yolda yürürken yaşanan garip durumlar
levhaya kafa atmak.
liseye gittiğim dönemde, yine bir gün servisten inmiş eve doğru yürüyordum. her gün geçtiğim kaldırımın yani 47291 kere geçmiş olduğum kaldırımın tam ortasına, benim boyutumda bir levha dikmişler. sabah geçtiğimde bile yoktu. çevre düzenlemesi bugün olduğundan çok daha kötüydü tabi, kulağımda kulaklık, şarkıyı mırıldanarak yürüyorum. kişisel bir kusurum vardır, bakan körlerdenim
bir an bir darbe yedim, çizgi filmlerde karakterlerin kafasında uçuşan kuşlar uçuştu kafamda ve yere düştüm. eczanede çalışan kalfa, kapıda sigara içiyordu, o koştu geldi, berber çırağı geldi biri sağ kolumdan biri sol kolumdan çekip kaldırdılar beni, sağolsunlar. ben neye uğradığımı şaşırıp, bir süre levhaya baktım ve dönüp “ abi bunu buraya neden koymuşlar ki?, yolun ortasına levha mi konulur?” sorusunu sordum. bana ne cevap verdiklerini hatırlamıyorum. 1 hafta sonra o levha oradan kaldırıldı. sanırım tek kurban ben değildim. memlekete gidince berber çırağına bunu soracağım, çok komik kafa kazalarına şahit olmuştur, muhakkak.
liseye gittiğim dönemde, yine bir gün servisten inmiş eve doğru yürüyordum. her gün geçtiğim kaldırımın yani 47291 kere geçmiş olduğum kaldırımın tam ortasına, benim boyutumda bir levha dikmişler. sabah geçtiğimde bile yoktu. çevre düzenlemesi bugün olduğundan çok daha kötüydü tabi, kulağımda kulaklık, şarkıyı mırıldanarak yürüyorum. kişisel bir kusurum vardır, bakan körlerdenim
bir an bir darbe yedim, çizgi filmlerde karakterlerin kafasında uçuşan kuşlar uçuştu kafamda ve yere düştüm. eczanede çalışan kalfa, kapıda sigara içiyordu, o koştu geldi, berber çırağı geldi biri sağ kolumdan biri sol kolumdan çekip kaldırdılar beni, sağolsunlar. ben neye uğradığımı şaşırıp, bir süre levhaya baktım ve dönüp “ abi bunu buraya neden koymuşlar ki?, yolun ortasına levha mi konulur?” sorusunu sordum. bana ne cevap verdiklerini hatırlamıyorum. 1 hafta sonra o levha oradan kaldırıldı. sanırım tek kurban ben değildim. memlekete gidince berber çırağına bunu soracağım, çok komik kafa kazalarına şahit olmuştur, muhakkak.
devamını gör...
en iyi arkadaşa aşık olmak
karşılıklıysa dünyanın en iyi, en ideal ilişkisi; tek taraflıysa dünyanın en boktan duygu durumu ortaya çıkacaktır.
devamını gör...
felsefecilerin araba arkası yazıları
bize birkaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!
george bernard shaw sözünü araba arkası yazısı yapmak.*
george bernard shaw sözünü araba arkası yazısı yapmak.*
devamını gör...
psg
polisomnografi olarak kısaltmasını beklerken bir yazarımız fransız futbol kulübü demiş.
polisomnografi ise uyku çekimi olarak bilinmektedir. genel olarak nöroloji teknikerlerinin yaptığı çekimlerdir. huzursuz bacak sendromları ,uyku,apne,horlama ve uykusuzluk veya çok uyuma durumlarının tanısında büyük rol oynamaktadır.
polisomnografi ise uyku çekimi olarak bilinmektedir. genel olarak nöroloji teknikerlerinin yaptığı çekimlerdir. huzursuz bacak sendromları ,uyku,apne,horlama ve uykusuzluk veya çok uyuma durumlarının tanısında büyük rol oynamaktadır.
devamını gör...
eşi öldüğü için yas tutan kuğu
abdülhak hamit'in bile yası, eşinin cenazesinde bir kadınla tanışana kadardı. kuğuya gerçekten üzüldüm, sadakati ve hayvanlığı örnek alınası.
devamını gör...
gelen mülteciler suriyeli ya da afgan değil de rus olsaydı
mültecileri, potansiyel eş/sevgili/seks aracı olarak gören zihniyetlerin açtığı başlık. çünkü hayata tüm bakış açıları bununla sınırlı.
bu insanlara uzun uzun; eğitimsizliklerini, suç potansiyellerini, ileride beka sorununa sebep olabileceklerini, vergilerimizin bunları beslemek için harcanmasını, nüfus artışıyla dolaylı yoldan kira/ev fiyatları başta olmak üzere başta olmak üzere tüm gıda ve giyim/ayakkabı gibi birincil ihtiyaçlarınızın fiyatlarının dahi artmasını anlatmaya çalışmayın.
çünkü hep 50 liralık alıyorlar, onlar için değişen birşey yok.
bu insanlara uzun uzun; eğitimsizliklerini, suç potansiyellerini, ileride beka sorununa sebep olabileceklerini, vergilerimizin bunları beslemek için harcanmasını, nüfus artışıyla dolaylı yoldan kira/ev fiyatları başta olmak üzere başta olmak üzere tüm gıda ve giyim/ayakkabı gibi birincil ihtiyaçlarınızın fiyatlarının dahi artmasını anlatmaya çalışmayın.
çünkü hep 50 liralık alıyorlar, onlar için değişen birşey yok.
devamını gör...
enflasyon
tüik verilerine göre şubat 2021 de yıllık bazda % 15.61 açıklanmıştır. çalışanların zam oranları genelde buna göre şekillenir, zam dönemlerinde nasıl yapıyorlarsa genelde düşer.
ülkemizde hissedilen enflasyon oranı şuan % 40, %50 nin üzerindedir.
enflasyonunun olmadığı bir dönem yaşanmış, bizler malesef görememişiz ama öyle bir dönem varmış merak edenler için paylaşmak isterim.
cumhuriyet tarihimizde "0" enflasyonlu yılların sadece atatürk döneminde yaşandığını biliyor muydunuz?
".....öyle ki, enflasyonsuz para politikası cumhuriyet tarihinde sadece atatürk zamanında uygulanabilmiştir. ismet inönü'nün şu sözleri çok enteresandır:
"hükümet olarak yılda iki kez ödeme yapamayacak duruma düştüğümüz olurdu. gider konuşurdum. birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. bir defa bile "evet" dedirtemedim".
türkiye cumhuriyeti'nde enflasyon problemi atatürk'ün vefatıyla başlamış ve bir daha da durdurulamamıştır.
sonuç olarak türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunda enflasyonun yeri olmamıştır. atatürk her zaman para değerinin istikrarına büyük önem vermiş, istiklal savaşı'nın en zor günlerinde bile tedavüle yeni para çıkarmamıştır.
atatürk'ün sıkı para politikası anlayışı cumhuriyetin kurulmasından sonra da devam etmiş, atatürk döneminde türkiye cumhuriyeti'nde karşılıksız para basılmamıştır. ...
(atatürk'ün ekonomi politikası- doç. dr. hasan sabır)
#atatürk #mustafakemal
ülkemizde hissedilen enflasyon oranı şuan % 40, %50 nin üzerindedir.
enflasyonunun olmadığı bir dönem yaşanmış, bizler malesef görememişiz ama öyle bir dönem varmış merak edenler için paylaşmak isterim.
cumhuriyet tarihimizde "0" enflasyonlu yılların sadece atatürk döneminde yaşandığını biliyor muydunuz?
".....öyle ki, enflasyonsuz para politikası cumhuriyet tarihinde sadece atatürk zamanında uygulanabilmiştir. ismet inönü'nün şu sözleri çok enteresandır:
"hükümet olarak yılda iki kez ödeme yapamayacak duruma düştüğümüz olurdu. gider konuşurdum. birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. bir defa bile "evet" dedirtemedim".
türkiye cumhuriyeti'nde enflasyon problemi atatürk'ün vefatıyla başlamış ve bir daha da durdurulamamıştır.
sonuç olarak türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunda enflasyonun yeri olmamıştır. atatürk her zaman para değerinin istikrarına büyük önem vermiş, istiklal savaşı'nın en zor günlerinde bile tedavüle yeni para çıkarmamıştır.
atatürk'ün sıkı para politikası anlayışı cumhuriyetin kurulmasından sonra da devam etmiş, atatürk döneminde türkiye cumhuriyeti'nde karşılıksız para basılmamıştır. ...
(atatürk'ün ekonomi politikası- doç. dr. hasan sabır)
#atatürk #mustafakemal
devamını gör...
peynirli doritos kokusunun ayak kokusuna benzemesi
başlık biraz ters olmuş gibi. kimse ayak kokusu aldığında doritosa benziyor demez sanki ama doritos kokusunu aldığında ayak kokusuna benziyor diyebilir.
devamını gör...
en sevilen nazım hikmet ran şiiri
nereden gelip nereye gidiyoruz
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
krematoryum, krematoryum, krematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni...
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni...
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum:
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
kaynak: nazım hikmet tüm şiirleri, yky
genco erkal'ın güzel sesiyle
doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
krematoryum, krematoryum, krematoryum.
bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.
bir şehir vardı.
yeller eser yerinde.
beş şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yüz şehir vardı.
yeller eser yerinde.
yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
pencerende bir sokak bulvarlı.
odan sıcak.
ak yastıkta üzüm karası saçlar.
adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
eller kalmayacak.
negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni...
batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
ölmek istemiyorum,
doğuya götürmeyin beni...
bırakmayın beni burda,
götürün bir yerlere.
ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
o bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden.
tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
hürriyet hepimize yetmiyor.
hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
kitap hepimize yetebilir.
ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.
tanrı ellerimizdir,
tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
insanlar sizi çağırıyorum:
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
kaynak: nazım hikmet tüm şiirleri, yky
genco erkal'ın güzel sesiyle
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
victor hugo hiç görmemesine rağmen izmir için la captive diye bir şiir yazmıştır.
la captive
si je n'étais captive,
j'aimerais ce pays,
et cette mer plaintive,
et ces champs de maïs,
et ces astres sans nombre,
si le long du mur sombre
n'étincelait dans l'ombre
le sabre des spahis.
je ne suis point tartare
pour qu'un eunuque noir
m'accorde ma guitare,
me tienne mon miroir.
bien loin de ces sodomes,
au pays dont nous sommes,
avec les jeunes hommes
on peut parler le soir.
pourtant j'aime une rive
où jamais des hivers
le souffle froid n'arrive
par les vitraux ouverts,
l'été, la pluie est chaude,
l'insecte vert qui rôde
luit, vivante émeraude,
sous les brins d'herbe verts.
smyrne est une princesse
avec son beau chapel ;
l'heureux printemps sans cesse
répond à son appel,
et, comme un riant groupe
de fleurs dans une coupe,
dans ses mers se découpe
plus d'un frais archipel.
j'aime ces tours vermeilles,
ces drapeaux triomphants,
ces maisons d'or, pareilles
a des jouets d'enfants ;
j'aime, pour mes pensées
plus mollement bercées,
ces tentes balancées
au dos des éléphants.
dans ce palais de fées,
mon coeur, plein de concerts,
croit, aux voix étouffées
qui viennent des déserts,
entendre les génies
mêler les harmonies
des chansons infinies
qu'ils chantent dans les airs !
j'aime de ces contrées
les doux parfums brûlants,
sur les vitres dorées
les feuillages tremblants,
l'eau que la source épanche
sous le palmier qui penche,
et la cigogne blanche
sur les minarets blancs.
j'aime en un lit de mousses
dire un air espagnol,
quand mes compagnes douces,
du pied rasant le sol,
légion vagabonde
où le sourire abonde,
font tournoyer leur ronde
sous un rond parasol.
mais surtout, quand la brise
me touche en voltigeant,
la nuit j'aime être assise,
etre assise en songeant,
l'oeil sur la mer profonde,
tandis que, pâle et blonde,
la lune ouvre dans l'onde
son éventail d'argent.
la captive
si je n'étais captive,
j'aimerais ce pays,
et cette mer plaintive,
et ces champs de maïs,
et ces astres sans nombre,
si le long du mur sombre
n'étincelait dans l'ombre
le sabre des spahis.
je ne suis point tartare
pour qu'un eunuque noir
m'accorde ma guitare,
me tienne mon miroir.
bien loin de ces sodomes,
au pays dont nous sommes,
avec les jeunes hommes
on peut parler le soir.
pourtant j'aime une rive
où jamais des hivers
le souffle froid n'arrive
par les vitraux ouverts,
l'été, la pluie est chaude,
l'insecte vert qui rôde
luit, vivante émeraude,
sous les brins d'herbe verts.
smyrne est une princesse
avec son beau chapel ;
l'heureux printemps sans cesse
répond à son appel,
et, comme un riant groupe
de fleurs dans une coupe,
dans ses mers se découpe
plus d'un frais archipel.
j'aime ces tours vermeilles,
ces drapeaux triomphants,
ces maisons d'or, pareilles
a des jouets d'enfants ;
j'aime, pour mes pensées
plus mollement bercées,
ces tentes balancées
au dos des éléphants.
dans ce palais de fées,
mon coeur, plein de concerts,
croit, aux voix étouffées
qui viennent des déserts,
entendre les génies
mêler les harmonies
des chansons infinies
qu'ils chantent dans les airs !
j'aime de ces contrées
les doux parfums brûlants,
sur les vitres dorées
les feuillages tremblants,
l'eau que la source épanche
sous le palmier qui penche,
et la cigogne blanche
sur les minarets blancs.
j'aime en un lit de mousses
dire un air espagnol,
quand mes compagnes douces,
du pied rasant le sol,
légion vagabonde
où le sourire abonde,
font tournoyer leur ronde
sous un rond parasol.
mais surtout, quand la brise
me touche en voltigeant,
la nuit j'aime être assise,
etre assise en songeant,
l'oeil sur la mer profonde,
tandis que, pâle et blonde,
la lune ouvre dans l'onde
son éventail d'argent.
devamını gör...
sözlük radyosu bayram sabahı yayını
muhteşem bi menemen yedim. çoksel bir güne başladım. buna eşlik etmesini istediğim yegane yayını dinliyorum şu an.
şamdaki kayısı marikaki’ymiş meğer.
iyi bayramlar sözlük!
şamdaki kayısı marikaki’ymiş meğer.
iyi bayramlar sözlük!
devamını gör...
çocuklar duymasın'daki mary hanımın aşırı derece kapitalist ve emperyalist bir işveren olması
az önce şöminemin karşısında blue label viskimi yudumlayıp bir yandan da entel entel a2'yi izlerken aklımda birdenbire çakan düşünce. kimse bahsetmemiş bundan sanırım sözlükte aradım, yine yok.
bakın sürekli ingilizce konuşuyor, benim buna ben her türlü saygım var ancak şirketteki herkesin ingilizce konuşmasını istediğini gördüm bölümü izlerken,
neden arkadaşım? sömürgeleştirme içgüdünüz bitmedi mi yoksa?
burası türkiye ve hiçbir işveren, işçisine "ingilizce öğrenceksin" diye mobbing yapmıyor. mesela haluk ya da selami'nin ingilizce bilmediğini görüyoruz. adamlar bu firmaya başvururken cv'sinde yazıyor şu kadar ingilizce bilgimiz var ya da proficiency yok diye ibare düşüyor. zaten ingilizce bilmiyorlar, bunu zorlamaya hakkın var mı mary hanım? soruyorum, yok sanırım.
aynı şekilde iş yerine abuk sabuk eğitmenler getiriyor. neymiş efendim enstrüman öğrenilecekmiş, neymiş efendim aerobik yapılacakmış da bilmem ne? madem o kadar kişisel gelişime önem veriyorsun, haftaiçi bir günü off-day yaparsın ve işçilerini eğitirsin, iş esnasında bu adamları yormanın maksadı nedir?
ben söyleyeyim, işçiyi daha fazla yormak, verdiğiniz iki kuruş maaşı zehir lokma etmek...
bir de ayrıyeten duygusuzsun. fısfıs ismail kadar entelektüel bir karadeniz erkeğinin kendisine yaptığı bütün nezaketleri, incelikleri görmeyecek kadar batıcısın, sebebi bu... fısfıs anadolu erkeği çünkü, senin meşrebine uymuyor.
çok sinirlendim sözlük. yönetmen birol güven'le konuştum şimdi, "abi cahildik yaptık bir şeyler gençken..." diyor. yayın hakları bitince satın alıp bir depoda yakmak istiyorum mary hanımlı bölümleri.
bakın sürekli ingilizce konuşuyor, benim buna ben her türlü saygım var ancak şirketteki herkesin ingilizce konuşmasını istediğini gördüm bölümü izlerken,
neden arkadaşım? sömürgeleştirme içgüdünüz bitmedi mi yoksa?
burası türkiye ve hiçbir işveren, işçisine "ingilizce öğrenceksin" diye mobbing yapmıyor. mesela haluk ya da selami'nin ingilizce bilmediğini görüyoruz. adamlar bu firmaya başvururken cv'sinde yazıyor şu kadar ingilizce bilgimiz var ya da proficiency yok diye ibare düşüyor. zaten ingilizce bilmiyorlar, bunu zorlamaya hakkın var mı mary hanım? soruyorum, yok sanırım.
aynı şekilde iş yerine abuk sabuk eğitmenler getiriyor. neymiş efendim enstrüman öğrenilecekmiş, neymiş efendim aerobik yapılacakmış da bilmem ne? madem o kadar kişisel gelişime önem veriyorsun, haftaiçi bir günü off-day yaparsın ve işçilerini eğitirsin, iş esnasında bu adamları yormanın maksadı nedir?
ben söyleyeyim, işçiyi daha fazla yormak, verdiğiniz iki kuruş maaşı zehir lokma etmek...
bir de ayrıyeten duygusuzsun. fısfıs ismail kadar entelektüel bir karadeniz erkeğinin kendisine yaptığı bütün nezaketleri, incelikleri görmeyecek kadar batıcısın, sebebi bu... fısfıs anadolu erkeği çünkü, senin meşrebine uymuyor.
çok sinirlendim sözlük. yönetmen birol güven'le konuştum şimdi, "abi cahildik yaptık bir şeyler gençken..." diyor. yayın hakları bitince satın alıp bir depoda yakmak istiyorum mary hanımlı bölümleri.
devamını gör...
don johnson
1949 yılında doğan, 1984 yılında miami vice dizisindeki gizli polis sonny crockett ile şöhrete ulaşan, zamanın yakışıklı, şimdinin karizmatik oyuncusu.

devamını gör...
iz bırakan kitap karakterleri
çalıkuşu- feride
içimizdeki şeytan- ömer
kuyucaklı yusuf
uçurtma avcısı- hasan
içimizdeki şeytan- ömer
kuyucaklı yusuf
uçurtma avcısı- hasan
devamını gör...
batesmotelpro
tr youtube da mizah videosu üreten ilk kanallardandır. şimdilerde ayda bir video atıyorlar. sütü seven kamyoncular ve esmeralda gibi videolarla tanınırlar.
devamını gör...
sözlüğün 1 haftadır aynı gündemle dönmesi
gündeme değil akışa baktığımdan pek de dikkatimi çekmeyen olay. gündem sanki fazla durgun genel olarak. ne varsa akışta var.
devamını gör...
ponçik savar kulübü
bana verin yetkiyi, ponçiklerin nasıl savuşturulacağına dair etkiyi görün. içimdeki kim jong-un'un çıkmasından korkuyorum. bence asıl sorun bu ponçiklerin yancıları. tam bir baş belasıdır bunlar. bu ponçikler önden önce yancılarını gönderir sonra kendileri ile muhatap olursunuz. bir de onlar ile muhatap olursunuz. #876476 no'lu tanımdan da göreceğiniz üzere zamanında bunlara karşı net bir tavır takınmıştık ancak kitlelere yeterince ulaşamamıştı. şimdi ise sesimizi daha gür bir biçimde çıkarma şansına sahibiz.
edit: unutmuşum, bunlar bir de birbirinin doğum gününü kutlamaktalar.
edit: unutmuşum, bunlar bir de birbirinin doğum gününü kutlamaktalar.
devamını gör...
türk kızının merhaba sözüne vereceği yanıtlar
telefon kilidi-kades uygulaması-konum özelliğini açma-yardım çağırma butonu.
devamını gör...
dişil sözlük
kafa sözlük'ün olması gereken adı.
yazarlarının çoğu hayallerde yaşayan, orasını burasını teşhirleyen, profil fotosu koyup takipçi bekleyen ilgi delisi kızlardan oluşan ve kadınlara yönelik gerçekleri, küfürsüz tespitleri ve eleştirileri keyfi olarak anında silen kadın moderatörleri olan bir sözlüğün böyle bir ismi olması daha doğru olacaktır.
yazarlarının çoğu hayallerde yaşayan, orasını burasını teşhirleyen, profil fotosu koyup takipçi bekleyen ilgi delisi kızlardan oluşan ve kadınlara yönelik gerçekleri, küfürsüz tespitleri ve eleştirileri keyfi olarak anında silen kadın moderatörleri olan bir sözlüğün böyle bir ismi olması daha doğru olacaktır.
devamını gör...
en güzel yaş
paranın, sevdiğinin, işinin, aşının olduğu her yaş.
devamını gör...