teleskop
          gök cisimlerini ve gök olaylarını izlemek için kullandığımız, elektromanyetik dalgaların hangisi ile çalıştığına bağlı olarak optik teleskop, radyo teleskop gibi farklı isimler alan optik alet. ayrıca atmosfer dışından gözlem yapanlara da uzay teleskobu diyoruz. hubble gibi...
normalde evlerimizde amatör gözlem için kullandığımız teleskoplar 3 türlüdür:
- aynalı teleskoplar
bunlar, adı üzerinde, aynalıdır. reflektör teleskop olarak da bilinirler. büyük çaplı, görece daha ucuz olan astrofotoğrafçılığa uygun aletlerdir. derin uzay cisimlerini gözlemek için idealdir. aynalı teleskoplar parlak ve güzel görüntü verir.
ancak bunları taşırken aynalarını yerinden oynatma riski vardır. bu nedenle arada bir kolimasyona gereksinim duyarlar. üstelik açık tüp sistemiyle üretildiklerinden sıkça tozlanırlar. bu teleskoplarda optik kuralları nedeniyle görüntü terstir. bu nedenle de doğa gözlemine uygun değildirler. ayrıca ayna kusurları nedeniyle bozuk görüntü verme riskleri de vardır her zaman.
- mercekli teleskoplar
bu teleskoplar aynalılara göre daha kolay idare edilir. mercekleri sabit olduğundan ayarı kolay kolay bozulmaz. kapalı tüp yapısı nedeniyle tozlanmazlar. refraktör teleskop olarak da bilinirler. doğa gözlemine uygundurlar ancak astrofotoğrafçılığa uygun değildirler.
ancak bunlarda da çap büyüklüğü sınırlıdır. bu nedenle derin uzay cisimlerini gözlemek için fazla tercih edilmezler. bir de mercekler aynalara kıyasla daha pahalı olduğundan, çap büyüdükçe fiyatı da artar bunların.
- katadioptrik teleskoplar
bunlarda hem ayna hem mercek bulunduğundan, 2 teleskobun da avantajlarına sahiptirler ve dezavantajlarını silerler. fakat son derece pahalıdırlar.
aşağıdaki linkte, siteyi devretmeden önce benim yazdığım bir yazı var. gözlem yapmak isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen arkadaşların okuması için buraya bırakıyorum.
tık tık
  normalde evlerimizde amatör gözlem için kullandığımız teleskoplar 3 türlüdür:
- aynalı teleskoplar
bunlar, adı üzerinde, aynalıdır. reflektör teleskop olarak da bilinirler. büyük çaplı, görece daha ucuz olan astrofotoğrafçılığa uygun aletlerdir. derin uzay cisimlerini gözlemek için idealdir. aynalı teleskoplar parlak ve güzel görüntü verir.
ancak bunları taşırken aynalarını yerinden oynatma riski vardır. bu nedenle arada bir kolimasyona gereksinim duyarlar. üstelik açık tüp sistemiyle üretildiklerinden sıkça tozlanırlar. bu teleskoplarda optik kuralları nedeniyle görüntü terstir. bu nedenle de doğa gözlemine uygun değildirler. ayrıca ayna kusurları nedeniyle bozuk görüntü verme riskleri de vardır her zaman.
- mercekli teleskoplar
bu teleskoplar aynalılara göre daha kolay idare edilir. mercekleri sabit olduğundan ayarı kolay kolay bozulmaz. kapalı tüp yapısı nedeniyle tozlanmazlar. refraktör teleskop olarak da bilinirler. doğa gözlemine uygundurlar ancak astrofotoğrafçılığa uygun değildirler.
ancak bunlarda da çap büyüklüğü sınırlıdır. bu nedenle derin uzay cisimlerini gözlemek için fazla tercih edilmezler. bir de mercekler aynalara kıyasla daha pahalı olduğundan, çap büyüdükçe fiyatı da artar bunların.
- katadioptrik teleskoplar
bunlarda hem ayna hem mercek bulunduğundan, 2 teleskobun da avantajlarına sahiptirler ve dezavantajlarını silerler. fakat son derece pahalıdırlar.
aşağıdaki linkte, siteyi devretmeden önce benim yazdığım bir yazı var. gözlem yapmak isteyen ama nereden başlayacağını bilmeyen arkadaşların okuması için buraya bırakıyorum.
tık tık
devamını gör...
thales
          ilk maddenin su olduğunu iddaa eden doğa filozofudur.
      
  devamını gör...
canlı yayın açılış programı
          kesinlikle zevkle izleyeceğimi düşündüğüm yayın olacaktır.
      
  devamını gör...
edip cansever
          ben ruhi bey nasılım şiiriyle kara kedime ruhi bey ismini verme sebebim olan şair. geceleri ruhu'mi masal yerine bu şiirle uyutuyorum tabii.
      
  devamını gör...
güne bir şiir bırak
          birincisi o incecik, o dal gibi kız,
şimdi galiba bir tüccar karısı.
ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
ama yine de görmeyi çok isterim,
kolay mı? ilk göz ağrısı.
ikincisi münevver abla, benden büyük
yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
gülmekten katılırdı, okudukça.
bense bugünmüş gibi utanırım
o mektupları hatırladıkça.
.............. çıkar
.............. dururduk mahallede
......................... halde
............ yan yana yazılırdı duvarlara
................... yangın yerlerinde.
dördüncüsü azgın bir kadın,
açık saçık şeyler anlatırdı bana.
bir gün de önümde soyunuverdi
yıllar geçti aradan, unutamadım,
kaç defa rüyama girdi.
beşinciyi geçip altıncıya geldim.
onun adı da nurinnisa.
ah güzelim
ah esmerim
ah
canımın içi nurinnisa.
yedincisi, aliye, kibar bir kadın.
ama ben pek varamadım tadına.
bütün kibar kadınlar gibi
küpe fiyatına, kürk fiyatına.
sekizinci de o bokun soyu.
elin karısında namus ara,
kendinde arandı mı küplere bin.
üstelik .......
yalanın düzenin bini bir para.
ayten\'di dokuzuncunun adı.
iş başında şunun bunun esiri,
ama bardan çıktı mı,
kiminle isterse onunla yatar.
onuncusu akıllı çıktı
....... gitti .........
ama haksız da değildi hani.
sevişmek zenginlerin harcıymış
işsizlerin harcıymış.
iki gönül bir olunca
samanlik seyranmış ama,
iki çıplak da, olsa olsa,
bir hamama yakışırmış.
işine bağlı bir kadındı on birinci,
hoş, olmasın da ne yapsın,
bir zalimin yanında gündelikçi.
.........leksandra
geceleri odama gelir,
sabahlara kadar kalır.
konyak içer sarhoş olur,
sabahı da işbaşı yapardı şafakla.
gelelim sonuncuya.
hiçbirine bağlanmadım
ona bağlandığım kadar.
sade kadın değil, insan.
ne kibarlık budalası,
ne malda mülkte gözü var.
hür olsak der,
eşit olsak der.
insanları sevmesini bilir
yaşamayı sevdiği kadar.
orhan veli kanık- aşk resmi geçidi
not: şairin el yazısıyla yazdığı ve diş fırçasını sardığı bir kağıtta bulunan, yer yer okunamayan bu şiir, sonradan varlık yayınları'nca, bütün şiirleri'ne alınırken bazı boşlukları doldurulmuş, ama bu arada akla yakın görünmeyen birtakım değişiklikler yapılmıştır. nktalı yerler ise okunamamıştır.
  şimdi galiba bir tüccar karısı.
ne kadar şişmanlamıştır kim bilir.
ama yine de görmeyi çok isterim,
kolay mı? ilk göz ağrısı.
ikincisi münevver abla, benden büyük
yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları
gülmekten katılırdı, okudukça.
bense bugünmüş gibi utanırım
o mektupları hatırladıkça.
.............. çıkar
.............. dururduk mahallede
......................... halde
............ yan yana yazılırdı duvarlara
................... yangın yerlerinde.
dördüncüsü azgın bir kadın,
açık saçık şeyler anlatırdı bana.
bir gün de önümde soyunuverdi
yıllar geçti aradan, unutamadım,
kaç defa rüyama girdi.
beşinciyi geçip altıncıya geldim.
onun adı da nurinnisa.
ah güzelim
ah esmerim
ah
canımın içi nurinnisa.
yedincisi, aliye, kibar bir kadın.
ama ben pek varamadım tadına.
bütün kibar kadınlar gibi
küpe fiyatına, kürk fiyatına.
sekizinci de o bokun soyu.
elin karısında namus ara,
kendinde arandı mı küplere bin.
üstelik .......
yalanın düzenin bini bir para.
ayten\'di dokuzuncunun adı.
iş başında şunun bunun esiri,
ama bardan çıktı mı,
kiminle isterse onunla yatar.
onuncusu akıllı çıktı
....... gitti .........
ama haksız da değildi hani.
sevişmek zenginlerin harcıymış
işsizlerin harcıymış.
iki gönül bir olunca
samanlik seyranmış ama,
iki çıplak da, olsa olsa,
bir hamama yakışırmış.
işine bağlı bir kadındı on birinci,
hoş, olmasın da ne yapsın,
bir zalimin yanında gündelikçi.
.........leksandra
geceleri odama gelir,
sabahlara kadar kalır.
konyak içer sarhoş olur,
sabahı da işbaşı yapardı şafakla.
gelelim sonuncuya.
hiçbirine bağlanmadım
ona bağlandığım kadar.
sade kadın değil, insan.
ne kibarlık budalası,
ne malda mülkte gözü var.
hür olsak der,
eşit olsak der.
insanları sevmesini bilir
yaşamayı sevdiği kadar.
orhan veli kanık- aşk resmi geçidi
not: şairin el yazısıyla yazdığı ve diş fırçasını sardığı bir kağıtta bulunan, yer yer okunamayan bu şiir, sonradan varlık yayınları'nca, bütün şiirleri'ne alınırken bazı boşlukları doldurulmuş, ama bu arada akla yakın görünmeyen birtakım değişiklikler yapılmıştır. nktalı yerler ise okunamamıştır.
devamını gör...
browni reklamları
          bu tür reklamlarla dalga geçen çok güzel bir reklam filmi çekmiştir panda*.
tabii ki batesmotelpro eliyle:
      
  tabii ki batesmotelpro eliyle:
devamını gör...
modern zamanın mutlulukları
          telefonun yanında kahve geldi.
evde kahve içen yok onu düşünemediler.
40 yıl hatrı olur sandılar sanırsam.
sallama çay yollasalardı keşke.
  evde kahve içen yok onu düşünemediler.
40 yıl hatrı olur sandılar sanırsam.
sallama çay yollasalardı keşke.
devamını gör...
negatif enerjili insan
          yanında bulunan insanların -varsa eğer- da pozitif enerjilerini sömürebilecek olan insan tipi.sigara ve alkolden daha fazla sağlığa zararlıdır. uzak durulması gerekir.
      
  devamını gör...
namık ekin
          43 doğumlu türk emekli su altı taarruz (sat) komandosu ve judocu. su altı, paraşüt, jimnastik, halter ve yüzme şampiyonu olan, su altında 24 saatte 34 bin 800 metreden fazla yüzerek, guinness dünya rekoru kıran türk rekortmen. 
2007 yılında, rumeli fenerinden sarayburnu'na kadar olan 52 km'lik mesafeyi 13.5 saatte su altından yüzerek tamamladı.
(link: tr.m.wikipedia.org/wiki/Nam...
kendisine ait youtube sayfası da mevcuttur.
eğlenceli bir video
  2007 yılında, rumeli fenerinden sarayburnu'na kadar olan 52 km'lik mesafeyi 13.5 saatte su altından yüzerek tamamladı.
(link: tr.m.wikipedia.org/wiki/Nam...
kendisine ait youtube sayfası da mevcuttur.
eğlenceli bir video
devamını gör...
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
          seks !! yani arada büyüyüp kücülebilen bi uzvu ici muamma olan bir deliğe sokmaya nasıl ikna oldunuz kardeşim?
      
  devamını gör...
delirmiş_psikolog
          #146 nolu entrysinde recep tayyip erdoğan için "çok büyük saygı duyduğum kişilik. kusursuz lider yoktur. çok kusuru var mı evet. ancak twitter siyasetine aldanıp yüklenen ergenlerden bıktım. oyum 2023 te ona mı olur bilemem. ancak kısa zamanda çok şey yapması gerek" demiştir.
#209 nolu entrysinde recep tayyip erdoğan için "yabancı ülkelerin hiç sevmediği ve nefreti ile övdüğü kişilik. neden kimse sevmiyor bu kadar kişi sevmiyorsa biz sevmeliyiz diye düşündüğüm lider" demiştir.
#121 nolu entrysinde doğu perinçek için "herkesin istisnasız linçlediği ancak siyasete doğru yanlış adanmış bir ömür. bu adam ajansa max sivaslılar derneği ajanıdır." demiştir.
#152 nolu entrysinde kemal kılıçdaroğlu için "siyasetçi denilemeyecek kişi. dikdatör. kültürlü sol seçmenin nasıl oy verdiğini çözemediğim kişilik" demiştir.
#845 nolu entrysinde devlet bahçeli için "uluslararası bir mun de temsil ederek birinci olduğum kişi. siyasi kişiliğinden bahsederek polemik yaratmanın lüzumu yok ancak çok şahsına münhasır biri. bir temsil." demiştir.
#520 nolu entrysinde türkiye'nin batıyor olduğu gerçeği başlığında "gemi görünmeyecek hale gelene kadar gemiyi terketmeyin mustafa kemal atatürkü hatırlayın. avuçlarınızla su atın dışarı. tekrar denizlere açılacağız!" demiştir.
#247 nolu entrysinde 'din' tanımı için "aşırı inanmak istediğim şey ama o kadar cevapsız soru var ki :( yinede benim en büyük savaşım olabilir. arada bir yenilerim burayı. kitap önerisi yapayım felsefeye giriş nigel warburton"
(#1123) nolu entrysinde 'islamiyet' dini için "eğer bir din doğruysa kesinlikle doğru olacak olan dindir" demiştir.
------ yazar hakkında analizim ---------
kendisinin de içinde bulunduğu twitter ortamına sallayan kafası karışık bir ergen yazar. lisans eğitimini galiba 'psikoloji' bölümünde okuyor. bu yüzden antik yunan hakkında terminolojik tanımlardan öteye gidemeyen yazılar yazıyor. 'psikoloji' bölümünün sosyoloji ve antropoloji'nin bir alt dalı olduğunu biliyor mu acaba? madem kendine 'psikolog' diyorsun o zaman şu alanlarda da bilgi sahibi olmalısın; ekoloji, coğrafya, tarım; mimari, sanat, müzik; teknoloji ve giyilebilir teknolojiler; gıda sağlığı, diyetetik ve beslenme türleri, genetiği değiştirilmiş biyolojik kaynaklardan üretilen gıdalar; arkeoloji, tarih, sosyoloji, karşılaştırmalı edebiyat, kültür tarihi; devlet düzeni, kurumsallık, politika, uluslar arası ilişkiler, retorik, göç hareketleri; finans, makro ekonomi; insan sağlığı, nöroloji, koku ve ıtriyat ... daha çok şey sayabilirim. ben bütün bu konularda ne kadar 'cahil' kaldığımı düşününce 'deliriyorum' umarım bu yazar arkadaşımız da bu yüzden delirmiştir. benim ne kadar 'deli' olduğumu 'bu profil' için analiz kasmamdan anlayabilirsiniz.
dinler konusunda kafası baya karışık ama bir şeye inanmanın 'var olmak' için yeter bir kaide olduğunu düşünen yazardır. teoloji'nin felsefe'nin bir alt başlığı olduğunu biliyor mu acaba? kültür tarihi hakkında ne biliyor ki? daha yaşadığı ülkede 20 yıl önce nasıl bir 'yaşam' olduğunu bilmeden mevcut siyasi iktidarın ve 'tek adam' rejimini 'sevmeye' çalışan bir yazar olarak neolitik devrimi nasıl anlayabilir ki? insanın kültür tarihi 12 bin yıldan daha eski ve dünya üzerinde 4 bin 300'den fazla 'din' var.
islamiyet dininin kökeninin hint mitolojisi, babil ve sümer mitolojisi ve musevilik olduğunu biliyor mu acaba? islamiyetin haşimoğulları denen bir aşiretin siyasi iktidarı için temel dayanak olduğunu; bugün bile mekke şerifinin 'haşimoğulları' sülalesinden olması gerektiğini? neyse kendi fikirlerimi kimseye dikte etmek istemem. ama bir din için 'doğru' diyorsanız diğer 4 bin küsür dine 'gerçek dışı, yanlış' diyorsunuzdur. aristo mantığı. eğer bir kutsal kitabı anlamak için onlarca hadis ve tefsir yazılıyorsa occam'ın usturasını uyguluyorum şimdi; o kitap 'anlaşılmazdır.' anlayamadığımız bir şeye inanmak da 'kendini kandırmaktır'.
türkiye'nin batıyor olduğu gerçeğini kabullenen ve bunun sorumlusu olan siyasi iktidarı yalayan bir yazardır. kendisini, onu sevmek için zorladığı siyasetçi kişinin 'zorba' olduğunu bir psikolog olarak analiz edemeyen bir yazardan daha ne beklenir ki. şimdilik bir 'garantici-yancı' olarak güç kimdeyse o tarafta olan bir yazardır.
ben de z kuşağı'yım. bir dost ve akran olarak delirmiş_psikolog hakkındaki düşüncelerim bunlardır.
dost acı söyler.
dobarlan
  #209 nolu entrysinde recep tayyip erdoğan için "yabancı ülkelerin hiç sevmediği ve nefreti ile övdüğü kişilik. neden kimse sevmiyor bu kadar kişi sevmiyorsa biz sevmeliyiz diye düşündüğüm lider" demiştir.
#121 nolu entrysinde doğu perinçek için "herkesin istisnasız linçlediği ancak siyasete doğru yanlış adanmış bir ömür. bu adam ajansa max sivaslılar derneği ajanıdır." demiştir.
#152 nolu entrysinde kemal kılıçdaroğlu için "siyasetçi denilemeyecek kişi. dikdatör. kültürlü sol seçmenin nasıl oy verdiğini çözemediğim kişilik" demiştir.
#845 nolu entrysinde devlet bahçeli için "uluslararası bir mun de temsil ederek birinci olduğum kişi. siyasi kişiliğinden bahsederek polemik yaratmanın lüzumu yok ancak çok şahsına münhasır biri. bir temsil." demiştir.
#520 nolu entrysinde türkiye'nin batıyor olduğu gerçeği başlığında "gemi görünmeyecek hale gelene kadar gemiyi terketmeyin mustafa kemal atatürkü hatırlayın. avuçlarınızla su atın dışarı. tekrar denizlere açılacağız!" demiştir.
#247 nolu entrysinde 'din' tanımı için "aşırı inanmak istediğim şey ama o kadar cevapsız soru var ki :( yinede benim en büyük savaşım olabilir. arada bir yenilerim burayı. kitap önerisi yapayım felsefeye giriş nigel warburton"
(#1123) nolu entrysinde 'islamiyet' dini için "eğer bir din doğruysa kesinlikle doğru olacak olan dindir" demiştir.
------ yazar hakkında analizim ---------
kendisinin de içinde bulunduğu twitter ortamına sallayan kafası karışık bir ergen yazar. lisans eğitimini galiba 'psikoloji' bölümünde okuyor. bu yüzden antik yunan hakkında terminolojik tanımlardan öteye gidemeyen yazılar yazıyor. 'psikoloji' bölümünün sosyoloji ve antropoloji'nin bir alt dalı olduğunu biliyor mu acaba? madem kendine 'psikolog' diyorsun o zaman şu alanlarda da bilgi sahibi olmalısın; ekoloji, coğrafya, tarım; mimari, sanat, müzik; teknoloji ve giyilebilir teknolojiler; gıda sağlığı, diyetetik ve beslenme türleri, genetiği değiştirilmiş biyolojik kaynaklardan üretilen gıdalar; arkeoloji, tarih, sosyoloji, karşılaştırmalı edebiyat, kültür tarihi; devlet düzeni, kurumsallık, politika, uluslar arası ilişkiler, retorik, göç hareketleri; finans, makro ekonomi; insan sağlığı, nöroloji, koku ve ıtriyat ... daha çok şey sayabilirim. ben bütün bu konularda ne kadar 'cahil' kaldığımı düşününce 'deliriyorum' umarım bu yazar arkadaşımız da bu yüzden delirmiştir. benim ne kadar 'deli' olduğumu 'bu profil' için analiz kasmamdan anlayabilirsiniz.
dinler konusunda kafası baya karışık ama bir şeye inanmanın 'var olmak' için yeter bir kaide olduğunu düşünen yazardır. teoloji'nin felsefe'nin bir alt başlığı olduğunu biliyor mu acaba? kültür tarihi hakkında ne biliyor ki? daha yaşadığı ülkede 20 yıl önce nasıl bir 'yaşam' olduğunu bilmeden mevcut siyasi iktidarın ve 'tek adam' rejimini 'sevmeye' çalışan bir yazar olarak neolitik devrimi nasıl anlayabilir ki? insanın kültür tarihi 12 bin yıldan daha eski ve dünya üzerinde 4 bin 300'den fazla 'din' var.
islamiyet dininin kökeninin hint mitolojisi, babil ve sümer mitolojisi ve musevilik olduğunu biliyor mu acaba? islamiyetin haşimoğulları denen bir aşiretin siyasi iktidarı için temel dayanak olduğunu; bugün bile mekke şerifinin 'haşimoğulları' sülalesinden olması gerektiğini? neyse kendi fikirlerimi kimseye dikte etmek istemem. ama bir din için 'doğru' diyorsanız diğer 4 bin küsür dine 'gerçek dışı, yanlış' diyorsunuzdur. aristo mantığı. eğer bir kutsal kitabı anlamak için onlarca hadis ve tefsir yazılıyorsa occam'ın usturasını uyguluyorum şimdi; o kitap 'anlaşılmazdır.' anlayamadığımız bir şeye inanmak da 'kendini kandırmaktır'.
türkiye'nin batıyor olduğu gerçeğini kabullenen ve bunun sorumlusu olan siyasi iktidarı yalayan bir yazardır. kendisini, onu sevmek için zorladığı siyasetçi kişinin 'zorba' olduğunu bir psikolog olarak analiz edemeyen bir yazardan daha ne beklenir ki. şimdilik bir 'garantici-yancı' olarak güç kimdeyse o tarafta olan bir yazardır.
ben de z kuşağı'yım. bir dost ve akran olarak delirmiş_psikolog hakkındaki düşüncelerim bunlardır.
dost acı söyler.
dobarlan
devamını gör...
insanın saçını ağartan şeyler
          eski anılar -fotoğraflar,yazılar,mektuplar,dinlenen şarkılar,gezilen yerler- ve bunlar aklı silkeleyip,buruştururken,bir anda artık o günlerin,o insanların,o anıların geri dönemeyecek olmasının anlaşılması...
      
  devamını gör...
söylemekten hoşlanılan fakat günümüzde pek kullanılmayan kelimeler
          müstehak, namütenahi, nevi şahsına münhasır
      
  devamını gör...
spor müsabakası saçmalığı
          çok fanatik takılmamamızı ve futbolu sadece zevk için izlememiz gerektiğini hatırlatan başlık. hiçbir şey için kalp kırmaya değmez. hele başkalarının kazanç sağladığı bir spor dalı için.
      
  devamını gör...
zor günlerden geçenlerin en iyi bildiği şey
          bir gün mutlaka biteceğini çok iyi biliyorum.
her iniş beraberinde bir çıkışı getirir. tabi imkanını değerlendirebilene. keza her çıkışın da bir inişi olacağı unutulmamalıdır.
unutmayın hayran hayran baktığımız kimseye o imkanlar altın tepside sunulmadı. herkesin geldiği nokta için zor günlerden geçtiği, bedel ödediği bir gerçek. pembe hayatlara inanmayıp önümüze bakmak gerekiyor.
  her iniş beraberinde bir çıkışı getirir. tabi imkanını değerlendirebilene. keza her çıkışın da bir inişi olacağı unutulmamalıdır.
unutmayın hayran hayran baktığımız kimseye o imkanlar altın tepside sunulmadı. herkesin geldiği nokta için zor günlerden geçtiği, bedel ödediği bir gerçek. pembe hayatlara inanmayıp önümüze bakmak gerekiyor.
devamını gör...
türklerin arapça allah yerine türkçe tanrı demesinin eleştirilmesi
          allah arapça
rab ibranice
mevla farsça
tanrı türkçe
"rabbim" sorun yok, "yüce mevlam" sorun yok, "ulu tanrım" sorun*
  rab ibranice
mevla farsça
tanrı türkçe
"rabbim" sorun yok, "yüce mevlam" sorun yok, "ulu tanrım" sorun*
devamını gör...
foyası meydana çıkmak
          kuyumcular yapmış oldukları yüzük, küpe gibi ziynet eşyalarının üzerine foya adlı bir madde sürerlermiş. foya, mücevherin ışığı daha iyi yansımasını sağlar ve eşyayı parlak gösterir. zamanla bu foya adı verilen madde dökülür. işte bu duruma da foyası çıkmış  denir. dilimizde bolca kullandığımız "foyası meydana çıktı" sözü de burdan gelmektedir.
      
  devamını gör...
şarkı olmuş şiirler
          en beğendiklerim şunlardır;
sultan-ı yegâh: attilâ ilhan nur yoldaş yorumu -mor ve ötesi yorumu
'şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın
gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın'
kavaklar: metin altıok sezen aksu
bedenim üşür, yüreğim sızlar.
ah kavaklar, kavaklar...
beni hoyrat bir makasla
eski bir fotoğraftan oydular.
birdenbire: orhan veli kanık ışığın yansıması
her şey birdenbire oldu
birdenbire vurdu gün ışığı yere
gökyüzü birdenbire oldu
mavi birdenbire
  sultan-ı yegâh: attilâ ilhan nur yoldaş yorumu -mor ve ötesi yorumu
'şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın
gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın'
kavaklar: metin altıok sezen aksu
bedenim üşür, yüreğim sızlar.
ah kavaklar, kavaklar...
beni hoyrat bir makasla
eski bir fotoğraftan oydular.
birdenbire: orhan veli kanık ışığın yansıması
her şey birdenbire oldu
birdenbire vurdu gün ışığı yere
gökyüzü birdenbire oldu
mavi birdenbire
devamını gör...
kimsenin takmadığı bir sözlükte kimsenin takmadığı bir yazar olmak
          kimsenin takmadığı bir sözlükte, yazar olmak ya da olmamak.. işte bütün mesele bu.
      
  devamını gör...
nafaka
          süresizin gerçekten saçmalık, geri kalanının büyük ölçüde yetersiz olduğu uygulamadır.
bu konuda çok doluyum sözlük, düşüncelerimi en kısa şekilde özetlemeye çalışacağım, umarım kendimi iyi bir şekilde açıklayabilirim.
öncelikle zaman zaman kötüye kullanıldığını düşünüyorum, ancak bunun genele vurulduğunda çok az olduğuna da inanıyorum.
süresiz nafakaya zaten karşıyım, herhangi bir şekilde mantıklı olduğunu düşünmüyorum. en korkunç durumda bile evli kalınan süre artı karşıdaki kişiye verilen zarara uygun olarak gerekirse ek süre şeklinde ödenmeli bence.
insanların buna karşı olması kadar doğal bir şey yok. ama gelgelelim buna karşı olmakla kalmayıp, çocuklarına ödediği iki kuruş nafakaya bile karşı olan erkek dolu bu ülkede. ve ben artık bu durumdan bıktım. bu arada aynı şeyi biz babamla da yaşamıştık, ben küçükken ayrıldılar * ve adam bir kuruş bile vermek istemedi 3 çocuğuna. neyse ki mahkeme kararıyla annem bizim için nafaka alabildi, babam ödemediği için maaşına haciz konuldu. bu arada ödediği de yanlış hatırlamıyorsam 270 lira falandı. :) öyle inanılmaz rakamlar dönmüyor bu nafaka işinde. *
şimdi burada konuyu biraz toplumumuza döndürmek istiyorum. biz ataerkil bir toplumuz ve insanlarımızın büyük çoğunluğu inanılmaz cinsiyetçi düşüncelere sahip. evet, herkes böyle değil. evet, belki biz çevremizi daha iyi seçebiliyoruz ama bu yüzden böyle düşünen insanlar yok olmuyor.
bu cinsiyetçi düşüncelerden bu konuda en önemli olanları namusun kadınlara özgü görülmesi, sevişmenin kadının değerini düşürdüğüne inanılması, ev işlerinin tam anlamıyla kadın işi olması, kadının erkeğe itaat etmesi ve erkeklik gururunu kırmaması *, çocuk yapıldığında yine tüm yükün kadında olması *, ve kadının erkekten hiçbir şey beklememesi gerektiği.
bu durumda klasik bir evlilikte ne oluyor? kadın çalışıyorsa bile evin neredeyse tüm yükünü üstleniyor, kocasının akrabalarıyla uğraşıyor*, ismi bile değişiyor*, kendini kariyerine adayamıyor hatta bazen işi bırakmak zorunda kalıyor ya da direkt kocasının isteğiyle işini bırakıyor, çocuk olduysa kendini tamamen ona adıyor yoksa "ne biçim annesin" sen diye laf yiyor. tüm bunları yaptığını söyleyecek olsa da "e yapmasaydın" şeklinde karşılık alıyor.
ve boşanınca da tüm bu yaptıkları, tüm fedakarlıkları boşa gidiyor. üstüne artık "bakire" olmadığı için değeri düşmüş oluyor insanların gözünde. sarkıntılıklarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, kendilerine yeni bir hayat kurmak isteseler çocukları olduğu için toplum tarafından "evlenme sen annesin" baskısına uğruyorlar, sevgilisi falan olursa zaten kıyamet kopuyor çoğunlukla. evlilik boyunca iş hayatına odaklanamadığı için de maddi olarak sıkıntı yaşıyor. işte toplum gerçeği bu, hatta daha fazlası. doğal olarak boşandıktan sonra kadın kendisini toparlayana kadar -ve tabii ki kadın hatalı değilse- nafaka ödenmesi çok doğal bir gereklilik.
erkekler istiyor ki ben karımdan hem çalışmasını isteyeyim hem de ev işlerini ona bırakayım arada bir salata yapıp ev süpürüp çok iş yapmış gibi dır dır edeyim, ya da karım hiç çalışmasın vereceğim iki kuruşa tamah etsin, maddi özgürlüğü olmasın benden de çok fazla para istemesin, ben kadınların cinsel hayatı olmasına karşı çıkayım, illa herkesin bakire olmasını bekleyeyim olmazsa dayak atayım aşağılayayım, sevişmeyi kadını küçük düşürücü bir olay gibi göreyim ve bu düşüncülerimi her yerde söyleyeyim, karımı aldatayım o karşı çıkmasın çünkü erkek adam için normal böyle şeyler, çocuklarımı yaptıktan sonra tüm bakımı annesine atayım hatta beğenmediğim yer olursa bin tane laf sayayım ama ben gece uykumdan hiç uyanmayayım, en fazla günde 1 saat çocukla oynayayım ağlarsa, bezi değişmesi gerekirse annesi yaptığı işi bırakıp koşup bebeğe bakmaya gelsin, bu arada karım çocuk doğurup onun bakımıyla ilgilense de manken gibi olsun, benimle ilgilenmeye devam etsin ve 3 çeşit yemeğimi önüme koysun, ev de pırıl pırıl olsun ve bunların sonucunda ben hiçbir bedel ödemeyeyim.
siz sürekli cinsiyetçilik yapar ve bu düşünceleri beslemeye devam ederseniz arada sırada olayın ucu böyle size dokunur işte. bana boşuna "her erkek böyle değil ya," lafıyla gelmeyin, evet her erkek böyle değil ama ne yazık ki bu ülkedeki çoğu erkek böyle.
  bu konuda çok doluyum sözlük, düşüncelerimi en kısa şekilde özetlemeye çalışacağım, umarım kendimi iyi bir şekilde açıklayabilirim.
öncelikle zaman zaman kötüye kullanıldığını düşünüyorum, ancak bunun genele vurulduğunda çok az olduğuna da inanıyorum.
süresiz nafakaya zaten karşıyım, herhangi bir şekilde mantıklı olduğunu düşünmüyorum. en korkunç durumda bile evli kalınan süre artı karşıdaki kişiye verilen zarara uygun olarak gerekirse ek süre şeklinde ödenmeli bence.
insanların buna karşı olması kadar doğal bir şey yok. ama gelgelelim buna karşı olmakla kalmayıp, çocuklarına ödediği iki kuruş nafakaya bile karşı olan erkek dolu bu ülkede. ve ben artık bu durumdan bıktım. bu arada aynı şeyi biz babamla da yaşamıştık, ben küçükken ayrıldılar * ve adam bir kuruş bile vermek istemedi 3 çocuğuna. neyse ki mahkeme kararıyla annem bizim için nafaka alabildi, babam ödemediği için maaşına haciz konuldu. bu arada ödediği de yanlış hatırlamıyorsam 270 lira falandı. :) öyle inanılmaz rakamlar dönmüyor bu nafaka işinde. *
şimdi burada konuyu biraz toplumumuza döndürmek istiyorum. biz ataerkil bir toplumuz ve insanlarımızın büyük çoğunluğu inanılmaz cinsiyetçi düşüncelere sahip. evet, herkes böyle değil. evet, belki biz çevremizi daha iyi seçebiliyoruz ama bu yüzden böyle düşünen insanlar yok olmuyor.
bu cinsiyetçi düşüncelerden bu konuda en önemli olanları namusun kadınlara özgü görülmesi, sevişmenin kadının değerini düşürdüğüne inanılması, ev işlerinin tam anlamıyla kadın işi olması, kadının erkeğe itaat etmesi ve erkeklik gururunu kırmaması *, çocuk yapıldığında yine tüm yükün kadında olması *, ve kadının erkekten hiçbir şey beklememesi gerektiği.
bu durumda klasik bir evlilikte ne oluyor? kadın çalışıyorsa bile evin neredeyse tüm yükünü üstleniyor, kocasının akrabalarıyla uğraşıyor*, ismi bile değişiyor*, kendini kariyerine adayamıyor hatta bazen işi bırakmak zorunda kalıyor ya da direkt kocasının isteğiyle işini bırakıyor, çocuk olduysa kendini tamamen ona adıyor yoksa "ne biçim annesin" sen diye laf yiyor. tüm bunları yaptığını söyleyecek olsa da "e yapmasaydın" şeklinde karşılık alıyor.
ve boşanınca da tüm bu yaptıkları, tüm fedakarlıkları boşa gidiyor. üstüne artık "bakire" olmadığı için değeri düşmüş oluyor insanların gözünde. sarkıntılıklarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, kendilerine yeni bir hayat kurmak isteseler çocukları olduğu için toplum tarafından "evlenme sen annesin" baskısına uğruyorlar, sevgilisi falan olursa zaten kıyamet kopuyor çoğunlukla. evlilik boyunca iş hayatına odaklanamadığı için de maddi olarak sıkıntı yaşıyor. işte toplum gerçeği bu, hatta daha fazlası. doğal olarak boşandıktan sonra kadın kendisini toparlayana kadar -ve tabii ki kadın hatalı değilse- nafaka ödenmesi çok doğal bir gereklilik.
erkekler istiyor ki ben karımdan hem çalışmasını isteyeyim hem de ev işlerini ona bırakayım arada bir salata yapıp ev süpürüp çok iş yapmış gibi dır dır edeyim, ya da karım hiç çalışmasın vereceğim iki kuruşa tamah etsin, maddi özgürlüğü olmasın benden de çok fazla para istemesin, ben kadınların cinsel hayatı olmasına karşı çıkayım, illa herkesin bakire olmasını bekleyeyim olmazsa dayak atayım aşağılayayım, sevişmeyi kadını küçük düşürücü bir olay gibi göreyim ve bu düşüncülerimi her yerde söyleyeyim, karımı aldatayım o karşı çıkmasın çünkü erkek adam için normal böyle şeyler, çocuklarımı yaptıktan sonra tüm bakımı annesine atayım hatta beğenmediğim yer olursa bin tane laf sayayım ama ben gece uykumdan hiç uyanmayayım, en fazla günde 1 saat çocukla oynayayım ağlarsa, bezi değişmesi gerekirse annesi yaptığı işi bırakıp koşup bebeğe bakmaya gelsin, bu arada karım çocuk doğurup onun bakımıyla ilgilense de manken gibi olsun, benimle ilgilenmeye devam etsin ve 3 çeşit yemeğimi önüme koysun, ev de pırıl pırıl olsun ve bunların sonucunda ben hiçbir bedel ödemeyeyim.
siz sürekli cinsiyetçilik yapar ve bu düşünceleri beslemeye devam ederseniz arada sırada olayın ucu böyle size dokunur işte. bana boşuna "her erkek böyle değil ya," lafıyla gelmeyin, evet her erkek böyle değil ama ne yazık ki bu ülkedeki çoğu erkek böyle.
devamını gör...