guacamole
(bkz: meksika)'nın official sosu. * ana malzemesi avokadodur,2. malzeme olarak bol limon suyu (o topraklarda lime 1. tercih). dip sos olarak sıklıkla kullanılır. ama ben sade yemek istiyorum derseniz de hiç fena durmaz.
en basitinden bir guacamole sos tarifi veriyorum , az malzemeyle yapmak ilk deneme için her zaman risksizdir.
1 olgun avokado , 1 tam limon suyu , yarım domates , 2-3 diş sarımsak , 2 yemek kaşığı zeytinyağı , 1 adet soğan(kırmızı olsa daha iyi) , zevke göre 1 adet acı ya da tatlı yeşil/kırmızı biber ,1 avuç maydanoz(dereotu ya da kişniş de olabilir) , yarım çay kaşığı tuz , yarım çay kaşığı karabiber , yarım çay kaşığı kimyon , yarım çay kaşığı zerdeçal (baharatlar opsiyoneldir fakat tuz karabiber baki) avokadoyu ezip limon suyu ve zeytinyağı ile karıştırın , daha sonra domates,soğan,maydanoz,sarımsak ve biberleri uygun boyutlarda kesip içine dahil edin , baharatları ekleyip harmanlayın. işte bu kadar , cips , fırında patates , et/tavuk yemekleri ya da tek başına tüketebileceğiniz sağlıklı bir sos yapmış oldunuz, afiyet olsun.
en basitinden bir guacamole sos tarifi veriyorum , az malzemeyle yapmak ilk deneme için her zaman risksizdir.
1 olgun avokado , 1 tam limon suyu , yarım domates , 2-3 diş sarımsak , 2 yemek kaşığı zeytinyağı , 1 adet soğan(kırmızı olsa daha iyi) , zevke göre 1 adet acı ya da tatlı yeşil/kırmızı biber ,1 avuç maydanoz(dereotu ya da kişniş de olabilir) , yarım çay kaşığı tuz , yarım çay kaşığı karabiber , yarım çay kaşığı kimyon , yarım çay kaşığı zerdeçal (baharatlar opsiyoneldir fakat tuz karabiber baki) avokadoyu ezip limon suyu ve zeytinyağı ile karıştırın , daha sonra domates,soğan,maydanoz,sarımsak ve biberleri uygun boyutlarda kesip içine dahil edin , baharatları ekleyip harmanlayın. işte bu kadar , cips , fırında patates , et/tavuk yemekleri ya da tek başına tüketebileceğiniz sağlıklı bir sos yapmış oldunuz, afiyet olsun.
devamını gör...
inançla alay etmek
liste verin arkadaşlar neyle dalga geçilebilir neyle geçilemez ona göre hareket edelim biz.
ya ablacım. sen müslüman değil misin ? senin inancına göre ben inanmıyorsam yanmayacak mıyım zaten alevler içinde ? oradan rahatlaman lazım. neden zoruna gidiyor ?
neden benim konuşmamı engellemek yerine beni duymazdan gelmiyorsun? görme *mk, okuma, dinleme. basit yani. zorla kulağına sokmuyoruz senin. benim en en en en fazla seni rahatsız edebileceğim durum sana inanma demek olur. onu da kimse kimseye demiyor zaten. uğraşmaz kimse bununla, beni zerre ilgilendirmez çarşaf giyip cennete gideceğini düşünmen. tıpkı benim ne ile dalga geçeceğimin seni ilgilendirmediği gibi.
#971531 offf offf offffff kafalara bak kafalara. bu nasıl bir yaklaşım ya* o zaman bu dünyada alakamız olmayan hiç bir şeyi konuşmayalım. bu arada burası türkiye hatırlatırım. siyasal islam var ve ben para veriyorum buna. mesela gidiyorum bira alıyorum, verdiğim paranın büyük bir kısmını devlet alıyor vergi olarak. ona da işte çocuk evliliklerini meşrulaştırmasına falan kullanıyor din kisvesi altında, bende inanç bu diye susuyorum öyle mi ? adam hisdistan'da covidden kurtulmak için puta yalvarıyor ben buna saygı mı duyayım şimdi ? duymuyorum *mk dalga geçer, eğlenirim ancak buna.
biz harbiden böyle yönetilmeyi hak ediyoruz. şu başlıkta yazanlara bak. inanç ince bir cizgiymiş. senin için öyle. tekrar yazayım genelde ilk seferde anlaşılmıyor. 'senin için', benim için çok kalın o çizgi. beni duymamak senin elinde, ama benim ne ile dalga geçeceğim yada ne konuşacağım senin elinde değil. asıl bunu düşünememek ucuzluk. ama siz anlamazsınız boşa bu konuşmalar, kırk yıl sonra falan tekrar deneyin.
ya ablacım. sen müslüman değil misin ? senin inancına göre ben inanmıyorsam yanmayacak mıyım zaten alevler içinde ? oradan rahatlaman lazım. neden zoruna gidiyor ?
neden benim konuşmamı engellemek yerine beni duymazdan gelmiyorsun? görme *mk, okuma, dinleme. basit yani. zorla kulağına sokmuyoruz senin. benim en en en en fazla seni rahatsız edebileceğim durum sana inanma demek olur. onu da kimse kimseye demiyor zaten. uğraşmaz kimse bununla, beni zerre ilgilendirmez çarşaf giyip cennete gideceğini düşünmen. tıpkı benim ne ile dalga geçeceğimin seni ilgilendirmediği gibi.
#971531 offf offf offffff kafalara bak kafalara. bu nasıl bir yaklaşım ya* o zaman bu dünyada alakamız olmayan hiç bir şeyi konuşmayalım. bu arada burası türkiye hatırlatırım. siyasal islam var ve ben para veriyorum buna. mesela gidiyorum bira alıyorum, verdiğim paranın büyük bir kısmını devlet alıyor vergi olarak. ona da işte çocuk evliliklerini meşrulaştırmasına falan kullanıyor din kisvesi altında, bende inanç bu diye susuyorum öyle mi ? adam hisdistan'da covidden kurtulmak için puta yalvarıyor ben buna saygı mı duyayım şimdi ? duymuyorum *mk dalga geçer, eğlenirim ancak buna.
biz harbiden böyle yönetilmeyi hak ediyoruz. şu başlıkta yazanlara bak. inanç ince bir cizgiymiş. senin için öyle. tekrar yazayım genelde ilk seferde anlaşılmıyor. 'senin için', benim için çok kalın o çizgi. beni duymamak senin elinde, ama benim ne ile dalga geçeceğim yada ne konuşacağım senin elinde değil. asıl bunu düşünememek ucuzluk. ama siz anlamazsınız boşa bu konuşmalar, kırk yıl sonra falan tekrar deneyin.
devamını gör...
mağlova su kemeri
1563-64 yılları arasında mimar sinan tarafından istanbul'da yapılmış olan bu su kemeri, 260 metre uzunluğunda, 36 metre yüksekliğinde, üst üste iki sıra kemerlidir. şiddetli bir sel nedeniyle yıkılan bu köprü aslında sinan'ın az bilinen sanat eserlerinden biridir. * neyse ki mimarımız büyük bir azim sahibi ki bu yapıyı yeniden tasarlamıştır. bu su kemerinin geometrisi, bugün ancak moma gibi modern sanat müzelerinde görebileceğimiz karmaşık bir strüktüre sahiptir. bu tasarımda payandalar, çağının ötesinde olağanüstü geometriye sahip bir heykele dönüşmüştür. sinan yine zamanının dışına çıkarak bir mucizeyi daha gerçekleştirmiştir bu su kemeri ile.
devamını gör...
beğenmediğin tanıma eksi vermek
sözlüğün aşırı trolleşmesini engellemek için iyi olabilir ama bence mevzu farklı düşünen yazarı, hali hazırda herhangi bir sebeple sevmediğin bir yazarı yıpratmaya dönecek. beğenmediğin bir tanım varsa geçer gidersin veya tanıma karşılık kendi düşünceni yazarsın. illa bir eksiye ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum açıkcası.
devamını gör...
bir anne ya da baba duası söyle
allah akıl fikir versin(!).
devamını gör...
garip psikolojik rahatsızlıklar
katatonik şizofreni:
bu insanlar saatlerce günlerce balmumu heykeli gibi verdiğiniz pozisyonda durabilirler. bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin önündeki düşünen adam heykeli de katatonik şizofreniyi temsil etmektedir.
bu insanlar saatlerce günlerce balmumu heykeli gibi verdiğiniz pozisyonda durabilirler. bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin önündeki düşünen adam heykeli de katatonik şizofreniyi temsil etmektedir.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
hatırlar mısınız bilmem ama bir ara düğünlerde davulculara 1 dolar saçma modası vardı. deste deste 1 dolar saçarlardı. acaba o dolarları saçanlar akşam rahat uyuyorlar mı? pişmanlıklarına 10 üzerinden kaç verirler? davulcular zengin oldu mu? davulculara hala para saçılıyor mu? kafamda çok deli sorular var. doların her artışında bunu düşünüyorum.
devamını gör...
yusuf güney'in astral seyahat ile uzaya gidişi
torbacı değiştirmesi gereken az ünlü.
devamını gör...
esaretin bedeli
1994 yapımı amerikan filmi. yönetmenliğini frank darabont yapmıştır ve senaryosu, stephen king'in yazdığı "kuşku mevsimi" adlı kitabın "rita hayworth'u seven adam" bölümünden uyarlanmıştır. kitapla ilgili olarak şunu söyleyeyim ki, türkiye'de yayınlanan versiyonunda bu bölüm nedense bulunmamaktadır.
filmin bana düşündürdükleri ise şöyledir:
bu filmi beğenen birçok kişi gibi benim de içime halen sindiremediğim şey ödülleri forrest gump'a kaptırmış olması. tom hanks en sevdiğim erkek oyunculardan birisi o ayrı. forrest gump en sevdiğim filmlerden biridir o da ayrı. ama iki filmi önüme koyup hangisi dediklerinde tartışmasız bu film derim. ama gelin görün ki ödülleri kaptırmış olması bir hayli üzücü.
hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri kıyas konusudur. herkes gibi her şey de birbirinden farklıdır arkadaş. dolayısıyla bu iki filmi kıyaslamak yanlış olacaktır. ama ister istemez kıyaslamak durumunda kalıp sonuna kadar bu film diyorum.
bir kere bu film daha çok şey öğretiyor insana. en başta zaten afişinde de yazdığı gibi umut etmenin aslında ne kadar önemli bir şey olduğunu anlatıyor. durumun ne kadar berbat ve zor olursa olsun umudu bırakmamak gerektiğini, hayatının tıpkı andy dufrasne gibi bir anda tepe takla olması durumunda bile umut etmek gerektiğini anlatıyor.
bira sahnesini yazmaya cesaret edemiyorum. çünkü o sahnedeki güzelliği her ne kadar anlatmak istesem de yazdıklarım yetmez açıkçası. o nedenle anlatamıyorum. (bu sahneyi yazıyla değil de sözlü olarak birine anlatmaya kalksam sanırım "into the wild" filminde mccandless'in bardaki o top sakallı arkadaşına "ben alaska'ya gidiyorum, ta oralara ta uzaklara" derken yaşadığı mutluluk sarhoşluğuna bürünürüm sanırım)
bir diğer öğrettiği şey ise dostluk. aslında fazla arkadaşın olmasa bile sahip olduğun gerçek bir dostun varsa başka bir arkadaşa ihtiyacının olmadığını, bunun yanında zor şartlarda zor insanlarla beraberken o zorluğu paylaştığın bir dost varsa üstesinden sırt sırta vererek aşılabileceğini anlatıyor.
boş beyinli olmamak, bir şeyleri iyi derecede bilmek ve bir şeylere tutku duymak gerektiği de benim çıkardığım bir diğer sonuç. andy eğer taşlara ilgi duymasaydı ve onların yapısından anlamasaydı o duvarı kazmayacaktı. ama bu konudaki bilgisini eyleme döküp duvarı kazmayı ve oradan ayrılmayı başardı. veya oradayken zamanı geçirebilmek adına devamlı bir şeylerle uğraşması, satranç takımı hazırlamaktan tutun da kütüphaneyi adama benzetmesine kadar devamlı bir meşguliyet içinde olması boktan durumlarda olduğumuz anlarda geçmek bilmeyen zamanı hızlandırmak ve zaman algımıza müdahale edebileceğimize iyi bir örnek.
ve belki de en önemlisi müzik dinlemek denen şeyin aslında basit gibi görünse de hiç de öyle basit bir şey olmadığı, müzik dinlemenin aslında çok büyük bir lüks olduğu ve müziğe aç olmanın en büyük açlıklardan biri olduğunu anlatıyor. gardiyan odasında dayak yeme pahasına bütün mahkumlara hoparlörden yaptığı müzik yayını bunu oldukça iyi anlatıyordu.
özgürlüğü anlatmasını söylemeye gerek yok. onu diğer hapishane filmleri de işliyor zaten. ama bu film hayatın içinde bulunan ama aslında basit gibi görünen şeylerin esasında ne denli önem sahibi olduğunu adeta gözümüze sokuyor ve ders gibi anlatıyor. varsın ödül alamasın. ben ve benim gibi birçok insanın içinde öyle görünüyor ki kalıcı olarak bir numarada kalacak.
iyi ki böyle bir film var, iyi ki izledim ve iyi ki içimde yer etti. yeri her daim özel olacaktır içimde.
filmin bana düşündürdükleri ise şöyledir:
bu filmi beğenen birçok kişi gibi benim de içime halen sindiremediğim şey ödülleri forrest gump'a kaptırmış olması. tom hanks en sevdiğim erkek oyunculardan birisi o ayrı. forrest gump en sevdiğim filmlerden biridir o da ayrı. ama iki filmi önüme koyup hangisi dediklerinde tartışmasız bu film derim. ama gelin görün ki ödülleri kaptırmış olması bir hayli üzücü.
hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri kıyas konusudur. herkes gibi her şey de birbirinden farklıdır arkadaş. dolayısıyla bu iki filmi kıyaslamak yanlış olacaktır. ama ister istemez kıyaslamak durumunda kalıp sonuna kadar bu film diyorum.
bir kere bu film daha çok şey öğretiyor insana. en başta zaten afişinde de yazdığı gibi umut etmenin aslında ne kadar önemli bir şey olduğunu anlatıyor. durumun ne kadar berbat ve zor olursa olsun umudu bırakmamak gerektiğini, hayatının tıpkı andy dufrasne gibi bir anda tepe takla olması durumunda bile umut etmek gerektiğini anlatıyor.
bira sahnesini yazmaya cesaret edemiyorum. çünkü o sahnedeki güzelliği her ne kadar anlatmak istesem de yazdıklarım yetmez açıkçası. o nedenle anlatamıyorum. (bu sahneyi yazıyla değil de sözlü olarak birine anlatmaya kalksam sanırım "into the wild" filminde mccandless'in bardaki o top sakallı arkadaşına "ben alaska'ya gidiyorum, ta oralara ta uzaklara" derken yaşadığı mutluluk sarhoşluğuna bürünürüm sanırım)
bir diğer öğrettiği şey ise dostluk. aslında fazla arkadaşın olmasa bile sahip olduğun gerçek bir dostun varsa başka bir arkadaşa ihtiyacının olmadığını, bunun yanında zor şartlarda zor insanlarla beraberken o zorluğu paylaştığın bir dost varsa üstesinden sırt sırta vererek aşılabileceğini anlatıyor.
boş beyinli olmamak, bir şeyleri iyi derecede bilmek ve bir şeylere tutku duymak gerektiği de benim çıkardığım bir diğer sonuç. andy eğer taşlara ilgi duymasaydı ve onların yapısından anlamasaydı o duvarı kazmayacaktı. ama bu konudaki bilgisini eyleme döküp duvarı kazmayı ve oradan ayrılmayı başardı. veya oradayken zamanı geçirebilmek adına devamlı bir şeylerle uğraşması, satranç takımı hazırlamaktan tutun da kütüphaneyi adama benzetmesine kadar devamlı bir meşguliyet içinde olması boktan durumlarda olduğumuz anlarda geçmek bilmeyen zamanı hızlandırmak ve zaman algımıza müdahale edebileceğimize iyi bir örnek.
ve belki de en önemlisi müzik dinlemek denen şeyin aslında basit gibi görünse de hiç de öyle basit bir şey olmadığı, müzik dinlemenin aslında çok büyük bir lüks olduğu ve müziğe aç olmanın en büyük açlıklardan biri olduğunu anlatıyor. gardiyan odasında dayak yeme pahasına bütün mahkumlara hoparlörden yaptığı müzik yayını bunu oldukça iyi anlatıyordu.
özgürlüğü anlatmasını söylemeye gerek yok. onu diğer hapishane filmleri de işliyor zaten. ama bu film hayatın içinde bulunan ama aslında basit gibi görünen şeylerin esasında ne denli önem sahibi olduğunu adeta gözümüze sokuyor ve ders gibi anlatıyor. varsın ödül alamasın. ben ve benim gibi birçok insanın içinde öyle görünüyor ki kalıcı olarak bir numarada kalacak.
iyi ki böyle bir film var, iyi ki izledim ve iyi ki içimde yer etti. yeri her daim özel olacaktır içimde.
devamını gör...
toplu taşımada görgü kuralları
telefonda yüksek sesle konuşmamak.
birine nefesini hissettirecek kadar yaklaşmamak.
yaşlılara yer vermek. (bunu suistimal ettikleri için pek yapmıyorum)
öküzün trene baktığı gibi karşı cinsi kesmemek.
birine nefesini hissettirecek kadar yaklaşmamak.
yaşlılara yer vermek. (bunu suistimal ettikleri için pek yapmıyorum)
öküzün trene baktığı gibi karşı cinsi kesmemek.
devamını gör...
hoşlanılan kişiye mesaj atma bahaneleri
taktik maktik yok. bam bam bam.
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
gülmek ya da ağlamak fark etmez. hayatta hiç bir şey sonsuza dek sürmez.
devamını gör...
hayatınızdaki insanlar için yaptığınız en büyük fedakarlık
kendimi öldürmemek.
devamını gör...
vizigotlar ostrogotlar gotlar
kim olduklarını bilmediğim, ilgilenmediğim yalnızca bu eğitim sisteminde yıllar yıllar önce kavimler göçü konusunda tuhaf bir biçimde kafama yazılan tekerlemeli topluluklardır. üçünü birlikte tek nefeste söylemek güzeldir.
devamını gör...
bu son deyip tekrardan yapılan şeyler
geç uyuduğum zaman bu son diyorum ve yine geç uyuyorum.
tanımı anlamış oldunuz.
tanımı anlamış oldunuz.
devamını gör...
manik depresif
manik dönemde ayrı dert,depresif dönemde ayrı dert diyebileceğimiz zorbir hastalığın yani bipolar bozukluğun iki ayrı dönemi.latincede bi çift yani 2 manasına gelir. polar ise kutup demektir. bipolar duygudurum bozukluğu çift kutuplu duygudurum bozukluğu anlamına gelir.ilaçların amacı hastayı sıfır(0) noktasında tutabilmektir.
devamını gör...
üçüncü şahsın şiiri
attila ilhan'ın yürek burkan şiiri.
benzin mum gibi giderdin kısmının ne düşünerek yazıldığını merak ettiren şiirdir. bir kaç senaryo olabilir.
1-benzin mumu yakmak için gereklidir, gece vakti lazım olur. geceleri giderdin anlamında
2-yine benzin mumu yakmak için. mum ortamı aydınlatır. sen onun karanlığını aydınlatmaya giderdin anlamında
3-sonraki mısrada belirttiği gibi mum sabaha kadar yakılabilir. onun yanında sabaha kadar kaldırdın anlamında
4-mum yakılınca erir. sen onun yanına sağlam giderdin ama o seni eritirdi anlamında
yazılmış olabilir. belki de atilla ilhan çok başka bir şey düşünerek yazmıştır. ama her anlam ayrı güzeldir.
edit: mısradaki benzin kelimesi beniz anlamında kullanılmış. ten rengin soluktu anlamı çıkıyor. ben boşuna anlam kasmışım ama silmeyeceğim çünkü böyle anlamak da hoşuma gidiyor.* uyarı için (bkz: armysuzy) e teşekkürler.
şiirin tamamı şöyledir.
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım
benzin mum gibi giderdin kısmının ne düşünerek yazıldığını merak ettiren şiirdir. bir kaç senaryo olabilir.
1-benzin mumu yakmak için gereklidir, gece vakti lazım olur. geceleri giderdin anlamında
2-yine benzin mumu yakmak için. mum ortamı aydınlatır. sen onun karanlığını aydınlatmaya giderdin anlamında
3-sonraki mısrada belirttiği gibi mum sabaha kadar yakılabilir. onun yanında sabaha kadar kaldırdın anlamında
4-mum yakılınca erir. sen onun yanına sağlam giderdin ama o seni eritirdi anlamında
yazılmış olabilir. belki de atilla ilhan çok başka bir şey düşünerek yazmıştır. ama her anlam ayrı güzeldir.
edit: mısradaki benzin kelimesi beniz anlamında kullanılmış. ten rengin soluktu anlamı çıkıyor. ben boşuna anlam kasmışım ama silmeyeceğim çünkü böyle anlamak da hoşuma gidiyor.* uyarı için (bkz: armysuzy) e teşekkürler.
şiirin tamamı şöyledir.
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım
devamını gör...
normal sözlük tahmini ne zaman büyür sorusu
bu kardeşinize yetkiyi verin şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.
devamını gör...
8 cm topuklu giyen kapalı kadın
canı istemiş ki giymiş dediğim konudur. herkes önce kapısının önünü süpürürse dünyamız tertemiz olur.
devamını gör...
bihter ziyagil replikleri
-bırak içiyorum.
-salak mısın cemile?
-salak mısın cemile?
devamını gör...