foto isteme manyaklığı
dış görüntünün karakterden daha önemli olduğu bir zaman diliminde birbirini hiç görmeden tanışan insanların hakkı olan istektir.
mantıksız veya manyaklık değildir.
(bkz: bence).
mantıksız veya manyaklık değildir.
(bkz: bence).
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
sevgilim,
seni bir akşamüstü düşündürebilirim.
özdemir asaf- lavinia- sf- 69
seni bir akşamüstü düşündürebilirim.
özdemir asaf- lavinia- sf- 69
devamını gör...
şiir alıntıları
"tehlikeli sayılmam artık!
kalbimi, kalın bir kitabın arasında kuruttum..."
didem madak
kalbimi, kalın bir kitabın arasında kuruttum..."
didem madak
devamını gör...
pulbiber mahallesi
-mahallede bomba patlıyor-
mahallemizde bomba patladı
martılar çok uçtular
mahallemizin çığırtkan gözyaşları olup havaya saçıldılar
bu bir çocuk romanıydı, artık anlaşılmıştı
çocuk sonunda ölecekti, geleneklerimize göre
son duası olarak patlamış mısır sunacaktı tanrı'ya
bu bir oyun romanıydı, bir araf
sırtından bıçaklanacaktı daima çocuk
sendemibrütüs balığı kızartacaktı şiirin kara tavasında
yanında roka, üstüne tahin helvası
şangır şungur bir romandı bu, anlaşılmıştı
gözlerdeki buğu camlar gibi kırılıp inecekti aşağıya.
biz de ölmüş olabilirdik dedi leman
bu söz nedense aklımda kaldı.
bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta
odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım
musevi bir kadının ruhu dolaşıyor evde, ya da müslüman
ya da ateist bilmiyorum.
gelip yamuk tabloları düzeltiyor, biraz çorba içiyor mutfakta
sanırım yağmuru yapısalcı bir yaklaşımla karşılıyor
saçma bir kadın, anlaşılmaz
ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan
iyidir adanmak, yalandan
bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.
(özgürlüğü çalınan tüm çocuklara).
mahallemizde bomba patladı
martılar çok uçtular
mahallemizin çığırtkan gözyaşları olup havaya saçıldılar
bu bir çocuk romanıydı, artık anlaşılmıştı
çocuk sonunda ölecekti, geleneklerimize göre
son duası olarak patlamış mısır sunacaktı tanrı'ya
bu bir oyun romanıydı, bir araf
sırtından bıçaklanacaktı daima çocuk
sendemibrütüs balığı kızartacaktı şiirin kara tavasında
yanında roka, üstüne tahin helvası
şangır şungur bir romandı bu, anlaşılmıştı
gözlerdeki buğu camlar gibi kırılıp inecekti aşağıya.
biz de ölmüş olabilirdik dedi leman
bu söz nedense aklımda kaldı.
bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta
odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım
musevi bir kadının ruhu dolaşıyor evde, ya da müslüman
ya da ateist bilmiyorum.
gelip yamuk tabloları düzeltiyor, biraz çorba içiyor mutfakta
sanırım yağmuru yapısalcı bir yaklaşımla karşılıyor
saçma bir kadın, anlaşılmaz
ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan
iyidir adanmak, yalandan
bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.
(özgürlüğü çalınan tüm çocuklara).
devamını gör...
lala
osmanlı imparatorluğunda, genç şehzadelerin eğitimleri ile alakadar olan kişilere verilen isim. aralarından sadrazamlığa kadar yükselenler olmuştur.
devamını gör...
öğrenci kimlik kartı resmi
üniversite sınavı öncesi zaten streslisin,saç baş darmadağın sınav başvurusu yapmak için okuluna gidiyorsun kayıt yaparken küçük bir kamera var oraya bakmanı istiyorlar-yani benim zamanımda bu şekildeydi-sende anlamsız bir ifade takınarak bakıyorsun bön bön..sonra ne mi oluyor? üniversite'yi kazanıyorsun öğrenci kartının üzerinde işte o yorgun yüz, saklıyorsun herkesten kimsenin eline geçmemesi için savaş veriyorsun hep dalga konusu oluyor, kimse birbirine öğrenci kartını gösteremiyor. bir zamanların tatlı trajedisini paylaşmak istedim sizlerle..
devamını gör...
oglalalakota
kızılderili kültürüne duyduğu ilgi vesilesi ile yazılarını takip etmeye başlamıştım. netice de kendisi ile ortak bir paydada buluşuyoruz.
bazen karşıma kızılderili kıyafetlerini giymiş vaziyette pat diye çıkacakmış gibi hissettiriyor.
öyle bir durum gelişirse hazırlıklıyım. birlikte güneş dansı falan yapar sonrasında barış çubuğu tüttürürüz.
dip not: bugün girdiğim tanımlardan anlaşılacağı üzere nickaltı fobimi yenmeye çalışıyorum.
bazen karşıma kızılderili kıyafetlerini giymiş vaziyette pat diye çıkacakmış gibi hissettiriyor.
öyle bir durum gelişirse hazırlıklıyım. birlikte güneş dansı falan yapar sonrasında barış çubuğu tüttürürüz.
dip not: bugün girdiğim tanımlardan anlaşılacağı üzere nickaltı fobimi yenmeye çalışıyorum.
devamını gör...
2cellos
şu anda trt 2'de sidney konserleri yayınlanan müzik grubu. pazartesi sendromunuzu yıkayıp, çitileyebilirsiniz.
devamını gör...
ölünce değerlenen sanatçılar
(bkz: cem karaca)
ölmeden önce döneklikle suçluyorlardı, şimdi kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
ölmeden önce döneklikle suçluyorlardı, şimdi kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
devamını gör...
sözlük yazarlarının insanlar tarafından en tuhaf bulunan özellikleri
çok unutkan olmama rağmen kimsenin doğum gününü unutmamam. hiç tanımadığım biri söylese bile aklımda kalıyor.
ben seviyorum ama çevrem tuhaf buluyor.
ben seviyorum ama çevrem tuhaf buluyor.
devamını gör...
h harfinin sessizliğinin yarattığı duygusal dalgalanma
ismimin orta yerinde olan h harfinin yok sayılmasının, görmezden gelinmesinin, varlığının yadsınmasının, ötekileştirilip itilip kakılmasının, aile fotoğrafına dahil edilmeyen enişte gibi hor görülmesinin yarattığı bir duygu dalgalanmasıdır.
isminde yok sayılan bir h harfi olan herkes söylemek istediğimi anlayacaktır. anlamalıdır. isminin farklı bir formda telafuz edilmesi kadar acı ne olabilir ki hayatta. bir de üstüne üstlük sesli harflerin arası da kısalıyor h harfine yapılan haksızlıkla. bu da yetmezmiş gibi türkçede aslında olmaması gereken bir şey oluyor ve iki sesli yan yana geliyor. o kadar uygunsuz bir görüntü ki bu insan bir sis bulutunun içinde kaybolmuş hissediyor kendini.
size eksik bir harfle seslenilince kendinize yabancılaşmış hissediyorsunuz ve varlığınızı sorgulamaya kadar gidebiliyor bu durum eğer çok hassas bir anınıza denk geldiyse. sanki yok olup küllerinden yeniden doğan bir anka kuşunun saçma gösterişine kapılıyor ruhunuz. sanki iddiaya girip isminden bir harf kaybeden şairini sevda sözlerini biri size tersten okutuyor.
sonra birisi isminizi kimsenin daha önce söylemediği gibi söylüyor, yine bir harf eksik. üstü kalıyor bu sefer. eksik harf yerine size şekersiz sakız veriyor sanki. öyle çocukça bir neşe. gerisini anlatmaya gerek yok. gerisi zaten kırmızı.
isminde yok sayılan bir h harfi olan herkes söylemek istediğimi anlayacaktır. anlamalıdır. isminin farklı bir formda telafuz edilmesi kadar acı ne olabilir ki hayatta. bir de üstüne üstlük sesli harflerin arası da kısalıyor h harfine yapılan haksızlıkla. bu da yetmezmiş gibi türkçede aslında olmaması gereken bir şey oluyor ve iki sesli yan yana geliyor. o kadar uygunsuz bir görüntü ki bu insan bir sis bulutunun içinde kaybolmuş hissediyor kendini.
size eksik bir harfle seslenilince kendinize yabancılaşmış hissediyorsunuz ve varlığınızı sorgulamaya kadar gidebiliyor bu durum eğer çok hassas bir anınıza denk geldiyse. sanki yok olup küllerinden yeniden doğan bir anka kuşunun saçma gösterişine kapılıyor ruhunuz. sanki iddiaya girip isminden bir harf kaybeden şairini sevda sözlerini biri size tersten okutuyor.
sonra birisi isminizi kimsenin daha önce söylemediği gibi söylüyor, yine bir harf eksik. üstü kalıyor bu sefer. eksik harf yerine size şekersiz sakız veriyor sanki. öyle çocukça bir neşe. gerisini anlatmaya gerek yok. gerisi zaten kırmızı.
devamını gör...
franz schubert
serenade
elinde bir meşale ile viyana sokaklarında, bir maestro’nun cenaze töreninde görürüz onu. klasik müziğin devrimcisi, büyük saygı ve sevgi duyduğu ludwig van beethoven hayata veda etmiştir. schubert 30 yaşındadır ve çok hasta olmasına rağmen bu törene katılır. törenden sonra arkadaşlarıyla bir araya gelir ve şu sözü söyler; “bu kadeh maestro ve ondan sonra ölecek ilk bestekar içindir.” schubert 1 yıl sonra 31 yaşında ölür. onun için kendi ölümüne kadeh kaldıran müzisyen denir.

yaptığı her çalışmayı önce beethoven’a dinletir. beethoven ile artık klasik müziğin, romantik dönemi başlamıştır. bu nedenle kendisine klasik müziğin devrimcisi denir. kesin bilgi olmamakla beraber beethoven’nin schubert’e “melodi avcısı, mozart’ın veliahtı.” dediği söylenir. bu bir söylence dahi olsa, ben doğru kabul ederim. o bir melodi avcısıdır ve romantik dönemin en iyi bestekarlarından biridir.
31 yıllık yaşamına 600 den fazla eser sığdırmıştır. bitiremedeği 8. senfonisi o kadar beğenilir ki, 1928 yılında bir yarışma düzenlenir. schubert’in ilk iki bölümünü yazdığı senfoniyi tamamlama yarışmasına çok sayıda başvuru olur. bir ingiliz bestakar yarışmayı kazanır ancak jüri tarafından senfoninin devamı niteliğinde görülmez. 2019 yılında eseri tamamlamak için bir teknoloji şirketi olan huawei, yapay zekaya 90 schubert eseri yükleyerek, 8. senfoninin nasıl devam edeceğini sorgulatır. schubert’in bestelediği süre 27 dakikadır ve gerçek bir müzik şölenidir. yapay zeka senfoniyi bitirdiğinde ise süre 47 dakika olur. ancak eleştirmenler tarafından o kadar eleştirilir ki, huawei firması özür dilemek zorunda kalır. anlamadığım nokta şudur. neden bitirilmek istenir ki? bırakın yarım kalsın. bazen yarım kalan duygular daha güzel değil midir?
bestekar uzun yaşamaz ama onun hakkında yazılacaklar da bitmez. sözlerimizi en sevdiğim eseri olan serenade ile bitirelim. 6 dakikalık bir dinleti, sizlere terapi gibi gelecektir.
buyrunuz.
kaynak: beynimin çırpınan son nöronları. k1tr k2alm
işbu tanım, schubert dinlerken yazılmıştır.
elinde bir meşale ile viyana sokaklarında, bir maestro’nun cenaze töreninde görürüz onu. klasik müziğin devrimcisi, büyük saygı ve sevgi duyduğu ludwig van beethoven hayata veda etmiştir. schubert 30 yaşındadır ve çok hasta olmasına rağmen bu törene katılır. törenden sonra arkadaşlarıyla bir araya gelir ve şu sözü söyler; “bu kadeh maestro ve ondan sonra ölecek ilk bestekar içindir.” schubert 1 yıl sonra 31 yaşında ölür. onun için kendi ölümüne kadeh kaldıran müzisyen denir.

yaptığı her çalışmayı önce beethoven’a dinletir. beethoven ile artık klasik müziğin, romantik dönemi başlamıştır. bu nedenle kendisine klasik müziğin devrimcisi denir. kesin bilgi olmamakla beraber beethoven’nin schubert’e “melodi avcısı, mozart’ın veliahtı.” dediği söylenir. bu bir söylence dahi olsa, ben doğru kabul ederim. o bir melodi avcısıdır ve romantik dönemin en iyi bestekarlarından biridir.
31 yıllık yaşamına 600 den fazla eser sığdırmıştır. bitiremedeği 8. senfonisi o kadar beğenilir ki, 1928 yılında bir yarışma düzenlenir. schubert’in ilk iki bölümünü yazdığı senfoniyi tamamlama yarışmasına çok sayıda başvuru olur. bir ingiliz bestakar yarışmayı kazanır ancak jüri tarafından senfoninin devamı niteliğinde görülmez. 2019 yılında eseri tamamlamak için bir teknoloji şirketi olan huawei, yapay zekaya 90 schubert eseri yükleyerek, 8. senfoninin nasıl devam edeceğini sorgulatır. schubert’in bestelediği süre 27 dakikadır ve gerçek bir müzik şölenidir. yapay zeka senfoniyi bitirdiğinde ise süre 47 dakika olur. ancak eleştirmenler tarafından o kadar eleştirilir ki, huawei firması özür dilemek zorunda kalır. anlamadığım nokta şudur. neden bitirilmek istenir ki? bırakın yarım kalsın. bazen yarım kalan duygular daha güzel değil midir?
bestekar uzun yaşamaz ama onun hakkında yazılacaklar da bitmez. sözlerimizi en sevdiğim eseri olan serenade ile bitirelim. 6 dakikalık bir dinleti, sizlere terapi gibi gelecektir.
buyrunuz.
kaynak: beynimin çırpınan son nöronları. k1tr k2alm
işbu tanım, schubert dinlerken yazılmıştır.
devamını gör...
yks 2021

türk eğitim sistemi bir travmalar treni gibidir, vakti gelen sınav durağında biner ve beyni çalkalanıp da işsiz kalacağı son durağa gelince iner.
ben ilk yks’ye girenlerdenim, 2018 yılındaki. kasımda öğrendim yeni sınav sistemini, martta bir sınavım yoktu artık ve ilk iki ay tarih dersine çalışmakla çalışmamaka arasında kaldık. sınavın adıydı, tarihiydi derken akşamdan sabaha süren değişiklikleri izlerken sınava çalışıyordum, üstelik mezundum ve alan değiştirmiştim. derken seçimler yüzünden sınavım bir hafta ötelendi, sınava girmeden önce oy da verdim çok şükür.
pandemide öğrendiklerinizi özümsemeden bu sınavı kalp krizi ya da anevrizma geçirmeden atlattığınız için gönülden bir tebriği hak ediyorsunuz.
şu anda moralinizi hiçbir şey düzeltmez, bilirim. yönelteceğiniz sorular için de haklısınız sonuna dek, çünkü hiçbiriniz yarış atı değilsiniz ve bu rekabet sizden yaşayacağınız ilk gençlik yıllarınızı aldı. tek diyebileceğim haksızlıkla boğuşayım derken kendinizi hırpalamayın. çünkü değmeyecek
devamını gör...
sorumsuz babaya ölüp biten aile fertleri
adam hayatında hiçbir işte dikiş tutturamamış (şanssızlık değil tamamen sorumsuzluktan), elalemi dolandırmış herkese borç takmış, bir kere çocuğuyla ilgilenip başını okşamamış, başkalarına muhtaç etmiş, her fırsatta karısını aldatmış, arada terk etmiş gitmiş... sonuç olarak başımda erkek var şükür diyen bir eş, çocuklarının başında o olmasa ne yaparlar diyen adamın annesi. ulan o olmasa hayatınız güllük gülistanlık ne saçmalıyorsunuz diyemiyor insan. hay erkek kadar başınıza taş düşsün.
devamını gör...
kolay giren ama zor çıkan şeyler
boğazlı kazak.
devamını gör...
çörek
beni eskiye götüren hafif tatlımsı hamur işi.
eskiye götürme derinliğine bakacak olursak taaa çocukluğuma inebiliriz. çocukluğumda her bayram babaanne evinde toplanılırdı. babaannem de her bayram bu çörekten yapardı. eski köy evine girince mis gibi kokan ekmek, yerini mis gibi kokan anasona bırakırdı. burun deliklerinizden giren koku başınızı döndürürdü. elbette çöreklerin yeri belli. üzerine bez örtülmüş tepsiler, kapının girişinde bulunan masanın üzerinde olurdu. çöreklerin yerinin belli olduğu ölçüde o çörekleri kimlerin yiyeceği de belliydi. bunların başında; büyük amcamın eşi ve çocukları, küçük halam ve diğerleri. yani bir bakıma çörekler onlar için özel yapılırdı. küçük halam istanbul'dan geldiği için, büyük amcam da genç yaşında vefat ettiği için bu iki hususa hep bi özen gösterilirdi. biz de babaanne evine gittiğimizde çörek yerdik; ama kimin için yapıldığının bilincinde olarak yerdik. bunu düşününce insan biraz hüzünleniyor.
gün geçti, devran döndü. babaannem vefat etti. eskisi gibi bayram günü toplaşmaları kalmadı. ama çörek özlemi her daim devam etti. özlem olunca çörek yapma işini annem üstlendi. babaannemin yaptığından da güzel oldu. tabii ben de gözlemci olarak her daim annemin yanında oldum, oluyorum, olacağım. * şimdi de bu güzelliği sizinle paylaşıyorum.
malzemeler
* yoğurmak isterseniz un, su, tuz ile bir hamur oluşturacağız. böyle biraz sert oluyor. sert olmasını engellemek için bu üçlünün içine ;
* 1 su bardağı sıvı yağ
* 1 su bardağı ılık süt ekleyebiliriz. ( eğer yoğurmaya üşenirsek fırından hazır yoğurulmuş ekmek hamuru da alabiliriz, tercih bizim, keyif bizim swh.)
* 1 küp yaş maya
* 1 - 2 çorba kaşığı anason
* şeker
* 2 su bardağı iri kıyılmış ceviz
* sıvı yağ
yapılışı:
öncelikle hamurumuzu güzelce yoğuralım. biraz ele yapışan bir hamur olacak. bu kısım biraz sinir bozucu olsa da hamuru açmak için kullanacağımız sıvı yağ ile o yapışkanlığı hissetmeyeceğiz. hamur yoğrulunca mayalanması için bir kenarda bekletelim. bu sırada cevizleri iri iri kıyalım, anasonu bir havanda dövelim. dövelim ki yağı çıksın. kokusu evin içine yayılsın. döverken sizi yıpratan olayları düşünüp daha da kuvvetli olabilirsiniz. *
tüm bunları yaptıktan sonra hamurumuz mayalanmış olacaktır. hamurumuzdan irice bir parça koparalım ve sıvı yağ ile hamuru tezgahın üzerinde açalım. mayalı bir hamur olduğu için, hamuru açmaya çalıştıkça hamur küçülecek, adeta bizimle inatlaşacak.bu inatlaşmanın sonunda biz kazanacağız tabii ki. * yağla iyice incelmiş hamura dövülmüş anasonu ve iri kıyılmış cevizi güzelce serpiştirelim. anasonun acılığını kırmak için hamurun üzerine 1-2 yemek kaşığı şeker serpiştirelim ve bu üçlüyü -hamura iyice yapışması için- elimizle iyice bastıralım. bir ucundan rulo şeklinde sarmaya başlayalım. hamuru sarmayı bitirince kalın bir rulo olacak ve bu kalın hamuru tezgaha vura vura inceltelim. üç parmak genişliğinde keselim ve hamur kısımları yukarı bakacak şekilde tepsiye dizelim. içli kısım yukarı bakarsa cevizler yanabilir ve tadı hoş olmaz. hamur kısımları yukarı bakınca ser olabiliyor bazen. tepsiyi bu şekilde doldurduktan sonra önceden ısıtılmış 180-200 derece fırında çöreklerin üzeri kızarana kadar pişirelim. çörek pişerken evin içini anason kokutup kendimizden geçebiliriz.
bu da çöreğimizin pişmiş hâlidir.
eskiye götürme derinliğine bakacak olursak taaa çocukluğuma inebiliriz. çocukluğumda her bayram babaanne evinde toplanılırdı. babaannem de her bayram bu çörekten yapardı. eski köy evine girince mis gibi kokan ekmek, yerini mis gibi kokan anasona bırakırdı. burun deliklerinizden giren koku başınızı döndürürdü. elbette çöreklerin yeri belli. üzerine bez örtülmüş tepsiler, kapının girişinde bulunan masanın üzerinde olurdu. çöreklerin yerinin belli olduğu ölçüde o çörekleri kimlerin yiyeceği de belliydi. bunların başında; büyük amcamın eşi ve çocukları, küçük halam ve diğerleri. yani bir bakıma çörekler onlar için özel yapılırdı. küçük halam istanbul'dan geldiği için, büyük amcam da genç yaşında vefat ettiği için bu iki hususa hep bi özen gösterilirdi. biz de babaanne evine gittiğimizde çörek yerdik; ama kimin için yapıldığının bilincinde olarak yerdik. bunu düşününce insan biraz hüzünleniyor.
gün geçti, devran döndü. babaannem vefat etti. eskisi gibi bayram günü toplaşmaları kalmadı. ama çörek özlemi her daim devam etti. özlem olunca çörek yapma işini annem üstlendi. babaannemin yaptığından da güzel oldu. tabii ben de gözlemci olarak her daim annemin yanında oldum, oluyorum, olacağım. * şimdi de bu güzelliği sizinle paylaşıyorum.
malzemeler
* yoğurmak isterseniz un, su, tuz ile bir hamur oluşturacağız. böyle biraz sert oluyor. sert olmasını engellemek için bu üçlünün içine ;
* 1 su bardağı sıvı yağ
* 1 su bardağı ılık süt ekleyebiliriz. ( eğer yoğurmaya üşenirsek fırından hazır yoğurulmuş ekmek hamuru da alabiliriz, tercih bizim, keyif bizim swh.)
* 1 küp yaş maya
* 1 - 2 çorba kaşığı anason
* şeker
* 2 su bardağı iri kıyılmış ceviz
* sıvı yağ
yapılışı:
öncelikle hamurumuzu güzelce yoğuralım. biraz ele yapışan bir hamur olacak. bu kısım biraz sinir bozucu olsa da hamuru açmak için kullanacağımız sıvı yağ ile o yapışkanlığı hissetmeyeceğiz. hamur yoğrulunca mayalanması için bir kenarda bekletelim. bu sırada cevizleri iri iri kıyalım, anasonu bir havanda dövelim. dövelim ki yağı çıksın. kokusu evin içine yayılsın. döverken sizi yıpratan olayları düşünüp daha da kuvvetli olabilirsiniz. *
tüm bunları yaptıktan sonra hamurumuz mayalanmış olacaktır. hamurumuzdan irice bir parça koparalım ve sıvı yağ ile hamuru tezgahın üzerinde açalım. mayalı bir hamur olduğu için, hamuru açmaya çalıştıkça hamur küçülecek, adeta bizimle inatlaşacak.bu inatlaşmanın sonunda biz kazanacağız tabii ki. * yağla iyice incelmiş hamura dövülmüş anasonu ve iri kıyılmış cevizi güzelce serpiştirelim. anasonun acılığını kırmak için hamurun üzerine 1-2 yemek kaşığı şeker serpiştirelim ve bu üçlüyü -hamura iyice yapışması için- elimizle iyice bastıralım. bir ucundan rulo şeklinde sarmaya başlayalım. hamuru sarmayı bitirince kalın bir rulo olacak ve bu kalın hamuru tezgaha vura vura inceltelim. üç parmak genişliğinde keselim ve hamur kısımları yukarı bakacak şekilde tepsiye dizelim. içli kısım yukarı bakarsa cevizler yanabilir ve tadı hoş olmaz. hamur kısımları yukarı bakınca ser olabiliyor bazen. tepsiyi bu şekilde doldurduktan sonra önceden ısıtılmış 180-200 derece fırında çöreklerin üzeri kızarana kadar pişirelim. çörek pişerken evin içini anason kokutup kendimizden geçebiliriz.
bu da çöreğimizin pişmiş hâlidir.
devamını gör...
windows 11
dun kurmus oldugum windows'un yeni isletim sistemi. acikcasi benim dibim dustu. sicagi sicagina gozlemledigim bir iki unsuru buraya ilistireyim;
arayuzunun tasarimina ba yil dim! cok daha sade, kullanilan renk tonlari da cok daha goze hos gelecek turde. tasarimin macos'un muadili oldugunu dile getiren kesim fazla, mac kullanmadigim icin benzetme/karsilastirma yapamayacagim. ama gorev cubugundaki baslat menusu olmak uzere, simgelerin yeni surumde ortaya kaydirilmasi denildigi gibi oldugunu gosteriyor. orta kisimda simgelerin bulunmasi, keza baslat menusu panelinin yine orta kisimda acilmasi bende olumsuz bir izlenim yaratmadi. aksine paneldeki program simgelerinin tasarimlari cok sade ve zarif olmus. panel penceresinin koselerinin kavisli olmasini da cok sevdim. ayrica ozellikle baslat menusunun orta kisimda bulunmasi buyuk ekran kullananlar icin buyuk kolaylik. ornegin tv'ye bagladigim bir kasam mevcut, tv ekraniyla solda minicik baslat dugmesine basmak bir eziyet resmen. su anki haliyle eziyet durumu bence ortadan kalkti.
arayuzunun gorumunden cok, beni cezbeden noktasi; bu isletim sisteminin dokunmatik ekran dostu olmasi. tasarimi ve kullanimi touch screen icin cok elverisli. acmasi, kapamasi, suruklemesi, kaydirmasi, buyutmesi, kucultmesi vs cok daha hizli ve akiskan...
sag alt kosedeki gorev simgeleri kucultulmus, goze de cok tatlis geliyorlar.
batarya dostu mudur, degil midir emin degilim ama ben bir sikinti gormedim acikcasi.
yeni sistemde en cok ses getiren ozellik coklu ekran taslagi ozelligi oldu. pencerenin sag ust kosesindeki "buyut" simgesine tiklandigi zaman farkli pencere dizilimleri cikiyor. dusuncesi oldukca guzel, ben kullanir miyim sanmiyorum. bu ozellikle daha cok cift ekran ve birden fazla programi ayni anda kullanacaklara yarayacak gibi gorunuyor.
bu arada widget uygulamasi da degismis. ben begendim acikcasi. ekstra olarak skype artik sistemde halihazirda bulunmuyor. onun yerine "teams" uygulamasi gelmis. oyun severler icin de guzel gelismeler mevcut-mus. auto hdr ozelligiyle oyunlar daha canli gorsel imkani sunacakmis lakin henuz guncellemesi de yapilmamis oyle deniyor. bunun yaninda xbox'a daha uyumlu oldugu soyleniyor vs.
sadede gelecek olursam; gercekten ben cok sevdim. su ana kadar ne bir donma ne bir kasma sikintisi da yasamadim. farkettigim ufak tefek degisiklikler var lakin daha da kesfettikce buraya editler eklemesini yaparim simdilik bu kadar yeter ama.
arayuzunun tasarimina ba yil dim! cok daha sade, kullanilan renk tonlari da cok daha goze hos gelecek turde. tasarimin macos'un muadili oldugunu dile getiren kesim fazla, mac kullanmadigim icin benzetme/karsilastirma yapamayacagim. ama gorev cubugundaki baslat menusu olmak uzere, simgelerin yeni surumde ortaya kaydirilmasi denildigi gibi oldugunu gosteriyor. orta kisimda simgelerin bulunmasi, keza baslat menusu panelinin yine orta kisimda acilmasi bende olumsuz bir izlenim yaratmadi. aksine paneldeki program simgelerinin tasarimlari cok sade ve zarif olmus. panel penceresinin koselerinin kavisli olmasini da cok sevdim. ayrica ozellikle baslat menusunun orta kisimda bulunmasi buyuk ekran kullananlar icin buyuk kolaylik. ornegin tv'ye bagladigim bir kasam mevcut, tv ekraniyla solda minicik baslat dugmesine basmak bir eziyet resmen. su anki haliyle eziyet durumu bence ortadan kalkti.
arayuzunun gorumunden cok, beni cezbeden noktasi; bu isletim sisteminin dokunmatik ekran dostu olmasi. tasarimi ve kullanimi touch screen icin cok elverisli. acmasi, kapamasi, suruklemesi, kaydirmasi, buyutmesi, kucultmesi vs cok daha hizli ve akiskan...
sag alt kosedeki gorev simgeleri kucultulmus, goze de cok tatlis geliyorlar.
batarya dostu mudur, degil midir emin degilim ama ben bir sikinti gormedim acikcasi.
yeni sistemde en cok ses getiren ozellik coklu ekran taslagi ozelligi oldu. pencerenin sag ust kosesindeki "buyut" simgesine tiklandigi zaman farkli pencere dizilimleri cikiyor. dusuncesi oldukca guzel, ben kullanir miyim sanmiyorum. bu ozellikle daha cok cift ekran ve birden fazla programi ayni anda kullanacaklara yarayacak gibi gorunuyor.
bu arada widget uygulamasi da degismis. ben begendim acikcasi. ekstra olarak skype artik sistemde halihazirda bulunmuyor. onun yerine "teams" uygulamasi gelmis. oyun severler icin de guzel gelismeler mevcut-mus. auto hdr ozelligiyle oyunlar daha canli gorsel imkani sunacakmis lakin henuz guncellemesi de yapilmamis oyle deniyor. bunun yaninda xbox'a daha uyumlu oldugu soyleniyor vs.
sadede gelecek olursam; gercekten ben cok sevdim. su ana kadar ne bir donma ne bir kasma sikintisi da yasamadim. farkettigim ufak tefek degisiklikler var lakin daha da kesfettikce buraya editler eklemesini yaparim simdilik bu kadar yeter ama.
devamını gör...
öğretmen mi öğretemez yoksa öğrenci mi öğrenemez sorunsalı
bir öğretmen olarak diyorum ki "öğretmen öğretemez. "
devamını gör...
ölmesi gereken türk gelenekleri
cenaze evinde yemek yenmesi,
kırmızı kuşak,
bir de kızları namustan ibaret görmek
kırmızı kuşak,
bir de kızları namustan ibaret görmek
devamını gör...
