hem tanımlarındaki hem de sohbetindeki heyecan ve samimiyetin yayınına da yansıyacağını düşünüyorum, çok hoş bir haber.
devamını gör...

öncelikle yürürlüğe konması daha sonra da çok sıkı bir şekilde uygulanması gerekilen kanundur. hayvan haklarının bu zamana kadar yasalarca korunmamış olması da ayrı tuhaftır. bir hayvanın canının neden benimkinden daha önemsiz sayıldığını sorguluyorum. sahi, neden?
**dipnot: bahsettiğim şey, her canlının doğumuyla birlikte elde ettiği yaşama hakkıdır.
devamını gör...

ayakkabılarım başucumda sabahı sabah edemezdim. uyanır uyanır kıyafetlerimi kontrol eder üzerimde nasıl duracaklarını hayal ederdim.

hele ki bayram kahvaltıları? o masumiyet, o samimiyet elini uzatsan sanki tutacaksın gibi ama kilometrelerce ötede şimdi...

ben mi büyüdüm, çocukluğum mu öldü? bilemedim.

hsla içinde o duyguları yaşayanlara ,yaşayabilenlere iyi bayramlar! benim için bayram hasret, bayram hüzün, bayram yalnızlığın en koyu yaşandığı bir kuyu...

bir bayram sabahı 7-8 yaşlarındayım. demir kapıda bir ileri bir geri sallanırken düşüp merdivenlerde kafamı yarmıştım hugolu takımım kan reva içinde kalmıştı. yarım saat sonra elimde bir kaç çikolata duvar tepesinde kahkahalar atıyordum yanımda can bildiğimle.

kafamda o iz hala duruyor. aklımda keyfini süremediğim hugolu takımım. kalbimde elimi uzatsam tutacakken dokunamadığımın yarası...

hepsi geçiyor unutuluyorda kalp acısı bıçak bıçak batıyor her nefes aldığında insana. şimdi gel de kutlu mutlu geçir bu bayramı! bu kadar yitikle, bu kadar özlemle, bu kadar anıyla... şimdi gel de iyi dilekler de bulun, emojili temenniler dağıt etrafa...

sizin bayramınız yine kutlu, mutlu olsun... benimki kırık, dökük...
devamını gör...

devletin işlediği suçlardan biridir. 12 mart 1995 tarihinde gazi mahallesi'nde bulunan alevilerin çoğunlukta olduğu bir kahvehaneye, durdurdukları bir taksi şoförünü öldürerek aynı taksiyle kahvehanedeki sivillere yönelik kimliği belirsiz kişilerce(sonradan mit olduğu iddia edilmiştir) gerçekleştirilen silahlı provokatif saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar. 15 mart 1995'e dek kent geneline yayılan olaylar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce kişi yaralanmış ve tutuklanmıştır.
devamını gör...

nolur..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

emre aydın'ın odası.
devamını gör...

facebook ortamında like
twitter ortamında retweet
instagram ortamında kalp
bunlar nasıl anlık tatmin, mutluluk, motivasyon getiriyorsa sözlük ortamında beğeni almayla yaşadığımız duygular da aynısı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ankara'da yaşayan insanların başına gelmesi muhtemel aşk.
la diyen bir insan yeri geldiğinde la da der yeri geldiğinde medeniyetin dibini de sıyırır. bu konu nerde ne konuşacağını bilmekle alakalı. bende la diyorum ama her yerde her cümlemde değil, arkadaş ortamında laf denk geldiğinde. bu bir kişiye aşık olmak/ olmamak için engel bir durum teşkil etmez. aşk kriter bilmez.

edit: öz be öz anadan da babadan da ankaralıyım.
devamını gör...

di caprio'yu seçiyorum ben. di caprio'suz titanic düşünülemez.
devamını gör...

kardeş payı
devamını gör...

harper lee'nin ilk basımı 1960'ta yapılan ilk, ve 2015'te basılan "tespih ağacının gölgesinde"den önceki tek kitabından aynı isimle uyarlanan, 1962 yapımı bir robert mulligan filmi.

ismi çok hoşuma gittiğinden, 2013 yılında kitabını okumuştum ilk önce. birkaç ay sonrasında, üzerinden çok da zaman geçmeden filmini de izledim. kitaptaki her detaya değinmese bile, filmin kendi bünyesinde yer ayırdığı her karakter, her olay ve her diyalog, kitapla neredeyse tamamen aynı. aslına sadık kalan bir uyarlama olduğu rahatlıkla söylenebilir.


hikaye, 1930'ların başında, "maycomb" isimli kurmaca bir kasabada geçiyor. ırkçılığın, adalet sisteminin boğazına en şiddetli ve acımasızca çöktüğü dönem. siyahilere yapılan ayrımcılığın örneklerinden biri, sanık tom robinson'un avukatlığını üstlenen atticus finch'in savunmasıyla ve henüz 6 yaşında olan kızı scout'un, yetişkin dünyasının adillikten uzaklığıyla ilk kez yüz yüze gelmesine verdiği reaksiyonlarla inceleniyor. türünün örnekleri arasında, hem edebi hem de sinematik anlamda "bülbülü öldürmek" eserini farklı kılan, ırkçılığın ve adaletin birey hayatını ne biçim ve derecede etkilediğini henüz bilmeyen ama tom robinson vakası ilerledikçe bunu öğrenip, bir nevi çocukluğu geride bırakarak büyüme evresine adım atan bir çocuğun bakışı ve anlatımıyla aktarılmasıdır. toplum yaşantısını ve halihazırdaki hukuk sistemini, deneyimleri aracılığıyla süzgecinden geçirmiş ve kendince bir fikre erişmiş yetişkin bir bireyin, siyahi bir adamın beyaz bir kadına tecavüz suçundan yargılanmasını ve masum olduğu halde mahkemece suçlu bulunmasını aktarması çok daha kolaydır. "adalet" kelimesinin anlamını bile tam olarak bilmeyen bir çocuğun bakışı ve anlamlandırma çabası üzerinden bir dava aktarmak ise hayli zordur. bir okuyucu ve seyirci olarak, karşımızda zoru başarmış bir yapıt duruyor bu yüzden.

izleyicisini özellikle şu iki kavramı sorgulamaya itiyor film: "masumiyet" ve "eğitim". masumiyet, çocuk karakterlerin "adalet" kavramını babalarının mesleği kanalıyla anlamlandırma çabalarında işlenirken; eğitim, atticus finch'in karakteri ve tavırları üzerinden; eğitimsizliğin bir insanı hem kendi bireysel hayatında hem de toplum yaşantısında hangi konuma getireceği ise mayella ve bob ewell, boo radley, walter cunningham karakterlerinin yaklaşımları üzerinden aktarılıyor.

atticus finch, mesleğini olabilecek en ideal şekilde yapan, yaptığı işin amacını gerçekleştirdiğine, gerçekleştirmesi gerektiğine inanan bir avukat. lakin buna rağmen kendisini bir idealist olarak tanımlamıyor. mahkeme kararını jüriye bırakmadan hemen önceki tiradında bunu açıklıyor:


"şimdi baylar, ülkemizin mahkemeleri en üstün eşitlikçi kurumlardır. bizim mahkemelerimizde tüm insanlar eşittir. mahkemelerimizin ve jüri sistemimizin bütünlüğüne inandığım için ben bir idealist değilim. bu benim için bir ideal değil: bu bizzat yaşayan ve işleyen bir gerçek!"


tom robinson'un avukatlığına kimse yanaşmazken, yargıç bu görevi atticus'a verdiğinde, atticus'un hiçbir şekilde tereddüt etmeden vakayı almasının ardındaki güç; ülkesindeki hukuk sisteminin adilliğine ve tüm insanların eşitliğine olan inancından gelir. davadaki umut ışıkları sönmeye başlıyorken, yarım yamalak da olsa gidişatı kendince yorumlayan oğlu jem, üzüntüyle verandaya çöktüğünde komşuları maudie'nin ona "bazı insanlar hoş olmayan işleri yapmak için dünyaya gelmişlerdir. baban da onlardan biri." demesini haklı çıkaran kısım; atticus'un işlerliğine inandığı adalet sisteminin ırkçılık olgusuna duyduğu antipatinin, adalet kavramına duyduğu sempatiden baskın olmasıdır. bünyesinde çalıştığı sistem adalete, atticus'un inandığı kadar inanıyor olabilir; fakat adil olmak uğrunda onun kadar motive ve objektif değildir. esasında atticus, tom robinson'u savunurken sadece mahkemeye karşı değil, halka karşı da tek başına mücadele eder. siyahilerin mahkemeyi takip etmesi için onlara balkonu uygun gören ve beyazların arasına oturmalarını yasaklayan bir mahkeme varsa; siyahilere mümkün olduğunca uzakta durmaktan memnun olan bir halk da vardır. bu davanın içindeki her bir karakter, belirli bir toplum kesimini tek başına simgeler. tom robinson, suçu kanıtlanmadan -hatta suçsuzluğu kanıtlandığı halde- suçlu bulunan tüm siyahileri temsil eder. mayella ewell, attığı iftiradan aklanmak için beyaz oluşunu sırf toplum içinde değil mahkeme sınırları içinde de çekincesizce kullanmaya çalışan tüm beyazları simgeler. haksız yere tom robinson'u suçlu bulan jüri, farklı ırklara ön yargıyla yaklaşan halkı temsil eder. o küçük salonda geçirilen birkaç saat içerisinde, toplumun en kritik yaklaşımları ortak bir savaşıma girer.

mahkeme iki oturuma yayılır. aslında ilkinde, tom robinson'un suçsuz olduğu pekala ortadadır. atticus, çok iyi bir baba ve avukat olmasının yanında, çok iyi bir dedektif de olabilecek bir bakış açısına sahiptir. mayella ewell, polis şefinin de doğruladığı şekilde, sağ gözüne bir yumruk darbesi almıştır. bu da solak olan biri tarafından darp edildiği anlamına gelir. oysa mayella'nın kendisini darp ettiği kişi olduğunu iddia ettiği tom robinson'un sol eli, 12 yaşındayken bir makineye kaptırdığı için o zamandan beri iş görmüyordur. öte yandan babası bob ewell, atticus'un tüm mahkeme önünde kanıtladığı üzere, solaktır. (atticus, bob ewell'dan ismini bir kağıda yazmasını ister ve bob ewell refleks olarak sol eliyle yazmaya başlar). mayella'ya şiddet uygulayan -ve bir teoriye göre tecavüz de eden- kişinin, babası bob olduğu artık aşikardır. bu bir yana, tom robinson'un aleyhine hiçbir tıbbi kanıt yoktur; olaya tanıklık eden iki kişi de, davacı taraf olan mayella ve bob ewell'dır. ve halkı galeyana getirip jüriyi de ikna etmek için yapmaları gereken tek şey, tom robinson'u işaret edip "suçlu bu zenci" demektir. bu yaklaşım sergilendikten sonra, mahkeme büsbütün cephe alır. tom robinson'u sadece suçlu ilan etmek değil, aşağılamak fırsatını da kaçırmazlar. ewell ailesinin avukatının, "mayella'ya neden yardım ediyordun?" sorusuna tom robinson "yalnızca yardım etmek istiyordum, ailesi kalabalıktı ve her şeyi tek başına yapmak zorundaydı, ona acıyordum..." şeklinde cevap verdiğinde avukat güler ve "bir zenci olarak sen, beyaz bir kadına mı acıyordun?" karşılığı verir. avukatın bu tepkisinde, siyahi insanların sadece hukuki düzlemde değil, sosyal yaşantıda da aşağılandığını görürüz. "zenciler beyazlara acıyamaz, yahut onları eleştiremez" gibi bir algı hakimdir. bu mahkemede bir kez daha bununla yüz yüze gelen atticus, bu ayrımcılık karşısında, beyazlar adına utanç duyarak başını yere indirir.

ilk oturumun bitiminde tom robinson, geceyi geçirmesi için nezarethaneye kapatılır. aynı gece, içinde komşusu ve eski müvekkili walter cunningham'ın da bulunduğu bir grup, tom robinson'a saldırmak üzere nezarethane kapısına dayanır. bu cahil şiddet yancılarının karşısında, atticus'u elinde bir kitapla, kapıda nöbet tutuyorken görürüz. tüm o taş ve sopalara karşılık, bir kitapla, sırtı dik bir şekilde orada dikilmektedir. tam bu karede eğitimin cehalet karşısındaki konumu aktarılır aslında. tüm ısrarlarına rağmen, atticus ne kapıda durmaktan ne de nezaketle konuşmaktan vazgeçer. o sırada scout, jem ve dill kadraja girer. atticus'un avukat kimliğinin dik duruşuna, baba kimliğinin tedirginliğinin karıştığını hissederiz. çocukları faydasız kalacak bir çabayla eve göndermeye çalışsa da, jem, babasının tehlikeli bir konumda olduğuna uyandığından gitmemekte ısrar eder. o sırada scout, daha evvelinde selamlaştığı, ve aynı zamanda sınıf arkadaşının babası olan walter'ı görür kalabalık arasında, ve yeniden selamlaşır. oğlunun çok iyi bir çocuk olduğunu, eve döndüğünde ona da selamlarını iletmesini söyler. kendisiyle gülümseyerek diyalog kurmaya çalışan bir çocuğun karşısında elinde sopalarla dikilmekten utanç duyan walter, grubu da toplayıp geri çekilir. yetişkinlerin gövde gösterisinin, çocukların masumiyeti karşısında mağlup olabileceği aktarılır bu sahneyle de.

ikinci oturumda, atticus, bir insanın böyle bir durumda ve böyle bir mahkemede yapabileceği en makul, en anlaşılır, en hak verilir konuşmayı yapmasına rağmen, tom robinson suçlu bulunur. mahkeme bittiğinde ve atticus çantasını ağır ağır, hayal kırıklığıyla topladığında, balkonda onu izleyen tüm siyahiler ayağa kalkar. ayağa kalkanlardan biri olan rahip sykes, dalgınlıkla babasını izleyen scout'a ayağa kalkmasını söyler. insanların neden ayağa kalktığına anlam veremeyen scout, bunu bakışlarıyla rahibe sorduğunda aldığı cevap: "ayağa kalkın bayan scout, babanız geçiyor"dur. atticus çıkmadan evvel bir süre bu topluluğa bakar; kendisine duyulan saygı karşısında duraksar, ama görevini yapmasına rağmen suçsuz olan bir insanı kurtaramamış olmasının huzursuzluğuyla, başı öne eğik vaziyette salondan çıkar. ve aynı akşam, masumiyetini kanıtlayamayacağını anlayan tom robinson'un kaçma girişiminde bulunması sebebiyle, görevli bir polis tarafından vurulup öldürüldüğü haberini alır. tom robinson'un ailesine durumu haber vermeye gittiğinde, bob ewell, atticus'un suratına tükürür. atticus kıpırdamaz. tek bir kelime bile etmeden, ceketinin cebinden mendilini çıkarır, yüzünü temizler ve arabasına binip uzaklaşır. maruz kaldığı yaklaşıma rağmen insani ve mesleki inançlarından vazgeçmeyişi, bunlarla çelişik davranmayışı, atticus'un sırf ideal bir avukat değil, ideal bir insan olduğunu; bob ewell'ın atticus'a tükürmesi de ırkçı bir toplumda sırf siyahilerin değil, onlarla ahbaplık eden, onları savunan, onları "insan" sayan bireylerin de dışlandığını ve ayıplandığını kanıtlar niteliktedir.

tüm çabalara rağmen dava kaybedilmiş, bir bülbül daha öldürülmüştür. scout'un, atticus'un bahsettiği "bülbülü öldürmek" olayında vurgulamak istediğinin, sırf bir kuşu vurmakla sınırlı olmadığını, bunun, masum bir insana masumiyetinin hakkını vermemek, onu haksız yere suçlamak anlamına da gelebileceğini anladığını görüyoruz son sahnede. kendisini ve jem'i öldürmek üzere elindeki bıçakla hamle yapmış olan bob ewell'ı durdurmaya çalışırken onu istemeden öldüren boo radley, şerif tate tarafından rapor edilmez. ve scout, eğer tam tersi olsaydı boo radley'nin de "öldürülecek bir başka bülbül" olacağını idrak eder.


toplumun kabalığını, ön yargısını ve adaletsizliğini çok naif bir şekilde işleyen; hem yetişkinlere, hem çocuklara, hem de bu ikisi arasındaki eşikte sıkışmış olanlara başarılı bir şekilde hitap edebilen bir eserdir bülbülü öldürmek. kitabı da filmi de.
devamını gör...

efendim görüyorum ki bizim s- seviye büyücü sınıfı sözlük avcımız kafa iznine çıkmış. detaylı bilgi için #952913.
hazır kafa iznindeyken biraz gerçekleri konuşalım zira kendisi burada olsaydı eğer her zamanki "yakarım köylerinizi içerisinde sizler varken #929688" gibisinden çiçek kokan tehditlerini savururdu.ayrıca şu iletisi ile #1058691 uzak akrabası gri hokkabaz'ın şarabı fazla kaçırmak suretiyle moria madenlerindeki koskoca köprüden aşağı düşmesi ile sonuçlanan olay gibi bizi bırakıp gitmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kendimizi birer frodo gibi hissetmemize sebebiyet verdiği için kızgın mıyız tabi ki değiliz eminim kafası güzel bir şekilde geri dönüp madalyaları toplamaya devam edecektir.yazdığı çoğu şeyi anlamadan okuyorum ve garip bir şekilde hoşuma gidiyor.profilinde gezerken bir tutam ilginç bilgilerden oluşan bu kokuyu ciğerlerime çekiyorum ve hemen uzaklaşıyorum çünkü ciğerlerim aşırı bilgi yetmezliğinden iflas edebilir.

günlerden bir gün yine sözlük kahvesinin önüne atmışım taburemi çay bardağında dibi bir türlü erimeyen ve tortu olarak kalan bol şekerli kakaomu yudumluyorum , komşu mahallenin muhtar azası koşmaktan nefes nefese kalmış vaziyette yanıma geldi. selam sabah vermeden doğrudan konuya girdi

"efendim bizim mahallede b seviye bir zindan açıldı hemen gelebilir misiniz"

"gelirim ama sen bize mıngırdan haber ver" dedim.

muhtar azası bunu duyunca boynunu büktü güneşini kaybetmiş ayçiçeği gibi kıyamadım tamam hadi geliyorum dedim. b seviye olsa bile zorlu bir zindan içerisinde kim bilir nasıl zebaniler var. hemen güzel bir ekip toplamam lazım diye düşündüm. şu an isimlerini gizli tutmak istediğim bir sözlük takımı topladım. fakat bir kişi eksikti büyücümüz yoktu.şöhreti dillerden dillere dolanan, raistlin'in çırağı olduğu söylenen büyücü gg-san aklıma geldi. bütün gün evinde gizli araştırmalar ve türlü türlü çizimler yaparmış. #953066#946690 hatta bu gizli planlarını bazı iletilerinde paylaşırmış. #103741

derler ki şu iki şarkı onun için bestelenmiş.





evet videodaki gibi muazzam bir büyücü olduğu söyleniyordu.sözlük telepati mesaj kutusuna hemen portakal attım.kısa bir sohbet sonrası tam bir "liliana vess" detay olduğunu öğrendim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

necromancer özelliğini çok dile getirmezmiş fakat dünya üzerindeki en güçlü necromancer olduğunu söyledi.efendim uzak akrabası gri hokkabaz'a yardım için orta dünyaya yolculuk edip sauron ile vs mi atmamış, wow dünyasına gidip guldan'ı yerden yere mi vurmamış, hatta bu olanları öğrenen raistlin, hemen gg-san'ı çırak almış yanına. kendisinin yalancısıyım efendim.


sauron detay

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

gul'dan detay

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

raistlin detay

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kendisi zindan sonrası kazancın %72'sini istedi. böyle bir öz geçmiş ile az bile istemişti hemen balıklama atladım kabul ettim teklifini.bu kadar parayı napacağını sorduğum zaman tabiri caizse "itlik ,serserilik ,vandallık" yaparak harcayacağını nerde gece orada sabah han han dolaşacağını söyledi. kişinin kendi tercihidir dedim ertesi gün buluşmak üzere sözleşerek vedalaştık.

ertesi gün ne mi oldu? sırra kadem basarak kafa iznine ayrıldı. gri hokkabazın yüzük kardeşliği denilen aylaklar takımını yüz üstü bırakıp kaçtığı gibi bizim zindan takımını da yüz üstü bırakıp ortadan yok oldu.gg-san o kadar söz verdin zindan temizleyeceğiz diye hani neredesin ? bak 7 gün geçti zindan yaratıkları şehirde volta atıyorlar yakın zaman da şu an bulunduğun lokasyona da gelirler söylemedi deme sonra.

anlıyorum kaos dünyasına bayılıyorsun ama bizim gibi sıradan insanlara acımanı öneririm.bir holy knight olarak sana şunu söylüyor ve nickaltından uzaklaşıyorum.

–devletlü gg-san !devlet tehlikededir.eğer necromancer king iseniz, buyurun partinin başına geçin! yok eğer necromancer king değilseniz ve partinin lideri ben isem, sizi, partime başkumandan olarak nasb ve tâyin eyliyorum!..”

yoksa sonuç şöyle olacaktır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

görünüş olarak pek bişey vaat etmeyen patates, kaptan kristof kolomb, amerika'yı keşfettiğinde avrupa'ya girmiş ve insanlar tüketmiş ve nüfuslarını artırmayı başarmışlardır.

öyle ki türlü savaşlardan, ambarların kilise gözetiminde olmasından, veba salgını ve bilumum olumsuzluktan kırılan avrupa, patatesi çiğ olarak tüketmiş ve bu sayede hayatta kalmıştır. işte o patates, böyle mühim bir sebzedir.

avrupa'nın, sebzeleri çiğ tüketme takıntısının altında da, geçmişte yaşanan bu trajik olay yatar.
hani olayların toplumu bağlayan bir tarihi, bir sosyolojik, bir psikolojik boyutu vardır ya...
işte bu da, bu olayın psikolojik boyutunu ve avrupalıların zihninde nasıl bir yer ettiğini, gözler önüne sermektedir.
devamını gör...

eveeet sayın yazarlarım, geldik 3. haftamıza*.

ilk hafta değerli büyüğümüz kazım koyuncu'yu anarak yayınlarımıza başlamıştık.
ikinci haftamız da bir diğer saygıdeğer büyüğümüz haluk levent'i konuştuk, andık.
üçüncü haftamızda ise sizlerle benim için çok özel bir yere sahip olan bir grubu konuşalım istiyorum: pilli bebek.

geçen hafta ankara'dan biraz bahsedince bu programda bol bol ankara, behzat ç. ve pilli bebek konuşalım istedim.
bir zamanlar gitmek için hayalini kurduğum şehirden temelli ayrılmama birkaç hafta kaldı. son ankara zamanlarımda, en sevdiğim grubu; sizlerle dinlemek, konuşmak, anıları paylaşmak istiyorum.
pilli bebek grubuyla ya da şarkılarıyla olan anılarınız varsa mutlulukla yayınımda paylaşmak isterim. ister buradan, ister mesaj kutusundan paylaşabilirsiniz. paylaşım yapacak yazarlarımıza, dinleyecek yazarlarımıza, hatta dinlemeyen yazarlarımıza da şiiimmmdiden teşekkürler.

bugün saatler gece yarısına 1 kala, 11'de radyoda sizi bekliyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"eşgal üzerine bir şiir" adlı eserinde

"dilsizim ve adsızım şimdi
aşk diyorlar değil mi buna?"

demiş ve bu soruyu bilmem kaç senedir kendime sormama vesile olmuş şair.
devamını gör...

iskambil kağıdındaki papazı allah sanıyordum. tanrı affetsin.
devamını gör...

yaağ tekrar dinleyebilebilme şansımız var mıığ dediğim... *
devamını gör...

(bkz: beklenmedik yazardan beklenmedik başlık)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim