kendinle aran nasıl sorunsalı
çok iyiyiz. özellikle son zamanlarda geçmişimle yüzleştim, kendimi tanıdım ve kendime zaman tanıdım. uzun süreli bir depresyon döneminden neşeli, enerjik, kendine has bir insan olarak gururla çıktım. kendimi seviyorum. sizi de seviyorum sözlük halkı, çok hoşsunuz.
devamını gör...
fotoğrafın hikayesi

omayra sanchez garzón, tolima armero’da, nevado del ruiz yanardağının 1985 patlamasında 13 yaşındaki bir kolombiyalı kızdı. volkanik enkaz, dağın altındaki nehir vadilerine koşarak yaklaşık 23.000 insanı öldürerek armero ve diğer 13 köyü yok eden büyük laharlar oluşturmak için buzla karıştı.
13 kasımda harekete geçen yanardağ, omayra’nın yaşadığı köyü vurmuştu. daha ne oldu bilinmeden omayra’nın belden aşağısı patlayan patlayan yanardağ sebebiyle kayan toprağın altında kalmış ve yavaş yavaş su birikmeye başlamıştı. omayra yaşamak için enkaz parçasına tutunmuş ve ertesi gün bir gazeteci omayra’nın elini görmüş ve bölgedeki gönüllüleri çağırdı. omayrayı kurtarmak için büyük çaba sarf edildi. fakat bacaklarını kırmadan bulunduğu yerden çıkarmak imkansızdı. ayrıca her çıkarmaya çalıştığında çevredeki su yükseliyor ve omayra’nın nefes almasını engelliyordu. gönüllüler suyun altına baktıklarında tuğladan yapılmış kapının altında kaldığını ve o kapının altında ise ölen halısını gördüler.
omayra bu duruma rağmen çevresindekilere şarkı söyleyip, şekerleme ve gazoz istediğini söylüyordu. bu durumdan hiç şikayet etmedi. zaman geçtikçe vücut ısısı düşmeye başladığında sayıklamaya başlamıştı. fakat ortamdaki kirlilik sebebiyle bu operasyon sonucunda daha büyük acıyla öleceği de anlaşıldı. o yüzden insaflı olan davranışın onun ölmesine izin vermek olduğu düşünülmüştür.
omayra’nın son sözleri ise “anne, eğer beni duyuyorsan tahmin ediyorum benim tekrar ayağa kalkmam, yürüyebilmem ve bu insanların beni kurtarması için dua ediyorsundur. anne seni seviyorum ve babamı ve kardeşimi. elveda anne” oldu.
kapak görseli son 50 yılın en iyi fotoğrafları arasında yer almış ve fotoğrafçıya pulitzer ödülünü kazandırmıştır.
bilgileri www.kooplog.com sitesinden aldım. şimdi bu üzücü olayı bir kenara bırakıp fotoğrafa ilgisi olan bir insan olarak teknik açıdan inceleyelim(evet çok çok üzücü ama neden bu fotoğraf içimize işliyor onu anlamak için)
o gün onlarca fotoğraf çekildi ama bir tanesi ödül aldı ve hafızalara kazındı. sebeplerine bakalım. bu arada çekilen diğer fotoğraflarda harikaydı.
öncelikle çocuğun bakış açısı biraz eğik ama tutunduğu ağaç parçasıyla tam paralel bu da gözümüze tam oturmasını sağlıyor. bunu dudaklarından daha kolay teyit edebilirsiniz ama odak gözlerde olduğu için gözü baz almak daha doğru.
fotoğrafa baktığımızda çocukla göz göze geliyoruz. fotoğrafçı bizi çocukla baş başa bırakmış. diğer fotoğrafları incelerseniz genelde dışarıdan bir göz olarak olayları aktarmışlar ama bu fotoğrafta çocukla baş başa kalıyoruz ve etkileyiciliği artırıyor.
fotoğrafın yere yakınlık seviyesi çok aşağıda buda bizi çocuğun ne kadar çaresiz bir yerde olduğunu çok iyi anlatıyor. kendimizi o çukurda hissediyoruz. çocuğun seviyesine inerek bizi de çukurun içine alıyor fotoğrafçı.
fotoğrafçının çocuğa yakınlığı tam yerinde. çok yakın değil bize çevre detayları sunabiliyor. çok uzakta değil çocuğa yardım edebilecek kadar yakın ama edemiyor. yine bize çaresizliği hissettiriyor.
fotoğrafın zamanlaması çok yerinde tam elini görebileceğimiz bir anda çekilmiş. el ve yüz dokusu yan yana. o suyun neler yapabileceğini çok iyi anlatıyor. çocuk masum bir suyun içinde değil eğer elleri sudayken çekilmiş olsaydı çok daha farklı düşündürebilirdi. minicik bir dala tam dokunduğu an sahnelenmiş. bu anı kullanmak içimizi sızlatmaya yetiyor. hala çocuğun bir umudu olduğunu anlayabiliyoruz. fotoğrafçı bu anı seçmekle çocuğun mücadelesine ortak olmuş.
eğer fotoğraf üst açıdan çekilseydi muhtemelen çocuğun kolundan bir bez parçasıyla ağaca bağlı olduğunu göremeyecektir. fotoğrafın etkisini artıran bir detay. küçük bir bez hayata tutuyor.
yer su ile kaplı olduğu için çocuğun yüzüne ışık yansıyor ve doğal reflektör görevi görüyor. fotoğraf doğru saatte çekilmiş. aydınlık yüzde siyah gözler daha çok ortaya çıkıyor ve yine etkileyiciliği ikiye katlıyor. içimize işliyor. eğer fotoğrafın pozlaması düşük kalsaydı. bu fotoğraf bu kadar içimize dokunmayacaktı. ölümü daha net gösteriyor.
diyafram aralığı tahminim 2.0 civarında çekilmiş. böylece ilgimiz çocuğun gözlerinde onunla birlikteyiz ama ellerine neler olduğunu ve arka tarafta nasıl bir yerde olduğumuzu fotoğrafta bir kaç saniye geçirdikten sonra inceleyebiliyoruz. çok iyi seçilmiş bir aralık.
fotoğrafın bir çok renk versiyonu var hangisi orijinal bilemediğim için bu konuda yorum yapamayacağım. ama çok koyu saçlı olduğu için fotoğrafta karanlıkların biraz açıldığını düşünüyorum. detayları görmemizi sağlamış.
kafa boşluğu (yani kafasıyla fotoğrafın bittiği yerin arasındaki mesafe) sonuna kadar kullanılmış. biraz daha aşağı inseydi gözümüze tam oturmayabilirdi. kadraj sorunsuz yapılmış. çocuk tam ortaya alışmış. sağa ve sola olan boşluk mesafesi aynı. yine gözümüze tam oturması sağlanmış.
devamını gör...
bobo doll deneyi
alburt bandura ise çocukların davranışlarının genetik faktörlerden ziyade sosyal taklitçiliğe dayandığını düşünüyordu. bunu kanıtlamak için ise bobo doll deneyi’ni gerçekleştirdi.
deneyde hacıyatmaz olarak bilinen oyuncak kullanıldı. deneye katılan çocuklar 3 gruba ayrıldı. ilk gruba, oyuncağa agresif davranışlar sergileyip zarar veren yetişkinlerin, ikinci gruba oyuncağa sevgi gösteren ve iyi davranan yetişkinlerin videosu izletildi. üçüncü grup ise kontrol grubuydu, herhangi bir şey izlemediler. çocuklar oyuncağın bulunduğu odaya gönderildiğinde ise izledikleri videolarla aynı davranışları sergilediler. saldırgan davranış sergileyen yetişkinleri izleyen erkek çocukların, erkek yetişkinleri daha fazla rol model olarak aldığı gözlemlendi. kızlarda da yine aynı sonuçlar çıktı. bu da çocukların kendi cinsiyetinden olan yetişkinleri daha fazla örnek aldığını ortaya çıkardı.
hemen aşağıda agresif yetişkini taklit eden asabi bir çocuk var. şiddet gösterme durumunu sadece 10 dakika içerisinde öğrenmiş ve sergiliyor:

peki bu deneyin mesajı nedir?
öfke bulaşıcı ,sakinlik de bulaşıcı, annelik de babalık da önemli. çocuk anne babayı taklit ediyor ve yetişkinler, çocuklara kendi doğrularını öğretebiliyorlar.
devamını gör...
koku hafızası
kokuların toplanmasıdır. duyduğumuz bir koku bizde birçok anının canlanmasına sebep olur. hatta bizi yıllar öncesine bile götürebilir. gördüğümüz, duyduğumuz bir şeyi unutmamız daha kolayken kokusunu aldığımız bir şeyi unutmamız çok daha zordur. bunun pek çok sebebi vardır.
bilimsel olarak baktığımızda; görme ve işitme duyuları beyindeki ilgili alanlara gitmeden önce talamusa uğrar. koku duyusu ise bunlardan farklı olarak talamusa uğramadan koku korteksine gider. talamusta duraklamanın diğer duyular açısından nasıl bir işlev gördüğü tam olarak bilinmese de diğerlerinin oluşturduğu sinyallerin çok daha uzun yollar kat ettiğini söyleyebiliriz.
bununla beraber beyinde kokuları işleve koyan bölgenin hipokampüs ile yan yana olması, hipokampüsün de hafıza ile ilgili bir işlevi olması da neden olarak gösterilebilir.
evrimsel olarak bakıldığında da aslında yiyecek arayışı, eşeyli üremedeki feromon, iletişim ve tanıma gibi pek çok temel ihtiyaçta kokunun çok büyük bir yerinin olduğunu görürüz.
yapılan bir çalışmada yeni tanışan insanların karşıdaki ile tokalaştıktan veya herhangi bir temasından sonra farkında olmadan bir şekilde ellerini yüzlerine götürdüğü görülmüş. bu çalışma ile de aslında kokunun insanları, hayvanları, nesneleri vb tanımamızda önemli olduğunu görüyoruz. buradan
ayrıca her insanın kokusunun da aynı parmak izi gibi kendisine özgü olduğu söyleniyor. bir şekilde koku alamayan insanların hafızalarında da problem çıkıyor veya tam tersi hafıza ile ilgili hastalıklar ilerlediğinde beraberinde kokuları birbirinden ayırt edememe de görülüyor.
koku almamızı sağlayan 1000'den fazla alıcı olduğunu da göz önüne alırsak koku'nun önemi yadsınamaz bir duyu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
ilgililerine buradan
bilimsel olarak baktığımızda; görme ve işitme duyuları beyindeki ilgili alanlara gitmeden önce talamusa uğrar. koku duyusu ise bunlardan farklı olarak talamusa uğramadan koku korteksine gider. talamusta duraklamanın diğer duyular açısından nasıl bir işlev gördüğü tam olarak bilinmese de diğerlerinin oluşturduğu sinyallerin çok daha uzun yollar kat ettiğini söyleyebiliriz.
bununla beraber beyinde kokuları işleve koyan bölgenin hipokampüs ile yan yana olması, hipokampüsün de hafıza ile ilgili bir işlevi olması da neden olarak gösterilebilir.
evrimsel olarak bakıldığında da aslında yiyecek arayışı, eşeyli üremedeki feromon, iletişim ve tanıma gibi pek çok temel ihtiyaçta kokunun çok büyük bir yerinin olduğunu görürüz.
yapılan bir çalışmada yeni tanışan insanların karşıdaki ile tokalaştıktan veya herhangi bir temasından sonra farkında olmadan bir şekilde ellerini yüzlerine götürdüğü görülmüş. bu çalışma ile de aslında kokunun insanları, hayvanları, nesneleri vb tanımamızda önemli olduğunu görüyoruz. buradan
ayrıca her insanın kokusunun da aynı parmak izi gibi kendisine özgü olduğu söyleniyor. bir şekilde koku alamayan insanların hafızalarında da problem çıkıyor veya tam tersi hafıza ile ilgili hastalıklar ilerlediğinde beraberinde kokuları birbirinden ayırt edememe de görülüyor.
koku almamızı sağlayan 1000'den fazla alıcı olduğunu da göz önüne alırsak koku'nun önemi yadsınamaz bir duyu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
ilgililerine buradan
devamını gör...
tüm yazarların profilinde kurucu yazması
başlık hadi ya olur mu öyle şey dedirtmiştir fakat profile bakınca gerçekten de hafiften mutlu eden bir durumla karşılaştım.
devamını gör...
elma yedi diye insanı dünyaya kovan tanrı
çok da önemli değil ama elma olmadığını belirtmek isterim. yasak meyve olarak geçer.
elma olduğunu iddia edenler de var üzüm olduğunu iddia edenler de var.
hatta ortadoğuda elma olduğunu kabul edip sırf rengi kırmızıydı yok yeşildi yok sarıydı tartışması ile farklı tarikatlar oluştuğu da bilinir.
ama kovulma olayının kendisinin de yasaklı meyvenin de tamamen imgesel simgeler olduğu düşünülebilir.
belki yasaklı meyve insanın aydınlanmasıdır.
belki cehalet cennetin ta kendisidir.
dünya ise aydınlanmanın getirdiği o ızdırap halidir.
elma olduğunu iddia edenler de var üzüm olduğunu iddia edenler de var.
hatta ortadoğuda elma olduğunu kabul edip sırf rengi kırmızıydı yok yeşildi yok sarıydı tartışması ile farklı tarikatlar oluştuğu da bilinir.
ama kovulma olayının kendisinin de yasaklı meyvenin de tamamen imgesel simgeler olduğu düşünülebilir.
belki yasaklı meyve insanın aydınlanmasıdır.
belki cehalet cennetin ta kendisidir.
dünya ise aydınlanmanın getirdiği o ızdırap halidir.
devamını gör...
normal sözlük sermaye düşmanı yazarlar listesi
kitap için yazmıyoruz canımız yazmak istediği için yazıyoruz. 800 olunca da adamlar kitap hediye etmek istediklerini söylüyor. 799 yazıp bırakayıp mı protesto edip? ne değişik insanlarsınız ya sabır...
devamını gör...
yalnızlıkla yüz yüze getiren şeyler
şarkılar ve eski fotoğraflar. bir de eski fotoğraflara bakarken şarkı dinlemek var kii.*.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
ben sanki senin adını, bütün defterlerimin en arka sayfasına yazarak büyümüşüm.
sanki 07 ucum bitmiş, senden istemişim.
sanki prensesin öptüğü kurbağa senin bedenine bürünmüş.
zihnimin tüm hareketleri sen neredeysen oraya yerleşmiş. nerede yaşadığın pek mühim değil. srilanka da sen içindeysen ülkemdir nihayetinde.
zihnim doğru zamanda, bugünde.hatta belki de doğru yerde. ama artık zihnimde konu sen değilsin, konu deniz...
bir cuma gecesi. şarap içmişizdir belki, konu denizdir. denize bakıyoruzdur. bir kazadır, olmuştur; oturmak isterken yanyana, parmaklarım parmaklarının arasına geçmiştir. saçlarımın avucunun altında ne işi var diye sormamışızdır kendimize, kendimiz derken sen ve ben değil 'biz' oluvermişizdir. biraz da sarhoşuzdur belki, başım omzuna düşmüştür. kokun konuya sonradan dahil olmuştur. birbirimizin hakkında bilmemiz gerekenler, verilmesi gereken cevaplar gülerken ortadan kaybolmuştur. öpüşmüşüzdür, konu dağılmıştır. dudaklarımızın terbiyesizliğinden yüzümüz kızarmıştır.
konu denizdir.
saat geçtir.
ama geç değildir sıkı sıkı sarılmaya...
konu deniz.. sadece deniz..
zihnim derya
zihnim deniz..
sanki 07 ucum bitmiş, senden istemişim.
sanki prensesin öptüğü kurbağa senin bedenine bürünmüş.
zihnimin tüm hareketleri sen neredeysen oraya yerleşmiş. nerede yaşadığın pek mühim değil. srilanka da sen içindeysen ülkemdir nihayetinde.
zihnim doğru zamanda, bugünde.hatta belki de doğru yerde. ama artık zihnimde konu sen değilsin, konu deniz...
bir cuma gecesi. şarap içmişizdir belki, konu denizdir. denize bakıyoruzdur. bir kazadır, olmuştur; oturmak isterken yanyana, parmaklarım parmaklarının arasına geçmiştir. saçlarımın avucunun altında ne işi var diye sormamışızdır kendimize, kendimiz derken sen ve ben değil 'biz' oluvermişizdir. biraz da sarhoşuzdur belki, başım omzuna düşmüştür. kokun konuya sonradan dahil olmuştur. birbirimizin hakkında bilmemiz gerekenler, verilmesi gereken cevaplar gülerken ortadan kaybolmuştur. öpüşmüşüzdür, konu dağılmıştır. dudaklarımızın terbiyesizliğinden yüzümüz kızarmıştır.
konu denizdir.
saat geçtir.
ama geç değildir sıkı sıkı sarılmaya...
konu deniz.. sadece deniz..
zihnim derya
zihnim deniz..
devamını gör...
en sevilen barış manço şarkısı
seçmesi çok zor ama dönence diyebilirim sanirim.
devamını gör...
ıspanak
nadiren yemeği yapılır evde yoğurt ile güzel oluyor. ama benim favorim fırında yaptırılan kıymalı ıspanak böreği. fazla karbonhidrat tüketmesemde dayanamıyorum, üzerine tereyağını sürüp, üç beş adet yolluyorum.
devamını gör...
tuhaf takıntılar
genellikle yürürken çizgilere basmamaya çalışırım.
devamını gör...
yazarların normal sözlük’te yazma nedenleri
kaleci lazımmış. gel 5-10 dakika dur, sonra oynarsın dediler. tamam dedim ama kimse şut çekmiyor. top da yok oyunda, salak gibi geziyolar sahada. ne yapıyonuz siz dedim, böyle daha iyi, top olsa daha kötü olur, dediler. e dedim sıkıldım kalede, geç oyna o zaman dediler. e dedim top yok ne saçma sapan işler peşindesiz siz? *
öyle işte, oradan buraya geldim. geldiğim yerden daha kötü olamaz dedim, fena mekan değil. butonlar falan kıyak. takılıyoz öyle.*
öyle işte, oradan buraya geldim. geldiğim yerden daha kötü olamaz dedim, fena mekan değil. butonlar falan kıyak. takılıyoz öyle.*
devamını gör...
bir başkadır
netflix'te yayınlanan bir türk dizisi.
bana kalırsa bu dizide tam bir geleneksel değerler övgüsü var. birbirimizi kabul edelim netflix multuculturalism'inden başka, geleneksel değerlerimize dönelim mesajı da alt metinde verilmek isteniyor gibi. geleneksel değerlerden kastım yalnızca dindar olmak değil. yetmişli yılların müniz özkul, adile naşit filmlerinde işlenen aile değerleri, geleneksel aile etrafında dönen ve böylece anlamlandırılan yaşamlar.
dizide çözüleyemeyecek ve aşılamayacak türden, daha ağır proplemlere sahip karakterler laik, modern ve geleneksel değerlerden kopmuş karakterler. bu karakterler ile ilgili çizilen tablo çok daha karanlık ve bunların problemleri çok daha köklü. hayatın anlamını kaybetmişler. aslında, dizinin muhafazakar ve geleneksel karaklerlerine nazaran maddi, kriminal, güvenlik ve benzeri problemleri olmamasına rağmen hayatları boş ve anlamsız. peri, onun anne ve babası, sinan, gülbin hepsi anlamsızlık sorunu içesirinde kaybolmuş durumdalar ve dekadans bir hayat yaşıyorlar.
geleneksel tarafta kalan insanların problemleri daha somut: yasin için maddi imkansızlıklar ve karısının geçmişte uğradığı tecavüz sebebiyle bunalımda olması; meryem için, dolaylı olarak, abisi ve onun ailesinin sorunları ve evlenecek bir kısmet bulmak; ali sadi hoca için - kendi düşüncesinde - görünürde hiçbir problem gözükmüyor, yalnızca kızı kendi değerlerini kabul etmiyor, fakat kızını bu şekilde kabul edecek bir olgunluğa sahip olduğu için bu da bir problem teşkil etmiyor gibi. yani ali sadi ve ailesi için tek problem, karısının ölmesi. bu tarz bir problem de hayatın doğal bir parçası; genç imam için sorun, meryem'de olduğu gibi, evlenecek bir kısmet bulup yuva kurmak, bunun haricinde yaşadığı hayattan tatmin oluyor gibi.
fakat seküler karakterlerin problemlerinin somut bir çözümü yok gibi. sinan yalnız, hiç kimse ile samimi bir ilişki kuramıyor (yalnız karşı cinsle değil, her anlamda), hedonist zevklerden başka hayatının bir anlamı yok. spora gidiyor, yiyor, içiyor, sevişiyor; o kadar. annesi ile arası kötü (geleneksel değerlerden kopukluk), annesi de yalnız ve çökmüş durumda. (sinan'ın annesi, ercan ile yaşadığı pseudo-kin duygusu ile problemlerini telafi etmeye çalışıyor. ki bu da alt metinde yer alan ve geleneksel değerlerin çözüm olabileceği ile ilgili bir gönderme.) peri zaten malum. hayatı ile ilgili ne yapacağını bilmiyor, bir amacı yok. narsisistik bir şekilde kendisine odaklanmış durumda. (yoga, sağlıklı beslenme, vb.) hayatına birisi girsin istiyor ama kimseyle samimi bir ilişki kuramıyor. katılığı sebebiyle kimse yanına yaklaşamıyor ve muhtemelen girdiği ilişkiler de farklı, modern beklentiler (ilişkinin heyecanın bitmesi, kendini gerçekleştirmek, vb.) yüzünden bitiyor. gülbin de bu karakterlere benzer durumda. onda bir de kültür çatışması mevcut. ailesinin geleneksel değerlerini terk etmiş ama yerine bir şey koyamamış. sanırım evlenmiş ve boşanmış. bunun sebepleri de peri'nin ciddi bir ilişki geliştirememesi ile aynıdır muhtemelen. hayatta gayesiz bir şekilde spor salonu, havuzlar, flörtler şeklinde savruluyor.
sanki dizi bize geleneksel değerlere dönmeyi salık veriyor. çünkü sonlara doğru, muhafazar ve geleneksel kesimde yer alan karakterler somut sorunlarını halledip mutluluğa doğru giderken, seküler, modern karakterler için bir çıkış yolu gözükmüyor. (peri'nin türban gerçeği ile yüzleşmesi, türbanlıların da olduğunu kabul etmesi, hayatındaki daha derin problemleri çözemez.) sanki dizinin sekülerler için gösterdiği tek çıkış kapısı, geleneksel değerleri tekrar benimseyip, bunlar aracılığı ile daha yüce bir şeye bağlanmak ve böylece hayatlarına anlam katmak. peri ve sinan'ın annesinin çocuklarına evlenme telkinleri, 70'ler yeşil çam duygusal müzikleri ile yaratılan aile saadeti havası, bu alt metni oluşturuyor gibi.
not: sonunda peri ile sinan evlenip, çoluk cocuğa karışıp mutlu mesut yaşarlarsa şaşırmayın.
bana kalırsa bu dizide tam bir geleneksel değerler övgüsü var. birbirimizi kabul edelim netflix multuculturalism'inden başka, geleneksel değerlerimize dönelim mesajı da alt metinde verilmek isteniyor gibi. geleneksel değerlerden kastım yalnızca dindar olmak değil. yetmişli yılların müniz özkul, adile naşit filmlerinde işlenen aile değerleri, geleneksel aile etrafında dönen ve böylece anlamlandırılan yaşamlar.
dizide çözüleyemeyecek ve aşılamayacak türden, daha ağır proplemlere sahip karakterler laik, modern ve geleneksel değerlerden kopmuş karakterler. bu karakterler ile ilgili çizilen tablo çok daha karanlık ve bunların problemleri çok daha köklü. hayatın anlamını kaybetmişler. aslında, dizinin muhafazakar ve geleneksel karaklerlerine nazaran maddi, kriminal, güvenlik ve benzeri problemleri olmamasına rağmen hayatları boş ve anlamsız. peri, onun anne ve babası, sinan, gülbin hepsi anlamsızlık sorunu içesirinde kaybolmuş durumdalar ve dekadans bir hayat yaşıyorlar.
geleneksel tarafta kalan insanların problemleri daha somut: yasin için maddi imkansızlıklar ve karısının geçmişte uğradığı tecavüz sebebiyle bunalımda olması; meryem için, dolaylı olarak, abisi ve onun ailesinin sorunları ve evlenecek bir kısmet bulmak; ali sadi hoca için - kendi düşüncesinde - görünürde hiçbir problem gözükmüyor, yalnızca kızı kendi değerlerini kabul etmiyor, fakat kızını bu şekilde kabul edecek bir olgunluğa sahip olduğu için bu da bir problem teşkil etmiyor gibi. yani ali sadi ve ailesi için tek problem, karısının ölmesi. bu tarz bir problem de hayatın doğal bir parçası; genç imam için sorun, meryem'de olduğu gibi, evlenecek bir kısmet bulup yuva kurmak, bunun haricinde yaşadığı hayattan tatmin oluyor gibi.
fakat seküler karakterlerin problemlerinin somut bir çözümü yok gibi. sinan yalnız, hiç kimse ile samimi bir ilişki kuramıyor (yalnız karşı cinsle değil, her anlamda), hedonist zevklerden başka hayatının bir anlamı yok. spora gidiyor, yiyor, içiyor, sevişiyor; o kadar. annesi ile arası kötü (geleneksel değerlerden kopukluk), annesi de yalnız ve çökmüş durumda. (sinan'ın annesi, ercan ile yaşadığı pseudo-kin duygusu ile problemlerini telafi etmeye çalışıyor. ki bu da alt metinde yer alan ve geleneksel değerlerin çözüm olabileceği ile ilgili bir gönderme.) peri zaten malum. hayatı ile ilgili ne yapacağını bilmiyor, bir amacı yok. narsisistik bir şekilde kendisine odaklanmış durumda. (yoga, sağlıklı beslenme, vb.) hayatına birisi girsin istiyor ama kimseyle samimi bir ilişki kuramıyor. katılığı sebebiyle kimse yanına yaklaşamıyor ve muhtemelen girdiği ilişkiler de farklı, modern beklentiler (ilişkinin heyecanın bitmesi, kendini gerçekleştirmek, vb.) yüzünden bitiyor. gülbin de bu karakterlere benzer durumda. onda bir de kültür çatışması mevcut. ailesinin geleneksel değerlerini terk etmiş ama yerine bir şey koyamamış. sanırım evlenmiş ve boşanmış. bunun sebepleri de peri'nin ciddi bir ilişki geliştirememesi ile aynıdır muhtemelen. hayatta gayesiz bir şekilde spor salonu, havuzlar, flörtler şeklinde savruluyor.
sanki dizi bize geleneksel değerlere dönmeyi salık veriyor. çünkü sonlara doğru, muhafazar ve geleneksel kesimde yer alan karakterler somut sorunlarını halledip mutluluğa doğru giderken, seküler, modern karakterler için bir çıkış yolu gözükmüyor. (peri'nin türban gerçeği ile yüzleşmesi, türbanlıların da olduğunu kabul etmesi, hayatındaki daha derin problemleri çözemez.) sanki dizinin sekülerler için gösterdiği tek çıkış kapısı, geleneksel değerleri tekrar benimseyip, bunlar aracılığı ile daha yüce bir şeye bağlanmak ve böylece hayatlarına anlam katmak. peri ve sinan'ın annesinin çocuklarına evlenme telkinleri, 70'ler yeşil çam duygusal müzikleri ile yaratılan aile saadeti havası, bu alt metni oluşturuyor gibi.
not: sonunda peri ile sinan evlenip, çoluk cocuğa karışıp mutlu mesut yaşarlarsa şaşırmayın.
devamını gör...
erdoğan'ın bir sonraki seçimde kazanamayacak olması
if voting made a difference, they wouldn’t let us do it.
oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, oy vermemize izin vermezlerdi.
ingiliz ya da amerikan bir yazarın sözüydü. aklımda mark twain diye kalmış, emin değilim.
düzeltme: emma goldman'a ait bir sözmüş. oglalalakota nickli yazarımız uyardı sağ olsun.
oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, oy vermemize izin vermezlerdi.
ingiliz ya da amerikan bir yazarın sözüydü. aklımda mark twain diye kalmış, emin değilim.
düzeltme: emma goldman'a ait bir sözmüş. oglalalakota nickli yazarımız uyardı sağ olsun.
devamını gör...
ponçik savar kulübü
sevişme birliği olarak daima arkanızda olduğumuzu bildirir, saygı ve sevgilerimizi sunarız.
devamını gör...
vegan olmamak için sebepler
evet başlıyorum. ben etsiz yaşayamam kardeşim. tofu falan da yiyemem yani. etobur bir insanım.
devamını gör...

