leman dergisi yıllarımdan dünya güzeli karikatürist arkadaşımız kaan ertem'i kaybettik, pırıl pırıl çocuktu, üç günlük dünya işte, allah rahmet eylesin. nihat genç

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

leman dergisinin tek karelik karizmatik ve cool kahramanı erdener abi, türkiyede eşine ender rastlanır bir tip. çizeri kaan ertem onun çok şey yaşamış, çok şey görmüş, torun torba sahibi bir emekli olduğunu söylüyor. bu çizgi karakterin tek isteği biraz rahat bırakılmak, insanların gönlüne göre yaşamaktansa kendi gönlüne uyanı yapmak. parayla pulla alakası yok. "çok para kazanıcam, gel seni de ortak yapayım" denince, "beni rahat bırak, yeter" diye cevap veriyor. uludağda tatil teklifini de "hadi leeen" diye geri çeviriyor. erdener abi boş konuşanları susturma alanında bir uzman. "abi var ya, yüz seneye kadar dünyayı uzaylılar işgal edecekmiş"e cevabı, "e o da bir renk tabii"...kaan ertem, mesafeli kahramanı erdener abinin maceralarını bir kitapta topladı. ertem, çizgi karakterin 9 yılını kapsayan "erdener abi 1" adlı kitabın ihtiyaç halinde el altında olsun diye cd ebatında tasarlandığını söylüyor. zira evde, okulda ya da işyerinde, hepimiz zaman zaman ikiyüzlülükten, boş muhabbetten, tüketim çılgınlığından sıkılıp erdener abi gibi "cevabı yapıştırmak" istiyoruz. erdener abiyi 1993 yılında henüz öğrenciyken keşfetmiştik. her fırsatta onu taklit etmeye çalışıyorduk. hani şöyle tipler vardır, mütemadiyen "hadi derse girelim, bak geç kaldık, hoca kızacak şimdi" diye konuşup dururlar ama bir türlü ayağa kalkıp gidemezler. onlara mesela, en erdener abi tonlamamızla "sen git!" der, arkamızı dönerdik. çok gülerdik... "sorun erdenerde değil, toplumda" erdener abi nasıl doğdu? ahmet yılmazla bir akşam ortaköyde oturuyorduk. çizerliğimizin ilk günleri, hevesliyiz tabii, tüm tipleri inceliyoruz. erdener abi orada çıktı karşımıza. tam önümüzde oturuyordu, ensesini görüyorduk. o denize bakıyordu, biz adamın ensesine. bu arada konuşuyoruz. simit ikram etsek ne der acaba, tersler mi diye. sonra adını koyduk. böyle sert, vurgulu bir isim olmalıydı: erdener. bir yıl kadar, dergiye girmedi bu tip ama biz kendi aramızda sürekli esprilerini yaptık. dergiye ilk ne zaman girdi? yaklaşık 9 yıl önce. nasıl biridir erdener abi? emekli. çok yaşamış, görmüş geçirmiş, yorulmuş artık. tüketimden, insanların ikiyüzlülüklerinden, duyarsızlıklarından bıkmış. ve çok sıkılmış. bu yüzden yolunu kesip bir şeyler anlatmak isteyenlere cevabı yapıştırıyor. küfür de ediyor yeri geldiğinde. ama aslında ters biri değil. sadece rahatsız edilmek istemiyor. kendi haline kalmak istiyor. çözmüş yani... bu yüzden mi onunla konuşan herkesi bozuyor? sorun onda değil, sorun toplumda aslında. aksi, lanet, nemrut bir adam olduğu sanılıyor. öyle değil. o sürekli yürüyor ama birileri karşısına çıkıp alakasız şeyler söylüyor. "gel abi seni uludağa götüreyim" diyor biri, o da "hadi leeen" diyor. ev, arsa teklif ediyorlar, umurunda olmuyor. böyle biri. erdener abinin ne kadarı sizsiniz? her mizah karakteri çizerinin özelliklerini taşır. bezgin bekir, marlon, kıllanan adam... bana benziyor tabii. salt bana değil; babama, ahmetin (yılmaz) babasına da benziyor. ben daha çok öğreten adama benziyorum. bayılırım bildiğim bir şeyi anlatmaya. erdener abi gibi sıkılırım bazen ama onun gibi tepki vermem. "el altında olsun diye cd ebatında" okuyucular nasıl karşıladı erdeneri? önce pek sevemediler. bir tek kare, orada bir adam... mizah zıtlıklardan doğuyor. ama tek karede onu vermek çok zor. bu yüzden "böyle espri mi olur" gibi tepkiler aldık. bir de erdener abi bir çizgi roman karakteri, bir kahraman değil; o yüzden zor alışıldı. ama alışıldı... evet, şimdi fanatikleri var. çok seviliyor. okurlar kendi gündelik hayatlarına tahammül etmek için ondan yardım aldıklarını söylüyorlar. mesela işyerinde biri geliyor adamın yanına, gereksiz bir muhabbete başlıyor, nasıl sıkılıyor adam ama yarın da yüz yüze bakacaklar, o yüzden bir şey diyemiyor. işte o zaman erdener abi giriyor devreye. onu okuyor, rahatlıyor. kitap bu yüzden mi cd boyutunda? evet. insanlar yanlarında taşıyabilsinler, ihtiyaç duyduklarında okuyup sıkıntılarını atsınlar diye cd boyutunda yaptık. "erdener abi, zıçan adamın yanında sakin kalıyor" erkut abi, öğreten adam ve oğlu, ezik şarkıcı altuğ, zıçan adam gibi pek çok tipin yaratıcısı olan kaan ertem, "erdener abi 1"den önce de "öğreten adam ve oğlu" ile "dengeli beslenme" adlı kitaplarda karikatürlerini toplamıştı. derginin sararıp solduğunu, kitabın ise kalıcı olduğunu, belge niteliği taşıdığını belirten ertem için yarattığı tipler arasında "zıçan adam"ın yeri ayrı: "geçen yıl uğur yücelle konuşuyorduk, bu karakterler filme aktarılabilir mi diye. uğur yücel gönlümden geçen zıçan adamı uyarlamak. ama bu mümkün değil dedi. erdener abi, zıçan adamın yanında çok kibar, çok sakin kalıyor."
devamını gör...

asteroit.
uzayda dolanan koca taşlar. dünyaya düşerse meteorit olur. dünya zeminine düşmeden havada yanar, parçalanırsa meteor tanımına girer.
devamını gör...

le père goriot, türkçesiyle goriot baba kitabı honore de balzac'ın insanlık komedyası adlı eserinin ilk kitabıdır. önceden zengin olan ve daha sonra hayatında 2 kızından başka zenginliği olmayan goriot babanın bir pansiyona yerleşmesinden itibaren olaylar başlıyor. zengin olduğu dönemlerde kızları tarafından nasıl sevildiğini ve kabul gördüğünü ama daha sonra zenginliğinin bitmesi ile kızlarının ilgisinin de bittiği anlatılıyor. sadece kızları değil pansiyondaki diğer insanlar tarafından da aşağılanıyor çoğu kez. sessiz, yardımsever ve kibar olan goriot babanın kızlarına olan sevgisi, her şeyi kabul edici tavırları, kendisini onlara adaması en dikkat çekici nokta. bu ilgiye, sevgiye hiçbir zaman kızları layık olamıyor. bencillik, doyumsuzluk ve kendini adamışlık duygularını hissettiren hüzünlü bir hikaye.

--- alıntı ---

aynı masanın etrafında toplanan bu onsekiz kişinin arasında kolejlerde olduğu gibi türlü alaylara maruz kalan çaresiz biri vardı. bu biçare adam goriot baba'ydı. eğer bu topluluğun tarihi yazılacağı yerde, resmi çizilecek olsaydı bütün ışık bu adamın üzerinde toplanırdı. bu kinle karışık küçümsemenin, bu merhamete karışmış eziyetlerin, acılara merhamet göstermeyişin, bu en eski kiracıyı hedeflemesi acaba hangi tesadüfün eseri olabilirdi? bu duruma kendisi mi sebep olmuştu? bu sorular bir sürü toplumsal haksızlıklarla yakından alakalıdır.
zorluklara, alçakgönüllülükten, zaaftan ve kayıtsızlıktan dolayı tahammül eden insanları, her şeye katlanmak zorunda bırakmak belki de insan tabiatının bir gereğidir. gücümüzü bir insan veya bir şeyin karşısında ispat etmeyi hepimiz sevmez miyizi?

--- alıntı ---
devamını gör...

akustiği hoş,güzel ve şirin isimlerden.çayı gibi enfes.
devamını gör...

2013 yapımı abd filmi..

'en iyi film sıkılmadan izlenen filmdir' der bu satırların müşkülpesent yazarı. ama sıkılmamak çok zordur çoğu filmde.. oyunculuğun yerlerde dolaştığı, 2 usta oyuncu kevin costner ve russell crowe 'a da bu anlamda yazık olan bir film man of steel. abartılı görsel efektlerle, daha önce 2. superman filminde anlatılan hikayeyi, bire bin katarak tekrar anlatmaya çalışan, çok basit diyaloglarla, klişe söylemlerin birbirine harman olmasını yine yarattığı görsel ortamla kapatmaya çalışan, bir süper kahraman filmi için oldukça uzun sayılabilecek 140 dakikanın bitmek bilmediği bir film bu film. filmin ana fikrinde alttan alta vermesi gereken, erdemli olma tavsiyesini ise açık açık söyleyebilecek kadar da hoyratça düzenlenmiş bir film. ama görselleri güzel değil mi? bu gözler, the dark knight 'ı gördü, nick nolte 'un oynadığı hulk filmini gördü, spider man - 2 filmini gördü, onlarda süper kahraman filmiydi, onlarda aksiyondu, onlarında görsel efektleri çok güzeldi, ama onların için de bir duygu vardı, bir anlam vardı. maalesef türk sinemasında recep ivedik-şafak sezer özensizliği ve düzeysizliği kol gezerken, hollywood 'da da süper kahraman hoyratlığı kol geziyor. alttan alta amerikan milliyetçiliği pompalanan (hatta zaman zaman aleni) bu yapımların tek amacı var; para kazanmak, daha çok para kazanmak, çok daha fazla para kazanmak. sinema ise, o dijital efektlerin altında hamamböceği muamelesi görerek kitini kırılmış bir halde can çekişiyor.
devamını gör...

ağlayarak uyanmak evresine hazırlık sürecidir. sancılıdır. ancak tüm hücrelerinizle hissettiğiniz huzursuzluğu ve hüznü yastığınıza bırakarak rahatlık evresine geçiş yaparsınız.* lakin, ağlayarak uyanmak ile tekrar aynı kısır döngü karşılar sizi.
devamını gör...

ben bu durumu örnek olayla anlatmak isterim.

yıl 2011. * üniversite üçüncü sınıftayım. üniversite birinci sınıftan beri peşinde koştuğum bir çocuk var. adı, özkan. özkan'la yatıp özkan'la kalkıyorum. * ** özkan'a kızlar da alıştı. özkan'la yaşadığım her durumu ana haber bülteni sunan ciddi ablalar, abiler gibi kızlara aktarıyorum.

özkan'la olan muhabbetimiz üçüncü sınıfa gelene kadar baya bir aşama kaydetti. sevgili gibiyiz; ama bir adımız yok. adı olmayan şeyler beni hep yormuştur. üçüncü sınıfta saçma sapan bir olay yüzünden o büyüyü bozdum. sonuç olarak aklımda özkan'a dair netleşmeyen bir durum beni başka birine itti. kısa keseyim bu konuya girdim mi çıkamıyorum. çok dertlenirsem başka bir yerde sadece ondan bahsederim.

başka biriyle tanıştım. tanıştığım kişiyle de bir zaman sonra ilişki durumumuz sevgili olarak güncellendi. tabii yabancı biri. bana özkan gibi bakmayabilir. o zaman da sağlıksız yaşamın doruğundaydım. her konuda açık olmayı, düşünceleri açıkça dile getirmeyi düstur edinmiş biri olarak ben bu insan evladına, pardon beyefendiye net bir şekilde şüşko olduğumu da dedim. o kadar sevgisiz büyümüş bir insandı ki telefonla konuşurken sadece sevgime odaklanmıştı. yani ben öyle sanmışım.

neyse efendim; bu adam okuduğum şehre geldi. gezdik, tozduk. vakit geçirdik. artık tam olarak hatırlamadığım bir zamanda aramızda "hayatımızı düzene koyalım, sağlıklı beslenelim" diye bir konuşma geçti. zaten ben bu kararı çoktan vermiştim. sağlıksız yaşadığımın, sabah kalkınca * güne sıprayt ile başlamanın * ne denli saçma olduğunun bilincindeydim. sadece biraz daha rahatlamayı bekliyordum. sevdiğimi sandığım adamın da önünde karpuzdan hallice, hatta karpuzdan büyük bir göbek bulunuyordu. tabii ben onu göbeğiyle sevdim. şikayetçi değildim. *

yaz tatili geldi çattı. hatta dönerken de beni almaya gelmişti ve o elim hadiseyi -yürüyen merdiven kazasını- yaşamıştım. yaz tatilinde biz bu beyefendiyle ayrıldık; ama nasıl deli gibi seviyorum azizim, anlatamam. * diyetisyenim ve güzelim annem eşliğinde yeni bir serüvene başladık. yürüyen merdiven kazasından sonra iflah olmayan sol bacağım bana ne kadar engel olsa da annemle her akşam yürüyüşe çıktık. bir ara gündüz vakti sahil boyu yürüdük. üç ay gibi süre zarfında yaklaşık otuz * kilo vermiştim. haa bu arada her konuda beni destekleyen annem, sevdiğim * beyefendi konusunda beni desteklemiyor. * ben, inadım inat. biliyorum o beyefendi bana dönecek. ve okuduğum şehre gittiğim ilk hafta o beyefendi bana yazdı. ben bu durum karşısında eridim tabii. yelkenler suda. kısa sürede beni ziyarete geldi. o, beni görünce şok; ben, onu görünce daha bir şok. birlikte verdiğimizi sandığım karar onun tarafından çöp olmuş. yarı yolda bırakıldığımı hissettim. ve o an bir aydınlanma yaşadım. onun derdi benim kilolarımdı. bunu bana " sen zayıfla leylimley, ben göbeğimle mutluyum." şeklinde dememişti. deseydi beni bu kadar yaralamazdı aziz dostlarım.

uzun bir süre yine de ilişkiye devam ettim. o zaman bu düşünceleri önemsememiştim; çünkü ben onu her haliyle sevebilecek olgunlukta bir insandım; ama gelin görün ki bendeki değişim onu daha bir şüpheci, daha bir baskıcı, daha bir her şeye burnunu sokan ve her şeyi yanlış anlayan bir insana dönüştürdü. bir gün kafama bir taş düştü ve ben bu ilişkiyi daha fazla yürütemeyeceğim dedim ve bitirdim.

şimdi durup düşündüğümde kendimden o kadar çok taviz vermişim ki... birincisi özkan'dan olmuşum. ikincisi çok sevdiğim mehtap isimli arkadaşımdan olmuşum * ve birazcık sevmek eylemi için bir kaşık suda boğulmuşum. dördüncüsü annemin hislerine güvenmem gerektiğini anlamışım. uzun zaman kimsenin samimiyetine de inanmadım.

velhasılıkelam akıl vermek gibi olmasın, haddim değil de bir gün kilolu bir insanla tanışırsanız, sizin de göbeğiniz varsa ve birlikte bir karar vermişseniz o kararı birlikte uygulayın derim.
devamını gör...

sıradan olduğumuza inandırıldık.. çünkü bize bizi olağanüstü hissettirecek kimse yoktu.
devamını gör...

kimse kimsenin cinsel yönelimini sorgulamaz.kimse gelin lgbt ye katılın da demiyor.dertleri zarar vermekte değil.senin dininde yasaksa veya eğilimin,gerekçen başkaysa sen katılma.ama karışma da.bu insanlarin tek isteği dışlanmamak.aşağılanmamak.ötekileştirilmemek.şiddete maruz kalmamak ve herkesin sahip olduğu haklara sahip olmak (evlenme-aile-evlat edinme).insan gibi yaşamak.
devamını gör...

valla ben de zihin kalmadığı için , kimseye inancım da kalmadığı için, ben cem uzan'ın ülkeye gelmesini bekliyorum gelirse ona oy vereceğim; çünkü bu ülkeden çalınan ları , ancak o geri alabilir, dinsizin hakkından imansız çıkar, hadi gel cem gözlerimiz yollarda kaldı.
devamını gör...

coook kıskandım..
devamını gör...

hz ademden gelenler beğensin
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gerek nickaltı meseleleri, gerek başlık sahibine (bkz: dövecek gibi tanım girmek) hususu, gerekse madalya, karma puan, takipleşme, mesajlaşma muhabbetlerinden birbirimizle ne kadar çok uğraşıyoruz farkında mısınız? ortamız pek yok. ya birilerini yücelere çıkarıyor ya da hemen uçurulmasına sebep oluyoruz. en kötüsü de kendi halinde yazan pek çok yazarı bir köşede unutuyoruz. hepimiz aynı gemideyiz. haydi biraz derinlere açılalım. bırakalım şu işleri.
devamını gör...

doğrusu "şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler" şeklinde olan, sadrazam koca mehmet ragıp paşa'ya ait söz. "merd-i kıptî" de "çingenenin merdi" değil "çingenenin erkeği" demektir, farsça erkek anlamındaki "merd" kelimesidir kullanılan. sözün geçtiği gazeldeki kısım ise şöyledir:
"meyan-ı güft ü gûda bed-meniş îhâm eder kubhun

şecaat arzederken merd-i kıptî sirkatin söyler"
devamını gör...

gitmesin zaten. siz sevmediğiniz hatta düşmanınız size misafirliğe gelsin ister misiniz. zorla güzellik olmaz. gitsin feslinin çukuruna. anıt da işi ne?
devamını gör...

eski bir arkadaşımın çıkarları için (bazen de meraktan) yakınları üzerinde uzmanca uyguladığı kontrol, ikna yöntemi.
bir gün bana yakın arkadaşım olabilmek için beni manipüle ettiğini itiraf etmişti ama buna rağmen ona küsememiştim. benim dış görünüşüme sürekli laf ederek beni küçük görerek özgüvenimi yerle bir etti, bir yandan da kendisinin ne kadar güzel olduğunu söyleyip dururdu tabi. güzel biri olduğumu kabul etmem yıllar aldı. bunu fark ettiğimde de çirkin olanın o olduğunu gördüm.
böyle insanlardan kurtulmak zordur, size neler yaptığını yıllar sonra kafanız dank eder. o kişi hayatınızdan çıkardığınızda da bir daha nerede böyle bir insan olsa fark edersiniz. bazen bedelleri ağır olsa da iyi bir derstir
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kürk mantolu türkler

lıfe dergisi fotoğrafçısı jackbirns tarafından 1950 yılında edirne tren garı'nda çekilen 1950 bulgaristan göçü fotoğrafında kadınların neden kürklü olduklarını kırklareli belediye başkanı mehmet siyam kesimoğlu sosyal medya üzerinden açıkladı.

kırklareli belediye başkanı mehmet siyam kesimoğlu, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda bulgaristan’dan 1950 yılında yurda göç eden türk kadınların üzerinde kürk olmasının sebebini paylaştı. lıfe dergisi fotoğrafçısı jackbirns tarafından 1950 yılında edirne tren garı'nda çekilmiş olan fotoğrafı paylaşan kesimoğlu, “ömürlerinde hiçbir zaman kürk giyme fırsatı bulamayacak olan bu kadınlar, ellerindekini satıp parasıyla kürk alıyorlardı ki; türkiye'ye geçtiklerinde kürkü satarak en azından bir miktar paralarını kurtarmış olabilsinler..,” şeklinde açıkladı.

paylaşımın altına yapılan çeşitli yorumlar ve kıyaslamalar dikkat çekerken, kesimoğlu sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşım çok sayıda beğeni alırken, fotoğrafın altında şu ifadelere yer verdi;

''göç'' -1950

bu fotoğraf, lıfe dergisi fotoğrafçısı jackbirns tarafından 1950 yılında edirne tren garı'nda çekilmiş.
kadınların hepsinin üzerinde kürk olmasının nedeni ise;

bulgaristan'ın göç eden türklerin yanlarına sadece elbiselerini almalarına izin vermesi.
ömürlerinde hiçbir zaman kürk giyme fırsatı bulamayacak olan bu kadınlar, ellerindekini satıp parasıyla kürk alıyorlardı ki;
türkiye'ye geçtiklerinde kürkü satarak en azından bir miktar paralarını kurtarmış olabilsinler..,

dünya tarihinin en üzücü sahnelerinden biri de 1950'li yıllarda bulgaristan türklerinin maruz kaldığı insanlık dışı muameledir.

bu süreçte taşınmaz mallarının bir çoğunu arkasında bırakan bulgaristan türkleri taşınabilir mülklerini yanlarında götürmek istemiştir; ancak faşizan bir yönetime sahip bulgar hükümeti türklerin yalnızca kıyafetleri ile gitmesine izin vermiştir.

gidecekleri yurtta kendilerini neyin beklediğini bilmeyen bulgaristan türkleri hem daha sıcak tutması hem de her yerde satıldığında iyi para etmesi hasebiyle kürk satın alarak türkiye'ye gelmişlerdir.
kürklerle zengin bir hanım portresi çizilse de aslında fotoğrafın ardında bir dram vardır.”

kaynak: edirne'nin sesi
devamını gör...

sınır tanımayan egosunu asla onaylamam.
bazı zamanlar gösterdiği orantısız tepkisini yanlış bulurum.
ama büyük hocalığı takdire şayan.
devamını gör...

lan yine mi gece operasyonu dediğim hadisedir. kardeşim gece getiriyorsunuz gece götürüyorsunuz manyak mısınız siz.

ulan halkın yarısını ayakta uyutuyorsunuz. diğer yarısı cidden uyurken hareket ediyorsunuz. garipsiniz vallahi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim