behind her eyes
          ingiliz yapımı bir mini dizi. ben netflix önerilerinde denk gelip türüne falan bakmadan amaan 6 bölümmüş zaten, kafa dağıtmalık dizi diye direkt daldım. dalmaz olaydım. gerçekten kafamı dağıttı son bölümde! 
açıkçası ben izlemeye başlarken suç türünde bir yapım diye düşünüyordum*, meğersem doğaüstü psikolojik gerilimmiş. bilsem başlamazdım çünkü evet adı üzerinde; geriliyorum!
son bölümü de gece gece aman bir bölüm kaldı bitirip öyle yatayım diye izleyince sağ olsun oldukça huzursuz bir uyku sonunda sabah ağzımda kekremsi bir tat ile uyandım.
bu durum dizinin başarılı olup olmaması ile ilişkili mi emin değilim*. normalde bu tür izlemeyen biri olarak benim hassasiyetim olabilir ya da bir noktada ne olduğundan emin olmadığım bir korkumu tetiklemiş olabilir.
dizinin konusuna gelirsek bekar bir anne olan hanım kızımızın bir tesadüf eseri barda karizmatik bir beyle tanışıp gecenin sonunda da öpüşmesi ile başlıyoruz. ertesi gün işe gittiğinde bu iskoç beyfendinin yeni patronumuz olduğunu görerek minik bir kalp krizi geçiriyoruz çünkü yanında güzeller güzeli eşi ile birlikte diğer ortaklarla tanışmaya gelmiş. neyse efendim profesyonelliğimizi bozmayalım, dün gece hiç bir şey ifade etmiyordu desek de arada oluşan çekime karşı duramıyoruz ve kendimizi aşk-ı memnu'nun göbeğinde buluyoruz.
üstüne üstlük yine bir gün şansa bak ki koynunda fink attığımız beyfendinin eşi ile yolda çarpışmak sureti ile tanışıyor ve gel zaman git zaman arkadaş oluyoruz. elbette iki taraf ile de yaşadığımız bu yakın ilişkilerden karı-kocanın haberi yok. birisi ile gizli gizli kankilik yaparken diğeri ile günah geceleri yaşıyoruz. bu ilişki ağı derinleştikçe karı-koca arasında ve geçmişlerinde bazı tuhaflıklar fark etmeye başlıyoruz. uzak durmamız konusunda evren bize pek çok sinyal gönderse de tabii ki burnumuzu sokmadan duramıyor ve gittikçe sırları keşfetmeye başlıyoruz. bu esnada lucid dreamler ve flash backlerle karakterlerimizin psikolojik durumlarına da izleyici olarak biraz daha hakim oluyoruz.
bundan sonrası spoiler içermektedir.
efendim lucid dream mevzularını zaten severiz, astral seyahat ise her zaman biraz mesafeli davrandığım bir konuydu. inanma konusunda açık görüşlü bir çekimserliğim var diyelim. amma ve lakin allah bin kere belanı versin rob! sonu beni neden bu kadar rahatsız etti ondan da tam emin değilim; yani sevdiğim birinin içinde bir yabancı olması mı yoksa başka birinin bedenimi ele geçirmesi fikri mi ya da öyle saplantılı bir şekilde aşık olan biri tarafından hayatımın ele geçirilmesi mi vallahi bilmiyorum.
çocukluğuma inmek isteyen psikolog yazarlar turunculandırın litfen.
kaç para ulan bi seans!
  açıkçası ben izlemeye başlarken suç türünde bir yapım diye düşünüyordum*, meğersem doğaüstü psikolojik gerilimmiş. bilsem başlamazdım çünkü evet adı üzerinde; geriliyorum!
son bölümü de gece gece aman bir bölüm kaldı bitirip öyle yatayım diye izleyince sağ olsun oldukça huzursuz bir uyku sonunda sabah ağzımda kekremsi bir tat ile uyandım.
bu durum dizinin başarılı olup olmaması ile ilişkili mi emin değilim*. normalde bu tür izlemeyen biri olarak benim hassasiyetim olabilir ya da bir noktada ne olduğundan emin olmadığım bir korkumu tetiklemiş olabilir.
dizinin konusuna gelirsek bekar bir anne olan hanım kızımızın bir tesadüf eseri barda karizmatik bir beyle tanışıp gecenin sonunda da öpüşmesi ile başlıyoruz. ertesi gün işe gittiğinde bu iskoç beyfendinin yeni patronumuz olduğunu görerek minik bir kalp krizi geçiriyoruz çünkü yanında güzeller güzeli eşi ile birlikte diğer ortaklarla tanışmaya gelmiş. neyse efendim profesyonelliğimizi bozmayalım, dün gece hiç bir şey ifade etmiyordu desek de arada oluşan çekime karşı duramıyoruz ve kendimizi aşk-ı memnu'nun göbeğinde buluyoruz.
üstüne üstlük yine bir gün şansa bak ki koynunda fink attığımız beyfendinin eşi ile yolda çarpışmak sureti ile tanışıyor ve gel zaman git zaman arkadaş oluyoruz. elbette iki taraf ile de yaşadığımız bu yakın ilişkilerden karı-kocanın haberi yok. birisi ile gizli gizli kankilik yaparken diğeri ile günah geceleri yaşıyoruz. bu ilişki ağı derinleştikçe karı-koca arasında ve geçmişlerinde bazı tuhaflıklar fark etmeye başlıyoruz. uzak durmamız konusunda evren bize pek çok sinyal gönderse de tabii ki burnumuzu sokmadan duramıyor ve gittikçe sırları keşfetmeye başlıyoruz. bu esnada lucid dreamler ve flash backlerle karakterlerimizin psikolojik durumlarına da izleyici olarak biraz daha hakim oluyoruz.
bundan sonrası spoiler içermektedir.
efendim lucid dream mevzularını zaten severiz, astral seyahat ise her zaman biraz mesafeli davrandığım bir konuydu. inanma konusunda açık görüşlü bir çekimserliğim var diyelim. amma ve lakin allah bin kere belanı versin rob! sonu beni neden bu kadar rahatsız etti ondan da tam emin değilim; yani sevdiğim birinin içinde bir yabancı olması mı yoksa başka birinin bedenimi ele geçirmesi fikri mi ya da öyle saplantılı bir şekilde aşık olan biri tarafından hayatımın ele geçirilmesi mi vallahi bilmiyorum.
çocukluğuma inmek isteyen psikolog yazarlar turunculandırın litfen.
kaç para ulan bi seans!
devamını gör...
uçak yolculuğunun en güzel tarafı
          uzun mesafede tam ışınlanma. 
insan teknolojiye hayran kalıyor.
ama kısa mesafede çile. havaalanına git, didik didik aranma çilesine maruz kal, bekle de bekle uçağa bin, uçaktan in bekle de bekle.
bir saatlik yolculuk oluyor en az 3 saat.
hele ankara gibi havaalanının, şehirle alakası olmadığı yerde olan yerler için duble çile.
  insan teknolojiye hayran kalıyor.
ama kısa mesafede çile. havaalanına git, didik didik aranma çilesine maruz kal, bekle de bekle uçağa bin, uçaktan in bekle de bekle.
bir saatlik yolculuk oluyor en az 3 saat.
hele ankara gibi havaalanının, şehirle alakası olmadığı yerde olan yerler için duble çile.
devamını gör...
kızıl kıyamet
          yonca lodi teklisi.
"yar yine imkansızı istedi, verdi bir gözdağı
yine bana dargın, yine tehditkar
ayrılık aşkın yakın akrabası
geldi mi gitmez, kessen kar etmez
akla ziyan dert edişler
olur olmaz terkedişler
ne olursun, böyle yapma
sürdüğün çıkmaz yokuşlar
zaten son çırpınışlar
ne olursun böyle yapma, yapma
dediğin olsun, kalmadı kuvvet
içimde büyük isyan çıktı, kızıl kıyamet
tanrım affet
buraya kadar benden, sana emanet"
spotify
  "yar yine imkansızı istedi, verdi bir gözdağı
yine bana dargın, yine tehditkar
ayrılık aşkın yakın akrabası
geldi mi gitmez, kessen kar etmez
akla ziyan dert edişler
olur olmaz terkedişler
ne olursun, böyle yapma
sürdüğün çıkmaz yokuşlar
zaten son çırpınışlar
ne olursun böyle yapma, yapma
dediğin olsun, kalmadı kuvvet
içimde büyük isyan çıktı, kızıl kıyamet
tanrım affet
buraya kadar benden, sana emanet"
spotify
devamını gör...
orsalesta anafor
          sevdiğim yazarlardan.
hani diyorsunuz ya "niye bilgi başlıkları görmüyoruz? niye düzgün tanımlar girmiyor kimse?" diye; bu yazar giriyordu mesela. okuyor muydunuz? yoksa "adını ilk kez görüyorum" diyenlerden misiniz? magazinsel hareketler yapmadığı için olsa gerek, pek de göze batmıyor değil mi? maksadımız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi diye düşünüyor insan böyle ortamlarda...
kendisiyle başlıca ortak paydamız bilim. arada sohbet ederiz ama öyle bilime gömülüp sıkıcılaşmayız. her telden çalabiliriz. bir ara kızdırmışım onu farkında olmadan ve istemeden, başka bazı yazarlara da yaptığım gibi... konuştuk, anlaştık, hallettik çünkü dinlemeyi ve "neden yaptın?" sorusunun kafasındakinden farklı bir cevabı olabileceğini bilen biri. kendi düşündüğüne inanıp yargılamaya devam etmek yerine, beni dinlemeyi tercih ettiği için bir kez de buradan teşekkür ederim kendisine.
aşırı özel bir durum olmadıkça nickaltı yazılarını çok uzatmayı sevmem. o nedenle kısa keseceğim. küstürmeyin böyle yazarları lütfen. başlarda "kim giderse gitsin. geride kalanlar sözlüğe yeter" dersiniz ama bir grup yazar vardır ki onların tamamı gittiğinde ortam malum sözlüğe döner ve hepiniz "keşke o eski yazarlar gitmeseydi. zamanında sözlüğe küstürdüler" dersiniz. geç olmadan kıymetini bilin insanların.
  hani diyorsunuz ya "niye bilgi başlıkları görmüyoruz? niye düzgün tanımlar girmiyor kimse?" diye; bu yazar giriyordu mesela. okuyor muydunuz? yoksa "adını ilk kez görüyorum" diyenlerden misiniz? magazinsel hareketler yapmadığı için olsa gerek, pek de göze batmıyor değil mi? maksadımız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi diye düşünüyor insan böyle ortamlarda...
kendisiyle başlıca ortak paydamız bilim. arada sohbet ederiz ama öyle bilime gömülüp sıkıcılaşmayız. her telden çalabiliriz. bir ara kızdırmışım onu farkında olmadan ve istemeden, başka bazı yazarlara da yaptığım gibi... konuştuk, anlaştık, hallettik çünkü dinlemeyi ve "neden yaptın?" sorusunun kafasındakinden farklı bir cevabı olabileceğini bilen biri. kendi düşündüğüne inanıp yargılamaya devam etmek yerine, beni dinlemeyi tercih ettiği için bir kez de buradan teşekkür ederim kendisine.
aşırı özel bir durum olmadıkça nickaltı yazılarını çok uzatmayı sevmem. o nedenle kısa keseceğim. küstürmeyin böyle yazarları lütfen. başlarda "kim giderse gitsin. geride kalanlar sözlüğe yeter" dersiniz ama bir grup yazar vardır ki onların tamamı gittiğinde ortam malum sözlüğe döner ve hepiniz "keşke o eski yazarlar gitmeseydi. zamanında sözlüğe küstürdüler" dersiniz. geç olmadan kıymetini bilin insanların.
devamını gör...
sevişmeyi yarıda bırakma nedenleri
          eski zamanlarda bir veteriner karısıyla pazar günü sevişiyormuş.
tam en zevkli yerinde telefon çalmış.
telefon oturma odasında.
adam oralı olmamış, sevişmeye devam.
karısı, kalk bir bak belki önemlidir deyince,
sevişmeyi bırakıp telefona bakmış.
hattın öbür ucunda ihtiyar bir kadın.
''oğlum benim köpeğim komşunun köpeğiyle kilitlendi, ayıramıyorum, ne yapayım'' demiş.
veteriner, bir sürahi soğuk suyu üstlerine dökün, ayrılırlar, demiş,
ve kaldığı yerden sevişmeye devam.
aradan bir kaç dakika geçer ve yine telefon. adam yine oralı değil.
karısı yine ''bir bak belki önemlidir'' havalarında.
yine yan odaya gidip telefonu açmış.
aynı ihtiyar kadın, oğlum soğuk suyu döktüm ayrılmadılar, başka ne yapayım...
veteriner, toplu iğneyi popolarına bir kaç kez batırın, ayrılırlar, demiş,
ve kaldığı yerden sevişmeye devam.
aradan bir kaç dakika geçer ve yine telefon. adam yine oralı değil.
karısı yine ''bir bak belki önemlidir'' havalarında.
yine yan odaya gidip telefonu açmış.
ihtiyar kadın, oğlum yine ayrılmadılar başka ne yapayım, diye sorar.
veteriner, ''erkek köpeğin kulağına eğilin ve telefon çalıyor deyin'' diye söyler.
ihtiyar kadın, ''oğlum böyle söylemek bir işe yarar mı'' diye sorunca...
''ama bende üç kez yaradı'' demiiiiiş.
haydi hayırlı geceler.
  tam en zevkli yerinde telefon çalmış.
telefon oturma odasında.
adam oralı olmamış, sevişmeye devam.
karısı, kalk bir bak belki önemlidir deyince,
sevişmeyi bırakıp telefona bakmış.
hattın öbür ucunda ihtiyar bir kadın.
''oğlum benim köpeğim komşunun köpeğiyle kilitlendi, ayıramıyorum, ne yapayım'' demiş.
veteriner, bir sürahi soğuk suyu üstlerine dökün, ayrılırlar, demiş,
ve kaldığı yerden sevişmeye devam.
aradan bir kaç dakika geçer ve yine telefon. adam yine oralı değil.
karısı yine ''bir bak belki önemlidir'' havalarında.
yine yan odaya gidip telefonu açmış.
aynı ihtiyar kadın, oğlum soğuk suyu döktüm ayrılmadılar, başka ne yapayım...
veteriner, toplu iğneyi popolarına bir kaç kez batırın, ayrılırlar, demiş,
ve kaldığı yerden sevişmeye devam.
aradan bir kaç dakika geçer ve yine telefon. adam yine oralı değil.
karısı yine ''bir bak belki önemlidir'' havalarında.
yine yan odaya gidip telefonu açmış.
ihtiyar kadın, oğlum yine ayrılmadılar başka ne yapayım, diye sorar.
veteriner, ''erkek köpeğin kulağına eğilin ve telefon çalıyor deyin'' diye söyler.
ihtiyar kadın, ''oğlum böyle söylemek bir işe yarar mı'' diye sorunca...
''ama bende üç kez yaradı'' demiiiiiş.
haydi hayırlı geceler.
devamını gör...
snopluk
          özgüvenimizin yüksek olmasının başkalarından saygı görmemize bağlı olması birçok konuyu açıklığa kavuşturuyor: insanlar neden borç batağında yüzen arkadaşından uzaklaşır da mevkii ve kariyer sahibi insanların peşinden koşar? neden son model otomobil sahibine saygı duyarız da işine dolmuşla gelen çaycıya tepeden bakarız? bunların nedeni şimdi açıklayacağım olguda yatıyor: snopluk.
snop sözcüğü "sine nobiliate" (soylu olmayan) sözcüğünün kısaltılmasına dayanıyor. google'da arattığımızda "züppelik" gibi bir anlam çıksa da günümüzde yüksek statülü olmadığı halde onlar gibi davranmaya çalışan, yüksek konumda olmayan insanlardan rahatsızlık duyan kişiler için kullanılıyor. snoplar tarih boyunca aristokrasiye ilgi duymuş, güçlü kişi her kimse onun peşinde koşmuştur. bu kimi zaman din görevlileri, kimi zaman askerler, kimi zaman ressamlar, kimi zaman sporcular, kimi zaman şairler olmuştur.
bir snopla arkadaş olmak , onun aradığı kişi değilseniz, çoğu zaman sinir bozucudur. siz istediğiniz kadar en iyi resimleri çizin, en karmaşık yazılımlar sizin klavyenizden çıksın hatta kara deliklerle ilgili yaptığınız çalışma bilim yarışmalarında ödüllere layık görülsün, eğer yaptıklarınız toplum tarafından konuşulmuyor, yeteneklerinizi kabul görmek için kullanmıyorsanız kuru bir kayıtsızlıktan başka bir şey görmeyeceksinizdir.
gelin görün ki snopluktan snopluk doğmaktadır. kanser hücrelerinin vücutta yayılım hızına paralel bir hız ile üzerimize gelen snopluk bizi hortumun içine çekmektedir. günün birinde biz de bir snop olup çıkmışızdır. sürekli küçümsenmek, bizi küçümseyenlerin ilgisini çekme çabasına dönüşmektedir.
bütün bunlar göz önüne alındığında yine de hayatları gücü kaybetme korkusuyla geçen bu insanları küçük görmektense onları anlamaya çalışmak hatta biraz da onlar adına keder duymak yerinde olacaktır.
güç sahibi olmamanın yaptırımı fakirlikse, snopluğun yaptırımı sürekli kıvranıp durmamıza sebep olan bir aşağılık duygusu ve derinlere doğru kayan bakışlarımız olacaktır.
kaynaklar:
1- www.nedirnedemek.com
2. alain de botton- statü endişesi
  snop sözcüğü "sine nobiliate" (soylu olmayan) sözcüğünün kısaltılmasına dayanıyor. google'da arattığımızda "züppelik" gibi bir anlam çıksa da günümüzde yüksek statülü olmadığı halde onlar gibi davranmaya çalışan, yüksek konumda olmayan insanlardan rahatsızlık duyan kişiler için kullanılıyor. snoplar tarih boyunca aristokrasiye ilgi duymuş, güçlü kişi her kimse onun peşinde koşmuştur. bu kimi zaman din görevlileri, kimi zaman askerler, kimi zaman ressamlar, kimi zaman sporcular, kimi zaman şairler olmuştur.
bir snopla arkadaş olmak , onun aradığı kişi değilseniz, çoğu zaman sinir bozucudur. siz istediğiniz kadar en iyi resimleri çizin, en karmaşık yazılımlar sizin klavyenizden çıksın hatta kara deliklerle ilgili yaptığınız çalışma bilim yarışmalarında ödüllere layık görülsün, eğer yaptıklarınız toplum tarafından konuşulmuyor, yeteneklerinizi kabul görmek için kullanmıyorsanız kuru bir kayıtsızlıktan başka bir şey görmeyeceksinizdir.
gelin görün ki snopluktan snopluk doğmaktadır. kanser hücrelerinin vücutta yayılım hızına paralel bir hız ile üzerimize gelen snopluk bizi hortumun içine çekmektedir. günün birinde biz de bir snop olup çıkmışızdır. sürekli küçümsenmek, bizi küçümseyenlerin ilgisini çekme çabasına dönüşmektedir.
bütün bunlar göz önüne alındığında yine de hayatları gücü kaybetme korkusuyla geçen bu insanları küçük görmektense onları anlamaya çalışmak hatta biraz da onlar adına keder duymak yerinde olacaktır.
güç sahibi olmamanın yaptırımı fakirlikse, snopluğun yaptırımı sürekli kıvranıp durmamıza sebep olan bir aşağılık duygusu ve derinlere doğru kayan bakışlarımız olacaktır.
kaynaklar:
1- www.nedirnedemek.com
2. alain de botton- statü endişesi
devamını gör...
son günlerde en çok dinlediğin şarkıdan bir söz bırak
          "... soran yok bilen yok ben ne haldeyim."
      
  devamını gör...
lahmacunun keko yiyeceği olması
          hanımefendiler ve beyefendiler seri üzgün. 
şöyle bir teklifim var; kekolar lahmacun yesin, hanımefendiler ve beyefendiler kıymanın ince hamur üzerindeki eşsiz lezzet şölenini tatsın.
  şöyle bir teklifim var; kekolar lahmacun yesin, hanımefendiler ve beyefendiler kıymanın ince hamur üzerindeki eşsiz lezzet şölenini tatsın.
devamını gör...
ekşi'den normal sözlük'e darbe girişimi
          ekşi sözlüğü gereğinden fazla abartmayın. çok da süper bir yer değil. ne kadar din düşmanı varsa orada.
      
  devamını gör...
çocuğunuzun nasıl bir insan olmasını isterdiniz sorusu
          insan olsun yeter; gerisi önemli değil dediğim başlıktır.
      
  devamını gör...
ufak tefek aşk halleri
          catana chetwynd tarafından sevgilisiyle gündelik hayatlarından kesitleri catana karikatürleri adıyla sevgilisinin ısrarıyla paylaşmaya başlamasıyla oluşan ve sonrasında da kitaplaşan mini karikatür kitabı. türkiye’de yabancı yayınlarından çıktı. kitap 142 sayfadan oluşuyor ama 15 -20 dakika da okunabilir. 
adı gibi ufak tefek aşk hallerini yansıtıyor. şıpsevdi sakızlarındaki aşk bazen.. ile başlayan sözlü çizimleri anımsattı. *
kitaptan kendi çekimim bir kaç sayfa da amme hizmeti olsun. *

 
      
  adı gibi ufak tefek aşk hallerini yansıtıyor. şıpsevdi sakızlarındaki aşk bazen.. ile başlayan sözlü çizimleri anımsattı. *
kitaptan kendi çekimim bir kaç sayfa da amme hizmeti olsun. *

 
      devamını gör...
semah
          yine dertli dertli inliyorsun
sarı durnam sinen yaralandı mı
hiç el değmeden de inliyorsun
sarı durnam sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
yoksa sana yad düzen mi düzdüler
perdelerin tel tel edip düzdüler
allı da durnam, telli de durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
hay hay, hay hay
bahar seli gibi akıp çağlama
dertli ötüp yüreğimi dağlama
ustadını buldurayım ağlama
sarı da durnam, allı da durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
yas mı tuttun giyinmişsin kareler
senin derdin açmış bana yareler
esiri der nedir buna çareler
allı da durnam, telli de durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
hay hay, hay hay
durnam niçin ahvalimi bilmezsin
bendeki yareler türlü türlüdür
öğüt versem öğüdümden almazsın
bendeki yareler türlü türlüdür
uçup havalanma yellere karşı
bülbül figan eder güllere karşı
gel beni al atma ellere karşı
bendeki yareler türlü türlüdür
abdal pir sultanım ben de böyleyim
emir hak'tan geldi hey hey kime neyleyim
derdim çoktur hangisini söyleyim
bendeki yareler türlü türlüdür
: pir sultan abdal
  sarı durnam sinen yaralandı mı
hiç el değmeden de inliyorsun
sarı durnam sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
yoksa sana yad düzen mi düzdüler
perdelerin tel tel edip düzdüler
allı da durnam, telli de durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
hay hay, hay hay
bahar seli gibi akıp çağlama
dertli ötüp yüreğimi dağlama
ustadını buldurayım ağlama
sarı da durnam, allı da durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
yas mı tuttun giyinmişsin kareler
senin derdin açmış bana yareler
esiri der nedir buna çareler
allı da durnam, telli de durnam
sinen yaralandı mı
yoksa ciğerlerin parelendi mi
hay hay, hay hay
durnam niçin ahvalimi bilmezsin
bendeki yareler türlü türlüdür
öğüt versem öğüdümden almazsın
bendeki yareler türlü türlüdür
uçup havalanma yellere karşı
bülbül figan eder güllere karşı
gel beni al atma ellere karşı
bendeki yareler türlü türlüdür
abdal pir sultanım ben de böyleyim
emir hak'tan geldi hey hey kime neyleyim
derdim çoktur hangisini söyleyim
bendeki yareler türlü türlüdür
: pir sultan abdal
devamını gör...
evlat acısı
          annesi ölene öksüz ; babası ölene yetim demişler. ama evladını kaybetmenin acısını ifade etmeye kelime bulunamamış.
“ölümün bile sıralısı” derler.
  “ölümün bile sıralısı” derler.
devamını gör...
doğal sakinleştiriciler
          güneşli bir günde çiçeklerin, yemyeşil ağaçların arasında masmavi gökyüzüne bakarak gezmek. fonda kuş cıltıları, kediler güneşleniyor sağda, solda... deniz ışıl ışıl ve derin bir nefes alıyorsun. sadece huzur var o an.
pandemisiz hayatı özledim.
  pandemisiz hayatı özledim.
devamını gör...
kafa store'a recep tayyip erdoğan rozeti gelsin kampanyası
          "128 milyar karma puanla alınsın" diyerek destek verdiğim kampanyadır. hedef 2023, vira bismillah.
edit: ulan hiç de söylemiyorsunuz milyon değil milyar diye. çok fazla olunca işte aklı almıyor insanın...
  edit: ulan hiç de söylemiyorsunuz milyon değil milyar diye. çok fazla olunca işte aklı almıyor insanın...
devamını gör...
allah yazsam kaç kişi beğenir diyen kişi
          boşluk yapma eylemi kişinin karakteri ile bütünleşmiş kişidir.
      
  devamını gör...
uzayın kokusu
          astronotlara göre tam olarak ne olduğuna karar verilemese de bir çeşit yanık benzeri koku.
bu kokuyu tanımlayabilmek için mangal dumanı, sıcak metal kokusu gibi kokular üzerinde durulur genellikle. ancak farklı fikirler de öne sürülebilir. örneğin ingiliz astronot tim peake* kokuyu ozon* kokusuna da bir parça benzetir. "uzayda oksijen var mı ki ozon olsun?" diye bir soru gelebilir akıllara. bunun cevabı: evet.
uzay tamamen bomboş olmadığından çeşitli moleküllere rastlayabilirsiniz ortamda. bunlardan biri de yerden belirli bir yüksekliğe kadar olan atmosfer katmanında bulunan atomik oksijen. bu molekül, uzay istasyonuna giriş çıkışlarda kapılardan sızabilir ve basınç odasında birbiriyle birleşerek ozona dönüşebilir. böylece kokuya sebebiyet veriyor olabilir.
belki de bugüne dek ölmüş olan tüm yıldızlardan geriye kalan elementlerin birleşik kokusudur bu...
  bu kokuyu tanımlayabilmek için mangal dumanı, sıcak metal kokusu gibi kokular üzerinde durulur genellikle. ancak farklı fikirler de öne sürülebilir. örneğin ingiliz astronot tim peake* kokuyu ozon* kokusuna da bir parça benzetir. "uzayda oksijen var mı ki ozon olsun?" diye bir soru gelebilir akıllara. bunun cevabı: evet.
uzay tamamen bomboş olmadığından çeşitli moleküllere rastlayabilirsiniz ortamda. bunlardan biri de yerden belirli bir yüksekliğe kadar olan atmosfer katmanında bulunan atomik oksijen. bu molekül, uzay istasyonuna giriş çıkışlarda kapılardan sızabilir ve basınç odasında birbiriyle birleşerek ozona dönüşebilir. böylece kokuya sebebiyet veriyor olabilir.
belki de bugüne dek ölmüş olan tüm yıldızlardan geriye kalan elementlerin birleşik kokusudur bu...
devamını gör...
normal sözlük
          tsk komando uzmanı eşi başlığında tespit kasılan sözlüktür. evet efendim siz olsa olsa tespit kasarsınız.
tespit dediğimiz şeyi de herkes yapamaz zaten. çünkü yine kanaatimce objektif bakmalısınız ki tespit dediğimiz şeyi yapabilesiniz.*
aslında başlık önemli değil. benzer yazarlar benzer sosyal konularda benzer şeyleri yazardı eminim.
mesele takınılan tavır. öteki konumundakiyle verilen psikolojik savaş.
yahu kardeşim ne alıp veremediğiniz var insanlarla?
varsa sosyolojik bilginiz, bakış açınız koyarsınız ortaya.
ama sizin amacınız bu değil ki.
çocuksu dürtülerinizi yetişkin parmaklarınızla kusmazsanız rahat etmezsiniz. ta ki tıksırıncaya kadar yiyip tekrar kusasınız. bir kere de ben ne halt yiyorum demezsiniz.
hadi sen ben gibi yazarları anlıyorum da ya bilimsel takılanlar? onlara ne demeli?
okuyorum ne güzel, içimden de diyorum helal falan, bi' bakıyorum kıymetli bilim insanımız birden kahve ağzına dönüyor.
hocam hani bilimsellik?
şaşırıyor muyum peki?
asla.
bilimsel etiğe, duyguları bir kenara bırakmaya değer veriliyor mu ülkemizde?
yok yok ne ülkesi efendim. akademide bile değer verilmiyor.
anasından babasından sevgi görmemiş insanların, duyguların ve ideolojilerin esiri olduğu bir ülke burası.
o yüzden efendim siz siz olun karşıdakinin meseleyi ne kadar tarafsız ele aldığına bakın.
yoksa celal şengör de olsa bir kıymeti yok.
aramızda meselelerin gerçek yüzünü idrak etmeden tespit işine girmeyecek yazarlar var mı?
insanları aşağılayanlar, çok aşağılıksınız ulan!
  tespit dediğimiz şeyi de herkes yapamaz zaten. çünkü yine kanaatimce objektif bakmalısınız ki tespit dediğimiz şeyi yapabilesiniz.*
aslında başlık önemli değil. benzer yazarlar benzer sosyal konularda benzer şeyleri yazardı eminim.
mesele takınılan tavır. öteki konumundakiyle verilen psikolojik savaş.
yahu kardeşim ne alıp veremediğiniz var insanlarla?
varsa sosyolojik bilginiz, bakış açınız koyarsınız ortaya.
ama sizin amacınız bu değil ki.
çocuksu dürtülerinizi yetişkin parmaklarınızla kusmazsanız rahat etmezsiniz. ta ki tıksırıncaya kadar yiyip tekrar kusasınız. bir kere de ben ne halt yiyorum demezsiniz.
hadi sen ben gibi yazarları anlıyorum da ya bilimsel takılanlar? onlara ne demeli?
okuyorum ne güzel, içimden de diyorum helal falan, bi' bakıyorum kıymetli bilim insanımız birden kahve ağzına dönüyor.
hocam hani bilimsellik?
şaşırıyor muyum peki?
asla.
bilimsel etiğe, duyguları bir kenara bırakmaya değer veriliyor mu ülkemizde?
yok yok ne ülkesi efendim. akademide bile değer verilmiyor.
anasından babasından sevgi görmemiş insanların, duyguların ve ideolojilerin esiri olduğu bir ülke burası.
o yüzden efendim siz siz olun karşıdakinin meseleyi ne kadar tarafsız ele aldığına bakın.
yoksa celal şengör de olsa bir kıymeti yok.
aramızda meselelerin gerçek yüzünü idrak etmeden tespit işine girmeyecek yazarlar var mı?
insanları aşağılayanlar, çok aşağılıksınız ulan!
devamını gör...

