elmalı çocuk istismarı davası
          twitter'da önüme çıkan, kelimelerin hiçbir anlamının kalmadı olay. çok aşağılık olaylar okuduk. bu kadar midemi bulandıran, bu kadar canımı sıkan olay son dönemde görmemiştim. 
nasıl bir anne, nasıl bir insansınız lan siz? ne istediniz lan el kadar çocuklardan?
bir dinsiz olarak umarım cehennem vardır dedirtiyor bana bu olaylar. umarım vardır.
edit: bu linkte istismarcıların gerekli cezayı alması için bir imza kampanyası var. herkes katılarak destek olabilir.
link
  nasıl bir anne, nasıl bir insansınız lan siz? ne istediniz lan el kadar çocuklardan?
bir dinsiz olarak umarım cehennem vardır dedirtiyor bana bu olaylar. umarım vardır.
edit: bu linkte istismarcıların gerekli cezayı alması için bir imza kampanyası var. herkes katılarak destek olabilir.
link
devamını gör...
sabaha bir ayet bırak
          her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.
nisa-78
  nisa-78
devamını gör...
1,5 yaşındaki bebeklerini komşuya bırakıp intihar eden çift
devamını gör...
hermann göring
          1. dünya savaşı başladığında sadece bir teğmendi. küçüklüğünden beri (bunda babasının da eski bir asker olmasından dolayı) askeri bir kariyer oluşturma hayali vardı. çocukluğu plastik oyuncak askerlerle oynamakla geçmişti. arkadaşlarını da bu oyunlara davet ederdi. büyüdükçe farketti  ki istediği kariyer kara kuvvetlerinde değildi, onun aşkı havadaydı ve her zaman onu isteyecekti. 
bu yüzden, bunun için göstereceği emek boşa gitmemeliydi. çok uğraşması gerekse de bir şekilde hedefe varmalıydı. sürekli reddedildi ama pes etmedi. bir gün cephe savaşları devam ederken dizlerinde eklem romatizması sorunları başladı. hemen hastaneye kaldırıldı. amacına ulaşmak için gereken sebep sanki tanrı tarafından ona veriliyordu, bu bir mesaj mıydı? bu fırsatı değerlendirerek bir süre cepheden uzak kalan göring, bir dizi pilot eğitimine katılarak luftstreitkräfte'ye* dahil olmayı başardı. bu göring'in her şeyin başlangıcında attığı o ilk adımdı...

"1917 yılında göring"
  bu yüzden, bunun için göstereceği emek boşa gitmemeliydi. çok uğraşması gerekse de bir şekilde hedefe varmalıydı. sürekli reddedildi ama pes etmedi. bir gün cephe savaşları devam ederken dizlerinde eklem romatizması sorunları başladı. hemen hastaneye kaldırıldı. amacına ulaşmak için gereken sebep sanki tanrı tarafından ona veriliyordu, bu bir mesaj mıydı? bu fırsatı değerlendirerek bir süre cepheden uzak kalan göring, bir dizi pilot eğitimine katılarak luftstreitkräfte'ye* dahil olmayı başardı. bu göring'in her şeyin başlangıcında attığı o ilk adımdı...

"1917 yılında göring"
devamını gör...
the neighbors windows
          bir marshall curry kısa filmidir. filmin adı the neighbour’s window’dur. 

yirmi dakikalık bu film uzun metraj bir film tadındadır. kısa film en iyi kısa film oscar’ını da kazanmış ve bence hal etmiştir de.
filmi izlerken aklımda hep kafka vardı. sanırım aklımda hep kafka var. ne izlesem, ne okusam kafka’ya yoruyorum. birçok eserinde pencerelerden bahseder kafka ve kafkaya göre pencere dünya ile ilişki kurabilmek için en güzel, en doğru yöntemdir. içeri girmek ya da dışarı çıkmak mümkün değildir ama insan kendini bir şekilde hem dışarıda hem içeride hissedebilir. dokunulmaz bir gözlemcilik halidir pencere.
ama kafkaya değil marshall curry’ye katıldığım bir durum da var. pencereden bakmak aldatıcı olabilir. hele de başka insanların hayatını izliyorsak.
sahip olduğumuz şeylerle sahip olmak istediklerimizi çarpıştırmak kendimize haksızlık yapmanın en kolay yoludur. çağımızın hastalığı özenmektir, imrenmektir belki de.
asla unutulmaması gereken bir şey var pencereden bakarken. siz pencere kenarında oturup birilerini izlerken başka bir pencere kenarında oturan birileri de sizi izliyor olabilir. her an tetikte olun.
the neighbour’s window
  
yirmi dakikalık bu film uzun metraj bir film tadındadır. kısa film en iyi kısa film oscar’ını da kazanmış ve bence hal etmiştir de.
filmi izlerken aklımda hep kafka vardı. sanırım aklımda hep kafka var. ne izlesem, ne okusam kafka’ya yoruyorum. birçok eserinde pencerelerden bahseder kafka ve kafkaya göre pencere dünya ile ilişki kurabilmek için en güzel, en doğru yöntemdir. içeri girmek ya da dışarı çıkmak mümkün değildir ama insan kendini bir şekilde hem dışarıda hem içeride hissedebilir. dokunulmaz bir gözlemcilik halidir pencere.
ama kafkaya değil marshall curry’ye katıldığım bir durum da var. pencereden bakmak aldatıcı olabilir. hele de başka insanların hayatını izliyorsak.
sahip olduğumuz şeylerle sahip olmak istediklerimizi çarpıştırmak kendimize haksızlık yapmanın en kolay yoludur. çağımızın hastalığı özenmektir, imrenmektir belki de.
asla unutulmaması gereken bir şey var pencereden bakarken. siz pencere kenarında oturup birilerini izlerken başka bir pencere kenarında oturan birileri de sizi izliyor olabilir. her an tetikte olun.
the neighbour’s window
devamını gör...
kitaplara zam gelmesi
          ormanlar bir saniyede yanıyor, kitaplara gelen zam kadar ağaç dikilse sorun kalmayacak.
bir kitaba 46 lira veren öğrencinin morali bozulmaz mı?
amarthiel ukdesi.
  bir kitaba 46 lira veren öğrencinin morali bozulmaz mı?
amarthiel ukdesi.
devamını gör...
13 eşini aynı anda hamile bırakan adam
          nereden geliyor bu çeşmenin suyu diye sorulması gereken insandır.
      
  devamını gör...
arzulanan hayat ile yaşanan hayat arasındaki mesafe
          başlığı okuyunca alaycı bir gülümseme yayıldı yüzüme. kendimle mi alay ettim, bilmiyorum ama bu gülümseme söz konusu mesafeyi anlatmak için yeterli sanırım.
      
  devamını gör...
bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız 3 kişi sorusu
          ben, keyfim ve kahyası.
      
  devamını gör...
sofie'nin dünyası
          sofies verden - jostein gaarder
çev. sabir yücesoy
(kitapla alakalı tuttuğum notlardan düzenlenmiştir)
kitabımız 15 yaşına girmeye hazırlanan norveçli bir kızın posta kutusunda bulduğu bir mektuptaki yer alan “sen kimsin?” sorusuyla -bu soru felsefenin de temelini oluşturur- başlıyor ve bu soruya istinaden başlayan bir felsefe macerasına tanıklık ediyoruz. bu macera boyunca karanlık bir mağaraya zincirlenmiş olan ve o mağaradan çıkıp ideanın peşinden koşacak olan sofie, kitabın ana karakteridir.
***
yazar bir röportajında bu kitabı lise çağındayken kütüphaneye gidip felsefede karşısına çıkan kavramları tanıtacak ve pratiğini gösterecek bir kitap bulamamasından dolayı yazdığını belirtiyor. yazarın bu deneyimini hikayenin ana karakteri olan sofie’nin yaşlarındayken yaşamış olması kitabın ne gayede ve hangi yaş aralığı için yazıldığını ve yazarla sofie arasındaki ilişkiyi belirtiyor aslında. yazar, belli bir yaş aralığıyla sınırlı kalmayıp felsefeye ilgi duyan ve felsefe kavramıyla düşünme kavramını nasıl pratiğe döküleceğini deneyimlemek isteyen herkese hitap etmeyi başarmış.
***
bu bağlamda yazarı, sokrates’in bundan iki bin yıl önce üstlendiği misyonun günümüze uyarlanmış halini uygulama çabasında olduğunu hissettim. elbette yazarın sokrates’in yaptığı gibi karşılaştığı insanlarla konuşma şansı yoktu ancak bunu daha etkili bir şekilde, felsefe tarihini hikayeleştirerek ve felsefeyi tanımak isteyen norveçli bir lise öğrencisiyle okuru kaynaştırarak yapması yazarın ustalığını gösteriyor. kitap benim için felsefe ve felsefeyi “icra eden” filozofların hayatlarını görmek ve ilgi duyduğum kavramları araştırmamın önünü açması bakımından öncü rolü oynadı doğrusu.
felsefe gibi izahı zor olduğunu düşündüğüm bir kavramı, bu konuda benim gibi düşünen sofie ile birlikte çözümlemek ve felsefe tarihini, filozofların söylevlerini görmek çok heyecan verici bir tecrübe oldu benim için.
  çev. sabir yücesoy
(kitapla alakalı tuttuğum notlardan düzenlenmiştir)
kitabımız 15 yaşına girmeye hazırlanan norveçli bir kızın posta kutusunda bulduğu bir mektuptaki yer alan “sen kimsin?” sorusuyla -bu soru felsefenin de temelini oluşturur- başlıyor ve bu soruya istinaden başlayan bir felsefe macerasına tanıklık ediyoruz. bu macera boyunca karanlık bir mağaraya zincirlenmiş olan ve o mağaradan çıkıp ideanın peşinden koşacak olan sofie, kitabın ana karakteridir.
***
yazar bir röportajında bu kitabı lise çağındayken kütüphaneye gidip felsefede karşısına çıkan kavramları tanıtacak ve pratiğini gösterecek bir kitap bulamamasından dolayı yazdığını belirtiyor. yazarın bu deneyimini hikayenin ana karakteri olan sofie’nin yaşlarındayken yaşamış olması kitabın ne gayede ve hangi yaş aralığı için yazıldığını ve yazarla sofie arasındaki ilişkiyi belirtiyor aslında. yazar, belli bir yaş aralığıyla sınırlı kalmayıp felsefeye ilgi duyan ve felsefe kavramıyla düşünme kavramını nasıl pratiğe döküleceğini deneyimlemek isteyen herkese hitap etmeyi başarmış.
***
bu bağlamda yazarı, sokrates’in bundan iki bin yıl önce üstlendiği misyonun günümüze uyarlanmış halini uygulama çabasında olduğunu hissettim. elbette yazarın sokrates’in yaptığı gibi karşılaştığı insanlarla konuşma şansı yoktu ancak bunu daha etkili bir şekilde, felsefe tarihini hikayeleştirerek ve felsefeyi tanımak isteyen norveçli bir lise öğrencisiyle okuru kaynaştırarak yapması yazarın ustalığını gösteriyor. kitap benim için felsefe ve felsefeyi “icra eden” filozofların hayatlarını görmek ve ilgi duyduğum kavramları araştırmamın önünü açması bakımından öncü rolü oynadı doğrusu.
felsefe gibi izahı zor olduğunu düşündüğüm bir kavramı, bu konuda benim gibi düşünen sofie ile birlikte çözümlemek ve felsefe tarihini, filozofların söylevlerini görmek çok heyecan verici bir tecrübe oldu benim için.
devamını gör...
seviştikten sonra nasıldı diye soran erkek
          ben direkt 'helal et, ölmüşlerinin canına değsin' diyorum
      
  devamını gör...
geceye bir şarkı sözü bırak
          "...inanmadın bana 
gözlerimin içine baka baka
denedim defalarca
sana anlatmaya
susturdun beni de
küstürdün hayataa..."
      
  gözlerimin içine baka baka
denedim defalarca
sana anlatmaya
susturdun beni de
küstürdün hayataa..."
devamını gör...
seni kaybetmekten korkuyorum
          bu düşünce kendini gerçekleştiren bir kehanet gibidir. eninde sonunda o düşünceyi istemediğimiz halde gerçek kılarız.
bu sadece kişi bazında değil de her konuda böyle galiba. neyi sakınırsak o elden gider. sakınılan göze çöp batar demiş atalar.
ama bu kehanet gerçekleşince insan rahatlıyor ve korkuyla yaşanmayacağını anlıyor.
  bu sadece kişi bazında değil de her konuda böyle galiba. neyi sakınırsak o elden gider. sakınılan göze çöp batar demiş atalar.
ama bu kehanet gerçekleşince insan rahatlıyor ve korkuyla yaşanmayacağını anlıyor.
devamını gör...
1 yıl sonraki kendine not
          ne yazmışım, okuyamıyorum ki... yazım kötüdür benim.
      
  devamını gör...
bal porsuğu (yazar)
          birkaç gündür tanım girmeyip beni üzen yazar. halbuki sabah rutini olarak ilk bal porsuğu'nun profiline giriyorum.
      
  devamını gör...
bayan lafına itiraz eden feminist
          bundan güzel nick olurmuş aslında ha. neyse, kendisine lan hanımefendi denilerek sorun çözülebilir.
      
  devamını gör...
araba reklamları
          lokanta camına ekmek banan kemal sunal gibi izlediğim reklamlardır.
      
  devamını gör...
nefret edilen insan tipi
          hayatta yegane gayesi öne çıkmaya çalışmak olan ilgi budalası ,bilmişlik taslayan kısacası acziyet içinde olan kimseler .
      
  devamını gör...
jean paul sartre
          yayınlandığı yıllarda fransa'da satış rekorları kıran ve temel kitaplardan sayılan "sosyalizm sözlüğü" adlı eseri, erdoğan başar tarafından türkçeleştirilerek toplum yayınları/remzi inanç tarafından 1965 yılında ülkemizde de yayınlanmış olan ünlü yazar ve filozof.
      
  devamını gör...
