orijinal adı tashunka wıtko olan oglala sioux kabilesinin savaş reisidir. 1842 yılında doğduğu tahmin ediliyor. ilk delikanlılık yıllarında düşman kızılderili kabilelere yapılan baskınlarda cesaretini gösterdi. 1866'da kızıl bulut'un savaşında a.b.d ordusuna karşı savaştı. fetterman kıyımında pusu kuran ekibin başındaydı. savaştan sonra rezervasyonda yaşamayı kabul eden kızıl bulut, benekli kuyruk gibi reislere uymayarak kendisi gibi özgür yaşamak isteyenlerle birlikte yaşamaya devam etti. 1874'de sioux topraklarında altın çıktığı için toprak satışı isteyen a.b.d'ye karşı yeniden savaşmaya başladı. 1876'da little bighorn savaşında, a.b.d ordusunun 7. süvari alayını ve alayın komutanı general george armstrong custer'ı yok eden kızılderililere önderlik etti. savaş sonrası yeni gelen birliklerin sürekli saldırı ve baskısı karşısında açlık, soğuk... gibi sebeplerle kabilesi zor duruma düştü ve kendisine eski topraklarında yaşama sözü verilince teslim oldu. birkaç ay sonra söz verilen topraklar verilmediği için kızgınken, bazı sioux savaşçılarının a.b.d ordusuna paralı asker olduğunu görünce kaçıp eski topraklarına gideceğini söyledi. ama muhbirler beyaz adama haber vermişti ve söz verilen topraklar hakkında general seninle konuşacak denilerek beyazların kalesine götürüldü. kaledeyken önüne götürüldüğü binanın içinde demir parmaklıkları görünce hapise atılacağını anladı. kaçmaya çalışırken, eski yakın arkadaşı ve savaşçısı ama artık a.b.d paralı askeri küçük dev adam kollarından tutup, boğuşmaya başladı. o sırada bir amerikan askeri süngüsünü reisin karnına soktu. revire götürüldü ve o gece ölene kadar sioux ölüm şarkısını söyledi. 5 eylül 1877'de öldü. ailesi kanada'ya kaçarken cesedini yaralı diz denilen bölgeye gömdüler, o yüzden bugün mezarı belli değildir. dini sebeplerden dolayı fotoğraf çektirmeyi kötü gördüğünden fotoğrafı yoktur.
devamını gör...

kesinlikle utanç kaynağı bir durum. ortadoğu hariç bu uygulama terk edilmiş durumda. hatta isteyen çocuk, annesinin soyadını dahi alabiliyor avrupanın ve abd nin çoğu ülkesinde. bizim ülkemizde kadın kendi soyadının yanına kocasınınkini alıp, gılgamış destanı gibi isme sahip oluyor. ülkemizde de soyadı ile birlikte bu uygulamada son bulmalı. artık kadının bir birey olduğu kabul edilmeli!!!
devamını gör...

sanıldığı kadar zor bir şey degil aslında;
yeter ki ilk adımı atalım.
insani değerlerin yok sayıldığı bu devirde insan olmanın farkına vararak insanca bir duruş sergileyelim.

hani şairin dediği gibi;

varmaz oldu, vermeye hiç elimiz,
dönmez oldu, bir özüre dilimiz,
teşekküre çoktan bitti pilimiz;
en küçük damlada, sabrımız taştı,
insan olmak, bu kadar mı zorlaştı?

*
devamını gör...

dihidrofolat redüktaz enzimini inhibe eden ve dna sentezini engelleyen bir folik asit antagonistidir.
ektopik gebelik tedavisinde tek doz kullanılır.
tedavisinin başarı şansını artıran faktörler;
b-hcg seviyesinin düşük olması,gebelik kesesinin küçük olması ve fetal kardiyak aktivitenin olmamasıdır.
uzun süreli tedavilerde yan etkisinden korunmak için lökovorinle(leucovorin) ile birlikte kullanılması önerilir.

ayriyeten romatoid artrit tedavisi gibi bircok endikasyonu bulunmaktadır.
devamını gör...

ailesinden birinin kulakları rahatsız olması muhtemeldir. çocukluğundan beri ona kendini duyurmak için sesli konuşmuş bu yüzden de bağırarak konuşmak onun için normalleşmiştir. bu, bağırarak konuşmayı alışkanlık hâline getirmiş insanlardan bazılarının şeysidir. diğerlerini de yazarlarımız yazmış, çizerlerimiz çizmiş...
devamını gör...

iki gündür kafayı taktığım, başa sarıp sarıp tekrar dinlediğim; g.e.m. tarafından icra edilmiş bir çince rap şarkısı.* orijinal ismi "孤獨", pinyinde gösterimi ise "gū dú" imiş. yani loneliness işte, yalnızlık.

yanlışlıkla denk geldim. gelmez olsaydım. içindeki üç ingilizce cümle dışında kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey anlamıyorum çünkü. "dilimden düşmüyor" diyecek olsam onu bile diyemem, hiç takılamadı. sadece "yo!" nidalarıyla ve kafa sallayarak eşlik edebiliyorum. ama gene de ısrarla dinliyorum ve her seferinde de yeniden beğeniyorum. artık beethoven melodilerinden midir, yoksa söyleyen hanım kızımızın tatlılığından* mıdır bilemiyorum.

eserin en çarpıcı bölümü ise "為什麼每夜 我總輾轉難眠" kısm... ne diyorum ben ya?

beni yalnız bırakmayıp bu batağa birlikte düşmek isteyenler için:


上帝保佑中国。lan?!
devamını gör...

geçen bir hesap yaptık; bir kafa yazarı her hafta kafa sözlük'e yeni bir yazar getirse ve bu böyle her hafta devam etse, yani her hafta her bir yazar yeni bir kafa yazarı getiriyor. 30 hafta sonra yazar sayımız kaça ulaşıyor biliyor musunuz? 1 milyar. sonra zaten hep birlikte çin'e taşınıyoruz.
devamını gör...

satranç turnuvası başlıyor!

evet değerli okuryazarlar sözlüğümüzde düzenlenecek olan satranç turnuvası öncesinde, turnuvaya katılacak olan yazarların oyun stillerini sizler için analiz ettik. işe ilk on oyuncunun analizini yayınlamakla başlıyoruz. analizlerin devamı turnuva öncesinde ve turnuva esnasında yayınlanmaya devam edecektir;

sekülerlesen çılgın hafız: kendisinin oyuna ruy lopez açılışı ile başlaması kuvvetle muhtemel olacaktır. zira meslek dayanışması bunu gerektirir. papazın geliştirdiği açılışı bizde hafız uygular diye düşünüyoruz. fischer bile bu açılışı kullanmıştır ki, o yüzden dikkatli olunuz değerli oyuncular. artı hafızın sıkışması durumunda oyunun herhangi bir anında hatim indirmeye başlaması da kuvvetle muhtemel. her ne kadar sekülerlesmiş olsa da, insanlar alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmez. sizi a6'ya alalım değerli yazar.

romada roman okuyan roman: rakipleri açısından en tehlikeli oyunculardan birisi olduğunu düşünüyoruz. zira sırf bu turnuva için roma'dan sicilya'ya kadar gittiği ve sicilya savunmasını yerinde öğrendiği bize gelen bilgiler arasında. o yüzden siz siz olun oyun sıkışırsa, oyunu ilk açmaya çalışan olmayın. okunan roman haline gelirseniz, bir çırpıda okunup bitirilebilirsiniz.

hicligindansi: mahlası ile rakipleri üzerinde soru işaretleri yaratmaya çalışmaktadır. oyunu hiç edebilecek bir potansiyele sahip olduğu düşünülüyor. oyun esnasında mahlasını kesinlikle aklınıza getirmeyin zira şah gambiti ile size tuzaklar kuracağını düşünüyoruz. sakin olun, hamlelerinizi düşünerek yapın ve zihninizi varoluşsal sorgulamalardan uzak tutun, yoksa haliniz nice olur. oyun sonunda ben kazandım dansına maruz kalabilirsiniz.

0330: sayılar, sayılar, sayılar... her şeyi bekleyin bu oyuncudan, ince hesapların adamı olabilir, olmayabilir de. kalkıp iki at savunması ile oyuna başlayabilir buna şaşırmayın derim. bilindik bir şey bu nasıl olsa diyerek gardınızı düşürürseniz beyninizde sayılar uçuşmaya başlayabilir. aslında bu oyuncudan aldığımız enerji enteresan; stillere karşı gibi. taktik maktik yok bam bam dalarım ben diyecekmiş gibi geliyor bize. o yüzden öngörülemez bir oyuncu olduğunu düşünüyoruz. lakin kendisi de ne oynayacağını öngöremezse vay haline. saatli bomba olabilir dikkat edin.

gomercan: fenerbahçe yüzünden canı ziyadesiyle sıkkın. yaralı bir kanarya edası ile bir anda üzerinize çullanması muhtemel. yugo saldırısı yaparak hemen sonuç almak isteyeceğini öngörüyoruz. beşiktaş maçını kazanırlarsa kendisinden daha sakin bir oyun bekleyebilirsiniz. ama olası bir puan kaybı, karşınızda saldırgan bir rakip bulmanıza vesile olacaktır. bu hususu göz önünde bulundurmanız sizlerin hayrına olur.

hidano: kendisinin heyecanlı bir oyuncu olduğu aldığımız bilgiler arasında. taşlarını feda etmekten hiç çekinmeyecek ve sürekli baskı kurmaya çalışacak gibi bir izlenim yaratıyor. bolca andersen'den hamleler görebilirsiniz ki, gerekli önlemleri almazsanız, andersen'den masallar kahramanı olarak turnuvaya veda edebilirsiniz. bakın uyarıyorum; cidden tehlikeli oyuncu gibi duruyor. masal kahramanı olmak istemiyorsanız ayağınızı denk alın.

personanongrata: kullanıcı adından mütevellit taktiklerden azade bir oyun sergileyebilir gibi görünüyor. ama bu sizi yanıltmak için kullandığı bir perde de olabilir. zira tam bir uyum ve koardinasyon abidesi olarak karşınıza çıkabilir. bu durumda şah hint açılışına meyledebilir. karşısında sakin kalın. güvendiği dağlara kar yağdırmaya çalışın. sistemi bozulmadıkça masada istenmeyen şahıs haline siz gelirsiniz ki, yazık olur emeklerinize.

coldboy: şahını vermez asla! bakın o kadar net bir gerçeklik bu. mekiğe atlar marsa kaçar ama o şahı vermez. gerekirse koynuna alır uyur. şahı alacağım diye hırs yaparsanız, canınız yanar. dengeli oynayın. adam piyonları öldürmekten, fillerin birbirini ezmesinden falan bahsediyor o kadar adamış kendisini olaya. artı kaybederseniz radyo yayınında size bulaşır demedi demeyin. aklıma gelmişken diye konuyu size getirir, tüm sözlük sizi konuşur. aman ha diyeyim dikkat!

berkeley: teslimiyetçi gözükerek, hedef saptırıyor. sizi ruhlar dünyasına sulu getirir susuz getirir bu oyuncu. nasıl olsa kaybetmeyi kabullenmiş deyip yelkenleri suya indirmeyin, gemiyi kaybedersiniz benden söylemesi. sizi en zor yollardan birine meyledecek bence. danimarka gambiti ile ayar vermeye kalkarsa anlarsınız ne demek istediğimi. tehlikeli bu arkadaş. kesin bilgi yayabilirsiniz.

kaynamış sütün üzerindeki ince kaymak tabakası: aldığımız bilgilere göre sıkı antremanlar yapıyormuş. kaymak tabakası gibi sıyıracağım hepsini sütün üzerinden diyerek motivasyonunu üst düzeyde tutuyormuş. gomercan ile birlikte eye of tiger eşliğinde antreman yaptıkları da kulağımıza gelen bilgiler arasında. fisher'in oynadığı bir kaç gambiti inceleyip, kaymak gambiti diye yeni bir teknik geliştirdiği söyleniyor ki bu yüzden dikkatli olmanızda fayda var.

***bu arada kitlesel imha silahı benjamin'in oyun oynarken sandalyeden düşerim korkusu ile turnuvaya katılmayacağı da muhabirimiz tarafından teyit edildi. bu bilgiyi de sizlere aktarmak isteriz.

açık mert korkusuz kafa haber ajansı spor bültenini okudunuz...

turnuvaya destek olunuz!
devamını gör...

hayat hikayesini dinlemek için; dinle-izle

lev tolstoy’un adını duyduğunuz zaman aklınıza iki müthiş eseri gelir.
savaş ve barış – anna karenina

“tanrı’nın ülkesi içinizdedir. tanrı, aşk demektir.”

yaşantısıyla ilgili bu çağrısını hayatı boyunca herkese duyurmaya çalıştı.
rus edebiyatının temel taşları dostoyevski, maksim gorki, anton çehov ve turgenyev’den farklı küçük bir yanı vardı tolstoy’un. o küçük yan, rusya’nın yetiştirdiği en büyük yazarı olmasıdır.

28 ağustos 1828 yılında doğan tolstoy ailesine ait büyük topraklarda zengin bir birey olarak dünyaya geldi. öyle ki atalarından biri çar petro, yeğenlerinden biri şair ve oyun yazarı kont ve dedesi prens volkonski büyük katerina ordularının başkomutanı idi.

sosyal durumu ve sahip olduğu zenginlikler bakımından hayatının sonuna kadar refah içinde yaşayacağı belliydi. emri altında çalışan yüzlerce insanın yaşamı ve ölümü iki dudağının arasındaydı. isteseydi rus sosyetesinin içinde gününü gün edebilecek varlıklı bir adamdı. ama öyle yapmadı.
daha altı yaşına varamadan annesini dokuz yaşına geldiğinde de babasını kaybetti.
iyi kalpli tatyana teyzesinin hem kendisine hem de kardeşlerine bakmasıyla bu merhametli kadından çok şey öğrendi.

ilk gençlik çağından beri hem gerçeklerin peşinden koştu hem de hayatın güzel yanlarını ve çılgın zevklerini aramaya koyuldu.

dünyaya soylu bir aristokrat olarak geldiği halde hiçbir zaman bundan övünme payı çıkarmamış, tersine “yüzüm bir köylünün yüzünden farksız” demiştir.
tolstoy gençliğinde itibaren ne kadar çirkin olduğunun farkına varmaya başladı. bir seferinde şunu sormuştu ; “benimkiler gibi böylesine koca burunlu bu kadar kalın dudaklı böyle çipil ve küçük gözlü bir adamın dünyada mutluluğu bulması hiç mümkün müdür ?”
soru cevapsız kaldı.

çirkinliğini örtbas etmek için de daha sakalı çenesinden çıkar çıkmaz yüzünü mümkün olduğu kadar sakalıyla kapatmaya çalıştı.

eserlerinde yakaladığı başarı önce rusya sonra da bütün avrupa’ya yayıldı. çok defa onu görmek için uzak yerlerden geliyorlar sofada üstadı bekliyorlar ve içeriye iri yarı, heybetli görünüşlü, kocaman papaz sakallı bir devin, bir dâhinin gelmesini bekliyorlardı. fakat tolstoy içeriye girdiğinde herkes şaşıp kalıyordu. ziyaretçilerden birisi şunu karalamıştı; “kısa boylu, tıknaz bir adam: öyle çabuk hareketleri var ki sanki sakalı titriyor, yürümüyor, sanki koşuyor. “hoş geldiniz” derken o kadar neşeli ki insan karşısında bir çocuk var sanıyor”

ziyaretçiler, karşısındaki büyük ünü hayranlık ve hayal kırıklığı gibi karışık duygularla seyrederken birden yazarın kalın kaşlarının altındaki çipil gözleri çakmak çakmak yanıp tutuşur, delici bakışları misafirlerin üzerine dikilirdi. bunlar bıçak kadar keskin bakışlardı. hiç kimse gözlerini başka yöne kaçıramaz büyülenmiş gibi savunmaya çekilirdi. fakat bu durum sadece kısa bir an sürerdi ve bakışlar yerini yumuşak nazik bir gülümsemeye dönerdi. çünkü köylülerden onu ayıran en büyük özelliği gözleriydi. bütün duygularını gözleriyle anlatabiliyordu.
öyle bir göz ki bu büyük yazar maksim gorki “tolstoy’un gözlerinde yüzlerce göz gizlidir.” demiştir.

kazan üniversitesinde kendi sosyal sınıfından gençlerle çılgınca eylemlere girişmiş, yeni fizik denemeleri yapmıştır.

başkente gittikten sonra vaktini anlamsız ve hiçbir yararlı yönü olmayan sosyal çalışmalarla geçirmişti. kumara ve kadınların peşinden koşmaya vakit harcadığı sıralarda bu anlamsızlığı fark ettiğini ve yeteneklerini boşa tükettiğini hissediyordu. böyle bir durumda hemen elini eteğini çekmeye karar verdi.
topluma yararlı çalışmalar yapmak için ciddi bir iş programı hazırladı. fakat varlıklı olmasından dolayı vur patlasın çal oynasın yaşantısı yakasını bir türlü tam olarak bırakmadı.

tüm bunlara rağmen tolstoy ahlak yönünden kusursuz kalmayı arzuladı.
tolstoy üniversite’nin bitmesine yakın ilk ciddi kararını vermesi gerekiyordu. 1851’de babasından kalan toprakların yönetimi için yasnaya polyana’ya ailesi tarafından çağırıldı. çok kararsız kalan tolstoy ya gidip yönetimi devralacaktı ya da devlet memurluğu yapacaktı. hiç beklenmedik bir anda her ikisini de yapmayıp asker kardeşinin yanına katılıp tatar kabilelerinin isyanını bastırmak amacıyla kafkasya’ya gitti. gönüllü olarak askerlerin dağ köyüne yaptığı baskınlara katıldı.
yazarlık hayatındaki ilk ciddi adımlarsa burada başladı. sefer sırasında edindiği tecrübelerden yararlanarak “baskın” adlı kitabını yazdı.

bu kitap yazarın ilk denemesi değildi. st petersburg’da yayınlanan bir dergide “çocukluk” adında otobiyografik bir oyun yazmıştı. orduya katıldıktan bir süre sonra ise ilk romanı “kazaklar” kitabını yazmaya başladı.

“kazaklar” kitabı 1863 yılına kadar yayınlanmıştı ama onun öncesin sivastopol kuşatması üzerine yazdığı izlenimler olan “sivastopol hikayeleri” ününü pekiştiren çalışma oldu.

öyle ki turgenyev “bu genç yazar hepimizi gölgede bırakacak. en iyisi yazmaktan vazgeçmek” demişti.

tolstoy asker olarak hiç mutlu değildi, edindiği tecrübelerden sonra savaştan nefret etmeye başladı. yaşadığı dehşetli olaylar insan gururunun nasıl ayaklar altına aldığını göstermişti. hem sosyete içinde bulunup hem de savaşta yaşadığı olaylardan sonra hayatın anlamı üzerine düşünmeye koyuldu.

26 yaşında günlüğüne şunları yazdı; “insanı şaşkına çevirecek büyük bir fikrim var… insanoğlunun gelişmesine uygun yeni bir din kurmak. hazreti isa’nın dini… pratik bir din, gelecek için mutluluk vaat etmiyor, sadece bu dünya üzerinde mutluluğu sağlıyor… din aracılığıyla insanoğlunun birlik olması için bilinçli bir şekilde çalışmak…”

bu hedefe ulaşmak amacıyla usanmadan çalışmaya başlaması neredeyse çeyrek asır bekledi. fakat düşünce ile uygulamayı birbirinden ayıran çeyrek yüzyıl süresince hep bu hedefe ermek için uğraşıp didinmiştir.

ordudaki görevinden ayrıldıktan sonra günlüğüne yazdığı o fikirlerin tersine eğlenceli hayatına dönmüştü. fakat ahlak tutumu yüzünden yüzü asık ve huzursuzdu.

1858 yılında yasnaya polyana’ya döndü ve babasından kalan topraklarıyla ilgilenmeye başladı. artık köylülerin efendisi gibi yaşıyordu ve yaşadığı köydeki insanların hayatlarını inceledi.

iki yıl sonra bir avrupa turuna çıktı ve eğitim metotları üzerine incelemeler yaptı. döndüğünde devrimci metotları uygulayan bir okul açtı. derslere katılmak zorunlu değildi, çocuklar istedikleri yere oturabilir, dersleri ister izler istemezse izlemezlerdi. bu da çok uzun soluklu olmadı tabi, sağlık sorunları sebebiyle bir yıl sonra bu denemesinden vazgeçti.

tedavi gördüğü zaman polisler evini didik didik etmiş devrimci belgeler aramışlardı. fakat bulamadılar çünkü hiçbir zaman böyle belgeler tutmadılar. çizgi dışındaki eylemlerinden dolayı resmi makamlarla her zaman ters düşüyordu. soylu aileden gelmesi ve artık ünlü bir yazar olmasından dolayı bu tip polis takiplerinden kurtulması kolay oluyordu.

kendini tamamen topraklarına adadığı 1862-1876 dönemi en mutlu olduğu dönemdir. 1862 yılında eski aile dostunun kızı sofia behrs ile evlendi. en mutlu olduğu bu dönemde “savaş ve barış” ı yazmaya başladı. dünyaca ünlü bu romanın malzemesi ise hem kendi ailesi hem de annesinin ailesi olan volkonski’lerin arşivinden yararlandı. tolstoy bu romanıyla büyük bir deha olduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştı.

1873 yılında ise ikinci en büyük eseri “anna karenina” yı yazmaya başladı. bu dönem onun için en zorlu bir dönemeçti. ona bakan teyzesi tatyana öldü, karısı hastalandı ve iki çocuğunu kaybetti. ayrıca resmi makamlar eğitimle ilgili çalışmalarını kösteklemekteydi. bütün bu olanlara karşın tolstoy, shakespeare dışında hiçbir yazarın ulaşamadığı biçimde insan karakterini çözümleyen “anna karenina” kitabını büyük bir ustalıkla yazdı.

ruhsal bunalımların baş gösterdiği 1876-1879 yıllarında intihar etmesine ramak kaldı ve canına kıymak isteğine bilinçli olarak karşı çıkabildi. bu eğilimden kurtulmasının en büyük nedeni ise 26 yaşında insanları kurtarmak için aklına gelen büyük fikrin etkisi vardır. bu fikri uygulamaya kararlıydı.

o andan itibaren tolstoy “insanların din aracılığıyla birlik olması” uğrunda çaba gösterdi. eserlerinin tamamı artık bu fikre hizmet etmeye başladı. basit bir köylü gibi yaşamak için hayatındaki her şeyi sadeleştirdi.

hayatının son döneminde evini, emlakini bırakıp köylüler arasına karışmak hayalini gerçekleştirmek için çabaladı. bu sebeptendir ki karısıyla olan büyük aşkı zarar görmeye başladı. karısından uzaklaşıp yeni hayatına adım attığı trende rahatsızlandı. bir hafta sonra 82 yaşında yaşama gözlerini yumdu.
devamını gör...

sağlık bakanı fahrettin koca tarafından açıklanan harita.
tüm türkiye adeta tek yürek olmuş galatasaray diyor gibi. bunu gören fenerliler şimdi çıldırmaya başlar.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bunun başlıca nedeni uzun bir süre gülmenin delilik ve sarhoşluk belirtisi olarak görülmesiydi. bu yüzden insanlar çekildikleri resimlerde oldukça ciddi çıkarlardı.
birde insanlar hayatları boyunca bir kez fotoğraf çekilme fırsatı buluyordu bu fotoğrafta gülümseyerek çıkmak istemiyorlardı.
devamını gör...

thierry jonquet'in tarantula adlı romanından uyarlanan film. bolca acı, dram, entrika, ihanet, ölüm barındırıyor. bu anlamda bakınca pembe dizi havası taşıyor.konusu itibariyle ilgi çekici. gerilim, rahatsız olma gibi hisleri yaşamak, özgün bir film izlemek isteyenler için biçilmiş kaftan. film müzikleri çok isabetli seçilmiş, bütün gerilimi, acıları akıp giden bir nehir kadar olağanlaştırmış.

---bundan sonrası filmin içeriği hakkında bilgi içeriyor---
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

cerrah, kardeşiyle yasak ilişki yaşayan, birlikte kaçarken araba yandığı için yüzü tanınmaz hale gelen eşini iyileştirmek istiyor.-bu arada cerrah ve kardeşi anne bir kardeşler ve bunu bilmiyorlar. ikisi de annelerinin başka adamlardan yasak ilişkileri sonucunda dünyaya gelmiş.- onun için yoğun araştırmalar yapıyor, çaba gösteriyor ama eşi camda yansımasını görünce dehşete düşüp intihar ediyor. eşine çok aşık olan adamın elinde ona dair tek kalan şey kızları. kızın da annesini intiharını görünce psikolojisi bozuluyor. uzun süren bir tedavi görüyor. yavaş yavaş düzelirken bu defa biri ona tecavüz girişiminde bulunuyor. zaten zayıf bir psikolojiye sahip olan acı dolu ruhu buna dayanamayıp intihar ediyor. babası kızının intikamı için çocuğun peşine düşüyor.

cezalandırma şekli çok ürkütücü. çocuğun bedenini kadın bedenine dönüştürüyor ve hayvandan insana gen aktarımıyla elde ettiği suni deriyle ona yepyeni bir yüz, beden yapıyor. bu arada hayvanlardan insanlara yapılan gen aktarımı etik değil, bir suç. yani çocuğu hem yasak deneyinde kobay olarak kullanıyor, hem de evladının ölümüne neden olan tecavüzcünün ruhunun ait olduğu bedeni çalıyor. hormonsuz vajina ameliyatı falan yapıyor. bu bedeni eşine öykünerek inşa ediyor. işin ilginç yanı adam bu bedene zamanla aşık oluyor. tecavüzcü çocuk da bu durumu kullanarak o evden kurtulmayı başarıyor.adamı ve hizmetçileri sandığı annesini öldürüyor.

kızının sevgisinden dolayı canavar gibi soğukkanlılıkla bu kadar şey yapan adam, sonunda eşinin suretine yenik düşüyor. bir kez daha eşine güvenmenin bedelini ödüyor. kendi yarattığı beden onu öldürürken "sana güvenmiştim, diyor." aşk sevgi ne kadar büyük bir zaaf. insanı ne kadar da savunmasız bir hale getiriyor.

bir de işin anne boyutu var. yasak aşklarının bedelini oğullarının birbirlerine ihanetiyle ve birbirlerini öldürmeleriyle ödüyor. sokaklarda büyüyen diğer oğlu, kazadan sonra eve dönüyor. doktorun yarattığı bedeni görüyor. ölen sevgilisine benzeyen bedene tecavüz ederken kardeşi tarafından öldürülüyor. yasak aşk yaşamasaydı oğullarından biri annesini tanırdı, ona anne derdi. diğeri de kötü koşullarda büyüyüp it kopuk olmazdı. ağabeyini tanısa belki onun eşiyle ilişki yaşamazdı.

tutkular, zaaflar insanın hayatını işte böyle mahvediyor.
devamını gör...

sevgisizligi dibine kadar yaşadım .
devamını gör...

karanlığın rengini bilmem.
aydınlık ne demek?
mutlu olmak sevmekse sevmek aydınlık demek.
devamını gör...

mezheb mensubu olmayı şart koşanlar; tarikat, cemaat ya da benzeri organizmalar yoluyla rant elde eden feodal din savunucularıdır.
delilsiz mesnedsiz; herhangi bir mezhebe fanatikçe mensub olmak, o mezheb alimini rab edinmektir.
tevbe 31 de apaçık bildirilir.

kuran'ın tamamlanmasıyla hüküm'de içtihad (haram/helal) kapıları kapanmıştır.
peygamberin*'in vefatıyla da, amel/ibadette içtihad kapıları kapanmıştır.
aksi iddia, ilahlık ve peygamberlik iddiasıdır.
devamını gör...

obliviate : hafıza silme büyüsü. favori büyümdür. kötü bir şey yaşadığımda keşke yapabilsem diyorum. bir de eski sevgilimi hatırladığım anlarda yapabilirsem işlerime daha iyi odaklanacağım. hermione lütfen yardım et.
devamını gör...

bazı insanlarla aynı memlekette yaşamadığımı fark ettiğim başlık. eşlerine çiftlik hayvanı gibi davranan insanlar var. keşke kadının rızası alınsa da razı olup olmaması gerektiğini tartışmak bize kalsa. razı olmak için rıza sorulmalı önce. bir insan olduğu dahi hissettirilmeyen, iradesinin varlığı dahi unutturulmuş kadınlardan söz ediyorum.

istemese ne olacak? ben söyleyeyim, eşek sudan gelinceye kadar dayak. vücudu çürük içinde ama belki de konu komşu görmesin diye suratında gram iz yok. haydi diyelim tası tarağı topladı, ailesine gitti bir şekilde. "yuvanı yıkma kızım." neden yıkamaz yuvasını? bu şartlarda boşanan kadın arafta kalıyor çünkü. kocasının evinde kalamaz, ana baba evinde zaten yapamaz. başka bir hayat ihtimali ise o yaşına kadar hizmet etmek dışında bir şey yapmamış biri için çok güç.

"razı" olsa ne olacak? çiftlik hayvanı gibi kullanılan kadın yükünü paylaşacak biriyle yaşayacak. cinsel arzuları, evlilikten beklentileri, bir güler yüz beklentisi dahi buruşturulup atılmış kadın. ilişkisinden geriye sadece iş gücü olmak kalan kadın. bu kumalığı aklamaz ancak bunu kabul eden her kadın sırf keyfinden buyursun gelsin demez.

hayat yaşadığımız duvarlardan, gördüğümüz ilişkilerden ibaret değil.
devamını gör...

kendim.
bunun arayacak kimsem olmaması ile alakası yok, sorunlarımı, dertlerimi yalnızca kendim çözebiliyorum. bir başkasına anlatmak daha karmaşık hâle getiriyor her şeyi.
devamını gör...

evlenme çağında kızı olanlar, kızı istemeye gelenlere kendilerini ağırdan satarlar. kızı verene kadar türlü türlü istekte bulunurlar.
devamını gör...

yine cinsiyetçilik nerde bu kadın erkek eşitliği.

zaten bende parasız kadınları sevmiyorum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim