duymak istediğiniz şeyleri söylüyorsa büyük ihtimalle yalan söylüyordur.
devamını gör...

kaybedenler kulübü ile hayatımıza giren bir asu maralman şarkısıdır. diğer adı bağrı yanık dostlara.

devamını gör...

1857 yılında abd'nin new york kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı.
ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında, işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda, çoğu kadın
129 işçi can verdi.
işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.
o ölen kadınların anısına önce 8 mart dünya emekçi kadınlar günü ilan edildi sonra da emekçi kelimesi çıkarıldı,
kadınlar günü ilan edildi.
bazı insanların yanması gerekti bu gün için.
kutluyoruz ama aslında hüzünlü bir gün.
devamını gör...

instagram üzerinden takip ettiğim potterhead. köpeği tonks için takip ettiğimi söylesem yanlış olmaz.*

yakın zamanda da harry potter ajandası tasarlayıp piyasaya sunmuştur. elindeki hp eşyalarına hayran olmamak mümkün değil. *
devamını gör...

gücün yönetende değil yönetilenlerde olduğunu akıllıca bir direnişle göstermiş bu dünya için fazla şahıstır. gandhi denilince akla gelen imajı, ülkesini gerçekten tanıma (ve halk gibi yaşayabilmek için onlar gibi giyinme) isteğinin ve tepki olarak tuttuğu oruçların eseridir.
devamını gör...

nazi askerlerinin geçit töreni esnasında dizlerini kırmadan atmış oldukları adım.
bu adım, bacaklardaki dış kasların işlevsizliğinden kaynaklı yürüme bozukluğu ile de ilgilidir. atlarda bazen görülen tırıs denilen yürüyüşü anımsatır.
devamını gör...

sessizlik.
o kadar sessiz ki kendi sesim bile bana bazen gürültü geliyor. telefonda konuşmak bile eziyet oluyor bir saatten sonra.
çünkü ben sessizliğin , yalnızlığın iti olmuşum.
devamını gör...

fiddler on the roof ,senaryosu joseph stein'a, müzikleri jerry book'a,şarkı sözleri ise sheldon harnick'e ait olup ilk kez 1964'te broadway'de sahnelenmiş müzikal tiyatro oyunu ve aynı zamanda israilli oyuncu haim tapol'un başrolünde olduğu 1971 tarihli bir sinema filmidir. çarlık rusyası zamanında ukrayna sınırlarındaki anatevka köyünde yaşayan fakir bir ortodoks-yahudi ailenin başından geçen olayları anlatır. bu müzikal, türkiye'de de birçok defa sahnelenmiş;aynı isimle 1972 tarihinde film ve elveda rumeli isminde 2007 tarihli bir de dizi uyarlaması yapılmıştır.

başkarakter olan ve sütçülük yapan tevye oldukça komik ve canayakın bir insandır.tanrı ile tek taraflı şekilde konuşur,o'na dertlerini açar ve sürekli yakınır. hep hayal kurar, 'ah bir zengin olsaydım' der,sonra başlar isteklerini sıralamaya.


tevye'nin beş kızı vardır ve hepsi onun gözünde küçük birer çocuktur ama büyük kızının düğününde farkeder ki zaman çabucak geçip gitmiş,kızları artık büyümüştür.güneş bir doğuyor,bir batıyor; mevsimler ve yıllar birbirini takip ediyordur.


film genel anlamda bir komedi olsa da hiçbir sahnesinde gerçek hayattan koptuğunuzu hissetmezsiniz ki bu açıdan harika bir melodramadır.hem sosyolojik ve dini açıdan toplumsal eleştiriler vardır filmde, hem de fakir bir ailenin yaşadığı gündelik sıkıntılar. bu arada filmin ismi bambaşka bir detaydan gelmekte,bunu da filmi izlerken dikkat verip kolayca yakalamak mümkün.
devamını gör...

21 yaşında yazlıkta tavla turnuvası kazanmıştım. emekli amcaların korkulu rüyası olarak ün salmıştım. epey dalga geçtiler adamcağızlarla.
ertesi sene yaş sınırı koyup beni almadılar.
devamını gör...

duygular insan beyninde limbik sistemden kaynaklanır, hisler ise beynin ön lobundan meydana gelirler. hisler soyut düşünceden kaynaklanırken, duygular doğuştan gelir ve genetiksel olarak evrim sonucu belirlenirler. insanlarda ki duygu sayıları kısıtlı olmasına karşın sahip olunabilecek his sayısında sınır yoktur.

duygular hızla gelip geçtiği için vücudun bir başka değerlendirme mekanizması vardır; hisler.. duygular hislerin kalıntılarını temsil ederler. duygu ve his arasında ki en belirgin fark hissin yavaş yavaş gelişmesidir. kaldı ki günlerce, haftalarca, aylarca hatta yıllar boyu mevcut olabilirler ve değişebilirler.

duygular doğuştan gelen temel alarm ve motivasyon sistemidir. sevinç, öfke, korku, şaşkınlık ve üzüntü gibi durumlar karşısında kişiyi hareket etmeye ya da hareketi sonlandırmaya teşvik eder. hisler ise kişiyi, rahatsızlık veya tatsızlık hissiyatına son vermek için neler yapılabileceği üzerine düşünmeye sevk eder.

şimdiii, nedir bu nötr hissetmek.?

hissizleşme ya da hissetmeme değildir öncelikle. duygusuzluk halidir sadece. gerçekleşen, yaşanılan, karşımıza çıkan hiç bir şeyi, duygu değişikliği yaratacak kadar değerli bulmama durumudur. olguların ya da bireylerin artık anlam taşımamasıdır. kısaca her şeye karşı hiç bir şey hissetmeme halidir. 'hissetmeme değildir dedin, şimdi de hiç bir şey hissetmeme halidir diyorsun' diyenler çıkacaktır. evet burada 'hiç bir hey hissetmeme' derken de 'hiç bir şey'i hissetme hissiyatı söz konusudur zaten. hissizliğin verdiği kekremsi bir histir nötrizm*.

nötrizm, artık bu beni aşıyor dediğimiz noktada, saldım çayıra mevlam kayıra diyebilmektir. 'bilinmez olan belki de en güzel olana gebedir' cümlesi ile yüzleşebilmektir. resmin tamamına bakınca, ilerde anlayacağım bütün bunları niye yaşadığımı diye düşünebilmektir. en temizinden derin bir nefes alıp, boşluğa, sessizliğe, iç dinginliğine ruhu bırakmak ve hep bir şeyleri oldurmaya çalışmaktan vazgeçmektir. hayatımızın gelgitlerini olduğu gibi, verebilecekleriyle, iyisiyle kötüsüyle gerçek anlamda kabul edebilmektir. bir ermiş bilgeliğiyle sessiz sakin kalabilmek, her şeye rağmen gülümseyebilmektir. bu bir pes ediş değildir, sadece kabulleniş ve olana direnmeyi bırakıştır. biraz daha anlayışlı, biraz daha çocuksu, biraz daha esnek olarak anın getirdiklerini bütünüyle yaşayabilmektir.
cümle olarak ''ben mutsuz değilim sadece mutlu olmayı umursamıyorum''* şeklinde söylendiğinde daha bir anlaşılır oluyor anlatmak istediğim.

her daim zirvede hissedilen ancak sıfır noktasında bir tutum sergilenen, delilik ve dahiliğin arasında, ölümle yaşamın kıyısında, tezatların tam ortasında bir yaklaşım nötr bakış açısı. ne mutlu ne mutsuz, tam ortası ama biraz melankolik, tepkisiz, ağır başlı ve karanlık oluyor bu nötrlük.

öncelikle geçmişle zihnimizde kurduğumuz köprülerden kurtulup, olan her olayı karşımıza çıkan her cümleyi öncesiz dinleyebilmekten geçiyor sanırım bunun yolu. geçmişi unutup o ana odaklanmaktan geçiyor belki de. en son ne oluyor, ne söyleniyor, ne soruluyorsa sadece ona odaklanmaktan geçiyor. bunu başarmaya başladığımızda bizi en çok etkileyen empati kabiliyetimizden uzaklaşmış, stresi ve belirsizliği daha iyi yönetmeye başlamış oluruz. yani geçmişten hiç bir bilgi ve duyguyu bir sonra ki cümleye, düşünceye taşımadığımız için objektiflik katsayımız artış olur bir nevi. bu da bize çok negatif durumlar karşısında bile hızlıca süreci aşmamızı, verdiği sakinlikle fırtınanın tam ortasında çözüme ulaşmamızı sağlar..

osho ne güzel söylemiş;
'hayattaki en büyük cesaret hayatın sana sunduğu her şeyi kabul etmektir.' ve devam etmiş;
'hayatın karanlık koridorlarında dolaşarak kişinin gözleri alışkanlık kazanır ve kişi karanlıkta bile ışığı görmeye başlar. gündüz vakti ışığı görmek güzeldir. ama en karanlık gecede de gözlerin alışkınsa, oradaki saklı gündüzü görebilirsin, güzellik oradadır. en karanlık gecede sabahı görebilirsen, o zaman güzellik vardır, o zaman başarmışsındır. eğer en alçakta, en yükseği görebiliyorsan, eğer cehennemde bile bir cennet yaratabiliyorsan, hayatın sanatçısı haline gelmişsindir.'
devamını gör...

ay o da neydi ya hu!
#899279 numaralı tanımını görüp profilini gezdiğim ve oradan instagram hesabı vasıtasıyla blogunda paylaştığı yazıları görüp okuduğum ve pek bi beğendiğim yazar.
gördüğüm kadarıyla, şu an için blogunda ve sanal yazı/kitap paylaşım platformlarında yazıyor. ama inanıyorum ki, ileride, ülkemizde henüz tam gelişmemiş olan fantastik edebiyat alanında güzel işler yapacaktır. umulur ki, o zamanlar hala sözlükte oluruz ve imza için mesaj kutusunu portakallarız*.
devamını gör...

mutlaka tapacak bir şey bulması.
devamını gör...

varmı?bu ülkede böyle karar alabilecek cesur, savcı,hakim veya mahkeme? yok öyle bir karar almaya yeltenen in sonuda , terör örgütü üyeliğinden yargılanma olur.
tabiki belçika'nın avantajları çok, nüfus, milli gelir, eğitim gibi ama en önemlisi hukuk devleti olması yasalar kimseye göre değil , herkese eşit olması ve verilecek karara kim olursa olsun uymak zorunda olması.
devamını gör...

vay be eğlenilecek adam olduğumu öğrendiğim başlık. eğlenin benimle kızlar yeah! (bkz: sısısısı)
devamını gör...

sübhan, arapça kelime kökeni, hızlı olmak, hızla uzaklaşmak anlamına geldiği gibi, genel görüş olumsuz sıfatlardan uzak olmak, üstün kusursuz ve mükemmel benzersiz anlamına gelir. bu bilgilerden anlaşılacağı üzere "sübhanallah" anlam karşılığı "allah kusursuzdur". bu sebeple kusursuz ve eksiksiz olana karşı kul, ondan başka bir şeye yönelmez. başka değerli bir şey bulamaz ve ondan farklı bir arayış içine girmez.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

öncelikle bunu yeni fark eden yazarlara hoş geldiniz diyorum. bu konuda arayıp bulup buraya örnek atamayacağım kadar çok yazdım hatta başlık attım, klavyem eskidi resmen dostlar. ama nafile olmadı ve olmadı. sebebini de çözemedim, boş ego çağında yaşadığımızdan mı? ülkede herkesin her şeyi birbirine çok görmesinin buraya beğeni ve takip boyutuna kadar bulaşıp inmesinden mi? cidden bilemedim. siz de azıcık kafa patlatınız efenim. bu hafta sonunu tenzih ederek artık ilk kayıt olduğum zamanlardaki gibi boş vaktim olmuyor, bazen 13 saat çalıştığım oluyor ama soluklanma zamanlarımda bile burada bir şeyler karalamaya ve karalayan dostları okuyup beğenmeye çalışıyorum. yeni pratiğim bildirim gelince yazarın ilk 20 tanımını okuyup 5 beğeni hakkımı kullanmak. ve fark ettim ki çoğu yazarın 6. tanımına geldiğimde hakkım bitmiş oluyor; yani diyeceğim o ki buradaki yazarlar cidden güzel yazıyor en kötüsü bile bir parmak dokunuşunu veya mouse ile bir beğeni tıklamasını hak ediyor. bırakın dostlar bu cimriliği artık, ülkecek paramız yok tamam ama cimriliğimizi burada tatmin edemeyiz.(bkz: swh)
devamını gör...

insan değildir.
devamını gör...

bu başlığı ilk gördüğümden beri, bunu hep yaptığımı farkedip, yapmak üzere olunca toparlanıp, dememeye çalışarak bir şey söylemeye çalışıyorum. travma yaşattınız yahu. hayır mantıklı başlık bir de.
mantıklı başlık.
devamını gör...

bu hayvan hiç görülmeyen, yalnızca sesi kaydedilen bir balina ve ismi 52 hertz.

sesi aracılığıyla kendisinden haberdar olduğumuz balinanın, daha doğrusu balinanın sesinin ortaya çıkışı 1989'da pasifik okyanusunda gerçekleşiyor. soğuk savaş döneminde denizaltılarının sesini duyabilmek için okyanusun çeşitli bölgelerine yerleştirilen hydrophone'lar daha sonrasında bilim insanları tarafından okyanusun derinliklerindeki sesleri dinlemek için kullanılıyor.

bir gün, balinaların (kambur ve mavi) alışılan 20 hertz (ve civarı) aralığındaki sesinin dışında 52 hertz frekansında bir ses duyuluyor. daha sonrasında da aynı ses kaydedildiğinden bu sesin aynı, tek balinadan geldiği anlaşılıyor. tahminler arasında fin-mavi veya hibrit bir tür olabileceği bulunuyor.

balinayı yalnız yapan unsur ise, normalde balinalar yön-yiyecek bulmak, birbirleriyle iletişim kurmak, kendilerine eş bulmak için 12-25 hertz aralığında ses çıkarırken 52 hertz dediğimiz balina şarkılar söylese de kimseye sesini duyuramıyor. araştırmacılar başta onun sağır olduğunu düşünüyor fakat anlaşılıyor ki bu balina sağır değil, diğer balinalara sesini duyurabilmek için yüksek frekansta bir ses çıkartıyor fakat bu onu daha da yalnızlaştırıyor. çünkü diğer balinalar 52 hertz aralığındaki sesi duyamıyor.
yani 52 hertz, diğer balinalar için bambaşka bir dil konuşuyor. bambaşka bir frekansta.

52 hertz, birçok kişinin kalbine dokunmuş olsa gerek, kendisi için bazı projeler yapılmış veya yapılması planlanıyor. amerikalı yönetmen joshua zeman ve oyuncu adrian grenier, 'yalnız balinanın arkadaşa ihtiyacı var' adlı bir kampanya başlatıyor ve bunun gelirleriyle bir belgesel çekmeyi planlıyor. belgeselin ismi "the loneliest whale: the search for 52"

diğer bir proje ise bangtan sonyeondan adlı müzik grubu 52 hertz'i metafor alarak bir şarkı yapıyor (whalien 52) buradan dinleyebilirsiniz. bu şarkıda ünlü olmanın getirdiği yalnızlığa değinirken kendini yalnız hisseden balinanın duygularına da değiniyorlar:


denizin mavi olduğunu söyledi annem
ve sesimi duyurabildiğim kadar uzağa duyurmamı
ama ne yapmalıyım burası çok karanlık
çevremde farklı dilde konuşan farklı balinalar var
içimde tutamıyorum artık anne
sizi seviyorum demek istiyorum
kendi başıma söylediğim bir şarkı gibi
bu deniz çok derin
yine de çok şükür ki ağladığımı ben de başkaları da duyamaz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim