istanbul hatırası (ahmet ümit)
bir ahmet ümit kitabıdır.
ve bence çok başarılı bir kitaptır sadece verdiği tarihi bilgiler bile çok keyifli ve kıymetlidir.
eğer polisiye kitaplar okuyan bir kişiyseniz polisiye tarafı sizi doyurmayabilir ama arada sırada okuyorsanız çok memnun kalarak okursunuz.
kitap tamamen istanbulu seven hatta istanbula aşık bir yazarın elinden çıkmış. istanbul ve istanbul değerlerinin etrafında güzel bir kurgu dolaşıyor ve sizde severek okuyorsunuz.
zaten kitabın arka kısmında kaynak bölümünde ahmet ümit abinin okuduğu yararlandığı eserler verilmiş çok detaylı bir yazım süreci olduğu çok belli.
tek üzücü kısmı ise olayları erken çözmüş olmamdı. ben öyle sürekli polisiye okuyan birisi olmama rağmen olayı çözdüm. ulan balığa giden herifler neden masaya tuttukları balıkları getirmezler. orada direkt çözdüm mevzuyu.
ayrıca çok fazla tutarsız eksiklik vardı ama rahatsız olmadım.
profesyonel şekilde kitap mı okunur lan. herif adli tıpta çalışıyor almış okumuş kitabı bu niye böyle şu niye böyle diyor.
polisiye sevenlerin okuması gereken bir kitap keyifle okuyacaklarına eminim. ayrıca istanbul sevenler zaten kaçırmadan okumalıdır.
ve bence çok başarılı bir kitaptır sadece verdiği tarihi bilgiler bile çok keyifli ve kıymetlidir.
eğer polisiye kitaplar okuyan bir kişiyseniz polisiye tarafı sizi doyurmayabilir ama arada sırada okuyorsanız çok memnun kalarak okursunuz.
kitap tamamen istanbulu seven hatta istanbula aşık bir yazarın elinden çıkmış. istanbul ve istanbul değerlerinin etrafında güzel bir kurgu dolaşıyor ve sizde severek okuyorsunuz.
zaten kitabın arka kısmında kaynak bölümünde ahmet ümit abinin okuduğu yararlandığı eserler verilmiş çok detaylı bir yazım süreci olduğu çok belli.
tek üzücü kısmı ise olayları erken çözmüş olmamdı. ben öyle sürekli polisiye okuyan birisi olmama rağmen olayı çözdüm. ulan balığa giden herifler neden masaya tuttukları balıkları getirmezler. orada direkt çözdüm mevzuyu.
ayrıca çok fazla tutarsız eksiklik vardı ama rahatsız olmadım.
profesyonel şekilde kitap mı okunur lan. herif adli tıpta çalışıyor almış okumuş kitabı bu niye böyle şu niye böyle diyor.
polisiye sevenlerin okuması gereken bir kitap keyifle okuyacaklarına eminim. ayrıca istanbul sevenler zaten kaçırmadan okumalıdır.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bana bu dünyada cennetin de yaşanabileceğini gösterdin. çok güzel zamanlarımız geçti seninle. sana yaptığım onca hataya karşın bir gün olsun ağzını açıp kötü tek bir söz bile söylemedin. nahifliğin en öldürücü silahındı. sensiz nasıl yaşanır, bilmiyorum. seni unutamadığımı her halimden anlıyorsundur eminim. dünyanın bütün zenginliklerini o küçücük yüreğinde sundun bana, şimdi iflas bayrağını çekmiş haldeyim. seni o kadar özlüyorum ki. seni özlemek bile az kalır tüm bu özlemlerin yanında. hayatta güzelliklerin de olabileceğini gözlerinde gördüm. en güzel duyguları sana harcadım, eser miktarındakini de kalbime ayırdım ki seni unutmamak için. söyledim sana, bir gün gelirsen seni bekliyor olacağım diye. seni hala bekliyorum.
son olarak da hayatındaki o kadınla mutlusundur umarım. seni üzdüğüm her an için kendimi lanetliyorum. iyi ki vardın.
son olarak da hayatındaki o kadınla mutlusundur umarım. seni üzdüğüm her an için kendimi lanetliyorum. iyi ki vardın.
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin,
sen ülkemin yaz geceleri gibisin .
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında,
beni unutma.
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin.
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin,
ve güzel kal!
(bkz: aşk mönüsü)
sen ülkemin yaz geceleri gibisin .
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında,
beni unutma.
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin.
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin,
ve güzel kal!
(bkz: aşk mönüsü)
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
çay ve tea. hemen hemen bütün dillerde aynı şekilde telaffuz edilir ve aynı anlama gelir.
çayın anavatanı çin'dir. mandarin lehçesinde ç'a, amoy lehçesinde t'e olarak kullanılır.
çayın ipek yolu üzerinden ulaştığı ülkelerde çay vb. kelimeler kullanılırken, deniz yoluyla ulaştığı ülkelerde tea vb. kelimeler kullanılmıştır. hollanda doğu hindistan şirketi (the dutch east ındia company), çin'den avrupa’ya ilk çay ihracatını yapan şirket olarak biliniyordu. böylelikle avrupalılar bu bitkiyi daha çok tea ismiyle tanıdı. aşağıda ülkelere göre söylenişini görebilirsiniz.
afrikaans : tee
arnavutça : caj (telaffuz edilen chai)
arapça : chai veya şeytan
ermenice : te
azerice : caj (telaffuz edilen chai)
bask : çay
belarusça : harbatu
bengalce / bangla : cha
bulgarca : chai
katalanca : té
çince (kanton) : cha
çince (mandarin) : cha (ikinci ton / yükselen bir tonda "a" ile telaffuz edilir)
hırvatça : caj (telaffuz edilen chai)
çek : caj (telaffuz edilen cha-i)
danca : te
hollandaca : thee
ingilizce : tea
esperanto : teo
filipinli / tagalog : tsaa
fince : tee
fransızca : le thé (erkeksi)
galiçya : té
gürcüce : chai
almanca : der tee
yunanca : tsai
haiti kreol : té
ibranice : teh
hintçe : chai
macarca : çay (çoğul: tik ağacı)
irlandalı : tae
italyanca : te (telaffuz)
izlandaca : te
endonezya dili: teh
japonca : o-cha
korece : cha
letonca : teja (telaffuz edilen tay-ya)
lüksemburgca : téi
makedonca : chaj (telaffuz edilen chai)
malay dili : teh
malta dili : te
norveççe : te
farsça : chay (çoğu bölgede belirgin chai)
lehçe : herbata
portekizce : cha (brezilya aksanıyla telaffuz edilen shah)
romence : ceai
rusça : chai
sırp : caj (telaffuz edilen chai)
slovakça : caj (telaffuz edilen chai)
slovence : caj (telaffuz edilen chai)
somali : şaah
ispanyolca : el té (erkeksi; telaffuz edilen tay)
svahili : chai (telaffuz edilen cha-i)
isveççe : te
taiwanese : de
tamilce ( sri lanka ) : çay
tayland : chah (chah yen tay buzlu çay anlamına gelir)
tibet : cha veya ja
türkçe : çay
ukraynaca : chaj (telaffuz edilen chay)
urduca : chai
(kuzey) vietnam dili: che
(güney) vietnamlı : tra (bazen telaffuz edilen cha veya ja)
galce : te
yidiş : tey
zulu : itiye
kaynak
kaynak
çayın anavatanı çin'dir. mandarin lehçesinde ç'a, amoy lehçesinde t'e olarak kullanılır.
çayın ipek yolu üzerinden ulaştığı ülkelerde çay vb. kelimeler kullanılırken, deniz yoluyla ulaştığı ülkelerde tea vb. kelimeler kullanılmıştır. hollanda doğu hindistan şirketi (the dutch east ındia company), çin'den avrupa’ya ilk çay ihracatını yapan şirket olarak biliniyordu. böylelikle avrupalılar bu bitkiyi daha çok tea ismiyle tanıdı. aşağıda ülkelere göre söylenişini görebilirsiniz.
afrikaans : tee
arnavutça : caj (telaffuz edilen chai)
arapça : chai veya şeytan
ermenice : te
azerice : caj (telaffuz edilen chai)
bask : çay
belarusça : harbatu
bengalce / bangla : cha
bulgarca : chai
katalanca : té
çince (kanton) : cha
çince (mandarin) : cha (ikinci ton / yükselen bir tonda "a" ile telaffuz edilir)
hırvatça : caj (telaffuz edilen chai)
çek : caj (telaffuz edilen cha-i)
danca : te
hollandaca : thee
ingilizce : tea
esperanto : teo
filipinli / tagalog : tsaa
fince : tee
fransızca : le thé (erkeksi)
galiçya : té
gürcüce : chai
almanca : der tee
yunanca : tsai
haiti kreol : té
ibranice : teh
hintçe : chai
macarca : çay (çoğul: tik ağacı)
irlandalı : tae
italyanca : te (telaffuz)
izlandaca : te
endonezya dili: teh
japonca : o-cha
korece : cha
letonca : teja (telaffuz edilen tay-ya)
lüksemburgca : téi
makedonca : chaj (telaffuz edilen chai)
malay dili : teh
malta dili : te
norveççe : te
farsça : chay (çoğu bölgede belirgin chai)
lehçe : herbata
portekizce : cha (brezilya aksanıyla telaffuz edilen shah)
romence : ceai
rusça : chai
sırp : caj (telaffuz edilen chai)
slovakça : caj (telaffuz edilen chai)
slovence : caj (telaffuz edilen chai)
somali : şaah
ispanyolca : el té (erkeksi; telaffuz edilen tay)
svahili : chai (telaffuz edilen cha-i)
isveççe : te
taiwanese : de
tamilce ( sri lanka ) : çay
tayland : chah (chah yen tay buzlu çay anlamına gelir)
tibet : cha veya ja
türkçe : çay
ukraynaca : chaj (telaffuz edilen chay)
urduca : chai
(kuzey) vietnam dili: che
(güney) vietnamlı : tra (bazen telaffuz edilen cha veya ja)
galce : te
yidiş : tey
zulu : itiye
kaynak
kaynak
devamını gör...
oglalalakota
yazdıkları karşısında her gün bilgisine hayranlığım artıyor.
bir kızılderili fanı olduğu aşikar.
iki-üç tanımda bir uyarmayı, yazarlık sanan yazarlar gibi olmayan,
samimi olanı anlayan ve beğeni ile belli eden yazar.
bir kızılderili fanı olduğu aşikar.
iki-üç tanımda bir uyarmayı, yazarlık sanan yazarlar gibi olmayan,
samimi olanı anlayan ve beğeni ile belli eden yazar.
devamını gör...
karşim
kullanmaktan ve kullanılmasından nefret ettiğim saçma sapan bir kelimedir.
ne olur kullanmayın şu saçma sapan kelimeleri.
ne olur kullanmayın şu saçma sapan kelimeleri.
devamını gör...
william henry foulke
namı diğer fatty foulke. futbol sahalarının gördüğü en cüsseli futbolcudur. 155 kilo ve 1.90 oy ile futbol sahalarında arzı endam etmiştir. anlatılanlara göre tam bir penaltı canavarıymış. o kilo ile hareket etmenin bile zor olduğunu düşündüğümüzde, adamın nasıl bu kadar çevik olabildiği ciddi anlamda muamma. herhalde ogre kanı falan taşıyor olmalı. ben bu duruma başka izah bulamıyorum. sakatlandığı zaman 5-6 takım arkadaşı toplaşıp, onu dışarı taşırlarmış. ama adam hakikaten oburmuş. bununla ilgili anlatılan hikâyelerden birinde takım yemeğine, tüm arkadaşlarından önce gidip, milletin rızkını da mideye indirdiğinden bahsedilir. şaka gibi bir abiymiş anlayacağınız. ne midesinden, ne futboldan vazgeçmiş. onunla ilgili anlatılan yığınla hikâye var. bunlardan birisi de topu kurtarmak için yaptığı hamle sonrası direği kırması mevzusudur. inanın o anı görmek isterdim. başarılı bir kariyeri olmasına rağmen hayatının son yılları sıkıntı içerisinde geçmiş. panayırlarda ve lunaparklarda para karşılığında penaltı atışları için kalecilik yapmak zorunda kalmış. 42 yaşında ise hayata gözlerini yummuş.
şu, foulke ile ilgili çizilmiş güzel bir karikatür;

şu da takım arkadaşları ile çektirdiği fotoğraflardan birisi. bilin bakalım hangisi fatty?*

hayat hikâyesinin anlatıldığı graham phythian imzalı bir kitapta var.
şu, foulke ile ilgili çizilmiş güzel bir karikatür;

şu da takım arkadaşları ile çektirdiği fotoğraflardan birisi. bilin bakalım hangisi fatty?*

hayat hikâyesinin anlatıldığı graham phythian imzalı bir kitapta var.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
nasıl da tılsımlısın
nasıl da güçlüsün
tek başına yoksun halbuki
yoksun biliyorum
ama
içime işliyorsun
her daim yanımızdasın
seninle başlıyor
seninle bitiriyoruz
sensiz günümüz
bir anımız bile
yok
hepimiz aşığız sana
ama gün geliyor
nefret ediyoruz
sen varsan biz varız
iyi ki varsın
ama
bugün senin kudretine sığınıyorum
affet
ince ince süzülen bir sızı
kaleminin kabzasına düşüyor
damlıyor yavaş yavaş
her harfte her satırda...
nasıl da güçlüsün
tek başına yoksun halbuki
yoksun biliyorum
ama
içime işliyorsun
her daim yanımızdasın
seninle başlıyor
seninle bitiriyoruz
sensiz günümüz
bir anımız bile
yok
hepimiz aşığız sana
ama gün geliyor
nefret ediyoruz
sen varsan biz varız
iyi ki varsın
ama
bugün senin kudretine sığınıyorum
affet
ince ince süzülen bir sızı
kaleminin kabzasına düşüyor
damlıyor yavaş yavaş
her harfte her satırda...
devamını gör...
basmane
izmir'in konak ilçesinde bulunan ve nerde başlayıp nerde bittiği asırlardır bilinmeyen yüzü karanlık içi aydınlık semt.
yokuşu çıkıyorum, köşeyi mesken eylemiş tütüncü nevruz sesleniyor daha sola dönmeden.
"en iyi arkadaşım iyi akşamlar"
"sana da iyi akşamlar, en iyi arkadaşım"
diyorum, pat nihat bana bakıyor, gözleri janjanlı, bugün erken başlamış içmeye, "çay vereyim mi?" diyor basmane'nin en eski çay ocağının içinden, "içmicem, kaçayım" diyorum, onu da savuşturup yola devam edeceğim nihat'ın gizli bahçesinden çok aşırı platin sarısı bir ses bana sesleniyor ;
"doktor, benden 5 aylık hamileymişsin, öyle duydum? peşinden aynı sarılıkta 3 kahkaha patlıyor bahçenin ve sokağın içinde.
" aldırcam ben onu kız" diyorum "niye lan? diyor," sokağında nihat'ın dolaştığı bir basmane'ye çocuk getirmek istemiyorum "diyorum, nihat " canımı yaktın doktor, aşkolsun " diyor arkamdan, aşırı platin sarı saçlar gülüyor.
doktor diyorlar bana, eski lakap. alışığım.
bahçeye giriyorum, basmane'nin en güzel o***puları burada, yağmurdan kaçmışlar, işe çıkacakları zamanı bekliyorlar.
" bize iki oralet ver nihat, çocuğumun anası ile içelim" deyip karşısına oturuyorum en az 120 kiloluk, benden yaşlı ve içi dışı benden bin kat temiz en güzel o*ospumun.
"oralet nerden çıktı?" diyor, ali lidar aforizmaları ile sıkmak istemiyorum onu, "oralet iyidir" diyorum. ses etmiyor, başlıyor anlatmaya, çocuğu öyleymiş, dostu şöyleymiş...
sonra bana bakıyor, "senin neyin var lan?" diyor, "yok bişi, hep aynı, kudretten yanığım ben, bilmiyor musun?" diyorum, "yok yok, sende başka bir hal var bir haftadır, dikkat ediyorum" diyor, bana bakan anne gözleri ve anne ses tonu boğuyor beni, "böcek soktu" diyorum, "ne böceği ayol?" diyor, gülümsemeye çalışıp "kırmızı siyah bir böcek, uğur böceği" işte diyorum, anlamıyor, kaşları kalkıyor, "boşver, öldü zaten" diyorum. boşveriyor.
arka masadan pelin bir türkü mırıldanıyor, ben havadaki sessizlik bitsin diye "yar türkü söylüyor, dilleri serhoş" diyorum, "ay bayılırım kız o türküye, dur açayım" diyor, teline uzanıp açıyor, "aynur haşhaş" / serhoş.
ağır geliyor her şey, kaçmam gerekiyor ama aynur ve aşırı derecede platin sarı saçlı annem bırakmıyor beni, boğuluyorum.
sessizliğim o kadar ağır ki, o kadar olur.
anlıyor kader arkadaşım, anne sesi geri geliyor, aynur haşhaş az geri gidiyor.
"doktor, bir şeye ihtiyacın var mı, açık ol" diyor, aylar sonra biri bana açık ol deyip açık açık soruyor, "dimitri, beyaz" diyorum, gözleri içimden kara kadına, tek kelime etmeden kalkıp gidiyor masadan çantasını alıp, telefonu kalıyor, onu da yanına alsa kaçardım ki ben, boğuluyorum! puh!
geliyor, elinde granül siyah aşina poşet, içinde dimitri, beyaz, 150'lik.
bişi demek istiyorum, kelimeler yok, bulamıyorum her zaman bıraktığım yerde, anlıyor. elimi cebime atıyorum gayri ihtiyari, "geçenki kırmızılara say" diyor, itiraz edecek oluyorum, "bir şey deme" diyor, annem bana şarap alıyor, basmane'ye akşam iniyor.
iyi akşamlar deyip kalkıyorum, arkamdan aynur haşhaş "taşa değmesin ayağın, lale sümbül açsın bağın" diyor, uzaktaki ölü bir böcek geliyor aklıma, "öldü o, elveda dedim ona hem" diyorum, kapatıyorum mezarının/mın üstünü. türkü susuyor aniden, yol tekrar başlıyor.
basmane burası, ne gelen kalabiliyor ne de gitmek isteyen gidebiliyor.
yokuşu çıkıyorum, köşeyi mesken eylemiş tütüncü nevruz sesleniyor daha sola dönmeden.
"en iyi arkadaşım iyi akşamlar"
"sana da iyi akşamlar, en iyi arkadaşım"
diyorum, pat nihat bana bakıyor, gözleri janjanlı, bugün erken başlamış içmeye, "çay vereyim mi?" diyor basmane'nin en eski çay ocağının içinden, "içmicem, kaçayım" diyorum, onu da savuşturup yola devam edeceğim nihat'ın gizli bahçesinden çok aşırı platin sarısı bir ses bana sesleniyor ;
"doktor, benden 5 aylık hamileymişsin, öyle duydum? peşinden aynı sarılıkta 3 kahkaha patlıyor bahçenin ve sokağın içinde.
" aldırcam ben onu kız" diyorum "niye lan? diyor," sokağında nihat'ın dolaştığı bir basmane'ye çocuk getirmek istemiyorum "diyorum, nihat " canımı yaktın doktor, aşkolsun " diyor arkamdan, aşırı platin sarı saçlar gülüyor.
doktor diyorlar bana, eski lakap. alışığım.
bahçeye giriyorum, basmane'nin en güzel o***puları burada, yağmurdan kaçmışlar, işe çıkacakları zamanı bekliyorlar.
" bize iki oralet ver nihat, çocuğumun anası ile içelim" deyip karşısına oturuyorum en az 120 kiloluk, benden yaşlı ve içi dışı benden bin kat temiz en güzel o*ospumun.
"oralet nerden çıktı?" diyor, ali lidar aforizmaları ile sıkmak istemiyorum onu, "oralet iyidir" diyorum. ses etmiyor, başlıyor anlatmaya, çocuğu öyleymiş, dostu şöyleymiş...
sonra bana bakıyor, "senin neyin var lan?" diyor, "yok bişi, hep aynı, kudretten yanığım ben, bilmiyor musun?" diyorum, "yok yok, sende başka bir hal var bir haftadır, dikkat ediyorum" diyor, bana bakan anne gözleri ve anne ses tonu boğuyor beni, "böcek soktu" diyorum, "ne böceği ayol?" diyor, gülümsemeye çalışıp "kırmızı siyah bir böcek, uğur böceği" işte diyorum, anlamıyor, kaşları kalkıyor, "boşver, öldü zaten" diyorum. boşveriyor.
arka masadan pelin bir türkü mırıldanıyor, ben havadaki sessizlik bitsin diye "yar türkü söylüyor, dilleri serhoş" diyorum, "ay bayılırım kız o türküye, dur açayım" diyor, teline uzanıp açıyor, "aynur haşhaş" / serhoş.
ağır geliyor her şey, kaçmam gerekiyor ama aynur ve aşırı derecede platin sarı saçlı annem bırakmıyor beni, boğuluyorum.
sessizliğim o kadar ağır ki, o kadar olur.
anlıyor kader arkadaşım, anne sesi geri geliyor, aynur haşhaş az geri gidiyor.
"doktor, bir şeye ihtiyacın var mı, açık ol" diyor, aylar sonra biri bana açık ol deyip açık açık soruyor, "dimitri, beyaz" diyorum, gözleri içimden kara kadına, tek kelime etmeden kalkıp gidiyor masadan çantasını alıp, telefonu kalıyor, onu da yanına alsa kaçardım ki ben, boğuluyorum! puh!
geliyor, elinde granül siyah aşina poşet, içinde dimitri, beyaz, 150'lik.
bişi demek istiyorum, kelimeler yok, bulamıyorum her zaman bıraktığım yerde, anlıyor. elimi cebime atıyorum gayri ihtiyari, "geçenki kırmızılara say" diyor, itiraz edecek oluyorum, "bir şey deme" diyor, annem bana şarap alıyor, basmane'ye akşam iniyor.
iyi akşamlar deyip kalkıyorum, arkamdan aynur haşhaş "taşa değmesin ayağın, lale sümbül açsın bağın" diyor, uzaktaki ölü bir böcek geliyor aklıma, "öldü o, elveda dedim ona hem" diyorum, kapatıyorum mezarının/mın üstünü. türkü susuyor aniden, yol tekrar başlıyor.
basmane burası, ne gelen kalabiliyor ne de gitmek isteyen gidebiliyor.
devamını gör...
celali takvim
ömer hayyam tarafından hazırlanan bir takvimdir.
devamını gör...
aile
yeri gelince küstüren ama küseni de nasıl barıştıracağını bilen aynı kandan aynı candan insanlardan oluşan sosyalliğin öğrenildiği ilk kurum.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
çamurun dibinden bildiriyorum, sen yoksun ya da kendi çamurundasın, bilmiyorum?
dönmem diyen birisin sonuçta, nerden bileyim di mi?
akşam yemeği olarak nutella ve beyaz şarap tükettim, güzel saçmalarım bak şimdi.
gittiğinden beri yazacağım, olmuyor.
tamam yazmayayım, goygoy yapayım sadece diyorum o da olmuyor.
niye bir yaşar şarkısı bıraktın sen bana ya, anlamıyorum. masal demişti yaşar, sen bana beni yollamıştın, sondaki dörtlük çok güzel ambalajındaydı, inanmıştım.
...
varsay ki, rüzgar...
yazamıyorum çünkü, olmuyor..
dönmem diyen birisin sonuçta, nerden bileyim di mi?
akşam yemeği olarak nutella ve beyaz şarap tükettim, güzel saçmalarım bak şimdi.
gittiğinden beri yazacağım, olmuyor.
tamam yazmayayım, goygoy yapayım sadece diyorum o da olmuyor.
niye bir yaşar şarkısı bıraktın sen bana ya, anlamıyorum. masal demişti yaşar, sen bana beni yollamıştın, sondaki dörtlük çok güzel ambalajındaydı, inanmıştım.
...
varsay ki, rüzgar...
yazamıyorum çünkü, olmuyor..
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
bu bayağı sürü, odaları gezinip resimlerin "hoş" ya da "harikulade" olduğunu söyleyip durur. konuşabilecek olanlar tek laf etmemiş, dinleyebilecek olanlar tek laf işitmemiştir. sanatın bu durumuna "sanat için sanat" adı verilir. renklerin yaşamının ve içsel anlamın böylesine ihmal edilmesine, sanatsal gücün bu şekilde boşa harcanmasına "sanat için sanat" denir.
sanatta ruhsallık üzerine/vassily kandinsky
sanatta ruhsallık üzerine/vassily kandinsky
devamını gör...
güneş kremi
ilk gördüğü güneşte, çillenen kızaran benim gibi soluk benizliler için
icat olmuş krem.
icat olmuş krem.
devamını gör...
yazarların normal sözlük’te yazma nedenleri
ıçimi dökmek . çevrem de beni anlayan insan yok malesef . belki burda vardır bir ümit.
devamını gör...
normal sözlük balosu partner seçimleri
disko topu olarak katılmayı düşündüğüm etkinlik. hem yanardönerliğin tadına bakmış olurum hem eğlence beleşe gelir.
devamını gör...