moleküler bulutların bir türü olan, yoğun toz parçacıkları içeren ve bu nedenle arkasında kalan yıldızların ışığını bloke eden bulutsu.

bunların sıcaklığı 100 kelvine kadar çıkabilir. parçacık yoğunluğu ise santimetreküpte 1.000.000.000'ı bulabilir.

en meşhuru olan barnard bulutsusu:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kendisini takdir ettiğim insandır. ben bir dine inanmayı birkaç yıl önce bırakmış olsam bile hala daha "inşallah" diyorum. ağız alışkanlığı işte, affınıza sığınırım majesteleri...
devamını gör...

bu tür insanlarda beyinlerinin bir köşesinde yüz bin milyon tane hikâyenin bulunduğu bir oda vardır. bu insanlar ortamdaki her muhabbete uygun ders niteliğindeki hikâyeleri odacıklarından çıkarıp anlatırlar.
devamını gör...

böyle tiplemelerin her şey için mükemmel bir açıklamaları var zaten: kara mizah. her konuda istedikleri gibi hakaret edip tehdit savurduktan sonra "kara mizah" diyerek işin içinden çıkabiliyorlar kendilerince. şuraya dandik bir entry girerken bile 50 kez kontrol eden insanım, yanlış anlaşılacak bir şey yazmayayım diye. bu insanlar (insan demeye de dilim varmıyor) ülkenin yıllardır kanamakta olan yarasını nasıl bu kadar fütursuzca sözde mizahlarına malzeme yapabiliyorlar? bu cesareti nereden buluyorlar? keşke gerekli merciler bu sorular üzerinde bizden daha çok kafa patlatıyor olsaydı.
devamını gör...

böyle mis gibi, denize atılmış herhangi bir çapa olmadan, dalgaların üzerinde ayaklar surf tahtası.
devamını gör...

başlıca kateter uygulaması olmak üzere mesanenin irritasyonu sonucu oluşan bir patolojidir.
klinik ve patolojik olarak papiller ürotelyal karsinom ile karışır.
devamını gör...

çoğu insanın beceremediği şeydir. illa her şeyin cılkını çıkartacağız.
devamını gör...

bir anlamı olmayan sözler ve cümleler için kullanılan tabir.

örnek verecek olursak: "amma laga luga yaptın be kardeşim, istemiyoruz dedik ya ne uzatıyorsun?
devamını gör...

sol üstteki info butonundan başlığı kimin ne zaman açtığı entry silinse de bulunabiliyor.

başlık açıp kaçmayın. özür dileyin. kafa sözlük adaletine teslim olun.
devamını gör...

1971 yılına ait senaryosu ve yönetmenliğini cduygu sağıroğlu'nun yaptığı romantik, dram ve komedi türünde bir türk filmidir. filmin başrollerini fatma girik ve cüneyt arkın paylaşırlar yan rollerde ise hulusi kentmen, sadettin erbil, mürrüvet sim, sami hazinses gibi sanatçılar yer alırlar.

filmin konusuna gelirsek

genç,yakışıklı fakir ve kimsenin okumadığı romanlar yazan murat (cüneyt arkın) kaldığı pansiyonun küçük kızı ayşe'nin hastalığının tedavisi için gerekli parayı bulmaya çalışır fakat bulamaz. tam bu sırada çok zengin bir adam olan mahmut şevket bey'in (sadettin erbil) güzel ve şımarık kızı olan zeynep (fatma girik) mirası alabilmesi için evlenmesi gerekmektedir ayşe'nin ameliyatı için patronu kemal bey'in(hulusi kentmen) aracılığı ile murat bu teklifi kabul eder. bu garip teklifi şartlar dahilinde sadece parayı alıp ayşe'yi ameliyat ettirmek için kabul eder. bu garip evlilik 1 yıl sürecektir ama mahmut şevket bey'in istediği şartlarda. murat ve zeynep başlarda birbirlerinden hiç hoşlanmazlar fakat daha sonra aşık olurlar. romantizm seviyesi çok dozundadır. bu filmde cüneyt abimiz çok karizmatiktir. fatma girik ise ayrı bir güzeldir. filmin komedi yükünü mürrüvet sim yüklenmiştir adeta. filmin son sahnesinde elleri ojeli köylü kızı olmaz diye tanır murat sevdiceğini.
devamını gör...

insanların oldukça farklı isimlerle istediği sigara markasıdır.
devamını gör...

sait faik 'in sürrealist tarafını gördüğümüz öykü kitabı.
bolca yalnızlık içerir.
...

"ben tek başıma. milyonlar içinde tek başıma.
acı git gide acıyor. kavun acısı gibi zehir gibi bir acı. yalnızlık. yalnızlık güzel. güzel değil. kavun acısı."

...
devamını gör...

15 yazarı göz altına almışlar diyorlar, umarım bizi de almazlar.
devamını gör...

yılmaz vural ile bütünleşmiş klasik...

devamını gör...

genelde ev işi yapıldığında insanın aklına böyle şeyler gelir.
devamını gör...

modern köleliğe biçilen bedel.

asgari ücretle çalıştırılan işçiler aynı zamanda azami süreyle çalıştırılan işçilerdir. genellikle haftada 1 gün tatili vardır, çoğu yerde bu haftaiçi bir gündür. günde 10-12 saat çalıştırılır. bu işler çoğu zaman oldukça riskli, yorucu ağır işlerdir.

geçmişte yaptığım bir işten örnek vereyim; sıcağın altında 1 saat hiç durmadan her biri 25 kilo olan kolilerle tır yüklerdik. kan ter içinde kalmış soluklanmak için bi beş dakika mola verdiğimizde canımız doğal olarak kola isterdi. o bir saatte kazanmış olduğum para 8-9 lira. bir kola bir kek alsam o da o kadar tutacak. alsan ne anlamı kaldı boşa çalışıp yoruldun, almasan -ki zaten alma lüksün yok, tasarruflu olmak gerek ay sonunu getiremiyorsun zaten- canın istediğinde bir kola bir kek bile alamıyorsun. asgari ücret tam da budur.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kendilerini en zeki sanıp açacakları başlığın daha evvel açılmış olabileceğini düşünmekten aciz kalanların açtıkları, daha sonra açılmış konular altına verilen bakınız.

sonra açtıkları başlık orijinal başlığa tanışınca da ağlıyorlar, kahretsin...
devamını gör...

özellikle yağmurlu günlerde yürürken atılan adımlarla birlikte pantolon paçalarına bulaşan çamurdur. benim için ise çocukluk travmalarımdan sadece bir tanesidir.

henüz altı yaşındayken en yakın arkadaşım ve mahalle arkadaşım ahmet ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. çok farklıydık ama birbirimizi çok seviyorduk. bizim oturduğumuz bir + bir giriş katı evin önüne gelip adımı seslenince çok mutlu olurdum. ben ona gidip seslenemezdim çünkü kendilerine ait olan apartmanın beşinci katında otururlardı. arkadaşlığımızın kot farkıydı bu.

bir gün ahmet beni doğumgünü için evine çağırdı ve yaşadığımız şehirde yine yağmur yağıyordu. ben annemi ikna edip ahmet’e jules verne’in denizler altında yirmi bin fersah kitabını almıştım ve çok heyecanlıydım. koşa koşa gittim ahmetlerin evine.

ama keşke koşmasaymışım. ben koştukça çamurlar paçalarıma yapışmış. oysa ben epey küçük bir çocuktum o zamanlar. yapışmayabilirlerdi. ama işte doğa kanunu sanırım. çamur bile zayıf olanı eziyor.

eve geldiğim de iki ablası birden açtılar kapıyı. beni içeri aldılar. herkes gelmişti bile. evlerde sadece özel günlerde kapısı açılan misafir odasındaydı. 10 kadar çocuk vardı sanırım. ben oraya doğru yönelince ablası bana kapının önünü gösterdi. “ sen burda otur” dedi. yanmayan sobanın yanına oturttular beni. paçamdaki çamurlar yüzünden. ben de oturdum çünkü ben o zamanlar çok iyi bir insandım.

herkes bir şeylerle ilgilenmeye başlar başlamaz da koşa koşa çıktım evden. merdiven basamaklarından ikişer ikişer atladım. dışarı çıkınca da koşmaya devam ettim. bu sefer ben bulaştım çamura. belki ahmet’in ablası paçalarıma bakmasaydı. belki güzel olurdu. olmadı.

eve geldim ama ağlamadım. ağlamadım ama annem ağladığımı anladı. elimi yüzümü yıkadı. pantolonumu çıkarıp leğene attı. o esnada kapı çaldı. ahmet’in ablası kapıdaydı ve ıslanmıştı. annem sen neden ıslaksın, içeri girme demedi. bana yeni ve temiz bir pantolon giydirdi. ahmet’in ablası elimi tuttu, bu sefer koşmadan gittik eve. misafir odasına girdim. gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ahmet’le sarıldık. kitabı verdim. mutlu oldu. ama aramızda yirmi bin fersah mesafe oluşmuştu bile. pastadan yedim biraz. gururluydum ama pasta çilekli idi.

sonra, yani o günden sonra ne zaman yağmur yağsa yavaş yürürüm ben. çamur bulaşmasın artık paçama.
devamını gör...

hass... ordan. artık bu yalamanın da ötesinde bir hal almaya başladı, resmen koltuklarını sağlama almak için reislerine tapıyorlar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim