü o hastanelerden bazıları, fare yiyen sürüngenlerin hastanelerinden birisi olabilirdi ve biz canımızı pazarda bulmamıştık. işte bu kesin tavrımız arkadaşlarımızdan birinin babasından şamarı yemesine neden oldu. çocuğun dişi fena ağrımış, babası da hastaneye götürmek istemiş, bizimki direnip, sonrasında da kaçınca bir temiz dayak yemişti. baba uzaylıların işbirlikçisi miydi? yoksa normal babalık refleksleri mi göstermişti orası muamma. o olayı hiç aydınlatamadık. *
devamını gör...
çizgi roman
dokuzuncu sanat olarak geçen, çizgiyi ve diyaloğu kullanarak meramını anlatan tür.
resim veya edebiyatın alt kolu olarak tanımlanmak istememesinin sebebi kendine ait bir anlatım tekniği oluşturmayı başarabilmiş olmasıdır. çoğu çizgi roman okuyucusu, severi, çizeri, yazarı ve yapımcısı tarihini hiyerogliflere hatta mağara resimlerine kadar götürür. ancak bugün anladığımız anlamdaki çizgi romanın ilk örneği olarak richard fenton outcalt'in "the yellow kid" adlı eseridir. daha sonra ise ilk süper kahraman çizgi romanı "superman" 1938 yılında ortaya çıktı. ikinci dünya savaşı döneminde çizgi roman güçlü bir politik aygıt olduğunu kanıtladı ve amerika ve avrupa'da bu amaçla kullanıldı. amerikan süper kahramanları nazi düşmanlarıyla bu dönem çizgi romanlarında çarpıştı. bugün bile sürekli dirilip dünyayı ele geçirmeye çalışan nazilere karşı savaşan amerikan kahramanları çizgi romanda ve diğer sanat dallarında önemli bir yer tutmaktadır.
asteriks çizgi romanları ise fransız ihtilali sonrası kurulmaya çalışılan "ulus" kavramının çocuklara aşılanmasında önemli rol oynamıştır. belçika’dan çıkmasına rağmen fransız atası olarak kabul edilen galyalıların romalılarla sürekli mücadele etmesi ve onları küçük duruma düşürmesi bu sebeptendir. günümüze kadar olan süreçte amerikan çizgi roman karakterleri yer yer soğuk savaşın içerisinde yer almış, yer yer amerikan gençliği problemleri olarak kabul edilen istenmeyen gebelik ve uyuşturucu benzeri sosyal meselelerle uğraşmışlardır. tanımın daha fazla amerikan merkezli olmaması ve daha geniş kapsamlı bilgi verebilmek için amerika'daki endüstriden sıyrılıp dünyadaki tarzlara bakmamızda fayda var. birincisi zaten üstünde durduğumuz amerikan tarzı. daha renkli okunması görece daha kolay genelde 5-6 panelden oluşan tarzdır. sayfa sayısı çok kesin değildir ve bir genelleme yapmamız çok mümkün olmamaktadır çünkü fasikül olarak basılan çizgi romanlar sonra cilt halinde basılır ve sayfa sayısı düzeni takibini zorlaştırır.
italyan ekolü ise ülkemizde zamanında çok fazla tutmuş zagor, texas ve tommiks gibi karakterleri olan siyah beyaz 100 sayfasının bir cilt oluşturduğu çizgi roman ekolüdür. estetik olarak siyah beyaz dengesi çok önemlidir. zannımca ülkemizden çıkan karaoğlan tarzı çizgi romanları bu tarza yaklaştırabiliriz.
fransız ekolü bize göz aşınalığı olarak en yakın gelendir. türk mizah dergilerinin çizgisi bu türü andırır. en ünlü ve ses getiren örnekleri tintin ve asteriksdir. bir sayfada 12 panel görmek alışık olmadığımız bir anlatım biçimi değildir. ciltleri ortalama 55-60 sayfa civarındadır.
japon/manga ekolü animelerin çıkmasıyla birlikte dünya genelinde popülerliğini arttırmıştır. çizimler amerikan çizgi romanları gibi realisttik çizimden ziyade basit ve sadedir. bu tasarım tercihi, okuyucu kitlesinin karakterle bütünleşmesini çoğu zaman garanti eder. diyaloglar diğer türlerden çok daha kısadır. fransız ve amerikan ekolünde çok uzun ve dramatik cümlelere rastlanırken mangalarda bunu çok görmeyiz yazmadan ziyade çizgiyle dertlerini anlatırlar. siyah beyaz ve türdeşlerine göre küçük boyutlu olarak basılırlar.
çizgi roman diğer medyalarının anlatım tekniklerinin başaramadığı çoğu şeyi okuyucusuna verebilmektedir. çocukların okuma alışkanlığı kazanmasını yolundaki önemli bir basamak olabileceği gibi büyüklerin de keyifle okuyabileceği bir türdür. çoğumuzun roman ve filmlerden alamadığımız derinliği bize hissettirebilme gücüne sahiptir. okuyun, okutturun.
resim veya edebiyatın alt kolu olarak tanımlanmak istememesinin sebebi kendine ait bir anlatım tekniği oluşturmayı başarabilmiş olmasıdır. çoğu çizgi roman okuyucusu, severi, çizeri, yazarı ve yapımcısı tarihini hiyerogliflere hatta mağara resimlerine kadar götürür. ancak bugün anladığımız anlamdaki çizgi romanın ilk örneği olarak richard fenton outcalt'in "the yellow kid" adlı eseridir. daha sonra ise ilk süper kahraman çizgi romanı "superman" 1938 yılında ortaya çıktı. ikinci dünya savaşı döneminde çizgi roman güçlü bir politik aygıt olduğunu kanıtladı ve amerika ve avrupa'da bu amaçla kullanıldı. amerikan süper kahramanları nazi düşmanlarıyla bu dönem çizgi romanlarında çarpıştı. bugün bile sürekli dirilip dünyayı ele geçirmeye çalışan nazilere karşı savaşan amerikan kahramanları çizgi romanda ve diğer sanat dallarında önemli bir yer tutmaktadır.
asteriks çizgi romanları ise fransız ihtilali sonrası kurulmaya çalışılan "ulus" kavramının çocuklara aşılanmasında önemli rol oynamıştır. belçika’dan çıkmasına rağmen fransız atası olarak kabul edilen galyalıların romalılarla sürekli mücadele etmesi ve onları küçük duruma düşürmesi bu sebeptendir. günümüze kadar olan süreçte amerikan çizgi roman karakterleri yer yer soğuk savaşın içerisinde yer almış, yer yer amerikan gençliği problemleri olarak kabul edilen istenmeyen gebelik ve uyuşturucu benzeri sosyal meselelerle uğraşmışlardır. tanımın daha fazla amerikan merkezli olmaması ve daha geniş kapsamlı bilgi verebilmek için amerika'daki endüstriden sıyrılıp dünyadaki tarzlara bakmamızda fayda var. birincisi zaten üstünde durduğumuz amerikan tarzı. daha renkli okunması görece daha kolay genelde 5-6 panelden oluşan tarzdır. sayfa sayısı çok kesin değildir ve bir genelleme yapmamız çok mümkün olmamaktadır çünkü fasikül olarak basılan çizgi romanlar sonra cilt halinde basılır ve sayfa sayısı düzeni takibini zorlaştırır.
italyan ekolü ise ülkemizde zamanında çok fazla tutmuş zagor, texas ve tommiks gibi karakterleri olan siyah beyaz 100 sayfasının bir cilt oluşturduğu çizgi roman ekolüdür. estetik olarak siyah beyaz dengesi çok önemlidir. zannımca ülkemizden çıkan karaoğlan tarzı çizgi romanları bu tarza yaklaştırabiliriz.
fransız ekolü bize göz aşınalığı olarak en yakın gelendir. türk mizah dergilerinin çizgisi bu türü andırır. en ünlü ve ses getiren örnekleri tintin ve asteriksdir. bir sayfada 12 panel görmek alışık olmadığımız bir anlatım biçimi değildir. ciltleri ortalama 55-60 sayfa civarındadır.
japon/manga ekolü animelerin çıkmasıyla birlikte dünya genelinde popülerliğini arttırmıştır. çizimler amerikan çizgi romanları gibi realisttik çizimden ziyade basit ve sadedir. bu tasarım tercihi, okuyucu kitlesinin karakterle bütünleşmesini çoğu zaman garanti eder. diyaloglar diğer türlerden çok daha kısadır. fransız ve amerikan ekolünde çok uzun ve dramatik cümlelere rastlanırken mangalarda bunu çok görmeyiz yazmadan ziyade çizgiyle dertlerini anlatırlar. siyah beyaz ve türdeşlerine göre küçük boyutlu olarak basılırlar.
çizgi roman diğer medyalarının anlatım tekniklerinin başaramadığı çoğu şeyi okuyucusuna verebilmektedir. çocukların okuma alışkanlığı kazanmasını yolundaki önemli bir basamak olabileceği gibi büyüklerin de keyifle okuyabileceği bir türdür. çoğumuzun roman ve filmlerden alamadığımız derinliği bize hissettirebilme gücüne sahiptir. okuyun, okutturun.
devamını gör...



