müstakbel kayınbabam oluyor sevgili dostlar.

biliyorsunuz esra ile yıllardır süren düzenli bir ilişkimiz var. müstakbel kayınbabam murat bey ve eşi cevahir hanım teyze oldukça pimpirikli bir çift. barış manço'nun işte hendek işte deve şarkısındaki bedbaht damat adayı gibi sürekli farklı koşulları yerine getiremediğimiz için geri dönüyoruz. sürekli hendekler var fakat atlatamıyoruz deveyi. sürekli madlen çikolata götüre götüre boyuna eti'yi ülker'i zengin ettik anasını satim.

neyse işte bugün fabrikada vardiya bitti. yorgun argın eve geldim. akşamleyin esra'mı (yani ay çöreğimi) istemeye gideceğimden içimde hoş bir umut vardı. zaten iyi kötü bir mesleğim var, evim vs. var onlarda sıkıntı yok gül gibi yaşarız. cevahir teyze vegan olduğu için %100 polyesterden yapılmış takım elbisemi giydim. çünkü daha önceden ipek takım elbiseyi gördüğünde kriz geçirmişti. sütlü çikolata getirdiğimiz gün, evine polonyalı yahudi girmiş bir nazi subayı edasıyla sonsuz bir nefret + tiksintiyle karışık bir yüz ifades takınarak bakmıştı. çikolatalar da %100 vegan. tam takım hazırız yani.

babamcağızla, müstakbel kayınpederim arap baharından, türkiye'nin suriye sınırındaki söz hakkından, ali babacan'ın partisinden bahsederken; annemceğiz ile müstakbel kayınvalidem yeni aldıkları koltuklarından bahsedip birbirlerine caka satıyorlardı. oldum olası kadınların böylesine mobilya takıntısı olmasına anlam veremem. mobilya fetişizmi mi desem ne desem... mobilya yenileyip durmak zaten başlı başına saçmalık ötesi değil midir? o esnada chuck palahniuk'un fight club'ından bir aforizma patlattım; ​

"mobilya satın alırsınız. kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe... bir zamanlar sahip olduklarınız artık sizin sahibiniz olur"

bir süre yüzüne özel harekat feneri tutulmuş esenyurt torbacısı gibi mel mel baktılar, sonra:

cevahir teyze: bir şey mi istedin oğlum.
annem: susadın mı guzum?
ben: eheh yok bir şey siz devam edin.

esra'mın yanına gittim sonra. ona arkadan sinsice yaklaştım, az daha kahveyi dökecekti.

ben: aklından bile geçirme seni küçük tatlı şey.
esra: ya furkan ödümü patlattın! neyi geçirmeyeyim, ne diyorsun?
ben: tükürmek ya da tuz katmak gibi köylüce bir âdete teşebbüs etmeyeceksin değil mi söz ver.
esra: tabii ki de hayır furkan! ne alakası var hihi
ben: tamam ben yine de güvenmiyorum. tarkan arkası dönükken, yüzüğündeki zehri kadehe gizlice dolduran viking prensesi gibi iş yapmayasın sonra?
esra: furkan üçe kadar sayıyorum gitmezsen kahveyi suratına atacağım hah hah!
ben: ok... ok... i know i know

murat bey: furkan oğlumuz ne iş yapar?
babam: oğlum?
ben: kafa sözlük'te yazarım efendim.
murat bey: heh daha önce söylemiştin oğlum hatırladım. nasıl durumlar.
ben: çok şükür efendim. daha iyi günlerimiz oldu buna da şükür tabii.
murat bey: olsun olsun maaşallah. hangi rütbeliydin oğlum?

babam söze karıştı:

"aman efendim ne rütbesi... bedelli yaptı geçen sene. bakaya bu"

murat bey: biliyorum efendim onu sormadım. kafa sözlük'te yazıyor oğlumuz maaşallah ne güzel... yazarlık rütbesi neydi diye soruyorum.
ben: rütbe yok bildiğim kadarıyla efendim.
murat bey: var oğlum yeni geldi. hah hah ben senden iyi biliyorum demek ki, işe bak.

"hemen bakıyorum efendim" dedim. elime telefonumu aldım. yanıma sokulmuş telefonumu dikizliyor. arama geçmişi görünüyor orada. çok utandım ve sıkıldım bu duruma... "sagopa ile ceza neden küstü. van gogh neden kulağını kesti, caillou son bölüm, saddam'ın idam edilişi" vs. gibi absürt aramaların hepsini gördü. o an yer yarılsaydı da yerin dibine girseydim dedim. bunu gerçekten istedim dostlarım. allahtan daha ötesini görmedi diye kendimi teselli ediyorum.

bir de baktık ki herkes şövalye, para babası, filozof, ninja vs. diye rütbelenmişken bende bomboş bir ekran çıktı. bir iki saniye odaklanınca o ekranda nah çeken çocuk gifi çıkıyor. o bana baktı ben ona baktım. şaban oğlu şaban filminde kemal sunal ile onun kumandanı şener şen'in birbirlerine mel mel baktığı sahne gibi baktık birbirimize.

murat bey: öhöm.. efendim çocuklar birbirlerini sevmiş lakin onların biraz daha birbirlerini tanıması icap eder diye düşünüyorum. delikanlı henüz çok toy. bizim kız da fakülteyi yeni bitirdi, yeni işe girdi.. biraz bekleyelim isterim.

o anda tamamıyla yıkılmıştım. kafa sözlük yine bize giderayak yaptı yapacağını. sezercik gibi sesim ağlamaklı : "kıyak adammışsın.. helal olsun..." demek istedim o'na o an... yine avucumuzu yalayarak döndük 14. kere ...

bu iş burada bitmeyecek ama. dönüşüm fena olacak ve esra'mı bir romans şövalyesi olup kurtaracağım o derebeyinin evinden!
devamını gör...

kendim ve çevrem için en korktuğum şeydir. hatta düşmanım için bile çünkü çok adaletsiz ve anlık bir şey. aslında bir çok ihtimalin bir araya gelmesi gerekiyor çoğu genetik. pankreas kanserinden bir yakınımı kaybettik çocukken hala hepimizde izi sürüyor çünkü yapılacak şeyler çok az o durumda. kötü bir şaka gibi ama dibine kadar gerçek. bu kadar ölümcül bir şeyin çaresinin hala bulunamaması da hep garibime gider. ilaç şirketleri vs. komplo teorilerinin gerçek olabileceğini düşünmüyorum çünkü ciddi bir maliyeti var bu hastalığın.
devamını gör...

cem adrian'ın baya ayten alpman sanılmasını sağlayan şarkı.
devamını gör...

2002'de çıkmış ve türkçe dublajıyla gönülleri fethetmiş bir asteriks çizgi roman uyarlaması film... zaten ilk filmlerinde de dublaj sayesinde komik olmuştu. bunda yaptıkları göndermeler ve kelime oyunlarıyla çıta arşa değiyor.



mısır kraliçesi kleopatra, roma imparatoru julius sezar ile bir iddiaya girer ve 3 ay içinde sezar adına saray yapacağını söyler. bunun üzerine temelyus isimli bir laz şiveli müteahhiti görevlendirir. ama kraliçenin baş mimarı müteahhitis bu durumdan hoşnut olmaz.

neyse efendim temelyus düşünür ne yapsak etsek diye (3 ayda nereye saray yapıyorsun, bizim meşhur beş inşaat şirketi birleşse yapamaz o vakte), aklına babasının bahsettiği galyalılar gelir. küçük eşeğiyle yola çıkar doğru avrupa'ya... orada bizim asteriks, oburiks ve büyüfiks ile tanışır ve durumu anlatır. büyüfiks biraz diretse de kabul eder ve 4'ü birden (köpekleri idefiksi de sayarsak 5) mısır'a yol alırlar.

büyüfiks şerbetinden işçilere hazırlar ve inşaat oldukça hızlanır. müteahhitis sırf inşaat zamanında bitemesin diye işçileri ayaklandırmayı dener, taş ocağındaki adamlara rüşvet falan verir, galyalıları piramite kapattırır, kraliçeye galyalılar adına zehirli pasta göndertir falan ama hikaye tabi... bizimkiler her türlü kurtulur bu durumlardan. bu sırada sezar da inşaat hızlı gittiği için durumdan rahatsızdır. sonunda askeri güç kullanarak sarayı yıkmaya başlar. tabi bizim galyalılar da boş durmaz, gider kleopatra'ya durumu bildirir. kleopatra'ya yakalanan sezar çaresiz kalır ve saldırıyı durdurur. saray inşaatı tam zamanında biter veee mutlu son.
------------
eğlencelik bir filmdir. kurgu sağlam olmasa da izlenir. fakat dediğimiz gibi, orjinal değil türkçe dublaj!

- bu sihirli iksir mi?
+ hayır, ezogelin çorbası

devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

corona hayatımıza girmeden önce...
devamını gör...

afro türkler olarak da bilinen, türkiye'de yaşayan afrika kökenli insanlar.

osmanlı ordusunda görev almak ya da köle olarak getirilmek gibi çeşitli nedenlerle yolları türkiye'ye düşen bu aileler, birkaç kuşaktır burada yaşıyorlar. genel olarak afrika'nın bazı ülkelerinden, bir kısmı da mübadele ile girit'ten gelmiş. kölelik olayları sona erdikten sonra hürriyetlerine kavuşmuş, beyaz türklerle de evlilikler yapmışlar. sayıları tam olarak bilinmemekle beraber birkaç bin kişi oldukları tahmin ediliyor.

bu linkte uzun uzun anlatılmış kökenleri, geliş nedenleri, yaşadıkları zorluklar... merak edenler göz atabilir.

aşağıdaki videoda da hayatlarına dair ufak tefek ipuçlarını kendi ağızlarından dinleyebilirsiniz (videonun en başındaki teyzeye bayıldım. çok tatlı):
devamını gör...

olağanüstü güzel soundtrack'i olan fransız yapımı romantik-komedi filmi. ayrıca dinlemeye değer muhteşem bir amelie soundtrack'i daha.
devamını gör...

çünkü doyumsuz ve her şeyi çok çabuk tüketen insanlar olduk.
sosyal medya gibi bir şey var ki elimizin altında, normalde asla rağbet görmeyecek insanların dahi sayısız talibi var.
seçenek o kadar çok ki en ufak bir pürüzde hop değiştir moduna geçiliyor.
bu flört dönemi olayı beni çok rahatsız ediyor, deneme yanılma üzerine gelişiyor ve herkes denek gibi bir şey oluyor.
devamını gör...

içerisindeki belgeseller gerçekten inanılmaz.
belgesel konusunda mubi ile kıyas edilmeyecek derecede iyi.
çok cüzi bir miktar ödeyerek üyelik sahibi olabiliyorsunuz.
exxen yerine 50 kere tercih edilmesi gerekilen platform.
sevin sevdirtin.
devamını gör...

önce ölümün kabulü gerek...
her gün haber kanallarında, gazetelerde, sosyal medyada ve hatta zaman zaman da çevremizde duyduğumuz ölüm, yani aslında yaşamımızın her anında var olan o sıradanlaştırdığımız kelime çok sevdiğiniz birinin bu dünyadan göçü ile bambaşka bir anlama ulaşıyor. ölümlülüğün kabulü, ölüm olgusuna her gün şahit olmakla gerçekleşen bir şey değil maalesef. evet, her canlı ölür. evet, kimse sonsuza kadar yaşayamaz. mesele bunu bilmek değil.
ben ki sözcüklerle birazcık aram iyi iken, türlü acılarımı ölümle bir tutup ölüm'lü şiirler yazmışken, hiçbir acının gerçek bir ölümü kabullenmeye çalışmakla kıyaslanamayacağını anladım. kabullendim mi, hayır. hala beceremiyorum.
ölümle yaşamın bu kadar içe içe ve her ikisinin de bu kadar gözümüzün önünde olduğu bir dünyada sevdiğim birinin ölümünü kabullenemiyorum. orada yıkanmış, pür-i pak, tertemiz yatan o yakışıklı adamın artık bir daha hiç gülemeyeceğini, hiç konuşamayacağını, ben, "ya babaaa yaa" dedikçe o'nun "babaam", diyemeyeceğini... kabullenemiyorum. daha az önce yaşıyorken bir anda gidiyor ve artık sonsuza kadar yok. almıyor aklım, almıyor.
devamını gör...

kadını ikinci sınıf vatandaş yapmanın sonucudur. ırkla değil ülkenin cehalet seviyesinin yüksekliği ile açıklanması gereken durumdur. olayı bahane edip ırkçılık yapmanın alemi yok.

kadınlara yapılan zulüm ülkenin her kesiminde yaygın. kadın cinayeti okumadığımız gün yok. kimi ikinci eş olmak istemez öldürülür, kimi ayrıldığı eşi tarafından öldürülür, bir başkası ya benim olursun ya toprağın der.

eğer coğrafya kaderdir diyorsanız da bu kaderi kendimiz yazdık ve yaşıyoruz. bu kadar büyük bir cehaletle nasıl savaşılır, savaşması gerekenler bunu istiyor mu? diye de sormak gerekir.
devamını gör...

kesinlikle katılıyorum. resmen ayrılamıyorum siteden :)
devamını gör...

bugun saat 22:00 -23:30 arasi radyodayiz o halde, simdiden iyi yayinlar masterpiece...
devamını gör...

benim var mesela, en yakın dediğim arkadaşım şimdi yedi kat yabancım oldu.
bazen yabancı olması için din, dil, ırk, ülke, mesafeden çok daha basit bir şey yeter; artık eskisi gibi olamamak.
yanında iyi hissettiğin, derdini-sevincini paylaştığın, gününü birlikte geçirdiğin, yeri geldiğinde ailenin bile önüne koyduğun insanın herhangi birinden farkının kalmadığını görmek verilen emeğe üzülmekten başka bir şey bırakmaz geriye.
devamını gör...

hepsini denemiş mi diye hep merak ettiğim kızdır.
devamını gör...

böyle bir istek gelir zaman zaman insanın içine. tanıdıkların malum zaten anlatıyorsun ama bir parkta ansızın oturup bir bankta hayatını anlatıp o banktan kalkıp gitmek ve o kişiyi görmeyeceğini bilerek yaşamına devam etmek özlemi insanın çok derinlerinde durup zaman zaman özellikle içtiği zaman ortaya çıkan bir istektir. hepimizde yapmışızdır bir şekilde bunu. hayatta olmasada internet üzerinde. uzun zamandır böyleyim sözlük birine anlatsam geçecek ama anlatamıyorum.
devamını gör...

iyi bir sözelci olarak sayısalsız olmaz derim.
devamını gör...

bence sahip çıkmalıdır o çocuğa. çocukluk hem en masum* olduğumuz hem de en çok hayal kurduğumuz zamandır. bu iki özellik de insan için elzem şeyler. hayal edemeyen insan başkalarının hayallerinde piyon olur, iyi düşünmeyen insan ise kötülükler içinde debelenip durur.

yetişkin sayılır mıyım bilmiyorum ama içimde bir yerlerde bir çocuk var ve ben onu çok seviyorum. bana umut ve yaşam sevgisi sağlıyor. o olmasa belki düşünmeyen, geleceği hayal edemeyen sadece başkalarının düşündüklerini uygulayan biri olurdum.
devamını gör...

bugün yaptırdığım olay. şöyle jason statham'a benzemek isterken atakan özyurt'un saçlarını kazıttığı haline benzedim.

şaka bir yana, sınava hazırlanan herkese tavsiye ederim. çünkü kitaba bakarken elinizi saçınıza götürdüğünüzde o telin kopup sayfanın üzerine düşmesi odak noktanızı dersten başka yöne kaydırıyor. kazıtın, kafanız rahat olsun. ki zaten pandemiden dolayı hep evdeyiz. sınav maratonu bitince yine uzun uzun takılırsınız.
devamını gör...

psikolojik hastalığı yüzünden intihar eden bir kız vardı bizim yurtta. ama hap falan içmemişti kollarını kesip yatağa yatmış üstünü örtmüştü. arkadaşları odanın içinde kan içinde bulmuşlardı. ambulans polis derken gün boyu yurtta kıyamet kopmuştu. neyse ki kızı çok kan kaybetmeden bulmuşlar. oda arkadaşları kafayı yiyip yurttan ayrılmışlardı.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim