ilk kez gidilen bir anadolu şehrinde otelde tek başına gecelemek
büyük kentlerden pek çıkmamış kişiler için depresif ve travmatik bir tecrübedir. soyulma ve darp edilme korkusu yaşanır. sokaklar fazla karanlık ve sessizdir. otel personeli genelde prezantabl olmaz.
devamını gör...
sözlüğe kafa dağıtmak için gelip sinir hastası olmak
neredeyse hiç başıma gelmeyen olay. başlıktan farkedebiliyorum, baktım girersem sinir hastası olacağım girmiyorum o başlığa kafam rahat devam ediyorum.
devamını gör...
8 mart dünya emekçi kadınlar günü
istemiyoruz biz gün mün. bu ülkede kadınların günü olabilir mi, olamaz.
her gün kadın öldürülsün bu ülkede sonra da gün kutlansın tabi ya.
hatta yetmesin kadınlara lakaplar takılsın erkeklere bakmiyorlar yuz vermiyorlar diye kezban desinler, yüz verenlere de malum kelimeyi. rahat bırakın yeter bütün günler de alın sizin olsun.
her gün kadın öldürülsün bu ülkede sonra da gün kutlansın tabi ya.
hatta yetmesin kadınlara lakaplar takılsın erkeklere bakmiyorlar yuz vermiyorlar diye kezban desinler, yüz verenlere de malum kelimeyi. rahat bırakın yeter bütün günler de alın sizin olsun.
devamını gör...
adolf hitler türkleri severdi söylemi
alman aşısı vurulurken ülkücü oğuz kağan..
devamını gör...
güne bir şiir bırak
sen olman
batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
devamını gör...
ıtır esen
ünlü senarist ve yönetmen yavuz turgul'un eşidir.
onu izlediğim son yapım 2001-2002 arası yeditepe istanbul isimli diziydi.
onu izlediğim son yapım 2001-2002 arası yeditepe istanbul isimli diziydi.
devamını gör...
bir erkeğin sizinle ilgilendiğini anlamanın yolu
direkt sorun. hayat kısa sözlük, uğraşmayın antin kuntin şeylerle.
devamını gör...
sözlük yazarlarının konuştuğu kişi sayısı
asıl başlık (bkz: kafa sözlük yazarlarının kafa sözlük'ten konuştuğu kişi sayısı) olacaktı ama malum harf sınırı.
t: kafa sözlük yazarlarının kafa sözlük chatinden konuştuğu kişi sayısını paylaştıkları başlık.
ben başlayayım.
ilk geldiğimde mesaj atan karambol ve kafa sözlük hesabı dahil tam 114. şaka değil. tek tek saydım.
t: kafa sözlük yazarlarının kafa sözlük chatinden konuştuğu kişi sayısını paylaştıkları başlık.
ben başlayayım.
ilk geldiğimde mesaj atan karambol ve kafa sözlük hesabı dahil tam 114. şaka değil. tek tek saydım.
devamını gör...
komşunun tuhaf davranışları
öncelikle merhaba, size komşunun tuhaf davranışlarından ziyade komşumla yaşadığım turşu ödüllü tuhaf bir olayı anlatmak istiyorum.
bundan üç yıl önce olması lazım, bir gün evde otururken kapıda bir kıpırdanma duydum ve sese çıktım. iri yarıca, gençten bir çocuk(ikimiz de öğrenciyiz o zamanlar) elinde eski bir kartla kapı açmaya çalışıyor. biraz seyrettim, baktım açamıyor yardımcı olayım ben açarım dedim, açtım da. keşke o an bunu başaramamış, tüm havamı söndürmüş olsaydım ama bilemezdim ki, nereden bileyim.
kapıyı açtık, sevimli sevimli teşekkür etti, rahatsız ettim kusura bakma dedi ve evine girdi. bu arada bu yaşananlar çalıştığım için hep akşam dokuz on saatlerinde yaşanıyor.
ertesi gün yine geldi, yine açtık kapıyı. ertesi gündü, bir gündü iki gündü derken iki haftayı aştı olay, rahatsız oluyorum ama kapıyı açtığımız kart bende duracak kadar da her iki taraf için benimsenen bir durum var ortada. alışınca da bi rahatlık aldı bizimkini. önceleri kız arkadaşını görmüyordum artık üç güne bir ikisini de karşımda görmeye başladım. biri kapımı çalıyor, diğeri ricada bulunuyor sonra onlar bir köşede kapıyı açmamı bekleyip ben eve girene kadar da sevimlilik yapıyordu. ( teşekkür ederiz, kusura bakma seni de rahatsız ediyoruz hep böyle, bir ihtiyacın olursa sakın çekinme sen de bize söyle. asabileşen gönlümü alma taktikleri)
bu arada bunu söylemeden geçemem artık bende de nasıl bir psikolojik rahatsızlık başladıysa "ya bu kez açamazsam" düşüncelerine kapılıp kendime yükleniyordum. her neyse... birkaç kez daha oflaya puflaya da olsa açtım kapıyı.( yok anlamıyor bir türlü ona ofladığımı, canını sıkıyorlar heralde cafede diyor. oğuz atay kadar anlaşılmamak nedir hissediyorum, ben de anlamıyor ne de olsa diye konuşmadan işimi yapıyorum)
bu sessizliğin beni "ben bu düzeni bozarım" evresine getirdiğinin farkında değil, anlamak da istemiyor olabilir bilmiyorum. tek bildiğim şey; artık rahat bir nefes almak istediğim.
bu karar kaçıncı güne tekabül ediyor pek bir önemi yok ama kırılma anı bu günden itibaren başlıyor. bir gün iş yerinde tüm mesaim boyunca "eve gideceksin ve o kapıyı mahalle yansa açmayacaksın sonra da hiç olmadığın kadar özgürsün" diyerek uzun zamandır arkasında durmadığım kendimin ellerinden tutmaya karar verdim. eve gidince en sevdiğim pijamalarımı giyip kapıyı açmayacağım anı beklemeye başladım. baş belası beni çok bekletmeden geldi, ufak ufak zile dokunuyor, aradaki ses boşluğunda ise evde miyim diye yokluyor. o zili çaldıkça ben en rahat olmam gereken kendi evimde kedi yürüyüşü yapıyorum. ağrıma gidiyor bu çaresiz halim. yine kendime kızıyorum "sen kendin başına bela ettin, şimdi kurtul!" neyse ben kendimle hesaplaşırken vazgeçip gitti sonunda. oh dedim oh, ya yeni bir kurban bulacak kendine ya da çilingire gidiyor. o kadar özgür o kadar çok huzurluydum ki gittiğinde, beni etkileyen ne varsa onlardan uzak durabilmenin değerini öpüp başıma koydum. tabi mutlu anlar çabuk biter benim için. aradan 20-25 dk ancak geçti, hem ev hem de iş arkadaşım olan melike'den bir mesaj geldi. "aşkım senin şu manyak var ya kapısını açtırıp duran seni sordu. evdedir çıkalı çok oldu dedim." şaşkın şaşkın ne kadar baktım mesaja bilmiyorum ama hemen üstünkörü bir plan yapıp işe koyuldum. bu aptal dostluğun nişanı olan kartla ufak bir not kıstırdım kapısına. "kusura bakma ama kabak tadı vermeye başladı bu yaptığın. kendine yeni bir uşak bul ya da çilingire gidebilirsin ama benim kapıma gelme bir daha"
hemen içeri girip pusuya yattım, sessizce yarım saat kadar bekledim. arkadaşıyla gelip kapıyı açtılar tabi notla kartı da aldılar eminim bundan.
aradan iki gün geçti ses seda çıkmadı hiç, kapı sesi de duymadım üçüncü gün kapımı çaldı açmadım. gece melike işten dönünce elinde orta boylarda bir kavanoza kurulmuş acı biber turşusuyla geldi. (yalnız turşu, biberine sarımsağına kullanılan sirkeye kadar organik. memleketten kapıp getirdiği, anne eli değdiği o kadar belli ki kavanozu bile evde yöresel rüzgarlar estirmeye yetiyor)
"kusura bakmasın ev arkadaşım memlekete giderken benim anahtarı da götürmüş dün gece geldi, artık anahtarım var sıkıntı yapmasın yani, turşuyu da şimdi getirebildim, kabul etsin rahatsız ettik o kadar" diye de tembihlemiş melike'yi. melike gülmekten yerde kıvranıyor ben iki gün daha bekleseydin bu kadar kendini hırpalamayacaktın diye hem gülüp hem yine kendime kızıyorum. aslında hala hatırladıkça gülüyorum kimdin, biz neydik... bu tuhaf komşum buralardaysa onu affettiğimi söylemek istiyorum.
bundan üç yıl önce olması lazım, bir gün evde otururken kapıda bir kıpırdanma duydum ve sese çıktım. iri yarıca, gençten bir çocuk(ikimiz de öğrenciyiz o zamanlar) elinde eski bir kartla kapı açmaya çalışıyor. biraz seyrettim, baktım açamıyor yardımcı olayım ben açarım dedim, açtım da. keşke o an bunu başaramamış, tüm havamı söndürmüş olsaydım ama bilemezdim ki, nereden bileyim.
kapıyı açtık, sevimli sevimli teşekkür etti, rahatsız ettim kusura bakma dedi ve evine girdi. bu arada bu yaşananlar çalıştığım için hep akşam dokuz on saatlerinde yaşanıyor.
ertesi gün yine geldi, yine açtık kapıyı. ertesi gündü, bir gündü iki gündü derken iki haftayı aştı olay, rahatsız oluyorum ama kapıyı açtığımız kart bende duracak kadar da her iki taraf için benimsenen bir durum var ortada. alışınca da bi rahatlık aldı bizimkini. önceleri kız arkadaşını görmüyordum artık üç güne bir ikisini de karşımda görmeye başladım. biri kapımı çalıyor, diğeri ricada bulunuyor sonra onlar bir köşede kapıyı açmamı bekleyip ben eve girene kadar da sevimlilik yapıyordu. ( teşekkür ederiz, kusura bakma seni de rahatsız ediyoruz hep böyle, bir ihtiyacın olursa sakın çekinme sen de bize söyle. asabileşen gönlümü alma taktikleri)
bu arada bunu söylemeden geçemem artık bende de nasıl bir psikolojik rahatsızlık başladıysa "ya bu kez açamazsam" düşüncelerine kapılıp kendime yükleniyordum. her neyse... birkaç kez daha oflaya puflaya da olsa açtım kapıyı.( yok anlamıyor bir türlü ona ofladığımı, canını sıkıyorlar heralde cafede diyor. oğuz atay kadar anlaşılmamak nedir hissediyorum, ben de anlamıyor ne de olsa diye konuşmadan işimi yapıyorum)
bu sessizliğin beni "ben bu düzeni bozarım" evresine getirdiğinin farkında değil, anlamak da istemiyor olabilir bilmiyorum. tek bildiğim şey; artık rahat bir nefes almak istediğim.
bu karar kaçıncı güne tekabül ediyor pek bir önemi yok ama kırılma anı bu günden itibaren başlıyor. bir gün iş yerinde tüm mesaim boyunca "eve gideceksin ve o kapıyı mahalle yansa açmayacaksın sonra da hiç olmadığın kadar özgürsün" diyerek uzun zamandır arkasında durmadığım kendimin ellerinden tutmaya karar verdim. eve gidince en sevdiğim pijamalarımı giyip kapıyı açmayacağım anı beklemeye başladım. baş belası beni çok bekletmeden geldi, ufak ufak zile dokunuyor, aradaki ses boşluğunda ise evde miyim diye yokluyor. o zili çaldıkça ben en rahat olmam gereken kendi evimde kedi yürüyüşü yapıyorum. ağrıma gidiyor bu çaresiz halim. yine kendime kızıyorum "sen kendin başına bela ettin, şimdi kurtul!" neyse ben kendimle hesaplaşırken vazgeçip gitti sonunda. oh dedim oh, ya yeni bir kurban bulacak kendine ya da çilingire gidiyor. o kadar özgür o kadar çok huzurluydum ki gittiğinde, beni etkileyen ne varsa onlardan uzak durabilmenin değerini öpüp başıma koydum. tabi mutlu anlar çabuk biter benim için. aradan 20-25 dk ancak geçti, hem ev hem de iş arkadaşım olan melike'den bir mesaj geldi. "aşkım senin şu manyak var ya kapısını açtırıp duran seni sordu. evdedir çıkalı çok oldu dedim." şaşkın şaşkın ne kadar baktım mesaja bilmiyorum ama hemen üstünkörü bir plan yapıp işe koyuldum. bu aptal dostluğun nişanı olan kartla ufak bir not kıstırdım kapısına. "kusura bakma ama kabak tadı vermeye başladı bu yaptığın. kendine yeni bir uşak bul ya da çilingire gidebilirsin ama benim kapıma gelme bir daha"
hemen içeri girip pusuya yattım, sessizce yarım saat kadar bekledim. arkadaşıyla gelip kapıyı açtılar tabi notla kartı da aldılar eminim bundan.
aradan iki gün geçti ses seda çıkmadı hiç, kapı sesi de duymadım üçüncü gün kapımı çaldı açmadım. gece melike işten dönünce elinde orta boylarda bir kavanoza kurulmuş acı biber turşusuyla geldi. (yalnız turşu, biberine sarımsağına kullanılan sirkeye kadar organik. memleketten kapıp getirdiği, anne eli değdiği o kadar belli ki kavanozu bile evde yöresel rüzgarlar estirmeye yetiyor)
"kusura bakmasın ev arkadaşım memlekete giderken benim anahtarı da götürmüş dün gece geldi, artık anahtarım var sıkıntı yapmasın yani, turşuyu da şimdi getirebildim, kabul etsin rahatsız ettik o kadar" diye de tembihlemiş melike'yi. melike gülmekten yerde kıvranıyor ben iki gün daha bekleseydin bu kadar kendini hırpalamayacaktın diye hem gülüp hem yine kendime kızıyorum. aslında hala hatırladıkça gülüyorum kimdin, biz neydik... bu tuhaf komşum buralardaysa onu affettiğimi söylemek istiyorum.
devamını gör...
uzun tanımlara verilen tepkiler
copy-paste yapmadığını anlarsam severek okuyorum, baktım copy-paste okumuyorum. kendi başlıklarım bile genellikle copy-paste iken böyle düşünen çok yazar vardır.
devamını gör...
filozof atakan'ın yeni kariyer planı
yaklaşık yirmi sene boyunca belirli bir kariyer planı yapamayan beni bir tık üzen bir röportaj.
yapmak istediğim her şey değişti. mesela artık psikolog olmak istemiyorum. psikolojiyle hobi olarak yine ilgilenebilirim. fakat sayısal bir alan ya da tarih alanında kariyer yapmak isteyebilirim. tarih, sonu gelmez bir alan. özellikle türk tarihi'ni anlatmayı isteyebilirim.
kaynak
yapmak istediğim her şey değişti. mesela artık psikolog olmak istemiyorum. psikolojiyle hobi olarak yine ilgilenebilirim. fakat sayısal bir alan ya da tarih alanında kariyer yapmak isteyebilirim. tarih, sonu gelmez bir alan. özellikle türk tarihi'ni anlatmayı isteyebilirim.
kaynak
devamını gör...
eş cinselliğe karşı çıkanları aşağılamaya kalkmak
bugün oldukça homofobik yorumlara maruz kalıp üzülen eşcinsel bir insan* olarak o kadar gına geldi ki bu tartışmalardan. yok lut kavmi yok allah erkeği erkeğe kadını kadına lanetlemiştir. kadın kadına neysede erkek erkeğe nedir vb. cümleler... şimdide priz fişten sonra (+) (-) benzetmesi çıktı. bakın hocamlar aslında bu iş çok basit.
ben eşcinsel birisi olarak açık kimlikle yaşayabilmek sevdiğim insanla aile kurmak, hayatımı öldürülme
kaygısı gütmeden yaşamak istiyorum. genelleme yapmak ne haddime ama emin olun çoğu eşcinsel sokaklarda sevişmek isteyen tek gecelik ilişki manyağı değil(haklısınız yürüyüşlerden dolayı böyle düşünüp yadırgıyorsunuz)
diceksiniz benim dinimde lanetlenmişler yallah hollandaya, amerikaya. ya abi biz bu ülkenin insanı değil miyiz neden sırf kadınlardan hoşlanıyorum diye ülkemi terk etmek zorunda kalayım.ben sevmiyorsanız saygı duyun demiyorum.sevmeyin saygı duymayın ama insanlara gidip sen ahlaksızsın lanetlisin iğrençsin diye hakarette bulunmayın rica ediyorum. ailesinden psikolojik şiddet görmüş biri olarak söylüyorum lütfen bu kadar acımasız olmayın.ayrıyeten ülkenin "%99"müslüman değil. "müslüman" ülkesi de değil hatırlatmak istedim. *
ne duyar kastın be i*** diyecekler gelmeden son olarak lgbtiye nefret duyan insanları iki dakika empati yapmaya davet ediyorum* lezbiyen veya gay*olduğunuzu düşünün ve sokak röportajlarını izleyin.insanların ne kadar rahat asarım keserim topuğuna sıkarım dediklerine tanık olun ve ailenizin bunu size yapabilme potansiyelini hatırlayın.b*ktan bir his dimi
çok fazla dolduğum bir güne denk geldiği için yazmak istedim. buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim.
imza:duyarcı mezbiyen
son bir edit:uzun yazmaya alışık birisi olmadığımdan tonlarca noktalama ve yazım yanlışı yapmış olabilirim. kusura bakmayın. cahillik zor zanaat
ben eşcinsel birisi olarak açık kimlikle yaşayabilmek sevdiğim insanla aile kurmak, hayatımı öldürülme
kaygısı gütmeden yaşamak istiyorum. genelleme yapmak ne haddime ama emin olun çoğu eşcinsel sokaklarda sevişmek isteyen tek gecelik ilişki manyağı değil(haklısınız yürüyüşlerden dolayı böyle düşünüp yadırgıyorsunuz)
diceksiniz benim dinimde lanetlenmişler yallah hollandaya, amerikaya. ya abi biz bu ülkenin insanı değil miyiz neden sırf kadınlardan hoşlanıyorum diye ülkemi terk etmek zorunda kalayım.ben sevmiyorsanız saygı duyun demiyorum.sevmeyin saygı duymayın ama insanlara gidip sen ahlaksızsın lanetlisin iğrençsin diye hakarette bulunmayın rica ediyorum. ailesinden psikolojik şiddet görmüş biri olarak söylüyorum lütfen bu kadar acımasız olmayın.ayrıyeten ülkenin "%99"müslüman değil. "müslüman" ülkesi de değil hatırlatmak istedim. *
ne duyar kastın be i*** diyecekler gelmeden son olarak lgbtiye nefret duyan insanları iki dakika empati yapmaya davet ediyorum* lezbiyen veya gay*olduğunuzu düşünün ve sokak röportajlarını izleyin.insanların ne kadar rahat asarım keserim topuğuna sıkarım dediklerine tanık olun ve ailenizin bunu size yapabilme potansiyelini hatırlayın.b*ktan bir his dimi
çok fazla dolduğum bir güne denk geldiği için yazmak istedim. buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim.
imza:duyarcı mezbiyen
son bir edit:uzun yazmaya alışık birisi olmadığımdan tonlarca noktalama ve yazım yanlışı yapmış olabilirim. kusura bakmayın. cahillik zor zanaat
devamını gör...
duyulunca mutlu eden sözler
bak sana ne aldımmm
devamını gör...
100 koyunun şanlıurfa'da gözaltına alınması
fıkra gibi haber.
klasik (bkz: vatandaşı olmasan eğlenceli ülke)
klasik (bkz: vatandaşı olmasan eğlenceli ülke)
devamını gör...
an itibarıyla işsiz kalmam
çoğumuz için acı bir gerçek ekonomik sıkıntılar.. yaşadığımız ülke şart ve durumları her geçen gün yaşamı daha da zorlaştırıyor. bu başlık da bile yok niye tek yaşıyorsun o zaman özgür hayata hemen atılmasaydın*, yok çok da iyi bir kariyerin olmamış, ajitasyon, manipülasyon*.. gibi yazıları okudum ya.. ne diyeceğimi bilemiyorum. bu kadar acımasız olmayın. bu kadar vicdansız olmayın gerçekten.
devamını gör...
beğenisi fazla olan tanımı okumadan beğenen yazar
(bkz: sürü psikolojisi)
devamını gör...