yeni rütbesi hayırlı olsun dediğim yazar. takipteyiz efendim *

çeşnigir ne ola ki?
devamını gör...

farklı illerde kamp yapıp fotoğraflar çekmek, çizim yapmak ve deniz kabuğu boyamak.
devamını gör...

1935 yılında bursa'da doğmuş roman ayten. 3 yaşında menenjit geçirmiş, menenjitten de etkilenmiş hâliyle. az büyümüş, cümbüş hasan'ı sevmiş, henüz çok gençken. cümbüş hasan alkolik, anası razı olmamış bir türlü. 6 yıl direnmiş, vermemiş ayten'i. sonra "karasevda bu! " demiş çevredekiler, anasını razı etmişler. hasan'ına kavuşmuş ayten, tam 1,5 yıl sürmüş vuslat sevinci ama sonra meyhanelerden çıkmayan cümbüş hasan meyhanenin birinde ölüvermiş. bu kez aşkından tertemiz delirmiş ayten. hasan'ın ona aldığı çantalarını takmış koluna, hasan'ın cümbüşü ve davuluyla kocasını arayıp durmuş sokaklarda yıllarca.

esnaf bakmış ayten'e, sevmişler onu. ayten'in girdiği dükkân bereketlenirmiş, öyle ki birbirleriyle yarışır olmuşlar ayten'i buyur etmek için. birlikte gülmüşler, birlikte yemiş içmişler. aralarında onu kızdıran olursa çantasına doldurduğu taşlarla camları indiriverirmiş ayten, kimse de ses etmezmiş o zaman. 1992'de 57 yaşındayken kulübesinde tek başına ölüp hasan'ına bir kez daha kavuşmuş. yıllar sonra onun yaşadığı mahalleyi yıkıp yerine yapılan parka heykelini dikmişler ayten'in, deli ayten'in, aşkından divane olmuş ayten'in...

birileri "sevmek" mi demişti?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dün gece nickini öptüm de yattım

devamını gör...

--- alıntı ---

“benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında. yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. on tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti. kuyumcunun kapısındayız ve dükkan kapalı. karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan.

hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. diyorum ki 300 liraya ihtiyacım var. paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın. adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor. o arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. telaşlanıyor adam kazanç imkanı kaybolacak diye. 300 lirayı verip alıyor bilezikleri.

adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor. ben aranıyorum. demiyorlar ki ona, “be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?” gayet açık ki beni dolandırmayı planlamıştı. ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.”

--- alıntı ---

diyerek kendini masum göstermeye çalışmış dolandırıcıdır. haksız mı? bence değil.
devamını gör...

edebiyat ve okuma kulübü ile beraber okuduğumuz harper lee romanıdır.

kitap yürek burkan ciddi ve vahim olayları çocukların gözünden anlatıyor. burada önemli ve asıl vurgulanmak istenen nokta çocukluk ve çocuk saflığı.
bülbül masumiyeti anlatıyor. hiç bir şeye hiç kimseye zararı olmayan bülbülü öldürmek günahtır.

harper lee sosyal hiyerarşi, ırk ayrımcılığı, çocuk eğitimi gibi konuları insanın içini burkacak bir şekilde anlatmış.
kitap anlatmak istediği meseleyi çok net şekilde anlatıyor ve bunu masumiyet, çocukluk gibi kavramlar üzerinden yapıyor. zaten ödül almış bir eser.

bu kitabı dönemine göre ele almak gerekiyor bence. haksızlık ırkçılık gibi konuları bir sürü anlatan klasik hikaye vardır ama bülbülü öldürmek çok çarpıcı bir eser. kitaptaki bülbüller metni daha çarpıcı kılıyor.
harper lee kendisi hukukçu birisi olduğu için kitaptaki matematiği mantıklı ve sağlam bir şekilde ele almış.

ayrıca kitapta hoşuma giden bir detay önsözü oldu. kendisi şöyle bir önsöz eklemiş.

bülbülü öldürmek’te giriş bölümü yok çok şükür. bir okur olarak giriş
bölümlerinden nefret ederim. bana göre, önsözler ancak, yazarın ölümünden
ve eserin yayımlanmasından çok uzun yıllar sonra yeniden basılan romanlara
yakışır. her ne kadar bülbülü öldürmek yazılalı çok zaman geçmiş olsa da,
51 yıldır baskısı hiç tükenmedi ve geçen yıllar içinde çok sessiz kalmış
olsam bile, ben de henüz hayattayım. önsözler kitaptan zevk almayı engeller,
beklentinin heyecanını öldürür, insanı hayal kırıklığına uğratır. önsözlerin
tek iyi yanı, bazı durumlarda romanın yaratacağı şoku ertelemesidir. bülbülü
öldürmek anlatması gereken şeyleri hâlâ tek başına anlatıyor; yıllardır
herhangi bir başlangıca ihtiyaç duymadan yaşamayı da başardı.


bence bu kitap ve pal sokağı çocukları kardeş kitap olmalı ve herkes okumalı okutturmalı. herkese tavsiye ederim.
not: edebiyat kulübündeki arkadaşlar henüz bitirmediler ama bitirdikleri zaman bu başlığın altı panayır olacak panayır.
devamını gör...

kan değerlerim düşük olduğu için bu güne kadar 4 kere yapabildiğim, en sonuncusunda bayıldığım için benden geçtiğini düşündüğüm, 18 yaş üstü her insanın verebileceği kadar vermesi gerektiğini düşündüğüm, can kurtaran bağış.
devamını gör...

reklam alınacak dendiğinde sadece reklam alınacağını sanmıştık oysa biz ama reklam ajansını sözlüğe komple almışsınız be kardeşim; sözlük hesabı açmış adamlar ya da sözlüğü mü sattılar acaba lan bu nedir...

sözlük bizim kampüsün otobüs durağındaki reklam otomatına dönmüş komple. 21 numara gelip önümde duracakmış hissi oluşuyor bende sözlükte dolaşırken.

t: ağızdan ziyade boğaza giren, solunum yollarını tıkayan reklamlardır.
devamını gör...

şimdiki kadinlarin beklentisi para falan değildir. o dolu cüzdan muhabbeti falan geçti bence o devir. çünkü şuan maşallah biz kızlara hepimiz kendi ayaklarımız üzerinde duruyoruz*. birinin cebindeki cüzdanının pek bir önemi yok bu yüzden.
şuan tek beklenti biraz sevgi. sadece beni sevsin falan da değil mevzu. insanları sevsin, hayvanları sevsin, doğayı sevsin ve en önemlisi yaşamayı sevsin.
gün sonunda her iki taraf da yorgun argın eve döndüğünde sorun çıkarmasın mesela. biraz anlayışlı olsun.
devamını gör...

15 yıl öncesine kadar daracık yolları olan ve bakir koyları ile sadece doğasını ve kıymetini bilenlerin adımını attığı muazzam bir belde iken, dillenmesi ile birlikte 10 yıl içinde bodrum'dan beter hale gelecek olan huzur mekanıdır.

eski adı ile reşadiye yarım adasında bulunan datça, marmaris'den yaklaşık 45 dakika uzaklıkta yer alıyor. yol boyu envai çeşit koy geçiyorsunuz. lakin yol diye kestirip atmayın, datça kavşağını döndükten sonra harikulade kekik kokulu bir ormanın içinden yoğun deniz mavisi manzaralı bir maceradan bahsediyorum. bir kaç kilometrede bir durup fotoğraf çektirmek mümkün. zaten yol üzerinde arabadan inmeyi ihmal etmeyin, o havayı içinize çektiğiniz an bu vakte kadar ben hiç nefes almamışım diyeceğinize eminim. köyler hariç son yerleşim birimi datça, datça'dan sonra yola devam ederseniz yarım adanın tam burnunda knidos antik kenti yer alıyor. knidos'u ayrı bir başlıkta anlatmak lazım lakin söylemeden geçmeyeyim, iki denizin birleştiriği yer olarak anılır, ege ve akdeniz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*yol üstü

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*knidos


şehir, direkt geniş bir koyun yamacına kurulu ve merkezdeki plajlar da dahil olmak üzere çoğu mavi bayraklı. ağırlıklı olarak apart ve pansiyon tarzı konaklama hakim, bir ya da iki tane tatil köyü benzeri tesis var ama onlar da devasa oteller değil, tabiata uygun.

merkezde bir kaç tane açık disko bar tarzı mekan var ama pek tercih edilmez, kordon boyu beleş bar diye tabir edebileceğimiz havada geçiyor; genci, yaşlısı, ailesi, herkesin ellerde bira, arkada mekanlardan gelen abartısız müzikler, ayaklar denizde, geniş aile ortamı gibi. yemek için de çeşit bol, korsan'ın yeri diye bir lokanta var mesela, hem yöresel yemekleri yapıyor, hem de klasik pide, kebap vs. ısmarlayabiliyorsunuz. yine eklemeden geçmeyeyim, korsan'ın sulu yemekleri harikadır. (bkz: borani)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


gündüz denize girilen sahillere akşamları restoranlar masa sandalye ve şemsiye çıkartıyor, ayaklar sıcacık kumların içinde bilumum balık çeşitlerini rakı eşliğinde gömmek de size kalıyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


bir diğer konu, datça'yı datça yapan şeylerin başında dediğim gibi doğa geliyor, alt başlığı da elbette ki dünya harikası koyları. yine zamanla insanların keşfetmeye başlaması ile bir miktar bence hırpalansa da, tartışmasız türkiye'nin en güzel denizi ve koylarına sahip hala. özellikle kızılbük, hayıtbükü ve palamutbükü başı çekiyor. domuz çukuru ve akvaryum koyu gibi araç ile gidilemeyen daha onlarca bük de mevcut. koylara gidileceği vakit ki aç karnınıza gitmenizi öneririm zira frodo ve sam bile mordor'a giderken böyle virajlı yollardan geçmemiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*kızılbük

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*hayıtbükü

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*palamutbükü

yine patara'yı aratmayacak nitelikte uçsuz bucaksız bir kumsal, perili köşk de keyfe göre tercih edilebilir lakin yönünüz o tarafa düşerse şemsiyeleri unutmayın, en yakın ağaçlık 100 metre geride falan kalıyor; kızgın kumların üzerindesiniz sadece.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*periliköşk

eğer sualtı merakınız var ise ben gibi, onca güzelliğinin yanında bir başka kapı daha açıyor size datça; zira o berrak denizde müren balığından ahtapota, iskorpitten malaça, lapinden palyaçoya binbir çeşit canlı ile haşır neşir olma imkanınız var.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


unutmadan, eski datça tam gün geçirip harcayabileceğiniz bir yer değil, bir iki saat turlasanız kafi gelir.

bir filozof sözü ile de datça'yı sonlandırayım, yunan filozof ve coğrafyacı strabon der ki;

''tanrı, yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını ister ise, onu datça yarımadasına bırakır.''
devamını gör...

basında davul çalsanız, dünya yansa umrunda olmayacak insandır.
devamını gör...

belçika doğumlu haritacı ve coğrafyacıdır.

ilk modern atlas olarak kabul edilen ve 70 adet harita içeren (bkz: theatrum orbis terrarum) eseri ile ünlüdür.
devamını gör...

ezginin günlüğünün 1998 tarihinde aşk yüzünden albümüyle yayınladığı şarkının adı. şiir mevlana'ya aittir.
"işte sana konuşan biri
dilsiz ve dudaksız
durmadan koşan biri
elsiz, ayaksız
böyle koşup durmak
senin neyine gerek
boşlukta ayaksız yürümek
gökteki ay gibi
ben bir denizim, ben bir denizim
kendi içinde taşan
ben bir denizim uçsuz bucaksız
kıyısız, hür bir deniz
"
ezginin günlüğü
devamını gör...

hep yalnızlık var sonunda, yalnızlık ömür boyu demiş mazhar abimiz.
devamını gör...

zor eylemdir. hep başkasını suçlarız. hep başkalarında ararız kusuru. bence insan biraz kendisiyle yüzleşecek. yüzleşecek ki kurtulacak bu ikiyüzlü paradokstan.
devamını gör...

ameliyat ücretlerinin düşmesi sebebiyle gerçekleşen durum.

iki hemşire arkadaşım istanbul’un en lüks hastanelerinde öğrenci iken staj döneminde çalıştıkları hastanenin indirimi sayesinde ameliyat olmuştu. ayrıca meme protezi, jawline, botox vb. estetiksel uygulamalar da artık ünlü icraatları olmaktan çıktı. düzenli gittiğim hem polikliniği hem güzellik salonu olan merkez de hemşire bana istersen botox yapabiliriz dedi erken yaşta başlamak avantaj. seda sayan mıyım ben ayol tarzı bir tepki verdim. artık herkes yaptırıyor dedi. sağol bacım. henüz erken bana. *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
çay reklamlarındaki köy.*
aykut kaysı çekimi ile haremtepe eski adıyla çeçeva köyü.
devamını gör...

basit bir kişilik testi. ben demiyorum uzmanlar diyor. aslında onlar itibarsız diyorda ben öyle diyi verdim.

biraz onedio testlerini andırıyor bu test. hatta bence leopold szondi kesin onedio içerik üreticisi. kendisi bir psiyatr.

hangisi sana en korkutucu geliyor? ıssız bir yerde karşılaşsan seni korkutacak yüz şu gördüklerinden hangisi? sorularına muhattap olan kişinin, kişilik analizini yapıyor test. illa ki dayandığı bir gerçeklik vardır diyorum. insanın korkularının kişiliğinin en azından bir bölümünü yansıttığı bir gerçek. fakat bu kadar basit mi? işte gülmelik eğlenmelik, kıkırdamalık bir şeyler diyelim. insan beyni ve kişiliği daha karışık bir yapı ve tek görselle neyi nasıl ele versin?

yine de ben 3'ü seçtim. vay beni beni... kontrolcü, soğuk, basma kalıp fikirler... dur bir bakayım. vallahi ben.

böyle gülen bir insanın beni rahatsız etmesi için bir neden var aslında. henüz çok küçüktüm. okuldan çıkmış durakta bekliyordum. derken iri yarı kapkara suratlı bir adam fark ettim. tam karşımda duruyor saçmasapan hareketler yapıyordu. arada bir yol vardı fakat bana yaptığı çok açıktı. elini pantlonuna götürüyor, gülüyor falan. kafamı çevirdim hemen. kayboldu ortadan sonra bir anda yeniden belirdi ve bana doğru geliyordu. kalp atışlarımın yükselişi bugün bile aklımda. yanımdan geçti bana aynen böyle sırıttı ve bir kağıt fırlattı kucağıma. neye uğradığımı şaşırdım. durağın hemen arkasında arkadaşımın babasının ayakkabı boyama dükkanı vardı. küçük bir baraka diyelim. içeri girdim, arkadaşımın yanına oturdum. gerginliğim anlaşıldı ki arkadaşım ne oldu dedi? fısır fısır anlatmaya çalışırken babası girdi içeri ve 'o adam sana bir şey mi dedi?' dedi. meğer kahvede oturuyormuş ve adamı fark etmiş. ne olduğunu anlamaya çalışmış ve yanımıza gelmiş.

o güne kadar hiç o kadar korktuğumu hatırlamıyorum. gevrek gülüşü, mimikleri, el kol hareketleri...

o gün eve gittim. hemen yattım. ablama ve anneme bir şeyler anlattım ama o kadar korkmuştum ki babama anlatmaya cesaret edemedim. ertesi gün babamı jandarma komutanı aradı. 'banu diye kızın var mı?' demiş. evet cevabını alınca 'onu da al gel' demiş. gittik. tüm günümüz orada geçti. şahsın 47 yaşında olduğunu isminin ismail tepe olduğunu söyledi. 'ismail tepe' akşam üzeri 'siz köyde ikamet ediyorsunuz fakat olay ilçede olduğu için polis bakıyor karakola geçmeniz gerekiyor. şahıs yakalandı teşhis orada yapılacak' dedi.

hemen gittik karakola. biz içeri girince 'banu mu?' dediler babama. babam evet derdemez. polisler alkışlamaya başladı. aklım çıktı. dedim ne oluyor. aferin kızım bu yaşta susmamışsın dediler. halbu ki alakası yok. arkadaşımın babası şaban amca suç duyurusunda bulunmuş ve numarayı vermiş jandarmaya. sonra esnaf toplanmış adamı aramış ama bulamamış. sarı çizmeli mehmet ağa nereden bulacaksın.

buarada karakola giderken yanımızda bizle beraber hiç tanımadığım insanlarda geldi. esnafmışlar olayı duyup gelmişler. karakola alınmadılar tabi.

neyse efem o gün bana seçimlik teşhis yaptırıldı. yani ben bir camın arkasında durdum ve karşıma 7, 8 kişi dizdiler. şu dedim. sonra oradan savcılık, oradan mahkeme falan filan. elle temas olmadığından kısa bir süre ceza verdiler o da paraya çevrildi.

ilk duruşmada karısıyla ve 3, 5 arkadaşıyla gelmişti. hakim sordu bu kız çocuğunu tanıyor musun diye yok dedi. bana sordu yok dedim. avukatı tam söze karışacak tı ki sus sus diye azarladı ve kararı okudu.

o gülüş hala zihnimde bir yerde kazılı. yukarıdaki fotoğraflardan o adamı seçmem benim karakterimi ne kadar yansıtır bilemem? travmamı yansıttığı bir gerçek.
devamını gör...

cinsiyet fark etmeden bir kadının ya da erkeğin her iki cinsede yakınlık duymasıdır. onlarla arasında romantik ve cinsel bir çekim olmasıdır.

iki cinse de aynı derecede çekim söz konusu olmayabilir. birine daha yakın ya da bir cinsle uzun yıllar yakınlık duyduktan sonra diğer cinse karşıda yakınlık duyduğunu hissedebilir. bu sadece cinsel bir birliktelik olmak zorunda değildir.

hayvanlar aleminde bile gözlemlenmiş bir durumdur. kabul edilmiş heteroseksüelliğin yanında asıl yönelim olduğu cinse ara arada olsa meyletmesinden ayrılması gerekir. toplum baskısıyla bir çok insan kendini heteroseksüelliğe zorlamış kimisi bu durumu belli bir gizlilikle yine aynı cinse karşı yakınlıklar kurarak devam etmiştir. bu biseksüellikten farklı bir durumdur. ama kişinin kendini biseksüel olarak tanımlamasına engel olmaz.

çocukluk yıllarında bir çok insanın buna meyilli olduğunu okumuştum. henüz bir cinsel kimlik belirleyememiş kişileri 'acaba mı?' ya düşürüyormuş.

çocukken bir kız arkadaşımla evcilik oynarken şap diye öpmüştü beni hahah. sonrasında bunu hiç konuşmadık. beni ürkütmüştü. bunu kimseyle konuşmamıştım. bizim toplum malum böyle. bırak kendi cinsinle yaşanan bu deneyimi konuşmayı karşı cinsle yaşanan yakınlaşmaları bile konuşamazsın. tü kakadır bizim için cinsellik. sizce de çok garip değil mi?

hayatın bu kadar merkezinden olan bir güdüyü, bir çekimi, bir yakınlığı kimseyle konuşamamak. bunu ayıp saymak. çocuğun, gencin bunu ailesinden değilde kulaktan dolma bilgilerle ordan burdan öğrenmesi. ya da hiç öğrenemeyip bundan korkması. ve hayatı boyunca cinselliği tü kaka ilan etmesi.

genelde kadınlarda olan bir korku gibi görünsede erkekler de bu korkuyu derinlerinde yaşıyor. böyle toplumlarda malesef böyle. bilmediğimiz her şeyden korkuyoruz. ya da yanlış bildiğimiz. korkutulduğumuz. ne diyelim sağlık olsun hah. nasıl olacaksa???
devamını gör...

tek kelimeyle lebalep yayılıyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim