seri tanım silme özgürlüğü
peşinen söyleyeyim henüz hiçbir entrymi silmiş değilim.
fakat bu yarın silmeyeceğim anlamına gelmez. ekşi'de neler olduğunu hatırlayalım. sansürlenen başlıkları, torpille yazar yapılanları, ip adresi teslim edilen yazarları ve diğer sıkıntılı durumları unutmayalım.
bir gün bu sözlük önemli bir platform haline gelebilir. bir gün bu sözlükte de tepkimizi çekecek bir durum, hoşumuza gitmeyecek bir antidemokratik uygulama hayata geçirilebilir. ve bir yazarın bunlara karşı tek yaptırımı, somut tek manevra alanı entryleriyle beraber hesabını silip mekanı terk etmektir.
yazarların elindeki tek silahın daha en baştan bu şekilde susturulmasını doğru bulmuyorum.
diğer taraftan meselenin türkiye'ye özgü boyutu da var. bir yazar yarın öbür gün yazdıklarının başına iş açacağını düşünebilir, yazdıklarından pişman olabilir. girdiği iş yerinde, aldığı görevde burada yazdıkları başına iş açabilir. sözlük yönetiminin tüm bunları hesaba katarak yazarlara entry ve hesap silme hakkını iade etmesi gerekmektedir.
sözlük, kendisine duyulan ilgi sürdüğü sürece yaşayacak, aksi halde yok olacak. unutmayın yönetim olarak siz demokratik yoldan ayrılmadığınız sürece zaten entry silinmesinden endişe etmeniz gereken bir durum yok. tersine, bu hakkın verilmesi sözlüğe yalnızca olumlu anlamda etki edecektir.
fakat bu yarın silmeyeceğim anlamına gelmez. ekşi'de neler olduğunu hatırlayalım. sansürlenen başlıkları, torpille yazar yapılanları, ip adresi teslim edilen yazarları ve diğer sıkıntılı durumları unutmayalım.
bir gün bu sözlük önemli bir platform haline gelebilir. bir gün bu sözlükte de tepkimizi çekecek bir durum, hoşumuza gitmeyecek bir antidemokratik uygulama hayata geçirilebilir. ve bir yazarın bunlara karşı tek yaptırımı, somut tek manevra alanı entryleriyle beraber hesabını silip mekanı terk etmektir.
yazarların elindeki tek silahın daha en baştan bu şekilde susturulmasını doğru bulmuyorum.
diğer taraftan meselenin türkiye'ye özgü boyutu da var. bir yazar yarın öbür gün yazdıklarının başına iş açacağını düşünebilir, yazdıklarından pişman olabilir. girdiği iş yerinde, aldığı görevde burada yazdıkları başına iş açabilir. sözlük yönetiminin tüm bunları hesaba katarak yazarlara entry ve hesap silme hakkını iade etmesi gerekmektedir.
sözlük, kendisine duyulan ilgi sürdüğü sürece yaşayacak, aksi halde yok olacak. unutmayın yönetim olarak siz demokratik yoldan ayrılmadığınız sürece zaten entry silinmesinden endişe etmeniz gereken bir durum yok. tersine, bu hakkın verilmesi sözlüğe yalnızca olumlu anlamda etki edecektir.
devamını gör...
bir idam mahkumunun son günü
üst edit: normal sözlük kitap edebiyat kulübü ile toplantımızı gerçekleştirdiğimiz ikinci kitap.
victor hugo'nun o meşhur 'sefil' kelimesini ilk kullandığı romanı olduğu söylenmektedir. romantizm akımı'nın çok önemli eserlerinden biridir. romantizm akımından da kısaca bahsedecek olursam, duygu ve düşüncelerin akımıdır. fransız ihtilaliyle gündem bulan hürriyet ve eşitlik kavramları edebiyata da yansımış, bir idam mahkumunun son günü'nde eşitlik, insan hakları, adalet gibi konulara değinilerek ses bulmuştur.
kitap, adına biraz zıt olarak bir idam mahkumunun son gününe giden son 6 haftayı anlatıyor. anlatım o kadar güçlü ki, insan sanki o kişi kendisiymiş gibi ya da o anlara tanıklık ediyormuş gibi hissediyor. sanki o kişinin gölgesi gibisiniz, her olaya, mahkumun her düşüncesine ve hareketine şahit oluyor gibi...
idamın zevkle karşılandığı bir dönemde müthiş bir eleştiri kitabı. halk bu kitabı okumaya hazır olmadığından en başta victor hugo kendi ismiyle yayınlamıyor. zaten kitapta idam cezalarını zevkle izleyen halka değinilmesi sebepsiz değil. çünkü eserin yazıldığı dönemin insanı da tam olarak öyle.
victor hugo'nun haddim olmayarak müthiş zeki biri olduğunu söyleyebilirim. mahkumun isminin, mesleğinin ve en önemlisi suçunun ne olduğunu bilmememiz bunun en büyük kanıtı. victor hugo şunun mesajını veriyor: suçluyu ortadan kaldırmak yerine suçu ortadan kaldırın. suçluyu ortadan kaldırmak suçu ortadan kaldırmıyor.
edebi açıdan tek kelimeyle muazzam. romantizm akımının müthiş bir temsili. fakat elbette victor hugo'yu kitleleri ikna etmeye çalıştığı için eleştirenler de var. öyleyse bugünkü toplantıda canım dostum ve başkanım aziz varvara alekseyevna tarafından yapılan tespiti hemen bırakayım ''victor hugo da olsan insanları memnun edemezsin!''
kitabın en sevdiğim yanını toplantıda da bahsetmiştim fakat burada da bahsedip tanımımı sonlandırayım:
bizler bir hata yaptığımızda kendimizi haklı çıkaracak sebepler bulmaya veya dış etmenleri suçlamaya çalışırız. fakat bir başkasının hatasında o kişiyi sorumlu tutarız. buna sosyal psikolojide self-serving bias yani kendine hizmet eden ön yargı diyoruz. kitabın sevdiğim yönü, hatası için kendisini sorumlu tuttuğumuz kişinin duygu ve düşüncelerine bu denli gerçekçi tanıklık edebilmemizdi. işte bu yüzden edebi açıdan fikrimce mükemmel bir eser diyebilirim.
ve son olarak* kafa sözlük kitap edebiyat kulübü'ne kitap hakkında farklı yönlerden de bakmamı sağladıkları, bilgi dolu yorumları ve aslında insanın ruh halini olumsuz etkileyebilecek bir kitabı bu kadar neşeyle tartışmamızı sağladıkları için teşekkürü borç bilirim.
victor hugo'nun o meşhur 'sefil' kelimesini ilk kullandığı romanı olduğu söylenmektedir. romantizm akımı'nın çok önemli eserlerinden biridir. romantizm akımından da kısaca bahsedecek olursam, duygu ve düşüncelerin akımıdır. fransız ihtilaliyle gündem bulan hürriyet ve eşitlik kavramları edebiyata da yansımış, bir idam mahkumunun son günü'nde eşitlik, insan hakları, adalet gibi konulara değinilerek ses bulmuştur.
kitap, adına biraz zıt olarak bir idam mahkumunun son gününe giden son 6 haftayı anlatıyor. anlatım o kadar güçlü ki, insan sanki o kişi kendisiymiş gibi ya da o anlara tanıklık ediyormuş gibi hissediyor. sanki o kişinin gölgesi gibisiniz, her olaya, mahkumun her düşüncesine ve hareketine şahit oluyor gibi...
idamın zevkle karşılandığı bir dönemde müthiş bir eleştiri kitabı. halk bu kitabı okumaya hazır olmadığından en başta victor hugo kendi ismiyle yayınlamıyor. zaten kitapta idam cezalarını zevkle izleyen halka değinilmesi sebepsiz değil. çünkü eserin yazıldığı dönemin insanı da tam olarak öyle.
victor hugo'nun haddim olmayarak müthiş zeki biri olduğunu söyleyebilirim. mahkumun isminin, mesleğinin ve en önemlisi suçunun ne olduğunu bilmememiz bunun en büyük kanıtı. victor hugo şunun mesajını veriyor: suçluyu ortadan kaldırmak yerine suçu ortadan kaldırın. suçluyu ortadan kaldırmak suçu ortadan kaldırmıyor.
edebi açıdan tek kelimeyle muazzam. romantizm akımının müthiş bir temsili. fakat elbette victor hugo'yu kitleleri ikna etmeye çalıştığı için eleştirenler de var. öyleyse bugünkü toplantıda canım dostum ve başkanım aziz varvara alekseyevna tarafından yapılan tespiti hemen bırakayım ''victor hugo da olsan insanları memnun edemezsin!''
kitabın en sevdiğim yanını toplantıda da bahsetmiştim fakat burada da bahsedip tanımımı sonlandırayım:
bizler bir hata yaptığımızda kendimizi haklı çıkaracak sebepler bulmaya veya dış etmenleri suçlamaya çalışırız. fakat bir başkasının hatasında o kişiyi sorumlu tutarız. buna sosyal psikolojide self-serving bias yani kendine hizmet eden ön yargı diyoruz. kitabın sevdiğim yönü, hatası için kendisini sorumlu tuttuğumuz kişinin duygu ve düşüncelerine bu denli gerçekçi tanıklık edebilmemizdi. işte bu yüzden edebi açıdan fikrimce mükemmel bir eser diyebilirim.
ve son olarak* kafa sözlük kitap edebiyat kulübü'ne kitap hakkında farklı yönlerden de bakmamı sağladıkları, bilgi dolu yorumları ve aslında insanın ruh halini olumsuz etkileyebilecek bir kitabı bu kadar neşeyle tartışmamızı sağladıkları için teşekkürü borç bilirim.
devamını gör...
gülme krizi
gülmek çoğu zaman depresyonu baskılayan bir maske görevi görmekte hatta mutsuz olan insanların daha çok güldüğü tespit edilen bilgiler arasında yerini almaktadır. kişilerin mutsuzluk ve çökkün ruh haline karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olan bu istemsiz gülme bazen psikolojik bozukluğu ifade edebilir.aşırı neşe ve enerji hali ya da tam tersi dibe çökme, mutsuzluk ve kendi içine kapanma hali olarak 2 farklı şekilde yaşandığı ancak kişiler arasında da bu belirtilerin farklılık gösterdiği ifade edilmektedir.
devamını gör...
iş ve işçi bulma konusunda bildiğiniz insan pazarının dijitalleşmiş halidir. ne zaman ismi zikredilse aklıma (bkz: kibar feyzo) filmindeki maraba pazarı geliyor. bunun yanı sıra 5 çayına malzeme yapılacak, kim hangi firmayı beğenmiş, kim nereye gidecekmiş veya ünvanını ne diye değiştirmiş gibi dedikodu kaynaklarını da aynı zamanda içinde barındırır.
devamını gör...
orcinus orca
vahşi hayattaki herhangi bir hayvandan daha katil olmayan balina türü ve yunus ailesinin en büyük üyesi. en sevdiğim hayvanlardan biridir.
hemen hemen bütün okyanuslarda kendisine rastlansa da genellikle soğuk suları tercih eden bu hayvanlar, okyanusların kargası diyebileceğim zeki bir yaratık. kafaları inanılmaz çalışıyor. karakteristik siyah beyaz görüntüsü ve ortalama 7000 kiloluk ağırlığı ve 7-8 metrelik uzunluğuyla doğal ortamlarında incelenmesi zor hayvanlardan biri. bu nedenle ne yazık ki bir yerlere tutsak edilerek ancak incelenebiliyorlar ama bunu yapan insanlara biraz da kin besledikleri için aslında bu tehlikeli bir iş. normal şartlarda doğal ortamlarında insanlarla çok iyi anlaşsalar da tutsak edildiklerinde insanlara karşı saldırganlaşabiliyorlar.
3 farklı şekilde ses çıkararak iletişim kurdukları biliniyor. okyanuslarda birkaç kuşağın bireyleri bir arada seyahat ediyorlar genellikle. ortalama 60 yıllık ömürleri boyunca, denizlerde yaşayan en büyük canlılara kadar hemen hemen her şeyi avlayabiliyorlar. okyanus besin zincirinin en tepesinde oldukları söylenebilir. bu nedenle kolay kolay başka canlılar tarafından avlanamıyorlar. ancak toksoplazmoz adlı bir hastalık nedeniyle ölümler görülebiliyor.
son yıllarda sayılarında ne yazık ki bir azalma var. deniz memelilerini koruyan bir yasa ile koruma altına alınmış durumda olsalar da yakın zamanda türlerinin büyük bir tehlike altında kalıp kalmayacağını bilemiyoruz.
şöyle bir deneyim yaşamadan ölmek de ne bileyim...
hemen hemen bütün okyanuslarda kendisine rastlansa da genellikle soğuk suları tercih eden bu hayvanlar, okyanusların kargası diyebileceğim zeki bir yaratık. kafaları inanılmaz çalışıyor. karakteristik siyah beyaz görüntüsü ve ortalama 7000 kiloluk ağırlığı ve 7-8 metrelik uzunluğuyla doğal ortamlarında incelenmesi zor hayvanlardan biri. bu nedenle ne yazık ki bir yerlere tutsak edilerek ancak incelenebiliyorlar ama bunu yapan insanlara biraz da kin besledikleri için aslında bu tehlikeli bir iş. normal şartlarda doğal ortamlarında insanlarla çok iyi anlaşsalar da tutsak edildiklerinde insanlara karşı saldırganlaşabiliyorlar.
3 farklı şekilde ses çıkararak iletişim kurdukları biliniyor. okyanuslarda birkaç kuşağın bireyleri bir arada seyahat ediyorlar genellikle. ortalama 60 yıllık ömürleri boyunca, denizlerde yaşayan en büyük canlılara kadar hemen hemen her şeyi avlayabiliyorlar. okyanus besin zincirinin en tepesinde oldukları söylenebilir. bu nedenle kolay kolay başka canlılar tarafından avlanamıyorlar. ancak toksoplazmoz adlı bir hastalık nedeniyle ölümler görülebiliyor.
son yıllarda sayılarında ne yazık ki bir azalma var. deniz memelilerini koruyan bir yasa ile koruma altına alınmış durumda olsalar da yakın zamanda türlerinin büyük bir tehlike altında kalıp kalmayacağını bilemiyoruz.
şöyle bir deneyim yaşamadan ölmek de ne bileyim...
devamını gör...
sevgi neydi
cengiz aytmatov’un kitabından uyarlanan selvi boylum al yazmalım filminin bize söylediği şey; sevgi iyilikti, sevgi emekti tabii bir de samet cemşit’i babalığa seçmişti. ancak şöyle bir durum var ki asya bunu derken bile ilyas’a bakıp ağlıyordu ve ilyas: elinden tutuversem benimle gelir misin? asya: seninim işte, alıp götürsene beni. diyordu. yani asya aslında cemşit’i sevmedi. cemşit’i seçti. sevdiği kişi ilyas’tı.
sevgi neydi sorusunun cevabını özdemir erdoğan verir. sevgi anlasmak degildir. nedensiz de sevilir. yani sevginin sebebi yoktur. hatta bir ilişkide emek harcadıkça daha vazgeçilebilir olabilirsiniz. çünkü sevilen kişi sizin onu bırakmayacağınızı düşünür.*
velhasıl kelam sevmek için sebep aranmaz. ya sevilir ya sevilmez.
not: sabah sabah bunu dert ettim.
sevgi neydi sorusunun cevabını özdemir erdoğan verir. sevgi anlasmak degildir. nedensiz de sevilir. yani sevginin sebebi yoktur. hatta bir ilişkide emek harcadıkça daha vazgeçilebilir olabilirsiniz. çünkü sevilen kişi sizin onu bırakmayacağınızı düşünür.*
velhasıl kelam sevmek için sebep aranmaz. ya sevilir ya sevilmez.
not: sabah sabah bunu dert ettim.
devamını gör...
yazarlar ilkokulda olsa açılacak başlıklar
beden eğitimi dersine botla gelen öğrenciler topluluğu.
tanım: yazarların ilkokulda olsalar açabilecek olacakları başlıkları yazdıkları başlık. (bu cümle niye böyle oldu ya.)
tanım: yazarların ilkokulda olsalar açabilecek olacakları başlıkları yazdıkları başlık. (bu cümle niye böyle oldu ya.)
devamını gör...
kafanın içinde birinin konuşması
benimki kılıktan kılığa giriyor. hiç rahatsız etmeyen ve daima hoş tonlarda konuşuyor. artık daha seviyeli tartışmalar yapıyoruz kendisiyle, önceden çok agresifti ve hayatımı zorlaştırırdı. şimdilerde susmayı öğretmeye çalışıyorum ama en sustuğu anlarda bile "sessizliği dinle, sessizliği dinle!" diyor. şu an yazmam gerekenleri dikte ediyor misal bana ama yetişemiyorum kendisine. hızlı konuşuyor ve çoğu zaman tekrarı olmayan radyo yayını gibi, kaçırıyorum ve sonra bana kızıyor. neden daha dikkatli dinlemiyormuşum da neden daha hızlı yazmıyormuşum. "ya hu kardeşim!" diyorum, "ben sen gibi enerjiden ibaret değilim ki!" anlamıyor. sanırım ben de bazen onu anlamıyorum. ama seviyoruz birbirimizi. bana bazen şarkılar söylüyor. ha bir de şunu şikayet etmek istiyorum, geceleri korkunç bir tonla içimi ürpertiyor. bunu da aşarsak sanırım pek de büyük bir problemimiz kalmayacak kendisiyle. şimdi diyor ki "ben de senin beni dinlememenden şikayetçiyim, her seferinde arkanı toplayamam ya!" birlikte çok konuşuyoruz. entelektüel tartışmalarımızı bilahare ekleyeceğim.
devamını gör...
karga görünce acaba kaç yaşındadır diye düşünmek
8 yaşındayken doğum günümde babam bana çok güzel parlak bir saat almıştı. okulda onu herkese gösterip hava atmak istiyordum. yolda saatime baka baka mutlu bir şekilde ilerlerken birden o göründü...
siyah, hayır hayır zifiri karanlık gibi bir siyahtı o tüyleri. hızlıca bana geldi kolumu ısırıp saatimi almaya çalıştı, sanki bir karga değil bir panterdi. sonunda da oldu, saatimi çıkarıp gagasına aldı ve götürdü. her yerim yara bere içindeydi. herkes ne olduğunu sordu, bende karga geldi falan demedim elbette, 3 çocuk beni sıkıştırdı, bende onları dövdüm, bu yaralar da dövüşürken oldu diye sıktım yalanı.
belki kargaya yenilmiş olabilirim ama o gün okulun en havalı çocuğu gibi hissetmiştim.
o gün bugündür hala karga gördüğümde üstüme başıma bakarım parlak bir şey var mı diye.
siyah, hayır hayır zifiri karanlık gibi bir siyahtı o tüyleri. hızlıca bana geldi kolumu ısırıp saatimi almaya çalıştı, sanki bir karga değil bir panterdi. sonunda da oldu, saatimi çıkarıp gagasına aldı ve götürdü. her yerim yara bere içindeydi. herkes ne olduğunu sordu, bende karga geldi falan demedim elbette, 3 çocuk beni sıkıştırdı, bende onları dövdüm, bu yaralar da dövüşürken oldu diye sıktım yalanı.
belki kargaya yenilmiş olabilirim ama o gün okulun en havalı çocuğu gibi hissetmiştim.
o gün bugündür hala karga gördüğümde üstüme başıma bakarım parlak bir şey var mı diye.
devamını gör...
sonsuz otel paradoksu
insanların sonsuzluk kavramını tahayyül bile edemeyişlerini göstermek için alman matematikçi david hilbert'in ortaya attığı bir paradokstur.
buna göre, sonsuz sayıda odası olan ve tüm odaları dolu olan bir otel hayal etmemiz isteniyor. daha sonra, otele gelen yeni bir müşteri bir oda istiyor ama tüm odalar dolu, buna rağmen de sonsuz sayıda oda var. resepsiyonist, her bir odadaki müşteriye kendi oda numarasının bir fazlası numaralı odaya geçmelerini rica ederek bir numaralı odaya yeni gelen müşteriyi yerleştirerek sorunu çözüyor. çünkü n sonsuz sayıda oda olduğu için n'inci odadaki müşteri de (n+1)'inci odaya geçerek problem çözülmüş oluyor.
peki, otelin önüne, içinde sonsuz sayıda yolcusu olan otobüsler peşpeşe park etse ve bu sonsuz sayıda yolcunun her biri için sonsuz sayıda odası olan otelden odalar istense ne olurdu? önce her odadaki müşterileri, en küçük asal sayı olan 2'nin üssüne oda numaralarını koyarak çıkan sonuç numaralı odaya yerleştiriyor. her yeni gelen otobüsün içindeki yolcuları 2'den sonraki asal sayıdan başlayarak bir büyük asal sayıya doğru, her asal sayının üslerine yolcuların koltuk numaralarını alıp çıkan sonuç hangisiyse o numaralı odaya yerleştirmekle bulmuş. örneğin; ilk gelen otobüsün üçüncü koltuğunda oturan bir yolcusunuz diyelim. ilk gelen otobüs olduğu için en küçük asal sayımız 2'nin bir fazlası olan asal sayımız 3'ün üssüne koltuk numaramız olan 3'ü koyarak, çıkan sonuç olan 27 no'lu odaya yerleşmemiz gerekiyor. her bir otobüs için, bu asal sayıları 5, 7, 11 , 13, 17 diye bir arttırarak, yolcuların otobüsteki koltuk numaralarını da üslerine yerleştirerek, çıkan sonuç no'lu odaya yerleştirerek bu döngü sonsuza kadar devam ettiriliyor ve böylece herkese oda vererek bu problem çözülüyor.
ekleme: cözülemeyen sudoku tüm sırrı bozdu ya. cidden her yeni geleni (n+1), (n+2), (n+...) diye yapıştır geç ne uğraşıyorsun asal sayılar, üsler, müşterileri yerinden etmeler filan.
buna göre, sonsuz sayıda odası olan ve tüm odaları dolu olan bir otel hayal etmemiz isteniyor. daha sonra, otele gelen yeni bir müşteri bir oda istiyor ama tüm odalar dolu, buna rağmen de sonsuz sayıda oda var. resepsiyonist, her bir odadaki müşteriye kendi oda numarasının bir fazlası numaralı odaya geçmelerini rica ederek bir numaralı odaya yeni gelen müşteriyi yerleştirerek sorunu çözüyor. çünkü n sonsuz sayıda oda olduğu için n'inci odadaki müşteri de (n+1)'inci odaya geçerek problem çözülmüş oluyor.
peki, otelin önüne, içinde sonsuz sayıda yolcusu olan otobüsler peşpeşe park etse ve bu sonsuz sayıda yolcunun her biri için sonsuz sayıda odası olan otelden odalar istense ne olurdu? önce her odadaki müşterileri, en küçük asal sayı olan 2'nin üssüne oda numaralarını koyarak çıkan sonuç numaralı odaya yerleştiriyor. her yeni gelen otobüsün içindeki yolcuları 2'den sonraki asal sayıdan başlayarak bir büyük asal sayıya doğru, her asal sayının üslerine yolcuların koltuk numaralarını alıp çıkan sonuç hangisiyse o numaralı odaya yerleştirmekle bulmuş. örneğin; ilk gelen otobüsün üçüncü koltuğunda oturan bir yolcusunuz diyelim. ilk gelen otobüs olduğu için en küçük asal sayımız 2'nin bir fazlası olan asal sayımız 3'ün üssüne koltuk numaramız olan 3'ü koyarak, çıkan sonuç olan 27 no'lu odaya yerleşmemiz gerekiyor. her bir otobüs için, bu asal sayıları 5, 7, 11 , 13, 17 diye bir arttırarak, yolcuların otobüsteki koltuk numaralarını da üslerine yerleştirerek, çıkan sonuç no'lu odaya yerleştirerek bu döngü sonsuza kadar devam ettiriliyor ve böylece herkese oda vererek bu problem çözülüyor.
ekleme: cözülemeyen sudoku tüm sırrı bozdu ya. cidden her yeni geleni (n+1), (n+2), (n+...) diye yapıştır geç ne uğraşıyorsun asal sayılar, üsler, müşterileri yerinden etmeler filan.
devamını gör...
z kuşağının sürekli küfür etmesi
eğer türkiye açısından konuşuyorsak bunun kuşağa bağlı bir durum olduğunu düşünmüyorum. muhtemelen başlığı açan arkadaş z kuşağına mensup birisi olarak kendi çevresinde böyle gördüğü için bu tanımı girmiştir. fakat küfrü genel olarak halkımızın her kesiminin sık olarak kullandığını düşünüyorum. z kuşağına özgü bir durum değil.
devamını gör...
spotify podcast önerileri
korku/fantezi edebiyatı ve filmlerine ilgi duyuyorsanız gerisi hikaye, hukuk hakkında iki avukat kardeşten ufuk açıcı şeyler öğrenmek istiyorsanız gereği düşünüldü, saçma ama komik muhabbetlere gülüyorsanız kalt, bilimi çürüttüklerini sanan yobazlardan bıktıysanız yalansavar, yazarların nasıl yazmaya başladıklarını merak ediyorsanız ilk sayfası, araştırma yapmayı seven ve kendini geliştirmiş birinin çeşitli konular hakkındaki özet niteliğinde değerlendirmeleri için fularsız entellik, medyadaki gelişmeleri takip eden ve yeni nesil haberciliğe uyum sağlamış bir grubun fikirlerini öğrenmek için j raporu....
devamını gör...
göğüs dekoltesi
girne'deki askeri malzeme satan dükkanlar derin göğüs dekolteli personel çalıştırır hafta sonları.elbette tek amaç çarşı iznindeki askerlerin daha fazla alışveriş yapmasını sağlamaktır.tahmin edileceği üzere başarılı da olurlar.
devamını gör...
bende
bulunma hali katıyor ise bitişik, herhangi biri bir de ben gibi bir anlam katıyorsa ayrı yazılır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının yakışıklılık ve güzellik dereceleri
%41. çünkü 41 kere maşallah bana.
devamını gör...
geceye bir tatlı bırak
devamını gör...
seni seviyorum ile seviyorum seni arasındaki fark
birisi ekmeği tuza banar gibidir.
devamını gör...
anti-ego muhalifliği sendromu
bu soruna başka bir açıdan bakıldığında, belki de bu sendrom, sanatçının özgünlükten uzaklaşmış eserleri popüler dünyaca kabul görmüş düşünceleri benimseyen kişilerce sevilirken; sanatçı, bir süre sonra özgünlüğünden ödün verdiğini ve popülist düşüncelere kapılıp salt beğenilme arzusuyla yaptığı çalışmalardan rahatsızlık duyması ve bir süre sonra bunları yok etmeye çalışması olabilir. bu duruma bir örnek olarak gogol'ün bir delinin hatıra defteri (kitap) eserindeki "portre" hikayesini de örnek olarak verebiliriz.
devamını gör...
sevgilisi olmayan bireylerin yaptıkları
her gece yastığımıza sarılıp ağlıyoruz.
neden mi yastık? takdir edersiniz ki sarılacak kimsemiz yok!
neden mi yastık? takdir edersiniz ki sarılacak kimsemiz yok!
devamını gör...

