faka basmak
faka basmak
fak : tuzak, kapan anlamındadır (bkz: tdk)
for example
fak-of : kapalı tuzak
what the fak are you doing : o tuzakla ne yapıyorsun
shut the fak up - o tuzağı kapat
fak : tuzak, kapan anlamındadır (bkz: tdk)
for example
fak-of : kapalı tuzak
what the fak are you doing : o tuzakla ne yapıyorsun
shut the fak up - o tuzağı kapat
devamını gör...
tanım fullemek
facebook çok az kullanmış bir insan olarak orda hiç yapmadığım bir şeydi. genelde provokatif paylaşımlar yapardım.
devamını gör...
gözlemlenebilir evren
evrenin, dünyadan yaptığımız gözlemler sonucunda görebildiğimiz kısmı.
evren, oluştuğu günden bu yana sürekli bir genişleme içerisinde. bu yüzden bizden uzakta olan bölgeler her gün biraz daha uzaklaşıyor. bir noktadan sonrasını görmeye, optik aletlerimiz yetersiz kalıyor. bu nedenle evrenin tamamını göremiyoruz. bugün evren ile ilgili olarak bilim insanlarının anlattığı hemen hemen her şey, sadece bu gözlemlenebilir kısım için geçerli.
peki hakkında ne kadar şey biliyoruz?
şu an için yaklaşık %5'ini çözmüş durumdayız. gözlem ve ölçümlere göre, geri kalan %95'in karanlık madde ve karanlık enerjiden oluştuğunu tahmin ediyoruz.
evren, oluştuğu günden bu yana sürekli bir genişleme içerisinde. bu yüzden bizden uzakta olan bölgeler her gün biraz daha uzaklaşıyor. bir noktadan sonrasını görmeye, optik aletlerimiz yetersiz kalıyor. bu nedenle evrenin tamamını göremiyoruz. bugün evren ile ilgili olarak bilim insanlarının anlattığı hemen hemen her şey, sadece bu gözlemlenebilir kısım için geçerli.
peki hakkında ne kadar şey biliyoruz?
şu an için yaklaşık %5'ini çözmüş durumdayız. gözlem ve ölçümlere göre, geri kalan %95'in karanlık madde ve karanlık enerjiden oluştuğunu tahmin ediyoruz.
devamını gör...
doğu perinçek ertuğrul kürkçü bülent uluer kavgası
türkiye'nin en popüler canlı yayın kavgaları arasında tartışmasız ilk üçe girer. (bkz: çıkar göster)
devamını gör...
neden alkolik değilsin sorusu
çünkü alkol kullanmıyorum, şeklinde tam da bana yakışan bir cevap vereceğim başlık.
ne bekliyordunuz ki? *
ne bekliyordunuz ki? *
devamını gör...
pi sayısı
sonsuza kadar tekrar etmeden devam eden sayıdır. çemberin çevresinin çapına bölümüdür.
aynı isimle bir film vardır ama bu filmin açılışında pi sayısı yanlış yazılmıştır.
ya koskoca film çekiyorsun, oturuyorsun senaryo yazıyorsun, insanları ayarlıyorsun falan.
insan bir bakar, lan acaba bu pi sayısı kaçtır diye.
açılışında pi sayısı 3.14159265'ye kadar doğru. sonrasında yanlış. bayağı bildiğin yanlış. sonra 2 yazmışlar. 2 değil, 3 olacak o. sonrası zaten hepten yanlış.
herkesi kandırabilirsiniz ama benim pi aşkımı sorgulayamazsınız.
aynı isimle bir film vardır ama bu filmin açılışında pi sayısı yanlış yazılmıştır.
ya koskoca film çekiyorsun, oturuyorsun senaryo yazıyorsun, insanları ayarlıyorsun falan.
insan bir bakar, lan acaba bu pi sayısı kaçtır diye.
açılışında pi sayısı 3.14159265'ye kadar doğru. sonrasında yanlış. bayağı bildiğin yanlış. sonra 2 yazmışlar. 2 değil, 3 olacak o. sonrası zaten hepten yanlış.
herkesi kandırabilirsiniz ama benim pi aşkımı sorgulayamazsınız.
devamını gör...
victor hugo
sefiller kitabından etkilenmemle birlikte tanıdığım romantik akıma bağlı fransız şair, romancı ve oyun yazarı.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
varlığı ayrı, yokluğu ayrı dert.
devamını gör...
anime izleyen 25 yaş üstü güruh
koltuğa kurulup bira & patates kızartması eşliğinde slam dunk ve fairy tail batağına düşüp durduğum için içinde olduğum topluluk. yaşlanıyorum sözlük.
devamını gör...
nagehan alçı
korkusu gözlerinde olan kişi.
halen daha seçimler herkes için kaybetme seçimi diyor 2023 için, kan akabilir diyor.
bu karaktersizlerin söylediğinin 1/10'unu biz yazsak bir yerde neler olur neler.
tam bir provakatör.
-ulan neyi kaybedeceğiz?
euro olmuş 10+ tl, usd olmuş neredeyse 9 tl, onlarca üniversite var hepsi çöp, hocaları da çöp. ortalama ve iyi okullardan mezun olanlar hariç gençler işsiz, millet evine 3 çeşit meyve alamıyor, son 2 yılda gerçek enflasyon en az %40 olmuş.
üreten insanlar özellikle hayalleri olan gençler yurtdışına gidiyor, emekliler geçinemiyor bile.
neyi kaybedecek bu insanlar söyle bakalım? daha da kötü olacak bir hayatı mı, yıllardır alınan vergileriyle kendilerine zaten dönmeyen hizmetleri mi, adaleti mi, hukuku mu, neyi kim kaybedecek bir söyle de bilelim ya da yandaşların zaten elde ettiği, asla haklarıyla ulaşamayacakları köşeleri mi? neyi??
insanlar umutsuz, umutsuz nagehan, artık bu aptal saptal söylemleri bırakın da sırça köşklerinizden inin, hoş sizden öyle bir şey beklemiyoruz, beklemiyor insanlar da bari bizi aptal yerine koymayın ve insanları da ayrıştırmayın.
insanın aklıyla bu kadar dalga geçilir be, yuhhh!
nagehan sizin gibi güce, erke tapan her kim varsa toz zerresi gibi yok olacaksınız, adınız bile duyulmayacak merak etme.
ülkenin güzelliğini hakeden dürüst vatansever vatandaşları, insan gibi yaşamı hakeden güzel insanları için bir sınav vardı ama o da bitecek.
umarım kocişinle beraber burada kalmaya devam edersiniz seçimlerden sonra da, biz de sizin 15 yıldır söylediklerinizi ve mevcut memleketin durumunu kayıtlardan suratınıza suratınıza çarpar ve ne menem birer yalancı ve kokuşmuşlar olduğunuzu daha net beyan ederiz.
sana güzel bir gandhi sözü ile veda edeyim;
"iktidardan** uzak durun, iktidar insanı kokuşturur." bu cümleyi her gün okursan hayatını da gözden geçirirsen sen ve senin gibilerin konumlandığı yeri anlarsın umarım.
halen daha seçimler herkes için kaybetme seçimi diyor 2023 için, kan akabilir diyor.
bu karaktersizlerin söylediğinin 1/10'unu biz yazsak bir yerde neler olur neler.
tam bir provakatör.
-ulan neyi kaybedeceğiz?
euro olmuş 10+ tl, usd olmuş neredeyse 9 tl, onlarca üniversite var hepsi çöp, hocaları da çöp. ortalama ve iyi okullardan mezun olanlar hariç gençler işsiz, millet evine 3 çeşit meyve alamıyor, son 2 yılda gerçek enflasyon en az %40 olmuş.
üreten insanlar özellikle hayalleri olan gençler yurtdışına gidiyor, emekliler geçinemiyor bile.
neyi kaybedecek bu insanlar söyle bakalım? daha da kötü olacak bir hayatı mı, yıllardır alınan vergileriyle kendilerine zaten dönmeyen hizmetleri mi, adaleti mi, hukuku mu, neyi kim kaybedecek bir söyle de bilelim ya da yandaşların zaten elde ettiği, asla haklarıyla ulaşamayacakları köşeleri mi? neyi??
insanlar umutsuz, umutsuz nagehan, artık bu aptal saptal söylemleri bırakın da sırça köşklerinizden inin, hoş sizden öyle bir şey beklemiyoruz, beklemiyor insanlar da bari bizi aptal yerine koymayın ve insanları da ayrıştırmayın.
insanın aklıyla bu kadar dalga geçilir be, yuhhh!
nagehan sizin gibi güce, erke tapan her kim varsa toz zerresi gibi yok olacaksınız, adınız bile duyulmayacak merak etme.
ülkenin güzelliğini hakeden dürüst vatansever vatandaşları, insan gibi yaşamı hakeden güzel insanları için bir sınav vardı ama o da bitecek.
umarım kocişinle beraber burada kalmaya devam edersiniz seçimlerden sonra da, biz de sizin 15 yıldır söylediklerinizi ve mevcut memleketin durumunu kayıtlardan suratınıza suratınıza çarpar ve ne menem birer yalancı ve kokuşmuşlar olduğunuzu daha net beyan ederiz.
sana güzel bir gandhi sözü ile veda edeyim;
"iktidardan** uzak durun, iktidar insanı kokuşturur." bu cümleyi her gün okursan hayatını da gözden geçirirsen sen ve senin gibilerin konumlandığı yeri anlarsın umarım.
devamını gör...
insan neyle yaşar
tolstoy'un geçenlerde okuyup bitirdiğim, küçük hikayelerden oluşan kitabı.
kitap yukarıda da söylendiği gibi bir nevi tasavvufi bir eser. rus edebiyatı'nın değerli yazarlarından olan tolstoy'un insanın hayata ne ile tutunacağını, insana iç huzur verenin ne olduğunu anlattığı kitap; son bölümdeki hikayeyle beni çok etkiledi açıkçası.
günümüz insanının da içinden geçen toprak mevzusunu beklenen sonla bitirmesi yazara olan saygımı arttırdı diyebilirim. bir de soruyu sevgi diye cevaplandırmak kitabın başucu eserim olmasını sağladı. daha önce burada da üstten bahsetmiştim; ben de insanın ancak sevgiyle yaşama tutunacağına inanıyorum. sevgiye küsmeyerek, yorulunca dinlenerek ve en önemlisi sürekli "vardır elbet bir çıkılacak yok" mantığıyla hareket ederek yaşamazsa kişi hayat çekilmez oluyor bir yerden sonra.
velhasıl yanımdan ayırmayacağım, en az ermiş kadar sevdiğim bir şaheserdir kendisi.
birkaç alıntı;
"ve tüm insanlar kendi iyiliklerini düşünerek değil, içlerindeki sevgiyle yaşarlar."
"belki de adam yokluktan ölüyordur. sen ise korkup ondan kaçıyorsun. hırsızlardan korkacak kadar zengin misin yoksa?"
"insanlar arasında fikir ayrılıklarına ve hatalara neden olan şey kibirdir."
kitap yukarıda da söylendiği gibi bir nevi tasavvufi bir eser. rus edebiyatı'nın değerli yazarlarından olan tolstoy'un insanın hayata ne ile tutunacağını, insana iç huzur verenin ne olduğunu anlattığı kitap; son bölümdeki hikayeyle beni çok etkiledi açıkçası.
günümüz insanının da içinden geçen toprak mevzusunu beklenen sonla bitirmesi yazara olan saygımı arttırdı diyebilirim. bir de soruyu sevgi diye cevaplandırmak kitabın başucu eserim olmasını sağladı. daha önce burada da üstten bahsetmiştim; ben de insanın ancak sevgiyle yaşama tutunacağına inanıyorum. sevgiye küsmeyerek, yorulunca dinlenerek ve en önemlisi sürekli "vardır elbet bir çıkılacak yok" mantığıyla hareket ederek yaşamazsa kişi hayat çekilmez oluyor bir yerden sonra.
velhasıl yanımdan ayırmayacağım, en az ermiş kadar sevdiğim bir şaheserdir kendisi.
birkaç alıntı;
"ve tüm insanlar kendi iyiliklerini düşünerek değil, içlerindeki sevgiyle yaşarlar."
"belki de adam yokluktan ölüyordur. sen ise korkup ondan kaçıyorsun. hırsızlardan korkacak kadar zengin misin yoksa?"
"insanlar arasında fikir ayrılıklarına ve hatalara neden olan şey kibirdir."
devamını gör...
yemek yapmak
severek yemek yapınca tadından yenmiyor. yemek yapmak, bana terapi gibi geliyor, çok seviyorum. * bugün yeşil mercimek, kabak ve havuç kızartması üzerine sarımsaklı yoğurt, karışık yeşil salata ile makarna yaptım. eşim de "yemekler, muhteşem olmuş, elinin lezzeti var" dedi. afiyet olsun, elime sağlık. *
devamını gör...
tanışmak istenen ölmüş yazarlar
hz. muhammed. umarım linç yemem.
devamını gör...
coronavirüs'e yakalanmamış sözlük yazarları
eminim evde oturarak kapan tek yazar benimdir. evde en az birkaç kisi birden hastalanıyor gibi olduysa mutlaka durumdan şüphelenin dostlar. özel hastanedeki doktorlar da sizi yaniltabiliyor.
ben ve kardesim bogaz ağrısı nedeni ile gittik ve enfeksiyon oldugunu ve covid testine gerek kalmadığını belirtti. aldik ilaclarimizi ama dört gun geçti iyilesme yok. bu arada dort gunde kardesim iyi oldu ben ise asiri halsizdim ve yataktan kalkamadim. ateş, oksuruk yok ama.
tekrar gittik bu sefer igne verdi bi kac gun de rahatlamaya basladim. fakat garip bir sekilde gözümde batmalar olmaya basladi ve konjuktivitten (covid belirtisi) suphelendim, acaba covid miyim diye telaşlanirken annem de bu durumdan nasibini aldi. aşırı vücut agrilariyla hastaneye gitti ve test yapildi. annemin pozitif oldugunu öğrenince bize de test yaptilar ki burada arkadaslar arayan ekiplere temasliysaniz sizede test yaptırmaları konusunda israr edin.
biz ayni evde aynı ortamda bulunsakta babam ve kardesim negatif çıktı. viral yoğunluğu yüksek olmadıkları icin her vaka pozitif çıkmıyor.
verdikleri ilaçlarda cok masum değil. bir tanesi kardiyotoksik, kullanmadim bile. diğeri ( hani su ilk gun 8 tane alinan ) de eritrosit miktarini dusuruyor , karaciğer enzimlerinin yapimini arttirip pihtilasmaya neden olabiliyor. yan etkilerini internette bulabilirsiniz.
demem o ki gerek izolasyonu gerek hastalığı semptomlari derken sıkıntılı bir surec. biz atlattik cok sukur. umarim sizlerde yakalanmazsiniz ve ya cok kolay atlatirsiniz. sevgilerle
ben ve kardesim bogaz ağrısı nedeni ile gittik ve enfeksiyon oldugunu ve covid testine gerek kalmadığını belirtti. aldik ilaclarimizi ama dört gun geçti iyilesme yok. bu arada dort gunde kardesim iyi oldu ben ise asiri halsizdim ve yataktan kalkamadim. ateş, oksuruk yok ama.
tekrar gittik bu sefer igne verdi bi kac gun de rahatlamaya basladim. fakat garip bir sekilde gözümde batmalar olmaya basladi ve konjuktivitten (covid belirtisi) suphelendim, acaba covid miyim diye telaşlanirken annem de bu durumdan nasibini aldi. aşırı vücut agrilariyla hastaneye gitti ve test yapildi. annemin pozitif oldugunu öğrenince bize de test yaptilar ki burada arkadaslar arayan ekiplere temasliysaniz sizede test yaptırmaları konusunda israr edin.
biz ayni evde aynı ortamda bulunsakta babam ve kardesim negatif çıktı. viral yoğunluğu yüksek olmadıkları icin her vaka pozitif çıkmıyor.
verdikleri ilaçlarda cok masum değil. bir tanesi kardiyotoksik, kullanmadim bile. diğeri ( hani su ilk gun 8 tane alinan ) de eritrosit miktarini dusuruyor , karaciğer enzimlerinin yapimini arttirip pihtilasmaya neden olabiliyor. yan etkilerini internette bulabilirsiniz.
demem o ki gerek izolasyonu gerek hastalığı semptomlari derken sıkıntılı bir surec. biz atlattik cok sukur. umarim sizlerde yakalanmazsiniz ve ya cok kolay atlatirsiniz. sevgilerle
devamını gör...
yaş ilerledikçe azalan şeyler
hayaller ve beklentiler
devamını gör...
öğrenciler için kaliteli web siteleri
1- türkçeyaz: okuduğunuz veya yazdığınız bir metni yazım hatası yönünden inceleyebilirsiniz.
buradan
2-google keep: not tutmanın web hali. ayrıca google chrome uzantısı mevcut. baya işe yarıyor.
buradan
3-google scholar
buradan
4-microsoft academic
buradan
5- researchgate
buradan
6- virtual learning resources center
buradan
konuyla ilgili güzel bir yazı yazılmış göz atmak için.
buradan
2-google keep: not tutmanın web hali. ayrıca google chrome uzantısı mevcut. baya işe yarıyor.
buradan
3-google scholar
buradan
4-microsoft academic
buradan
5- researchgate
buradan
6- virtual learning resources center
buradan
konuyla ilgili güzel bir yazı yazılmış göz atmak için.
devamını gör...
normal sözlük'ün reklamsız olması
şimdilik öyle olandır. tutulmaya ve duyulmaya başladığında reklam da alacaktır. he bu kötü mü? gözümüzü kanatmadıkları sürece bence değil emeklerinin de bir bedeli olmuş olur.
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
ey, benim iyimser hallerim!
çabuk aldanışlarım..
hep inanışlarım…
alttan alışlarım
hatayı hep kendimde buluşlarım…
değmeyecekleri kafaya takışlarım…
yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım…
herkesi, insan yerine koyuşlarım…
hepinize elveda!
artık ben hiç kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım!…
-nazım hikmet ran-
çabuk aldanışlarım..
hep inanışlarım…
alttan alışlarım
hatayı hep kendimde buluşlarım…
değmeyecekleri kafaya takışlarım…
yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım…
herkesi, insan yerine koyuşlarım…
hepinize elveda!
artık ben hiç kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım!…
-nazım hikmet ran-
devamını gör...
mutlu olunabilir mi sorunsalı
temelde belki de insanlık tarihi boyunca mutluluğun üç şekilde sağlanabileceği varsayılmıştır. ilki haz, ikincisi statü, üçüncüsüyse bilgelik yani erdem. *
fakat bütünsel olarak mutluluk kavramı bu üç kategori üzerinden mi değerlendirilmelidir? bugün üzerine düşündüm. 5 litrelik şişemden su içiyordum ve dışarıda yağan karı seyrediyordum. aylaklığım tuttu ve düşünmeye başladım. sanki bir şey ifade edecekmiş gibi. eh, insan acı çektikçe düşünesi; düşünesi geldikçe acı çekesi gelir. kim demiş bunu? ben dedim. kendi kendime aforizma üretip şarabımı yudumluyorum. sonra da gece yastığıma gömülüp ağlıyorum. şaka. *
elbette 21. yüzyılda mutluluk konusunu bu şekilde neredeyse tek bir boyuttan inceleyemeyiz. rönesansa kadar uzattığımızda bu antik zinciri, karşımıza yepyeni kavramlar çıkıyor: yalnızlık gibi. fakat yalnızlık kavramını da gelişen "fikir" dünyasında mutluluk kavramının bir somutlaması olarak görebiliriz. yani sanırım. neticede yalnız insan içten içe mutsuzdur. fakat mutsuz insan yalnız olmayabilir. bu mutluluk kavramı, mutluluktan ne beklediğimize göre değişir. şimdiki zamandaysa ne haz ne statü ne de erdem bizleri kurtarıyor. halen içten içe yalnızlık hissediyoruz. elbette bu yalnızlığı "kişisel gelişim çağı" lafzı altında nitelendirmeyi çok isterdim. lakin herkes için böyle değil bu konu... sıradanlık ve sıra dışılık söz konusu halen de. petersburg’da netleşen bu kavramı belki de halen iliklerimize kadar hissetme cüretinde bulunabiliyoruz. ama acının felsefesine girmeyeceğim. konumuza dönelim.
şimdi efendim, sıradanlık sıra dışılık mevzusu konu dışı kalır biraz ama hepimiz bir yandan farkındayız bazı insanların "basit" olarak adlandırılabileceğini. örneğin, herhangi bir adamı düşünün. gidip soruyorsun: sıradanlık ve sıra dışılık ile ilgili ne düşünüyorsunuz? o da pala bıyıklarının altından "nani?!" gibi bir tepki veriyor. tabii türkiye'deyiz, şaşırıyor. çünkü o ekmek derdinde bir dönerci. ne yapsın allasen senin felsefeni? eh, ihtiyaçlar hiyerarşisinde de felsefenin konumu belli. neticede felsefe için tembellik gerekir. sonra dönüp kendine dersin, "hmm, demek sıradanmış."
fakat elbette bu önerme kendi içinde hatalı. şartlar eş olmadığı sürece sıradanlık nitelemesi yapmak doğru olmaz. senin elindeki şartın yüzlerce misli başkasındadır örneğin ve türkiye'de bir üniversitede okuyacağına çoktan okulunu bitirmiş ve evinde yazıp çiziyordur. her neyse.
velev ki bu kişi dönerciyle konuşmasından sonra eve döndü. ve içten içe acıdı kendi yalnızlığına. neden? komik bir durum mu? bana kalırsa evet. ama aslında bu kişi haklı da. kişisel gelişim çağı adı altında nietzscheler, goetheler, shakespeareler yutmuş. bir nevi nihilizm limanına uğramış da oradan ayrılıp nietzsche'ye layık olmuş. fakat mutsuz.... hep schopenhauer okuduğu için. neyden bahsediyordum konu epey dağıldı ama işte bu kişi mutsuz. aynı zamanda yalnızlığını paylaşamadığı için de mutsuz.
bu kişi hazzı da statüyü de erdemi de kendince yaşıyor ve doyumu sağlıyor olsun. ki böyle insanlar var elbet. mesela ben. * fakat yine de bu tarz bir varoluşsal portre çizen kişi niçin içten içe bir bulantı içerisinde olsun? cevap az önce söylediğimiz bir kelimede yatıyor: yalnızlık.
artık yalnız olmama denen bir kategori de var. yani benim fikrim bu. dediğim gibi, yağan karı izlerken su içiyordum da düşündüm. şimdi bu yazdıklarım sadece düşüncelerimin birer yansıması... af buyurunuz. herhangi bir şeyi kanıtlama derdinde değilim. yeni bir şey söyleme derdinde de değilim. sadece, yalnızlık işte... anlatası geliyor insanın... swh
kişisel olarak gelişip ari insan formuna kavuşmuş insan artık yalnız. ötekileşiyor ve kendini içten içe bir mutlulukla paylaşmıyor. yapayalnız. çünkü toplum onu anlamıyor, o sokrates'in erdemine ulaştı, kirene okulu'ndan geçip hazza kavuştu, sofistlerle vakit geçirdi ve statünün bencil doğasını kavradı, belki bir retorik ustası oldu! "o halde sorun ne?" diye düşündü.
sorun, gerçek hazzın gerçek statünün ve gerçek erdemin yalnızlıkta gizli olup olmamasıyla alakalıydı belki de. logoterapiyle ilgilendi ve akıl danıştı psikanalistlere. artık acısını özümsüyordu, yaratıyordu da, şimdiyse aşık olmalı, sevmeliydi!
fakat yalnızlık böyle mi geçer gerçekte? yani insan böyle mi mutlu olur? tek başına kalmayarak? önemli olan yalnız kalmamak mıdır fiziksel olarak? hayır elbette. önemli olan içten içe paylaşılan derin bir hüzündür belki de! derin bir soğukluktur! buz gibi bir katmandan sızan ışık huzmesidir! işte böylece insan yalnızlıktan uzaklaşabilir. acısını paylaşır, en sonunda ortadan kaldırır. artık yalnız değildir.
artık mutludur. içten içe nefret ettiği bu sıradanlığın yüceltilmiş olduğu dünya, artık gözünde bir hiçtir. yastığına huzurla gömülür ve güler yüzle uykuya dalar. *
fakat insan doğası böyle midir gerçekten? bu kadar mı tragedyamız? dramaturjik anlatıma ne oldu? özünde insan doğasıdır belki de trajik olan. bu, insan aklıyla aşılamaz mı? akıl, doğaya karşı. akıl, tanrı'ya karşı vs. vs. insan kendi kurtuluşu için evrensel doğa yasalarına, kişisel çıkarına, belki tanrı'ya karşı çıkamaz mı? yalnızlığına karşı çıkamaz mı? cevabı muhtemelen içimizde taşıyoruz!..
herkes ister mutlu olmayı. fakat böyle bir zamanda, böyle bir çağda insanın daha fazla düşünmesi gerek üzerine. kurtuluş yolu nedir? var mıdır? gerekli midi? tabii bunu sıradanlık sıra dışılık bağlamında yapmalıdır. yoksa mutluluk insanı tatmin etmeyecektir. nihayetinde herkesin istediği şey mutluluktur. buna ulaşmanın farklı yollarını buluruz kendimizce. fakat derinden, yoğun bir ateşin parlamasına karşı koymayız. ateş her bir yanımızı sarar. hep olduğu gibi. sonra onunla ne yapmamız gerektiğini düşünürüz: riske atarız bir nevi, kumar oynarız zihnimizle. korkar ama deneriz. korkar ama denemeyiz. herkes gibi. sonunda gömülürüz bir şekilde toprağa, ateş bizi yakarken duyarız ruhumuzun sesini. hiç önemi var mıydı bütün bunların?
fakat bütünsel olarak mutluluk kavramı bu üç kategori üzerinden mi değerlendirilmelidir? bugün üzerine düşündüm. 5 litrelik şişemden su içiyordum ve dışarıda yağan karı seyrediyordum. aylaklığım tuttu ve düşünmeye başladım. sanki bir şey ifade edecekmiş gibi. eh, insan acı çektikçe düşünesi; düşünesi geldikçe acı çekesi gelir. kim demiş bunu? ben dedim. kendi kendime aforizma üretip şarabımı yudumluyorum. sonra da gece yastığıma gömülüp ağlıyorum. şaka. *
elbette 21. yüzyılda mutluluk konusunu bu şekilde neredeyse tek bir boyuttan inceleyemeyiz. rönesansa kadar uzattığımızda bu antik zinciri, karşımıza yepyeni kavramlar çıkıyor: yalnızlık gibi. fakat yalnızlık kavramını da gelişen "fikir" dünyasında mutluluk kavramının bir somutlaması olarak görebiliriz. yani sanırım. neticede yalnız insan içten içe mutsuzdur. fakat mutsuz insan yalnız olmayabilir. bu mutluluk kavramı, mutluluktan ne beklediğimize göre değişir. şimdiki zamandaysa ne haz ne statü ne de erdem bizleri kurtarıyor. halen içten içe yalnızlık hissediyoruz. elbette bu yalnızlığı "kişisel gelişim çağı" lafzı altında nitelendirmeyi çok isterdim. lakin herkes için böyle değil bu konu... sıradanlık ve sıra dışılık söz konusu halen de. petersburg’da netleşen bu kavramı belki de halen iliklerimize kadar hissetme cüretinde bulunabiliyoruz. ama acının felsefesine girmeyeceğim. konumuza dönelim.
şimdi efendim, sıradanlık sıra dışılık mevzusu konu dışı kalır biraz ama hepimiz bir yandan farkındayız bazı insanların "basit" olarak adlandırılabileceğini. örneğin, herhangi bir adamı düşünün. gidip soruyorsun: sıradanlık ve sıra dışılık ile ilgili ne düşünüyorsunuz? o da pala bıyıklarının altından "nani?!" gibi bir tepki veriyor. tabii türkiye'deyiz, şaşırıyor. çünkü o ekmek derdinde bir dönerci. ne yapsın allasen senin felsefeni? eh, ihtiyaçlar hiyerarşisinde de felsefenin konumu belli. neticede felsefe için tembellik gerekir. sonra dönüp kendine dersin, "hmm, demek sıradanmış."
fakat elbette bu önerme kendi içinde hatalı. şartlar eş olmadığı sürece sıradanlık nitelemesi yapmak doğru olmaz. senin elindeki şartın yüzlerce misli başkasındadır örneğin ve türkiye'de bir üniversitede okuyacağına çoktan okulunu bitirmiş ve evinde yazıp çiziyordur. her neyse.
velev ki bu kişi dönerciyle konuşmasından sonra eve döndü. ve içten içe acıdı kendi yalnızlığına. neden? komik bir durum mu? bana kalırsa evet. ama aslında bu kişi haklı da. kişisel gelişim çağı adı altında nietzscheler, goetheler, shakespeareler yutmuş. bir nevi nihilizm limanına uğramış da oradan ayrılıp nietzsche'ye layık olmuş. fakat mutsuz.... hep schopenhauer okuduğu için. neyden bahsediyordum konu epey dağıldı ama işte bu kişi mutsuz. aynı zamanda yalnızlığını paylaşamadığı için de mutsuz.
bu kişi hazzı da statüyü de erdemi de kendince yaşıyor ve doyumu sağlıyor olsun. ki böyle insanlar var elbet. mesela ben. * fakat yine de bu tarz bir varoluşsal portre çizen kişi niçin içten içe bir bulantı içerisinde olsun? cevap az önce söylediğimiz bir kelimede yatıyor: yalnızlık.
artık yalnız olmama denen bir kategori de var. yani benim fikrim bu. dediğim gibi, yağan karı izlerken su içiyordum da düşündüm. şimdi bu yazdıklarım sadece düşüncelerimin birer yansıması... af buyurunuz. herhangi bir şeyi kanıtlama derdinde değilim. yeni bir şey söyleme derdinde de değilim. sadece, yalnızlık işte... anlatası geliyor insanın... swh
kişisel olarak gelişip ari insan formuna kavuşmuş insan artık yalnız. ötekileşiyor ve kendini içten içe bir mutlulukla paylaşmıyor. yapayalnız. çünkü toplum onu anlamıyor, o sokrates'in erdemine ulaştı, kirene okulu'ndan geçip hazza kavuştu, sofistlerle vakit geçirdi ve statünün bencil doğasını kavradı, belki bir retorik ustası oldu! "o halde sorun ne?" diye düşündü.
sorun, gerçek hazzın gerçek statünün ve gerçek erdemin yalnızlıkta gizli olup olmamasıyla alakalıydı belki de. logoterapiyle ilgilendi ve akıl danıştı psikanalistlere. artık acısını özümsüyordu, yaratıyordu da, şimdiyse aşık olmalı, sevmeliydi!
fakat yalnızlık böyle mi geçer gerçekte? yani insan böyle mi mutlu olur? tek başına kalmayarak? önemli olan yalnız kalmamak mıdır fiziksel olarak? hayır elbette. önemli olan içten içe paylaşılan derin bir hüzündür belki de! derin bir soğukluktur! buz gibi bir katmandan sızan ışık huzmesidir! işte böylece insan yalnızlıktan uzaklaşabilir. acısını paylaşır, en sonunda ortadan kaldırır. artık yalnız değildir.
artık mutludur. içten içe nefret ettiği bu sıradanlığın yüceltilmiş olduğu dünya, artık gözünde bir hiçtir. yastığına huzurla gömülür ve güler yüzle uykuya dalar. *
fakat insan doğası böyle midir gerçekten? bu kadar mı tragedyamız? dramaturjik anlatıma ne oldu? özünde insan doğasıdır belki de trajik olan. bu, insan aklıyla aşılamaz mı? akıl, doğaya karşı. akıl, tanrı'ya karşı vs. vs. insan kendi kurtuluşu için evrensel doğa yasalarına, kişisel çıkarına, belki tanrı'ya karşı çıkamaz mı? yalnızlığına karşı çıkamaz mı? cevabı muhtemelen içimizde taşıyoruz!..
herkes ister mutlu olmayı. fakat böyle bir zamanda, böyle bir çağda insanın daha fazla düşünmesi gerek üzerine. kurtuluş yolu nedir? var mıdır? gerekli midi? tabii bunu sıradanlık sıra dışılık bağlamında yapmalıdır. yoksa mutluluk insanı tatmin etmeyecektir. nihayetinde herkesin istediği şey mutluluktur. buna ulaşmanın farklı yollarını buluruz kendimizce. fakat derinden, yoğun bir ateşin parlamasına karşı koymayız. ateş her bir yanımızı sarar. hep olduğu gibi. sonra onunla ne yapmamız gerektiğini düşünürüz: riske atarız bir nevi, kumar oynarız zihnimizle. korkar ama deneriz. korkar ama denemeyiz. herkes gibi. sonunda gömülürüz bir şekilde toprağa, ateş bizi yakarken duyarız ruhumuzun sesini. hiç önemi var mıydı bütün bunların?
devamını gör...
