korkunç ivan
korkusuzluğu ve acımasızlığı ile ünlü rus çarı ıv.ivan'ın lakabıdır.
devamını gör...
yazarlardan çaylaklara tavsiyeler
estağfurullah onlar bana tavsiye versin. ben kimim ki?
devamını gör...
faydalı mobil uygulamalar
sesli kitap ve radyo tiyatrosu severler için ücretsiz bir uygulama olan trt dinle’yi öneririm. (bkz: trt dinle)
devamını gör...
bir kedi bir adam bir ölüm
2001 yılında remzi kitapevi'nden çıkan ömer zülfü livaneli kitabı. aynı yıl yunus nadi roman ödülünü almış.
kitabın kurgulanışı benim daha önce rastlamadığım bir biçimde tasarlanmış. önsözünde yazarın kitabın bazı bölümlerini yeniden yazdığını anlattığı bir yer var. yaptığım çıkarım farklı bulduğum kurgulanış eklemesi olduğuydu. aynı hikayeyi bir yaşayandan bir de yaşayanı dinleyen yazardan sunuluyor hikaye okuyucuya. dışarıdan ve içeriden olayların nasıl göründüğünü net bir şekilde okuyucuya gösteriyor bu özellik.
ben yazarın okuduğum iki romanına göre bu kitabı çok daha sevdim. sevdim dediysem de yazarı kendi yazdıkları içinde sevdim. fakat yukarıda bahsettiğim kısım bana çok farklı bir okuma deneyimi sunduğu için başarılı ve tavsiye edebileceğim bir nitelikte. beni livaneli kitaplarında asıl rahatsız eden ise geçmişte yaşanmış şeylerin anlatılana kadar laf kalabağı içermesi. (bkz: serenad) bu kitapta ise asıl anlatılana ulaşma arzusu hissetmedim. hikaye yaşanmış bitmiş değil devam ediyordu, geçmişten gelen izler geleceğide belirleyecekti çünkü, bitip tükenmiş bir hikaye değildi anlatılan. akıp giden devam eden bir hikaye idi.
benim gibi sevmemiş ama yeniden livaneli'ye şans tanımak isteyenlere, kurgulanışı ve yazımı konusunda farklı bir deneyim yaşamak isteyenlere akıcı, sürükleyici bu kitabı tavsiye ederim naçizane.
kitabın kurgulanışı benim daha önce rastlamadığım bir biçimde tasarlanmış. önsözünde yazarın kitabın bazı bölümlerini yeniden yazdığını anlattığı bir yer var. yaptığım çıkarım farklı bulduğum kurgulanış eklemesi olduğuydu. aynı hikayeyi bir yaşayandan bir de yaşayanı dinleyen yazardan sunuluyor hikaye okuyucuya. dışarıdan ve içeriden olayların nasıl göründüğünü net bir şekilde okuyucuya gösteriyor bu özellik.
ben yazarın okuduğum iki romanına göre bu kitabı çok daha sevdim. sevdim dediysem de yazarı kendi yazdıkları içinde sevdim. fakat yukarıda bahsettiğim kısım bana çok farklı bir okuma deneyimi sunduğu için başarılı ve tavsiye edebileceğim bir nitelikte. beni livaneli kitaplarında asıl rahatsız eden ise geçmişte yaşanmış şeylerin anlatılana kadar laf kalabağı içermesi. (bkz: serenad) bu kitapta ise asıl anlatılana ulaşma arzusu hissetmedim. hikaye yaşanmış bitmiş değil devam ediyordu, geçmişten gelen izler geleceğide belirleyecekti çünkü, bitip tükenmiş bir hikaye değildi anlatılan. akıp giden devam eden bir hikaye idi.
benim gibi sevmemiş ama yeniden livaneli'ye şans tanımak isteyenlere, kurgulanışı ve yazımı konusunda farklı bir deneyim yaşamak isteyenlere akıcı, sürükleyici bu kitabı tavsiye ederim naçizane.
devamını gör...
levent ülgen
1962 konya doğumlu türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu, televizyon sunucusu. ayrıca dolandırıcı, kumarbaz, işe yaramaz rollerin de baş kahramanıdır. (bkz: akasya durağı) dizisinin sinan'ıdır.
devamını gör...
mesleğinizi söyleyince aldığınız tepkiler
benim için çok klasik. belki 1000 defa duymuşumdur. gülümsüyorum ve yorum yapmıyorum.
"bende akademisyen olacaktım, hoca çağırmıştı ama ben özel sektörü tercih ettim..."
"bende akademisyen olacaktım, hoca çağırmıştı ama ben özel sektörü tercih ettim..."
devamını gör...
sözlüğün en sevimli yazarı
kadınların hepsi.
devamını gör...
nikolay vasilyeviç gogol
bana rus edebiyatına sevdiren bu dünya 'dan geçmiş kafası çok karışık bence değerli bir insan.
poprişçin 'e selam olsun.
poprişçin 'e selam olsun.
devamını gör...
kafa sözlük
ilk defa yazar olabildiğim sözlük. fikirlerime değer verildiğini hissediyorum.
devamını gör...
mavi
sürgünümden çıkıp geldiğim renk.
hatta bir ara direkt mavi diye çağırdılar beni, kimi övme kimi dalga geçme amacıyla. duymadım hiç birini, kendime baktım.
daha dün gibi hatırlıyorum, ibrahim daldal'ın kahvesinin önünden gözüken fenerin ardındaki denizin tuzunun tadını. ilk kez o gün, orada tattım ve bir daha da unutmadım. kıyılarda yüzmek, kafamı çevirdiğimde toprak görmek istemiyordum artık, 7 yaşında denize açıldım ilk defa, bir daha da kapanmadım.
gökyüzü derler, kocamandır, kallavidir tüm göğümüzü kaplar ama bir deniz değil benim için, o mavilik yok gökyüzünde, hem de isteğiniz anda içine dalamıyorsunuz fütursuzca? n'apayım öyle maviliği?
ilk tuttuğum balık lidaki idi, pırıl pırıl, ışıl ışıl ufacık bir balık vardı oltanın ucunda, o çırpınıyordu, ben mavinin büyüsüne bir kez daha aşık oluyordum. ben istedim diye tekrar denize attılar onu, sandaldaki poşulu balıkçılar bir kez daha büyüdü gözümde. onlar, o güneş rengi tenleri, deniz tanrılarına adanmış becerileri ile öyle güzellerdi ki, onlardan biri olmak istedim, oldum da.
13 yaşımda ilk kez özgür oldum tam anlamıyla, dayımın teknesini kaçırdım, akranlarım büyüklerinin arabalarını çalar gezerlerdi, ben pancar motorun o deryayı göçüren sesine aşıktım, balıklara, yosunlara, maviye.
adımı deniz koymamışlar diye annemle kavga ettim, adım denize çok yakındı allahtan, fazla uğraşmadım.
ben denizin mavisine, denizin mavisi bana sevdalıydı, hep!
şimdi birbirimize çok uzak olsak da arşipel beni bekliyor biliyorum, yanına yaklaşıp "hişt!" diyeceğim günlerin hatırına yaşıyorum biraz da.
okuyanlara deli saçması bana hayat ışığı.
thalassa!
hatta bir ara direkt mavi diye çağırdılar beni, kimi övme kimi dalga geçme amacıyla. duymadım hiç birini, kendime baktım.
daha dün gibi hatırlıyorum, ibrahim daldal'ın kahvesinin önünden gözüken fenerin ardındaki denizin tuzunun tadını. ilk kez o gün, orada tattım ve bir daha da unutmadım. kıyılarda yüzmek, kafamı çevirdiğimde toprak görmek istemiyordum artık, 7 yaşında denize açıldım ilk defa, bir daha da kapanmadım.
gökyüzü derler, kocamandır, kallavidir tüm göğümüzü kaplar ama bir deniz değil benim için, o mavilik yok gökyüzünde, hem de isteğiniz anda içine dalamıyorsunuz fütursuzca? n'apayım öyle maviliği?
ilk tuttuğum balık lidaki idi, pırıl pırıl, ışıl ışıl ufacık bir balık vardı oltanın ucunda, o çırpınıyordu, ben mavinin büyüsüne bir kez daha aşık oluyordum. ben istedim diye tekrar denize attılar onu, sandaldaki poşulu balıkçılar bir kez daha büyüdü gözümde. onlar, o güneş rengi tenleri, deniz tanrılarına adanmış becerileri ile öyle güzellerdi ki, onlardan biri olmak istedim, oldum da.
13 yaşımda ilk kez özgür oldum tam anlamıyla, dayımın teknesini kaçırdım, akranlarım büyüklerinin arabalarını çalar gezerlerdi, ben pancar motorun o deryayı göçüren sesine aşıktım, balıklara, yosunlara, maviye.
adımı deniz koymamışlar diye annemle kavga ettim, adım denize çok yakındı allahtan, fazla uğraşmadım.
ben denizin mavisine, denizin mavisi bana sevdalıydı, hep!
şimdi birbirimize çok uzak olsak da arşipel beni bekliyor biliyorum, yanına yaklaşıp "hişt!" diyeceğim günlerin hatırına yaşıyorum biraz da.
okuyanlara deli saçması bana hayat ışığı.
thalassa!
devamını gör...
erik erikson
''kimlik bunalımı'' kavramını ilk kullanan psikologtur. erikson'ın psiko-sosyal gelişim kuramına göre, gelişim için 8 aşamadan geçeriz ve her aşamada çözülmesi gereken bir kriz vardır. bunu çözenler daha başarılı gelişir.
1- trust versus mistrus / güven karşısında güvensizlik: doğum ile ilk 1-2 yılı kapsar. bebeğin ihtiyacı besin ve ilgidir. besini ağız yoluyla, anne memesini emerek gerçekleştirir. bu dönemde çocuğa besin sağlamak ve güven oluşturmak çok önemlidir. eğer güvenilir bir bakıcı (caregiver) bulamazsa mistrust development (güvensiz gelişme) gerçekleşir.
2- autonomy versus shame and doubt / bağımsızlık karşısında utanç ve şüphe: yürümeye başlayan çocuk (1)-3 yaşlarını kapsar. yetişkinlikte insanlara şüphe ile bakan kişilerin bu dönemdeki gelişimiyle ilgili bir sorun oluşmuştur.
güven karşısında güvensizlik aşamasında eğer çocuk ailesine güvenli bağlandıysa, autonomy (bağımsızlık) aşamasına geçer. bu yaştaki çocuklar çevreyi keşfetmeye çalışır ama bir gözleri de muhakkak ailesinde olur. küçük çocukların hızlı hızlı adım atarak bir yerlere gitmeye çalışırken muhakkak arkasına, aileden bir üyeye baktığını görmüşsünüzdür. fakat ilk aşamada mistrust (güvensiz) olarak gelişen çocuklar daha şüpheci davranırlar. eğer biri onları cezalandırırsa veya bağırırsa bu shame and doubt (utanç ve şüphe) hissetmelerine yol açacaktır.
3- initative versus guilt / girişkenlik karşısında suçluluk: 3-5 yaşı kapsar. bu yaştaki çocuklar daha sosyal olmaya ve sorumluluk almaya çalışır fakat eğer meraklarından dolayı azarlanır veya cezalandırılırsa bu ileride büyük sorunlara (baskılanmışlık, cinsel problemler) yol açar. endişeli ve suçlu hissedebilirler.
4- industry versus inferiority / üretkenlik karşısında aşağılık duygusu: 6 yaş ile ergenliği kapsar. bu yaş aralığındaki çocuklar okulda başarılı olmaya çalışıp öğrenme süreçlerine üretme süreçlerini de ekler. eğer yetersiz veya verimsiz hissederlerse aşağılık/yetersiz aşamadan geçerler.
5- identity versus identity confusion / kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası: gençlik yıllarını kapsar (12-20). ''ben kimim?'' sorusunu kendilerine sorarak bir kimlik edinmeye çalışırlar. bu döneme kadar edinilen alışkanlıklar, fikirler ve bakış açıları sorgulanmaya fazlasıyla müsaittir. bireyin kendisini tanıması gelecekteki yaşamını şekillendireceği için önemli bir evredir. bu evrenin sağlıklı tamamlanması için önceki evrelerin de sağlıklı tamamlanmış olması gerekir. aksi taktirde kötü alışkanlıklar (alkol, sigara) ve suç işleme eğilimleri görülebilir.
6- intimacy versus isolation / samimiyet karşısında yalnızlık: 20-30 yaşları kapsar. bu yaştaki kişiler samimi ilişkiler bulmaya çalışır. eğer bulurlarsa intimacy yani samimiyet, yakınlık evresinden geçerler. samimi ilişkilerin dışında, farklı görüşteki ve karakterdeki kişilerle ilişki kurmayı öğrenirler.
samimi ilişki bulamazlarsa veya tehlikeli gördükleri çevreden uzaklaşmak isterlerse isolation yani yalnızlığı seçerler.
7- generativity versus stagnation / üretkenlik karşısında durgunluk: 40-50 yaşları kapsar. bu yaştaki insanlar, genç jenerasyona yardım etmeye, verimliliklerini artırmaya çalışır. aile ilişkileri ve faaliyetleri bu dönemdeki insanların üretken hissetmesi için önemlidir. eğer aileye veya başarılı bir kariyere sahip değillerse durgun hissederler.
8- integrity versus despair / benlik bütünlüğü karşısında umutsuzluk: 60 +yaş. bu evrede insanlar geçmişe bakmaya eğilimlidir. kendini tamamladığını düşünen kişiler pek pişmanlık da duymazlar, bundan önceki evreleri sağlıklı tamamlamışlardır. hayatlarını daha pozitif olarak hatırlayanlar 'bütün' hissederken pişmanlıklarla dolu bir hayat yani negatif olarak hatırlayanlar ise 'umutsuzluk' içinde olurlar.
1- trust versus mistrus / güven karşısında güvensizlik: doğum ile ilk 1-2 yılı kapsar. bebeğin ihtiyacı besin ve ilgidir. besini ağız yoluyla, anne memesini emerek gerçekleştirir. bu dönemde çocuğa besin sağlamak ve güven oluşturmak çok önemlidir. eğer güvenilir bir bakıcı (caregiver) bulamazsa mistrust development (güvensiz gelişme) gerçekleşir.
2- autonomy versus shame and doubt / bağımsızlık karşısında utanç ve şüphe: yürümeye başlayan çocuk (1)-3 yaşlarını kapsar. yetişkinlikte insanlara şüphe ile bakan kişilerin bu dönemdeki gelişimiyle ilgili bir sorun oluşmuştur.
güven karşısında güvensizlik aşamasında eğer çocuk ailesine güvenli bağlandıysa, autonomy (bağımsızlık) aşamasına geçer. bu yaştaki çocuklar çevreyi keşfetmeye çalışır ama bir gözleri de muhakkak ailesinde olur. küçük çocukların hızlı hızlı adım atarak bir yerlere gitmeye çalışırken muhakkak arkasına, aileden bir üyeye baktığını görmüşsünüzdür. fakat ilk aşamada mistrust (güvensiz) olarak gelişen çocuklar daha şüpheci davranırlar. eğer biri onları cezalandırırsa veya bağırırsa bu shame and doubt (utanç ve şüphe) hissetmelerine yol açacaktır.
3- initative versus guilt / girişkenlik karşısında suçluluk: 3-5 yaşı kapsar. bu yaştaki çocuklar daha sosyal olmaya ve sorumluluk almaya çalışır fakat eğer meraklarından dolayı azarlanır veya cezalandırılırsa bu ileride büyük sorunlara (baskılanmışlık, cinsel problemler) yol açar. endişeli ve suçlu hissedebilirler.
4- industry versus inferiority / üretkenlik karşısında aşağılık duygusu: 6 yaş ile ergenliği kapsar. bu yaş aralığındaki çocuklar okulda başarılı olmaya çalışıp öğrenme süreçlerine üretme süreçlerini de ekler. eğer yetersiz veya verimsiz hissederlerse aşağılık/yetersiz aşamadan geçerler.
5- identity versus identity confusion / kimlik kazanımı karşısında kimlik karmaşası: gençlik yıllarını kapsar (12-20). ''ben kimim?'' sorusunu kendilerine sorarak bir kimlik edinmeye çalışırlar. bu döneme kadar edinilen alışkanlıklar, fikirler ve bakış açıları sorgulanmaya fazlasıyla müsaittir. bireyin kendisini tanıması gelecekteki yaşamını şekillendireceği için önemli bir evredir. bu evrenin sağlıklı tamamlanması için önceki evrelerin de sağlıklı tamamlanmış olması gerekir. aksi taktirde kötü alışkanlıklar (alkol, sigara) ve suç işleme eğilimleri görülebilir.
6- intimacy versus isolation / samimiyet karşısında yalnızlık: 20-30 yaşları kapsar. bu yaştaki kişiler samimi ilişkiler bulmaya çalışır. eğer bulurlarsa intimacy yani samimiyet, yakınlık evresinden geçerler. samimi ilişkilerin dışında, farklı görüşteki ve karakterdeki kişilerle ilişki kurmayı öğrenirler.
samimi ilişki bulamazlarsa veya tehlikeli gördükleri çevreden uzaklaşmak isterlerse isolation yani yalnızlığı seçerler.
7- generativity versus stagnation / üretkenlik karşısında durgunluk: 40-50 yaşları kapsar. bu yaştaki insanlar, genç jenerasyona yardım etmeye, verimliliklerini artırmaya çalışır. aile ilişkileri ve faaliyetleri bu dönemdeki insanların üretken hissetmesi için önemlidir. eğer aileye veya başarılı bir kariyere sahip değillerse durgun hissederler.
8- integrity versus despair / benlik bütünlüğü karşısında umutsuzluk: 60 +yaş. bu evrede insanlar geçmişe bakmaya eğilimlidir. kendini tamamladığını düşünen kişiler pek pişmanlık da duymazlar, bundan önceki evreleri sağlıklı tamamlamışlardır. hayatlarını daha pozitif olarak hatırlayanlar 'bütün' hissederken pişmanlıklarla dolu bir hayat yani negatif olarak hatırlayanlar ise 'umutsuzluk' içinde olurlar.
devamını gör...
evernevergreen
her mevsim yaprakları yeşil kalan ağaçlar vardır, karlı havalarda yeşil dalından kar yediğimiz çam ağacı gibi.
evernevergreen diye bir renk vardır, ormanın yeşiline müptela olanların favori rengi.
kafa sözlük’te evernevergreen diye bir yazar vardır; hayatın bize yüklediği ağır stres yükünü üzerimizden atan, duygularımızı canlandıran, tabiat sevgisini bize aşılayan kıymetli biri.
kitaplar ile ilgili başlıklarla kitapseverlerin, filmler ile ilgili başlıklarla filmseverlerin takip ettiği.
yazıları ile ruhumuzu besleyen evernevergreen insana dair umudumuzu yeşerten önemli bir sebepsin.
evernevergreen diye bir renk vardır, ormanın yeşiline müptela olanların favori rengi.
kafa sözlük’te evernevergreen diye bir yazar vardır; hayatın bize yüklediği ağır stres yükünü üzerimizden atan, duygularımızı canlandıran, tabiat sevgisini bize aşılayan kıymetli biri.
kitaplar ile ilgili başlıklarla kitapseverlerin, filmler ile ilgili başlıklarla filmseverlerin takip ettiği.
yazıları ile ruhumuzu besleyen evernevergreen insana dair umudumuzu yeşerten önemli bir sebepsin.
devamını gör...
tom hanks
zafer algöz'ün döner ısmarladığı dünyaca ünlü aktördür. (bkz: forrest gump) filminin başrolüdür.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bana ne kim şampiyon olmuş
sarhoş gibiyim nasıl araba süreyim
en güzel uykumdan beni
neden uyandırdınız ki hem
zaten uyutmadınız
şimdi ben nasıl uyuyacağım
tekrar
oysa ne güzel sana sarhoştum
tatlı bi rüyadaydım...
sarhoş gibiyim nasıl araba süreyim
en güzel uykumdan beni
neden uyandırdınız ki hem
zaten uyutmadınız
şimdi ben nasıl uyuyacağım
tekrar
oysa ne güzel sana sarhoştum
tatlı bi rüyadaydım...
devamını gör...
türbanlı kadınlar
neden böyle bir başlık açıldığına anlam veremediğim başlık.
devamını gör...
yeni nesildeki ateizm dalgası
"yanacaksin" mevzusuna hayli takik durumdayim. aslinda zerre kadar fikri olmadigi dinin kendini kurtaracagina o kadar emin ki, bu dusunce ona tipki kendisi gibi olan bir insani yargilama curreti gosteriyor. cennete rezarvasyonunu da simdiden yapmis akillim, cehenneme gidecek olani aklinca uyariyor. bu insanlarin var olmasindan daha enteresani semavi dinlerin dogru insanlar tarafindan yayilmadiginda dunyanin basina gelenler. allah'a inanan kesimin inanmayan kesimden haylice fazla olmasina ragmen bu kadar kotuluk neden mesela? demek ki mesele inaniyorum demekte degilmis... kisaca kendi inanci dogrultusunda kimseye zarari dokunmadan yasayip gidebiliyorlarsa kisi, ne oldugunun cok bir onemi yok. ınanip inanmadigi sadece kendisini baglar. o cocuklar isterse musluman olsun, isterse deist yeter ki kimseye zararlari dokunmasin...
devamını gör...
yazarların yalnız olma nedeni
insanlarla uğraşılmıyor da ondan.
devamını gör...
muhabbet etmesini bilmeyen insan
sohbet esnasında size söz hakkı tanımayan, sizi ilgilendirmeyen şeylerle kafanızı dolduran ve söylediklerinize kulak vermeyen insan(?) tipidir.
devamını gör...
