tam bela okumalık insan.
ben bela okuyamam diyen de allah layığını versin desin.
bu arada, hiç böyle bir derdim olmadı.
ben karşımda insan bulunca sormasına gerek kalmadan dökülürüm.
bir şey kalmaz eteğimde.
ezcümle:
ya insanı değiştir ya kendini.
hadi bakim think biraz.
bu arada, acılı adana seviyorum diyen de kendi bilir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

nick altını açarak sol framede kendi nickini görmesini istediğim yazar. emekli yazarmış, oh ne güzel, sözlüğün kemik yazarlarından olacaktır kendisi.
devamını gör...

müzik videolarına .... dan gelenler yazan yorumlar. bu gelenler sevmediğim/doğru bulmadığım bir yerden geliyorsa şarkıdan biraz soğuyorum hatta.
devamını gör...

günaydın sözlük !

kimimiz uyuyamadı bu gece, ya sıkıntıdan ya sıcaktan dönüp durdu.
kimimiz kafamızı uzattık penceremizden, varsa balkona çıktık.
o gecelerden biriydi yıllar önce, dönüp bakalım:
****
henüz günün uyanmadığı bir zaman, ama öyle bir nem var ki eti kemikten ayırmış sıvı hale getirmiş nerdeyse.
kimi evlerin ışıkları yanıyor, uzaktaki bir evden horlamaya benzer bir ses geliyor:
bütün bir mahalleye kendini duyuracak kadar yüksek.

bıyıklı, gıdısı sarkmış koca göbekli bir adam hayal ettim o sesin sahibi diye, grileşmiş atleti hafifçe sıyrılmış, çizgili pijamaları üzerinde uyuyan. diğer yanına dönse belki azalacak horlaması.

benim gibi balkonlarından bakınanların olduğu birkaç ev var, kimse yönü bulamıyor. ses tam bir gizem, bir hayalet belki, belki de boş inşaata yerleşmiş bir meczup.
***
ama yok, kuş bunlar! yıllar sonra öğreniyorum: peçeli baykuş .
didik didik tüylü yavruları da horul horul horluyor, çizgili pijamalı göbekli adamdan daha çok, daha güçlü.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
horlayan baykuş yavrucukları
uykusuz ya da yorgunuz, yapacak çok iş var belki ama, bırakmamalı dönüp doğaya bakmayı, onun güzelliğini fark etmeden güne başlamayı.
günaydın o zaman bir kez daha.*)
devamını gör...

bugün ölüm yıldönümü olan, türk milleti için büyük bir miras olarak atatürk’ü bırakan kadın.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

suçlama değil gerçektir, hem aile hem öğretmenlerin, çocuklarla ilgili yaptıkları neredeyse her yorumun gerçekleşen kehanetler olduğunu gösteren, kanıtlayan o kadar çok araştırma varki, herşeyin sebebi bu çocukluğa çıkıyor maalesef,

sürekli çektiklerini, yaptıklarını, yorgunluklarını anlatan, kardeş olsun diye, çeşit olsun, renk olsun diye doğurup, çocuklarının yüzüne bakmayan, dinlemeyen, hayat için birşeyler öğretmeye, yüreklendirmeye vakti olmayan anne babalar suçlu da değildir, sorumludur, başarıdan yada başarısızlıktan.
devamını gör...

elitlik bu değil arkadaşlar, elitlik chivas regal ultis'in yanına after eight den kıtırt diye bir bukle ısırıp, viski- nane ikilisini kombine ederek çivi çiviyi söker demektir.
devamını gör...

medine müdafaa cephesi.
1. dünya savaşı'nın kapanan son cephesi'dir.
haziran 1916'da şerif hüseyin'in önderliğinde isyan eden bedevi araplar önce cidde, mekke, taif gibi yerleri alarak, medine'nin osmanlı'yla bağlantısı kesti. daha sonra kuşatma altıma aldıkları şehre topluca saldırı düzenlediler. fakat şehirdeki 11.000 osmanlı askeri ve fahrettin paşa 50.000 kişilik bedevi ordusunu püskürttü.
ancak kuşatma devam ediyordu ve türk ordusu'nun yiyecek, giyecek gibi konularda büyük sıkıntıları vardı. şehrin osmanlı'yla kara bağlantısı kesildiğinden ve osmanlı'nın hava kuvvetleri olmadığından dolayı ikmal bir türlü sağlanamadı ve fahrettin paşa'nın komutasındaki türk askerleri aç, susuz bir şekilde kendilerinden 5 kat daha güçlü bir orduya karşı, medine'yi 2 yıl 7 ay boyunca tutmayı başardı.

ömer fahrettin türkkan (fahrettin paşa) buradaki üst düzey başarısından ötürü, türk kaplanı, çöl kaplanı, medine kahramanı gibi lakaplar kazanmıştır.

medine savunması sürerken suriye-filistin cephesi'nin düşmesi, dolayısı ile olası bir yardımın gelmesinin imkansızlaşması, çok sayıda türk askeri'nin esir alınması, türk askerlerinin halk nezdinde hoş karşılanmaması gibi nedenler ile buradaki askerlerin morali iyice düşmüştü. fakat dini nedenler sayesinde fahrettin paşa onları hala diri tutabiliyordu.
üstelik bir süre sonra ordunun yiyecek tek lokma yemeği kalmamış ve artık çekirge yemeye başlamışlardı. bunun yanında mühimmatları da oldukça kısıtlıdır.

osmanlı'nın mondros'u imzalaması ve orduların terhisini kabul etmesi üzerine fahrettin paşa'dan medine'deki birliklerinin terhisi ve teslim olması istendi. fakat kendisi tüm bunları gerçekleştirmedi ve savunmaya devam etti.

aradan 3 ay geçtikten sonra ingiltere, osmanlı'ya nota vererek, eğer medine boşaltılmazsa osmanlı'ya tekrar savaş ilan edileceğini söyledi. bu sırada ingiliz generallerden de fahrettin paşa'ya teslim olması için mektuplar geliyordu.
tüm bunların üzerine vahdettin, fahrettin paşa'yla konuşarak onu ikna etti ve fahrettin paşa çaresizce birliklerini dağıtarak teslim oldu.

daha sonra fahrettin paşa 5 ağustos'ta ingilizler tarafından malta'ya sürüldü, idamına karar verildi. fakat tbmm'nin çabaları ile malta'dan kaçtı ve kurtuluş savaşı'nda güney cephesi'nde fransızlara karşı görev aldı.

soyadı kanunu ile birlikte "türkkan" soyadını ald
devamını gör...

ibrahim tatlısesvari isyana sebep olur.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

benim için ıslık çalmaktır, yüksek sesle çalabilenlere hep imrenerek baktım ama asla yapamadım. hala da yapabilmiş değilim. çalabilenler yeşillendirsin, burdan işitiriz belki. *
devamını gör...

-baba bana para ver.
+neee?
devamını gör...

duyduğuma göre kafa sözlük radyosu dinleyerek büyüyen bebeklerin ıq'su 220 oluyormuş. kuşlar kulağıma fısıldadı. o yüzden mete bey ile dinliyor olacağız.* kaçmaz bu yayınnnn.
devamını gör...

cesareti "baskı altındayken nezaketi elden bırakmamak" olarak tanımlayan yazar.
devamını gör...

sigarasini tüttürürken bir yandan piyano calmasina hasta oldugum rus muzisyen. bana cok cool gelen ender insanlardan biridir kendisi. wikipedia bilgisine gore 1984 dogumlu. piyano disinda gitar ve davul da caliyor. turkiye'de rusya'dan daha cok sevildigi soyleniyor ki istanbul, ankara, izmir, mersin ve bircok sehrimizde konserler vermis. ilgili muzisyenin de turkiye'ye karsi ekstra bir sempatisi varmis ama. bircok yazar arkadas gibi vals bestesini favorilerimin basinda geliyor.


carousel bestesi de bence valse kadar muthis bir parca. geceleri yildizlari izlemeyi seviyorsaniz, arka fonda su parcayi bir kere de olsa calin derim. verdigi his tek kelimeyle muhtesem...


eastern serenade kulturumuze ait ezgilerden olusan bir parca. ben oldukca sevdim, tavsiye edilir.


ekran bestesi cello, keman ve akordiyon uclusunden olusmus parca, daha agir tempoda, daha slow bir beste. en sevdiklerimin arasinda yer alir evet.


faulkner's sleep insani bambaska diyarlara goturen bir parca. ne zaman bunu dinlesem nedenini bilmeksizin gozumun onune sessiz sakin akip giden bir irmak gelir.


jane maryam en az vals kadar unlenmis bir diger beste. bu parcanin ritmini, kulakta biraktigi o tini asiri hosuma gidiyor. benim icin de en sevilenler arasinda...
devamını gör...

yönetmenliğini lorcan finnegan'ın yaptığı 2019'da yayınlanan film dünya prömiyerini 72. cannes film festivali'nde yapmış.


"vivarium", aynı sene cannes film festivali’nde "gan foundation support for distribution" ödülünü kazanmış.


film aynı zamanda yönetmenin foxes isimli kısa filminin genişletilmiş ve uzatılmış haliymiş.

filmin sitelerde görebileceğiniz konusu ise şu şekilde;

"vivarium” evli bir çifte odaklanıyor. yeni bir eve taşınmak için gizemli bir emlakçıyı takip eden çift kendilerini korkutucu bir labirentte bulur. birbirinden farkı olmayan evlerin bulunduğu labirentte mahsur kalan çift, bu dünyadan olmayan bir çocuğu büyütmek zorunda kalacaktır.


şimdi filmi taze izlemiş biri olarak içinde spoiler da barındıran kendi yorumlarıma geçmek istiyorum çünkü film 98 dklık , ne oluyor yahu dedirten fazla tekdüze ama fazla düşündüren güzel bir film.

--spoiler--

film ilk başta bir kuş yuvası ile başlıyor. farklı bir yumurta, ve burdan çıkan kuş diğerlerini yuvadan atıyor, bas bas bağırıyor ve annesinin getirdiği yiyecekleri yiyince susuyor. filmin ise vermek istediği esas mesaj zaten burda gizli. film boyunca bazı sahnelerde bunu anlıyoruz.

ama önce filmin adını aldığı vivarium kelimesinin anlamına bakalım.vivarium’un anlamı; “bilimsel amaçlarla hayvanların doğal davranışlarını gözlemlemek ve araştırmak için doğal hayat şartlarının oluşturularak muhafaza edildiği yer”dir.

film de aslında tam olarak bu. ana okul öğretmeni olan gemma ve bahçıvan olan tom bir ev tutmak istiyorlar ve "younder" isimli evlerin satıldığı emlakçıya gidiyorlar. garip biri olan emlakçı martin bir şekilde çiftimizi ikna edip evlere bakmaya götürüyor. banliyö şeklindeki bu evlerin hepsi aynı, düzenli.. 9 numaralı eve gidiyorlar evi geziyor ve aslında bu düzenden rahatsız olan çiftimiz gitmek istersen emlakçının onları bırakıp gittiğini fark ediyor. evlerine dönmek isteyen çift labirent gibi olan bu yerden asla çıkamıyorlar. o gece kapıya bir kutu geliyor ve kutuda bir bebek. "eğer büyütürseniz kurtulursunuz" yazıyor üzerinde. sonrasında da hayatları başlıyor.

tekdüze sıkıcı bir hayat, yemeği verilene kadar bas bas bağıran bir erkek çocuğu.
gemma bu durumda her şeyi kabulleniyor, çocuğa bakıyor onu besliyor, yatağına yatırıyor, ona öğretiyor ve "anne"ligi yapıyor. (çocuk her anne dediğinde 'ben senin annen değilim' dese de )

tom ise sabrının sonuna geldiğinde artık bu olanlara dayanamıyor ve bahçeyi kazanmaya başlıyor, tek bildiği şeyi yaparak. günler geceler boyunca bununla uğraşıyor ve sonunda sağlığını kaybediyor.

bu süreçte çocuk büyüyor ve her şey yine tek düze devam ediyor aynı bulutların bile birbirinin aynısı olması gibi.

bu filmle gemma ve tom bize orta sınıf bir aileyi tüm gerçekliği ile anlatıyor. düzenli bir evi olsun isteyen bir çift, toplumsal gereklilikle evlenince çocuk doğuyor, her şeyle sorgusuz sualsiz anne ilgileniyor ve evde otorite olarak görülen baba dayanamadığı yerde bir çabaya başlıyor. çalışıyor didininiyor gecesini gündüzüne katıyor ve sonunda da hastalanıp ölüyor.

gerçekten sorgulamak lazım aslında "aile" dediğimiz kavram bu şekilde mi olmalı? biz kimiz? rolümüz ne bu hayatta?

işte gemma da son kısımda çocuğun peşinden diğer evrendeki evleri mutsuz aileleri aslında diğer denekleri görünce ölmeden önce çocuğa soruyor:

-ben kimim?
-sen annesin.
-anneler ne yapar?
-cocuklarını büyütür ve ölür.

--spoiler--

velhasıl kelam bu tekdüze filmi izleyin. pişman olmayacak bir bilimkurgu.
devamını gör...

çok sevdiğim bir şiirini bırakmak istediğim bence türkiye'nin en büyük şairlerinden biridir.

"ey benim iyimser hallerim,
çabuk aldanışlarım,
hep inanışlarım,
alttan alışlarım,
hatayı hep kendimde buluşlarım,
değmeyecekleri kafama takışlarım,
yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım,
herkesi, insan yerine koyuşlarım,
hepinize elveda...
artık ben kimsenin,
hiç kimsesi olmayacağım !"
devamını gör...

çakmak, basmak, iteklemek, geçirmek, tıklatmak, koymak... gibi sayısız fiille desteklediğim fikrimdir, bana göre türkçe dilindeki en komik olaydır.
devamını gör...

fazla düşünmek.

asla sona ermeyen bir kısır döngü içinde daireler çizerken yaşam hücrelerinizi kafanızın içindekilere yem edersiniz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim