recep tayyip erdoğan
          ülkenin başına gelenlere rağmen insanları nasıl bu kadar iyi manipüle ettiğini merak ettiğim siyasetçi.  sorun sanırım ülke insanlarında diye düşünürüm.
      
  devamını gör...
1 mayıs işçi ve emekçi bayramı
          bahar olsun,
umut olsun,
direnişin ve emeğin günü kutlu olsun.
  umut olsun,
direnişin ve emeğin günü kutlu olsun.
devamını gör...
14 şubat 2021 13 vatandaşımızın şehit edilmesi
          bu kangren bitmez, niye bitmez ?bitmesi hiç kimsenin hesabına gelmediği için, hem ülke içinde, hem etrafımızdaki devletlerin, avrupa'nın işine gelmez, içerdeki siyasetçi biz bunlarla savaşıyoruz diye oy toplar, diğer siyasetçi bölge halkına baskı yaparak biz sizin haklarınızı savunuyoruz diye oy toplar, diğeri hiç bir şey ortaya koymadan biz terörü bittiririz der oy toplar.
avrupa zaten ezelden beri ne biz onlara dürüst olduk, ne onlar bize dürüst oldu, çıkarları bizim güçlü, barış içinde kaos olmadan yaşamamıza ters gelir.
komşularımız ile zaten ateş çemberi içindeyiz bunu'da başımızdaki hükümete borçluyuz.
sen gidip komşunun evine ateş düşürür sen onlarda senin evini yakmaya çalışır.
son olarak allah vefat edenleri rahmet eylesin, inşallah ben yanılmış olurum ve hemen şimdi terör belasından kurtuluruz artık.
bölge halkının %5 bile bunları desteklemiyor, en son gözlemlediğim kadarı ile kesinlikle bölge bıkmış durumda.
  avrupa zaten ezelden beri ne biz onlara dürüst olduk, ne onlar bize dürüst oldu, çıkarları bizim güçlü, barış içinde kaos olmadan yaşamamıza ters gelir.
komşularımız ile zaten ateş çemberi içindeyiz bunu'da başımızdaki hükümete borçluyuz.
sen gidip komşunun evine ateş düşürür sen onlarda senin evini yakmaya çalışır.
son olarak allah vefat edenleri rahmet eylesin, inşallah ben yanılmış olurum ve hemen şimdi terör belasından kurtuluruz artık.
bölge halkının %5 bile bunları desteklemiyor, en son gözlemlediğim kadarı ile kesinlikle bölge bıkmış durumda.
devamını gör...
durumum sekmesindeki semboller
          lan olum biraz kafanızı kullanın demek istediğim başlıktır.
kırmızı yananlar hakkın rahmetine kavuşmuş yazarlardır.
sarı renk ise henüz doğmamış yazarlardır.
maviyi bende bilmiyorum.
  kırmızı yananlar hakkın rahmetine kavuşmuş yazarlardır.
sarı renk ise henüz doğmamış yazarlardır.
maviyi bende bilmiyorum.
devamını gör...
ayın en çalışkan 10 yazarı hakkında ne dediler
          güzel olmuş, yarışmacı arkadaşlara kolay gelsin. ben çekiliyorum.*
      
  devamını gör...
normal sözlük moderasyon güncellemesi
          hızına yetişilemeyen sözlük yapmışlar. 
hayırlı olsun.
  hayırlı olsun.
devamını gör...
bab-ı ali baskını
          binbaşı enver bey'in, bir avuç askerle beraber, hükümet binası olan bab-ı âli'yi basmasıyla yapılan askeri darbe.
bab-ı âli'nin basılmasıyla birlikte bina içinde çatışmalar başlar. sesleri duyan harbiye nazırı nazım paşa'nın "ne oluyor kardeşim? ne bu tantana?" diyerek odadan çıkmasıyla enver bey ile karşılaşması bir olur. enver bey, komutanına olayı izah edecekken friendly-fire modu açık kalan yüzbaşı yakup cemil, nazım paşa'nın yanına yaklaşıp kafasında bir adet hava deliği açmak suretiyle paşanın amel defterini kapatır. "ulan adamı niye vurdun? o da bizdendi." demek yerine bozuntuya vermeden devam eden enver bey, hükümetin istifasını imzalatır.
  bab-ı âli'nin basılmasıyla birlikte bina içinde çatışmalar başlar. sesleri duyan harbiye nazırı nazım paşa'nın "ne oluyor kardeşim? ne bu tantana?" diyerek odadan çıkmasıyla enver bey ile karşılaşması bir olur. enver bey, komutanına olayı izah edecekken friendly-fire modu açık kalan yüzbaşı yakup cemil, nazım paşa'nın yanına yaklaşıp kafasında bir adet hava deliği açmak suretiyle paşanın amel defterini kapatır. "ulan adamı niye vurdun? o da bizdendi." demek yerine bozuntuya vermeden devam eden enver bey, hükümetin istifasını imzalatır.
devamını gör...
friends
          her bölümünü 10 kez izledim dersem abartmış olmayacağım efsanevi dizi. izlemiş olanlar şu kısmı anımsayıp gülümseyeceklerdir: 
      
  devamını gör...
atforvendetta
          üzerine bu kadar gidilmesini çok da doğru bulmadığım yazar.
eski yazarlar bilir, ben burada son derece düzgün bir çizgide yazarken bir anda sapıttım bir dönem. herkes dışarıdan gördüğü şekliyle değerlendirdi. "meja'ya da bi' haller oldu", "bu da ilgi manyağı çıktı", "meja şöyleymiş böyleymiş" şeklinde konuşanlar oldu. yüzlerce bilim başlığım 1 fotoğrafım kadar konuşulmadı. kaç tanesi mesaj atıp "sen hayırdır? bir derdin mi var? ne oldu böyle?" dedi sizce? onun yerine nickaltıma döşediler, takipten çıktılar, arkamdan atıp tuttular falan... en azından bana sorma zahmetinde bulunsaydılar, neyi neden yaptığımı da anlayacaklardı belki ama hiç öyle bir ihtiyaç duymadan gömmek daha tatlı geldi tabii ki. her zaman olduğu gibi...
insanız lan biz! iyi zamanlarımız da var, kötü zamanlarımız da... çok kibar olduğumuz aylar yıllar da var, aşırı kabalaştığımız minicik bir an da... gerçek hayatta o sıralar ne yaşadığımızı burada bilen ya çok az kişi var ya da hiç yok. tek bildiğimiz sadece yargılamak, sadece suçlamak... sanki burada herkes zeki müren türkçesi ile birbirine çiçekler uzatıp barış kuşları uçuruyormuş da bir tek gomercan ağzını bozmuş gibi bu ne öfke?
ha, mevzu tecavüz konusu ise ben size burada öyle bir şey anlatırım ki oturur ağlarsınız. buna rağmen ben bile bu kelimeye bu kadar, bir insanı linçleyecek kadar takılmadıysam siz neyin peşindesiniz, cidden anlamakta güçlük çekiyorum.
umarım geri döner. şu sözlük için cidden emek veren insanlardan biri çünkü. üstelik tanıdığım kadarıyla da gayet kibar, düşünceli bir insan. bütün bu özelliklerini 2 tane tanımı nedeniyle silip atacak değilim ben. siz atacaksanız o da sizin... tercihiniz.
  eski yazarlar bilir, ben burada son derece düzgün bir çizgide yazarken bir anda sapıttım bir dönem. herkes dışarıdan gördüğü şekliyle değerlendirdi. "meja'ya da bi' haller oldu", "bu da ilgi manyağı çıktı", "meja şöyleymiş böyleymiş" şeklinde konuşanlar oldu. yüzlerce bilim başlığım 1 fotoğrafım kadar konuşulmadı. kaç tanesi mesaj atıp "sen hayırdır? bir derdin mi var? ne oldu böyle?" dedi sizce? onun yerine nickaltıma döşediler, takipten çıktılar, arkamdan atıp tuttular falan... en azından bana sorma zahmetinde bulunsaydılar, neyi neden yaptığımı da anlayacaklardı belki ama hiç öyle bir ihtiyaç duymadan gömmek daha tatlı geldi tabii ki. her zaman olduğu gibi...
insanız lan biz! iyi zamanlarımız da var, kötü zamanlarımız da... çok kibar olduğumuz aylar yıllar da var, aşırı kabalaştığımız minicik bir an da... gerçek hayatta o sıralar ne yaşadığımızı burada bilen ya çok az kişi var ya da hiç yok. tek bildiğimiz sadece yargılamak, sadece suçlamak... sanki burada herkes zeki müren türkçesi ile birbirine çiçekler uzatıp barış kuşları uçuruyormuş da bir tek gomercan ağzını bozmuş gibi bu ne öfke?
ha, mevzu tecavüz konusu ise ben size burada öyle bir şey anlatırım ki oturur ağlarsınız. buna rağmen ben bile bu kelimeye bu kadar, bir insanı linçleyecek kadar takılmadıysam siz neyin peşindesiniz, cidden anlamakta güçlük çekiyorum.
umarım geri döner. şu sözlük için cidden emek veren insanlardan biri çünkü. üstelik tanıdığım kadarıyla da gayet kibar, düşünceli bir insan. bütün bu özelliklerini 2 tane tanımı nedeniyle silip atacak değilim ben. siz atacaksanız o da sizin... tercihiniz.
devamını gör...
öğretmenin trip atıp dersten çıkması
          online eğitim döneminde bazı derslerde yapasım geliyor. öğrencilerin hiçbir tepki vermemesi bir noktadan sonra bizi zorlayabiliyor
      
  devamını gör...
nestle
          bebek katili nestle 
isviçre'de 1866 yılında alman eczacı henri nestle tarafından kurulan gıda firması. firma anne sütü alamayan bebeklerin ilk aylarda beslenebilmesi için dünyanın ilk hazır bebek mamasını üretti. kuruluşundaki bu masum amaç ne yazıkki ilerleyen yıllarda bu şekilde devam etmedi ve nestle'nin bebek katili olarak anılmasına kadar gitti.
marka büyüdükçe bebek mamaları için yeni pazar arayışlarına girdi. bunun için afrika'daki bazı ülkelerin hükümetleriyle anlaşarak bebek mamalarını hastanelerde ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başladı. ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. afrika'daki bu ülkelerde temiz su bulmak zordu ve mamalar suyla karıştırılarak hazırlanıyordu.
anne sütüne bir alternatif olarak önerdikleri ürünlerini yeni doğum yapan annelere ücretsiz dağıttılar. bebeklerin hem anne sütünden mahrum bırakılması hem de arıtılmamış suyla hazırlanan mamaların kullanılması sonucu bebek ölümlerinde ani bir artış görüldü. markanın agresif pazarlama stratejisi yıllar içinde yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlandı.
ayrıca afrika ülkeleri dışında 1960-70'li yıllarda meksika, şili, singapur gibi ülkelerde emzirme oranlarının %100'lerden %5'lere kadar gerilemesine sebep oldular. nestle'nin amacı başlarda mamaları ücretsiz vererek anneleri emzirmek yerine hazır mama kullanımına alıştırmaktı.
1973 yılına gelindiğinde pazarlama stratejilerine ilk tepki verildi. abd'de bir dergide yayınlanan bebek katili başlıklı makale ile markanın yarattığı tahribat ele alındı. ancak nestle dergiyi mahkemeye verdi ve sonuç olarak tazminat alarak davayı kazandı. mahkeme bebek ölümleri ile mamalar arasında bir bağlantı bulamadığını söyledi.
1977 yılında ise yine abd'de ilk boykotlar başladı. boykotlar devam ederken 80'li yıllara kadar marka, stratejisinden heri adım atmayarak avrupa'ya kadar yayıldı. boykotlar sonucu dünya sağlık örgütü, bu tür mamaların içeriğinde neler olması gerektiğini açıklayan bir kod yayınladı. nestle bu kurallara uyacağını söyleyerek boykotların sona ermesini sağladı. ancak mamalarını pazarlamaya devam ettiler ve stratejilerinde bir sorun olmadığını savunmaya devam ettiler. 2008 yılına gelindiğinde nestle nihayet bir geri adım attı. ancak iş işten geçmişti.
sonuç olarak bir çok ülkede anneleri manipüle ederek onları, mamaların anne sütünün yerine kullanılabilecek sağlıklı bir ürün olduğuna ikna etti. birçok ülkede bir neslin yetersiz beslenmesine ve yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlanan stratejileri aynı zamanda emzirmek yerine hazır mamanın daha iyi olduğuna dair yanlış bir algı da yarattılar.
kaynak:
kaynak 1 ve kaynak 2 kaynak 3
  isviçre'de 1866 yılında alman eczacı henri nestle tarafından kurulan gıda firması. firma anne sütü alamayan bebeklerin ilk aylarda beslenebilmesi için dünyanın ilk hazır bebek mamasını üretti. kuruluşundaki bu masum amaç ne yazıkki ilerleyen yıllarda bu şekilde devam etmedi ve nestle'nin bebek katili olarak anılmasına kadar gitti.
marka büyüdükçe bebek mamaları için yeni pazar arayışlarına girdi. bunun için afrika'daki bazı ülkelerin hükümetleriyle anlaşarak bebek mamalarını hastanelerde ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başladı. ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. afrika'daki bu ülkelerde temiz su bulmak zordu ve mamalar suyla karıştırılarak hazırlanıyordu.
anne sütüne bir alternatif olarak önerdikleri ürünlerini yeni doğum yapan annelere ücretsiz dağıttılar. bebeklerin hem anne sütünden mahrum bırakılması hem de arıtılmamış suyla hazırlanan mamaların kullanılması sonucu bebek ölümlerinde ani bir artış görüldü. markanın agresif pazarlama stratejisi yıllar içinde yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlandı.
ayrıca afrika ülkeleri dışında 1960-70'li yıllarda meksika, şili, singapur gibi ülkelerde emzirme oranlarının %100'lerden %5'lere kadar gerilemesine sebep oldular. nestle'nin amacı başlarda mamaları ücretsiz vererek anneleri emzirmek yerine hazır mama kullanımına alıştırmaktı.
1973 yılına gelindiğinde pazarlama stratejilerine ilk tepki verildi. abd'de bir dergide yayınlanan bebek katili başlıklı makale ile markanın yarattığı tahribat ele alındı. ancak nestle dergiyi mahkemeye verdi ve sonuç olarak tazminat alarak davayı kazandı. mahkeme bebek ölümleri ile mamalar arasında bir bağlantı bulamadığını söyledi.
1977 yılında ise yine abd'de ilk boykotlar başladı. boykotlar devam ederken 80'li yıllara kadar marka, stratejisinden heri adım atmayarak avrupa'ya kadar yayıldı. boykotlar sonucu dünya sağlık örgütü, bu tür mamaların içeriğinde neler olması gerektiğini açıklayan bir kod yayınladı. nestle bu kurallara uyacağını söyleyerek boykotların sona ermesini sağladı. ancak mamalarını pazarlamaya devam ettiler ve stratejilerinde bir sorun olmadığını savunmaya devam ettiler. 2008 yılına gelindiğinde nestle nihayet bir geri adım attı. ancak iş işten geçmişti.
sonuç olarak bir çok ülkede anneleri manipüle ederek onları, mamaların anne sütünün yerine kullanılabilecek sağlıklı bir ürün olduğuna ikna etti. birçok ülkede bir neslin yetersiz beslenmesine ve yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlanan stratejileri aynı zamanda emzirmek yerine hazır mamanın daha iyi olduğuna dair yanlış bir algı da yarattılar.
kaynak:
kaynak 1 ve kaynak 2 kaynak 3
devamını gör...
dahi anlamındaki de'yi ayrı yazamayan insan
          yazar “direkt” yerine “direk” dediği için kalpleri fethetmekten uzak düşmüştür.
      
  devamını gör...
4.33
          andy warhol'ün başının altından çıktı hep bunlar, ürüdüler ele geçirdiler her yeri. muzu duvara bantlayanından tut, tavana pisuvar asanına kadar..
hayır işin kötüsü sevgili aurora'nın yazdığı gibi ben de bekledim bir şey olacak diye.
neyse efendim. büyük düşünür ali ihsan yavuz'a ait şu söz, işbu sanatın* muhteviyatını ihtiva ediyor: hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oldu!
  hayır işin kötüsü sevgili aurora'nın yazdığı gibi ben de bekledim bir şey olacak diye.
neyse efendim. büyük düşünür ali ihsan yavuz'a ait şu söz, işbu sanatın* muhteviyatını ihtiva ediyor: hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler oldu!
devamını gör...
taş gibi kızı sırf terakkiperverci olduğu için reddetmek
          bir zamanlar almış olduğum radikal bir karardı. gençken epey partizandım ve siyaset mesleğiyle haşır neşirdim doğrusu.
aynı idadîde okuyorduk o sıralar. bir ahbabım vesilesiyle tanışmıştım. oldukça şuh, alımlı, bakanın bir daha baktığı bir hanımdı.
. ilk buluşma yerine geldiğinde bir şeyler içtik. ortak zevklerimizden, hobilerimizden ve vakıf olduğumuz konulardan konuştuk. hâlbuki her şey çok hoş gidiyordu. ta ki ailesinin siyasi görüşlerinden bahsedene kadar:
"bizim ailemiz full terakkiperver'cidir. babam kazım karabekir paşa'nın yaverliğini yapıyordu bir vakitler..."
o an beynime bir gavur oku yemiş gibi hissettim. binaenaleyh ne yapacağımı bilememiş bir şekilde vakur bakışlarla etrafı inceliyor, sinir ve şok olmakla karışık bir haliyeti ruhiyye ile titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışıyordum. sonra:
"bu hususu bana daha evvel neden söylemedin mahidevran! biliyorsun terakkiperver fırkası benim kırmızı çizgim , bunun bir oluru yoktur! kazım karabekir paşayı biz de severiz ama vakit muhalefet yapmak vakti değildir. bir muhalefet yapılacaksa da, kahir ekseriyetle halk fırkası yapıyor zaten..."
cevapladı:
"karşıt görüşlere tahammülünüz yok efendim"
biraz daha muhabbeti sürdürdüm sonra onu arabaya bindirip uzaklaşmasını izledim. redingotumu ve fesimi giyip uzaklaştım oradan. eve gittiğimde validem 'yüzümden düşen bin parça'nın sebebiyetini sordu ancak bir kelime konuşmadım. gelen mektupları da niyetsiz olduğumu belirterek yanıtladım. yılla sonra öğrendim ki, mahidevran bir subay emeklisiyle evlenmiş, iki de çocuğu olmuş.
günler hızlı geçiyor. bazen diyorum eğer toy bir delikanlı olmasaydım ve onunla celb-i muhabbetimi devam ettirseydim, akıbetim ne olurdu diye...
  aynı idadîde okuyorduk o sıralar. bir ahbabım vesilesiyle tanışmıştım. oldukça şuh, alımlı, bakanın bir daha baktığı bir hanımdı.
. ilk buluşma yerine geldiğinde bir şeyler içtik. ortak zevklerimizden, hobilerimizden ve vakıf olduğumuz konulardan konuştuk. hâlbuki her şey çok hoş gidiyordu. ta ki ailesinin siyasi görüşlerinden bahsedene kadar:
"bizim ailemiz full terakkiperver'cidir. babam kazım karabekir paşa'nın yaverliğini yapıyordu bir vakitler..."
o an beynime bir gavur oku yemiş gibi hissettim. binaenaleyh ne yapacağımı bilememiş bir şekilde vakur bakışlarla etrafı inceliyor, sinir ve şok olmakla karışık bir haliyeti ruhiyye ile titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışıyordum. sonra:
"bu hususu bana daha evvel neden söylemedin mahidevran! biliyorsun terakkiperver fırkası benim kırmızı çizgim , bunun bir oluru yoktur! kazım karabekir paşayı biz de severiz ama vakit muhalefet yapmak vakti değildir. bir muhalefet yapılacaksa da, kahir ekseriyetle halk fırkası yapıyor zaten..."
cevapladı:
"karşıt görüşlere tahammülünüz yok efendim"
biraz daha muhabbeti sürdürdüm sonra onu arabaya bindirip uzaklaşmasını izledim. redingotumu ve fesimi giyip uzaklaştım oradan. eve gittiğimde validem 'yüzümden düşen bin parça'nın sebebiyetini sordu ancak bir kelime konuşmadım. gelen mektupları da niyetsiz olduğumu belirterek yanıtladım. yılla sonra öğrendim ki, mahidevran bir subay emeklisiyle evlenmiş, iki de çocuğu olmuş.
günler hızlı geçiyor. bazen diyorum eğer toy bir delikanlı olmasaydım ve onunla celb-i muhabbetimi devam ettirseydim, akıbetim ne olurdu diye...
devamını gör...
dibe vurmuş insanlara tavsiyeler
          "en dibe vurmalisin ki ordan güç alıp yükselebilesiniz" safsatasına inanmamak.
      
  devamını gör...
kırmızı pazartesi
          kırmızı pazartesi, 1982’de nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş gabriel garcía marquez tarafından yazılmış bir romanıdır. kitapta başından işleneceği belli olan bir cinayet anlatılıyor. kitabın ilk sayfasından itibaren okur da cinayetin işleneceği kasabanın halkı da cinayetin işleneceğini biliyor ancak bu durum kitaba sürükleyiciliğinden bir şey kaybettirmiyor.
kitap bir bakıma ibretlik bir kitap. sürü psikolojisini güzel yansıttığını düşünüyorum. tüm halk cinayetin işleneceğini bilirken cesaret edip öldürülecek karaktere hiçbir şey söyleyemiyorlar bile.
bunun yanında kitap ataerkil toplumu, töresel yaşamı da ele alıyor. kitap ilerledikçe ataerkiyi daha çok hissettim, ne kadar korkunç bir sistem olduğunu bir kez daha algılamış oldum. namus cinayetlerinden bir tanesi işlenmiş, işin kötüsü o toplumda namus cinayetleri haklı görülüyor. biriyle namus sorununuz varsa onu delik deşik edebilirsiniz ancak yine de masum kalırsınız.
“onu bilinçli olarak öldürdük” demişti pedro vicario, “ama biz masumuz.”
“belki tanrı katında öylesinizdir”, demişti peder amador.
“tanrı katında da, insanların gözünde de” demişti pablo vicario da. “bu bir namus sorunuydu.”
-
"neyin hazırlığı içinde olduklarını biliyordum," dedi bana, "yalnızca onlarla aynı fikirde olmakla kalmıyordum, erkeklik görevini yerine getirmeyecek olursa onunla asla evlenmeyecektim."
-
santiago nasar, yaptığı kötülüğün kefaretini ödemiş, vicario kardeşler erkekliklerini kanıtlamışlardı, aldatılan kız kardeş de namusunu yeniden kazanmıştı.
erkekliğiniz batsın!
kitapta tek işlenen şey ataerki, cinayet ve cinayetin nasıl işlendiği değil, evliliğe zorlanan bir kadının hayatı da az biraz yansıtılıyor, uğradığı fiziksel şiddet gözler önüne seriliyor. sadece kadınlara gelince geçerli olan namus zırvalığı da barınıyor kitapta. yazar ataerki ve namus kavramları hakkında ne düşünüyor bilemiyorum tabii, anlatılan kavramlar bilinçli olarak mı anlatıldı yoksa sadece cinayeti açıklamak için gerekli minik detaylar mıydı bilemeyeceğim.
her neyse, kısaca damada üstü açılır bir araba hediye edilirken kadınlara çatal bıçak takımı armağan edilen, erkekler önlerine gelen her kadınla ilişkiye girse sorun olmayan ancak iş kadınların “bekaretlerini” kaybetmelerine gelince saatlerce dövüldüğü bir dünyada işlenen bir namus cinayeti anlatılıyor.
kitap üstte belirttiğim gibi sürükleyici, dil ve anlatımı kompleks, sanatsal olmaktan ziyade daha sade denebilir. yazarın çocukluk kasabasında işlenmiş gerçek bir cinayeti anlatıyor. okunmasını tavsiye edebilirim ama okurken benim içimi baydığı gerçeğini söylemeden edemeyeceğim. normalde 2 günde bitireceğim kitabı 10 gün içinde okudum, ancak okunması gereken bir kitap olmadığını düşünsem muhtemelen bu kadar ısrarcı olmazdım bu kitap üzerinde.
  kitap bir bakıma ibretlik bir kitap. sürü psikolojisini güzel yansıttığını düşünüyorum. tüm halk cinayetin işleneceğini bilirken cesaret edip öldürülecek karaktere hiçbir şey söyleyemiyorlar bile.
bunun yanında kitap ataerkil toplumu, töresel yaşamı da ele alıyor. kitap ilerledikçe ataerkiyi daha çok hissettim, ne kadar korkunç bir sistem olduğunu bir kez daha algılamış oldum. namus cinayetlerinden bir tanesi işlenmiş, işin kötüsü o toplumda namus cinayetleri haklı görülüyor. biriyle namus sorununuz varsa onu delik deşik edebilirsiniz ancak yine de masum kalırsınız.
“onu bilinçli olarak öldürdük” demişti pedro vicario, “ama biz masumuz.”
“belki tanrı katında öylesinizdir”, demişti peder amador.
“tanrı katında da, insanların gözünde de” demişti pablo vicario da. “bu bir namus sorunuydu.”
-
"neyin hazırlığı içinde olduklarını biliyordum," dedi bana, "yalnızca onlarla aynı fikirde olmakla kalmıyordum, erkeklik görevini yerine getirmeyecek olursa onunla asla evlenmeyecektim."
-
santiago nasar, yaptığı kötülüğün kefaretini ödemiş, vicario kardeşler erkekliklerini kanıtlamışlardı, aldatılan kız kardeş de namusunu yeniden kazanmıştı.
erkekliğiniz batsın!
kitapta tek işlenen şey ataerki, cinayet ve cinayetin nasıl işlendiği değil, evliliğe zorlanan bir kadının hayatı da az biraz yansıtılıyor, uğradığı fiziksel şiddet gözler önüne seriliyor. sadece kadınlara gelince geçerli olan namus zırvalığı da barınıyor kitapta. yazar ataerki ve namus kavramları hakkında ne düşünüyor bilemiyorum tabii, anlatılan kavramlar bilinçli olarak mı anlatıldı yoksa sadece cinayeti açıklamak için gerekli minik detaylar mıydı bilemeyeceğim.
her neyse, kısaca damada üstü açılır bir araba hediye edilirken kadınlara çatal bıçak takımı armağan edilen, erkekler önlerine gelen her kadınla ilişkiye girse sorun olmayan ancak iş kadınların “bekaretlerini” kaybetmelerine gelince saatlerce dövüldüğü bir dünyada işlenen bir namus cinayeti anlatılıyor.
kitap üstte belirttiğim gibi sürükleyici, dil ve anlatımı kompleks, sanatsal olmaktan ziyade daha sade denebilir. yazarın çocukluk kasabasında işlenmiş gerçek bir cinayeti anlatıyor. okunmasını tavsiye edebilirim ama okurken benim içimi baydığı gerçeğini söylemeden edemeyeceğim. normalde 2 günde bitireceğim kitabı 10 gün içinde okudum, ancak okunması gereken bir kitap olmadığını düşünsem muhtemelen bu kadar ısrarcı olmazdım bu kitap üzerinde.
devamını gör...
siyah transporter
          ben şaşırmıyorum, yıllarca kaçırıp, infaz edilen ve yol kenarlarına atılan çok insan oldu, bunların çoğu güneydoğulu insanlardı ve yine çoğu kuru bir iftiraya kurban gittiler; araba ha toros olmuş ha transporter neticede hepsi can aldı ve almaya devam ediyor.
      
  devamını gör...


