yazarların eş cinsel çocuğu ile yapacağı ilk konuşma
kocaman sarılırdım öncelikle. ben zaten anlamışımdır ama onun söylemesini beklemisimdir. bu yüzden uzun uzadıya konuşmalar yapmaya gerek yok. eğer ilerde bir çocuğum olur ve bana bunu söylerse her an yanında olduğumu hissettirim. ve en önemlisi hastalıklı, nefret kusan insanlardan korurum onu. bu onu farklı birisi yapmıyor ve hoşlandığı cinsiyet yüzünden kendini kötü hissetmesini sağlatmam kimseye. annene bak ve örnek al çocuğum. ılişki deneyimlerimi anlatırım hem sana.
devamını gör...
derman
güç anlamına gelen sözcük. bazen ilaç, çare gibi anlamlarda da kullanılır.
ayrıca sevgili ethem hoca'mızın soyadıdır.
ayrıca sevgili ethem hoca'mızın soyadıdır.
devamını gör...
haklıyken özür dilemek
hem uğraşmak istemediğiniz hem kaybetmek istemediğiniz biriyse başvurulan bir eylem. hani sus tamam ben haksız olmaya razıyım yoksa kırıcam bi taraflarını demenin nazik yoludur.
devamını gör...
insanlara hatalarını söylemeyip kendilerinin keşfetmesini beklemek
evde beslediğin kedinin, tuvalet ihtiyacını kuma yapması gerektiğini kendi çözmesini beklemekle aynı şey.
devamını gör...
sözlük yazarlarının sosyal hayatları
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
iki kadın bir erkekten oluşan bir aile grubu. bir de ben. bir otobüs durağındayız. üçlü ben yaşlarda. kardeş/kuzen bir şey. gürültülü bir grup değiller. kendi aralarında havadan sudan konuşuyorlar, ben de telefonumla ilgileniyorum.
önümüzden insanlar gelip geçiyor. ben ve erkek oturuyoruz, kadınlar ayakta. yaşça daha küçük olan kadın telefonuna bakıyor arada, nispeten daha sessiz. öbür kadınla erkek sohbet ediyorlar. kadın bir sessizliğin ardından gruba "farkında mısınız, bu sene kısa etek, şort giyen kız sayısı çok arttı." diyor. erkek onaylıyor; "evet evet." duyuyorum, tepki vermiyorum. kadın devam ediyor; "hayır önceden böyle değildi, pandemi mi açtı saçtı böyle insanları anlamıyorum, nereye baksam kıç." sessiz kadın kahkaha atıyor telefonundan kafasını kaldırmadan. erkek bana bir yan bakış atıyor. kafamı kaldırıyorum, erkeğe bakmıyorum. kadına, direkt yüzüne bakıyorum. kadın bakışımı fark etmiyor, arkasına dönüyor, yola bakıyor. telefonuma dönüyorum tekrar. tartışmak için enerjim yok. ama kadının şort giydiğimi fark edip etmediğini merak etmekten de kendimi alamıyorum. telefonuyla ilgilenen kadın konuşuyor bu defa önümüzden geçen bir kadını kast ederek "al bak, bir tane daha." artık dayanamıyorum "ne bir tane daha?" bakışlar bana dönüyor. grubun baskın karakteri olduğu belli, istatistikçi kadın "pardon?" diyor. "size ne insanların ne giydiğinden." diyorum sakin bir ses tonuyla. kadın bir şeyler söylediyse de anlaşılmıyor, çünkü erkek lafa giriyor; "hanımefendi biz sizi kast etmedik." kimi kastettiklerini soruyorum. kadın yine erkek konuştuğu için kendi cümlesini bile tamamlamıyor ve erkek sonunda "biz öylesine, sokaktan geçen insanlarla ilgili sohbet ediyoruz."
bu konuşma tabi ki tarafların asla birbirini anlayamayacağı bir düzlemde devam etti ve nihayetlendi. benim dolmuşum geldi ve bindim. neyse ki...
yazma sebebim bu diyalogu aktarmak değil. kişilerin başka insanların kılık kıyafeti ile ilgili yorum yapma haddini kendilerinde bulmaları da değil. bahsetmek istediğim şey şu; orada onlarla bekliyor olmam bizi küçük bir grup yaptı. insan çok, çok, çok garip bir canlı. sosyalliğimiz, etkileşim bağımlılığımız ve birlikte hareket etme içgüdümüz o kadar baskın ki evet bu bizi evrimleştirmiş ancak gerçekten zekamızı da duygu durumumuzu da çok net olumsuz yönde etkilemiş. tamamen rastlantısal şekilde yakın koordinatlarda doğan insanların gezegeni savaş alanına çevirmek pahasına birbirlerine çok kusurlu şekilde bağlanmasına falan sebebiyet veren mevzunun küçük ölçekli hali tam olarak o dolmuş durağında bugün deneyimlediğim şey. yahu kısa şort, etek giyen ama senin yanında oturmayan kadın hakkında atıp tutarken, sadece ben senin yanında oturuyorum diye beni kapsam dışında bırakıyor olmanın nasıl bir açıklaması olabilir? bu nasıl çarpık, nasıl yanlış, nasıl saçma bir dürtüdür?
düşündüm dolmuşta. kadın muhtemelen benim şortlu olduğumu fark etmemişti bu cümleyi ederken. adam farkındaydı, onaylarken de, sonrasında da. beni, ne tepki vereceğim diye yoklarken de kafasında netlemişti bizim küçük grupluğumuzu. ses etmeyebilirdim ama edersem de sorun değildi. cevap hazırdı, biz sizi kastetmedik. çünkü niye edelim? siz de bizim yanımızdasınız. siz de bizden birisiniz...
biz yan yanaydık, birlikteydik ve bir de bizim dışımızda kalanlar vardı. onlar hakkında "biz" bir olarak istediğimizi konuşabilirdik. çünkü "kendimizi bir topluluğa ait hissetmemiz" gerekiyor. o topluluğun davranışlarına da toleransımız default bir şekilde tanımlı olmalı. sosyal kabul ancak böyle edinilir(!) aksi, bizi uyumsuz, problemli biri yapıyor toplum içinde. sadece toplum değil, biz de kendimizden rahatsız oluyoruz. sorgusuz sualsiz bir kabulleniş. sahip olduğumuz ailede, çalıştığımız iş yerinde aykırı özelliklerimiz olsa da bir bütünün içindeyiz. mikro milliyetçilik semtçilikten başlıyor düşünsene. komşu sitelerin çocukları falan dövüşüyorlar aralarında sebepsiz yere. daha bunun ili, ülkesi... oho...
seneler var bu konuda okuma yapmayalı, düşünmeyeli. ama şurası çok net, türümüzün sosyal etkileşim, iletişim bağımlılığı, aidiyet duygumuzu çok olumsuz yönde kurgulamamıza sebep oluyor, bunun da bakış açımız üzerinde (eşitlik, adalet, önyargı vb çok kritik konularda) müthiş negatif bir etkisi var.
insan çok garip evet. ama ben zeki olduğunu falan da kabul etmiyorum genel olarak. alet oymakla, ateşi gıda pişirmek için falan kullanmakla olmamış o işler. görüyoruz. tekil, bireysel, salt yaşam ve yaşam gereklerini düşünen canlılara bakın bir, bir de bize. kim daha zeki? kim daha yararlı? kim daha "insan"?
önümüzden insanlar gelip geçiyor. ben ve erkek oturuyoruz, kadınlar ayakta. yaşça daha küçük olan kadın telefonuna bakıyor arada, nispeten daha sessiz. öbür kadınla erkek sohbet ediyorlar. kadın bir sessizliğin ardından gruba "farkında mısınız, bu sene kısa etek, şort giyen kız sayısı çok arttı." diyor. erkek onaylıyor; "evet evet." duyuyorum, tepki vermiyorum. kadın devam ediyor; "hayır önceden böyle değildi, pandemi mi açtı saçtı böyle insanları anlamıyorum, nereye baksam kıç." sessiz kadın kahkaha atıyor telefonundan kafasını kaldırmadan. erkek bana bir yan bakış atıyor. kafamı kaldırıyorum, erkeğe bakmıyorum. kadına, direkt yüzüne bakıyorum. kadın bakışımı fark etmiyor, arkasına dönüyor, yola bakıyor. telefonuma dönüyorum tekrar. tartışmak için enerjim yok. ama kadının şort giydiğimi fark edip etmediğini merak etmekten de kendimi alamıyorum. telefonuyla ilgilenen kadın konuşuyor bu defa önümüzden geçen bir kadını kast ederek "al bak, bir tane daha." artık dayanamıyorum "ne bir tane daha?" bakışlar bana dönüyor. grubun baskın karakteri olduğu belli, istatistikçi kadın "pardon?" diyor. "size ne insanların ne giydiğinden." diyorum sakin bir ses tonuyla. kadın bir şeyler söylediyse de anlaşılmıyor, çünkü erkek lafa giriyor; "hanımefendi biz sizi kast etmedik." kimi kastettiklerini soruyorum. kadın yine erkek konuştuğu için kendi cümlesini bile tamamlamıyor ve erkek sonunda "biz öylesine, sokaktan geçen insanlarla ilgili sohbet ediyoruz."
bu konuşma tabi ki tarafların asla birbirini anlayamayacağı bir düzlemde devam etti ve nihayetlendi. benim dolmuşum geldi ve bindim. neyse ki...
yazma sebebim bu diyalogu aktarmak değil. kişilerin başka insanların kılık kıyafeti ile ilgili yorum yapma haddini kendilerinde bulmaları da değil. bahsetmek istediğim şey şu; orada onlarla bekliyor olmam bizi küçük bir grup yaptı. insan çok, çok, çok garip bir canlı. sosyalliğimiz, etkileşim bağımlılığımız ve birlikte hareket etme içgüdümüz o kadar baskın ki evet bu bizi evrimleştirmiş ancak gerçekten zekamızı da duygu durumumuzu da çok net olumsuz yönde etkilemiş. tamamen rastlantısal şekilde yakın koordinatlarda doğan insanların gezegeni savaş alanına çevirmek pahasına birbirlerine çok kusurlu şekilde bağlanmasına falan sebebiyet veren mevzunun küçük ölçekli hali tam olarak o dolmuş durağında bugün deneyimlediğim şey. yahu kısa şort, etek giyen ama senin yanında oturmayan kadın hakkında atıp tutarken, sadece ben senin yanında oturuyorum diye beni kapsam dışında bırakıyor olmanın nasıl bir açıklaması olabilir? bu nasıl çarpık, nasıl yanlış, nasıl saçma bir dürtüdür?
düşündüm dolmuşta. kadın muhtemelen benim şortlu olduğumu fark etmemişti bu cümleyi ederken. adam farkındaydı, onaylarken de, sonrasında da. beni, ne tepki vereceğim diye yoklarken de kafasında netlemişti bizim küçük grupluğumuzu. ses etmeyebilirdim ama edersem de sorun değildi. cevap hazırdı, biz sizi kastetmedik. çünkü niye edelim? siz de bizim yanımızdasınız. siz de bizden birisiniz...
biz yan yanaydık, birlikteydik ve bir de bizim dışımızda kalanlar vardı. onlar hakkında "biz" bir olarak istediğimizi konuşabilirdik. çünkü "kendimizi bir topluluğa ait hissetmemiz" gerekiyor. o topluluğun davranışlarına da toleransımız default bir şekilde tanımlı olmalı. sosyal kabul ancak böyle edinilir(!) aksi, bizi uyumsuz, problemli biri yapıyor toplum içinde. sadece toplum değil, biz de kendimizden rahatsız oluyoruz. sorgusuz sualsiz bir kabulleniş. sahip olduğumuz ailede, çalıştığımız iş yerinde aykırı özelliklerimiz olsa da bir bütünün içindeyiz. mikro milliyetçilik semtçilikten başlıyor düşünsene. komşu sitelerin çocukları falan dövüşüyorlar aralarında sebepsiz yere. daha bunun ili, ülkesi... oho...
seneler var bu konuda okuma yapmayalı, düşünmeyeli. ama şurası çok net, türümüzün sosyal etkileşim, iletişim bağımlılığı, aidiyet duygumuzu çok olumsuz yönde kurgulamamıza sebep oluyor, bunun da bakış açımız üzerinde (eşitlik, adalet, önyargı vb çok kritik konularda) müthiş negatif bir etkisi var.
insan çok garip evet. ama ben zeki olduğunu falan da kabul etmiyorum genel olarak. alet oymakla, ateşi gıda pişirmek için falan kullanmakla olmamış o işler. görüyoruz. tekil, bireysel, salt yaşam ve yaşam gereklerini düşünen canlılara bakın bir, bir de bize. kim daha zeki? kim daha yararlı? kim daha "insan"?
devamını gör...
karadut
mis kokulu bir ağacın muazzam meyvesidir. şerbeti, dondurması, reçeli, marmeladı, şurubu tarifsiz lezzette bir meyvedir. insanın ağzını yüzünü tatlı bir pembeye boyar, soğukken de hafif tatlı ve mayhoş tadı ferahlık verir. izmir'in tire ilçesinde en lezzetlileri yetişir, burada marmeladı lor peyniri üzerinde tatlı diye sunulup yenir *
edit: kar helvasını unutmayalım.*
edit: kar helvasını unutmayalım.*
devamını gör...
türkiye'nin ilk vegan kasabı
"iki kilo mangallık marul alabilirmiyim" tarzında diyalogların olacağı kasap.
devamını gör...
nedamet
yaptığı iş veya davranışın sonucunu brğenmeyip yaptığına hayıflanma, pişmanlık anlamına gelen arapça kökenli sözcüktür.
devamını gör...
regl oldum demenin alternatif yolları
"her tarafım şiş şiş"
devamını gör...
ortanın solu moskof yolu
1960 lı yıllarda süleyman demirel'in adalet partisi zamanında ortaya atılan slogandır.
bkz #538218
bkz #538218
devamını gör...
elhamdulillah müslümanım
son derece itici ve hatta faşizan bir laf.
bakın bu laf kendi halindeyken bir sorun yok elbette.
fakat gelin görün ki öyle bir tonlama ve gururla söyleniyor ki insanın midesi bulanıyor.
herifle sohbet ediyorsun sudan havadan...
laf dönüyor dolaşıyor bir şekilde bu dine, siyasete, bilmem neye geliyor.
hooopp “elhamdulillah müslümanım”diyor.
peki neden bunu söyleme gereği duyuyor?
tamam söyledi hadi neyse de.
neden üstüne basa basa ve adeta gururla söylüyor?
şunu demek istiyor aslında.
ben müslümanım sen değilsin, bak ben gurur duyulacak bir şeye mensubum ama sen?
ben cennete gideceğim ama sen yanacaksın.
ve irdelesen daha neler neler.
çok ama çok itici geliyor bana.
bana ne ulan hıyar ağası senin ne olduğundan?
bakın bu laf kendi halindeyken bir sorun yok elbette.
fakat gelin görün ki öyle bir tonlama ve gururla söyleniyor ki insanın midesi bulanıyor.
herifle sohbet ediyorsun sudan havadan...
laf dönüyor dolaşıyor bir şekilde bu dine, siyasete, bilmem neye geliyor.
hooopp “elhamdulillah müslümanım”diyor.
peki neden bunu söyleme gereği duyuyor?
tamam söyledi hadi neyse de.
neden üstüne basa basa ve adeta gururla söylüyor?
şunu demek istiyor aslında.
ben müslümanım sen değilsin, bak ben gurur duyulacak bir şeye mensubum ama sen?
ben cennete gideceğim ama sen yanacaksın.
ve irdelesen daha neler neler.
çok ama çok itici geliyor bana.
bana ne ulan hıyar ağası senin ne olduğundan?
devamını gör...
diyot
diyot, yalnızca bir yönde akım geçiren devre elemanıdır.
devamını gör...
müsait
türk dil kurumu sözlüğüne girip müsait yazarsanız, şu çıkacaktır:
1. sıfat uygun, elverişli:
"asla hissîliğe, ılık ve yumuşak duygulara müsait değiliz." - necip fazıl kısakürek
2. sıfat, teklifsiz konuşmada tkz. flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın).
ikinci anlamı için oha veya çüş diyebilirsiniz.
1. sıfat uygun, elverişli:
"asla hissîliğe, ılık ve yumuşak duygulara müsait değiliz." - necip fazıl kısakürek
2. sıfat, teklifsiz konuşmada tkz. flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın).
ikinci anlamı için oha veya çüş diyebilirsiniz.
devamını gör...
osmanlı torunuyum diyen insan
osmanlılarda ve dolayısıyla türkiye'de aristokrasinin olmayışının ve cumhuriyet zamanına kadar güçlü bir yerli burjuvazinin oluşmamasının yarattığı dolaylı bir etkidir. avrupa'da kimse habsburg torunuyum, bourbon çocuğuyum demez çünkü oralarda tarihsel süreç içerisinde ulus kimliğinin ve işçi sınıfının oluşmasını sağlayan, yönetilen geniş kitlelerin zamanla kimlik kazanmasını sağlayan toplumsal ve ekonomik bölünmeler meydana gelebilmiş. bizde ise padişah 19. yüzyıla kadar yetkilerini bile paylaşmak istememiş. saltanatına alternatif olmasın diye anadoludaki türkmen beylerinin ümüğünü sıkmış.
devamını gör...
gelecekteki haline şu an söylemek istenilen şey
çok güzel hatalar yaptın tebrik ederim
devamını gör...
nasılsın sorusuna verilecek cevaplar
laf olsun diye sorduysan iyi
gerçekten sorduysan kötü.
iç güveysinden hallice.
gerçekten sorduysan kötü.
iç güveysinden hallice.
devamını gör...